Konu: Tur Suresi
Tekil Mesaj gösterimi
Alt 26. December 2009, 08:15 PM   #5
ÖmerFurkan
Site Yöneticisi
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 450
Tesekkür: 33
85 Mesajina 163 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 100000
ÖmerFurkan will become famous soon enoughÖmerFurkan will become famous soon enough
Standart

O halde bu sözü yalanlayanları Bana bırak! Biz onları bilmedikleri yerden yakalayacağız.
Ve Ben, onların iplerini uzatırım, [süre tanır, mühlet veririm], çünkü benim plânım/tuzağım zordur/sağlamdır. (Kalem/44, 45)
Bizim Zikr’imizden [Kur'an'dan] geri duran ve iğreti dünya hayatından başka bir şey istemeyen kimseden hemen yüz çevir. (Necm/29)
Ve ayetlerimiz hakkında boşa uğraşanları gördüğün zaman, onlar ondan başka söze dalıncaya kadar hemen onlardan yüz çevir. Ve eğer şeytan bunu sana terk ettirse de hatırladıktan sonra o zalimler topluluğu ile beraber oturma. (En’am/68)
Sen kendisinden başka ilah diye bir şey olmayan Rabbinden sana vahyedilene uy. Ortak koşanlardan da yüz çevir. Ve eğer Allah dileseydi, onlar ortak koşmazlardı. Biz, seni onlar üzerine bir bekçi yapmadık, sen onlar üzerine vekil de değilsin! (En’am/106)
Rabbimizin Resulullah’tan iflah olmaz inkârcılara karşı mesafeli durmasını istediği başka ayetler de [Nisa/63, 81, A’raf/199, Hıcr/94, Secde/30] vardır.
47. ayette geçen “zalimlik eden kimselere” ifadesindeki zulüm ile “şirk” yani putlara ve diğer sahte ilahlara yakarma günahı kast edilmiştir.
Ve “Bizim için yerden bir pınar fışkırtmadıkça sana asla inanmayacağız. Yahut senin hurmalardan, üzümlerden oluşan bir bahçen olmalı. Onların aralarında şarıl şarıl ırmaklar akıtmalısın. Yahut iddia ettiğin gibi göğü parçalar halinde üzerimize düşürmelisin; yahut Allah’ı ve melekleri karşımıza getirmelisin. Yahut senin altın süslemeli bir evin olmalı; yahut göğe yükselmelisin. Ancak, senin yükselişine, okuyacağımız bir kitabı bize indirmene kadar, asla inanmayız.” dediler. Sen de ki: “Rabbim noksanlıklardan münezzehtir. Ben beşer bir elçiden başka bir şey miyim ki!” (İsra/90- 93)
Allah dedi ki: "Bu, doğru kimselere doğruluklarının fayda sağladığı gündür. Onlar için altlarından ırmaklar akan, içinde ebedî kalacakları cennetler vardır". Allah onlardan razı olmuş, onlar da O'ndan razı olmuşlardır. İşte bu, büyük kurtuluştur. (Maide/119)
O sırada o kentin en uzak yerinden bir adam koşarak geldi. Dedi ki: “Ey kavmim! Uyun o gönderilmişlere [elçilere]! Uyun sizden hiçbir ücret istemeyen o kişilere ki, onlar hidayete ermişlerdir. Bana ne oluyor da kulluk etmeyecekmişim O beni yaratana? Siz de sadece O’na döndürüleceksiniz. Ben, hiç ben O’nun astlarından ilâhlar edinir miyim? Eğer Rahman bana bir zarar dileyecek olsa, onların [ilâhların] şefaati benden yana hiçbir fayda vermez ve onlar [ilâhlar] beni kurtaramazlar. Şüphesiz ki ben, o zaman [ilâhlar edindiğim takdirde] apaçık bir sapıklık içindeyimdir. Şüphesiz ki ben, Rabbinize iman ettim. Haydi, kulak verin bana!” (Ya Sin/20- 25)
Onlar, Allah'ın astlarından, kendilerine zarar vermeyen ve kendilerine yarar sağlamayan şeylere tapıyorlar ve “Bunlar Allah katında bizim şefaatçilerimizdir" diyorlar. De ki: "Siz Allah'a göklerde ve yerde kendisinin bilmediği bir şeyi mi haber veriyorsunuz?" Allah, onların ortak koştukları şeylerin hepsinden münezzehtir ve çok yücedir. (Yunus/18)
Dikkatli olun, halis din sadece Allah’a aittir. O’nun astlarından bir takım veliler edinenler: “Onlar [Allah’ın astlarından edindiğimiz veliler] bizi Allah’a daha fazla yaklaştırsın diye biz onlara tapıyoruz”. Şüphesiz kendilerinin ihtilaf edip durdukları şeylerde, onların arasında Allah hüküm verecektir. Şüphesiz Allah, yalancı ve çok nankörün ta kendisi olan kişilere kılavuzluk etmez. (Zümer/3)
47. ayette konu edilen “bundan aşağı bir azap”, dünyada insanlara tek tek veya tüm halka topluca gelen felaket ve musibetlerdir. Bu felaket ve musibetler insanları akıllarını başlarına almaya yöneltmek amacıyla gönderilir.
İnsanlar dönerler diye; kendilerinin elleriyle kazandıkları şeyler yüzünden, yaptıklarının bir kısmını onlara tattırmak için karada ve denizde fesat/kargaşa ortaya çıktı. (Rum/41)

Ve fasıklara [yoldan çıkanlara] gelince, onların varacağı yer de, Ateş’tir. Her çıkmak istediklerinde oraya yeniden çevrilecekler ve onlara, “yalanlayıp durduğunuz Ateş’in azabını tadın” denilecektir. Hiç kuşkusuz, dönerler diye, onlara, büyük cezanın astından en yakın cezadan da tattıracağız. (Secde/21)
48, 49 – Ve Rabbinin hükmüne sabret. Artık şüphesiz sen Bizim gözlerimizin önündesin. Kalktığın zamanda, gecenin bir kısmında ve yıldızların batışında Rabbinin övgüsü ile tesbih et. Hadi O’nu tesbih et!

Bu ayetlerde de yine Resulullah’a hitap edilerek kendisine müşriklerin sinsi planları karşısında güvencede olduğu ve bundan sonra nasıl bir yol izlemesi gerektiği konusunda açık talimatlar verilmiştir. Bu talimata göre Elçi tesbih etmeye; yani Allah’ı doğru tanıtmaya, ilahiyat öğretmenliği yapma görevine devam etmelidir.
Ayetteki “kalktığın zaman” ifadesi “görev yaptığın, işe dikildiğin zaman” demektir.
Artık şüphesiz sen Bizim gözlerimizin önündesin” ifadesi ise “Biz senin neler yaptığını görüyor, neler söyle­diğini işitiyoruz. Sen, görüp gözeteceğimiz, koruyup kollayacağımız, seni himaye edeceğimiz bir konumdasın; seni kendi haline bırakmış değiliz, seni koruyoruz” demektir. Nitekim Rabbimiz Musa (as) ve Nuh (as) için de aynı destekleyici ifadeleri sarf etmişti:
‘Onu [Musa’yı] tabut içine koy da denize bırak, sonra da deniz onu sahile atsın. Onu Bana düşman olan ve ona düşman olan birisi alsın.’ Ve Ben tarafımdan senin üzerine bir muhabbet bıraktım ve Benim gözetimim altında yetiştirilmen için, hani kız kardeşin yürüyordu da ‘Sizi onun bakımını üstlenecek birine götüreyim mi?’ diyordu. Böylece gözü aydın olsun ve kederlenmesin diye seni annene geri döndürdük. Ve sen, bir can öldürmüştün de seni gamdan kurtarmıştık. Ve Biz seni fitnelendirdikçe fitnelendirdik. Sonra da yıllarca Medyen halkı içinde kaldın. Sonra bir kader üzerine geldin, ey Musa! (Ta Ha/39, 40)
Ve Nuh’a vahyolundu: “Kesinlikle kavminden iman etmiş olanlardan başka artık kimse iman etmeyecektir. Onun için onların yaptıkları şeylere üzülme. Ve Bizim gözetimimiz altında ve vahyimize göre gemiyi yap. Zulüm yapan kimseler hakkında da Bana hitapta bulunma. Kesinlikle onlar suda boğulmuşlardır [boğulacaklardır].” (Hûd/37)
Bunun üzerine Biz ona: “Bizim gözetimimiz ve vahyimiz ile gemiyi yap. Sonra Bizim emrimiz gelip de tandır kaynayınca, her cinsten eşler halinde iki tane ve bir de onlardan, daha önce kendisi aleyhinde Söz geçmiş olanların dışındaki ehlini [aileni, yakınlarını, inananlarını] gemiye sok. Zulmetmiş olanlar konusunda bana başvurma. Şüphesiz onlar boğulmuşlardır. Sonra sen ve beraberindeki kişiler gemiye yerleştiğinde de: ‘Hamd bizi zalimler topluluğundan kurtaran Allah içindir’ de! Ve: ‘Rabbim! Beni bolluk olan bir yere indir/bana bolca ikramda bulun. Sen, indirenlerin/ikramda bulunanların en iyisisin’ de” diye vahyettik. (Müminun/27)
Onu [Nûh'u] da, nankörlük edilen kişiye bir mükâfat olmak üzere, korumamız/gözetimimiz altında akıp giden, levhaları [tahtaları] ve çivileri/urganları olan (sal) üzerinde taşıdık. (Kamer/14)
Daha evvel “Tesbih” kavramının Allah’ı doğru tanıyıp doğru tanıtma; yani Allah’ın noksan sıfatlardan münezzeh ve kemal sıfatlarıyla muttasıf olduğunu bilmek ve bildirmek demek olduğunu defalarca açıklamıştık. Rabbimiz bu emrinin sürekli olarak yerine getirilmesi gereken bir emir olduğunu hem konumuz olan 48, 49. ayetlerde hem de muhtelif ayetlerde bildirmektedir:
O nedenle, sen onların söylediklerine karşı sabret. Ve güneşin doğmasından önce ve batmasından önce Rabbini hamd ile tesbih et! (Kaf/39)
Kullarıma, hiç şüphesiz Benim çok bağışlayıcı ve pek merhamet edicinin ta kendisi olduğumu, Benim azabımın da, çok acıklı bir azabın ta kendisi olduğunu önemle haber ver! (Hicr/49)
O halde, Allah’ın arındırılması! Akşama erdiğinizde de sabaha erdiğinizde de... Gece sırasında da öğleye erdiğinizde de… Göklerde ve yerde hamd de sadece O’na aittir. (Rum/17)
O nedenle, sen onların söylediklerine karşı sabret. Ve güneşin doğmasından önce ve batmasından önce Rabbini hamd ile tesbîh et! Ve geceden bir bölümde… Ve secdelerin artlarında da O'nu tesbîh et. (Kaf/40)
Artık onların söylediklerine sabret, hoşnutluğa erebilmen için güneşin doğuşundan önce de batışından önce de Rabbinin Hamdi ile tesbih et. Gecenin bazı saatleriyle gündüzün iki ucunda da tesbih et! (Ta Ha/130)
Yukarıdaki ayetlerin ekseni “Allah’ı tesbih etme” konusudur. Resulullah’tan defalarca istenen görev, “Allah’ı tesbih etme” yani Allah hakkında insanlara doğru, açık, anlaşılır, sıhhatli bilgiler vermektir. Bunu kısaca ilahiyat eğitimi olarak tanımlayabiliriz. Çünkü İslam dini, merkezinde “Allah” hakkında sahih ve anlaşılır bilgilerin bulunduğu bir inanç ve amel sistemidir. Sistemin can alıcı noktası, kulların Allah ile sahih ve sağlam bilgiler ışığında bir gönül bağı kurmasıdır. Bu bağ, insanın nihaî kurtuluşu için temel gereklilik olan “iman”dır. Kulların tüm diğer davranışları ancak temeli doğru atılmış bu gönül bağı sayesinde ahlakî bir doğrultu kazanabilir.
Dikkat edilirse, “tesbih etme” eyleminin vakitleri olarak ayetlerde “sabah”, “akşam”, “gece” ve “gündüzün iki ucu” gibi kavramlar kullanılmıştır. Arabistan’ın o günkü halkı için en uygun vakitler sabah, akşam ve gecedir. Bu kural coğrafyadan coğrafyaya, sosyal şartlardan sosyal şartlara değişebilir. İlahiyat eğitim ve öğretimi topluma en uygun zamanlarda verilmeli ve kesinlikle ihmal edilmemelidir.
Allah, doğrusunu en iyi bilendir.
ÖmerFurkan isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla