Tekil Mesaj gösterimi
Alt 14. September 2011, 12:18 AM   #13
dost1
Site Yöneticisi
 
dost1 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 3.016
Tesekkür: 3.567
1.083 Mesajina 2.384 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 100000
dost1 is on a distinguished road
Standart

İslâm dini ehliyeti ön plana çıkarmış, yönetimin irsen intikaline izin vermemiştir.

Ve hani Rabbi İbrâhîm'i, birtakım kelimeler ile sınamış, o da onları tam olarak yerine getirmişti. Rabbi, “Ben seni insanlara önder yapanım” demişti. İbrâhîm, “Soyumdan da önderler yap!” dedi. Rabbi, “Benim ahdim/ tutulmak üzere verdiğim söz, kendi benliğine haksızlık eden kimselere ulaşmaz!” dedi. (Bakara/ 124)

İnsanlık tarihine bakıldığında, Mısır, Asur, Sümer, Babil, Roma, Emevî, Abbasî, Eyyubî, Selçuklu, Osmanlı tüm devletlerin “ehliyetsiz” yöneticiler; kamu görevlileri yüzünden yok olup gittikleri görülür.

Müslümanlar, ehliyetli kimseleri arar, tarar ve bu göreve getirirler veya ehil Müslümanlar göreve talip olurlar ve yetkili kurumca atanırlar. Bu olaya velâyet verme, vekâlet verme veya bey’at etme denir.

Kur’an’a baktığımızda “Ülülemr”in (Yetki sahipliğinin; kamuda görev almanın) oluşturulması şekli ile ilgili iki örnek verildiğini görüyoruz.

Birincisi: Toplumun vekâlet, velâyet verip biat edeceği ehil kişileri arayıp, bulup kapısını çalarak bu göreve atamasıdır. Bunu İsrailoğullarının Davûd’u kendilerine devlet başkanı yapmaları örneğinde görürüz.

Ve sana şu davacıların haberi geldi mi? Hani onlar mihraba (Dâvûd'un özel evine) çıkıp varmışlardı.

Dâvûd'un yanına girdiklerinde o, onlardan korkuvermişti. Ona, “Korkma! Biz, iki davacıyız. Bazımız, bazımıza haksızlık etti. Şimdi sen aramızda hak ile hüküm ver, haksızlık etme ve bizi doğru yolun ortasına yönelt” dediler. Birisi de dedi ki: “İşte bu benim kardeşim. Onun doksan dokuz koyunu var, benim ise bir tek koyunum var. Böyle iken, ‘Onu da bana ver’ dedi ve konuşmada bana üstün geldi/tartışmada beni yendi.”

Dâvûd dedi ki: “Doğrusu senin bir koyununu kendi koyunlarına katmak istemesiyle o sana haksızlık etmiştir. Gerçekten de ortakların, bir toplulukta yaşayanların çoğu kesinlikle birbirlerine haksızlık ediyorlar. Ancak iman edenler ve düzeltmeye yönelik işler yapan kimseler haksızlık etmezler. Ama onlar da ne kadar azdır!” Ve Dâvûd, Bizim kendisini birtakım sıkıntılarla imtihan ederek arı-duru hâle getirdiğimize/olgunlaştırdığımıza kesin kanaat getirdi ve anladı. Hemen Rabbinden bağışlanma diledi, ortak koşmaktan uzak olarak yere kapandı ve döndü.

Biz de o'nun için bunu bağışladık/Biz de o'nu bağışladık. İşte böyle! Şüphesiz yanımızda o'nun için bir yakınlık ve güzel bir dönüş yeri vardır.

Ey Dâvûd! Gerçekten Biz seni bu yerde eski yöneticinin yerine yönetici yaptık. O hâlde insanlar arasında hak aracılığıyla, haksızlık ve kargaşayı engelleyip adaleti sağla. Keyfe, arzuya uyma. O takdirde seni Allah'ın yolundan saptırır. Kesinlikle Allah yolundan sapanlar; hesap gününü umursamadıklarından kendileri için çok şiddetli bir azap vardır. (Sad/ 21-26)

Müslümanların Salât, Kıble ve Hacc görevleri kapsamında her zaman için ehliyetli kişileri yetiştirip hazır bulundurmaları bir kulluk görevidir. Gerektiğinde tolumdaki yetişmiş ehliyetli kişiler arasından seçim ve görevlendirme yaparlar.

İkincisi: Ehil, yeterliliği olan kimselerin göreve talip olmaları ve talipler arasından ehil seçmenlerin seçimiyle onlara görev verilmesidir. Bunun örneğini de Yusuf peygamberin Firavun’dan görevi istemesi örneğinde görürüz.

Ve hükümdar, “Onu bana getirin, kendi işlerime atayayım” dedi. Sonra o'nunla konuşunca da, “Şüphesiz sen bugün yanımızda gerçekten önemli bir mevki sâhibisin, güvenilir birisin” dedi.

Yûsuf dedi ki: “Beni yeryüzünün hazineleri üzerine görevlendir. Şüphesiz ben, iyi koruyan, çok iyi bilenim.”

–Ve işte Biz böylece Yûsuf için o yerde iktidar; ülke yönetimi verdik. Neresinde isterse orada konaklardı. Biz rahmetimizi dilediğimize nasip ederiz. Ve iyilik edenlerin ödülünü kaybetmeyiz. Ve iman eden ve Allah'ın koruması altına girmiş kişiler için elbette âhiret ödülü daha hayırlıdır.– (Yusuf/ 54- 56)

Bu âyetlerden ehil olanların göreve talip olabileceklerini, Müslümanların ehil olanları tespit edip kapılarını çalacaklarını anlıyoruz. “Ülülemr” her iki metodlada oluşturulabilir. Burada dikkate alınması gereken en önemli unsur, kendilerinden olması ve adayın ehil (yeterlilik sahibi) olmasıdır.

Yesribliler de Mekke’de tebliğ görevi sürdüren Rasülüllah’ı tespit ve teşhis etmiş, Davud örneğinde olduğu gibi gelip kapısını çalarak kendilerine idareci olmalarını istemişlerdir. Rasülüllah da bu davet üzerine Yesrib’e hicret etmiş ve orada İslâm dini ilkeleri çerçevesinde bir yönetim oluşturmuştur.
__________________
Halil Ay
dost1 isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
dost1 Adli üyeye bu mesaji için Tesekkür Eden 2 Kisi:
hiiic (14. September 2011), merdem (3. July 2013)