Tekil Mesaj gösterimi
Alt 14. January 2009, 12:41 PM   #32
dost1
Site Yöneticisi
 
dost1 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 3.016
Tesekkür: 3.567
1.083 Mesajina 2.384 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 100000
dost1 is on a distinguished road
Standart

İyi Yürekli İsrâîloğlu Bilginlerinin Gerçeğe Tanıklığı ve Saygısı:


İsrâîloğulları bilginlerinin onu bilmesi de (Kur'ân'ın vahiy olduğu hakkında) onlar için bir delil değil mi? (Şu'arâ: 47/197)

52- Bundan önce kendilerine Kitâb verdiklerimiz, o(Kur'ân)a inanırlar. 53- Onlara (Kur'ân) okunduğu zaman: "Ona inandık, o, Rabbimizden gelen gerçektir. Zaten biz ondan önce de müslümanlar idik." derler. 54- İşte onlara, sabretme-lerinden ötürü mükâfatları iki kez verilir; onlar kötülüğü iyilikle savarlar ve kendilerine verdiğimiz rızıktan (hayır yoluna) harcarlar. 55-Bos söz işittikleri zaman ondan yüz çevirirler ve: "Bizim işlerimiz bize, sizin işleriniz size. Size selâm olsun (haydi hoşça kalın), biz cahiller(le sohbet etmey)i istemeyiz" derler. (Kasas: 49/52-55)

Bu âyetlerde önceden kendilerine Kitâb verilmiş olanların, Kur'ân'a inandıkları, kendilerine Kur'ân okunduğu zaman onun, Allah katından gelen gerçek olduğunu kabul ettikleri; hem kendi Kitâblarına, hem de Kur'ân'a inanıp imanlarında sebat ettiklerinden, kötülüğü iyilikle savmağa çalıştıklarından dolayı onlara iki kez sevap verileceği belirtiliyor. Boş sözlere dalanlara rastlayınca onların, selâm verip geçtikleri anlatılmaktadır.

Kur'ân'ın vahiy olduğuna inandıkları belirtilen Kitâb ehlinin kimliği hakkında çeşitli rivayetler vardır: Kimine göre bunlar Necrân'dan gelen Hıristiyan hey'etidir. Kimine göre bunlar, Hudeybiye Barışından sonra, Ebûtâlib oğlu Ca'fer ile birlikte Habeşistan'dan gelen otuziki kişilik bir Hıristiyan cemâatidir. Sekiz kişi de Şam'dan gelmiş, böylece sayıları kırka varmıştır. Muhammed ibn ishâk'a göre bunlar, Peygamber'in durumunu öğrenmek üzere Habeşistan'dan gelen ve Peygamber'i dinledikten sonra müslüman olan, Necâşî'nin gönderdiği oniki kişilik Habeş Hıristiyan hey*etidir. Mâide: 110/82-85'nci âyetlerin de bunlar hakkında indiği rivayet edilir. [145]Kimine göre bunlar Şam'dan gelen bir hey'ettir; kimine göre de Selmân-ı Fârisî ve Abdullah ibn Selâm'ın dahil olduğu bir gruptur. [146]Bu rivayetlere göre bu âyetlerin Medine'de inmiş olması gerekir. [147] Oysa âyetler, içinde bulunduğu konuya sıkı sıkıya bağlıdır ve Sûre de Mekke sûrele-rindendir. Zaten üslûb da Mekke üslûbunu taşır.

54'ncü âyette: Sabrettiklerinden dolayı onlara iki kez sevâb verilecektir" denmesi, bu insanların baskı altında bulunduklarını gösterir. Hıristiyan ülkesi olan Şam'dan veya Habe*şistan'dan gelen Hıristiyanların baskı altında bulunması söz konusu değildi. O halde bunlar, ne Habeşistan'dan, ne de Şam'dan gelen hey'etler değil, Mekke'de hem kendi Kitâblarına, hem de Hz. Muhammed'e vahyedilenlere inanan bazı Kitâb ehli kimselerdir. Nitekim Mekke'de inmiş olan En'âm: 55/114'ncü, İsrâ: 50/107-109'ncu âyetler de Mekke'de Kitâb ehlinden bazı kimselerin, Kur'ân'ın Allah tarafından vahyedildiğine tanıklık ettikle*rini bildirmektedir. Aynı durumu bildiren bu 52-53'ncü âyetlerin de Mek*ke'de indiği anlaşılmaktadır.

Şayet bu âyetlerde anlatılan insanlar, Mekke ve Hicaz Bölgesinde yaşayan bazı Kitâb ehli kimseler değil de başka bir yerden gelmiş bir hey'et ise Kur'ân'dan etkilendiklerine göre, bunlar yabancı değil, Arap kökenli olmalıdırlar. Bu takdirde de bu hey'etin Şam tarafından, Süryânî-Ârâmî gibi Arap soyundan bir Hıristiyan hey'eti olma olasılığı güçlen*mektedir.

Demek ki Medîne devrinin sonlarına doğru, Allah Elçisi'nin peygam*berliği, Arap Yarımadasının her yanında duyulmağa ve kendisine, çeşitli yerlerden akın akın hey'etler gelmeğe başlamıştı. Muhammed İzzet Derve-ze'ye göre bu hey'etlerin gelmesinde, Allah Elçisi'nin çeşitli bölgelere gönderdiği mektupların da etkisi olmuştur.

Demek ki gerek Mekke, gerek Medîne döneminde Kitap ehlinden bazı kimseler, Hz. Peygamber(s.a.v.)e gelip Kur'ân dinlemiş ve onun pey*gamberliğine inanmışlardır. Bu da Kur'ân'ın, ard düşüncelerden uzak, sağ*duyu sahibi Kitâb ehli üzerinde derin etki bıraktığını gösterir.

Kur'ân âyetlerinden, Hz. Peygamber döneminde Hicaz bölgesinde yaşayan Hıristiyan cemâatinden bazı kimselerin müslüman olduğu anla*şılır. Yahut dinlerini değiştirmeseler dahi Hz. Muhammed'in peygamber*liğini kabul ettikleri anlaşılır. Habeş Kralı Eshame ve çevresindeki din adamları da, oraya gitmiş olan müslümanlardan Kur'ân dinleyince, bunun vahiy eseri olduğunu kabul etmiş, yurtlarına göçmüş olan müslüman lara özgürlük tanımış , iyi muamele etmişlerdi. Peygamber'den kısa bir süre sonra Şam, Mısır, Kuzey Afrika fethedilmiş, buralarda yaşayan halktan dileyen kendi dininde kalmış, fakat büyük çoğunluk müslüman olmuştur.

Musa'ya verilen bir Kitâb gibi Hz. Muhammed'e bir Kitâb verilmediği bahanesiyle onu inkâr eden müşrikleri reddeden bu âyetler, Kitap ehlinin, Kur'ân'ın Allah tarafından gelen gerçek olduğunu kabul etmelerini, Kur'ân'ın Tanrı vahyi olduğunun kanıtı göstermektedir.Yani: Ey Mekke halkı, siz bunun, Musa'ya verilen Kitâb gibi olmadığını iddia ederek buna inanmıyorsunuz ama Mûsâ Kitabının bağlıları, bunun aynen Musa'ya verilen Kitâb gibi Hak tarafından gelen gerçek olduğunu kabul ediyorlar,

demektir. Aynı husus: 107- De ki: 'Siz ister ona inanın, ister inanmayın, O, daha önce kendilerine bilgi verilenlere okunduğu zaman onlar, derhal çeneleri üstüne secdeye kapanırlar. 'Rabbimizin şanı yücedir, gerçekten 108- Rabbimizin sözü mutlaka yerine getirilir!' derler. 109- Ağlayarak çeneleri üstüne kapanırlar ve Kur'ân onların derin saygısınıartırır. (Isrâ: 50/107-109) düşündünüz mü: Eğer bu (Kur'ân) Allah katından olduğu halde siz onu tanımamışsanız; İsrâîloğutlarından bir şâhid de bunun benzerini (Tevrat'ı) görüp inandığı halde siz (inanmağa) tenezzül etmemişseniz (durumunuz nice olur)?!' Şüphesiz Allah, zâlim bir toplumu doğru yola iletmez." (Ahkâf: 66/10) âyetlerinde de belirtilmiştir.

Ahkâf: 66/10'ncu âyetten, Mekke'de oturan veya Mekke'ye gelen bazı Yahudilerin, Kur'ân'a inanmış olması, dinlerini bıraktıkları anlamına gelmez. Kur'ân onları, kendi Kitâblarına bağlı kaldıkları halde Kur'ân'ın da hak olduğunu kabul ettiklerinden dolayı övmekte, ama yine onları Kitâb ehli olarak tanımlamaktadır. Eğer müslüman olsalardı, onlara artık Kitâb ehli denmezdi. Ama bunların, tevhîd ehli (monofizit) oldukları anlaşılmaktadır ki Kur'ân, bütün tevhîd ehlini müslüman kabul etmektedir. Onların: "Biz, zaten daha önce Allah'a teslim olmuştuk." sözleri de Allah'a tapan Kitâb ehlinin müslüman sayıldığını kanıtlamaktadır ki zaten bunun kanıtları pek çoktur.

52- insanlar içerisinde, inananlara en yaman düşman olarak Yahudileri ve (Allah'a) ortak koşanları bulursun. İnananlara sevgice en yakınları da "Biz Hıristiyanlarız" diyenleri bulursun. Çünkü onların içinde keşişler ve rahipler vardır ve onlar büyüklük taslamazlar. 83- Resul'e indirilen(Kur'ân)ı dinledikleri zaman, tanıdıkları gerçekten dolayı gözlerinin yaşla dolup taştığını görürsün. Derler ki: "Rabbimiz, inandık, bizi şahitlerle beraber yaz!" 84- "Biz, Rabbimizin bizi iyiler arasına katmasını umarken neden Allah'a ve bize gelen gerçeğe inanmayalım?" 85- Bu sözlerinden dolayı Allah onlara, altlarından ır*maklar akan, içinde ebedi kalacakları cennetler verdi. Güzel hareket edenlerin mükâfatı işte budur! (Mâide: 110/82-85)

Bu âyetlerde müslümanların en yaman düşmanlarının Yahudiler ve müşrikler; en yakın dostlarının da Hıristiyanlar olduğu; onların bu dostluk*larının da kendilerini Allah'a vermiş, alçak gönüllü kıssîsler ve râhiblerden kaynaklandığı belirtiliyor ve Peygamber'i dinleyen o insanların, duydukları gerçekler karşısında etkilenip ağladıkları, gerçeği kabul eden o haksever insanların: "Hak bize geldikten sonra ve biz, Rabbimiz'ın bizi sâlihler arasına katmasını isteyip dururken niçin Allah'a inanmayalım?" dedikleri, Allah'ın da bu sözlerinden dolayı onlara, altlarından ırmaklar akan cennetler verdiği; Allah'ın güzel davrananları işte böyle ödüllendireceği belirtiliyor. [148]
dost1 isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
dost1 Kullanicisina Bu Mesaji Için Tesekkür Edenler:
TUĞÇE DENİZ AKIN (13. January 2010)