Tekil Mesaj gösterimi
Alt 15. August 2009, 02:18 PM   #6
ÖmerFurkan
Site Yöneticisi
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 450
Tesekkür: 33
85 Mesajina 163 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 100000
ÖmerFurkan will become famous soon enoughÖmerFurkan will become famous soon enough
Standart

Ve hep birlikte Allah'ın ipine sıkıca sarılın, ayrılmayın ve Allah’ın üzerinizdeki nimetini hatırlayın: Hani siz birbirinize düşmanlar idiniz de, O [Allah], kalpleriniz arasında ülfet oluşturdu. Sonra da siz O'nun nimeti sayesinde kardeşler olmuştunuz. Siz, bir ateş çukurunun tam kenarında idiniz de oradan sizi O kurtarmıştı. İşte Allah doğru yolu bulasınız diye ayetlerini sizin için böyle ortaya koyar. (Al-i Imran/103)
Ey iman etmiş kimseler! Allah'ın sizin üzerinizde olan nimetini hatırlayın. Hani bir topluluk size el uzatmaya yeltenmişti de, O [Allah], onların ellerini sizden çekmişti. A Ve Allah’a takvalı davranın. Artık müminler de yalnızca Allah'a tevekkül etsinler. (Maide/1l)
Ey iman etmiş kimseler! Allah'ın üzerinizdeki nimetini hatırlayın. Hani size ordular gelmişti de Biz, onların üzerlerine bir rüzgâr ve sizin görmediğiniz ordular göndermiştik. Ve Allah, işlemiş olduklarınızı hakkıyla görüyordu. (Ahzab/9)
Surenin “Giriş” bölümünde de beyan ettiğimiz gibi, konumuz olan 28 ve 29. ayetlerin Medeni olduğuna dair nakiller vardır. Söz konusu ayetlerin pasaja olan uyumu dikkate alındığında, bu nakillerin ciddiyeti kalmamaktadır.
31 - İman eden kullarıma söyle: “Salâtı ikame etsinler, alış-veriş ve dostluğun olmadığı bir günün gelmesinden önce, kendilerini rızıklandırdığımız şeylerden açık ve gizli olarak infakta bulunsunlar.”
Bu ayetlerde Rabbimiz, elçisinin müminler topluluğuna “Salâtı ikame etsinler, alışveriş ve dostluğun olmadığı bir günün gelmesinden önce, kendilerini rızıklandırdığımız şeylerden açık ve gizli olarak infakta bulunsunlar” şeklindeki mesajını iletmesini buyurmaktadır. Allah’ın nimetlerini nankörlüğe dönüştürenlere yapılan tehdide mukabil, bu buyrukta da müminleri şükre yöneltme vardır.
Ayette üzerinde durulan en önemli konu “Salâtın ikamesi”dir. Salât, Resulullah’ın da nitelediği gibi, dinin direğidir. Salâtın ikame edilmediği [oluşturulmadığı ve ayakta tutulmadığı] hiçbir toplum iflah olmamıştır. Bu ayette mü’minlerin artık kendi destek kurumlarını [okullarını açmaları, Bağkur, Sigorta, Emekli Sandığı, Kızılay, Yeşilay gibi tüm yardım kurumlarını] oluşturmaları ve oluşturdukları kendi destek kurumlarını ayakta tutmaları, yaşatmaları emredilmiştir. (Salât ve namaz konularına ait geniş açıklamamız inşaallah Ankebut/45’in tahlilinde ve aynı surenin sonundaki ekte verilecektir.)
Ayette geçen “alışveriş ve dostluğun olmadığı bir gün” ifadesi, kimsenin fidye vererek kendisini kurtarma imkânına sahip olmayacağı, herkesin kendi derdine düşeceği, dost geçinenlerin birbirine düşman olacağı “Hesap Günü” anlamındadır.
O gün Muttakiler hariç tüm izdaşlar [birbirinin izinden gidenler], birbirlerine düşmandırlar. (Zuhruf/67)
İşte bunlar da sizinle birlikte atılırcasına giren bir gruptur. Onlara bir merhaba [rahat] yok. Şüphesiz onlar cehenneme sallandılar [atıldılar].
Derler ki: “Hayır, asıl size merhaba yok. Onu [cehennemi] önümüze siz getirdiniz. O ne kötü bir duraktır!”
Derler ki: “Rabbimiz! Bizim önümüze bunu kim getirdiyse onun ateşteki azabını kat kat arttır!”
Ve yine derler ki: “Kendilerini kötülerden saydığımız bir takım adamları niye göremiyoruz?
Biz onları alaya almıştık/aşağılamıştık. Yoksa gözler onlardan kaydı mı?”
Şüphesiz ki bu, ateş ehlinin birbiriyle tartışması/davalaşması gerçektir. (Sad/59-64)
(Allah onlara) “Sizden önce geçmiş cinn ve insden [tanıdığınız- tanımadığınız] ateş içindeki ümmetlerin [toplumların] içine girin!” dedi [der]. Her toplum girdikçe kardeşine lânet etti [eder]. Nihâyet hepsi oraya toplandığında, sonrakiler öncekiler hakkında, “Rabbimiz! İşte şunlar bizi saptırdı. Onlara ateşten kat kat azap ver” dediler [derler]. [Allah,] “Herkese kat kattır, fakat siz bilmiyorsunuz” dedi [der].
Öncekiler de sonrakilere, “Sizin bize karşı fazlalığınız yoktur. O hâlde yaptıklarınızdan dolayı azabı tadın” dediler [derler]. (A’raf/38, 39)
Kesinlikle Allah kâfirleri hayırdan uzak tutmuş ve içinde ebedi olarak kalmaları üzere onlara çılgın bir ateş hazırlamıştır. Onlar orada, bir yakın ve yardımcı bulamazlar.
O gün yüzleri ateş içinde çevrilirken: “Ah keşke Allah’a itaat etseydik ve Elçi’ye itaat etseydik!” derler.
Ve dediler ki: “Ey Rabbimiz! Biz efendilerimize ve büyüklerimize itaat ettik de bizi onlar yoldan saptırdılar. Ey Rabbimiz! Onlara azaptan iki kat ver ve kendilerini büyük bir lânet ile lânetle.” (Ahzab/64- 68)
O [İbrahim] dedi ki: “Siz, sırf aranızdaki dünya hayatında sevgi için Allah’ın astlarından birtakım putlar edindiniz. Sonra kıyamet günü, kiminiz kiminizi tanımayacak, kiminiz kiminizi lanetleyecektir. Varacağınız yer de cehennemdir. Ve sizin için yardımcılardan yoktur.” (Ankebut/25)
Ey iman etmiş kimseler! Kendisinde hiçbir alış verişin, hiçbir dostluğun ve hiçbir şefaatin bulunmadığı bir gün gelmeden önce, size verdiğimiz rızıklardan infak edin. Ve kâfirler, zalimlerin ta kendileridir. (Bakara/254)
Kimsenin kimse yerine bir şey ödemeyeceği, kimseden fidye kabul edilmeyeceği, şefaatin hiç kimseye yarar sağlamayacağı ve onların yardım olunmadığı günden sakının. (Bakara/123)
Ve, hiçbir kimsenin başka bir kimseye herhangi bir şey için karşılık ödemediği, hiçbir kimseden şefaatin kabul edilmediği, kimseden fidyenin alınmadığı ve onların yardım olunmadığı günden sakının. (Bakara/48)
Bugün artık sizden fidye alınmaz, kâfirlerden de. Sizin varacağınız yer ateştir. O, size yaraşandır. O, ne kötü bir dönüş yeridir!” (Hadîd/15)
Ayetteki “… alışveriş ve dostluğun olmadığı bir günün gelmesinden önce … infakta bulunsunlar” ifadesi, “ölmezden evvel infakta bulunsunlar” anlamındadır. Çünkü öldükten sonra infak imkânı olmayacak, infak edilmediğine pişman olunacaktır.
Sizden birinize ölüm gelip de: ‘Rabbim, beni yakın bir süreye [ecele] kadar geciktirsen ben de böylece sadaka versem ve salihlerden olsam’ demezden önce, size rızık olarak verdiklerimizden infak edin. (Münafıkûn/10)
Yine aynı ayette infakın nasıl yapılması lazım geldiği de beyan edilmiştir. Bu beyandan, gizli veya aşikâr yapılacak infak türleri olduğu anlamı çıkmaktadır.
Aşağıdaki ayetlerin delaletiyle “zekât” gibi zorunlu infak türünün aşikâr [açıktan] yapılabileceği; sadaka, tatavvu [gönüllü, ihtiyarî] infakların ise gizlice yapılmasının daha erdemli bir davranış olduğu anlaşılmaktadır:
Sadakaları açıkça verirseniz, artık o, ne iyi olur; ve eğer onları gizlerseniz fakirlere verirseniz artık bu, sizin için daha hayırlıdır ve günahlarınızdan bir kısmını kapattırır. Ve bilin ki, Allah, işlemiş olduğunuz şeylere haberdardır. (Bakara/271)
Ve o kişiler, Allah’ın birleştirilmesini istediği şeyi birleştirirler. Rablerine haşyet duyarlar ve hesabın kötülüğünden korkarlar.
Ve o kişiler Rablerinin rızasını kazanmak arzusuyla sabretmişler, salâtı ikame etmişler ve kendilerine verdiğimiz rızıklardan gizli ve açık infak etmişlerdir. Ve onlar çirkinlikleri güzelliklerle ortadan kaldırırlar. İşte bu yurdun akıbeti; adn cennetleri kendilerinin olanlardır. Onlar, atalarından, eşlerinden ve soylarından salih olanlar oraya [adn cennetlerine] gireceklerdir. Melekler de her kapıdan yanlarına girerler: “Sabrettiğiniz şeylere karşılık size selam olsun! Bu yurdun sonu ne güzeldir!” (Ra'd/21- 24)
32- 34- Allah, gökleri ve yeri yaratan, gökten su indirip de onunla size rızık olarak çeşitli meyveler çıkarandır. Ve O [Allah], emri gereğince denizde yüzüp gitmeleri için gemileri emrinize verdi, ırmakları da emrinize verdi. Sürekli olarak dönüş halinde olan güneşi ve ayı da emrinize verdi. Geceyi ve gündüzü de sizin emrinize verdi. Ve O, Kendisinden istediğiniz her şeyden size verdi. Allah’ın nimetini saymak isterseniz de sayamazsınız! Şüphesiz insan kesinlikle çok zalim, çok nankördür.
Verdiği nimetlere karşı kullarından şükretmelerini, salâtı ikame etmelerini ve gizli-aşikâr infakta bulunmalarını isteyen Rabbimiz, bu ayetlerde de kullarına lütfettiği çeşitli nimetlerini hatırlatarak insanoğlunu kendi tabiatındaki zulüm ve nankörlük eğilimlerine karşı uyarmaktadır.
Rabbimizin nimetleri gerçekten de sayılamayacak kadar çoktur. O, gökten yağmur indirerek insanları ve onların yararlandığı tüm bitki ve hayvanları beslemektedir. Denizleri ve nehirleri insanın emrine vermesi, güneş ve ayı döndürerek insanlığın hizmetine sunması, gece ve gündüzü insanların maişet ve dinlenme düzenini sağlayacak şekilde düzenlemesi, yeryüzündeki yararlı ve gerekli her şeyi insanın emrine amade kılması bu nimetlerden sadece bir kısmıdır. “Allah’ın nimetini saymak isterseniz de sayamazsınız!” ifadesi gerçeği tam olarak yansıtmaktadır. Allah’ın nimetleri o kadar çoktur ki, hepsini saymak gerçekten de mümkün değildir.
Konumuz olan ayetlerde hatırlatılan bu nimetler ile ilgili Kur’an’da birçok ayet vardır:
Ey insanlar! Takvalı davranasınız diye, sizi ve sizden öncekileri yaratan, yeryüzünü sizin için bir döşek, göğü de bir bina yapan, gökten su indirip de onunla sizin için rızık olarak ürünlerden çıkaran Rabbinize kulluk edin. Öyleyse siz de, bile bile Allah’a ortaklar koşmayın. (Bakara/21, 22


Allah’ın yedi göğü tabakalar halinde nasıl yarattığını ve Ay’ı onların içinde bir ışık kıldığını, güneşi de bir lamba kıldığını görmediniz mi? (Nuh/15, 16)

O, Güneş’i bir aydınlık, Ay’ı bir ışık yapan ve senelerin sayısını ve hesabını bilesiniz diye, Ay’a menziller ayarlayandır. Allah bunu ancak gerçek ile yaratmıştır. O, bilecek olan bir kavim için ayetleri detaylandırır. (Yunus/5)
Ve Biz, Geceyi bir elbise yaptık.
Ve Biz, Gündüzü bir geçim zamanı kıldık.
Ve sizin üstünüze yedi sağlamı bina ettik.
Ve ışık saçan bir kandil kıldık. (Nebe/10-11)
O [Allah], içinde dinlenesiniz diye sizin için geceyi, göresiniz diye de gündüzü kılandır. Şüphesiz bunda kulak verecek bir kavim için ayetler vardır. (Yunus/67)
Güneş’in Ay’a erişip çatması uygun olmaz. Gece de gündüzü öne geçici değildir. Hepsi de bir yörüngede yüzerler. (Ya Sin/40)
Şüphesiz ki sizin Rabbiniz, gökleri ve yeri altı günde yaratan, sonra Arş üzerine istiva eden, gündüzü, durmadan kovalayan gece ile bürüyen ve güneş, ay ve yıldızları emrine boyun eğmiş olarak yaratan Allah'tır. İyi biliniz ki yaratma ve emir sadece O'na özgüdür. Âlemlerin Rabbi olan Allah ne cömerttir! (A'raf/54)
O [Allah], geceyi gündüze sokuyor, gündüzü de geceye sokuyor. Güneş’i ve Ay’ı emre amade kılmıştır. Hepsi adı konmuş bir müddet için akıp gidiyor. İşte bu, mülk kendisinin olan sizin Rabbinizdir. O’nun astlarından yakardığınız kimseler bir hurma çekirdeğinin zarına bile sahip olamazlar. Onları çağırırsanız onlar, çağrınızı işitmezler, işitseler bile size cevap veremezler, Kıyamet günü de ortak koştuğunuzu inkâr ederler. Sana her şeyden haberdar olan [Allah] gibi (kimse) haber veremez. (Fatır/13, 14)
O [Bir tek, Kahhar; Allah], gökleri ve yeri hak ile yarattı, geceyi gündüzün üstüne bürüyor, gündüzü de gecenin üstüne bürüyor. Güneş’i ve Ay'ı emre âmâde kılmıştır. Hepsi de adı konmuş bir ecele akıp gitmektedir. İyi bilin ki, O, çok güçlü ve çok bağışlayıcıdır. (Zümer/5)
Ve O’nun [Allah’ın] rahmetindendir ki O, geceyi ve gündüzü; onda [gecede] dinlenesiniz ve [gündüzün] O’nun lütuf ve kereminden arayasınız ve şükredesiniz diye kıldı. (Kasas/73)

35- 41- Ve hani bir zaman İbrahim: "Rabbim! Bu şehri güvenli kıl! Beni ve oğullarımı putlara tapmamızdan uzak tut! Rabbim! Şüphesiz onlar [putlar] insanlardan birçoğunu saptırdılar. Şimdi kim bana uyarsa, artık o, şüphesiz bendendir; kim bana karşı gelirse, ….. Artık Sen şüphesiz çok bağışlayan ve çok merhamet edensin. Rabbimiz! Şüphesiz ben çocuklarımdan bir bölümünü salâtı ikame etmeleri için, senin dokunulmazlaşmış Ev’inin yanında, ekinsiz bir vadiye yerleştirdim. Rabbimiz! Onların şükretmeleri için artık Sen de insanlardan bir kısmının gönüllerini onlara meylettir. Ve onları bazı meyvelerden rızıklandır. Rabbimiz! Şüphesiz Sen bizim gizlediğimiz şeyleri ve açığa vurduğumuz şeyleri bilirsin. -Ve yerde ve gökte, hiçbir şey Allah'a gizli kalmaz.- İhtiyarlık halimde bana İsmail'i ve İshak'ı lütfeden Allah'a hamd olsun. Şüphesiz ki Rabbim duamı çok iyi işitendir. Rabbim! Beni salâtı ikame eden kıl! Soyumdan da. Rabbimiz! Duamı da kabul et! Rabbimiz! Hesabın kurulduğu günde benim için, anam-babam için ve müminler için mağfirette bulun!" demişti.
Bu ayetlerde İbrahim peygamberin duasına yer verilmiştir. Gerek bu ayetlerden, gerekse İbrahim ile ilgili diğer Kur’an pasajlarından anlaşıldığı üzere, bu dualar İbrahim peygamberin değişik zamanlarda ve ortamlarda yaptığı dualardır. Bu dualar aynı zamanda onun hayatından bazı kesitleri de vermektedir. Burada nakledilen duasının bir benzeri Bakara suresinde de verilmiştir:
Ve hani İbrahim, Beyt'ten temelleri yükseltirler: Rabbimiz, bizden kabul buyur, şüphesiz Sen en iyi işitenin, en iyi bilenin ta Kendisisin. Rabbimiz! Bizim ikimizi Senin için teslim olanlar kıl. Soyumuzdan da senin için teslim olan bir ümmet kıl [getir]. Ve bize kulluk yöntemlerini göster, tövbemizi de kabul et. Şüphesiz Sen tövbeleri çokça kabul edenin ve çok merhametli olanın ta Kendisisin. Rabbimiz, bir de onlara içlerinden bir peygamber gönder ki, onlara senin ayetlerini okusun, onlara kitabı ve hikmeti [zulüm ve fesadı engellemek için konulmuş kanun, düstur ve ilkeleri] öğretsin, onları arındırsın. Hiç şüphesiz Aziz sensin, hikmet sahibi [zulüm ve fesada engel olacak yasaları koyan] Sensin. (Bakara/127-129)
Konumuz olan ayette İbrahim peygamberin putlar ile ilgili olarak “Rabbim! Şüphesiz onlar [putlar] insanlardan birçoğunu saptırdılar” dediği dikkat çekmektedir. Bu bir mecaz ifadedir. Zira putlar cansız varlıklardır. Cansızlar ise hiçbir şey yapamazlar. Fakat onlara tapmada bir saptırma [dalâlet] söz konusu olduğu için, bu saptırma işi mecazen onlara nispet edilmiştir.
Yine konumuz olan pasajda, Kâbe ile ilgili olarak “Haram [dokunulmazlaşmış] Ev …” ifadesinin geçtiği görülmektedir. Kâbe “muharrem [dokunulmazlaşmış]” olarak nitelenmiştir. Kur’an incelendiğinde, Kâbe’nin bu statüsünün orada kavga-dövüş etme, oraya saygısızlık etme gibi davranışların ve dışarıda yapılanların orada yapılmasının yasaklanmışlığından kaynaklandığı anlaşılmaktadır.
ÖmerFurkan isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla