Tekil Mesaj gösterimi
Alt 19. October 2012, 09:57 PM   #11
aorskaya
Uzman Üye
 
Üyelik tarihi: Aug 2009
Mesajlar: 933
Tesekkür: 110
268 Mesajina 414 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 16
aorskaya will become famous soon enoughaorskaya will become famous soon enough
Standart

Alıntı:
aorskaya Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
[i]Daha sonra; kısas konusu ile ilgili olarak; gerek konferanslarda, gerek tartışma ortamlarındaki anlatımlarımdan özetlediğim; yurt içinde ve dışında imansızların kurdukları sitelerde; kısas konusu ile ilgili her yerde asmaya çalışarak, kısasın ilkelliği iddialarının yanlışını hem onlara hem de oraya girerek onlara kanabilecek kimselere göstermek için astığım biraz uzunca sayılabilecek bir yazım vardı, onu bulmaya ve buraya asmaya çalışacağım.

İnşallah burada da asınca; tam bilgisi olmayan Müslüman kardeşlerimin bu ciddi konuyu sabırla sonuna kadar okumalarını ve bu konuda bilinçli olmalarını; kısasta hayatın olduğunu göğüslerini gere gere anlatmalarını bekliyorum.

Saygılarımla…
aorskaya
Rabbime hamd olsun. Kısasla ilgili yazımı aşağıya asıyorum:


GENELDE KURAN’DA SUÇ VE CEZA, ÖZEL DE İSE KISAS AÇIKLAMALARI


İslam’da suçları ve bunlara verilecek cezaları iki grupta incelemek mümkündür. Bunlardan ilki topluma karşı işlenen suçlar (örneğin; zina ve 100 sopa yada hırsızlık suçu ve el kesme cezası) ikincisi ise bireysel yani kişilere karşı işlenen suçlar (birisinin; kaşına, gözüne, kulağına, canına vb. verilen zararlar ve kısas cezaları) olmaktadır. (1)

Toplumsal suçlarda cezanın insanlar, yöneticiler tarafından affı mümkün değilken kişisel suçlarda kişi yada yakınlarının affedebilmek seçeneği vardır. (2)


Yine islamda en önemli müesseselerden biri de gerek toplumsal suçların gerekse bireysel suçların ve bunların cezalarının kişiselliği prensibidir. İslam’da kim suç işlerse cezayı da ancak o çekmelidir. Birinin işlediği suçlar yüzünden başka bir kimse (hangi nedenle olursa olsun) cezalandırılamaz. (3)

Yine cezalandırma esnasında, suçu işleyenin karşı tarafa açtığı zararın aynısıyla suçlu cezalandırılmalıdır. İntikam yada diğer insanlara ders olsun gibi gerekçelerle verdiği zarardan daha fazlası suçluya uygulanamaz. (4)

Suçluya hak ettiğinden fazla ceza uygulanması durumunda fazlalık bakımından ceza verenler de suçlu duruma düşerler ve kendilerine de bu kısım kadar ceza uygulanması sonucunu doğururlar. (5)

Ayrıca gerek toplumsal suçların cezalarının ve gerekse bireysel suçların cezalarının (kısas) uygulaması bu suça maruz kalan kimseler tarafından değil, İslami yönetim tarafından yerine getirilir.


Bu cezaların yönetim tarafından yerine getirilmesi de “bu suçlar yüzünden kan davası vb. hesaplaşmaları” olmadan önler. Suçlu cezasını çekince (ölenin yakını tarafından affedilmesi halinde de) herkes ödeşmiş olur ve bu olay kapanır, sürdürülmez. Bunlardan sonra sürdürülürse, sürdürenler aynı kısasa tabi olurlar. (6)

Kuran’da bu suç ve cezaları gibi konular ile başka konularda, tek yada birden fazla ayetlerle fakat topluca (bütün ayetler bir arada) değerlendirilerek hüküm konulur. Bir konu hakkında ne yapılması gerektiği ayet yada ayetlerle bildirilir. Uygulama mevcut ayetlere göre sürdürülür.

Ancak zamanla mevcut bilgilere göre yapılan uygulamalarda; problem çıkaranlar, itiraz edenler, işi yokuşa sürenler ve/veya söylenenlerin yanlış uygulandığını iddia edenlerin çıkması gibi sebepler yüzünden yine konunun bütünlüğü içerisinde değerlendirilmek, konunun özüne uygun olmak üzere; bu sorunları giderecek kesinlikte açıklayıcı ayetler gelir. Bundan sonra tüm itirazları sonlandıracak şekle bürünen ayetler topluluğu oluşturulur. Bu defa ilgili konu artık kesin olarak, o konudaki önceki ayetlerin yanında bu ayet hükmü de birlikte değerlendirilerek çözümlenir, uygulanır. (örneğin inek kesilmesinin istenmesindeki ayetler ve örtünme ile ilgili ayetler)

Kısaca konuyu toparlamaya çalışırsak; bireye karşı işlenen suçlar, (zarar gören bireyin yakınları tarafından affedilmez ise) yönetim tarafından suçluya aynı şekilde uygulanacaktır. Suçludan başka kimseler (bu kimseler kendileri gönüllü olarak isteseler bile) bu suçla cezalandırılamayacaktır. Konular hakkında çekirdek ayetler yeterli olmaktaysa da tüm itirazları engellemek için yardımcı ayetlerde çekirdek ayetlerle birleştirilerek uygulamaya son şekli verilmiş olur.

Konuya daha iyi nüfuz edilebilmesi için şimdi bütün bu anlatılanları hayata geçirmeye çalışalım.

Topluma karşı işlenen suçlarda suçlunun mutlaka öngörülen cezayı alması gerektiğinden ve bu kısım ile ilgili olarak anlaşılmayan hususlar olduğu ileri sürülmediğinden açıklanmayacaktır. Ancak bireye karşı işlenen suçlarda uygulama ile ilgili bazı itirazlar olduğundan ve özelliklede günümüzde kısasla ilgili hükümlere itirazlar çoğaldığından burada sadece “KISAS HÜKÜMLERİ” açıklanmaya çalışılacaktır.

Yukarıda anlattıklarımı kurandan delillerle yeniden açıklamaya çalışayım.

A) KISASLA İLGİLİ ÇEKİRDEK HÜKMÜN OLUŞMASI

Kuran hükümlerinden biliyoruz ki yüce Allah Tevratta kişilere karşı işlenen suçlar için ceza olarak kısası öngörmüş ve (en az) Musa peygamberden beri de kısas hükümleri bu suçlar için uygulanmaktaydı.

Uygulanmakta olan kısasın şekli ise; “cana can ile, göze göz ile, buruna burun ile, kulağa kulak ile, dişe diş ile ve yaralamalara karşı kısas” biçimindeydi.

Ancak yine de suçtan zarar görene (yada ölmüşse yakınına) bu suçu bağışlayarak Allah katından ödüllendirilmeyi beklemesi önerilmekteydi.

Yine yönetimin de bu hükümleri uygulamak zorunda oldukları, kim bu şekilde uygulamazsa onların zalim kabul edilmesi gerektiği bilinmekteydi.

Yani yöneticiler, bağışlama olursa, suçu işleyene karşı gelebilecek saldırılardan onu korumayı, bağışlama olmazsa da suçlunun makamı, mevkisi ne olursa olsun, kimlerden gelirse gelsin yukarıdaki biçimdeki kısası uygulamak zorundaydılar. Suçtan zarar gören kişi yada yakınlarıda bu uygulamadan sonra başka bir taşkınlığa kalkmadan durumu kabul edeceklerdi.

İşten kuran inene kadar zaten toplumlarda kısas yukarda anlatıldığı üzere uygulanması gerekiyordu.


Muhammed peygamber zamanında ise bu esas (çekirdek) korunmuş ve bu hüküm Muhammed peygamberin ümmetinin de ( itirazları edebilecekleri öngörüsüyle) aynen kabul etmeleri için aynı şekilde kuranda da aşağıdaki ayetlerle yeniden belirtilmiştir.


İsra (17) 33 - Allah'ın haram kıldığı bir nefsi (kişiyi), haksız yere öldürmeyin! Kim mazlum olarak (haksız yere) öldürülürse, o taktirde onun velîsini sultan (hak sahibi) kıldık. Artık öldürmede haddi aşmasın. Çünkü o, yardım görmüş olandır. (iniş_50)

Nahl (16) 126 - Eğer (bir suçtan dolayı) ceza verecek olursanız size yapılan azab (ceza) nın misli ile ceza verin. Ama sabrederseniz, elbette o, sabredenler için daha hayırlıdır. ( iniş_70)

Dolayısıyla, Kısas hükümleri Muhammed peygamber zamanında da çekirdek hükümlere göre kişinin, mevkisine ve konumuna bakılmaksızın işlediği suçun cezası (af edilmemişse) “cana can ile, göze göz ile, buruna burun ile, kulağa kulak ile, dişe diş ile ve yaralamalara karşı kısas” olarak veriliyordu. Özetle KISAS kimseye ayrıcalık tanınmadan suçlunun kendisine uygulanıyordu.


Ancak insanoğlunun olduğu yerde; çıkarlarına uymadığında ( işine gelmeyince) itirazların ardı arkası kesilmeyebiliyor.


B) KISASLA İLGİLİ ÇEKİRDEK HÜKMÜN (itirazları kaldırmak için) AÇIKLANMASI-DESTEKLENMESİ:

Kurandan önce uygulanmakta olan ve kuranın yukarda yazdığım ayetleri ile de desteklenen yukarıdaki gibi kısas uygulamasına bu defa inananlar arasında tereddüt oluştuğunu, (belki de peygamberimiz zamanında kabileler arası yaşamın getirdiği anlayış farkları ile kabilelerin üstünlük vb. dayatmaları nedeniyle) KISAS’ın mevcut şekliyle değil de, önemli şahsiyetlerin suçlarına karşılık kendilerinin değil (önemsiz buldukları) köle yada kadınların kısasa tabi tutulmasını istediklerini görüyorum.

Bunu neden böyle görüyor, düşünüyor yada nereden çıkarıyorsun diye sorulacak olursa, Bakara-178 ayetinden (özelliklede girişteki açıklama kısmından) çıkarttığımı rahatlıkla söyleyebilirim.

Sevgili okuyucular; aşağıdaki Bakara (2) -178 ayetini dikkatle incelersek; ayetin hiçbir açıklama yapmadan hemen ”hüre karşılık hür… “ diye başlamadığını görürüz. Eğer ayet başındaki açıklama olmadan “hüre karşılık hür…” diye başlayıp devam etseydi; belki benim yukarıdaki çıkarmam, görüşüm mümkün olmayabilirdi.

Ancak dikkat edilirse ayet “ey iman edenler, öldürmede SİZE kısas farz kılındı. Hüre hür, köleye köle, kadına kadın…” şeklinde önce inananların dikkatini KISAS ın hala mevcut haliyle yürürlükte olduğuna çekerek itirazlarının geçersiz olduğunu gösteriyor.

Sonra da “hürün işlediği suça karşılık o hürün, kölenin işlediği suça karşılık o kölenin, kadının işlediği suça karşılık ta o kadının (affedilmedikleri durumlarda) mevcut kısasa hükümleri gereğince (ve suçun şahsiliği ilkesi gereğince) kısas olunacağını bildiriyor.


Sevgili okuyucular, bakara 178 ayeti (önceki kısas hükümlerinden) bağımsız bir hüküm olarak değil, başındaki açıklama ile birlikte kısas hükümlerini tamamlayıcı bir hüküm olarak getiriliyor.

Şimdi, bu ayeti tarafsız olarak değerlendirirsek; öldüren hür ise öldürmesine karşılık (hür olarak) kendisinin, köle ise öldürmesine karşılık (köle olarak) kendisinin, kadın ise öldürmesine karşılık (kadın olarak) kendisinin kısas olunacağı bir kez daha vurgulanarak anlatılıyor.

Çoğu kimse ve özellikle de (ayeti çarpıtmak isteyen) ateistler ayete tarafsız yaklaşmayıp, öldürülenin tarafına geçerek ve ayeti bağımsız olarak ele alıp anlamaya çalışıyorlar. Bu durumda da suçludan ziyade öldürülen ön plana çıkarılarak, öldürülen hüre karşılık (sanki) başka hür biri, öldürülen köleye karşılık (sanki) başka köle biri, öldürülen kadına karşılık (sanki) başka bir kadın anlatıldığı yanlışına düşüyorlar.

Halbuki, kısasta ölen yada öldüren bir tarafın tasarrufu yoktur. Kısas, ölen yada öldürenin ailesi tarafından değil, İslami otorite tarafından yapılacaktır. Bu da kısasla ilgili bu ayete tarafsız yaklaşılmasını gerektirmektedir.

Otorite, öldüreni bulacaktır, hür, köle, kadın oluşuna göre, başka kimseyle takas etmeksizin cezayı uygulayacaktır. Yani hürün (öldürmesine karşılık) hür olan, kölenin (öldürmesine karşılık) köle olan, kadının (öldürmesine karşılık) kadın olan kısasa tabi tutulacaktır.


Yukarıda anlattığım gibi bakara 178 ayeti bağımsız olarak ele alınamaz ve ancak yukardaki ayetlerle birleştirilerek hüküm verilebilir. Bu ayet, itirazlara karşı önceki ayetleri uygulamayı açıklayan ayettir.


Bakara (2) 178 - Ey iman edenler! Öldürmede kısas size farz kılındı. Hüre hür, köleye köle, kadına kadın. Ama her kim, ölenin kardeşi tarafından bir şey karşılığı bağışlanırsa, o zaman örfe uyması, ona diyeti güzellikle ödemesi gerekir. Bu, Rabbiniz tarafından bir hafifletme ve bir rahmettir. Her kim bunun arkasından yine saldırırsa, artık ona acı veren bir azab vardır. (iniş_87)

Bu ayetten sonra da hala içine sindiremeyen, bu uygulamayı hala kabul edemeyenler olmalı ki bu defa “sadece iman edenlere değil, temiz, samimi akıl sahiplerine seslenilerek kısas şekline itiraz etmemeleri, kendileri anlamasa da onda hayat olduğunu belirten ayet gelmiştir.

Bakara (2) 179 - Ey temiz akıl sahipleri! Kısasta sizin için bir hayat vardır. Ümit edilir ki, korunursunuz. (iniş_87)

Gerçekten de İslami otorite tarafından kısas, suçlunun durumuna bakılmaksızın uygulandığı zaman, başka kimselerin eli kana bulanmadan suçun sahibi yok edileceğinden, ölenin tarafından olabilecek kinleşmeler ve kan davası vb. olaylarda önlenmiş olacaktır.

Ama hür kimsenin cinayetine karşılık o hür, kölenin cinayetine karşılık o köle, kadının cinayetine karşılık o kadın kısas edilmezse, bunların yerine başka biri kısas edilirse hiçbir suçlunun hak ettiğini bulmadığı gerçeği örtülemeyecek ve bu defa adaleti kişiler sağlamaya çalışarak şahsi olan problemi toplumsal vaka haline getirebileceklerdir.



Bakara 178 ayetinin bağımsız olmayıp açıklama ayeti olarak geldiğini düşünmemizin bir delili de yine kuranda inek kesilmesiyle ilgili ayetlerdir.

Bilindiği üzere, Allah bir ineğin kesilmesini isteyen ayet indirmişti. Sonra insanlar Musa peygambere “Allah’ına sor bakalım, nasıl bir inek kesmememizi istiyor?” diyerek inek kesmemek için bahaneler üretmeye başlayınca, her defasında başka bir ayetle açıklama ile ineğin kesilmesi sağlanmıştı.

Buraya kadar olanı özetlersek, Musadan beri uygulanmakta olan kısas hükümlerinde değişiklik yapılmadan kuranla da devam edilmiş, itiraz, tereddüt yada önemli buldukları asıl suçlu yerine önemsiz buldukları köle,kadın gibi başka insanların kısas edilmesi istemi reddedilmiş ve uygulama bu şekilde devam olunması istenmiştir.

C) KISASTA VURUCU DARBE (KISAS TA SON DURUM)


Bütün yukarıdaki gelişmelere rağmen hala, kısas biçimine, içeriğine itirazlar ve değiştirme istekleri devam etmeli ki bu defa Allah Teala inananlara hiçbir açık kapı bırakmayacak şekilde, Musa Peygamber zamanında başlanılan kısas uygulamasının içeriğinin kendisi tarafından belirlendiğini, buna uyulması gerektiğini ve hiçbir tereddüte ve itiraza meydan bırakmayacak şekilde Maide (5) 45 ayetini indirmiştir.


Bu ayetle inananlara adeta; “ siz nasıl olurda hala inanmazsınız. Musa peygamberden beri uygulanan ve benim daha önceki ayetlerimle de belirttiğim halde hala itirazmı edersiniz, sizhiç aklınızı kullanmayacakmısınız? temiz bir akılla düşünüp kısastaki hayat kazanımları görmek istemezmisiniz? Siz mi daha iyi biliyorsunuz?” der gibi, tokat gibi bir hüküm indirmiştir.

Maide (5) 45 - Onun içinde (Tevrat'ta) onlara, cana can ile, göze göz ile, buruna burun ile, kulağa kulak ile, dişe diş ile ve yaralamalara karşı kısas olduğunu yazıp farz kıldık. Kim onu bağışlar da (kısas hakkından vazgeçerse) artık o kendisi için (günahlarına) kefâret olur. Ve kim, Allah'ın indirdiğiyle hükmetmezse, o taktirde işte onlar, onlar zalimlerdir. (iniş_112)

SONUÇ: işte bütün bu ayetlerle yukarda anlattığım gibi, tevrattan bu tarafa uygulandığı gibi bu gün de kısas kim suçlu ise ona uygulanır. Af edilirse affeden için daha iyi olur. Ama affetmez ise kısas ille de suçlu kimse (özel durumuna bakılmaksızın)ona uygulanır.

Şimdi burada ” peki kardeşim, madem her durumda suçlunun kendisine kısas uygulanacaksa, ayette neden katile kısas uygulanır demedi de hüre hür, köleye köle, kadına kadın dedi” diye bir soru yada itiraz gelebilir.

Bunu da;
Allah zaten kısasın ta en başında “cana can, göze göz, dişe diş, yaraya da kısas” diyerek ve “kimse başkasının suçu yüzünden cezalandırılamaz” diyerek öldürme eyleminde katilin bizzat kısasa tabi olduğunu belirtmişti.

Buna rağmen, “katilin kendisi açıklıkla işaret edilmesine ve herkesin bilmesine rağmen yine de kısasta kişileri değiştirme istekleri, çabaları yüzünden”; bu çabada bulunanların daha iyi anlaması için tokat gibi “hür birine (öldürmesine karşılık) hür olarak kendisinin, yine köle ve kadında da aynı durumun” kabul edilmesi gerektiği bilidirilmiştir. diye açıklayabilirim.


Yazıdaki tüm anlayışlar bana ait olup, kimse bundan dolayı sorumlu değildir. Dileyen bunlara inanır kabul eder, dileyen kendi inancını başka şekilde belirler.
Herkese selam ederim.

Saygılarımla…
aorskaya


ALINTILANAN AYETLERİN ORİJİNALLERİ

İsra (17) 33

وَلاَ تَقْتُلُواْ النَّفْسَ الَّتِي حَرَّمَ اللّهُ إِلاَّ بِالحَقِّ وَمَن قُتِلَ مَظْلُومًا فَقَدْ جَعَلْنَا لِوَلِيِّهِ سُلْطَانًا فَلاَ يُسْرِف فِّي الْقَتْلِ إِنَّهُ كَانَ مَنْصُورًا
Ve lâ taktulûn nefselletî harremallâhu illâ bil hakk(hakkı), ve men kutile mazlûmen fe kad cealnâ li veliyyihî sultânen fe lâ yusrif fîl katl(katli), innehu kâne mensûrâ(mensûran).
Nahl (16) 126

وَإِنْ عَاقَبْتُمْ فَعَاقِبُواْ بِمِثْلِ مَا عُوقِبْتُم بِهِ وَلَئِن صَبَرْتُمْ لَهُوَ خَيْرٌ لِّلصَّابِرينَ
Ve in âkabtum fe âkıbû bi misli mâ ûkıbtum bih(bihî), ve le in sabertum le huve hayrun lis sâbirîn(sâbirîne).
Bakara (2) 178

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ كُتِبَ عَلَيْكُمُ الْقِصَاصُ فِي الْقَتْلَى الْحُرُّ بِالْحُرِّ وَالْعَبْدُ بِالْعَبْدِ وَالأُنثَى بِالأُنثَى فَمَنْ عُفِيَ لَهُ مِنْ أَخِيهِ شَيْءٌ فَاتِّبَاعٌ بِالْمَعْرُوفِ وَأَدَاء إِلَيْهِ بِإِحْسَانٍ ذَلِكَ تَخْفِيفٌ مِّن رَّبِّكُمْ وَرَحْمَةٌ فَمَنِ اعْتَدَى بَعْدَ ذَلِكَ فَلَهُ عَذَابٌ أَلِيمٌ
Yâ eyyuhellezîne âmenû kutibe aleykumul kısâsu fîl katlâ el hurru bil hurri vel abdu bil abdi vel unsâ bil unsâ fe men ufiye lehu min ahîhi şey’un fettibâun bil ma’rûfi ve edâun ileyhi bi ihsân(ihsânin), zâlike tahfîfun min rabbikum ve rahmeh(rahmetun), fe meni’tedâ ba’de zâlike fe lehu azâbun elîm(elîmun).

Bakara (2) 179

وَلَكُمْ فِي الْقِصَاصِ حَيَاةٌ يَاْ أُولِيْ الأَلْبَابِ لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَ
Ve lekum fîl kısâsı hayâtun yâ ulîl elbâbi leallekum tettekûn(tettekûne).
Maide (5) 45 -

وَكَتَبْنَا عَلَيْهِمْ فِيهَا أَنَّ النَّفْسَ بِالنَّفْسِ وَالْعَيْنَ بِالْعَيْنِ وَالأَنفَ بِالأَنفِ وَالأُذُنَ بِالأُذُنِ وَالسِّنَّ بِالسِّنِّ وَالْجُرُوحَ قِصَاصٌ فَمَن تَصَدَّقَ بِهِ فَهُوَ كَفَّارَةٌ لَّهُ وَمَن لَّمْ يَحْكُم بِمَا أنزَلَ اللّهُ فَأُوْلَئِكَ هُمُ الظَّالِمُونَ
Ve ketebnâ aleyhim fîhâ ennen nefse bin nefsi vel ayne bil ayni vel enfe bil enfi vel uzune bil uzuni ves sinne bis sinni vel curûha kısâs(kısâsun) fe men tesaddeka bihî fe huve keffâretun leh(lehu) ve men lem yahkum bimâ enzelallâhu fe ulâike humuz zâlimûn(zâlimûne).

Konu aorskaya tarafından (19. October 2012 Saat 10:03 PM ) değiştirilmiştir.
aorskaya isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
aorskaya Kullanicisina Bu Mesaji Için Tesekkür Edenler:
dost1 (19. October 2012)