Tekil Mesaj gösterimi
Alt 15. December 2015, 01:37 PM   #9
ozkanates
Uzman Üye
 
Üyelik tarihi: May 2014
Mesajlar: 299
Tesekkür: 8
56 Mesajina 69 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 20
ozkanates has much to be proud ofozkanates has much to be proud ofozkanates has much to be proud ofozkanates has much to be proud ofozkanates has much to be proud ofozkanates has much to be proud ofozkanates has much to be proud ofozkanates has much to be proud of
Standart

Alıntı:
khaos Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
Safevilerin Kürtlüğü:
Kökenleri, siyasi gelenekleri ve konumlarının anlaşılmazlığı itibariyle Safevi sülalesi, bilindiği gibi kadim Persia geleneğine oldukça yabancıdır. İranlılar için "ulusal“ rollerine uygun herhangi bir siyasi anı bırakmamışlardır.
Safevi ailesi, Moğol çağından beri bilinmekteydi. Sülaleye adını veren ata, Şeyh Safiüddin İshak Erdebili’nin Kürt olduğu "Safvat al-Safa" isimli tarikat yazmalarında mevcuttur.

Karakoyunlu Cihansah’ın vakıf belgelerinde bu sülalenin sünni-Kürt olduğu belirtilmiştir. Ayrıca Safevilerin ataları hiçbir kaynakta "seyyid“ olarak anılmamışlardır. Ancak bir dönem kendilerini Peygamber’in akrabası olarak yani Seyyid ünvanıyla takdim etmişlerdir.

Bu Sünni-Kürt sülale nasıl oldu da Türkleşti ve Alevileşti?

Safevilerin Türkleşmesi:
Safevilerin isim atası Şeyh Safiüddin’in dördüncü kuşaktan halefi Şeyh Cüneyt, o zamanlar Diyarbekir’de hüküm süren Akkoyunlu Uzun Hasan’ın kızıyla evlenince, Safevi sülalesi ile Akkoyunlular hısım oldular. Şeyh Cüneyt, uzun Hasan'ın kız kardeşiyle evlenmiştir. Safevi sülalesinin Türklerle kurduğu bu akrabalığın amacı, Anadolu içlerine kadar bir hakimiyet alanı açmaktı. Zaman içinde bir zamanlar Sünni-Kürt olan bu sülale, Alevi-Türkmenlerden etkilenecek ve de ilerleyen zamanlarda bütün ideolojisini bu etkileşim üzerine kuracaktı.
"Şah İsmail’e bu gücü veren ordusu, % 80 – 90 arasında Türklerden oluşmuştu. Çünkü Haydar’ın daileri, Tebriz’e büyük bir göçmen Türk göçüne sebep olmuşlardı. Anadolu’daki dai faaliyeti, Şah İsmail’in varlık şartıydı."

Dailer özellikle dini eğitimi az olan göçebe Türkmenler üzerinde etkili oldular. Bugünkü İran'da da 30 milyon Türkmen mevcut olup bu toplam nüfusun yarısına yakın. Diğer Türk boyları ile birlikte nüfusun yarısı Türk olup Anadolu'dan yola çıkan biri Tahran'a kadar Türkçe konuşarak gidebilir.

Özetle Türkler Safevi sülalesi/tarikatı/devleti için bir etkileşim değil, varlık ön-koşulu.

Alıntı:
Nitekim, anne tarafından Akkoyunlu Prensi olan Şah İsmail, tarikatının propagandasını Oniki İmam’cı, Ali’ci olarak kurmuştu. Anadolu Türklerinden ve diğer Anadolu halklarından aldığı farklı özgürlükçü havasıyla,
Şah İsmail de İran da hiç bir zaman özgürlükçü olmadı.
"Acem oyunu" tabirini üreten hile ve zorbalık oldular.

Alıntı:
bu Türkmen prensine, İran tarihi oldukça marjinal bir imaj biçmiştir. Kendisinin Anadolu hakimiyeti arzusuyla Türkmenlere ilgi duyması, Türk kimliğini kullanması, Kürtler arasında farklı düşüncelere sebep olmuştu. İran’daki bazı Kürt zümreler onu gerçekten destekliyorlardı. Bir çok tarihi kaynakta Kürtlere Kızılbaş denmesini (SàreSor) bu durumla açıklayabiliriz. Kızılbaş terimiyle Kürt’ün bazı tarihi belgelerde eş anlamlı kullanılmasının bir diğer sebebi ise, bazı Kürt aşiretlerinin aynen Alevi Türkmenler gibi başlarına kırmızı serpuş takmalarıdır. Bizce oldukça manidar bir eş anlamlılıktır…
Kırmızıbaş, başa takılan kırmızı örtüden gelir. Karıştırmıyorsam Osmanlılara Beyazbaş, Özbeklere Yeşilbaş deniyordu çünkü onlar sırasıyla beyaz ve yeşil renkler kullanıyorlardı. Kızılbaş deyimi Şah İsmail'in babası Haydar tarafından üretildi ve sonraki asırlarda Şiiler tarafından kendilerini ifade etmek için kullanıldı. Şii olmayan halk arasında olumsuz bir anlam kazanması sonradan oldu.

Alıntı:
Şeyh Cüneyt’in bölgedeki iktidarı elde etmek ve Şeyh Bedrettin taraftarlarını yanına çekmek için Şiiliği seçmesiyle, Anadolu Türkmenleri ile Safevi buluşması aynı zamana denk gelir.
Denk gelme değil, dailerin (halifeler/yayıcılar) propaganda faaliyeti ile ortaya çıktı.

Alıntı:
Şah İsmail’in Alevi-Türk olarak tahta çıkması:
Safevi sülalesinin atası Kürt Şeyh Safiüddin, 1234 yılında ölmüştü.

Torunu Şeyh Cüneyt, Anadolu Türkmenleri arasında, kendisinin Türkmenlerle kurduğu akrabalığı kullanarak tarikatın Şiiliğini/ideolojisini 1450’li yıllarda yaymayı başarmıştı.
Sünni Safevi Tarikatı en baştan itibaren bölgede çok yaygın ve güçlü idi. Dönemin Osmanlı, Özbek, Memluk gibi Sünni iktidarlarından düzenli hediye almaktaydı.

Şeyh Cüneyt, tarikatın Şiiliğe geçişinin netleştiği aşama oldu. Bu aşamada tarikattan kovulan Cüneyt, bireysel gayreti ile askeri bir güce dönüştü.

Alıntı:
Safevi tarikatına bağlanmış veya onun faaliyetlerini destekleyen Türkmen oymaklar, 1501 yılında Şeyh Cüneyt’in torunu İsmail’i 14 yaşında henüz bir çocukken iktidara getirdiler.

Sonradan Şah ünvanını alacak İsmail’i iktidara getiren Türkmen oymaklar, Esna-i Asare Şiiliğinin Kızılbaş şeklini hem Anadolu’ya hem de İran’a icbar edeceklerdi. (mecbur kılmak)

(…)

Şah İsmail ve Safeviler her ne kadar Anadolu Türkmenlerinden destek bulmuşlarsa da, İran yerleşik halklarından pek destek görmemişlerdir. Kızılbaş temsili, elbette Anadolu’da olduğu gibi İran’da olmayacaktı. İran’da çok ciddi ve sert tutumlarla karşılanan Safevi ideolojisi, kadim Persia kültürü karşısında zamanla erimişti.
"Erimek"ten kasıt Sünni Safevilerin Şiileşmesi mi başka mı?

Alıntı:
Safevi devletinin kuruluş devrinde İran’ın Sünni bölgeleri vardı. Ayrıca, İran’daki dini ortam, Kızılbaş Şiiliğinden alabildiğince derindi. Safevi sülalesinin iktidarı sırasında, Esna-i Asare Şiiligi, Kızılbaş Şiiliğin kurallarından, İrani ahlaka uymayan bütün unsurlarından temizlenecekti.
"İrani ahlak"ın tanımı nedir?

Alıntı:
Türkmenler nasıl istenmeyen unsur ilan edildiler:
Şah İsmail divanında, kendisini Mehdinin öncüsü zaman zaman da mehdi gibi görmüştür.

Bazı Kızılbaş Türkmen gruplar, ona Tanrı gibi yaklaşıyorlardı. 1554 yılında sufi bir grup, Şah İsmail’i mehdi ilan edince, Şah Tahmasb bu yayılış ve güçten rahatsız oldu. Şah İsmail ve taraftarlarını istenmeyen unsur ilan eden Şah Tahmasb bu hareketin başlıca adamlarını idam etti. Türkmenleri İran halkından ayrı tutarak onların dışlanmasını sağladı. Büyük zulm ve hakaretlerle gecen bir mücadele yasandı…

Tıpkı, Selçuklu ve Osmanlı’da olduğu gibi Türkmenler bu devletin de kurulmasındaki temel fiili katkılarından sonra, "istenmeyen adam“ ilan edildiler. Yani sonunda, Türkmenler ne İsa’ya kul, ne de Muhammed’e ümmet oldular…

Hatayi:
1487 de doğdu. Asıl adı İsmail’dir. XIII.-XIV. yüzyılda yaşayan, Halvetilikle Kalenderiliği birleştirerek Safaviyye-Erdebiliyye denen bir tarikat kuran Şeyh İshak Safiyeddin’in soyundandır. Genç yaşında Azerbaycan’daki Şii aşiretleri, etrafına toplayıp Şirvan, Azerbaycan ve Irak ülkelerini zaptetmiş, Özbek Hani’ni mağlup etmiş ve öldürtmüştür.

Anadolu’ya gönderdiği halifelerle Alevileri elde etmeye muvaffak olmuş, II. Beyazıd’ın zaafından faydalanıp, doğu illerine akınlar yapmış, nihayet 1510’da Yavuz Sultan Selim’le Çaldıran’da çarpışıp bozguna uğramıştır.

Şah İsmail bundan sonra Avrupa Hükümdarlarıyla uyumaya çalışmış, 1517’de Papa X. Leon ve Kayser Maximilyan’la birleşmek istemiştir. Sonradan V. Karl, kendisiyle ittifak teklifinde bulunmuş, fakat bu birlik tasavvur halinde kalmıştır.
İttifak kurulu olup 500 yıldır işlemekte. Tarihi bilgiye gerek yok, son ayların paylaşım savaşına katılan İran duruşunu açıkça sergilemekte.

Alıntı:
1524’de Erdebil’de ölen Şah İsmail, Hatayi mahlasıyla, aruz-hece ölçüsüyle yazdığı Türkçe şiirlerde, mezhebinin propagandasını başarıyla yapmıştır. Hatayi gerçekten de büyük ve içli bir şairdir. Alevi ve Bektaşi edebiyatında essiz bir yeri vardır.’’ (Abdülbaki Gölpinarli)

Lena Umay

Odatv.com
Yazdığı Türkçe şiir ve mektuplar, anne ve anneanesinin Türk olmasından (Akkoyunlu Uzun Hasan'ın kızkardeşi ve kızı) ve onu var eden ordunun % 80-90 oranında Türk olmasından.
ozkanates isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
ozkanates Kullanicisina Bu Mesaji Için Tesekkür Edenler:
khaos (15. December 2015)