Tekil Mesaj gösterimi
Alt 27. September 2008, 10:51 PM   #2
ÖmerFurkan
Site Yöneticisi
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 450
Tesekkür: 33
85 Mesajina 163 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 100000
ÖmerFurkan will become famous soon enoughÖmerFurkan will become famous soon enough
Standart

15.Şüphesiz onlar, oldukça tuzak kuruyorlar. 16.Ben de onları cezalandırırım.

Bu âyetlerle Rabbimiz, müşriklerin Peygamberimize ve müminlere karşı sinsice gizli plânlar yapıp tuzaklar kurduklarını ihbar etmektedir.

Âyetteki onlar ifadesi, bir evvelki sûre olan Beled/19′da konu edilen “Mekkeli müşrikler”dir. Onlara yapılan göndermeler, bundan sonraki Kamer sûresi’nde de yer alacaktır.

KEYD: الكيد [keyd] sözcüğü; “tuzak, hile, kötülük, engel olmak, kusmak, çakmağın geç yanması, savaşmak, dövüşmek, karganın ötmesi” anlamlarında kullanılır.[13] Ancak bu âyette ve bu sözcüğün geçtiği diğer Kur’ân âyetlerinde [Enbiyâ/57; Yûsuf/5, 28, 52; A‘râf/195; Mürselât/39; Hûd/55; Nisâ/76; Enfâl/18; Tâ-Hâ/69; Mümin/25, 37; Sâffat/98; Tûr/42 vd.] geçen keyd sözcüklerinin “tuzak kurmak” olarak çevrilmesi, diğer anlamlara nazaran daha uygun düşmektedir.

Mekkeli müşrikler hem hümezelik ve lümezelik yaparak ve hem de sâhir [sihirbaz], şâir, mecnûn şeklinde iftiralar atarak Peygamberimizi aşağılamaya çalışıyorlar, ortalığa kafa karıştırıcı asılsız iddialar atarak Peygamberimizin tebliğ çalışmalarını engellemeye uğraşıyorlardı.

Kur’ân, Mekke müşriklerinin bu saptırıcı söz ve iddialarının şunlar olduğunu bildirmektedir:

* Hayat, sadece dünya hayatımızdan ibarettir.

* Bu çürümüş kemikleri kim yeniden diriltecek?

* O [Peygamber], tapılacak bir tek ilâh olduğunu söyleyerek bir kaç ilâhı bir tek ilâha mı indiriyor, bizim ilâhlarımızı ortadan kaldırmak mı istiyor?

* Bu Kur’ân, iki beldenin en büyük bir adamına indirilmeli değil miydi?

* O [Kur’ân], sabah-akşam o’na [Peygamber'e] yazdırılıyor.

Hatta içlerinde Peygamberimizi öldürmeyi veya yakalayıp memleket dışına sürüp atmayı plânlayanlar da vardı. Rabbimizin 15-16. âyetlerdeki ihbarı, müşriklerin kurdukları bu tuzakları açığa çıkarmaktadır.

ALLAH’IN KEYDİ (ALLAH TUZAK KURARMI?): Allah’ın tuzak kurması ve tuzağa düşen kulları cezalandırması gibi bir durum, O’nun şanına yaraşmayacağı için asla söz konusu değildir. Yani, Allah tuzak kurmaz.

Bu, bir ifade tarzıdır. Belağat ilminde مشاكلة [müşâkele] sanatı denilen bu ifade tarzı dünya dillerinde de mevcuttur. Müşakele sanatı, “iki zıt şeyden birinin, diğerinin adıyla adlandırılması” veya “birinin söylediği sözü, diğerinin ilk söyleyenin kullandığı manaya zıt olarak kullanması” olarak tanımlanır. Meselâ, Arapça’da kullanılan, “Bize sakın bir câhillik etmeyin, biz de size câhillik ederiz!” şeklindeki tehdit ifadesinde, ikinci olarak zikredilencâhillik sözcüğü aslında “size ceza veririz, size kötülük ederiz” anlamına gelir. Türkçe’de de benzer ifadeler vardır. Meselâ, “Sen beni üzersen ben de seni üzerim” ifadesindeki ikinciüzme, aslında “cezalandırmak” anlamındadır. Örneklerde de görüldüğü gibi, yapılan fiil [suç] ile bu fiile verilecek karşılık [ceza] bu tarz ifadelerde aynı sözcükle ifade edilmiş olmaktadır.

Kur’ân’da bu üslûbun kullanımını, (Şûrâ/40) (Haşr/19) (Âl-i İmrân/54) (Secde/14)(Nisâ/142).(Neml/50).(Tâ-Hâ/126) (Câsiye/34)Bakara/14, 15, 194; Tevbe/79; Ra‘d/42; Neml/50; İbrâhîm/46; Enfâl/30’da görebiliriz.

Buna göre, Allah’ın tuzak kurduğu bildirilen âyette, aslında tuzak kuranların Allah tarafından cezalandırılacağı, bu âyetteki uyarıyla onların tuzaklarına karşı müminlere tedbir aldırılacağı ve Allah’ın aldırtacağı tedbir sayesinde de müşriklerin tüm hilelerinin boşa çıkacağı ifade edilmiş olmaktadır. Nitekim aynen böyle olmuş ve müşriklerin önlemeye çalıştığı aydınlık giderek yayılmıştır.

17.Bu yüzden sen kâfirlere; Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddedenlere mühlet ver, onlara azıcık zaman tanı.

Yani, onlara birazcık zaman tanı, bırak ne yaparlarsa yapsınlar. Onlar çok geçmeden yaptıklarının karşılığını görecekler ve tedbirleri boşa çıkacaktır.

Doğrusunu en iyi bilen Allah’tır.

HORMONLAR ve YAŞAM

Vücudumuz onlarca bezden oluşur. Tüm bu bezler, biz hiç farkına varmadan bizi hayata hazırlamak ve yaşamımızı sürdürebilmemiz için sürekli çalışırlar. Bebeklik döneminde, ergenlikte ve kadınlarda hamilelik dönemlerinde bu hormonlara daha çok ihtiyaç duyulur. Korkmak, heyecanlanmak, sevinmek gibi insanî duygularımızda bile hormonlar vücudumuzun bu gibi durumlara hazır hale gelmesi için yardımcı olurlar. Metabolik faaliyetlerimizi düzenleyerek bizleri hastalıklara karşı da koruyan bu bezlerden salgılanan salgılar, sağlıklı bir yaşam için oldukça önemlidir. Vücudumuzda var olan herhangi bir hormonun eksikliğinde ve yokluğunda hayatımızı idâme ettirmemiz oldukça zordur. Hatta birkaç hormonun yokluğu ya da eksikliği hayatî tehlikeye girmemize neden olabilir. Bu nedenle hormonlarımızdaki azalma ya da eksilme dönemlerinde dışarıdan takviye yapılması gerekir.

Heyecanlandığımız, korktuğumuz ya da sevindiğimiz anlarda kendi vücudumuzu takip ederek hormonlarımızın bizi nasıl değiştirdiğini gözlemleyebiliriz. Örneğin korku ve heyecan ânında vücudumuz sinir hücreleri yardımı ile böbrek üstü bezlerine gerekli mesajı iletir ve böbrek üstü bezlerinin faaliyetlerini hızlandırır. Bu bezden salgılanan adrenalin, tüm vücuda hızla yayılır. Adrenalinin kandaki oranının yükselmesi daha hızlı ve kısa süreli nefes almamızı sağlar. Heyecan ve korku ânında nefes nefese kalınması bu nedenledir. Ayrıca sindirime gönderilen kan miktarı azalır, hatta kesilir. Çünkü heyecan ânında sindirim sistemi faaliyetini durdurur. Sindirim için ayrılan, ancak sindirime katılamayan kan, kaslarımızı beslemek üzere boşa çıkmış olur. Tüm bu süreçte kalp atışlarımız hızlanmış, kandaki şeker oranımız artmıştır. Kanda yükselen şeker miktarı bize daha fazla enerji verir. Açığa çıkan bu fazla enerji aslında bizim isteğimizdir. Bizi korkutan ya da heyecanlandıran durumlarda ya da ortamlarda her an kaçma, saldırma ya da o yerden uzaklaşma isteği doğar. Yani, normal koşullardan biraz daha fazla enerjiye ihtiyacımız olacaktır. Kanımızda artış gösteren şeker, daha fazla enerji sağlayarak bu durumdan kurtulmamıza yardımcı olacaktır. Tabii kanda dolaşan şeker bize enerji vermez. Bu şekerin yakılıp enerjiye dönüşmesi gereklidir. Bu durumda vücudumuz daha fazla ensüline ihtiyaç duyar. Pankreas’ta bulunan bezler kana daha fazla ensülin göndererek bu ihtiyacı karşılamaya çalışır. Eğer ensülin yeterli miktarda salgılanamazsa (yani, eksikliğinde ya da yokluğunda) şeker hastalığının varlığı düşünülür. Ensülin miktarının normalden az ya da çok olması hayatî önem taşır. Dışarıdan takviye gereklidir. Göründüğü gibi hormonlara; bulunduğumuz ortama, yaşam şeklimize göre bizi hazırlayan savunucular da denilebilir.

Hormonlar, vücudun gizli patronlarıdır. Dış görünüşümüzde, ruhsal dengemizde, fiziksel aktivitelerimizde, organlarımızın çalışmasında ve hatta kilolarımızda bile hormonlarımızın etkisi vardır. Erkek ve kadınlarda, oranları birbirinden farklı olsa da aynı hormonlar bulunur.

Kadınlık ve erkeklik hormonu olarak da isimlendirilen testosteron ve östrojen, kadınları erkeklerden, erkekleri kadınlardan ayıran en önemli hormonlardır.

Testosteron, erkeklerin güçlü fiziklerini, kas kütlelerini ve hatta vücutlarındaki yağ miktarını bile ayarlayan bir hormondur. Erkeklerde er bezinde üretilen androjen hormonlarının en önemli üyesi olan testosteron, kas gelişimini ve vücut kıllanmasını düzenler, cinsel gücü arttırır. Bu hormonun normal seviyelerde olması, erkeğin şikâyetsiz yaşamını sürdürebilmesi için önemli bir kriterdir. Yaş ilerledikçe, kadınlarda menopoz döneminde kadınlık hormonu östrojenin azalması gibi, erkeklerde de zamanı geldiğinde testosteron miktarı azalır. Hormonun normal seviyelerinden aşağıda olması, kadınların menopoz dönemlerinde yaşadıklarına benzer şikâyetlerin erkeklerde de görünmesine neden olur. Sıcak basması, uykusuzluk, ruhsal sorunlar, cinsel arzu ve performansın düşmesi, erkeklerde görülen adropoz belirtileri olarak sayılabilir.

Testosteron dışında erkekleri yöneten diğer bir hormon ise kısaca DHEA olarak bilinen dihydroepiandrosteron’dur. Böbreküstü bezlerinden salgılanan bu hormon, 45 yaşından itibaren gerilemeye başlar. Bu hormon vücutta bulunan sinir uçları arasındaki bağlantının sağlanması için oldukça önemli bir hormondur. DHEA hormonunun vücutta eksikliğinin görülmesi, insanlar arasındaki sosyal ilişkileri bile etkiler. İnsanlardan kaçınma gibi kişide depresif belirtilere neden olur. DHEA vücudun yağ mekanizması üzerinde de etkilidir. Yağları eriten bir hormon olarak da bilinen bu hormonun erkeklerde 45 yaşından itibaren azalması, kişide kilo artışına neden olur. Spor yapılsa dahi erkeklerde 45 yaşından sonra kilo artışı meydana gelir.

Kadınlarda, erkeklerdeki testosteron kadar önemli olan hormon ise östrojendir. Kadınların vücudunu yöneten belki de en önemli hormonlardan biridir. Östrojen, kadınları hastalıklara karşı koruyan, üreme organlarının çalışmasını düzenleyen, kalp damar hastalıklarına karşı koruyan önemli bir faktördür. Eksikliği, kadınların menapoz belirtileri yaşamalarına neden olur. Yapılan araştırmalarda östrojenin, kalp damar sistemini koruduğu belirlenmiştir. Ortalama olarak 40-45 yıl düzenli östrojenle yaşayan kadınların kalp damar sistemi rahatsızlıklarına daha zor yakalandığı bilinen bir gerçektir. Bu sayede daha iyi bir kan dolaşımına sahip olan vücutta bulunan organlar da daha iyi beslenmiş olacaktır. Bu da kadınların erkeklere oranla neden daha uzun yaşadıklarının göstergesidir.

Hormon [hormone]: Vücudun kimyasal mesaj taşıyıcısı. Östrojen ve projestin [projesteron'un sentetik bir formu] üreme işleminin ana hormonlarıdır.

Östrojen [estrogen]: Kadın vücudundaki ana cinsiyet hormonu. Yumurtalıklar, böbrek üstü bezleri ve diğer dokular tarafından üretilir. Östrojen, vücuttaki pek çok dokunun bakımında ana rol üstlenir.

Vücudumuzun içinde bağışıklık sistemi adı verilen şaşırtıcı ve bir o kadar da ilginç savunma mekanizması vardır. Bağışıklık sistemi insanoğlunu “mikrop” diye tanımlanan, enfeksiyona yol açabilen virüs, bakteri, mantar ve parazit gibi mikro organizmaların zarar verici etkilerine karşı korur.

İnsan vücudu, çevresinde bulunan çok sayıdaki mikrobun saldırısına uğrar ve bu organizmalar vücudumuza girebilmek için uğraş verir. Sağlıklı bir vücut, karşılaştığı hastalık etkenleriyle ve yabancı maddelerle çoğunlukla “çaktırmadan” baş eder. Mikroplarla baş edemediğimiz durumlarda da “hasta” oluruz.

Bağışıklık sisteminin görevi de, öncelikle bu organizmaların vücuda girmelerini engellemek veya girer ise vücuda girdikleri yerde yutmak, yayılmalarını engellemek ya da geciktirmektir. Bağışıklık sistemi bu görevlerini yaşam süresince sürdürür; ancak bazı koşullarda bağışıklık sistemi zayıflar.

Bağışıklık sisteminde yer alan organ, yapı ve hücreler ayrıntılı bir etkileşim içindedir. Bu sistemin temel bileşenleri olan timus bezi, kemik iliği, dalak, lenf sistemi akyuvarlar [monosit-makrofaj sistemi] hormonlar ve bazı proteinler hepsi birlikte birbirlerini tamamlayıcı bir işbölümü içinde çalışırlar.

BAĞIŞIKLIK SİSTEMİNİN TEMEL ÖĞELERİ

AKYUVARLAR:

Akyuvarlar [lökosit] bağışıklık sistemimizin en önemli savaşçıları ve immünolojik savunmanın temel faktörleridir. Akyuvarlar dış etkenleri ilk karşılayan hücrelerdir. Eğer bu sistem geçilirse hastalık dediğimiz durum ortaya çıkar. Lökositler damar içinde dolanırken, tehlike sinyallerini aldıkları bölgelerde damardan ayrılıp bakteri ve ölü doku gibi yabancı cisimlerin etrafını sarabilirler. Lökositler plazma kaynaklı kan proteinleri ile birlikte organizmanın bütünlüğünü sağlamakta askerî güç gibi görev yaparlar. Bu savaşçıların da bakteri ve virüslerin yok edilmesinde çalışan farklı çeşitleri vardır. Eğer bu sistem geçilirse hastalık dediğimiz durum ortaya çıkar.

LENF DÜĞÜMLERİ:

Vücudun birçok bölgesinde gruplar halinde bulunur. Boyun, koltuk altı, kasıklarda olduğu gibi yüzeyde bulunan lenf düğümleri kolaylıkla fark edilebilir. Ancak göğüs ve karın boşluğunda da çok sayıda lenf düğümü mevcuttur. Bunların başlıca görevi vücuda giren yabancı maddelere karşı bir süzgeç oluşturarak, mikropların vücuda yayılımlarını engellemek ya da geciktirmektir. Düğümler içinde bağışıklık sistemine ait sayısız hücre bulunmakta, bu hücreler insana zarar verebilecek maddelerin geçişine engel olmaya çalışmaktadırlar. Bu mücâdele sırasında lenf bezeleri şişerek elle ya da gözle fark edilebilecek boyutlara ulaşabilmektedir. Bademciklerimiz de birer lenf düğümüdür. Bakteriler ya da virüslerle yoğun bir biçimde savaştığında, bademciklerimiz şişer ve iltihaplanır.

DALAK: Sol böğrümüzün arka bölümünde yer alır. Kırmızı kan hücreleri ve immün sistemin beyaz kan hücreleri için depo olarak görev yapar, aynı zamanda kandaki yabancı maddelerin büyük bir kısmını süzer.

TİMUS: Göğüs boşluğu içinde yer alan iki parçadan oluşan bir organdır. Lenfosit, T lenfosit veya sadece “T hücreleri” timus’ta büyür, eğitilir ve olgunlaşır ve bağışıklık sisteminde üstlendikleri görevleri yerine getirmek üzere yeniden kana karışırlar. Küçük çocuklarda akciğer filmlerinde rahatlıkla fark edilecek kadar büyük olan bu organ 20 yaşından sonra giderek küçülür.

KEMİK İLİĞİ: Kemiklerin ortasında bulunan yağlı ve gözeli bir dokudur. Bağışıklık sisteminde çok önemli işlevleri olan akyuvarlar da dahil olmak üzere bütün kan hücrelerinin yapım yeridir.

DENETLEYİCİ VE DÜZENLEYİCİ SİSTEMLER

İnsan vücudu birbirinden farklı yapı ve görevleri olan hücrelerden oluşmuştur. Organizmanın bütünlüğü, hücrelerin uyumlu çalışmasıyla sağlanır. İnsan, iç ve dış çevresinde oluşan değişikliklere tepki gösterir. Böylece çevreye uyum sağlar. Sinir ve endokrin sistemleri, canlının çevreye uyumunu ve iç dengeyi sağlayan denetleyici ve düzenleyici sistemlerdir.

ENDOKRİN SİSTEMİ: Ürettikleri salgıları kana veren bezlere iç salgı bezi, bu salgılara da hormon denir. İç salgı bezlerinin oluşturduğu sisteme, endokrin sistemi denir. Endokrin sistemi yaptığı salgılarla doku ve hücrelerin faaliyetlerini düzenler. İnsan vücudunda bulunan endokrin bezleri, hipofiz, tiroit, paratiroit, böbrek üstü bezi, pankreas, yumurtalık ve testislerdir.

1. HİPOTEZ: Beynin tabanında bulunur. Salgıladığı hormonlarla bütün iç salgı bezlerinin çalışmasını kontrol eder. Ayrıca vücut için gerekli bazı hormonları salgılar. Büyüme hormonu bunlardan biridir.

Büyüme Hormonu: Kemik ve kasların büyümesini kontrol eder. Azlığında cücelik, fazlalığında devlik hastalığı ortaya çıkar.

2. TİROİT: Boynun ön kısmında, soluk borusunun iki yanında, gırtlağın altında yer alır. İki hormon salgılar.

Tiroksin: Canlı metabolizmasını hızlandırır, büyümeyi ve gelişmeyi etkiler. Az çalışması; İnsanları yorgun, zayıf, kuru derili yapar. Çok çalışması terleme, kalbin fazla çarpması ve sinirliliğe sebep olur. Tiroksin hormonunun üretilmesi için iyot gereklidir. Vücuda yeterince iyot alınmazsa, tiroit bezinin hacmi büyür ve guatr hastalığına sebep olur.

Kalsitonun: Kalsiyumun kemikte birikmesini sağlar.

3. PARATİROİT: Tiroit bezinin arkasında yer alır. Parathormon salgılar.

Parathormon: Kemikten kana kalsiyum geçişini sağlar.

4. BÖBREK ÜSTÜ BEZİ: Böbreklerin üstünde yer alsa da böbreklerle doğrudan ilgisi yoktur. Kabuk ve öz bölgesi olmak üzere iki bölümünden oluşur.

a. Kabuk Bölgesi: Aldesteron hormonu salgılar.

Aldesteron: Kanın su ve mineral seviyesini ayarlar.

b. Öz Bölgesi : Adrenalin salgılar.

Adrenalin: Korku, heyecan ve sevinç anında kalbin atışını ve solunumu hızlandırır.

5. PANKREAS: Karın boşluğunda, midenin altında yer alan bir bezdir. Hem iç hem de dış salgı bezi olarak görevi vardır. On iki parmak bağırsağına sindirim sıvısı salgılayarak dış salgı bezi, kana ensülin ve glukagon salgılayarak iç salgı bezi olarak çalışır. Ensülin ve glukagon hormonları kan ile hücreler arasında glikoz [şeker] geçişini düzenler.

Ensülin: Kandaki şeker miktarı arttığında, fazla şekerin karaciğerde depo edilmesini sağlar. Böylece kan şekeri düşmüş olur. Ensülin hormonu yetersizliği, şeker hastalığına sebep olur.

Glukagon: Kandaki şeker oranı azaldığında, karaciğerde depo edilen şekerin kana geçmesini sağlar. Böylece kan şekeri normal seviyesine çıkar.

6. YUMURTALIK: Östrojen salgılar.

Östrojen: Dişi eşey karakterinin gelişmesini sağlar.

7. TESTİS: Testosteron salgılar.

Testesteron: Erkek eşey karakterinin gelişmesini sağlar.[14]

[1] Lisânü’l-Arab; c. 4, s. 695-697.

[2] (Lisanü’l Arab, “t rg” mad. )

[3] Lisânü’l-Arab; cilt 5, s. 368.

[4] Lisânü’l-Arab; c. 1, s. 598-600.

[5] Ana Britannica; c. 4 s. 137.

[6] Ana Britannica; c. 16 s. 1-2, 247.

[7] (Lisanü’l Arab, “r c a” mad. )

[8] Lisânü’l-Arab; c. 4, s. 77-79.

[9] (Lisanü’l Arab, “blv” mad. )

[10] Ana Britannica; c. 26, s. 29.

[11] Kur’ân Hiç Tükenmeyen Mucize, Kur’ân Araştırmaları Grubu, İstanbul Yayınevi 2003, s. 228.

[12] Lisânü’l-Arab; c. 1, s. 126.

[13] (Lisanü’l Arab, “kyd” mad. )

[14] Tıp ve sağlık ansiklopedileri.
ÖmerFurkan isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla