hanifler.com Kuran odaklı dindarlık  

Go Back   hanifler.com Kuran odaklı dindarlık > EĞİTİM - ÖĞRETİM > Edebiyat

Cevapla
 
Seçenekler Stil
Alt 19. January 2010, 03:38 PM   #1
müslümanlardan
Uzman Üye
 
Üyelik tarihi: Jan 2010
Mesajlar: 207
Tesekkür: 30
72 Mesajina 144 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 25
müslümanlardan has much to be proud ofmüslümanlardan has much to be proud ofmüslümanlardan has much to be proud ofmüslümanlardan has much to be proud ofmüslümanlardan has much to be proud ofmüslümanlardan has much to be proud ofmüslümanlardan has much to be proud ofmüslümanlardan has much to be proud of
Standart Zihniyet

Zihniyet*

"Modern literatürde "bilinç" (felsefe çevrelerinde "görüş tarzı") ile karşılanan ama daha oturmuş bir kullanıma sahip olan "zihniyet" kelimesi, zihin kavramından gelir. Zihin ise genelde algılama, anımsama, düşünme, değerlendirme, karar verme aşamalarında rol oynayan yetenekler bütünüdür. Yansımaları; duyumlar, algılar, duyular, bellek, arzular, çeşitli akıl yürütme biçimleri, güdüler, tercihler, kişilik özellikleri ve bilinçdışı oluşumlarda görülür; düşünme, bilgi, niyet(amaç) gibi olgularla birlikte ele alınır."
"Zihniyet; insan ya da toplumların insan, toplum ve doğa üstüne düşünce tarzı, onları algılama biçimi ve bu algılamaya bağlı ortaya konan bir tavır olarak görülebilir. Bu bağlamda zihniyet bir bilgi türü değil, bir bilme tarzıdır. Bu bakımdan toplumsal şartları ifade eden gelenek, din ve daha kapsamlı görünümüyle kültürden ve ideolojiden (benzerliklerine rağmen) farklıdır."
Bir görüş veya düşünce ait olduğu zihniyetin dışında anlamını ve değerini yitireceğinden başka bir zihniyete aktarılması halinde orijinalliği bozulmuş olur. Bir zihniyetin kendisi benimsenmeden ona ait kimi değerlerin benimsenmesi ve başka bir zihniyete uyarılmaya çalışılması, o değeri bozacağı gibi aktarılan zihniyetin bozulmasına da neden olur. Zihniyetler arasındaki doku uyuşmazlığı algılamayı ve anlam vermeyi olumsuz etkiler.
Bütün dünya görüşleri, düşünce tarzları, sosyal ve kültürel oluşumlar belli bir zihniyetin dışa yansımasıdır. O bakımdan hiçbir düşünce ve görüş dayandığı zihniyetten ayrı olarak pratiğe yansıtıldığında bağlı olduğu zihniyette verdiği sonucu vermez. Zira ona hayat veren şey dayandığı zihniyettir.
"Sosyal kültürel dünyamız kognitif**, normatif ve maddi yönlerden oluşan bir yapıdır. Zihniyet bu yapılardan kognitif olanı oluşturmaktadır." Bu yapının öğeleri birbirlerinden farklı olsalar da iç içe oluşumlardır. Biri diğerinde kendi temelini veya yansımasını bulabilmektedir. Zihniyet, kognitif yapıyı oluşturmasına rağmen inanç, düşünce, sanat, siyasi, ekonomik v.b. alanlarda yansıması görülen bir öğedir. Maddi ve manevi her alanın bir şekilde zihniyetle ilişkisi vardır.
Zihniyet; düşünce, kültür, sanat bilim v.b. insan zihni tarafından üretilen her şeyin öznel formudur. "Toplumsal ve zihinsel" süreçlerin bileşkesinde ortaya çıkan bir olgudur. Zihin ve bilgi ile doğrudan bağlantılı kişisel bir durum olan zihniyet, toplumsal bağlantılarla beslenerek şekillenir ve bir form kazanır.
Toplumsal anlamda zihniyet, kültürlerin insana ve doğaya bakış tarzıdır. Dünya görüşü, çağın anlayışı ve kültürü karşılayan zihniyet, aynı zamanda farklılıkları veya benzerlikleri sağlayan şeydir. Ahlak ve kültürle ciddi bağlantıları olmakla birlikte onlarla özdeş değildir. Daha ziyade "içsel bir duyuş ve inanış" olan ahlaka karşın zihniyet bir yaşam tarzıdır. Zihniyet, hareket ve davranışlara yön veren kural, kaide ve ölçüdür. Değer hükümleri, tercih ve eğilimler toplamıdır. Toplumun dini, ahlaki, ekonomik, sosyal, siyasal şartların bileşkesinde oluşan ve insanın insan, toplum ve doğaya karşı genel bir bakış tarzıdır. Pek çok değişkenin bileşkesinde ortaya çıkan bir olgudur
Toplumsal yapılar, siyasi, ekonomik ve sosyal oluşumlar; felsefecilere göre doğu ve batı zihniyeti; günümüzde modern ve geleneksel zihniyet veya rasyonel ve rasyonel olmayan zihniyet şeklinde temellendirilmektedir. Bu tanımlar toplumları kapsadığı gibi, kişileri de kapsamaktadır. Modern dünyanın felsefi ve sosyolojik tanımlarının kategorize ettiği zihniyet tanımında din, zihniyeti oluşturan yan öğelerden biri olarak görülmektedir. Diğer öğelerin yanında dine verilen rol toplumsal ve siyasal hiçbir boyutu olmayan figüranlıktır, sahip olduğu değerin çok altındadır.
Her kavramın kendine özgü bir anlam dünyası vardır. Dışarıdan belli bir forma dahil olan şey o forma göre şekil alır. Yani forma göre anlam kazanır. Özellikle düşünsel ve toplumsal olgular, başka bir forma uygulandıkları zaman o zihniyetin formuna göre anlam değişikliğine uğrarlar. Soyut, rasyonel, teolojik ve sosyal bilimlere konu olan anlayış ve yorumların tamamı zihinde oluşan zihniyet formuna göre anlam kazanır.
Düşünürlerin, filozofların, entelektüellerin ana malzemesi insan zihnidir. Amaç zihne bir form kazandırarak belli bir zihniyet oluşturmaktır. Zira istenilen şeyin elde edilmesi zihinsel oluşumun gerçekleşmesine bağlıdır. Bu zihni oluşum gerçekleşince de kendi kurumlarını oluşturur ve bu kurumlarla zihniyet arasındaki ilişki sürecinde karşılıklı etkileşim ve bu etkileşimlere bağlı olarak ta dönüşümler gerçekleşir. Değişim ve dönüşümün gerçekleşmesi zihnin etkilenerek zihniyeti değiştirmesine bağlıdır.
Her zihniyetin değişmez sabiteleri, temel referansları vardır. Modernizmde aklın, sekülerliğin ve insanın; İslamda vahyin, tevhidin temel sabiteler olması gibi. Her zihniyet, değişmezlerini, zihniyetinin temeli, ana belirleyicisi olarak görür. Bu sabiteler zihniyetlerin kumanda merkezini oluştururlar. Bir zihniyetin sabitesini oluşturan öğelerden birisinin değişmesi demek o zihniyetin değişmesi veya bozulması demektir.
Çağımızın hakim zihniyetinin kumanda merkezinde rasyonellik yer almaktadır. Günümüz sosyal bilimcilerin çoğunluğu, özellikle sosyologlar ve entelektüeller, zihniyeti "akılcı" ve "akıl dışı" olmak üzere ikiye ayırmaktadırlar. Bu iki eğilimden akılcılık, kendini genelde dünyevilikte özelde siyaset ve ekonomide gösterir; akıl dışılık ise dinde gösterir. Bunlar; günümüzde dini (irrasyonel) ve dünyevi (rasyonel) zihniyetin paylaşıldığı bir yaşama biçiminden söz etmektedirler. Bu zihniyete göre akılla din, dünya ile din ortak bir zihniyet oluşturamazlar. Bugün dünya çoğunluğunun sahip olduğu bu zihniyetin kaynağı, batı kültürü, özellikle aydınlanma çağı düşünürlerinin, filozoflarının düşünceleridir. Bu aydınlara göre adı ne olursa olsun bütün dinler (Hıristiyanlık’tan hareketle) akıl dışıdır; dünyayı zindana çevirmektedirler, dolayısıyla özgür olmak için ondan uzak durulmalıdır. Bugün dünyaya hakim olan zihniyet bu düşüncenin şekillendirdiği zihniyettir.
Bir zihniyetin kendisi kabul edilmeden ona ait temel bir değerin veya onu oluşturan bir öğenin benimsenmesi; ya o değerin veya öğenin gerçek anlamını yitirmesi demek olur ya da zihniyet değişikliği ve dönüşümü süreci başlamış olur. Hiçbir görüş ve düşünce kaynaklandığı veya şekillendiği zihniyetten ayrı düşünülemez. Zihniyetler, düşünceye şekil ve anlam veren kalıplardır. Örneğin laiklik öğesi ait olduğu zihniyetin dışında pratiğini bulamaz. Kendini gerçekleştirecek ortamı bulamayacağı gibi gerçek etkisini de gösteremez. O kendini var eden bütünün bir parçasıdır. Parça bütünden koparıldığı zaman özelliğini kaybeder. Zira her parça ait olduğu bütünle birlikte olduğunda fonksiyon sahibi olur. Laikliği benimsemek ancak onun ait olduğu zihniyeti kabullenmekle olur. Yoksa benimsenen şey laiklik olmaz. Nasıl ki her iklimin bir bitki örtüsü varsa ve bitki örtüsü için iklim neyse düşünce ve görüş için de zihniyet odur.
İnsan etkilenme özelliğine sahip bir varlık olarak yaratılmıştır. Zihin de ilişkide olduğu her şeyle bir etkileşim durumu yaşar. Özellikle kültürel, ekonomik, sosyal ve siyasal ilişkinin zihniyetin oluşumunda çok önemli etkisi bulunmaktadır. Bu etkileşimlerle zihnin mevcut formu değişerek yeni bir form kazanabilir.
Ancak yine de zihniyetin toplumsal anlamda değişim ve dönüşümü oldukça zordur. Çünkü insan yapı olarak kolay kolay kabullerinden vazgeçmez. Ayrıca değişim ve dönüşümün hakim kültürle çok önemli bağlantıları vardır. Hakim kültür, genellikle toplumun seçkinleri tarafından şekillendirildiğinden aynı zamanda bu seçkinlerin desteğine ve korumasına da sahiptir. Zihniyet yapı olarak salt bilgi aktarımıyla değişmeye yatkın değildir. Aksine güçlü bir statükocu yapıya sahiptir. Kolay kolay değişmez. Değişim ve dönüşümlerin çok uzun süreçlere bağlı olarak gerçekleşmesi bunun en iyi göstergesidir. Bir zihniyetin toplumsallaşması, diğer bir ifade ile toplumun ortak bir zihniyete kavuşması, fertlerdeki tek tek değişikliğin gerçekleşmesi ile olabilmektedir. Ve bu nasıl uzun bir süreç gerektiriyorsa yerleşik zihniyeti değiştirmek de aynı sürecin tersten işleyişiyle mümkündür. Kimi zihniyet değişikliklerinin yüzyıllar sürdüğü bilinmektedir. Avrupa aydınlanması örneğindeki gibi... Bu bakımdan yerleşik zihniyetin yapı değişikliğinin özünde taşıdığı bu güçlük hakim düşüncenin işini kolaylaştıran bir unsurdur.
Her zihniyet gelişmelere göre kendini değiştirme refleksine sahip olmalıdır. Bunu başaramayan; gelişme ve yeniliğe öncülük edemeyen zihniyetin toplumsal gücünü koruması, hatta varlığını sürdürebilmesi dahi çok güçleşir. Varlık ve etki alanı giderek daralacağından tarihle birlikte o da tarih olur.
Temel niteliği itibariyle değiştirilemez, dokunulamaz sabiteleri olmasına karşın İslam, yapısı gereği ilerlemeye ve yeniliğe, değişim ve dönüşüme açık bir zihniyettir. Bu sahip olduğu sabitelerinin ve değiştirilemezlerinin bir gereği olarak böyledir. Temel ölçüt, değişim ve yeniliklere kapalı olmak değil; bu değişim ve yeniliğin sabitelere uygun olup olmamasıdır. Gelişmelere açık olmak, değişim ve yeniliğe uyum sağlamak veya bunlara öncülük etmek; sabitlere uygun olma koşuluyla bizzat bu sabitelerin ön gördüğü, gerçekleştirmek istediği bir gerçekliktir.
Modernist sosyal bilimcilere göre zihinsel alanda iki ayrı dünya vardır. Göreceli olarak bir çok zihniyet varsa da bu zihniyetleri iki tür olarak gruplandırmak mümkündür. Farklı terimlerle ifade ediliyor oluşları, bu ikili kategoriyi değiştirmemektedir. Bunlar: modern-geleneksel, batı-doğu, ilkel-gelişmiş, rasyonel-irrasyonel tiplemeleridir. Her iki tipte yer alan zihniyetlerin temel değerlerine ve referanslarına bakıldığında birinde akıl, bilim, dünya diğerlerinde gelenek, din, akıl-dışılık ve öte dünyanın merkez alındığı görülmektedir. İki temel zihniyet arasında ortak bazı değerlerin bulunması, sonucu değiştirecek bir ölçüt oluşturmaz. Temelde zihniyetler ikiye ayrılmaktadırlar: Batının (coğrafi anlamda değil) akılcı zihniyeti ve Batılı olmayanların akıldışı zihniyeti.
Zihniyetler merkezlerinde yer verdikleri değerlere ve belirleyici unsurlarına göre tanımlanırlar. Bu husus dikkate alındığında İslami bakış açısıyla da esas olarak zihniyetler ikiye ayrılmaktadır: Vahye dayalı olan ve olmayanlar. Temel referansı vahiy olmayan zihniyetler ister akılcı olsunlar ister akıl-dışı, ister batılı ister doğulu, ister çağdaş ister geleneksel, ister sezgiyi ister duyumu, ister düşünceyi referans alsınlar, kendi aralarındaki çok önemli farklılıklara rağmen vahyin dışında olmak gibi ortak bir vasfa sahiptirler. Bu da onları aynı gurupta değerlendirmeyi gerekli kılmaktadır.
Vahiy kaynaklı zihniyet ile "beşeri" zihniyetler arasında ortak yönler, birbirleriyle paylaştıkları öğeler olabilir. Hatta merkezlerine aldıkları kimi değerlerde benzerlikler de olabilir. Bu, onların aynı olduğu anlamına gelmez. Temel referansı vahiy olmayan bir zihniyet, vahye dayalı zihniyetle ne kadar ortak veya benzeşen öğelere sahip olursa olsun bu ona meşruiyet kazandırmaz.
Keza, vahye dayalı zihniyet salt vahiyden ibaret değildir. Temel belirleyicinin ve ölçünün vahiy olması şartına uyularak, insanın sahip olduğu bütün değerlerinin bir araya gelmesiyle oluşur.
Yukarıda zihniyeti vahyi ve vahiy-dışı olarak temelde ikiye ayırmıştık. Çağımızın eksen zihniyeti olan modern bilinç de zihniyeti kendi açısından temelde ikiye ayırmaktadır; rasyonalizmin gelişmiş yeni versiyonu olan modern bilinç, zihniyet olarak hayatı "kendisi ve diğerleri" olarak ikiye ayırmaktadır. Modern bilincin kendisini farklı görmesinde en önemli argümanı teknolojik üstünlük, sosyal gelişmişlik ve oluşturduğu sosyal, siyasi ve ticari kurumlardır. Özellikle teknoloji modern bilincin öncü gücüdür. Teknolojinin olmadığı yerde modern bilincin olması mümkün görülmemektedir. Modern zihniyetin kendine eksen aldığı bilgi türü ise bilimsel bilgidir.
Zihniyetler toplumun paradigmasını oluşturan aydınlar ve toplumu yönetenler tarafından temsil edilirler. Aydınlar ve yöneticilere göre hayat bir okul, halk da eğitilmesi ve öğretilmesi gereken öğrencilerden oluşmaktadır. Zihniyeti ne olursa olsun bütün toplumlarda bu böyledir. Üsten alta doğru bir etkileşim ve buna bağlı olarak da altta değişim ve oluşum gerçekleşmektedir.
Müslüman dünyanın(!) zihniyetini oluşturan adın, teolog ve sufilerde eksen bilgi/argüman dindir. Müslüman yöneticilerin iktidarlarını yaşatmak için dini iktidarlarına uygun hale getirme çabalarının yanı sıra, genişleme süreci içinde farklı kültürlerle yüzleşme; öğeleri isim olarak İslam’la aynı olsa da gerçekte İslam’la ilgisi olmayan bir zihniyetin oluşmasına neden oldu. Özellikle Orta Asya, Hint, İran, Yunan ve Hıristiyan inançlarının karışımı olan tasavvuf, zihniyet değişiminde en büyük paya sahiptir. Tasavvufla birlikte vahyin oluşturduğu zihniyetin yerini şirk ve saltanat kültürünün oluşturduğu, beşeri unsurların ölçü alındığı, aklın devre dışı bırakıldığı bir zihniyet aldı. Tarikatların hiyerarşik yapısıyla devreye giren ruhbanlık ve aracılık olgusu belirleyici olma inisiyatifini Allah’tan alarak insanlara verdi.
Tasavvufun kullandığı dil ve öğelerin çoğu ismen İslam’a ait olmakla birlikte, içerik olarak İran, Yunan, Hint, Hıristiyan unsurların karışımından oluşmuştur. Bu hareket Budizm, Manihizm dinlerine dayalı Hint-İran mistik kültürleriyle, Yahudi ve Hıristiyan mistik geleneklerini taşıyan Suriye ve Mısır bölgesindeki mistik kültürlerle etkileşime girerek farklı bir anlayış olarak ortaya çıkmıştır. İlk dönemlerinde kendini kabul ettirmede oldukça zorlansa da, daha sonra gelişmelerin yardımıyla da toplum nezdinde elde ettiği itibar nedeniyle, yöneticilerden ilgi görmeye ve himaye edilmeye başlandı. İktidarların kamuoyu oluşturma, muhalefeti bastırma, desteği arttırmada yararlanmak için ilişkiye girdikleri bu anlayış; iktidarların desteğini de yanına alarak kendine özgü zihniyetin toplumsallaşmasını ve kurumsallaşmasını sağladı. Körü körüne bağlılık, akletmeden kabul etme ve teslimiyet düşüncesinin toplumsal zihniyete dönüşmesiyle, "dünyanın içten ve dıştan uzağında durulması gereken, ölümlü bir varlık olduğu, daha doğrusu "var görülen bir yokluk" olduğu anlayışı İslam’ın ilk ve öz kaynaklarındaki dünya anlayışını değiştirdi.
İslami zihniyetin temel belirleyici unsuru, onun değişmez sabitlere sahip oluşudur. Onun, değiştirildiğinde, zihniyeti İslamilikten çıkaracak sabitleri vardır. Modern dünyanın hakim kültürü olan Batı uygarlığının etkisinde kalan Batının sosyal bilimlerdeki üstünlüğü karşısında içine düştüğü kompleksle karşı koyma refleksini kaybeden günümüz teolog ve entelektüelleri, var olabilmek için sabitelerden bazılarını sosyal bilimlerin, bilimsel bilginin ve modern aklın kabullerine uydurmaya çalışmaktadırlar. Oysa ki bu sabitelerden birisinin dahi değiştirilmesi zihniyeti İslami olmaktan çıkarır.
Her zihniyetin kendine özgü öncelikleri vardır. Tanımlama, ayrıştırma, kategorize etme, şekil verme ve oluşturmada temel etken olarak öncelik sırası dikkate alınmayan bir zihniyet; kendi içinden çözülmüş; değişikliğe, dönüşüme açık hale gelmiş demektir.
Vahyin temel muhatabı insanın zihnidir. Önemli olan zihniyet değişikliğinin gerçekleşmesidir. Vahye uygun hale gelen zihniyetin oluşturacağı düşünce kalıpları ile insanların gerçeği bulmaları ve bu kalıplarla olayları ve yaşamı doğru algılamaları mümkün olabilecektir. Cahili bir zihin yapısıyla İslami mesajı doğru algılamak mümkün değildir. O bakımdan önce zihni düşünce kalıplarının İslamileşmesi sağlanmalıdır. Bozuk bir zihniyetten doğru bir sonucun çıkarılması mümkün değildir. Doğru karar verebilmek için bilgi tek başına yeterli değildir. Doğru mantıkla düşünmek en az bilgi kadar önemlidir. Bilginin doğru kurgulanması diğer bir deyimle işin mantığının kavranması, yani zihniyetin doğru olması öncelik bakımından en önemli faktördür. Vahiy bu faktörü "kesin olarak" karşılayan tek olgudur.
**Kognitif(bilişsel): Bilgi üretme, saklama, aktarma, dönüştürme.
müslümanlardan isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
müslümanlardan Kullanicisina Bu Mesaji Için Tesekkür Edenler:
dost1 (19. January 2010)
Cevapla

Bookmarks

Etiketler
zihniyet


Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı

Hizli Erisim


Tüm Zamanlar GMT +3 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 01:02 AM.


Powered by vBulletin® Version 3.8.1
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
Hanifler - Kuran odaklı gerçek din islam