Tekil Mesaj gösterimi
Alt 13. September 2011, 11:57 PM   #3
dost1
Site Yöneticisi
 
dost1 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 3.016
Tesekkür: 3.567
1.083 Mesajina 2.384 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 100000
dost1 is on a distinguished road
Standart

DEVLET

"Devlet" kavramı, ideolojik, politik nedenlerle çok çeşitli şekillerde tarif edilmektedir.

Yunan filozoflarından Eflatun[1], devletin, “İnsanın tek başına kendi kendisine yetmemesi sebebiyle, ihtiyaçlarını karşılamak üzere meydana getirdiği bir topluluk” olduğunu söyler. Aristo[2] ise devletin, "Kendi kendisine yetmek iddiasında olan ve yaşayabilmek için ihtiyacı bulunan her şeyi genellikle kendisi sağlayabilen bir vatandaşlar topluluğu” olarak tanımlar. Machiavelli[3] de, devleti, “Örgütlenmiş bir kuvvet olarak kendi bölgesinde üstün ve diğer devletlerle bağlantısında bilinçli bir büyüme siyaseti izleyen bir kurum” olarak tanımlar.

İdeolojik ve politik boyutlarını bir tarafa bırakırsak “Devlet”, özetle, “Manevî kişiliği ve belirli bir anayasal düzeni olan egemenlik sahibi, sınırları belli bir ülkeye sahip, bir hükümete ve ortak kanunlara bağlı teşkilatlı millet veya milletler topluluğunu meydana getiren siyâsi teşekkül”dür diye tanımlanır.

“ دولةDevlet” sözcüğü (Dûlet olarak da okunabilir), Arapça bir sözcük olup esas anlamı “dolaşmak, dönüp durmak, sıkıntılı bir halden kurtulup rahata; huzura, genişliğe, bolluğa kavuşma; refah” demek olan “ د و لdvl” kökündendir.[4] Bu sözcüğün türevlerinden olan “Tedavül” sözcüğü de Türkçemizde yaygın olarak kullanılmaktadır.

Sözcük, Kur'an’da şu âyetlerde yer alır.

Eğer size bir yara değmişse, o topluma da benzeri bir yara dokunmuştu. Ve işte o günler; Biz onları, Allah'ın sizden iman eden kimseleri bilmesi ve sizden şâhitler edinmesi, Allah'ın iman eden kimseleri arındırması, Kendisinin ilâhlığını, rabliğini örtenleri de mahvetmesi için insanlar arasında döndürür dururuz. Ve Allah şirk koşarak yanlış yapanları sevmez.( Âli İmrân/140)

Allah'ın, o kent halkından, Elçisi'ne verdiği fey'ler [savaşmadan zahmetsizce elde edilen gelirler], içinizden yalnız zenginler arasında dolaşmasın; devlet (gücün getirdiği refah) olmasın diye Allah'a, Elçi'ye, yakınlık sahiplerine; göç eden fakirlere –ki onlar, Allah'ın armağan ve rızasını ararken yurtlarından ve mallarından çıkarılmışlardır, Allah'a ve Elçisi'ne yardım ederler. İşte onlar, doğruların ta kendileridir–, yetimlere, miskinlere, yolcuya aittir. Elçi, size ne verdiyse onu hemen alın. Sizi neden alıkoyduysa ondan geri durun. Allah'ın koruması altına da girin. Şüphesiz Allah, kovuşturması/azabı çok çetin olandır. (Haşr/ 7, 8)

Bu otoritenin “Devlet” diye adlandırılmasının nedeni, “iktidarın, elden ele, aileden aileye, partiden partiye dolaşıp durması ve iktidar sahiplerini veya yönetilenleri sıkıntıdan kurtarıp rahata kavuşturması” olsa gerektir.

Tarihi belgelere göre hem Rasülüllah döneminde hem halîfeler döneminde hem de Emevîler döneminde yönetime devlet denildiğine rastlamıyoruz. Yönetime “devlet” denilmesi ilk defa Abbasiler ile başlamaktadır. Ki bunun nedeni Emevî hâkimiyetinde iken sıkıntı çekip iktidarı ele aldıklarında rahata kavuşmuş olmaları olsa gerektir. O günden bu güne Arap kültürü etkisiyle bu kullanım devam edip gitmektedir.

Sosyologların, psikologların tespitleri ve de Kur’an’da Allah’ın ifade ettiği üzere insan bir takım zaaflara ve tutkulara yani negatif özelliklere sahiptir. Bunlar:

Bencillik, zalimlik, nankörlük, ümitsizlik, sevinç delisi, kendini beğenmişlik, cimrilik, kafa tutuş, tahammülsüzlük, acelecilik, sabırsızlık, şehvetperestlik ve servet düşkünlüğüdür.

İslam dininin salt bir inançlar manzumesi olmayıp, Rabbimiz rahmeti gereği toplumu ve bireyleri, bencil, zalim, nankör, ümitsiz, sevinç delisi, kendini beğenmiş, cimri, kafa tutan, tahammülsüz, aceleci, sabırsız, şehvetperest, cahil ve servet düşkünü insanların eline bırakmayıp insanların yemelerinden içmelerine, kazanmalarından harcamalarına, giyim kuşamlarına, evlenmelerine- boşanmalarına dair bir takım ilkeler koyduğu gibi, insanlığı insanın eline bırakmamış insanlığa adalet ve barışı getirmek, kargaşayı ortadan kaldırmak; anlamsız hayatı anlamlı, hoş bir hale getirmek için de ilkeler koymuştur. İnsanlığın siyasal yönü de bu ilkeler çerçevesindedir. Yani siyasî yönetim ve yönetilme de İslam dininin müdahale ettiği alanlardandır.

Konunun doğru anlaşılması, “Din” ve “İslâm dini” tanımlarının doğru tanınmasına bağlıdır.
__________________
Halil Ay
dost1 isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
dost1 Adli üyeye bu mesaji için Tesekkür Eden 3 Kisi:
40tr40 (11. February 2013), hiiic (14. September 2011), merdem (3. July 2013)