Tekil Mesaj gösterimi
Alt 25. April 2009, 09:42 PM   #4
dost1
Site Yöneticisi
 
dost1 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 3.015
Tesekkür: 3.567
1.083 Mesajina 2.384 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 100000
dost1 is on a distinguished road
Standart

Bu konuya ait Razi’nin kanaati de şöyledir:

Bazı kimseler, İbrahim [a.s]`in bu sözünün yalan olduğunu ve bu hususta, Hz. Peygamber [s.a.s]`in, "İbrahim ancak üç yalan söylemiştir" buyurduğunu rivayet etmişlerdir. Ben bu kimselere bu hadisin kabul edilmemesi gerektiğini, çünkü Hz. İbrahim [a.s]`e yalan nisbet etmenin caiz olamayacağını söylediğimde, bu kimse, "Sen nasıl olur da âdil râvinin yalan söylediğini söylüyorsun?" deyince, ben de dedim ki: "Yalanın, râvi ile Allah`ın dostu İbrahim [a.s]`e nisbet edilmesi hususunda bir tereddüt meydana geldiğinde, bu yalanın râviye nisbet edileceği zarureten bilinen bir husustur. Hem sonra, hadisteki "yalan" ile, "yalana benzer bir haber" manasının kastedilmiş olması niçin söz konusu olmasın?" (Razi; el-Mefatihu’l-Gayb)

Anlaşılıyor ki, İbrahim’in ayette konu edilen hastalığı, baş ağrısı, diş ağrısı, mide ağrısı, grip ve nezle cinsinden bir hastalık değildir. Üstelik İbrahim (as) klasik eserlerde yer aldığı gibi, “Ben hastayım!” derken yalan da söylememiştir. O gerçekten hastadır; fikir sancısı çekmektedir:
İbrahim peygamber, melekût bilgisi sayesinde Allah’ı tanımış, bu tanıma sürecinde de fikir işkencesi, zihinsel sancılar çekmiştir. Sonunda O’na teslim olmuş, samimi ve sağlam bir gönül ile O`na yönelmişti. O bir hanif idi, gönlünde şirkten hiç eser yoktu.
Dünyanın farklı köşelerinde afak ve enfüsteki ayetlere bakarak fikir işkencesi çekmiş, sonunda da tek Allah inancına [tevhid akidesine] ulaşmış birçok düşünür, edip kimseler çıkmıştır.

87- 89/ 85- 87- Hani o, babasına ve toplumuna: ‘Siz neye kulluk ediyorsunuz? Allah’ın astlarından birtakım uydurma ilahları mı istiyorsunuz? Peki, âlemlerin Rabbi hakkında kanaatiniz nedir?’ demişti.
90- Bunun üzerine onlar [babası ve kavmi], ondan [İbrahim’den ] arkalarını dönerek geri durdular [onunla ilişkiyi kestiler].
91, 92- Sonra da o, onların ilahlarına sokulup: ‘Yemez misiniz/ nasiplenmez misiniz? Neyiniz var ki, konuşmuyorsunuz?” dedi.
93- Hemen sağ eliyle/yemini nedeniyle bir vuruşla sokuldu.
94- Bir süre sonra, onlar [İbrahim’in halkı] koşarak İbrahim’le yüz yüze geldiler.
95, 96- O [İbrahim]: ‘Elinizle yonttuğunuz şeylere mi tapıyorsunuz? Oysaki sizi ve yaptığınız şeyleri Allah yaratmıştır’ dedi.
97- Onlar: “Şunun için bir bina yapın da bunu cahimin [çılgınca yanan ateşin] içine atın!” dediler.
98- Onlar, ona [İbrahim’e] tuzak kurmak istediler de Biz onları aşağılıklar kılıverdik.

Bu ayet gurubunda, İbrahim’in hayatında başka bir safhayı teşkil eden kavmi ile arasındaki tevhid mücadelesi nakledilmiştir. İbrahim bir mizansen tertipleyerek kavminin uyanmasını sağlamaya çalışmıştır. Ne var ki, kavmi akıllanmayıp mevcut inadını sürdürmüştür. İbrahim’i cezalandırmaya kalkışmışlar, buna karşılık Rabbimiz tuzaklarını bozup onları cezalandırmıştır.
Hazırladığı mizansende, İbrahim (as), alay olsun diye kavminin putlarına yemek, para-pul sunmuş, “Yemez misiniz/ nasiplenmez misiniz? Neyiniz var ki konuşmuyorsunuz?” diye bir de alaycı sorular yöneltmiştir.
93. ayette geçen “ اليمينel-yemin” ifadesinden “sağ eliyle”, “var gücüyle” vurduğu anlaşılabileceği gibi, İbrahim’in bir yemini gereği vurduğu da anlaşılabilir. “Sağ eliyle” anlamında ele alırsak, sağ elin sol elden daha güçlü olması nedeniyle darbenin şiddetini artırmak için “sağ el” ifadesi kullanılmış olur. “Yemin” anlamında ele alırsak, bu durumda da İbrahim’in putları kırmaya yemin etmiş olmasından dolayı putları kırdığı anlaşılır. Saffat suresinde birer sözcükle işaret edilen bu olayların detayı Enbiya suresinde verilmektedir.

Ve ant olsun ki, biz, daha önce İbrahim’e rüşdünü vermiştik. Ve Biz onu bilenler idik.
Hani o [İbrahim], babasına ve kavmine: “Israrla kendisine tapınıp durduğunuz bu heykeller nedir?” demişti.
Onlar: “Biz atalarımızı bunlara tapanlar olarak bulduk” dediler.
O [İbrahim]: “Ant olsun ki, sizler ve atalarınız apaçık bir sapıklık içindesiniz” dedi.
Onlar: “Sen bize hakkı mı getirdin, yoksa sen oyun oynayanlardan mısın?” dediler.
O [İbrahim] dedi ki: “Bilakis, Rabbiniz göklerin ve yerin Rabbidir; ki, onları O yaratmıştır. Ben de buna şahitlik edenlerdenim. Allah’a yemin ederim ki, siz arkanızı dönüp gittikten sonra, ben putlarınıza kesinlikle bir tuzak kuracağım.”
Sonra da o [İbrahim], ona müracaat etsinler diye kendilerine ait büyükleri dışında bunları parça parça etti.
Onlar [Kavmi], “Bizim tanrılarımıza bunu kim yaptı? Şüphesiz o, kesinlikle zalimlerdendir” dediler.
Onlar [Bazıları] “Onları anıp duran bir genç duyduk. Onun için “İbrahim” deniliyor” dediler.
Onlar: “O halde ona tanık olmaları için onu [İbrahim’i] insanların gözleri önüne getirin” dediler.
Onlar: “Ey İbrahim! Bunu tanrılarımıza sen mi yaptın?” dediler
O [İbrahim]: “Aksine, onu şu büyükleri yaptı. Konuşabiliyorlarsa haydiyin onlara sorun!” dedi.
Bunun üzerine kendilerine [vicdanlarına] döndüler de: “Şüphesiz siz, zalimlerin ta kendisisiniz” dediler.

Sonra onlar yine kendi kafalarına döndüler: “Ant olsun ki, bunların konuşmayacağını bilirdin” dediler.
O [İbrahim]: “O halde, Allah’ın astlarından size hiçbir şeyce fayda vermeyen ve size zarar vermeyen şeylere mi tapıyorsunuz? Size de, Allah’ın astlarından taptıklarınıza da üff [yazıklar olsun]! Siz hâlâ akıllanmayacak mısınız?” dedi.
Onlar [kavmi]: “Eğer yapanlarsanız, şunu yakın ve tanrılarınıza yardım edin” dediler.
Biz: “Ey ateş! İbrahim`e karşı soğuk ve güvenli ol” dedik.
Ve ona bir düzen kurmak istediler de Biz kendilerini daha fazla hüsrana uğramışlar kıldık.
Onu da, Lût`u da, âlemler için, içinde bolluklar bulunan topraklara kurtardık.
Ve Biz ona İshak’ı, ilave olarak da Yakub’u bağışladık. Ve hepsini iyiler yaptık.
Ve biz onları, bizim emrimizle kılavuzluk yapan önderler kıldık. Ve Biz onlara hayırlar işlemeyi, salâtı ikame etmeyi, zekâtı vermeyi vahyettik. Ve onlar, sadece Bize kulluk yapanlar idiler. (Enbiya/51- 73)

Saffat Suresi’nde İbrahim’in (as) mücadelesine kısaca değinilmesinin amacı, İbrahim soyundan olduklarını söyleyen ve bununla gurur duyan Mekkeli müşrik Araplara, İbrahim’in (as) yolu ile Allah elçisi Muhammed’in (as) yolunun aynı olduğunu bildirmek ve İbrahim’in kavmi gibi bir takım zorbalıklara başvurmanın kendilerini kurtarmayacağı, mutlaka yenilgiye uğrayacakları mesajını vermektir.

99, 100- Ve o [İbrahim]: ‘Kuşkunuz ben Rabbime gideceğim, O, bana yol gösterecek: Rabbim! Bana salihlerden birini lütfet!’ demişti.
101- Bunun üzerine Biz, İbrahim’e yumuşak huylu bir delikanlıyı müjdeledik.
102- Sonra ne zaman ki o [müjdelenen çocuk] onunla birlikte koşacak duruma/onunla birlikte iş tutacak çağa geldi, o zaman o [İbrahim]: “Oğulcuğum! Şüphesiz ben, uykumda; şüphesiz kendimi seni boğazlıyor [helak; perişan, mağdur ediyor] görüyorum. Bak bakalım sen ne görürsün [sen ne düşünürsün]?” dedi. O (Oğlu): “Babacığım! Sen emrolunacağın şeyleri yap. İnşaallah beni [sen yokken başıma gelecek tüm sıkıntılara, mağduriyetlere] sabredenlerden bulacaksın” dedi.
103- 105- Sonra ne zamanki ikisi de islamlaştılar ve O [İbrahim], onu alnı üzere yatırdı [yüzüstü bıraktı, mağdur etti] ve Biz ona: “Ey İbrahim! Sen o rüyayı kesinlikle onayladın” diye seslendik. ... - Şüphesiz Biz, muhsinleri [iyilik- güzellik üretenleri] işte onun gibi karşılıklandırırız/ödüllendiririz.-
106- Şüphesiz bu [oğulu yüzüstü bırakma işi], kesinlikle, apaçık bir beladır.
107- Ve Biz ona [İbrahim’e], bu boğazlayacağı [[helak; perişan, mağdur edeceği] çok büyük şey karşılığında/sebebiyle bedel [bahşiş] verdik.
108- Ve sonra gelenler içinde onun üstüne bıraktık.
109- Selam olsun İbrahim’e!
110- İşte Biz iyilik- güzellik üretenleri onun gibi ödüllendiririz.
111- Şüphesiz o, Bizim inanan kullarımızdandır.
112- Ve Biz ona salihlerden bir peygamber olarak İshak’ı müjdeledik.
113 – Ona [İbrahim’e] ve İshak’a bereketler verdik. Her ikisinin neslinden de iyilik-güzellik üreten ile açıkça kendi nefsine zulmeden vardır.

Bu ayet gurubunda da İbrahim peygamberin hayatından başka kesitler verilmektedir. Tevilleri yapılamadığı için bu ayetlerden yola çıkılarak birçok yalan senaryolar düzülmüştür. Yukarıda da belirttiğimiz gibi, İbrahim peygamber ile ilgili olarak anlatılanlar kısa sürede, zincirleme olarak art arda gerçekleşmiş olaylar değildir. Ayrıca kronolojik bir tertiple de anlatılmamıştır. O nedenle buradaki işaretlerin gösterdiği olayları iyi kavramak ve her birini diğerinden ayrı tutarak değerlendirmek gerekir.
Bilindiği gibi, Saffat Suresi’nin bu pasajı ile ilgili olarak dine, inanç ve amellere aykırı, akla ve mantığa sığmayan birçok şey sokulmuştur. Hem bu saçmalıkları bertaraf etmek hem de Kur’an’ı doğru anlamak için ayetlerde geçen ifadeleri ve bunların işaret ettiği olayları doğru bilmek zorundayız.
99, 100. ayetlerde İbrahim’in (as) “Kuşkunuz ben Rabbime gideceğim, O, bana yol gösterecek” diyerek Allah’a yöneldiği; kendini Allah’ın hizmetine adadığı ve “Rabbim! Bana salihlerden birini lütfet!” diyerek salih bir evlat istediği nakledilmiştir. İbrahim’in bu duasından o dönemde henüz çocuğu olmadığı anlaşılmaktadır.

101. ayetteki “Bunun üzerine Biz, İbrahim’e yumuşak huylu bir delikanlıyı müjdeledik” ifadesinden, duası üzerine İbrahim`e (as) hemen bir oğul müjdesi verildiği anlamı çıkartılmamalıdır. Oğul müjdesi İbrahim peygambere yaşlılık çağında verilmiştir.

İhtiyarlık halimde bana İsmail`i ve İshak`ı lütfeden Allah`a hamd olsun. Şüphesiz ki Rabbim duamı çok iyi işitir. (İbrahim/39)

İbrahim, Kitab-ı Mukaddes’te yer alan bilgilere göre, İsmail olduğunda 86, İshak olduğunda yüz yaşında bulunuyordu.

15 Hacer Avram`a bir oğlan doğurdu. Avram çocuğun adını İsmail koydu.
16 Hacer İsmail`i doğurduğunda, Avram seksen altı yaşındaydı. (Tekvin: 16/15, 16)

1 RABB, verdiği söz uyarınca Sara`ya iyilik yaptı ve sözünü yerine getirdi.
2 Sara hamile kaldı; İbrahim`in yaşlılık döneminde, tam Tanrı`nın belirttiği zamanda ona bir oğlan doğurdu.
3 İbrahim Sara`nın doğurduğu çocuğa İshak adını verdi.
4 Tanrı`nın kendisine buyurduğu gibi oğlu İshak`ı sekiz günlükken sünnet etti.
5 İshak doğduğunda İbrahim yüz yaşındaydı. (Tekvin; 21/1-5)

102. ayette geçen bazı ifadeleri daha iyi anlamak için ayetin mealini tekrar gözden geçirmek yararlı olur:

“Sonra ne zaman ki o [müjdelenen çocuk] onunla birlikte koşacak duruma/onunla birlikte iş tutacak çağa geldi, o zaman o [İbrahim]: “Oğulcuğum! Şüphesiz ben, uykumda; şüphesiz kendimi seni boğazlıyor [helak; perişan, mağdur ediyor] görüyorum. Bak bakalım sen ne görürsün [sen ne düşünürsün]?” dedi. O [Oğlu]: “Babacığım! Sen emrolunacağın şeyleri yap. İnşaallah beni [sen yokken başıma gelecek tüm sıkıntılara, mağduriyetlere] sabredenlerden bulacaksın” dedi”

Ayetteki ifadeler içinde, üzerinde önemle durulması gereken sözcük, “kurban kesmek” anlamıyla değerlendirilen “zebh” sözcüğüdür.

ZEBH

“ ذبحZebh” sözcüğünün esas anlamı “şaklamak; herhangi bir şeyden parça koparmak” demektir. Daha sonraları “boğazdan kesme” anlamında kullanılır olmuştur. “Zebh” sözcüğü mecazen “helak” anlamında kullanılır. Zira boğazın kesilmesi, bir canlıyı helake götürmenin en seri yoldur. (Lisanü’l Arab; c: 3, s: 486-488 “zbh” mad.; Tacü’l-Arus, c: 4, s: 38-41 “zbh” mad.)

“ ذبحZebh” sözcüğünün mecaz anlamından açıkça bu sözcüğün “Kurban etme” (Kurban kesme değil), “helak etme”, “mağdur etme”, “feda etme”, argo ifadeyle “harcama” anlamlarında kullanıldığı anlaşılmaktadır.


Ayetten anladığımıza göre, İbrahim, henüz çocuk yaşta, bakıma, himayeye muhtaç bir çağda olan oğlunu bırakıp gitme niyetindedir. Bu fikrini oğluna açarak oğlunun tepkisini ölçmektedir. Baba ile oğul arasında şu diyalog geçer:
İbrahim;
- Oğulcuğum! Şüphesiz ben, uykumda; şüphesiz kendimi seni boğazlıyor [helak; perişan, mağdur ediyor] görüyorum. Bak bakalım sen ne görürsün [sen ne düşünürsün]?”
Oğlu:
- “Babacığım! Sen emrolunacağın şeyleri yap. İnşaallah beni [sen yokken başıma gelecek tüm sıkıntılara, mağduriyetlere] sabredenlerden bulacaksın.”

Bu diyalogdan anlaşılmaktadır ki, İbrahim peygamberin elçilik görevine başlarken kendisine ayak bağı olacak şeylerden uzaklaşması gerekmektedir. Nitekim Rabbimiz Musa’ya (as) elçilik görevi lütfettiğinde şöyle buyurmuştu:

Sonra onun yanına geldiğinde seslenildi: “Musa! Ben, senin Rabbin olan Ben’im. Hemen iki nalınını çıkar, şüphesiz sen temizlenmiş vadide, Tuva’dasın / iki kere temizlenmiş bir vadidesin. Ve Ben seni seçtim; O hâlde vahyedilecek olan şeye kulak ver. Hiç şüphesiz ki Ben, Allah’ın ta kendisiyim. İlâh diye bir şey yoktur Benden başka. O hâlde Bana kulluk et ve Beni anmak için salâtı ikame et. Şüphesiz ki o saat [kıyamet] gelecektir. Onu Ben herkes emeğinin karşılığını alsın diye neredeyse gizleyeceğim.” (Ta Ha/11- 15)

Mealini verdiğimiz Ta Ha/11-15’te konumuzla ilgili olarak dikkatimizi çekmesi gereken ifade “iki nalın” sözcüğüdür. Ta Ha suresini işlerken “iki nalın” ifadesini tahlil etmiş, bununla Musa’nın ailesinin [eşi ve çocuklarının] ve mal-mülkün kastedildiğini, Musa’nın emri alır almaz ailesini ve davarlarını bırakarak Firavun’a tebliğe koştuğunu açıklamıştık. (Tebyinü’l Kur’an; c: 3, s: 571, 572)

İbrahim peygamberin işaret edilen olayları İbrahim Suresi’nde detaylı olarak verilmiştir:

Ve hani bir zaman İbrahim: "Rabbim! Bu şehri güvenli kıl! Beni ve oğullarımı putlara tapmamızdan uzak tut! Rabbim! Şüphesiz onlar [putlar] insanlardan birçoğunu saptırdılar. Şimdi kim bana uyarsa, artık o, şüphesiz bendendir; kim bana karşı gelirse, … Artık Sen şüphesiz çok bağışlayan ve çok merhamet edensin. Rabbimiz! Ben çocuklarımdan bir bölümünü salâtı ikame etmeleri için, senin dokunulmazlaşmış Ev’inin yanında, ekinsiz bir vadiye yerleştirdim. Rabbimiz! Artık sen de insanlardan bir kısmının gönüllerini onlara meylettir. Ve onları bazı meyvelerden rızıklandır. Umulur ki şükrederler [karşılığını öderler]. Rabbimiz! Şüphesiz Sen bizim gizlediğimiz şeyleri ve açığa vurduğumuz şeyleri bilirsin. - Ve yerde ve gökte, hiçbir şey Allah`a gizli kalmaz. - İhtiyarlık halimde bana İsmail`i ve İshak`ı lütfeden Allah`a hamd olsun. Şüphesiz ki Rabbim duamı çok iyi işitir. Rabbim! Beni salâtı ikame eden kıl! Soyumdan da. Rabbimiz! Duamı da kabul et! Rabbimiz! Hesabın kurulduğu günde benim, anam-babam için ve müminler için mağfirette bulun!" demişti. (İbrahim/35- 41)


İBRAHİM’İN (as) OĞLUNUN TUTUMU

Ayette, oğlunun İbrahim’e “Babacığım! Sen emrolunacağın şeyleri yap. İnşaallah beni [sen yokken başıma gelecek tüm sıkıntılara, mağduriyetlere] sabredenlerden bulacaksın” dediği görülmektedir. Bu ifadede üzerinde durulması gereken nokta şurasıdır:
Ayette “ افعل بما تؤمرif’al bima tü’mer” ifadesi yer almaktadır. Bu ifade genellikle “Emrolunduğun şeyi yap!” anlamıyla çevrilmektedir. İfadeye verilen bu anlam bir de İsrailiyattan kalma bilgilerle Allah’ın İbrahim’e oğlunu boğazlamayı emrettiği anlayışıyla birleştirilince, yukarıdaki ifade de “Madem Allah sana beni kurban kesmeni emretti, hiç durma, beni kurban kes!” anlamına gelecek şekilde bütün Müslümanların zihinlerine yerleşmiştir. Bu konuya dair asılsız söylentiler pasajın sonunda toplu olarak verilecektir.
Hâlbuki ayette yer alan “ تؤمرtü’mer” ifadesi Arapça deyimiyle “fiil-i müzari”; Türkçe ifadesiyle “geniş zaman ve gelecek zaman” anlamlarını içeren siygadır. Anlamı da “emrolunacağın” şeklindedir.
Bu durumda, “Babacığım! Sen emrolunacağın şeyleri yap. İnşaallah beni [sen yokken başıma gelecek tüm sıkıntılara, mağduriyetlere] sabredenlerden bulacaksın” şeklindeki ifadeden anlaşıldığına göre, oğlu, babasının elçilik görevini öğrenmiş ve babasına:
- “Bundan sonra beni kafana takma! İnşallah senin yokluğunda, başıma gelecek her sıkıntıya, perişanlığa, kurban edilmişliğe sabırlı davranacağım. Sen, elçilik görevinde, tevhid mücadelende sana ne emrolunacaksa onları yap! Sen, kendi görevini sürdür!” demiştir.
Burada konu edilen sabır, oğlun, İbrahim’in (as) kendisini keserken vereceği acıya, ölüme katlanması değildir.
103- 105. ayetlerdeki “Sonra ne zamanki ikisi de islamlaştılar ve O [İbrahim], onu alnı üzere yatırdı [yüzüstü bıraktı, mağdur etti] ve Biz ona: “Ey İbrahim! Sen o rüyayı kesinlikle onayladın” diye seslendik, …” ifadesiyle İbrahim ve oğlu ile ilgili bir başka safha anlatılmaktadır. Bu anlatımın önceki ayetlerle bağlantısı yoktur. Sadece İbrahim’in oğlunu yüzüstü bıraktığına dair bir gönderme yapılmış, hayatlarındaki o safha kısaca hatırlatılmıştır.
Bu ayetlerdeki “ فلمّا اسلماfelemma eslema [ne zaman ki teslim oldular]” ifadesi de “İbrahim (as) Allah’ın ‘oğlunu kurban kes!’ emrine, oğlu da kurban kesilme emrine teslim oldular” şeklinde kabullenilmiştir. Hâlbuki ayetteki “ اسلماeslema” sözcüğünün “teslim olmak” anlamıyla hiç mi hiç ilişkisi yoktur. Sözcüğün anlamı “ne zaman ki İslamlaştılar; Müslümanlaştılar” demektir.
Rabbimiz bu bir tek sözcükle İbrahim’in hayatının bir başka aşamasına daha işaret etmiştir. Bu aşama aşağıdaki ayetlerde açıklanmaktadır:

Ve hani Rabbi İbrahim’i bir takım kelimeler ile belalandırmış [sınamış], o, onları tam olarak yerine getirince (Rabbi ona) “Ben seni insanlara imam [önder] yapacağım” demişti. O da “Zürriyetimden de [ yap!]” dedi. [Rabbi ona] “Benim ahdim zalimlere nail olmaz!” dedi.
Ve Biz bir zaman bu Beyt’i, insanlar için bir sevap kazanma ve bir güven yeri kılmıştık. Siz de İbrahim’in makamından kendinize bir namazgâh edinin. Ve Biz İbrahim ile İsmail’e: “Beytimi, hem tavaf edenler için, hem ibadete kapananlar için, hem de secde edişin hanifleri [Allah’a boyun eğmeyi sağlayan hanifler] için tertemiz tutunuz” diye ahit almıştık
Ve bir zaman İbrahim “Rabbim, burasını güvenli bir belde kıl! Halkını; onlardan Allah’a ve son güne inananları meyvelerle rızıklandır” demişti. O [Allah] dedi ki: “Küfreden kimseyi dahi çok az kazançlandırırım, sonra da onu ateşin azabına sürüklerim. Ve ne kötü varılacak yerdir!”
Ve hani İbrahim, Beyt`ten temelleri yükseltirler: Rabbimiz, bizden kabul buyur, şüphesiz Sen en iyi işitenin, en iyi bilenin ta Kendisisin. Rabbimiz! Bizim ikimizi Senin için teslim olanlar kıl. Soyumuzdan da senin için teslim olan bir ümmet kıl [getir]. Ve bize kulluk yöntemlerini göster, tövbemizi de kabul et. Şüphesiz Sen tövbeleri çokça kabul edenin ve çok merhametli olanın ta Kendisisin. Rabbimiz, bir de onlara içlerinden bir peygamber gönder ki, onlara senin ayetlerini okusun, onlara kitabı ve hikmeti [zulüm ve fesadı engellemek için konulmuş kanun, düstur ve ilkeleri] öğretsin, onları arındırsın. Hiç şüphesiz Aziz Sensin, hikmet sahibi [zulüm ve fesada engel olacak yasaları koyan] Sensin.
Ve İbrahim’in milletinden kendini bilmezden başka kim yüz çevirir? Ve Biz onu dünyada seçkin birisi yaptık. Hiç şüphesiz, o, ahirette de iyilerden biridir.
Rabbi ona “İslâm ol!” dediği zaman o [İbrahim], “Ben âlemlerin Rabbi için İslam oldum” dedi.
Ve İbrahim, kendi oğullarına vasiyet etti: “Ey oğullarım! Şüphesiz ki, bu dini size Allah seçti. Onun için uzak durun, yalnızca müslümanlar olarak can verin!” Yakub da (oğullarına vasiyet etti). (Bakara/124- 132)

Görüldüğü gibi, Bakara/131’de Yüce Allah, İbrahim’e “İslâm ol!” demiş, o da İslam olmuştur. Konumuz olan Saffat/103-105’in işaret ettiği gerçekler bunlardır.
Burada çok önemli bir noktaya daha dikkat çekmek durumundayız. 103-105. ayetlerde “ قلمّاfelemma [ne zamanki]” edatıyla başlayan şart içerikli cümlenin “ceza bölümü [ana yüklemi]” cümlede yoktur, hazfedilmiştir. Yani “onlar İslamlaşınca, İbrahim oğlunu yüzüstü bırakıp gidince, İbrahim rüyasını doğrulayınca, Allah İbrahim’e “Ey İbrahim!” diye seslenince, ne olduğu -bir açıklama yapılmayarak- cevapsız bırakılmıştır. Ne var ki, başta bağlaçlı öğeleri cümleye yüklem yapmak gibi yanlış değerlendirmeler olmak üzere, olur olmaz birçok isabetsiz takdir yapanlar eksik olmamıştır.
Aşağıdaki yorumlar buna örnektir:

Ayetin başında yer alan “...ınca” lafzının cevabı, Basralılara gö*re mahzuf olup takdiri: "Böylece ikisi de teslim olup onu alnı üzere yıkın*ca bir koçu ona fidye olarak verdik” şeklindedir. Kufeliler ise cevabı: "O`na... seslendik" anlamındaki buyruktur, derler. (Kurtubi; el-Camiu li Ahkami’l-Kur’an)

Bize göre ise, mahzuf [gizli bırakılan, sözle ifade edilmeden geçilen] cevap Bakara suresindeki pasajda ifade edilmiştir. O pasajda “Ve hani Rabbi İbrahim’i, birtakım kelimeler ile belalandırmış [sınamış], o, onları tam olarak yerine getirince [Rabbi ona], ‘Ben seni insanlara imam [önder] yapacağım’ demişti” diye nakledilmişti. Artık İbrahim eğitimi, arınmayı tamamladığına göre, “İmam/önder” olma vakti gelmiş olmalıydı.
Bu durumda, konumuz olan ayetteki mahzuf cevabın takdiri de şöyle olmaktadır: “Sonra ne zamanki ikisi de islamlaştılar ve O [İbrahim], onu alnı üzere yatırdı [yüzüstü bıraktı, mağdur etti] ve Biz ona: “Ey İbrahim! Sen o rüyayı kesinlikle onayladın” diye seslendik, artık İbrahim’i insanlara imam [önder] kıldık.”
106. ayette “Şüphesiz bu [oğulu yüzüstü bırakma işi], kesinlikle, apaçık bir beladır” buyrulmaktadır. Gerçekten de bu olay, yani baba açısından yardıma muhtaç bir çocuğu kimsesiz bırakarak göreve gitmek, oğul açısından da yardıma muhtaç bir çağda hamisiz kalmak insanı yıpratacak kadar zor bir durumdur, sabırla insanı olgunlaştıracak, arıtacak bir imtihandır. “Bela” sözcüğü ile ilgili açıklama daha önce yapılmıştı. (Tebyinü’l Kur’an, c.1, s.72,73)
107- 112. ayetlerde, Rabbimiz her muhsin, muhles kulunu ödüllendirdiği gibi, İbrahimi de ödüllendirdiğini hatta ona bir çocuk daha [İshak’ı] verdiğini bildirmiştir.
113. ayetteki “Ona [İbrahim’e] ve İshak’a bereketler verdik. Her ikisinin neslinden de iyilik-güzellik üreten ile açıkça kendi nefsine zulmeden vardır” ifadelerinde açıkça peygamber neslinden de zalimler, kâfirler çıkabileceği mesajı verilmiştir. Nitekim Bakara/124’ün son kısmında, İbrahim peygamberin Yüce Allah’a “... “Zürriyetimden de (imamlar yap)!” dediği; bu talebine karşı Allah’tan da “Benim ahdim zalimlere nail olmaz!” şeklinde cevap aldığı nakledilmişti.
Buradan İslam dininde soysopun yerinin olmadığı anlaşılmaktadır. Nitekim kimi müşrikin [Azer gibi] oğlu peygamber, kimi peygamberin [Nuh gibi] oğlu da müşrik olmuştur. Kimi peygamberin [Lut ve Nuh gibi] eşi kâfir, kimi kâfirin [Firavun’un] eşi de Müslüman olmuştur.
83–91. Ayetler:

Rabbim! Bana ‘hüküm’ ver ve beni iyilere kat.
Ve beni, sonra gelecekler için doğrulukla anılanlardan kıl.
Ve beni naim [nimeti bol] cennetin mirasçılarından kıl.
Ve babamı da bağışla, şüphesiz o sapıklardan oldu.
Ve yeniden diriltilen gün; mal ve oğulların sağlam bir kalple [gerçek imanla] gelenlerden başkasına fayda vermediği ve cennetin muttakilere yaklaştırıldığı, azgınlar için de cehennemin açılıp gösterildiği gün beni rezil etme” dedi.

İbrahim peygamberin Rabbinden taleplerinin sıralandığı bu ayet grubunda, duanın nasıl yapılacağı, Allah’tan nelerin isteneceği gösterilmektedir.
İbrahim peygamber Rabbinden şunları istemiştir:
* Hüküm sahibi olmak
* Salihlere katılmak
* Lisan-ı sıdk [sonrakiler arasında iyi anılmak]
* Cennete vâris olmak
* Babasının affedilmesi
* Mahşerde rezil olmamak
dost1 isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla