Tekil Mesaj gösterimi
Alt 28. September 2008, 12:03 AM   #4
ÖmerFurkan
Site Yöneticisi
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 450
Tesekkür: 33
85 Mesajina 163 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 100000
ÖmerFurkan will become famous soon enoughÖmerFurkan will become famous soon enough
Standart

8. Ayet:

Onun için, kötü ameli kendisine süslü gösterilen sonra da onu güzel gören kişi mi? Şüphe yok ki Allah dilediğini / dileyeni şaşırtır, dilediğine / dileyene de kılavuzluk eder. O hâlde canın onlara karşı hasretlerle (üzüntülerle) sıkılıp gitmesin. Şüphesiz Allah, onların yapmakta olduklarını çok iyi bilir.

İnananlar ile inanmayanların akıbetlerine ait açıklamaya bu ayette de devam edilmiş ve bir lütuf olarak özgürlük verilen insanın tercihini yanlış kullanması sonucu kendisini mahvedişi, özel bir ifade tarzı ile vurgulanmıştır. Ayetteki cümle yapısına dikkat edilirse, ilk cümlede soru sorulmuş ama cevap verilmemiştir. Bu ifade şekli, sorulan soruya herkesin kendi anlayışına göre cevap takdir etmesine fırsat veren bir edebî sanattır. Yanlış tercih yapanların kesinlikle inanan ve salihatı işleyenler gibi olmayacakları, yani onlara iyi davranılacağı belli olduğuna göre, ayetin ilk cümlesindeki soruya verilebilecek cevaplardan biri şu olabilir: “Ona da en kötü ceza verilecektir. İman eden, salihatı işleyene büyük ödül var diye, kötü işler kendisine güzelleşen, kendisi de onları güzel gören kötü kişiye de onun gibi mi davranılacak? Şüphe yok ki Allah dilediğini / dileyeni şaşırtır, dilediğine / dileyene de kılavuzluk eder.O hâlde canın onlara karşı hasretlerle (üzüntülerle) sıkılıp gitmesin. Onlar kendi gayretleriyle, çabalarıyla bu hale düşmüşlerdir. Acınacak durumları yoktur, acımaya da gerek yoktur. Onlar kendileri etti, kendileri buldu. Şüphesiz Allah, onların yapmakta olduklarını çok iyi bilir.”

Ayetin ikinci cümlesinde geçen, Allah’ın dilediğini mi yoksa dileyeni mi şaşırttığı ve dilediğine mi yoksa dileyene mi kılavuzluk ettiği konusu, Tekvir suresinin tahlilinde açıkladığımız “meşiet” kavramı çerçevesinde değerlendirilmesi gereken bir konudur. Kısaca söylemek gerekirse “Allah’ın dilemesi”; insanların özgür iradeleri ile tercih edebilecekleri bütün seçeneklerin Allah tarafından yaratılmış olduğu anlamına gelmektedir.

Ayetin üçüncü cümlesi peygamberimizi teselli etmektedir. Çünkü Kur’an’ın bildirdiğine göre, birçoğu akrabası olan Mekkelilerin tevhide yönelmeyip şirkte ısrar etmeleri sebebiyle peygamberimiz çok büyük üzüntü duymakta ve bu üzüntü onu âdeta kahretmektedir. Bu durumu bilen Rabbimiz de pek çok ayette, insanların hidayete erip ermemelerinin kontrolünün bizzat kendisinde olduğunu bildirmiş, elçinin görevinin sadece tebliğ ve tebyin olduğunu hatırlatarak onu uyarmış ve teselli etmiştir:

Kasas; 56: Kesinlikle sen sevdiğini doğru yola iletemezsin ama Allah dilediğine doğru yolu gösterir ve O, doğru yola girecek olanları daha iyi bilir.

Bakara; 272: Onları doğru yola getirmek senin boynuna borç değildir, ancak Allah dilediği kimseyi doğru yola getirir. Ve hayırdan infak ettiğiniz şeyler sırf kendiniz içindir. Ve siz yalnızca Allah rızasını gözetmenin dışında infak etmezsiniz. Ve hayırdan ne infak ederseniz o size tastamam ödenecektir. Ve siz zulmedilmeyeceksiniz.

Kehf; 6: Sonra da sen, onlar bu söze (Kur’an’a) inanmazlarsa, bıraktıkları eserlerden (yaptıklarından dolayı), üzüntüden neredeyse kendini harap edeceksin!

Âl-i Imran; 176: Şu, küfürde yarışan kişiler seni üzmesin. Onlar, Allah’a hiçbir şeyce zarar vermezler. Allah onlara ahirette bir pay kılmamak istiyor. Ve onlar için büyük bir azap vardır.

Şuara; 3: Onlar iman edenler olmuyorlar diye âdeta kendini helâk edeceksin!

Ayetin son cümlesi olan “Şüphesiz Allah, onların yapmakta olduklarını çok iyi bilir.” ifadesinde, inkârcılara dolaylı bir tehdit ve inananlara da bir uyarı vardır. Ayrıca, bu cümlede geçen “bima tasneun” ifadesi de dikkat çekicidir. Çünkü başka yerlerde genellikle “bima ta’melun” ifadesi geçmesine karşılık Rabbimiz burada, “sanayi, endüstriyel üretimler, sanatsal yapılar” anlamına gelen özel bir sözcük seçmiştir. Buna göre Rabbimiz, bu ifadeyi kullanarak müminlerin dikkatini, düşmanlarının her türlü sanayii kullanarak kendilerini yıldırmaya çalışacaklarına çekmekte ve müminlere, sanayie önem vererek düşmanlara karşı hazırlıklı olmaları gerektiği mesajını vermektedir.

9. Ayet:

Ve Allah rüzgârları gönderendir. Sonra onlar da bir bulutu harekete geçirip yukarılara kaldırır. Derken Biz onu ölmüş bir beldeye sevk etmişizdir. Böylece yeryüzüne ölümünden sonra onunla hayat veririz. İşte böyledir ölmüş çürümüş insanlara hayat vermek.

Tekvinî mucizelere değinilen bu ayette dikkat çekmek için İltifat sanatı kullanılmış; ayetin ilk bölümünde kendisinden “Allah” ve “O” diye üçün şahıs olarak bahseden Rabbimiz, daha sonra sözlerine birinci çoğul şahıs zamiri “Biz” ile devam etmiştir.
Rabbimiz bu ayette; okyanuslardan, göllerden, nehirlerden, bataklıklardan oluşan bulutları, nasıl gönderdiği rüzgârlarla yukarılara kaldırıp sevk ediyor ve yağdırdığı yağmurla ölü toprağı diriltiyorsa, ölüm sonrası tekrar canlanmanın da bunun gibi olacağını bildirmekte, böylece de tevhidî inancın oluşması yönünde akıl sahiplerine yol göstermektedir.
Ölü toprağın canlanması, Kur’an’ın pek çok ayetinde, insanların ölümlerinden sonra dirilmelerine örnek verilmiştir:

Zühruf; 11: Ve O (Allah), suyu gökten belli bir ölçüye indirdi. Sonra Biz onunla ölü bir beldeyi canlandırdık. İşte siz böyle çıkarılacaksınız.

Kaf; 9–11: Ve Biz gökten bereketli bir su indirdik. Onunla bahçeler ve biçilecek taneler bitirdik.
Tomurcukları birbiri üzerine dizilmiş büyük ve yüksek hurma ağaçları da; kullara rızk olmak üzere. Ve Biz onunla ölü bir beldeyi canlandırdık. İşte çıkış (diriliş) böyledir.

Ya Sin; 33: Ve ölü toprak onlara bir delildir. Biz ona hayat verdik ve ondan taneler çıkardık da ondan yiyip duruyorlar.

Rum; 19: O, ölüden diriyi çıkarır, diriden de ölüyü çıkarır ve yeryüzüne ölümünden sonra hayat verir. Sizler de işte öyle çıkarılacaksınız.

Rum; 24: Yine O’nun ayetlerindendir ki, size hem korku ve hem de umut vermek için şimşeği gösteriyor. Ve gökten bir su indiriyor da onunla yeryüzüne ölümünden sonra hayat veriyor. Şüphesiz ki bunda aklını kullanacak bir kavim için nice deliller vardır.

Rum; 50: Öyleyse Allah’ın rahmetinin eserlerine bir bak; yeryüzünü ölümünden sonra nasıl diriltiyor? Şüphe yok ki O, mutlaka ölüleri diriltir ve O, her şeye gücü yetendir.

A’râf; 57: Ve O, rahmetinin önünde rüzgârları müjdeciler / dağıtıcılar (yayıcılar) olmak üzere gönderir. O rüzgârlar, yağmur yüklü bulutları yüklenince, onu kurak bir memlekete gönderir, sonra onunla suyu indiririz. Böylece onunla ürünün hepsinden çıkartırız. İşte Biz, ölüleri de böyle çıkaracağız. Umulur ki hatırlarsınız / öğütlenirsiniz.

Nahl; 65: Ve Allah gökten bir su indirdi de onunla yeryüzünü ölümünden sonra diriltti. Şüphesiz ki bunda dinleyen bir kavim için bir delil vardır.

Ankebut; 63: Ve ant olsun, eğer onlara sorsan: “Kim gökten suyu indirip de onunla yeryüzünü ölümünden sonra diriltti?” Mutlaka; “Allah” diyeceklerdir. De ki: “Hamd Allah’a özgüdür.” Bilakis onların çoğu akıllarını kullanmazlar.

Casiye; 5: Ve gece ile gündüzün birbiri ardınca gelişinde ve Allah’ın gökten bir rızktan indirip de onunla yeryüzünü ölümünden sonra dirilttiği şeyde ve rüzgârları evirip çevirmesinde aklını çalıştıran bir kavim için ayetler vardır.

Hadid; 17: Allah’ın, yeryüzünü ölümünden sonra dirilttiğini biliniz. Belki aklınızı kullanırsınız diye Biz, sizin için ayetleri açıkça ortaya koyduk.

Hatırlanacak olursa, ölü toprağın canlanması sadece saf su ile olmamaktadır. Furkan suresinin 48, 49. ayetlerinin tahlilinde, Kuran Hiç Tükenmeyen Mucize adlı kitaptan alıntıladığımız “Ölü Bir Beldeyi Canlandıran Yağmurlar” başlıklı yazıda belirtildiğine göre yağmur, ihtiva ettiği kimyasal ve biyolojik maddelerle, mineral ve tuzlarla toprağı gübrelemektedir.

Furkan; 48, 49: Ve O, rüzgârları rahmetinin önünde müjdeci olarak gönderendir. Ve Biz ölü bir beldeye can verelim, yarattığımız nice hayvanlara ve insanlara su sağlayalım diye gökten tertemiz bir su indirdik.

Konumuz olan 9. ayette ölmüş, çürümüş insanlara nasıl hayat verileceğinin bir örneği olarak gösterilen “ölü toprağın canlandırılması”; bizim 1. ayette “melekler” sözcüğüne karşılık olarak verdiğimiz her iki anlamın da (“doğal güçler” ve “Kur’an ayetleri”) mantıklı ve geçerli anlamlar olduğuna bir delil teşkil etmektedir. Eğer “melekler” sözcüğü “doğal güçler” anlamında kabul edilirse, ölü beldeleri canlandıran yağmurun bir “doğal güç” olması; yok eğer “melekler” sözcüğü “haber verici” nitelikte olan Kur’an ayetleri olarak kabul edilirse, bu kez de Kur’an ayetlerinin ölü mesabesindeki insanları ve toplumları canlandırması; “melekler” sözcüğünün her iki anlamını da doğrulamaktadır.

Ayetin son cümlesinde geçen ve “ölmüş, çürümüş, yok olup gitmiş insanlara hayat verme” anlamında kullanılmış olan “nüşür” sözcüğü hakkında daha fazla açıklama, Mürselat suresinin tahlilinde yapılmıştır. (İşte Kur’an; c:2, s:177)

10. Ayet:

Her kim izzet istiyorsa, bilsin ki izzet tamamıyla yalnızca Allah’ındır. Hoş kelimeler yalnızca O’na yükselir. Ve düzgün iş onu yükseltir. Şu, kötülüklerin plânlarını yapan kişiler; onlar şiddetli azap kendileri için olanlardır. Onların plânları ise; o, darmadağın olur.

Bu ayette; akıllı insanın nasıl ve kimden yana olması gerektiği mesajı verilmektedir. Buna göre, güç kuvvet, şan, şeref tamamıyla Allah’ındır. Dolayısıyla, güçlü, şerefli olmak isteyen mutlaka Allah’tan yana olmalıdır. Allah’ın vahyine karşı duranların, inançsızların ise her türlü plânları darmadağın olup gidecek, işe yaramayacaktır. Allah’tan yana olanların yolu da “kelime-i tayyibe”den ve “salihatı işlemek”ten geçer.

Kelime-i tayyibe


“Kelime-i tayyibe”; “hoş güzel söz” demektir. Kur’an’dan anlaşıldığına göre bu söz “La ilâhe illallah (Allah’tan başka ilâh diye bir şey yoktur)” demektir ve bununla da kastedilen, “gerçek iman”dır.

İbrahim; 24–27: Görmedin mi? Allah nasıl bir misal verdi: Güzel bir söz, aslı (kökü), sabit, dalları gökte olan güzel bir ağaç gibidir. (O ağaç) Rabbinin izniyle her an ürün verir. Kötü bir sözün durumu da, yerden koparılmış, sabit kalma imkânı olmayan kötü bir ağaca benzer. -Ve belki onlar öğüt alırlar diye Allah insanlara böyle misaller verir.-
Allah, iman edenleri, basit yaşamda ve ahirette de sabit bir söze sabitler, zalimleri de saptırır ve Allah, dilediği şeyi yapar.

Ayetteki “düzgün amel onu yükseltir” ifadesi, Kur’an’da pek çok yerde geçen “iman eden ve salihatı işleyenler ...” ifadesinin bir başka anlatım tarzıdır. Bu ifadeden, kuru kuru “Ben inandım” demenin yetersizliği, mutlak surette imanın amel olarak yansıması gerektiği anlaşılmaktadır. Nitekim Kur’an’da imansız amelin işe yaramayacağına dair onlarca ayet vardır. İşte bu ayette de amelsiz imanın yetersizliği ifade edilmiştir. Yani, iman mutlaka dışa yansımalı; salihatı işlemek ve takva olarak kendini göstermelidir.
Bu çok önemli konunun daha iyi anlaşılması için, “Cennetin Bedeli Takva” adlı kitabımızdan bir bölüm sunuyoruz:
ÖmerFurkan isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla