2. May 2018, 10:38 AM | #1 |
Uzman Üye
Üyelik tarihi: Sep 2011
Mesajlar: 1.458
Tesekkür: 105
574 Mesajina 958 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 25 |
Emaneti kime vereceğiz.
BİZ KİM’İZ?
EMANETİ KİM’E VERECEĞİZ? İslam diye isim alan hak bir dinin toplumsal hayattaki göstergesi işlerin(çözümü toplumsal görüşme ve dayanışma) şura ile yapılmasıdır. Dalalet ehli(devlete bağlı olmayan) veya yoldan çıkmış bir toplumun dünya hayatındaki işareti istibdattır/zulumdur. İstibdat ister monarşi ve hatta veraset yoluyla olsun, isterse, cuntacılık şeklinde olsan “lider sultası” ve “fikir tekeli varsa” şura dışı ve şura karşıtı olarak isimlenmesi için yeterli şart oluşmuş olur. MÜLKÜN SİYASİ AYAĞININ İŞTİRAK HALİNDE KULLANILMASI. Bu hal/mülkün siyasi ayağının iştirak halinde kullanılması, elbette ki Şûra’dır. İstişare/danışma ise katılımcı ve tam demokrasiden temsili türüne geçildiğinde kamuoyuna muhalefete, baskı guruplarının diğer baskı gruplarına danışılmasıdır. Adet yerini bulsun diye değil, gerçekten hata yapmamak ve kendisini desteklememiş olan insanları üzerek insan(Kul) hakları vebalini yüklenmemek için bunu yapmalıdır. Bunu yapmayıp kendi bireysel aklı, eğilimi ve hatta görüşü doğrultusunda hareket etmesi hak dinde kerih/iğrenç görülen şeylerdendir. Teknik danışman anlamındaki danışman bulundurmaya gelince. Bu hiçbir zaman gerek ne Kuran'ın şura suresindeki mülkü yönetmekte katılımcı demokrasi mecburiyeti olan iştirakın yerini tutan şeydir; ne de zaten kendi kafasına uygun özel danışman atayıp ona sorması hak manada şuradır. Ne de teknik danışmanı bunun yerini tutar. Teknik danışman kullanmakta bir sakınca olmasa da, emaneti vereceğimiz insanın bir devlet tecrübesi olmalıdır. Özel alandan tepeden inme kimseler getirilmemelidir. Böyleleri devleti de tüccar kafasıyla yönetirler ve kamu görevi ilkesini daima ihlal ederler. Öte yandan her müminin ilimle ve gerekli her türlü bilgiyle donanımlı olması mecburiyeti aklın gereğidir. Bir kimse eğer ülke yönetmeye kalkmışsa onun ilimle donatılmış olması kat kat farzdır.. Bu bakımdan teknik anlamda danışman bulundurmakla ne tam demokrasi anlamına gelen şura ve ne de istibdattan vazgeçerek her fikre açık olmak ve fikrin muhalif veya yandaş olan kimseden çıkıp çıkmadığına bakmamak suretiyle mutlaka değerlendirmeye alması gerekir. Bunu yapmayan herkes Kuran dili olan Arap lisanında MÜSTEBİTTİR(Türkçe'de ZALİM). Müstebit ise çatık kaşlı, bed sözlü kaba şaki kimsedir. Böyle olanların da bizden olmadıklarına dair hadis de sunulacaktır. 3552. [6:50, Hadîs No: 8391] îbni Abbas (r.a.) rivayet ediyor: “Kim ki, bir iş yapmak istediğinde Müslüman bir kimseyle istişare ederse, Allah onu işlerin en doğrusuna iletir.”(Suyuti-Camius sağır) Dikkat edilirse burada bir iş yapmak söz konusudur. Yani eyleme geçilecektir. Bu eylem ister kişinin kendi nafakasını karşılamak veya ailesini yönetmek konusunda olsun, isterse ülke yönetmek gibi bir iş olsun danışmak hak dinin emridir. Bu genel fikir sorma olduğu için bir danışma niteliği taşır. Yaygın olan bu olduğu için de Şura denilince bu anlaşılmaktadır. Hâlbuki Kuran ve sahih hadisler bu kavramını kullanırken sadece bu fikir alma, işine gelirse uygulama, işine gelmezse uygulamama nitelikli danışmayı kastetmez. Sözü bu dar kalıpları içinde yorumlanması için söylemez vahiler ve resuller. Zaten müsteşara da isim olan istişare şuradan ayrı bir şeydir. Bir teknik bilgi almak amacıyla müstebitin iş olsun diye danışman kullanmasıdır istişare. Maalesef, Kuran’da koskoca bir sure bu isimle anılmasına rağmen içeriğine dikkat edilmeden yasak savma kabilinden ve her hâkimin kendisinin atadığı bir teknik danışmana sorar gibi yapması olarak geçiştirilmiştir. Mülkün iştirak halinde kullanılması hak dinde ideal yol olmasına rağmen, hususileştirmek ve tekelleştirmek kural haline gelmiştir. Halifelik bahane edilerek verasete dayalı istibdat katılımcı demokrasinin(Şura’nın) yerini almıştır. Böyleced hak dinde hiç yeri olmayan anti demokratik istibdatlar süre gelmiştir. Demokrasiye bile aldırmadan kendi fikrinin ya halkın fikridir veya dinin emridir yalanıyla ve abartısıyla ısrarla dayatan müstebitler liberalizmi de tek iktisadi doktrin haline sokarak kul haklarının ihlaline dayalı bu sistemi küçük bir azınlığın lehine olan sistemi sürdüre geldiler. Sonuçta “bizden” görünen ama bizden olmayanlar çok miktarda türediler. İşte onlar bizden değildir. Bunu da iki hadisle saptayarak devam edelim. SOYGUNCU BİZDEN DEĞİLDİR. 3603. [6:89, Hadîs No: 8536] Câbir (r.a.) rivayet ediyor:” Soygun yapan bizden değildir.”(Suyuti-Camius sağır) BİZİ ALDATAN BİZDEN DEĞİLDİR 3705. [6:186, Hadîs No: 8881] Îbni Mes'ûd (r.a.) rivayet ediyor; “Bizi aldatan bizden değildir. Hile yapıp tuzak kuranlar cehennemdedir.”(Suyuti-Camius sağır) Mülkün iştirak halinde kullanıldığı Medineler dışında kalan hadarat/aşırı milliyetçi rejimlerinde genellikle otokratlar hükümdardır. Hakkı yenilen kesimi dinlemeye bile tahammül edemezler. Huzurlarından kovarlar. Bu eskide kalmış bir uygulamada değildir. Yoz kültürden kurtulamamış ve hak arayan vatandaşına hor bakan ve kovan kimselerin tavırları göz önünde durmaktadır. Onun için şura kendilerine danışman olarak belletilen bir kültürün akıllarını da çalıştırmayan elemanlarının şura suresindeki katılımcı demokrasiye intibak etmeleri elbette ki beklenmez. Çünkü yukardan dayatmacılık iliklerine işlediği halde bunu kabul etmeyerek başkalarını jakobenlikle suçlamakla mağduriyet edebiyatını sürdürecekleri aymaz bir kamuoyları ekmeklerine yağ sürmektedir. İşte burada emaneti veren “Bizden” değil ki, alanlar bu nitelikte olsunlar. Bunların bu horlayıp küçük görme tavırlarını anlatan tek bir hadis verelim öyle devam edelim. YAN BAKMAK BİLE GÜNAH OLARAK YETER. 3755. [6.233, Hadîs No: 9064] îbni Amr (r.a.) rivayet ediyor: “Kim din kardeşine haksız yere onu korkutacak bir gözle bakarsa, Allah da Kıyamet Günü kendisini korkutur.”(Suyuti-Camius sağır) Bu hadis misal “Bir kimse” olarak dile getirilmiştir. Düşününüz ki, bu kimse özel biriyse. Kamu erglerinden birisini veya üçünü de birden kullanıyorsa. Onun böyle kaba saba, katı kalpli, bed sözlü olmasının vahametini düşünelim. Ne büyük azabdır emanetin böylelerine geçmesi. MERHAMETSİZLİK KARŞILIKSIZ KALMAZ. 3758. [6:239, Hadîs No: 9092] Cerir'den (r.a.) rivayetle: “Kim yerdekilere merhamet etmezse, göktekiler de ona merhamet etmez.”(Suyuti-Camius sağır) Yukardaki mizaç sahipleri bizden değildirler. Bir mümin adayı bunlardan kaçınmalı, emaneti de böylelerine vermemelidirler. Gerçek mümin aşağıdaki hadis ve benzerlerinde nitelendiği gibi olmalıdır. 3754. [6:233, Hadîs No: 9063] İbni Amr'dan (r.a.) rivayetle: “Kim ki din kardeşine sevgi dolu bir gözle bakarsa, Allah onun gü*nahlarım bağışlar.” İslam toplumsal ilişkide öyle önemli esas ve detaylar vermiştir ki, müslümanın yüksek ahlakı nedeniyle yasa koyucuya bile ihtiyaç duymaz. Şeraitin kalbe yazılması da budur. Bu temiz alanda istismarcı da barınamaz. Adalet ve Rahmet sitesinden alıntıdır. Saygı ile sunulur. Galip Yetkin Konu galipyetkin tarafından (16. May 2018 Saat 07:56 PM ) değiştirilmiştir. |
Bookmarks |
Etiketler |
emaneti, kime, vereceğiz |
|
|