Tekil Mesaj gösterimi
Alt 15. August 2009, 02:17 PM   #5
ÖmerFurkan
Site Yöneticisi
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 450
Tesekkür: 33
85 Mesajina 163 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 100000
ÖmerFurkan will become famous soon enoughÖmerFurkan will become famous soon enough
Standart

Onların bu basit hayatta harcadıklarının durumu, kendilerine zulmeden bir toplumun ekinlerine isabet edip de onları helak eden kavurucu rüzgârın durumu gibidir. Ve Allah, onlara zulmetmedi. Fakat onlar, kendilerine zulmediyorlar. (Al-i Imran/117)
Ey iman etmiş kimseler! Allah’a ve son güne inanmadığı halde malını insanlara gösteriş için bağışlayan kimse gibi, sadakalarınızı başa kakarak ve eziyet ederek boşa çıkarmayın. İşte onun durumu, üzerinde biraz toprak bulunup da üzerine bir sağanak isabet ettiği zaman, sağanağın cascavlak olarak bıraktığı kayanın durumu gibidir. Onlar, kazandıklarından hiçbir şey elde edemezler. Ve Allah, kâfirler topluluğuna hidayet etmez. (Bakara/264)
19, 20 - Gökleri ve yeryüzünü Allah’ın gerçek ile yarattığını görmedin mi? O dilerse sizi giderir ve yepyeni bir halk/yaratılış getirir. Bu, Allah’a göre zor değildir.
Ayetteki soru, uyarmak amacıyla müşriklere yöneltilmiştir. “Göklerin ve yerin gerçek ile yaratılması”, Nahl/3’ün tahlilinde detaylı olarak açıkladığımız gibi, bu varlıkların geçici, süreli, ölümlü olarak yaratılmış olması demektir. Gökleri ve yeryüzündeki olay ve olguları gözlemleyen, araştıran herkes, evrenin ömrünün süreli olduğunu ve o vakte doğru akıp gittiğini bilir, anlar. Ayrıca insan kendi varlığına baktığında da ölümlü bir varlık olduğunu fark eder. Ayette ölüm sonrasına işaret edilerek hesaba hazırlanılması, yaratılıştaki gerçeğin unutulmaması istenmektedir. Çünkü ilk yaratılışı anlamayan yeniden yaratılışı kavrayamaz.
Onlar, şüphesiz gökleri ve yeryüzünü yaratan ve onları yaratmakla yorulmamış olan Allah’ın ölüleri diriltmeye de kadir olduğunu görmediler mi? Evet şüphesiz ki, O, her şeye gücü yetendir. (Ahkaf/33)
Ve o insan [o kişi], kendisini bir nutfeden [bir damla sudan] yarattığımızı görmedi mi de şimdi o, apaçık bir hasımdır [düşmandır].
Ve kendi yaratılışını dikkate almayarak Bize bir örnekleme yaptı: Dedi ki: “Kim diriltecekmiş o kemikleri? Onlar çürümüş iken!”
De ki: “Onları ilk defa yaratan, onları diriltecektir. Ve O her yaratmayı çok iyi bilendir. O, size o yemyeşil ağaçtan bir ateş yapandır. Şimdi de siz ondan yakıp duruyorsunuz.
Gökleri ve yeri yaratan, onlar gibilerini de yaratmaya kadir değil midir? Evet [elbette kadirdir]! Ve O çok mükemmel yaratandır, çok iyi bilendir.
Şüphesiz ki O bir şeyi dilediğinde, O’nun buyruğu / işi o şeye “Ol!” demektir; o da hemen oluverir.
O hâlde her şeyin melekûtu [tam hükümranlığı] kendi elinde olan [Allah] her türlü noksanlıklardan arınıktır. Siz de yalnız O’na döndürüleceksiniz. (Ya Sin/77-83)
Konumuz olan ayetin ilk bölümünde Rabbimiz “O dilerse sizi giderir ve yepyeni bir halk/yaratılış getirir. Bu, Allah’a göre zor değildir”buyurarak inkârcıların her zaman bir felaket beklentisi içinde olmalarını ihtar etmiştir.
Ey insanlar! Allah’a muhtaç olanlar sizlersiniz. Allah ise; O, zengin ve hamde lâyık olandır.
Eğer O dilerse sizi giderir [yok eder] ve yepyeni bir yaratmayı / halkı getirir. Bu, Allah’a hiç güç de değildir. (Fâtır/15-17)
İnkâr eden kişiler ise, artık yıkım onlara! Ve O [Allah], onların amellerini saptırmıştır. (Muhammed/38)
Ey iman etmiş olan kimseler! Sizden kim dininden dönerse, bilsin ki Allah yakında öyle bir toplum getirir ki O [Allah], onları sever, onlar da O’nu [Allah’ı] severler; müminlere karşı yumuşak, kâfirlere karşı da onurlu ve şiddetlidirler; onlar Allah yolunda çaba harcarlar ve hiçbir kınayıcının kınamasından korkmazlar. Bu, Allah’ın dilediğine verdiği bir lütfudur. Allah, Vasi’”dır, Çok İyi Bilen’dir. (Mâide/54)
Eğer O [Allah] dilerse sizi giderir ey insanlar! Ve başkalarını getirir. Ve Allah, buna güç yetirendir. (Nisa/133)
21 – Onlar, toplu olarak Allah için ortaya çıktılar. Sonra da zayıf olan kişiler, büyüklük taslayan kişilere: “Şüphesiz bizler, sizlere uyan kimseler idik. Peki, şimdi siz, Allah'ın azabından bir şeyi bizden savar mısınız?” dediler. Onlar: “Allah, bize kılavuz olsaydı biz kesinlikle size kılavuz olurduk. Bizler sızlansak ya da sabretsek bizim için birdir. Bizim için kaçacak herhangi bir yer yoktur” dediler
22 – Ve iş bitince şeytan onlara, “Şüphesiz ki Allah size gerçek vaadi vaat etti, ben de size vaat ettim, hemen de caydım. Zaten benim size karşı zorlayıcı bir gücüm yoktu. Ancak ben sizi çağırdım siz de bana icabet ettiniz. O nedenle beni kınamayın, nefsinizi [kendinizi] kınayın! Ben sizi kurtaramam, siz de benim kurtarıcım değilsiniz! Şüphesiz ben, önceden beni Allah’a ortak koşmanızı da kabul etmemiştim.” dedi. -Şüphesiz zalimler, kendileri için acı bir azap olanlardır!-
23- Ve iman eden ve salihatı işleyenler, Rablerinin izniyle içinde sürekli kalmak üzere altından ırmaklar akan cennetlere girdirilirler. Oradaki selamlaşmaları, “selâm!”dır.
Dünyanın geçiciliği, amellerin niteliğine dair açıklamalar ve detaylı uyarılar yapıldıktan sonra, bu ayet grubunda da ahırete ait sahneler ortaya konmuştur:
Birinci sahne:
Bu sahnede, kendilerini güçlü kabul edenler ile onlar tarafından zayıf bırakılmış [müstez’af] olanlar ahırette yüzleştirilmektedir.
Zayıflar sözde büyüklere:
- “Şüphesiz bizler, sizlere uyan kimseler idik. Peki, şimdi siz, Allah'ın azabından bir şeyi bizden savar mısınız?” diye sorarlar.
Büyüklük taslayanlar da:
- “Allah bize kılavuz olsaydı biz kesinlikle size kılavuz olurduk. Bizler sızlansak ya da sabretsek bizim için birdir [Şimdi sızlansak da, sabretsek de fark etmez]. Bizim için kaçacak herhangi bir yer yoktur” diye cevap verirler.
Bu sahne Kur’an’ın başka ayetlerinde de verilmiştir:
Ve onlar, ateş içinde birbirleriyle tartışırlarken, zayıf olanlar, büyüklük taslayanlara: “Şüphesiz bizler size uyan kimseler idik. Şimdi siz bizden, ateşten bir bölümü savabiliyor musunuz?" derler.
Büyüklük taslayanlar: “Şüphesiz hep onun içindeyiz. Şüphesiz Allah, kullar arasında hükmünü vermiştir” dediler. (Mü’min/47-48)
[Allah onlara,] “Sizden önce geçmiş cinn ve insden [tanıdığınız- tanımadığınız] ateş içindeki ümmetlerin [toplumların] içine girin!” dedi [der]. Her toplum girdikçe kardeşine lânet etti [eder]. Nihayet hepsi oraya toplandığında, sonrakiler öncekiler hakkında, “Rabbimiz! İşte şunlar bizi saptırdı. Onlara ateşten kat kat azap ver” dediler [derler]. [Allah,] “Herkese kat kattır, fakat siz bilmiyorsunuz” dedi [der].
Öncekiler de sonrakilere, “Sizin bize karşı fazlalığınız yoktur. O hâlde yaptıklarınızdan dolayı azabı tadın” dediler [derler]. (A’raf/38-39)
O gün yüzleri ateş içinde çevrilirken: “Ah keşke Allah’a itaat etseydik ve Elçi’ye itaat etseydik!” derler.
Ve dediler ki: “Ey Rabbimiz! Biz efendilerimize ve büyüklerimize itaat ettik de bizi onlar yoldan saptırdılar. Ey Rabbimiz! Onlara azaptan iki kat ver ve kendilerini büyük bir lânet ile lânetle.” (Ahzab/66-68)
Ve şu, inkâr eden kimseler, “Biz kesin olarak, bu Kur’an’a inanmayız, ondan öncekine de.” dediler. Sen o zulmedenleri, Rableri huzurunda tutuklanmış, sözü bazısının bazısına geri çevirdiğini bir görsen! Za’fa uğratılan kimseler, büyüklük taslayan kimselere, “Eğer sizler olmasaydınız, kesinlikle bizler müminler olurduk.” diyecekler.
Büyüklük taslayan kimseler, zayıf düşürülen kimselere: “Size kılavuz geldikten sonra, sizi ondan biz mi çevirdik? Bilakis, siz kendiniz suçlular oldunuz.” derler.
O zayıf düşürülen kimseler de o büyüklük taslayan kimselere: “Bilakis gecenin ve gündüzün tuzağı! Siz bize Allah’ı inkâr etmemizi ve O’na bir takım eşler kılmamızı emrediyordunuz.” derler. Bunlar azabı gördükleri zaman pişmanlıklarını gizleyeceklerdir. Biz de o küfretmiş olan kimselerin boyunlarına demir halkalar geçirmişizdir. Onlar sadece yapmış olduklarının karşılığını görüyorlar. (Sebe'/31-33)
Bu sahnenin mesajı, toplumdaki elitlerin, liderlerin, azizlerin bu tür zavallıları kurtaramayacağı, herkesin daha dünyada iken kendi başının çaresine bakması gerektiğidir.
Ve, hiçbir kimsenin başka bir kimseye herhangi bir şey için karşılık ödemediği, hiçbir kimseden şefaatin kabul edilmediği, kimseden fidyenin alınmadığı ve onların yardım olunmadığı günden sakının. (Bakara/48)
İkinci sahne:
Bu sahnede suçlular, içine düştükleri durumun sorumluluğunu şeytanın [İblis’in] üstüne yıkmaya çalışmaktadırlar. Şeytan da onlara:
-Şüphesiz ki Allah size gerçek vaadi vaat etti, ben de size vaat ettim, hemen de caydım. Zaten benim size karşı zorlayıcı bir gücüm yoktu. Ancak ben sizi çağırdım siz de bana icabet ettiniz. O nedenle beni kınamayın, nefsinizi [kendinizi] kınayın! Ben sizi kurtaramam, siz de benim kurtarıcım değilsiniz! Şüphesiz ben, önceden beni Allah’a ortak koşmanızı da kabul etmemiştim” demek suretiyle kendisini savunmaktadır.
O [Şeytan] onlara vaat eder ve onları kuruntulandırır. Oysa şeytan onlara aldatmadan başka bir şey vaat etmez. (Nisa/120)
Ve Allah’ın astlarından kıyamet gününe kadar kendisine hiç bir cevap veremeyecek olan kimselere dua eden kimseden daha sapık kim olabilir? Üstelik onlar [tapılan kimseler], o kimselerin yalvarışlarından habersizler de.
İnsanlar bir araya toplandığı zaman da onlar [taptıkları kimseler] kendilerine düşmanlar oldular. Ve onların kendilerine tapmalarını inkâr edenler idiler. (Ahkaf/5,6)
Onun karîni [yaşıtı olan arkadaşı] dedi ki: “Rabbimiz! Ben onu azdırmadım. Fakat kendisi uzak bir dalâlet [kayboluş/sapıklık] içindeydi.”
(Allah) buyurdu ki: “Benim huzurumda çekişmeyin! Ben size daha önce tehdit göndermiştim.” (Kaf/27, 28)
Üçüncü sahne
Ve iman eden ve salihatı işleyenler, Rablerinin izniyle içinde sürekli kalmak üzere altından ırmaklar akan cennetlere girdirilirler. Ve onlar daima her türlü rahaysızlık veren şeyden uzak olarak esenlik içindedirler.
Rablerine karşı takvalı olanlar da cennete bölük bölük sevk edildi. Nihayet oraya vardıkları, kapıları açıldığı ve bekçileri onlara: "Selâm sizlere, tertemiz geldiniz!” dediği zaman; “Ebedî olarak içinde kalmak üzere haydi girin oraya!" dediler [denilecek]. (Zümer/73)
Ve hani Allah demişti ki: “Ey Meryem oğlu İsa, sen mi insanlara: ‘Beni ve annemi, Allah’ın astlarından iki tanrı edinin’ dedin?” O [İsa], Sen münezzehsin, benim için gerçek olmayan bir şeyi söylemem bana yakışmaz. Eğer ben onu demiş olsam, Sen bunu mutlaka bilmiştin. Sen benim nefsimde olanı bilirsin, ben ise senin nefsinde olanı bilmem. Şüphesiz Sen; gaybleri bilen yalnız Sensin, Sen!
Ben onlara sadece, Senin bana emrettiklerini söyledim; benim ve sizin Rabbiniz olan Allah’a kulluk edin, dedim. Ve ben aralarında olduğum müddetçe onlar üzerine tanıktım. Ne zaman ki Sen beni vefat ettirdin, onları gözetleyen yalnız Sen oldun Sen. Ve şüphesiz Sen gaybleri en iyi bilensin.
Eğer onlara azap edersen, şüphesiz onlar senin kullarındır ve eğer onları bağışlarsan, şüphesiz Sen, Aziz ve Hakîm’in ta kendisisin.”
Allah dedi ki: "Bu, doğru kimselere doğruluklarının fayda sağladığı gündür. Onlar için altlarından ırmaklar akan, içinde ebedî kalacakları cennetler vardır". Allah onlardan razı olmuş, onlar da O'ndan razı olmuşlardır. İşte bu, büyük kurtuluştur. (Mâide/116, 119)
İşte onlar [Rahman’ın kulları], sabretmelerine karşılık ğurfede [cennetin en yüksek makamlarında], orada ebedî kalacaklar olarak mükâfatlandırılacaklar, orada hürmet ve selâmla karşılanacaklardır -orası ne güzel bir karargâh ve ne güzel bir ikametgâhtır!- (Furkan/75)
Ve o kişiler, Allah’ın birleştirilmesini istediği şeyi birleştirirler. Rablerine haşyet duyarlar ve hesabın kötülüğünden korkarlar.
Ve o kişiler Rablerinin rızasını kazanmak arzusuyla sabretmişler, salâtı ikame etmişler ve kendilerine verdiğimiz rızıklardan gizli ve açık infak etmişlerdir. Ve onlar çirkinlikleri güzelliklerle ortadan kaldırırlar. İşte bu yurdun akıbeti; adn cennetleri kendilerinin olanlardır. Onlar, atalarından, eşlerinden ve soylarından salih olanlar oraya [adn cennetlerine] gireceklerdir. Melekler de her kapıdan yanlarına girerler: “Sabrettiğiniz şeylere karşılık size selam olsun! Bu yurdun sonu ne güzeldir!” (Ra'd/23, 24)
Onların oradaki duaları “Allah’ım, Sen her türlü eksiklikten münezzehsin!”dir. Ve onların oradaki selâmlaşmaları, “selâm!”dır. Dualarının sonu da “Âlemlerin Rabbi Allah'a hamdolsun!”dur. (Yunus/10)
Gerçekten cennetin ashabı [cennetlik olanlar] bugün bir meşguliyet içinde sefa sürmektedirler.
Kendileri ve eşleri gölgeler içinde koltuklar üzerine kurulmuşlardır.
Yalnızca onlara, orada bir meyve vardır. İsteyecekleri her şey de onlarındır.
Söz olarak [onlara] Rahîm Rabbden “selâm” [vardır]. (Ya Sin/55- 58)
Burada ve daha birçok ayette cennette akan ırmaklardan bahsedilmiştir. Bu ırmakların niteliğini şu ayetlerden öğrenmekteyiz:
İnanmış ve salihatı işlemiş kimselere, ‘şüphesiz kendileri için altlarından ırmaklar akan cennetlerin olduğunu” müjdele. Onlardaki herhangi bir meyveden her rızıklandırılışlarında: ‘Bu, bizim daha önce rızıklandığımız şeydir’ derler. Ve onlara onun benzeşenleri verildi. Orada çok temiz eşler de yalnızca onlarındır. Ve onlar, orada sürekli kalanlardır. (Bakara/25)
Muttakilere söz verilen cennetin misali şöyledir: Onun altından ırmaklar akar, yemişleri ve gölgeleri süreklidir. İşte bu, takvalı davrananların akıbetidir. Kâfirlerin akıbeti de ateştir. (Ra'd/35)
Takvalı davranmışlara vaat edilen cennetin örneği: “Orada bozulmayan temiz sudan ırmaklar, tadı değişmeyen sütten ırmaklar, içenlere lezzet veren şaraptan ırmaklar ve süzme baldan ırmaklar vardır. Onlar için cennette her çeşit meyve ve Rablerinden bir bağışlanma vardır. Bunlar, ateşte ebedî olarak kalacak olan ve bağırsaklarını parçalayacak kaynar su içirilen kimse gibi olur mu? (Muhammed/15)
24, 25 - Görmedin mi? Allah nasıl bir misal verdi; güzel bir söz, aslı [kökü], sabit, dalı-budağı gökte olan, Rabbinin izniyle her an ürün veren güzel bir ağaç gibidir. Ve onlar öğüt alsınlar diye Allah insanlara böyle misaller verir.
Rabbimiz, insanların irşadı amacıyla Kur’an’da her cinsten örnekler vermektedir:
Şüphesiz Allah bir sivrisineği, hatta daha üstün bir şeyi misal getirmekten çekinmez. İşte iman eden kimseler bilirler ki, şüphesiz o, haktır, Rabblerindendir. O küfretmiş olan kimseler de artık “Allah böyle bir misal ile ne demek istedi?" derler. O [Allah], onunla birçoklarını şaşırtır, onunla birçoklarını kılavuzlar. O [Allah], onunla sadece fasıkları şaşırtır. (Bakara/26)
O [Allah], gökten bir su indirdi de vadiler, kendi ölçüsünde sel olup aktılar. Sonra da Sel, suyun yüzüne çıkan bir köpük yüklendi. Bir ziynet eşyası veya bir yarar sağlamak için, ateşte erittiklerinin üzerinde de benzeri bir köpük vardır. –Allah, hak ve batılı böyle vurur.- sonra köpük atılır gider, insanlara faydası olan ise yerde kalır. İşte Allah böyle örnekler verir. (Ra’d/17)
Eğer Biz bu Kur’ân’ı bir dağa indirseydik, Allah’ın haşyetinden onu baş eğmiş, parça, parça olmuş görürdün. Ve Biz bu misalleri tefekkür ederler diye insanlara veriyoruz. (Haşr/21)
Biz bu örnekleri insanlara veriyoruz. Ama bilginlerden başkası akletmez. (Ankebut/43)
Rabbimiz, konumuz olan ayette iyi, güzel sözün/bilginin [imanın] her zaman, her şartta ve her ortamda yararlı olacağına dair temsili bir açıklamada bulunmaktadır. “Güzel-hoş bir söz”, kökü sağlam, dalları-budakları göğe yayılmış, her an ürün veren güzel bir ağaca benzetilmiştir.
Burada “güzel-hoş söz” ile kastedilenin “Lâ ilahe illallah” sözü olduğu; ağaca benzetilen bu sözün iman olgusunu simgelediği; ağacın dal-budağının toplumsal hayat, her an verdiği ürünün de iyi davranışlar olduğu anlaşılmaktadır.
Rabbimiz tevhid inancını Al-i Imran suresinde “kelime” olarak nitelemiştir.

De ki: “Ey kitap ehli! Sizinle bizim aramızda ortak olan bir söze geliniz. Allah'tan başkasına kulluk etmeyelim, O'na hiçbir şeyi eş tutmayalım ve Allah'ın astlarından bazımız bazımızı rabler edinmeyelim.” Buna rağmen eğer onlar, yüz çevirirlerse, artık “Şüphesiz bizim Müslümanlar olduğumuza şahit olun” deyin. (Al-i Imran/64)
26 – “Kötü bir söz”ün durumu da, yerden koparılmış, sabit kalma imkânı olmayan kötü bir ağaca benzer.
İyi, güzel söz”ün “güzel bir ağaç”a benzetildiği yukarıdaki ayetten sonra, bu ayette de “çirkin söz” köksüz, topraktan koparılmış, sabit kalma imkânı olmayan bir ağaca benzetilmiştir. “Kötü söz”, imanın karşıtı olan dinsizlik, küfür ve şirki temsil etmektedir. Kâfirlerin, müşriklerin [inançsızların] hiçbir ameli değerlendirilmeyeceğinden, kötü ağacın meyve vermesinden de bahsedilmemiştir.
Kötü sözün mahiyeti ile ilgili şu ayetlerin hatırlanması çok yerinde olacaktır:
Rabblerini inkâr eden kimselerin durumu; onların yaptıkları tıpkı fırtınalı bir günde rüzgarın şiddetle savurduğu bir kül gibidir. Kazandıklarından hiçbir şeyi elde tutamazlar. İşte bu, uzak sapıklığın ta kendisidir. (İbrahim/18)
İşte böyle! Ve kim Allah’ın yasaklarına saygı gösterirse, bu, kendisi için Rabbinin katında şüphesiz hayırdır. Size bildirilegelenden başka bütün hayvanlar size helal kılınmıştır. O halde Allah’a yönelmişler olarak, O’na şirk koşanlar olmayarak o putlardan olan kirlilikten kaçının, yalan sözden de kaçının. Bilin ki, Allah’a ortak koşan kimse, gökten düşüp de kuşların kaptığı veya rüzgarın kendisini ıssız bir yere sürüklediği şey gibidir. (Hacc/31)
27 - Allah, iman edenleri, basit yaşamda [bu dünyada] ve ahirette sabit bir söze [imana] sabitler. Allah, zalimleri de saptırır. Ve Allah, dilediği şeyi yapar.
Bu ayette Sünnetullah’ta cereyan eden ilkeler açıklanmıştır. Allah, iman edenleri hem dünyada hem de ahırette sağlam tutacaktır. Yani inanmışlar dünyada, sosyal, siyasal, askeri ve ekonomi alanlarında daima üstün olacaklardır. Ahırette de cennetlerde de sefa süreceklerdir. Enfal/60’ın gereği olarak müminler her zaman askerî, sosyal, siyasi ve ekonomik alanlarda Allah’ın düşmanlarından ve kendi düşmanlarından daima üstün olmak zorundadırlar. Böyle olmadıkları takdirde her türlü bela ve musibete hazır olmalıdırlar.
Ve gevşemeyin, üzülmeyin! Ve eğer inananlar iseniz, en üstün olan sizsiniz. (Al-i Imran/139)
28, 29 - Allah'ın nimetlerini nankörlüğe değiştiren ve toplumlarını helak yurduna; cehenneme sokanları görmedin mi? Onlar, ona [cehenneme] girecekler. O ne kötü bir karargâhtır!
30- Ve onlar [nankörler], O’nun yolundan saptırmak için Allah’a eşler kıldılar [oluşturdular]. De ki: “Yararlanınız, artık, şüphesiz dönüşünüz ateşedir.”
Bu ayetlerde, zalimlerin neler yaptığı ve Rabbimizin de onlara neler yapacağı bildirilmiştir. Allah’ın bunca nimetini görmezden gelen, insanları tevhid inancından alıkoyarak şirk hallerinin devamını isteyen, üstelik toplumlarını saptırmak için bir takım sahte ilahlar ortaya koyan kimseler, kesinlikle helak yurdu olan cehenneme gireceklerdir. Her ne kadar dünya nimetlerinden yararlansalar da, akıbetleri böyle olacaktır.
Ayetin mesajı genel olmakla birlikte ilk muhatap Mekkeli müşriklerdir. Bu durumdakilerin benzerleri geçmişte de yaşamıştır. Rabbimiz bu nitelikteki insanların nankörlüğüne, şirklerine ve putçuluklarına rağmen onlara “Yararlanınız, artık, şüphesiz dönüşünüz ateşedir” buyurmaktadır. Bu çok ciddi bir tehdittir. Ayetteki “Yararlanınız …” ifadesi gösteriyor ki, Rabbimiz bu tip insanları hemen cezalandırmamaktadır.
Konumuz olan ayetin benzerleri Fussılet ve Zümer surelerinde de geçmişti:
Şüphesiz ayetlerimiz hakkında doğruluktan ayrılıp inkâra sapan kimseler Bize gizli kalmazlar. O halde ateşe atılacak olan kişi mi daha hayırlıdır, yoksa kıyamet günü güven içinde gelecek kişi mi? İstediğinizi yapın. Şüphesiz ki O [Allah], yaptığınız şeyleri en iyi görendir. (Fussılet/40)
İnsana bir sıkıntı dokunduğu zaman, bütün gönlünü ona vererek Rabbine dua eder. Sonra kendisine tarafından bir nimet lütfettiği zaman da önceden O’na dua ettiği hali unutur da, Allah’ın yolundan sapıtmak için O’na ortaklar kılar [oluşturur]. De ki: “Küfrünle biraz yararlan! Şüphesiz sen ateşin ashabındansın.” (Zümer/8)
Biz onları biraz yararlandırırız. Sonra kendilerini yoğun bir azaba doğru zorlarız. (Lokman/24)
(O şeyler) Dünyada bir kazanımdır. Sonra dönüşleri yalnızca Bizedir. Daha sonra da inkâr ettikleri şeyler nedeniyle kendilerine o çetin azabı tattıracağız. (Yunus/70)
Ayette işaret edildiği gibi, Allah’ın nimetlerini [gönderdiği elçiyi, indirdiği kitabı, toplumda oluşturulmuş kardeşliği, huzur ve mutluluğu] nankörlüğe dönüştürenlerin başında Sebe halkı, İsrailoğulları, Karun ve Kureyş kabilesi yer almaktadır.
Ve hani Musa kavmine: “Ey kavmim! Allah’ın üzerinizdeki nimetini hatırlayın. Hani O [Allah], içinizden peygamberler kıldı. Sizi de hükümdarlar kıldı. Ve âlemlerden hiçbir kimseye vermediğini size verdi” dedi. (Maide/20)
ÖmerFurkan isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla