Konu: Maide Suresi
Tekil Mesaj gösterimi
Alt 9. August 2010, 12:04 AM   #1
Taner
Site Yöneticisi
 
Üyelik tarihi: Jan 2009
Bulunduğu yer: Istanbul
Mesajlar: 234
Tesekkür: 60
55 Mesajina 155 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 100000
Taner will become famous soon enoughTaner will become famous soon enough
Standart Maide Suresi

112 (5). Maide Suresi
MEDENÎ, 120 ÂYET

https://youtu.be/-BxW2G49F1g Hakkı Yılmaz Kuran ve İslam 485. Bölüm Maide Suresi 1. Bölüm

https://youtu.be/rGXbEJ56-bo Hakkı Yılmaz Kuran ve İslam 486. Bölüm Maide Suresi 2. Bölüm

https://youtu.be/ifyGtfXGY8Y Hakkı Yılmaz Kuran ve İslam 487. Bölüm Maide Suresi 3. Bölüm.

https://youtu.be/qe174wbfF0o Hakkı Yılmaz Kuran ve İslam 488. Bölüm Maide Suresi 4. Bölüm

https://youtu.be/iYdYVOTR6ro Hakkı Yılmaz Kuran ve İslam 489. Bölüm Maide Suresi 5. Bölüm

GİRİŞ

Adını 112 âyetteki مائدة[mâide/sofra] sözcüğünden alan sûrenin, Medîne'de 112. sırada indiği kabul edilir. İçeriğinden anlaşıldığına göre Hudeybiye Antlaşması'ndan sonra, hicret'in 6. yılında veya 7. yılın başlarında vahyolunmuştur.

Bakara, Âl-i İmrân ve Nisâ sûrelerinde olduğu gibi; ferdî, ictimaî, siyasî ve ahlâkî birçok ilkenin söz konusu edildiği bu sûrede de, organize olmuş, kendi devletlerini kurmuş, kurumlarını oluşturmuş bulunan Müslümanlara geçmiş toplumların düştüğü hatalara düşmemeleri için uyarılar yapılmakta, örnekler verilmekte, Yahûdilerin yanılgıları bildirilmektedir. Ayrıca Yahûdiler hakk dine davet edilmektedir.

RAHMÂN, RAHÎM ALLAH ADINA

MEAL:

1. Ey iman etmiş kimseler! Sözleşmeleri yerine getirin. Siz dokunulmaz iken [hacc görevi sürdürürken] avlanmayı helâl görmeksizin, size okunacaklar hariç, en‘âmın [dört bacaklı, iki tırnaklı, geviş getiren ve ot yiyen hayvanların] kusursuzları/gerdanlıksızları size helâl kılındı. Şüphesiz Allah dilediğini hükmeder [dilediği yasayı koyar].

2. Ey iman etmiş kimseler! Allah'ın alâmetlerine, haram aya, hedye [hacc yapanlara yiyecek yollamaya, hediye etmeye], gerdanlıklarına [hacc yapanların yemesi için gönderilen hayvanlara konulan işaretlerine] ve Rabb'lerinden lütuf ve rıza bekleyerek Beytu'l-Harâm'ı [Ka‘be'yi] kastedenlere [hacc görevi yapmak isteyenlere] saygısızlık etmeyin. Dokunulmazlığınız kalktığında [hacc göreviniz bitince] da avlanın. Sizi Mescid-i Harâm'dan çevirdiklerinden dolayı bir topluma karşı olan kininiz, sizi saldırıya da sevk etmesin. Ve iyilik ve takvâ üzerinde yardımlaşın, günah ve düşmanlık üzerinde yardımlaşmayın. Ve Allah'a takvâlı davranın. Hiç şüphesiz Allah azabı/kovuşturması çok çetin olandır.

3. Size leş, kan, domuzun eti, Allah'tan başkasının adı anılarak kesilen; boğulmuş, vurulmuş, yukardan düşmüş, boynuzlanmış, yırtıcı hayvanların yiyip de canlı iken kesmedikleriniz; dikili taşlar üzerine boğazlananlar ve fal oklarıyla kısmet aramanız haram kılındı. Bunların hepsi doğru yoldan çıkmaktır. Bugün şu küfretmiş olan kimseler, sizin dininizden ümitsizliğe düşmüşlerdir. Öyleyse onlara haşyet duymayın, Bana haşyet duyun. Bugün dininizi sizin için kemale erdirdim, size nimetimi tamamladım. Size din olarak da İslâm'a razı oldum. Artık kim son derece açlık içinde, günaha istekle yönelmeden zorda kalırsa, bilsin ki şüphesiz Allah gafûr'dur, rahîm'dir.

4. Sana, kendilerine neyin helâl kılındığını soruyorlar. De ki: “Size iyi ve temiz şeyler ve Allah'ın size öğrettiğinden öğreterek yetiştirdiğiniz avcı hayvanların avları helâl kılındı.” Artık onların sizin için tuttuklarından yiyin ve üzerine Allah'ın adını anın ve Allah'a takvâlı davranın. Şüphesiz Allah, hesabı pek çabuk görendir.

5. Bugün size iyi ve temiz şeyler helâl kılındı. Kitap verilenlerin yemeği size helâl, sizin de yemeğiniz onlara helâldir. Mü’minlerden muhsan [özgür] kadınlar ile sizden önce kendilerine kitap verilenlerden muhsan [özgür] kadınlar da, nikâhlayarak muhsanlaştırmak, zinâ etmemek ve gizlice dostlar edinmemek üzere; kendilerine ücretlerini [mehirlerini] ödediğiniz takdirde size helâl kılındı. Kim imanı tanımayıp küfre saparsa, artık kesinlikle onun yaptığı boşa gitmiştir ve o, âhirette hüsrana uğrayanlardandır.

6. Ey iman etmiş kişiler! Salâta [eğitime-öğretime, sosyal yardım çalışmasına] doğru kalktığınız zaman, hemen yüzlerinizi ve dirseklere kadar ellerinizi yıkayın. Başlarınızı ve iki topuğa kadar ayaklarınızı el ile silin. Ve eğer cünüp [kopuk/şehveti kabarık] iseniz temizlik üstüne temizlik yapın [cinsel ilişkiye girin, orgazm olun ve yıkanın]. Ve eğer hasta iseniz yahut yolculukta iseniz yahut sizden birisi çukurdan [tuvaletten] gelmişse yahut kadınlarla temaslaştıysanız [cinsel ilişkiye girdiyseniz], sonra da su bulamamışsanız, hemen temiz bir toprağa yönelin. Sonra da ondan [temiz topraktan] yüzlerinizi ve ellerinizi el ile silin. Allah size herhangi bir güçlük çıkarmak istemez, fakat sizi temizlemek ve şükredesiniz diye üzerinizdeki nimetini tamamlamak ister.

7. Ve Allah'ın, üzerinizdeki nimetini ve “İşittik, itaat ettik” dediğinizde sizden aldığı, Kendisiyle misaklaştığınız misakını hatırlayın. Ve Allah'a takvâlı davranın. Şüphesiz Allah, göğüslerin içindekini çok iyi bilendir.

8. Ey iman etmiş kişiler! Allah için, hakkaniyeti ayakta tutan tanıklar olunuz. Ve bir topluma olan kininiz, sizi adaletsizlik yapmaya sürüklemesin. Adaletli olun, o [adaletli olmak], takvâya daha yakındır. Allah'a takvâlı davranın. Şüphesiz Allah, yaptıklarınıza haberdardır.

9. Allah, iman eden ve sâlihâtı işleyen kimselere vaat etmiştir: Mağfiret ve büyük ödül yalnızca onlaradır.

10. İnkâr eden ve âyetlerimizi yalanlayan kimseler de; işte onlar, cahîm'in ashâbıdır.

11. Ey iman etmiş kimseler! Allah'ın sizin üzerinizde olan nimetini hatırlayın. Hani bir topluluk size el uzatmaya yeltenmişti de, O [Allah], onların ellerini sizden çekmişti. Ve Allah'a takvâlı davranın. Artık mü’minler de yalnızca Allah'a tevekkül etsinler.

12. Ve andolsun ki Allah, İsrâîloğulları'nın misakını almıştı. Ve Biz, kendilerinden on iki nakip [müfettiş/başkan] göndermiştik. Ve Allah demişti ki: “Ben, muhakkak sizinle beraberim. Salâtı ikâme eder, zekâtı verir, elçilerime iman eder, onları destekler ve Allah'a güzelce ödünç verirseniz andolsun ki sizden kötülüklerinizi örteceğim ve sizi altından ırmaklar akan cennetlere girdireceğim. İşte sizden her kim de, bundan sonra küfrederse, artık kesinlikle yolun doğrusunu kaybetmiş olur.”

13. Sonra da sözlerini bozmaları sebebiyle onları lanetledik ve kalplerine katılık koyduk. Onlar kelimeyi/sözcüğü yerlerinden/öz anlamlarından değiştirirler. Öğütlendiklerinin önemli bir bölümünü de terk ettiler. İçlerinden pek azı hariç, onlardan daima bir hâinlik görürsün. Yine de sen onları affet ve aldırış etme. Şüphesiz Allah, muhsinleri [iyilik-güzellik üretenleri] sever.

14. “Biz Nasarayız [Hristiyanız]” diyenlerden de misaklarını almıştık. Onlar da kendilerine hatırlatılan şeylerin çoğunu terk ediverdiler. Biz de onların arasına, kıyâmete kadar sürecek kin ve düşmanlık yerleştirdik. Allah, yakında yapıp üretmiş olduklarını onlara haber verecektir.

15-16. Ey Kitap Ehli! Kesinlikle, Kitap'tan gizlemiş olduğunuz şeylerin çoğunu açığa koyan, çoğundan da vazgeçen Bizim Elçimiz size geldi. Kesinlikle size, Allah'tan bir ışık ve apaçık bir kitap geldi. Allah onunla [kitapla] Kendi rızasına uyanları selâmet yollarına kılavuzlar. Onları Kendi bilgisi ile karanlıklardan aydınlığa çıkarır ve onları dosdoğru yola kılavuzlar.

17. Andolsun ki, “Şüphesiz Allah, Meryem oğlu Mesih'in ta kendisidir” diyen kimseler kâfir olmuşlardır. De ki: “Peki, Allah, Meryem oğlu Mesih'i, anasını ve bütün yeryüzündeki kimseleri helâk etmek istese, O'na karşı kim bir şey yapabilir. Göklerin, yeryüzünün ve ikisi arasındakilerin mülkiyeti de sadece Allah'a aittir. O, dilediğini yaratır. Ve Allah, her şeye en iyi güç yetirendir.”

18. Ve Yahûdiler, Hristiyanlar, “Biz Allah'ın oğullarıyız ve O'nun sevgilileriyiz” dediler. De ki: “Madem öyle niçin günahlarınız sebebiyle O [Allah] size azap ediyor?” Bilakis, siz O'nun yaratıklarından birer beşersiniz. O dilediği kişiyi bağışlar, dilediğine azap eder. Göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunan her şeyin mülkü de Allah'ındır. Dönüş de yalnızca O'nadır.

19. Ey Kitap Ehli! Elçilerin arasının kesildiği bir sırada; “Bize bir müjdeleyici ve uyarıcı gelmedi” demeyiniz diye, size tebyîn yapan [açıkça ortaya koyan] Elçimiz geldi. İşte kesinlikle müjdeleyici ve uyarıcı size geldi. Allah, her şeye en çok gücü yetendir.

20-21. Ve hani Mûsâ kavmine, “Ey kavmim! Allah'ın üzerinizdeki nimetini hatırlayın. Hani O [Allah], içinizden peygamberler kıldı. Sizi de hükümdarlar kıldı. Ve âlemlerden hiçbir kimseye vermediğini size verdi. Ey kavmim! Allah'ın size yazdığı mukaddes [temizlenmiş] toprağa girin, geriye dönmeyin, yoksa kayba uğrayanlar olarak dönersiniz” dedi.

22. Onlar, “Ey Mûsâ! Şüphesiz orada zorba bir toplum var. Onlar oradan çıkmadıkça da biz oraya asla girmeyiz. Şâyet onlar, oradan çıkarlarsa, şüphesiz biz de artık girenleriz” dediler.

23. Korkanlardan ve Allah'ın kendilerine nimet verdiği iki adam dedi ki: “Onların üzerlerine kapıdan girin. İşte, oradan girerseniz şüphesiz siz, gâlip olanlarsınız. Eğer inanıyorsanız da artık yalnızca Allah'a tevekkül edin.”

24. Onlar [Mûsâ'nın kavmi], “Ey Mûsâ! Şüphesiz biz, onlar orada olduğu sürece biz oraya asla girmeyiz. Artık sen ve Rabbin gidin de savaşın. Şüphesiz biz burada oturanlarız” dediler.

25. O [Mûsâ], “Rabbim! Ben, kendimle kardeşimden başkasına mâlik değilim [söz geçiremiyorum]. Artık bizimle bu fâsıklar toplumunun arasını ayır” dedi.

26. O [Allah] dedi ki: “Artık o [mukaddes arz] onlara kırk sene haram kılınmıştır. Yeryüzünde şaşkın şaşkın dolaşacaklar. O nedenle sen o fâsık toplum için tasalanma!”

27-29. Onlara iki Âdemoğlu'nun haberini de hakkıyla oku. Hani her ikisi birer kurban sunmuşlardı da birinden kabul edilmiş, diğerinden kabul edilmemişti. O, “Seni kesinlikle öldüreceğim” dedi. O [diğeri], “Allah, yalnız takvâlı davrananlardan kabul eder. Sen beni öldürmek için elini bana uzatsan da, ben elimi seni öldürmek için uzatacak değilim. Şüphesiz ben âlemlerin Rabbi Allah'tan korkarım. Şüphesiz ben isterim ki sen, benim günahım ve kendi günahını yüklenip de ateş'in ashâbından olasın! Zâlimlerin de cezası budur” dedi.

30. Bunun üzerine onun [kurbanı kabul edilmeyenin] nefsi kendisine, kardeşini öldürmeyi kolay gösterdi, sonra da onu öldürdü. Kendisi de zarara uğrayanlardan oluverdi.

31. Sonra Allah hemen ona kardeşinin kötülüklerini [cesedini] nasıl gömeceğini göstermek için toprağı eşeleyen bir karga gönderdi. O, “Yazıklar olsun bana, şu karga gibi olup da kardeşimin kötülüklerini [kardeşimin cesedini] gömmekten âciz mi oldum?” dedi. Sonra da pişman olanlardan oldu.

32. İşte bunun için Biz, İsrâîloğulları'na, “Şüphesiz her kim bir zat veya yeryüzünde bozgunculuk karşılığı olmadan bir zatı öldürürse artık bütün insanları öldürmüş gibi olur. Kim de bir zatın yaşamasına sebep olursa, bütün insanları yaşatmış gibi olur” yazdık [farz kıldık]. Ve kesinlikle onlara elçilerimiz açık deliller ile geldiler. Sonra da şüphesiz onların bir çoğu, kesinlikle yeryüzünde aşırı davranan kimselerdir.

33-34. Allah'a ve Elçisi'ne karşı savaşan; bozum yapmaya teşebbüs etmiş olan ve yeryüzünde kargaşa çıkarmaya çalışanların –siz onlar üzerine güçlü olmazdan/onları yakalayıp denetim altına almazdan önce hatalarından dönenler hariç– karşılığı, ancak öldürülmeleri veya kent yaşamından uzaklaştırılıp çiftliklerde tarım işçiliği yaptırılması, taş ocaklarında çalıştırılmaları yahut sözleşmelerden; taahhütlerden ilişkilerinin kesilmesi, ya da bulundukları yerden sürgün edilmeleridir. Bu, onlar için dünyada bir aşağılıktır. Âhirette de onlar için büyük bir azap vardır. Artık iyi bilin ki Allah, çok bağışlayan ve çok merhamet edendir.

35. Ey iman etmiş olan kişiler! Felâha ermeniz için, Allah'a takvâlı davranın, O'na, yaklaştıracak/ulaştıracak şeyleri arayın ve O'nun yolunda gayret gösterin.

36. Şüphesiz, küfretmiş olan şu kimseler; bütün yeryüzündekiler ve onunla birlikte bir o kadarı daha, kıyâmet gününün azabından kurtulmalık vermek için kendilerinin olsa, onlardan kabul edilmez. Ve onlar için can yakıcı bir azap vardır.

37. Onlar, ateş'ten çıkmak isterler. Ama oradan çıkanlar değillerdir. Ve onlar için devamlı bir azap vardır.

38. Hırsız erkek ve hırsız kadın; bunların yaptıklarına karşılık, Allah'tan bir engelleyici uygulama olarak hemen ikisinin de gücünü/ellerini [ikiden çok el] kesin. Ve Allah, azîz'dir, hakîm'dir.

39. Sonra kim yaptığı hakksızlıktan sonra tevbe eder ve düzeltirse, bilsin ki, şüphesiz Allah, onun tevbesini kabul eder. Şüphesiz Allah, gafûr'dur [çok bağışlayandır], rahîm'dir [çok merhamet edendir].

40. Göklerin ve yerin mülkünün Allah'a ait olduğunu bilmedin mi? O, dilediğine azap eder, dilediğini de bağışlar? Ve Allah her şeye en iyi güç yetirendir.

41. Ey Elçi! Kalpleri iman etmediği hâlde ağızlarıyla “İnandık” diyen kimseler ve Yahûdileşmişlerden, durmadan yalana kulak veren ve sana gelmeyen kimseler için dinleyen [casusluk eden] küfür içinde koşuşan şu kimseler seni üzmesin. Onlar, kelimeyi yerlerinden kaydırıp değiştirirler. “Eğer size şu verilirse hemen alın, o verilmezse sakının!” derler. Allah bir kimseyi fitneye düşürmek isterse, sen Allah'a karşı, onun lehine hiçbir şey yapamazsın. Onlar, Allah'ın kalplerini temizlemek istemediği kimselerdir. Onlar için dünyada rezillik vardır ve âhirette onlara çok büyük bir azap vardır.

42. Yalana çok kulak verenler, haramı çok yiyenler; artık onlar, eğer sana gelirlerse, aralarında hükmet ya da onlardan mesafeli dur. Ve eğer onlardan mesafeli durursan, artık sana hiçbir zaman zarar veremezler. Ve eğer hükmedersen o zaman aralarında hakkaniyetle hükmet. Şüphesiz Allah, hakkaniyetle davrananları sever.

43. İçinde Allah'ın hükmü bulunan Tevrât yanlarında iken seni nasıl hakem yapıyorlar da, ondan sonra da geri duruyorlar? Onlar, inanan kimseler değillerdir.

44. İçinde hidâyet ve nûr bulunan Tevrât'ı, şüphesiz Biz indirdik. Müslümanlaşmış kişiler olan peygamberler onunla Yahûdilere hükmederler, rabbânîler [kendilerini Allah'a adamış kişiler] ve ahbar [âlimler] da, Allah'ın kitabından kendilerinden korumaları istenilen ve kendilerinin de üzerine tanıklık ettikleri şeylerle hükmederler. İnsanlara saygı duyup ürpermeyin Bana saygı duyup ürperin. Benim âyetlerimi de az bir paraya satmayın. Ve kim Allah'ın indirdiğiyle hükmetmezse, işte onlar kâfirlerin ta kendileridir.

45. Ve Biz onda [Tevrât'ta] onlara, zata zat, göze göz, buruna burun, kulağa kulak, dişe diş yazdık. Yaralara kısas vardır. Bununla beraber kim kısas hakkını bağışlarsa, bu kendisi için kefaret olur. Ve kim Allah'ın indirdiğiyle hükmetmezse, işte onlar zâlimlerin ta kendileridir.

46. Ve Biz onların [o peygamberlerin] izleri üzerine, yanlarındaki Tevrât'tan iki eli arasındakileri [sadece içinde konu edilenleri] doğrulayıcı olarak Meryem oğlu Îsâ'nın gelmesini sağladık. Ve o'na Tevrât'tan iki eli arasındakileri doğrulamak, muttakilere yol gösterme ve öğüt olmak üzere içinde yol gösterme olan İncîl'i verdik.

47. İncîl ehli de Allah'ın onda indirdikleriyle hükmetsinler. Kim, Allah'ın indirdiği ile hükmetmezse, artık işte onlar fâsıkların ta kendileridir.

48. Sana da Kitap'tan [Tevrât'ın bir bölümünden] kendisinin iki eli arasındakileri [sadece içinde konu edilenleri] doğrulayan ve onları kollayıp koruyan olarak hakk ile Kitab'ı [Kur’ân'ı] indirdik. Öyleyse onların aralarında Allah'ın indirdiği ile hükmet. Sana gelen hakktan saparak onların arzu ve heveslerine uyma. Ve Biz, sizden hepiniz için bir şeriat ve yol kıldık. Ve eğer Allah dileseydi sizi tek bir ümmet yapardı, fakat size verdiklerinde sizi belâlandırmak [denemek] için (böyle yapmadı). Öyleyse iyiliklere yarışın. Hepinizin dönüşü yalnızca Allah'adır. Sonra O, kendisi hakkında ihtilafa düştüğünüz şeyleri size haber verecektir.

49. Sen yine aralarında Allah'ın indirdiğiyle hükmet, onların hevâlarına uyma. Allah'ın sana indirdiğinin bir kısmından seni fitnelendirmelerinden [vaz geçirmelerinden] sakın. Artık sırt çevirirlerse, artık bil ki şüphesiz Allah, bir kısım günahları sebebiyle onları musibete uğratmak istiyor. Ve şüphesiz insanlardan pek çoğu kesinlikle fâsık kimselerdir.

50. Yoksa câhiliye hükmünü mü arıyorlar? Kesinlikle bilen bir toplum için, hüküm yönünden Allah'tan daha güzel kim olabilir?

51. Ey iman etmiş kimseler! Yahûdileri ve Hristiyanları velîler edinmeyin. Onlar birbirlerinin velîsidirler. Sizden kim onları mütevelli [koruyucu, gözetici, yönetici] yaparsa, artık o, şüphesiz onlardandır. Şüphesiz Allah, zâlimler topluluğunu kılavuzlamaz.

52. Bundan sonra kalplerinde hastalık bulunan kimselerin, “Bize bir felaket gelmesinden ürperiyoruz” diyerek, onların içinde koşuştuklarını göreceksin. Artık umulur ki Allah, bir fetih veya katından bir emir getirir de içlerinde gizlediklerine pişman olan kimseler olurlar.

53. Ve iman etmiş kişiler, “Kesinlikle, sizinle beraber olduklarına dair, Allah'a bütün güçleriyle yemin edenler bunlar mı?” derler. Onların amelleri boşa gitmiştir ve onlar kaybedenler olmuşlardır.

54. Ey iman etmiş kimseler! Sizden kim dininden dönerse, bilsin ki Allah yakında mü’minlere karşı yumuşak, kâfirlere karşı da onurlu ve şiddetli bir toplum getirir ki, O [Allah] onları sever, onlar da O'nu [Allah'ı] severler; onlar Allah yolunda çaba harcarlar ve hiçbir kınayıcının kınamasından korkmazlar. Bu, Allah'ın dilediğine verdiği bir lütfudur. Allah, vâsi'dir, çok iyi bilendir.

55. Sizin velîniz, sadece Allah'tır, O'nun Elçisi'dir, bir de rükû eder bir hâlde salâtı ikâme eden, zekâtı veren iman etmiş kimselerdir.

56. Allah'ı, O'nun Elçisi'ni ve iman edenleri kendine velî kabul edenler bilsinler ki, kesinlikle Allah'ın taraftarları gâlip olanların ta kendileridir.

57. Ey iman etmiş kimseler! Sizden önce kendilerine kitap verilmiş olanlardan ve kâfirlerden, dininizi alay ve eğlence edinen kimseleri velîler edinmeyin. Eğer mü’minler iseniz de Allah'a takvâlı davranın.

58. Ve siz onları salâta çağırdığınız zaman, onlar, onu alay ve eğlence edinirler. Bu, onların, akıllarını kullanmayan bir toplum olmalarındandır.

59. De ki: “Ey Kitap Ehli! Bizim, sadece Allah'a, bize indirilene ve daha önce indirilene inanmamız ve şüphesiz sizin çoğunuzun fâsık olması yüzünden mi bizden hoşlanmıyorsunuz?

60. De ki: “Allah katında cezaya çarptırılma bakımından bunlardan daha kötüsünü size haber vereyim mi? Allah, kimlere lanet etmiş ve gazabına uğratmışsa; kimlerden maymunlar, domuzlar ve şeytâna tapanlar yapmışsa, işte bunlar, mekanca kötüdür ve yolun doğrusundan daha çok kaybolmuşlardır.”

61. Onlar, size geldikleri zaman da, “İman ettik” dediler. Hâlbuki küfürle girdiler ve onlar kesinlikle onunla [küfürle] çıkmışlardır. Ve Allah, onların gizlemiş olduklarını en iyi bilendir.

62. Onlardan pek çoğunun, günah işlemede, düşmanlıkta ve haram yemede yarıştıklarını görürsün. Bu yaptıkları şeyler ne kadar da kötüdür!

63. Rabbânîler ve din bilginlerinin, onları günahı söylemekten ve haramı yemekten men etmeleri gerekmez miydi? Yapıp ürettikleri şeyler ne kötüdür!

64. Ve Yahûdiler, “Allah'ın eli sıkıdır” dediler. –Söyledikleri şeyler sebebiyle kendi elleri bağlandı ve onlar lanetlendi.– Aksine O'nun [Allah'ın] iki eli açıktır; dilediği gibi harcar. Ve andolsun ki, Rabbinden sana indirilen, onların çoğunda azgınlık ve küfürce artış yapar. Ve Biz, onların aralarına kıyâmete kadar düşmanlık ve kin attık. Ne zaman savaş için bir ateş yakmışlarsa, Allah onu söndürmüştür. Ve onlar yeryüzünde bozgunculuğa koşarlar. Oysa Allah bozguncuları sevmez.

65. Ve eğer Kitap Ehli iman etmiş ve takvâ sahibi olsalardı, kesinlikle onların kötülüklerini örter ve kesinlikle nimeti bol olan cennetlere koyardık.

66. Ve hiç kuşkusuz eğer onlar Tevrât'ı, İncîl'i ve kendilerine Rabb'lerinden indirileni [Kur’ân'ı] ayakta tutsalardı, elbette üstlerinden ve ayaklarının altından [her yönden ] yiyeceklerdi [besleneceklerdi]. Onlardan bir kısmı orta yol tutan [bazısına inanıp bazısına inanmayarak orta yol tutan] bir ümmettir. Ve onlardan çoğunun yapmakta oldukları ne kötüdür!

67. Ey Rasûl! Rabbinden sana indirileni tebliğ et. Ve eğer bunu yapmazsan, o zaman O'nun verdiği elçilik görevini iletmemiş [yerine getirmemiş] olursun. Allah da seni insanlardan koruyacaktır. Şüphesiz Allah, kâfirler toplumuna hidâyet etmez.

68. De ki: “Ey Kitap Ehli! Tevrât'ı, İncîl'i ve Rabbinizden size indirileni ikâme etmedikçe hiçbir şey üzerinde değilsiniz.” Şüphesiz ki, Rabbinden sana indirilenler, onların çoğunda azgınlık ve küfrü artırıyor. Öyleyse kâfirler toplumu için üzülme!

69. Şüphesiz şu iman etmiş kişiler, Yahûdileşmiş kişiler, Sâbiiler ve Nasraniler; kim Allah'a ve âhiret gününe iman eder ve sâlihi işlerse, artık onlar için bir korku yoktur, onlar mahzun da olmayacaklardır.

70. Andolsun ki Biz, İsrâîloğulları'nın sözleşmesini aldık ve kendilerine elçiler gönderdik; ne zaman ki onlara elçi, nefislerinin hoşlanmadığı bir şeyle geldi; bir kısmını yalanladılar bir kısmını da öldürürler.

71. Ve onlar, bir fitne olmayacağını sandılar da körleştiler ve sağırlaştılar. Sonra Allah onların tevbesini kabul etti. Sonra yine onlardan çoğu körleşti, sağırlaştı. Ve Allah, onların yaptıkları şeyleri en iyi görendir.

72. Andolsun “Allah, Meryem oğlu Mesih'in kendisidir” diyen kimseler kesinlikle kâfir olmuşlardır. Hâlbuki Mesih, “Ey İsrâîloğulları! Benim Rabbim ve sizin Rabbiniz Allah'a kulluk edin. Şüphesiz kim Allah'a ortak koşarsa kesinlikle Allah ona cenneti haram eder, onun barınağı da ateş'tir. Ve zâlimler için yardımcılardan kimse yoktur” demişti.

73. Andolsun “Allah, üçün üçüncüsüdür” diyen kimseler kesinlikle kâfir olmuşlardır. Oysa tek ilâh'tan başka ilâh yoktur. Eğer söylediklerinden vazgeçmezlerse, kesinlikle onlardan kâfir olan kimselere acı veren bir azap dokunacaktır.

74. Hâlâ onlar, Allah'a tevbe etmez ve O'ndan af dilemezler mi? Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.

75. Meryem'in oğlu Mesih, sadece bir elçidir. Ondan önce de elçiler gelip geçmiştir. Anası da dosdoğru bir kadındır. Her ikisi de yemek yerlerdi. Bak onlara âyetleri nasıl açığa koyuyoruz. Sonra yine bak, onlar nasıl döndürülüyorlar!

76. De ki: “Allah'ın astlarından sizin için zarar ve fayda vermeye gücü yetmeyen şeylere mi kulluk ediyorsunuz? Oysa Allah, çok iyi işitendir, çok iyi bilendir.”

77. De ki: “Ey Kitap Ehli! Dininizde hakkın dışında aşırılığa gitmeyin. Daha evvel sapmış, bir çoklarını sapıtmış ve yol'un ortasından sapmış bir toplumun tutkularına da uymayın.”

78. İsrâîloğulları'ndan şu küfreden kimseler, Dâvûd ve Meryem'in oğlu Îsâ diliyle lanetlenmişlerdir. Bu, onların isyan etmeleri ve aşırı gitmeleri sebebiyledir.

79. Onlar, yaptıkları kötülüklerden birbirlerini men etmiyorlardı. Elbette, yapıp durdukları şey ne kötü idi!

80. Onlardan bir çoğunu, küfretmiş kişileri mütevelli [kollayıcı, gözetici, yönetici] yaptıklarını görürsün. Benliklerinin kendilerinin önüne getirdiği şey; Allah'ın kendilerine gazap etmesi ne kadar kötüdür! Onlar, azap içinde de sürekli kalıcıdırlar.

81. Ve eğer onlar, Allah'a, Peygamber'e ve o'na indirilene inanmış olsalardı, onları velîler edinmezlerdi. Velâkin onlardan bir çoğu yoldan çıkmış kimselerdir.

82. Sen, kesinlikle iman eden kişilere karşı düşmanlık yönünden insanların en şiddetlisi olarak Yahûdileri ve ortak koşan kimseleri bulursun. Ve kesinlikle iman eden kimselere sevgi bakımından en yakın olarak da, “Şüphesiz biz Nasraniyiz [Hristiyanlarız]” diyen kimseleri bulursun. Bu, kendi içlerinde keşişler ve râhipler olduğundan ve onlar büyüklük taslamadıklarından dolayıdır.

83-84. Ve onlar elçiye indirileni [Kur’ân'ı] dinledikleri zaman, onun hakk olduğunu öğrendiklerinden dolayı gözlerinin yaşla dolduğunu görürsün. Onlar, “Rabbimiz! Biz iman ettik, bizi şâhitler ile birlikte yaz!” ve “Biz, Rabbimizin bizi sâlihler toplumu ile birlikte girdirmesini umarken, neden Allah'a ve hakktan bize gelen şeylere inanmayalım!” derler.

85-86. Allah da, onların böyle demeleri sebebiyle, onları, içinde sürekli kalanlar olarak, altlarından ırmaklar akan cennetler ile mükâfâtlandırmıştır. Ve işte bu, muhsinlerin [iyilik-güzellik üretenlerin] karşılığıdır. İnkâr eden ve âyetlerimizi yalanlayan kimseler; işte onlar, cahîm'in [cehennemin] ashâbıdır.

87. Ey iman eden kimseler! Allah'ın size helâl kıldığı tayyibatı [temiz-nefis şeyleri] haram saymayın. Ve aşırı gitmeyin. Şüphesiz Allah, aşırı gidenleri sevmez.

88. Ve Allah'ın size verdiği rızıklardan helâl ve temiz olarak yiyin ve siz inandığınız Allah'a takvâlı davranın.

89. Allah sizi, yeminlerinizdeki lağv ile [kasıtsız olarak yaptığınız; ağız alışkanlığı yeminlerinizden] sorumlu tutmaz. Fakat yeminleri düğümlediğiniz şeylerle [kasıtlı yaptığınız; sözleşmeler oluşturduğunuz yeminlerinizden] sizi sorumlu tutar; onun kefareti, ehlinize yedirdiğinizin en hayırlısından; en iyisinden on miskini yedirmek veya giydirmektir. Veyahut da bir köleyi özgürleştirmektir. Verecek bir şey bulamayan kimse için de üç gün oruç tutmaktır. Bu, bozduğunuz zaman yeminlerinizin kefaretidir. Ve yeminlerinizi koruyun. İşte Allah, şükredesiniz [karşılığını ödersiniz] diye âyetlerini sizin için böyle açığa kor.

90. Ey iman etmiş kişiler! Hamr [içki, uyuşturucu ile aklı örtmek], kumar, dikili taşlar ve fal okları ancak şeytân işinden ricstirler [zarar veren şeylerdir]. Öyleyse felâha ermeniz için bundan [şeytân işinden] kaçının.

91. Gerçekten şeytân, hamr ve kumarda sizin aranıza düşmanlık ve kin sokmak ve sizi, Allah'ın zikrinden ve salâttan [eğitimden, öğretimden ve sosyal destekten] alıkoymak ister. Öyleyse sona erdirmişler [vazgeçmişler] misiniz?

92. Ve Allah'a itaat edin, Elçi'ye itaat edin ve sakının. Artık eğer uzak durursanız, biliniz ki, Elçimize düşen sadece apaçık tebliğdir.

93. İnanan ve sâlihâtı işlemiş olan kimselere, takvâlı davrandıkları, inandıkları, sâlihâtı işledikleri sonra takvâlı davrandıkları, inandıkları ve sonra takvâlı davrandıkları ve iyilik-güzellik ürettikleri zaman, tatmış olduklarından dolayı bir sorumluluk yoktur. Ve Allah, muhsinleri [iyilik-güzellik üretenleri] sever.

94. Ey iman etmiş kimseler! Kesinlikle Allah, ğaybda [tenhada] kimin Kendisinden korktuğunu bildirmek için sizi bir şeyle; ellerinizin ve mızraklarınızın erişeceği bir avla sınar. Öyleyse kim bundan sonra haddi aşarsa, artık acıklı azap onun içindir.

95. Ey iman etmiş kimseler! Siz dokunulmaz iken [hacc görevini sürdürürken] av hayvanı öldürmeyin. İçinizden kim kasten onu öldürürse, yaptığı işin vebalini tatması için, Ka‘be'ye ulaşacak bir hedy olmak üzere öldürdüğü hayvanın benzeri ona ceza olacak, –buna içinizden iki adaletli kişi hükmeder– yahut kefaret olarak miskinleri doyurmak, yahut onun dengi oruç tutmaktır. Allah geçmişi affetmiştir. Fakat kim de tekrarlarsa, Allah ondan intikamını alır [yakalayıp cezalandırarak adaleti sağlar]. Ve Allah, azîz'dir, intikam sahibidir.

96. Deniz [su] avı ve onun yenilmesi, size ve yolculara yarar olmak üzere size helâl kılındı. Kara avı ise, siz dokunulmaz [hacc görevi sürdürür] olduğunuz müddetçe size haram edilmiştir. Ve Kendisine toplanacağınız Allah'a takvâlı davranın.

97. Allah, Ka‘be'yi; o Beyt-i Harâm'ı, haram ayı, hedyi [hacc yapanlara yiyecek yollamayı, hediye etmeyi] ve gerdanlıkları [hacc yapanların yemesi için gönderilen hayvanlara konulan işaretleri] insanlar için bir ayağa kalkış kıldı. Bu, Allah'ın göklerde ve yerde olan her şeyi bildiğini ve Allah'ın her şeyi hakkıyla bilici olduğunu sizin de bilmeniz içindir.

98. Şüphesiz Allah'ın cezasının çok şiddetli olduğunu ve şüphesiz Allah'ın çok bağışlayıcı, çok merhametli olduğunu bilin.

99. Elçi'ye düşen sadece tebliğdir. Ve Allah, açığa vurduğunuz şeyleri ve gizlediğiniz şeyleri bilir.
Taner isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla