Tekil Mesaj gösterimi
Alt 15. August 2009, 02:09 PM   #17
ÖmerFurkan
Site Yöneticisi
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 450
Tesekkür: 33
85 Mesajina 163 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 100000
ÖmerFurkan will become famous soon enoughÖmerFurkan will become famous soon enough
Standart

İbrahim peygamberin konu edildiği bu ayet grubunda, İbrahim’in (as) Allah’a teslim olmuş, O’na yönelmiş [Hanif olmuş], O’nun nimetlerine şükreden biri olduğu hatırlatılarak Mekke müşriklerine, torunu olmakla övündükleri İbrahim (as) gibi olmaları, onun dinine uymaları; yani İbrahim’in dinindeki helal ve haramları dikkate almaları uyarısı yapılmıştır.
Bu mesajda İbrahim peygamber şu niteliklerle tanıtılmıştır:
İbrahim başlı başına bir ümmettir
  • Kanittir
  • Haniftir
  • Müşriklerden değildir
  • Allah’ın verdiği nimetlere şükreden bir kişidir
  • Allah’ın elçi olarak seçtiği bir kişidir
  • Allah’ın hidayetine mazhar olmuş birisidir
  • Allah ona dünyada bile güzellik vermiştir
  • Ahırette de salihlerdendir
İbrahim peygamberin burada sayılan sıfatlarıyla ilgili Kur’an’da birçok ayet vardır. Ancak biz bu sıfatlardan sadece üç tanesini tahlil etmekle yetineceğiz:
İbrahim’in (as) Başlı Başına Bir Ümmet Olması


Daha evvel birkaç kez açıkladığımız (Tebyinü’l Kur’an; c. 2, s. 577-580) gibi, “ümmet” sözcüğü “Kendi iradeleriyle veya bir zorunluluk neticesinde aynı zamanda aynı yerde bulunan; iyi ya da kötü, aynı inanca sahip olan; aynı amacı gütme neticesinde bir arada yaşayan insan topluluğu” demektir. İbrahim peygamberin başlı başına bir ümmet olarak nitelenmesinden, onun sosyal konularda ve işlerde koca bir topluma bedel bir kişi olduğu anlaşılmaktadır. Bir toplumun fertlerindeki faziletlerin hepsi onda mevcuttu.
Buradaki “ümmet” sözcüğünü “imam” anlamında anlamak da mümkündür.
Ve hani Rabbi İbrahim’i, birtakım kelimeler ile belalandırmış [sınamış], o, onları tam olarak yerine getirince [Rabbi ona], “Ben seni insanlara imam [önder] yapacağım” demişti. O da “Zürriyetimden de [yap!]” dedi. [Rabbi ona] “Benim ahdim zâlimlere nail olmaz!” dedi. (Bakara/124)
  • İbrahimin Kanit Olması

“Kanit” sözcüğü “kunut” sözcüğünün etken isim kalıbıdır. “Kunut” sözcüğü “susmak, saygı duruşunda bulunmak” demektir. (Lisan; 7/504 knt mad.) Dinî terim olarak “kunut”, “Allah’a kullukta mütevazı, saygılı olmak ve bu durumu sürdürmek” demektir. Bu sıfat gerçek müminlerin niteliği olarak Kur’an’da birçok kez yer almıştır. (Ahzab/31,35, Zümer/9, Nisa/34, Tahrim/5, 12, Bakara/116, 238, Rum/26 ve Al-i Imran/17) Kanit sözcüğü özel kişi olarak burada İbrahim Peygamber için, Al-i Imran/43’te de Meryem için kullanılmıştır. Bu niteliğin İbrahim peygamber için kullanılması, onun Allah’a saygılı, saygısında devamlı, saygıda kusur etmeyen biri olduğu anlamındadır.
  • Hanif

“Hanefe” sözcüğü “ayak dönmesi, iki ayağın başparmakları karşı karşıya gelecek şekilde dönmesi” anlamındadır. Sözcüğün, ayak tabanının üste gelmesi anlamında olduğunu söyleyenler de vardır. Sözcük daha sonraları “hayırdan şerre, şerden hayra dönme” anlamında kullanılır olmuştur. Zaman içerisinde İbrahim peygamberin önemli bir niteliği olmuş, “şirkten tevhide yönelme” anlamında genelleşmiştir. Kur’an indiği dönemde Mekke’de İbrahim dinine mensup olanlara, dışarıdan Mekke’ye gelip hacc eden ve sünnet olanlara “hanif” denilirdi. Daha sonra bu sözcük “Müslim [Müslüman]” anlamında kullanılır oldu. (Lisanü’l-Arab c: 2, s: 629, 630 “hnf” mad.)
Biz, sözcüğün anlamı ile ilgili yukarıdaki açıklamaları da dikkate alarak sözcüğün “önceleri müşrik iken sonra müşrikliği bırakıp tevhide yönelen” şeklinde değil, “şirk koşmaksızın tevhide yönelen” şeklinde anlaşılması gerektiği kanaatindeyiz. Nitekim aşağıdaki ayetten de bu anlaşılmaktadır:
… Allah’a yönelmişler olarak, O’na şirk koşanlar olmayarak o putlardan olan kirlilikten kaçının, yalan sözden de kaçının. Bilin ki, Allah’a ortak koşan kimse, gökten düşüp de kuşların kaptığı veya rüzgârın kendisini ıssız bir yere sürüklediği şey gibidir. (Hacc/30, 31)
Kur’an’da “حنيف haniyf” sözcüğü ilk kez Yunus suresinde yer almıştır:
De ki: “Ey insanlar! Eğer benim dinimden “şekk”te idiyseniz [benim dinimin ne olduğunu kesin ve tam olarak bilmiyorduysanız], iyi bilin ki, Allah’ın astlarından sizin taptıklarınıza ben tapmam. Velâkin sizin canınızı alacak olana [Allah’a] taparım. Ve ben müminlerden olmamla ve ‘yüzünü [tüm benliğini] hanif olarak [şirkten, küfürden Hakk’a dönen biri olarak] Din’e döndür ve sakın müşriklerden olma! ve Allah'ın astlarından sana fayda vermeyen, zararı da dokunmayacak olan şeylere yalvarma! Buna rağmen eğer yaparsan, o zaman hiç şüphesiz sen zalimlerden olursun’ diye emrolundum.” (Yunus/104-106)
İbrahim peygamberin hanifliği ile ilgili Yunus suresinde geniş açıklama yapıldığından, detayın oradan (Tebyinü’l-Kur’an; c: 4 s: 587, 588) okunmasını öneriyoruz:
Konumuz olan pasajdaki 128. ayette Rabbimiz “Sonra sana ‘Hanif olan ve müşriklerden olmayan İbrahim’in milletine tabi ol’ diye vahyettik” buyurmuştur. Rabbimizin bu beyanından, vahyin özünün [ilahi ilkelerin] ilk peygamberden son peygambere hiç değişmediğini anlıyoruz. İlk peygambere verilen din nimeti ile son peygambere verilen din nimetinin özü aynıdır:
Ve Allah uğrunda gerektiği gibi cihad edin. O, sizi o seçti ve dinde; babanız İbrahim'in milletinde sizin için bir zorluk kılmadı. O, daha önce ve işte bunda [Kur’an’da], elçinin size şahit olması, sizin de insanlara şahit olmanız için, sizi “Müslümanlar” olarak isimledi. Öyleyse, salâtı ikame edin, zekâtı verin ve Allah’a sarılın. O, sizin Mevla’nızdır [yol gösteren, yardım eden, koruyan yakınınızdır]. O, ne güzel Mevla ve ne güzel yardımcıdır! (Hacc/78)
De ki: “Şüphesiz Rabbim, beni doğru yola kılavuzladı; dimdik ayakta duran bir dine, hanif İbrahim’in milletine. O [İbrahim], ortak koşanlardan olmamıştı.” (En’am/161)
124 – Sebt [Tefekkür günü], ancak kendisinde ihtilaf eden kimseler üzerine kılındı. Ve şüphesiz senin Rabbin onların içinde ihtilaf edip durdukları şeyler hakkında kıyamet günü, aralarında kesinlikle hüküm verecektir.
Bu ayette “Sebt”in kimler üzerine farz kılındığı açıklanmakta ve Sebt’e önem vermeyenlerin cezalandırılacakları bildirilmektedir. “Sebt”, şu anda “sebt” konusu ile ilgili kargaşa çıkaranlar üzerine faz kılınmıştı. Bu konuda ihtilaf edip duranlar İsrailoğulları’dır.
“Sebt” aslında “rahat, istirahat, sakinlik, işi bırakmak, uyumak” anlamındadır. (Lisanü’l Arab, c.4 , s. 462 “sbt” mad.)
“Sebt” ile ilgili olarak daha evvel A’raf suresinin tahlilinde ayrıntılı bir açıklama yapmıştık. Önemine binaen konuyu kısaca özetliyoruz:
“SEBT” GÜNÜ
Halk arasında “cumartesi günü” olarak bilinen “sebt” günü; insanların günlük yaşamları ile ilgili [dünyevî] işlerini bir taraf bırakıp bunları hiç düşünmeden, sadece Tanrı’nın sözlerini dinledikleri ve bunları derin derin düşünmeye vakit ayırdıkları, dolayısıyla hem bedenlerini hem de ruhlarını dinlendirdikleri gündür.
İsmi “Şabat Günü” olarak geçen “sebt” günü hakkında Tevrat’ta şunlar yazmaktadır:

Çıkış, 20. Bölüm; 1–11. cümleler:
On Buyruk
1- Tanrı şöyle konuştu: 2- "Seni Mısır'dan, köle olduğun ülkeden çıkaran Tanrın RABB benim. 3- "Benden başka tanrın olmayacak. 4- "Kendine yukarıda gökyüzünde, aşağıda yeryüzünde ya da yeraltındaki sularda yaşayan herhangi bir canlıya benzer put yapmayacaksın. 5- Putların önünde eğilmeyecek, onlara tapmayacaksın. Çünkü ben, Tanrın RABB, kıskanç bir Tanrı'yım. Benden nefret edenin babasının işlediği suçun hesabını çocuklarından, üçüncü, dördüncü kuşaklardan sorarım. 6- Ama beni seven, buyruklarıma uyan binlerce kuşağa sevgi gösteririm. 7- "Tanrın RABB'in adını boş yere ağzına almayacaksın. Çünkü RABB, adını boş yere ağzına alanları cezasız bırakmayacaktır. 8- "Şabat Günü'nü kutsal sayarak anımsa. 9- Altı gün çalışacak, bütün işlerini yapacaksın. 10- Ama yedinci gün bana, Tanrın RABB'e Şabat Günü olarak adanmıştır. O gün sen, oğlun, kızın, erkek ve kadın kölen, hayvanların, aranızdaki yabancılar dâhil, hiçbir iş yapmayacaksınız. 11- Çünkü ben, RABB, yeri göğü, denizi ve bütün canlıları altı günde yarattım, yedinci gün dinlendim. Bu yüzden Şabat Günü'nü kutsadım ve kutsal bir gün olarak belirledim.
Levililer 19. Bölüm; 1–4. cümleler:
Adalet ve Kutsallık Yasaları
1- RABB Musa'ya şöyle dedi: 2- "İsrail topluluğuna de ki, 'Kutsal olun, çünkü ben Tanrınız RABB, kutsalım. 3- "'Herkes annesine babasına saygı göstersin. Şabat günlerimi tutun. Tanrınız RABB benim. 4- "'Putlara tapmayın. Kendinize dökme ilahlar yapmayın. Tanrınız RABB benim.
Sayılar 15. Bölüm; 32–36. cümleler:
Şabat Günü'nü Tutmayan Öldürülüyor
32- İsrailliler çöldeyken, Şabat Günü odun toplayan birini buldular. 33- Odun toplarken adamı bulanlar onu Musa'yla Harun'un ve bütün topluluğun önüne getirdiler. 34- Adama ne yapılacağı belirlenmediğinden onu gözaltında tuttular. 35- Derken RABB Musa'ya, "O adam öldürülmeli. Bütün topluluk ordugâhın dışında onu taşa tutsun" dedim 36- Böylece topluluk adamı ordugâhın dışına çıkardı. RABB'in Musa'ya buyurduğu gibi, onu taşlayarak öldürdüler.
Yeremya 17. Bölüm; 21–27. cümleler:
21- RABB diyor ki, Şabat Günü yük taşımamaya, Yeruşalim kapılarından içeri bir şey sokmamaya dikkat edin. 22- Şabat Günü evinizden yük çıkarmayın, hiç iş yapmayın. Atalarınıza buyurduğum gibi Şabat Günü'nü kutsal sayacaksınız.23- Ne var ki, onlar sözümü dinlemediler, kulak asmadılar. Dik başlılık ederek beni dinlemediler, yola gelmek istemediler. 24- Beni iyi dinlerseniz, diyor RABB, Şabat Günü bu kentin kapılarından yük taşımayıp hiç iş yapmayarak Şabat Günü'nü kutsal sayarsanız, 25- Davut'un tahtında oturan krallarla önderler savaş
arabalarına, atlara binip Yahuda halkı ve Yeruşalim'de yaşayanlarla birlikte bu kentin kapılarından girecekler. Bu kentte sonsuza dek insanlar yaşayacak. 26- Yahuda kentlerinden, Yeruşalim çevresinden, Benyamin topraklarından, Şefela'dan, dağlık bölgeden, Negev'den gelip RABB'in Tapınağı'na yakmalık sunular, kurbanlar, tahıl sunuları, günnük ve şükran sunuları getirecekler. 27- Ancak beni dinlemez, Şabat Günü Yeruşalim kapılarından yük taşıyarak girer, o günü kutsal saymazsanız, kentin kapılarını ateşe vereceğim. Yeruşalim saraylarını yakıp yok edecek, hiç sönmeyecek ateş."
Hezekiel 20. Bölüm; 12–24. cümleler:
12- Kendilerini kutsal kılanın ben RABB olduğumu anlasınlar diye aramızda bir belirti olarak Şabat günlerimi de onlara verdim. 13- "'Böyleyken İsrail halkı çölde bana başkaldırdı. Uygulayan kişiye yaşam veren kurallarımı izlemediler, ilkelerimi reddettiler. Şabat günlerimi de hiçe saydılar. Bu yüzden çölde öfkemi üzerlerine yağdırıp onları yok edeceğimi söyledim. 14- Ama İsrailliler'i Mısır'dan çıkardığımı gören ulusların gözünde adıma leke gelmesin diye bunu yapmadım. 15- Ben de kendilerine verdiğim en güzel ülkeye, süt ve bal akan ülkeye onları götürmeyeceğime çölde ant içtim. 16- Çünkü ilkelerimi reddettiler, kurallarımı izlemediler, Şabat günlerimi hiçe saydılar. Yürekleri putlarına bağlıydı. 17- Yine de onlara acıdım, onları yok etmedim, çölde işlerine son vermedim. 18- Çölde çocuklarına atalarınızın kurallarını izlemeyin, ilkelerine göre yaşamayın, putlarıyla kendinizi kirletmeyin dedim. 19- Ben Tanrınız RABB'im, benim kurallarımı izleyin, benim ilkelerim uyarınca yaşayın. 20- Aramızda bir belirti olsun diye Şabat günlerimi kutsal sayın. O zaman benim Tanrınız RABB olduğumu anlayacaksınız dedim. 21- "'Ne var ki, çocuklar bana karşı geldiler. Kurallarımı izlemediler. Uygulayan kişiye yaşam veren ilkelerim uyarınca dikkatle yaşamadılar. Şabat günlerimi hiçe saydılar. Bu yüzden çölde öfkemi üzerlerine yağdıracağımı, kızgınlığımı dökeceğimi söyledim. 22- Ama elimi geri çektim, İsrailliler'i Mısır'dan çıkardığımı gören ulusların gözünde adıma leke gelmesin diye bunu yapmadım. 23- Onları ulusların arasına dağıtacağıma, başka ülkelere göndereceğime çölde ant içtim. 24- Çünkü ilkelerimi izlemediler, kurallarımı reddettiler. Şabat günlerimi hiçe saydılar, gözlerini atalarının putlarına diktiler.
Dünya işlerini bırakıp ibadete tahsis edilen gün olan “sebt” gününün halk arasında “cumartesi günü” olarak yaygınlaşmasının sebebi, “sebt”in cumartesi günlerinde uygulanmasından kaynaklanmaktadır.
“Sebt” konusunun ayette konu edilmesinin sebebi, Sebt’in İbrahim peygamberin dininde olmadığını beyan içindir. Sebt [Dünyevi işlerin kısıtlanması] Yahudilere özel olarak yüklenen bir yükümlülüktür. Bu yükümlülüğün sebebi ise Kitab-ı Mukaddes alıntılarından da anlaşılacağı üzere Yahudilerin kanunlara ve emirlere sürekli karşı gelmeleridir.
125 - Rabbinin yoluna hikmetle [zulüm ve fesadı engellemek için konulmuş kanun, düstur ve ilkelerle] ve güzel öğütle çağır! Ve onlarla en güzel şekilde mücadele et. Şüphesiz Rabbin kendi yolundan sapanları en iyi bilendir ve O, hidayette olanları da en iyi bilendir.
Bu ayetlerde Resulullah’a hitap edilmiş ve kendisine Allah yolunda nasıl bir davet metodu izlemesi gerektiği bildirilmiştir. Yüce Allah’ın bu konuda uyulmasını istediği davet metodu, insanların İslam’a hikmetle ve güzel öğütle davet edilmeleri, kendileriyle en güzel bir biçimde mücadele edilerek hakka çağırılmaları metodudur.
Davetin hangi metotla yapılması gerektiği aşağıdaki ayette de konu edilmiştir:
Kendilerinden zulmedenler hariç, Kitap ehli ile ancak en güzel bir yolla mücadele edin ve: “Biz, bize indirilene ve size indirilene inandık. Bizim ilahımız ve sizin ilahınız birdir. Biz sadece ona teslim olmuş kimseleriz” deyiniz. (Ankebut/46)
Âyetin Nüzul Sebebi:

Tefsir bilginlerinin büyük çoğunluğu, bu âyet-i kerimenin Medine'de in­diğini kabul etmektedir. Bu âyet-i kerime, Uhud günü Hz. Hamza'ya müsle yapılması [azalarının kesilmesi] hakkında inmiştir. Bu husus, Sahih-i Buhârî'de Siyer bölümünde söz konusu edilmektedir.
en-Nehhâs ise bu âyetin Mekke'de indiği kanaatindedir. Anlamı itibariy­le de kendisinden önce Mekke'de inmiş buyruklar ile güzel bir bağlantısı var­dır. Çünkü burada davet olunan ve kendisine öğüt verilenden, kendisiyle tar­tışılana, oradan da yaptığı fiile karşılık ceza verilene tedrici olarak geçiş ya­pılmaktadır. Ancak, cumhurdan gelen rivayet daha sağlamdır.
Dârakutnî'nin rivayetine göre İbn Abbas şöyle demiştir: Müşrikler, Uhud'da öldürülenleri bırakıp gittikten sonra Resulullah (sav) öldürülenlerin yanına gitti. Hoşuna gitmeyen bir manzara ile karşılaştı. Hamza'nın karnının yarıl­mış olduğunu, burnunun ve kulaklarının kesilmiş olduğunu görünce şöyle dedi: "Eğer kadınlar üzülmeyecek yahut benden sonra izlenecek bir sünnet olmayacak olsaydı, Allah onu yırtıcı hayvanların ve kuşların karnından (kı­yamet gününde) dirilteceği vakte kadar bırakırdım. And ederim ki, onun ye­rine yetmiş kişiye müsle yapacağım." Daha sonra bir örtü getirilmesini iste­di, onunla yüzünü örttü. Ayakları dışarıda kaldı. Resulullah (sav), bu örtüy­le yüzünü kapattı, ayaklarının üzerine de izhir otu koydu. Sonra onu öne ge­çirerek üzerinde on defa tekbir getirdi. Daha sonra (şehidler) birer birer getirilip (cenaze namazları kılınmak üzere) konuluyordu. Hamza ise mekânın­da duruyordu. Sonunda Hz. Hamza'nın üzerine yetmiş namaz kılmış oldu. Çünkü (Uhud'da) öldürülenlerin sayısı yetmiş idi. Şehitlerin defnedilme işi bitirildikten sonra şu: "Rabbinin yoluna hikmetle ve güzel öğütle davet et... Sabret, senin sabrın ancak Allah iledir" âyetleri indi. Resulullah (sav) da sabretti ve kimseye müsle uygulamadı. (Kurtubi; el Camiu li Ahkami’l Kur’an)
Rabbimiz Kur’an’da büyük cihadın Furkan ile yapılmasını emretmiştir. Kur’an’ın öğüt oluşunu da yüzlerce ayette bildirmiştir:
Öyleyse kâfirlere itaat etme ve onunla [Furkan ile] onlara karşı olanca gücünle büyük bir cihat yap! (Furkan/52)
Davet şekli, yolları ve malzemesi Kur’an’da hep gösterilmiştir. Emredildiği şekilde “en güzel şekilde mücadele”, kırıcı olmadan, yumuşak sözlerle, kötülüğe karşı iyilikle karşılık vererek, bilgi ve bilimsel verilerle ortak değerlere dikkat çekmekle ve sabırla yapılabilir. Davetin böyle olması gerektiği şu ayetlerden de anlaşılmaktadır:
Her ikiniz gidin Firavuna. O, gerçekten azdı. Sonra ona öğüt alması ve haşyet duyması için yumuşak söz söyleyin.” (Ta Ha/43, 44)
İşte sen [o zaman], sırf Allah'ın rahmetiyle onlara karşı yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı yürekli olsaydın, onlar senin etrafından dağılıp giderlerdi. Artık onları bağışla, onlar için mağfiret dile. İşlerde onlara da danış, bir kere de azmettin mi, artık Allah'a tevekkül et. Muhakkak ki Allah tevekkül edenleri sever. (Al-i Imran/159)
Ve o kişiler, Allah’ın birleştirilmesini istediği şeyi birleştirirler. Rablerine haşyet duyarlar ve hesabın kötülüğünden korkarlar.
Ve o kişiler Rablerinin rızasını kazanmak arzusuyla sabretmişler, salâtı ikame etmişler ve kendilerine verdiğimiz rızklardan gizli ve açık infak etmişlerdir. Ve onlar çirkinlikleri güzelliklerle ortadan kaldırırlar. İşte bu yurdun akıbeti; adn cennetleri kendilerinin olanlardır. Onlar, atalarından, eşlerinden ve soylarından salih olanlar oraya [adn cennetlerine] gireceklerdir. Melekler de her kapıdan yanlarına girerler: “Sabrettiğiniz şeylere karşılık size selam olsun! Bu yurdun sonu ne güzeldir!” (Rad/21- 24)
Ve Allah’a çağırıp/yakarıp salihi işleyen ve “Ben müslümanlardanım” diyen kimseden daha güzel sözlü kim vardır? Ve güzellikle çirkinlik/iyilikle kötülük bir olmaz. Kötülüğü en güzel şeyle sav. O zaman, seninle arasında düşmanlık bulunan kimse, sanki sımsıcak bir Yakın’dır. (Fussilet/33, 34)
İnsanlardan bazıları da Allah hakkında bilgiden başka şeyle tartışır. Ve tüm azılı şeytanı izlerler. (Hacc/3)
De ki: “Ey kitap ehli! Sizinle bizim aramızda ortak olan bir söze geliniz. Allah'tan başkasına kulluk etmeyelim, O'na hiçbir şeyi eş tutmayalım ve Allah'ın astlarından bazımız bazımızı rabler edinmeyelim.” Buna rağmen eğer onlara yüz çevirirlerse, artık “Şüphesiz bizim Müslümanlar olduğumuza şahit olun” deyin. (Al-i Imran/64)
126 – Ve eğer ceza verecek olursanız da sizin cezalandırıldığınızın misli ile ceza verin. Ve eğer sabrederseniz, elbette o, sabredenler için daha hayırlıdır.
Bu ayette Rabbimiz kötü muamelelere karşı sabırlı ve affedici olunmasını, hemen cezalandırmaya girişilmemesini buyurmuştur. Müminlerin sıfatlarından birisi de, “öfkelendikleri zaman bağışlayan kimseler, … kendilerine bağy [bir zulüm ve saldırı] isabet ettiği zaman birbirleriyle yardımlaşan/ intikam alan kimseler” olmalarıdır.
Ve Allah’a çağırıp/yakarıp salihi işleyen ve “Ben müslümanlardanım” diyen kimseden daha güzel sözlü kim vardır? Ve güzellikle çirkinlik/iyilikle kötülük bir olmaz. Kötülüğü en güzel şeyle sav. O zaman, seninle arasında düşmanlık bulunan kimse, sanki sımsıcak bir Yakın’dır. (Fussılet/33, 34)
Sen, kötülüğü en güzel bir tutumla sav, Biz onların yakıştırmakta oldukları şeylerin çok iyi biliriz. (Mü’minun/96)
Bu konuda Yusuf peygamberden de bir örnek verilmiştir. O, kendisine kötülük yapan kardeşlerini affetmiştir:
O [Yusuf] dedi ki: “Siz cahiller iken Yusuf’a ve kardeşine neler yaptığınızı biliyor musunuz?"
Onlar [Yusuf’un kardeşleri]: “Yoksa sen, sahiden Yusuf musun?” dediler. O [Yusuf]: "Ben Yusuf'um, bu da kardeşim. Kesinlikle, Allah bizi nimetlendirdi. Şüphesiz kim takvalı davranır ve sabrederse, artık hiç şüphesiz Allah, iyi, güzel işler yapanların mükâfatını zayi etmez” dedi.
Onlar dediler ki: “Allah’a yemin olsun, Allah seni gerçekten bize üstün kıldı. Ve biz gerçekten hatalılar idik.”
O [Yusuf] dedi ki: “Bugün size bir ayıplama ve azarlama yoktur. Allah sizi mağfiretiyle bağışlasın. O, merhamet edenlerin en merhametlisidir. Şu gömleğimi götürün de babamın yüzüne koyun, basîr [ayıplanan, dalga geçilen hastalıktan kurtulmuş] hâle gelir [derbederlikten kurtulur]. Ve bütün ailenizi bana getirin.” (Yusuf/89- 92)
Affedici olma konusu daha evvel Şura suresinin tahlilinde ele alındığından, ayrıntılı açıklamalarımızın oradan (Tebyinü’l-Kur’an; c: 6, s: 359-361) okunmasını öneriyoruz.
127 – Sen sabret! Senin sabrın da ancak Allah iledir. Onlar için üzülme! Onların kurdukları tuzaklardan sıkıntıya düşme!
128- Şüphesiz ki Allah, takvâlı davranan kişiler ve kendilerini iyileştiren/güzelleştiren kişilerin ta kendisi olanlar ile birliktedir.
Bu ayetlerde Rabbimiz, önceki ayetteki emrine ilave olarak Resulullah’a görevini metanetle sürdürmesini, inatçılar için üzülmemesini, onların yüzünden sıkıntıya düşmemesini emredip daha sonra da tüm insanlığa bir beyanname mahiyetindeki şu müjde ve güvenceyi bildirmiştir: Şüphesiz ki Allah, takvâlı davranan kişiler ve kendilerini iyileştiren/ güzelleştiren kişilerin ta kendisi olanlar ile birliktedir.
Görüldüğü gibi, surenin son mesajı Allah’ın takvalı davranan ve iyileştiren müminler ile beraber olduğu müjdesidir. “Allah’ın beraber olduğu kişi” demek, dünya ve ahırette sırtı yere gelmeyecek kişi demektir. Bu sabır ve güvenci Resulullah’tan ve Musa peygamberden nakledilen şu ifadelerde de görüyoruz:
O [Musa]: “Hayır... Hayır... Şüphesiz Rabbim benimledir, bana yol gösterecektir” dedi. (Şuara/62)
Eğer siz ona [elçiye] yardım etmezseniz, bilin ki Allah ona kesinlikle yardım etmiştir. Hani o küfretmiş kişiler, onu ikinin ikincisi olarak çıkarmışlardı. Hani ikisi mağarada idiler. Hani o, arkadaşına "Üzülme, şüphesiz Allah bizimle beraberdir." diyordu. Bunun üzerine Allah, onun üzerine huzur indirmiş, onu sizin görmediğiniz askerlerle desteklemiş ve küfreden kişilerin sözünü en alçak kılmıştı. Allah’ın kelimesi de en yücenin ta kendisidir. Ve Allah, Azîz’dir, Hakîm’dir. (Tevbe/40)
Allah’ın takva sahipleriyle birlikte olduğu şu ayetlerde de ifade edilmiştir:
Haram ay haram aya karşılıktır. Ve bütün haramlar kısastır [birbirine karşılıktır]. O halde kim size saldırdıysa, siz de ona yaptığı saldırının ayniyle saldırın. Ve Allah’a takvalı davranın. Ve bilin ki Allah, takva sahipleriyle beraberdir. Bakara; 194:
Şüphesiz Allah katında; Gökleri ve yeri yarattığı günkü Allah’ın yazısında, ayların sayısı, ay olarak on ikidir. Bunlardan dördü Haram’lardır [Haram Ay’lardır]. İşte bu koruyan dindir. Bu sebeple onlarda [haram aylarda] kendinize zulmetmeyiniz. Ve sizinle toptan savaşan müşriklerle siz de toptan savaşın. Ve şüphesiz Allah’ın muttakiler ile beraber olduğunu bilin. (Tevbe/36)
Ve Biz, Bizim yolumuzda gayret gösterenleri, elbette Kendi yollarımıza kılavuzlayacağız. Ve şüphesiz Allah muhsinlerle [iyilik-güzellik üretenlerle] beraberdir. (Ankebut/69)
Allah doğrusunu en iyi bilendir.
ÖmerFurkan isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla