6. July 2015, 12:22 PM | #91 | |
Uzman Üye
Üyelik tarihi: May 2014
Mesajlar: 299
Tesekkür: 8
56 Mesajina 69 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 21 |
Alıntı:
Halil kardeşim, "Yan gelip yattığı yerden uzaklaştırılan kadınlar üzerinde unutulmayacak,iz bırakacak eylemlerin sergilenmesidir"i... "önce evden gönder sonra gittiği yerde bulup döv" anlamında demiyorsun sanırım. Evinden, toplumundan, hayatından, çocuklarından geri dönüşsüz şekilde sökülmek, kişinin benliğinde unutulmayacak iz bırakacak bir eylemdir dersek, İkinci maddeyi yatak ayırma değil, evden gönderme olarak alırsak, Unutulmayacak, iz bırakacak eylem de boşanma olur, Ve benim yoruma dönmüş oluruz. Yani, - İspatsız suça ceza verilemediğinden (Nisa 8), - İspatlı suçun cezası da belirtili olduğundan (80 sopa), - Bunlar dışında cezai hüküme girecek hiç bir şey yapılamaz. - Kadın bedeninde iz kalacak şekilde dövülemez, kolu kırılamaz ve benzerleri. - Dolayısıyla 3.3 maddesi ya boşanma ya da boşanma ile meydana gelecek sonuçlar. - Her ikisi de ceza hükmünde değil çünkü boşanma, her zaman için geçerli hukuki bir hak. . Konu ozkanates tarafından (6. July 2015 Saat 12:52 PM ) değiştirilmiştir. |
|
6. July 2015, 01:20 PM | #92 | |
Site Yöneticisi
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 3.017
Tesekkür: 3.567
1.083 Mesajina 2.384 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 100000 |
Selamun aleyküm, değerli kardeşim,
Alıntı:
Yoksa, önce öğüt ver, sonra yangelip yattığı yerden uzaklaştır sonra da iz bırakacak bir eylemde bulun şeklinde anlaşılmamalı. Ayette üçünün de aynı anda gerçekleştirilmesi sözkonusudur. Unutulmaması gereken bir gerçek de, "nüşuz" sözcüğünün fahişe ya da zina sözcüğü ile uzaktan yakından bir ilgisinin olmadığıdır. Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır. Sevgi,saygı ve muhabbetle. Allah'a emanet olunuz.
__________________
Halil Ay |
|
dost1 Kullanicisina Bu Mesaji Için Tesekkür Edenler: | ozkanates (7. July 2015) |
7. July 2015, 06:16 AM | #93 | |
Uzman Üye
Üyelik tarihi: May 2014
Mesajlar: 299
Tesekkür: 8
56 Mesajina 69 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 21 |
Alıntı:
"Sâlih kadınlar, Allah'ın koruduğu şey nedeniyle ğayb için koruyucudurlar" cümlesi "gizli olan için koruyucudurlar" yani mahrem olanı = cinsel organı = evlilikteki sadakat bağını şeklinde anlaşılabilir mi? |
|
7. July 2015, 06:23 AM | #94 |
Uzman Üye
Üyelik tarihi: May 2014
Mesajlar: 299
Tesekkür: 8
56 Mesajina 69 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 21 |
Taha 41:
1. vastana'tu-ke (ve astana'tu-ke) (sanaa) (astanaa) : ve ben seni (seçip) yetiştirdim : (yetiştirdi) : (seçip ayırıp yetiştirdi) 2. li nefsî : kendim için "Kendim için" kelimesi Arapça'da "li nefsî" midir yoksa, Arapça'daki "nefsim için" kelimesinden yorumla mı Türkçe'deki "kendim için" kelimesine geçiliyor? |
9. July 2015, 11:17 AM | #95 | |
Site Yöneticisi
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 3.017
Tesekkür: 3.567
1.083 Mesajina 2.384 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 100000 |
Selamun aleyküm, kardeşim,
Alıntı:
Buna göre “nefs” sözcüğünün zamir olarak anlamı; “kendi, zatı” demektir. Nitekim sözcüğün, Kadim Arapçada ediplerce bu anlamda kullanılmış olduğunun klâsik metinlerde yüzlerce örneği mevcuttur. “Nefs” denilince her şeyden önce “insan” hatıra gelirse de, Allah’ın yarattığı her canlı varlık bir “nefs”tir. Yani her canlının bir “kendisi, zatı; kimliği” vardır ve buna “nefs” denir. Lisan ül Arab’ta genişçe açıklandığına göre, belirli alâkalardan dolayı bu sözcük mecaz olarak; “ruh (can)”, “nefes”, “kan”, “benlik (ego)”, “kalp (zihin)”, “iç”, “büyüklük”, “yücelik” anlamlarında kullanılmaktadır. Meselâ, “can”, “kan” ve “nefes (teneffüs edilen hava)”in de “nfs” sözcüğüyle ifade edilmesinin sebebi Lazımıyet alâkasından dolayıdır. Çoğulu “nüfus” ve “enfüs” kalıplarıyla ifade edilen “nefs” sözcüğü, Kur’an’da tekil ve çoğul formlarıyla 295 yerde geçmiş ve hem Allah için hem de diğer canlılar için kullanılmıştır. “Nefs” sözcüğü Allah için kullanıldığında da, sözcüğün yukarıda verdiğimiz tanımının kapsadığı özelliklerin hepsini içerir. Yani Allah’ın zatî ve subutî sıfatlarının tamamını ifade etmiş olur. Nisa 34 ile ilgili sorduğunuz : Âyette geçen qavvam sözcüğü, fa‘al vezninde mübalağa ifade eden bir kelime olup, “bir şey üzerinde özenle durmak, onu iyice gözetmek, bütün gayreti ile onu korumak, ona nezaret etmek” anlamındadır. Bu âyette, erkek, hanımı üzerine değil, toplumun erkekleri, toplumun kadınları [ana, bacı, kız, eş, gelin, hala, teyze, komşu kadını vs.] üzerine “qavvam” tayin edilmiştir. Bu da, kadınların yaşamlarını sürdürmeleri için gerekli tüm ihtiyaçların erkekler tarafından karşılanması gerektiğini ifade eder. Hanımın geçimi kocasının; kızın geçimi babasının, babası yoksa erkek kardeşlerinin üzerinedir. Durumun böyle olması gerektiğine gerekçe olarak da, Allah'ın, bazı şeyleri bazısına fazla kılması gösterilmiştir. • Erkekler, kadınları en iyi şekilde koruyup kollamalı ve gözetmelidirler. • Sâlih kadınlar, Allah'ın bu ilkesine uymalıdırlar. (Çünkü bu ilke, kadınların korunmasına yönelik olarak konmuştur.) Daha önceki iletimde bozulan kavramlardan fazl/fadl dan sözetmiştim. Âyetin bu bölümü, –genellikle– “Allah, erkekleri kadınlara üstün kılmıştır” diye açıklanmaktadır, ki bu kesinlikle yanlıştır. Burada konu edilen üstünlük, kadın ve erkek arasındaki üstünlük değil, kadın ve erkeğin özellikleridir. Meselâ, erkekteki güç, cesaret, soğukkanlılık ve metanet, kadındakinden üstündür; kimse bunun aksini iddia edemez. Diğer yönden, yani hayâ, merhamet, şefkat, eğiticilik gibi özellikler açısından ise kadın erkekten üstündür; kimse bunun aksini iddia edemez. İşte âyette söz konusu edilen üstünlük, bu özellikler açısındandır; yoksa cinslerin birbirinden üstünlüğü değildir. İnsanların birbirinden üstünlüğünün tek ölçüsü, takva'dır. Öyleyse, daha güçlü, daha cesur ve daha dayanıklı olmaları hasebiyle erkekler, kadınların koruyucusu ve gözeticisi olmalıdırlar. Bu, kamuya verilen bir görevdir. Âyetin devamında da, Hâl böyle olunca, sâlih kadınlar, Allah'a itaat edicidirler, Allah'ın koruduğu şey nedeniyle ğayb için koruyucudurlar buyurularak, kadınların bu kuralı kabullenmeleri gerektiği bildirilmiştir. Çünkü Allah, onların onurlarını, ırz ve namuslarını koruma altına almış; onlara mehir verilmesini emretmekle, onların geçimlerini erkekler üzerine yüklemekle kadınları güvenceye almıştır. İyi kadınlar, başlarına gelebilecek taciz, tecavüz vs. muhtemel felaketlere karşı tedbirlerini alıp kendilerini korur, bu açıdan korunmayı da seve seve kabul eder, Allah'ın koyduğu bu kurala boyun eğer, kibir ve komplekse kapılıp erkeklerle yarışa girerek dışarıda zor ve riskli işler yapmaya kalkışmazlar. Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır. Sevgi,saygı ve muhabbetle. Allah'a emanet olunuz.
__________________
Halil Ay |
|
dost1 Kullanicisina Bu Mesaji Için Tesekkür Edenler: | ozkanates (10. July 2015) |
8. September 2015, 07:27 AM | #96 |
Uzman Üye
Üyelik tarihi: May 2014
Mesajlar: 299
Tesekkür: 8
56 Mesajina 69 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 21 |
1. fentalekâ hattâ izâ : böylece ikisi yola çıktılar
2. eteyâ : ikisi geldiler 3. ehle : şehir halkı 4. karyetin : bir karye, bir kasaba, bir ülke 5. istat'amâ : yemek istediler 6. ehle hâ : şehir halkı 7. fe ebev : fakat çekindiler 8. en yudayyifû humâ : ikisini misafir etmek 9. fe : fakat, böylece 10. vecedâ : (ikisi) buldular 11. fî hâ : orada 12. cidâren : bir duvar 13. yurîdu : istiyor 14. en yenkadda : yıkılmak üzere 15. fe ekâme-hu : o zaman onu ikâme etti, düzeltti 16. kâle : dedi 17. lev : eğer 18. şi'te : sen diledin 19. lettehazte (le ittehaze) : elbette buna karşılık 20. aleyhi : ona 21. ecren : ecir, ücret, bedel "Böylece yola koyuldular. Bir kente geldiler. Kent halkından yemek istediler, ama onlar bu ikisini konuk etmekten çekindiler. Derken orada yıkılmayı bekleyen bir duvar buldular; onu düzeltti, "isteseydin buna karşılık bir ücret elbette alırdın" dedi." 3'ü hariç tüm tercümelerde kırmızı ile işaretlediğim cümlede, ilim sahibi kişi ve Musa olarak özne belirtilmiş. Tercümenin yukarıdaki gibi olmasında bir sorun var mıdır? |
8. September 2015, 10:46 PM | #97 | |
Site Yöneticisi
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 3.017
Tesekkür: 3.567
1.083 Mesajina 2.384 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 100000 |
Selamun aleyküm, değerli ozkanates kardeşim,
Alıntı:
ayetinde Musa ile yolculuk eden ve duvarı ikame eden ve zamir kullanılarak belirtilen sözkonusu kişi kehf 65 de: "Feveceda abden min ıbadiNA ateynahu rahmeten min ındiNA ve allemnahu min ledünNA ılma" "Derken kullarımızdan bir kul buldular ki, Biz ona katımızdan bir rahmet vermiş ve tarafımızdan bir bilgi öğretmiştik." şeklinde belirtilmiştir. Bunun sağlamasını 82.ayetten:"Ve emmel cidaru fekâne li ğulameyni yetiymeyni fiyl mediyneti ve kâne tahtehu kenzün lehüma ve kâne ebuhüma saliha* feerade Rabbüke en yeblüğa eşüddehüma ve yestahrica kenzehüma* rahmeten min Rabbik* ve ma fealtühu an emriy* zâlike te'vilü ma lem testı' aleyhi sabra" "Bu durum Ve gelelim duvara; o, şehirde iki yetim oğlanındı, altında onlar için bir definevardı ve babaları iyi bir zat idi. Onun için Rabbin onların erginlik çağına ermelerini, definelerini çıkarmalarını diledi. Bu, Rabbinden bir rahmet olmak üzeredir ve ben onu (duvar doğrultma işini) kendi görüşümle yapmadım. İşte senin sabredemediğin şeylerin açıklaması!” dedi." de anlayabiliriz. "Böylece yola koyuldular. Bir kente geldiler. Kent halkından yemek istediler, ama onlar bu ikisini konuk etmekten çekindiler. Derken orada yıkılmayı bekleyen bir duvar buldular; onu düzeltti, "isteseydin buna karşılık bir ücret elbette alırdın" dedi." şeklindeki çeviride sorun yoktur ancak,konuyu anlatan tüm ayetleri birarada vermez de sadece bu ayeti kullanırsak duvarı düzelten kişinin 65. ayetteki belirtilen ve 82.ayette pekiştirilen kişinin olduğunu aşağıdaki örnekte olduğu gibi belirtmekte yarar vardır. "Bunun üzerine yine gittiler. Sonunda bir köy halkına varınca onlardan yemek istediler. Bunun üzerine onlar da, kendilerini misafir etmekten kaçındılar. Derken orada yıkılmak üzere olan bir duvar buldular. Âlim ve rahmete mazhar kul, onu doğrultuverdi. Mûsâ: “İsteseydin bunun karşılığında kesinlikle bir ücret alırdın” dedi." Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır. Sevgi,saygı ve muhabbetle. Allah'a emanet olunuz.
__________________
Halil Ay |
|
9. September 2015, 07:27 AM | #98 |
Uzman Üye
Üyelik tarihi: May 2014
Mesajlar: 299
Tesekkür: 8
56 Mesajina 69 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 21 |
Cevabın için teşekkür ederim Halil kardeşim. Söylediklerine aynen katılıyorum.
Benim sorguladığım nokta, "isteseydin buna karşılık bir ücret elbette alırdın" cümlesini söyleyenin Musa olup olmadığı. Çünkü özne değişmiyor, yine "o". O halde duvarı düzeltenle, cümleyi söyleyen aynı olmalı: - Musa "sen bu duvarı neden düzelttin?" demedi ki ilim sahibi kişi duvarı neden düzelttiğini açıklasın! - Resul olma aşamasına gelmiş birinin, ilim dersi alırken duvar işçiliğinden para kazanmanın derdine düşmesi makul değil. Bu durumda şu çıkar ki... Kehf 77 eksik değil, bilakis tam olması gerektiği gibi. Duvarı doğrultan, sonra bununla alakasız bir cümle söyleyen ve sonra alakasız başka bir yorum yapan kişi ilim sahibi kişidir. Tercümelerdeki değiştirmeye sebep olan yanılgı, ilim sahibi kişileri yanlışsız gören önyargı. Oysa resuller bile yanlışsız değiller, Kuran resulü bile Kuran'da yanlışsız değil ve tüm Musa kıssası bize bunu hatırlatmak için. |
15. September 2015, 05:01 AM | #99 |
Uzman Üye
Üyelik tarihi: May 2014
Mesajlar: 299
Tesekkür: 8
56 Mesajina 69 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 21 |
Kehf 63
1. kâle : dedi 2. e raeyte : gördün mü 3. iz eveynâ : sığındığımız zaman, orada bulunduğumuz zaman 4. ilas sahrati (ilâ es sahrati) : kayaya 5. fe in-nî : o zaman gerçekten ben 6. nesîtu : unuttum 7. el hûte : balığı 8. ve mâ ensâ-nî-hu : ve onu bana unutturmadı 9. illeş şeytânu (illâ eş şeytânu) : şeytandan başkası 10. en ezkure-hu : onu hatırlamayı 11. vettehaze (ve ittehaze) : ve edindi (tuttu) 12. sebîle-hu : kendi yolunu 13. fî el bahri : denizde (denizin içinde) 14. aceben : acayip, şaşılacak şekilde Kehf 64 1. kâle : dedi 2. zâlike : bu 3. mâ kunnâ : bizim olduğumuz şey 4. nebgı : talep ediyoruz, arıyoruz, ibtiga ediyoruz 5. ferteddâ : o zaman döndüler 6. alâ âsâri-himâ : (ikisinin) izleri üzerinde 7. kasasan : takip ederek Tercümelerin büyük çoğunluğu Kehf 64'e Musa kelimesini eklemiş. Öznenin "o" olmasında, yani "aradığımız şey bu" diyenin Musa değil arkadaşı olmasında bir zorluk var mı? Bence burada da yukarıdaki yanılgı sözkonusu. Musa'nın arkadaşı ondan genç olunca, Musa'yı onun arkadaşı değil mürşidi yapmak önyargısı. Oysa böyle bir ifade yok, bilakis iki denizin birleştiği yere ikisi birlikte vardılar. . Konu ozkanates tarafından (15. September 2015 Saat 10:55 AM ) değiştirilmiştir. |
15. September 2015, 12:48 PM | #100 |
Site Yöneticisi
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 3.017
Tesekkür: 3.567
1.083 Mesajina 2.384 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 100000 |
Selamun aleyküm, değerli ozkanates kardeşim,
Zamirin kime gittiğini görmek için paragrafın başına gitmek gerekir. Böyle yaptığımızda sorunuzdaki öznenin Musa olduğu arkadaşı olmadığı açıkça görülür. 60Ve iz kale Musa li fetahu la ebrahu hatta eblüğa mecmeal bahreyni ev emdıye hukuba//Ve bir vakit Mûsâ, delikanlısına: “Ben iki bilgin kişinin toplandığı yere varıncaya kadar durmayacağım yahut senelerce gideceğim” demişti. 61Felemma beleğa mecmea beynihima nesiya hutehüma fettehaze sebiylehu fiyl bahri sereba/Bunun üzerine “iki bilgin kişinin toplandığı yer”e vardıklarında ikisi de bunalımlarını/sıkıntılarını terk etti. O zaman bunalım/sıkıntı, bilgin kimse yardımıyla yok olup gitti. 62Felemma caveza kale lifetahu atina ğadaena* lekad lekıyna min seferina hazâ nesaba/Bu şekilde geçtikleri zaman Mûsâ, delikanlısına: “Getir kuşluk yemeğimizi, gerçekten biz bu yolculuğumuzda yorulduk” dedi. 63Kale eraeyte iz eveyna ilesSahreti feinniy nesiytül hut* ve ma ensaniyhu illeşşeytanu en ezküreh* vettehaze sebiylehu fiylbahri aceba;/Delikanlı: “Gördün mü/ hiç düşündün mü? O Kaya'ya sığındığımız vakit doğrusu ben bunalımdan/ sıkıntıdan kurtuldum, onu söylememi de kesinlikle bencilliğim engelledi. Bunalım/ sıkıntı, şaşılacak bir şekilde bilgin insanda kaybolup gitti” dedi. 64Kale zâlike ma künna nebğı, fertedda alâ asarihima kasasa/Mûsâ, “İşte bu, aradığımızdı!” dedi. Hemen izlerini takip ederek gerisin geri döndüler. Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır. Sevgi,saygı ve muhabbetle. Allah'a emanet olunuz.
__________________
Halil Ay |
Bookmarks |
Etiketler |
lokman, soru |
|
|