Konu: Tahlil
Tekil Mesaj gösterimi
Alt 7. February 2009, 09:58 PM   #2
Taner
Site Yöneticisi
 
Üyelik tarihi: Jan 2009
Bulunduğu yer: Istanbul
Mesajlar: 234
Tesekkür: 60
55 Mesajina 155 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 100000
Taner will become famous soon enoughTaner will become famous soon enough
Standart

İNS, İNSAN

Sözcük anlamı “beş duyuyla hissedilebilen, bilinen, görünen, tanıdık, ilişki kurulabilen, kaybolmayan, sürekli ortada duran” demek olan “insan” sözcüğü, “ فعليان fi’liyan” kalıbında olup “ انسens” sözcüğünden türemiştir. “İnsan” sözcüğünün aslı “ إنسيانinsiyan” sözcüğüdür. (Lisanü’l-Arab; c.1, s.241. ens mad.)
Sözcük, anlam olarak evrendeki tüm görünen [cisimli] varlıkları kapsamasına rağmen sadece insanlara isim olarak verilmiştir. Bunun nedeni, insanın yaratılış itibariyle ünsiyete muhtaç, yani sosyal bir varlık olmasıdır.
Ayetler, insanın “pişmiş çamurdan, kuru balçıktan, çınlayan kilden, işlenebilir çamurdan” yaratıldığını söylemektedir. Bu ifadeler “madde”nin hâlden hâle girmesini çağrıştırmakta ve insanın genel anlamda maddeden yaratıldığına işaret etmektedir. (Detaylı bilgi için bkz: Tebyînü’l-Kur’an; c: 3, s: 189-190)

28, 29 – Ve bir zamanlar Rabbin meleklere, “Ben, kuru balçıktan, şekil verilmiş [işlenebilen] bir çamurdan bir beşer yaratacağım. Ben, ona biçim verdiğimde ve ona ruhumdan üfürdüğümde, siz hemen onun için secde edenler olarak yere kapanın!” demişti.
30 - Bunun üzerine meleklerin hepsi topluca secde ettiler.
31 - İblis hariç. O, secde edenlerle beraber olmaya dayattı.
32 – O [Allah] dedi ki: “Ey İblis! Ne oluyor sana da, secde edenlerle beraber olmuyorsun?”
33 – O [İblis cevap olarak]; “Kuru balçıktan, şekil verilmiş [işlenebilen] bir çamurdan yarattığın bir beşere secde etmem için olmadım [yaratılmadım]” dedi.
34, 35 – O [Allah]; “Öyle ise oradan çık! Sen, artık kesinlikle racimsin ve kesinlikle Din gününe kadar lanet sadece senin üzerindedir” dedi.
36 – O [İblis]; “Rabbim! Öyle ise onların yeniden dirilecekleri güne kadar beni karşında tut [bana mühlet ver]!” dedi.
37, 38 – O [Allah]; “Öyleyse sen kesinlikle bilinen vaktin gününe kadar karşıda tutulanlardansın [mühlet verilenlerdensin]” dedi.
39, 40 – O [İblis] dedi ki: “Rabbim! Beni Sen azdırdığın [beni azdırmak için yarattığın] için, mutlaka ben de yeryüzünde onlara süsleyeceğim ve arıtılmış kulların hariç onların hepsini mutlaka azdıracağım!”
41 - 44 – O [Allah] dedi ki: “İşte bu Benim üzerime aldığım dosdoğru bir yoldur. Sana uyan azgınlardan başka, kullarımın üzerinde hiçbir zorlayıcı gücün yoktur. Şüphesiz ki onların hepsine vaat edilen yer de cehennemdir. Onun için yedi kapı vardır. O kapıların her biri için onlardan bir parça ayrılmıştır.”

Bu ayet grubunda Rabbimiz, insanın madde ve enerjiden olan yapısını temsilî bir anlatımla ortaya koymaktadır.
İnsan soyunun ilk yaratılış aşamalarına dair bilgiler Kur’an’da ilk kez Sad suresinin 71-85. ayetlerinde verilmişti:

Hani Rabbin bir zaman meleklere, “Şüphesiz Ben çamurdan bir beşer yaratıcıyım. Onu tesviye edip, ruhumdan ona üflediğim zaman derhal ona secdeye kapanın!” demişti.
Bunun üzerine meleklerin tümü hep birlikte secde ettiler,
İblis etmedi. O büyüklük tasladı ve kâfirlerden [görmezden gelenlerden] oldu.
(Allah) “Ey İblis! O benim iki elimle / kudretimle yarattığıma secde etmene ne engel oldu? Büyüklendin mi? Yoksa yüksek derecelerde bulunanlardan mı oldun?” buyurdu.
(İblis) Dedi ki: “Ben ondan hayırlıyım. Beni ateşten yarattın, onu ise çamurdan yarattın.”
(Allah) “Hemen çık oradan, artık sen kesinlikle racimsin” dedi.
“Ve elbette lânetim [hayırdan uzak tutmam], karşılık gününe kadar senin üzerindedir.”
(İblis) “Rabbim! O hâlde tekrar diriltilecekleri güne kadar beni bakıt [beni karşında tut / mühlet ver]!” dedi.
(Allah) “Haydi sen belirli bir vakte kadar bakıtılanlardansın [karşıda duranlardansın / mühlet verilenlerdensin]” buyurdu.
(İblis) “Öyle ise izzet ve şerefine yemin ederim ki, ben onların hepsini mutlaka azdıracağım, ancak içlerinden arıtılmış kulların müstesna” dedi.
(Allah) Buyurdu ki: “Hak budur. Ben de şu hakkı söylüyorum:
Ant olsun ki, cehennemi mutlaka senden ve onların sana uyanlarından; hepinizden dolduracağım.” (Sad/71-85)

Gerek Sad suresinde gerekse konumuz olan pasajda insanın yaratılışıyla ilgili ifadeler temsilîdir. Olayın bir tiyatro sahnesi gibi canlandırılarak anlatılması, evrenin, dünyanın ve canlıların var oluş aşamaları hakkında bilgi sahibi olmayanların konuyu iyi anlamalarını sağlamaya yöneliktir. Konunun Allah, melekler, Âdem ve İblis arasında geçen diyaloglarla anlatılması, olayın tamamen temsilî olduğunu göstermektedir. Çünkü Yüce Allah`ın bir insanla bu tarz konuşması veya Kendi yarattığı bir şeyin O`na isyan etmesi, bizzat Kendisinin Kur’ân`da bildirdiğine göre mümkün değildir.
Ayette ifade edilen “çamurdan yaratılış”, “tesviye”, “ruhun üfürülmesi” ve “meleklerin secdesi” bir anda olup bitmiş olaylar değildir. Kur’an’da verilen ayrıntılara göre, bu olaylar milyarlarca yıllık bir süreçte gerçekleşmiştir. Yani, bu anlatımlardan: “Allah, melekleri ve İblis’i çağırdığı bir toplantıda 2-3 dakika içinde, hemen Âdem’i yaratacağını söyledi ve yaratıverdi. Sonra meleklere secde etmelerini söyledi, onlar da derhal secde ettiler. Ama İblis …” şeklinde, her şeyin çok kısa bir zamanda gerçekleştiği anlamını verecek bir sonuç çıkarılmamalıdır.
Konu ile ilgili geniş açıklama Sad Suresi’nin tahlilinde (Tebyînü’l-Kur’an; c: 2, s: 430-449) verildiğinden, detayın oradan okunmasını öneriyoruz.
Konumuz olan 44. ayette cehennemin yedi kapısı olduğundan bahsedilmektedir. Cehennemin yedi kapısının ne olduğu hakkında birçok görüş ileri sürülmüştür. Açıklamaların çoğu, bu kapıların cehenneme girecek günahkârların işledikleri suç cinslerine göre olduğu yönündedir. Mesela inançsızların, münafıkların, müşriklerin veya nefse, mala, mülke, makama, şehvete tapanların hep kendilerine ayrılmış ayrı kapılardan cehenneme girecekleri söylenmiştir. Görüş sahipleri, kâfirlerin kendi inkârcılıklarının yansıması olan inançsızlık, yalanlayıcılık, müşriklik, münafıklık gibi amellerinin cezalarını çekmek üzere atılacakları cehennemin Kur’an’da farklı isim ve niteliklerde olmasına dayanarak, cehenneme ait bu isim ve niteliklerin cehennemin kapılarını temsil ettiğini ileri sürmüşlerdir. Kur’an’da geçen isim ve nitelikler şunlardır:
1- Nar [“ateş”; genel bir tabirdir],
2- Lezâ [“hiddetli alev/alev püskürtüsü”]
3- Sa`îr [“harlı alev”],
4- Sekar [“kavurucu ateş]
5- Cahîm [“harlı ateş”],
6- Hâviye [kızgın ateş]
7- Hutame [“ezici, iliklere işleyen azap]

Birçokları tarafından bu niteliklerin cehenneme ait ayrı bölümler olduğu kabul edilmiş ve her bölümün ayrı bir kapısı olacağı öngörülmüştür.
Klasik kaynaklarda yer alan iki görüş ise şöyledir:

Ateşin en üst basamağında Muhammed ümmetinden olanlar, ikincisinde Hıristiyanlar, üçüncüsünde Yahudiler, dördüncüsünde Sabiiler, beşincisinde Mecusiler, altıncısında Arap müşrikleri, yedincisinde ise münafıklar, Firavun hanedanı ve Hz. İsa`ya sofra indirilmesini isteyip de indirildikten sonra onu İnkâr edenler bulunacaktır. Nitekim Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Şüphesiz münafıklar cehennemin en aşağı tabakasındadırlar" (Nisâ/145). Yine Yüce Allah bir başka yerde şöyle buyurmaktadır: "Firavun hanedanını azabın en şiddetlisine sokun!" (Mü`min/46). Sofranın indirilişini görenlerden kâfir olanlar hakkında da "Ama bundan sonra sizden kim kâfir olursa, Ben onu alemlerden kimseyi azaplandırmayacağım bir azapla azaplandıracağım" (Maide/115) diye buyurmaktadır. (Kurtubi; el-Camiu li Ahkami’l-Kur’an)

1- Cehennem, üst üste yedi tabakadır. Her bir tabakaya "dereke" denir. Bunun böyle olduğuna, "Hiç şüphesiz münafıklar, cehennemin en alt derekesindedirler" (Nisa/145) ayeti de delildir.
2- Cehennemin karargahı yedi kısma ayrılmıştır ve her kısmın bir kapısı vardır. İbn Cüreyc`in şöyle dediği rivayet edilmiştir: Bunların ilki cehennemdir, sonra "Lezâ", sonra "Hutame", sonra "Sa`ir", sonra "Sakar", sonra "Cahîm", sonra "Hâviye" gelir." Dahhâk şöyle demiştir: "İlk tabakada [derekede], mü`minler günahları nispetinde azap olunur ve sonra oradan çıkarılırlar. İkincisi Yahudilere, üçüncüsü Hıristiyanlara, dördüncüsü Sâbiîlere, beşincisi Mecûsilere, altıncısı müşriklere, yedincisi de münafıklara aittir. (Razi; el-Mefatihu’l-Gayb)

Ancak cehennem bir bütündür ve yukarıdaki isim ve nitelikler cehennemdeki azabın niteliklerini yansıtmaktadır. Cennet ve cehennemin Kur’an’daki anlatımları temsilî [sembolik] anlatımlardır. Bu semboller özellikle Arabistan coğrafyasından alınan, o coğrafya ile ilgili sembollerdir. Çünkü cennet ve cehennem hem gayb konularındandır, hem de içinde bulunduğumuz boyuttan farklı boyutta olan mekanlardır. Dolayısıyla insanların yaşadığından farklı bir boyutta olan herhangi bir şeyin mahiyetinin tam olarak anlaşılması, zihinde canlandırılması ancak semboller vasıtası ile mümkün olabilmektedir. Rabbimiz de cennet ve cehennemi bize bu nedenle temsilî olarak anlatmaktadır:

Müttakilere söz verilen cennetin misali şöyledir: Onun altından ırmaklar akar, yemişleri ve gölgeleri süreklidir. İşte bu, takvalı davrananların akıbetidir. Kâfirlerin akıbeti de ateştir. (Rad/35)

Takvalı davranmışlara vaat edilen cennetin örneği: “Orada bozulmayan temiz sudan ırmaklar, tadı değişmeyen sütten ırmaklar, içenlere lezzet veren şaraptan ırmaklar ve süzme baldan ırmaklar vardır. Onlar için cennette her çeşit meyve ve Rabblerinden bir bağışlanma vardır. Bunlar, ateşte ebedî olarak kalacak olan ve bağırsaklarını parçalayacak kaynar su içirilen kimse gibi olur mu? (Muhammed/15)

Cehennemin kapılarıyla ilgili olarak verilen “yedi” sayısı, bize göre çokluktan kinayedir. Bununla insanları cehenneme sürükleyen yolların çokluğu anlatılmıştır. Çünkü daha evvel birçok kez açıkladığımız gibi, “yedi” sayısı “çokluk, değişiklik” anlamını ifade etmek için de kullanılmaktadır.

45, 46 – Şüphesiz ki, muttakiler cennetlerde ve pınarlardadır: “Selametle güven içinde oraya girin!”
47 – Ve Biz onların [muttakilerin] göğüslerindeki kinleri çıkarıp attık. Onlar kardeşler hâlinde yüz yüze sedirlere otururlar.
48 - Orada [cennette] kendilerine hiçbir yorgunluk dokunmaz. Onlar oradan çıkarılacak da değildirler.

Bu ayetlerde, İblis’e uymayan muttakilerin durumları anlatılmaktadır. Muttaki kullar Ahiret Günü`nde bahçelerde ve pınar başlarında ağırlanacak, çeşitli ikramlara nail olacaklardır. Köşklerde içlerinden kin, haset gibi dünyevî pislikler temizlenmiş bir şekilde dostlar hâlinde oturacaklar, bu yaşamlarına ebedî olarak devam edeceklerdir. Benzer ayetler Kur’an’da pek çoktur:

İman edenler ve salihatı işleyenler; –ki Biz hiç kimseye gücünün üstünde bir şey yüklemeyiz– işte onlar cennet yâranlarıdır ve onlar, orada ebedî olarak kalıcılardır. Ve göğüslerinde gıll`den [kinden, hınçtan, kıskançlıktan, hileden, hainlikten, garazdan] ne varsa çıkarıp atarız. Onların altlarından ırmaklar akar. [Ve onlar,] “Bize bunun için kılavuzluk eden Allah`a hamdolsun. Eğer Allah bize kılavuzluk etmeseydi biz doğru yola erişemezdik. Şüphesiz Rabbimizin peygamberleri bize gerçek ile gelmiştir” derler. Ve onlara seslenilir: “İşte size cennet! Yapmış olduklarınızla buna vâris oldunuz.” (A’raf/42, 43)

Şüphesiz şu iman etmiş ve salihatı işlemiş kimseler; içlerinde sürekli kalmak üzere Firdevs onlar için ikram olunmuştur. Onlar, oradan hiç ayrılmak istemezler. (Kehf/107, 108)

Takvalı davranmışlara vaat edilen cennetin örneği: “Orada bozulmayan temiz sudan ırmaklar, tadı değişmeyen sütten ırmaklar, içenlere lezzet veren şaraptan ırmaklar ve süzme baldan ırmaklar vardır. Onlar için cennette her çeşit meyve ve Rablerinden bir bağışlanma vardır. Bunlar, ateşte ebedî olarak kalacak olan ve bağırsaklarını parçalayacak kaynar su içirilen kimse gibi olur mu? (Muhammed/15)

–Hiç şüphesiz ki işte bu, Bizim rızkımızdır; ona hiç tükenmek yoktur.– (Sad/54)

Mütteki, ittika ve takva sözcükleri hakkındaki ayrıntılı açıklamamız A’raf suresinin tahlilinde verilmiştir (Tebyînü’l-Kur’an; c: 2, s: 544-548). Yararlı olacağı kanaatiyle ilgili bölümün tekrar okunmasını öneriyoruz.

Cennetlerin sayısı hakkında Rabbimiz Kur’an’da şu bilgileri vermiştir:

Ve Rabbinin makamından korkan kimseler için iki cennet vardır. (Rahman/46)

Bu ikisinin astından iki cennet daha vardır. (Rahman/62)

49, 50 – Kullarıma, hiç şüphesiz Benim çok bağışlayıcı ve pek merhamet edicinin ta kendisi olduğumu,
Benim azabımın da, çok acıklı bir azabın ta kendisi olduğunu önemle haber ver!

Bu ayetlerde Rabbimiz, rahmeti gereği, bir hatırlatma ve uyarı yaparak peygamberimize kendisinin çok bağışlayıcı ve çok merhametli olduğunu, bununla birlikte azabının da pek çetin olduğunu duyurmasını emretmiştir.
Hem bağışlayıcılığını hatırlatarak umutlandıran hem de azabını hatırlatarak korkutan Rabbimiz, bu yöntemiyle bir taraftan rahmetinden ümit kesilip karamsarlığa düşülmemesini, diğer taraftan da sürekli rahmeti umularak ihmalkârlık yapılmamasını öğütlemiş olmaktadır. Buna göre, insan da orta yolu bulmalı, -benzetme yerinde ise-, hasta olduğunda duyacağı korkuyu henüz sağlıklı iken de duyabilmelidir.

51 – Ve onlara [kullarıma], İbrahim’in misafirlerinden haber ver.
52 - Hani onlar [İbrahim’in misafirleri], İbrahim`in yanına girdiler de “Selam!” demişlerdi. O [İbrahim]; “Şüphesiz biz sizden korkanlarız” demişti.
53 – Onlar [İbrahim’in misafirleri]; “Korkma! Şüphesiz biz sana bilgin bir oğul müjdeliyoruz” dediler.
54 – O [İbrahim] dedi ki: “Bana ihtiyarlık gelmişken mi beni müjdeliyorsunuz. Peki neye dayanarak beni müjdeliyorsunuz?”
55 – Onlar [İbrahim’in misafirleri]; “Seni gerçekle müjdeliyoruz. Ümidini kesenlerden olma!” dediler.
56 – O [İbrahim] dedi ki: “Rabbimin rahmetinden, sapıklardan başka kim ümit keser?”
57 - O [İbrahim]; “Ey gönderilmişler [elçiler]! İşiniz nedir?” dedi.
58 – Onlar [elçiler]: “Şüphesiz biz suçlu bir kavme gönderildik.
59, 60 – Ancak Lut ailesi müstesnâdır.” -Şüphesiz Biz, Lut`un karısı hariç onların hepsini muhakkak kurtaracağız. Biz takdir ettik. Şüphesiz o, kesinlikle geride kalanlardandır [gözü arkada olanlardandır].-

49, 50. ayetlerde rahmet ve azabına dikkat çeken Rabbimiz, bu ayetlerde de bunları tarihî olaylarla örneklendirmektedir.
Allah’ın rahmetini hak edip azaptan kurtulanlar ile yanlış davranarak azap görenlere örnek verilen olaylar, İbrahim peygamberin müjdelenmesi, Lut peygamberin ailesinin -karısı hariç- kurtarılması, Lut kavminin ise helak edilmesi olaylarıdır.
Bu olaylar daha önce Hud suresinde de dile getirilmiştir:

Ve ant olsun ki, İbrahim`e de elçilerimiz müjde ile geldiler, “Selâm!” dediler. O; “Selâm!” dedi de saf hâle getirilmiş buzağıyı getirmeye gecikmedi.
Sonra da onların ona uzanmadığını görünce, onları yadırgadı ve içinde onlara karşı bir korku uyandı. Onlar; “Korkma, şüphesiz biz Lut’un kavmine gönderildik” dediler.
Ve onun [İbrahim`in] karısı ayaklanmıştı, gülüverdi. Sonra ona İshak`ı, İshak`ın arkasından da Yakub`u müjdeledik.
O [İbrahim’in karısı] dedi ki: “Vay be! Ben mi doğuracağım! Ben bir “acuz”um [kocası işe yaramaz bir zavallıyım, bahtsız bir karıyım]. Şu kocam da yaşlı bir adam iken! Şüphesiz bu, çok tuhaf bir şey!”
Onlar [elçiler]; “Sen Allah`ın işinden dolayı mı şaşıyorsun? Allah`ın rahmeti ve bollukları üzerinizdedir. Ey ev halkı! Şüphesiz ki O, Hamid’tir [övülmeye lâyıktır], Mecid’tir [cömertliği boldur]” dediler.
Sonra İbrahim’den korku iyice geçip gidince ve kendisine müjde gelince, Bizimle Lut kavmi hakkında mücadeleye başladı.
Şüphesiz İbrahim, çok yumuşak huylu, çok ah vah eden [yufka yürekli], yönelen biri idi.
-“Ey İbrahim! Bundan vazgeç. Şüphesiz Rabbinin emri kesin olarak geldi ve hiç şüphesiz onlar; onlara geri çevrilmesi mümkün olmayan bir azap gelecektir.- (Hud/69-76)
Taner isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla