hanifler.com Kuran odaklı dindarlık  

Go Back   hanifler.com Kuran odaklı dindarlık > TASAVVUF > Tasavvuf Araştırmaları

Cevapla
 
Seçenekler Stil
Alt 22. January 2013, 10:15 PM   #1
sevginur
Uzman Üye
 
sevginur - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Nov 2012
Mesajlar: 300
Tesekkür: 477
198 Mesajina 386 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 22
sevginur has much to be proud ofsevginur has much to be proud ofsevginur has much to be proud ofsevginur has much to be proud ofsevginur has much to be proud ofsevginur has much to be proud ofsevginur has much to be proud ofsevginur has much to be proud of
Standart Tağut'la savaşmak dururken niçin tasavvufla uğraşıyorsunuz ?

Tasavvuf konusu başlı başlıca bir problem tabiri caizse Tasavvuf kemikleşmiş islam ın tanımına sokulmuş söküp atamadığımız bu gün fussilet ayeti örneğinde sözünü ettiğimiz gibi bu kültürün karineleri hep var olacak.Sayın İ. sarmış kitabı epistemolojik gibi yabancı kelimeleri parantez iinde açıklayarak verilse benim gibi yeterli bilgiye sahip olmayanlar için daha faydalı olur diye düşünüyorum.Konuyu kavradğıma inanıyorum aklen düşünen araştıran kısaca rivayetlere göre değil sadece kurana göre olumsuzluklarını farkedebilecek hak ve batılı ayırt edebilecek donanıma bürünüyoruz elhamdüllillah


TAĞUT'LA SAVAŞMAK DURURKEN NİÇİN TASAVVUFLA UĞRAŞIYORSUNUZ ?

Hakkın yüzünü örten, en azından fulü bir görünüm veren, vehimler yumağı tasavvufun, İslâm dışılığı ortaya konurken, maruz kalınan itirazların en başta geleni 'neden tağutla, şirkle, küfürle uğraşmıyorsunuz da, etliye sütlüye karışmayan, sofilerle uğraşıyor, müslümanları birbirine düşürüyorsunuz, şeklinde olandır.

İnsaf sahibi biri için; vahdet-i vücut inancı üzerine oturan sûfi anlayıştan daha büyük tağut (tuğyan) olur mu?

Sûfilerin baştacı ettiği eserlerde yüzlercesini bulabileceğimiz şu ifadeleri okuyarak, hangi tuğyanın daha büyük olduğunu birlikte düşünelim.

Mutasavvıfların Şeyhül Ekber olarak tanıdığı İbni Arabi'den inciler(!):

"Arif, Hakk'ı her şeyde gören, belki herşeyin kendisi olarak görendir,"
"Gören de O'dur, görülen de. Alem O'nun suretidir... Allah onların kendisidir."
"O ortaya çıkanların kendisidir..." "Görülen ve isimlendirilen her varlık O'dur."
"Yaratıkların sıfatları O'nun için hak olduğu gibi, O'nun sıfatları da yaratılmışlar için haktır."
"Allah'ın rablık, ilahlık, yaratma, rızık verme ve diğer bütün sıfatları yaratıklar için de haktır."
"Emir O'ndan sana olduğu gibi, senden de O'nadır."
"O bana hamd eder, ben O'na hamd ederim. O bana ibadet eder, ben O'na ibadet ederim."
"O bütün kâinattır. O, vücudum, vücudu ile kaim olan tektir."
"İnsan dediğimiz zaman bil ki, biz O'nun kendisiyiz... Hem hak, hem de halk ol, o zaman Allah ile Rahman olursun... Biz O'na bizde görünecek şeyi verdik, O da bize verdi. Böylece iş bize ve O'na bölündü."
"Biz biz olduğumuz gibi O'yuz da. Benim iki yüzüm vardır, O ve ben..." [1]
"Hıristiyanlar ilahlığı sadece İsa ve Annesine hasretmekle yanıldılar..."[2]
İşte Şeyhül Ekber İbni Arabi'nin Allah inancı böyle.

Savunulması ve tevili mümkün olmayan bu sözleri yüzünden, bir kısım mutasavvıf, -takiye babında da olsa- Arabi'yi tasvip etmediklerini.... o'nun bu konuda aşırı gittiğini, dolayısıyla diğer tasavvuf imamlarının sözlerinden delil verilmesi gerektiğini savunuyorlar.
Bu tarz iddialara mahal vermemek için, şimdi de, diğerlerinden birkaç örnek verelim.

Sûfilerce büyük bir itibara sahip olan, Abdulkerim el Cîlî:
"Zatı itibariyle yüce olan Hakk'ın ortaya çıktığı her varlığa tapmak gerekir. O alemin zerrelerinde açığa çıkmıştır." diyerek Arabi'yi teyid eder.[3]

'Enel Hakk' (Ben Allah'ım), 'Mâfi'l cübbeti illaallah' (Cübbemin içinde Allah'tan başka bir şey yoktur) diyen, Hallac-ı Mansur. 'Subhani mâ'azama şâ'ni' (kendimi noksan sıfatlardan tenzih ederim. Benim şanım ne yücedir) diyen, Beyazid-i Bistami... (Benim şu iğreti kalıbımın içinde Allah'tan başka kimse yoktur) diyen Cüneyd-i Bağdadî [4]
hep İbni Arabi gibi, vahdet-i vücud denen küfrü teyid etmişlerdir.

Bu sebeple hiçbir sûfi'nin, vahdet-i vücud'u reddetmesi veya vahdet-i vücud olmadan da tasavvufun var olabileceğini iddia etmesi mümkün değildir. Zaten bu dinin şarileri olarak kendilerini gören yukarıda adını saydığımız zevat "Bizden sonra hiç kimse, bizim yolumuzun dışına çıkamaz" diyerek, farklı yol ve yorumların önünü kapatmışlardır.

Bu sebeple, sıkıştıklarında, 'efendim, biz öyle anlamıyoruz... Biz tasavvuf derken şunu anlıyoruz... Biz onlara katılmıyoruz... gibi indî ve kaçamak ifadeler geçerli olmamalıdır. Zira her din, felsefe, ideoloji en sahih biçimde kendi kurucu ve koyucularından ve onların kitaplarından öğrenilir. Ve ilkeler, kurallar, tanımlar hep bu kitaplarla yapılır.

Tasavvuf da mucitleri tarafından kurumlaştırılmış, kayda bağlanmış ve kitaplaştırılmıştır. Dolayısıyla bir sûfi'nin sıkıştığında, Vahdet-i vücud'u biz de kabul etmiyoruz... Rabıtayı, istimdadı, gaybden haber verildiğini, şeyhler'in vahiyle kitap yazdıklarını biz de İslâmi bulmuyoruz, demeye hakları yoktur. Bunlar alınırsa tasavvuftan geriye birşey kalmaz. Nerde kaldı ki takiye'yi meşru gören sûfilerin bu sözlerindeki samimiyete inanmak da zordur. Her sûfi, eğer çok acemi, çok yeni değilse vahdet-i vücud'u benimsemek zorundadır.

Bu çarpık akide, mürid'e ürkütülmeden, uzun sürede azar-azar ve gizlenerek zerk edilir. Bu süreci temin edebilmek için de son derece şeytani ve sinsi bir yöntem uygulanır. Evvela 'şeyhi olmayanın şeyhi şeytandır' [5]
denerek, bir şeyh'e bağlanmadan kurtulmanın mümkün olmadığı telkin edilir. Bir şeyh edinme mecburiyetine inandırılan mürid, bu defa da, "bir ölünün gassal'a teslim olması gibi, müridin şeyhine teslim olması"[6] gerektiğine inandırılır. Bundan sonra da, müridin şeyh karşısında, bütün insanî onur ve haysiyetinden vazgeçmesi demek olan, şeyh-mürid ilişkilerindeki adap, talim ettirilerek tarikat adabı şöylece öğütlenir:

'Mürid şeyhe tazim göstermeli, açık ve gizli durumlarda onu büyük tanımalıdır.'
'Maksud'un ancak onun eliyle gerçekleşeceğine inanmalıdır.'
'İşlediğinin zahiri haram da olsa, şeyhi'nin yaptığına itiraz etmemeli, "Niçin böyle yaptın" dememelidir. Çünkü şeyhine 'niçin' diyen kişi asla felah bulamaz.'
'Zahiren şeyhden kötü bir durum sadır olabilir, fakat batini itibariyle o durum güzeldir.'[7]

Ahmet Dede'nin, Celaleddin Rumi hakkındaki şu sözü de şeyhin mürid üzerindeki yetki ve tasarrufunu ortaya koyması bakımından ilginçtir: 'Bugün cennete girmek onun rızasına, cehenneme girmek de onun gazabına bağlıdır’ [8]

"Gerçek müridin alametlerinden biri de, şeyhi kendisine 'Şu fırına gir' dese girmesidir."

"Bir adam Beyazıd'ın müridlerinden birine: Şeyhin mi büyük Ebu Hanife mi diye sordu. Mürid: şeyhim, dedi. Sonra Ebu Bekir mi büyük senin şeyhin mi? diye sordu, yine Şeyhim dedi. O birer birer bütün sahabeyi saydıktan sonra Muhammed mi büyük şeyhin mi? dedi. Yine Şeyhim büyüktür dedi. En sonunda Tanrı mı büyük senin şeyhin mi? diye sordu. Ben tanrıyı şeyhimde gördüm, şeyhimden başka birşey tanımam.' dedi. Başka bir müride de Tanrı mı büyük şeyhin mi? diye sordular. O da 'bu iki büyük arasında hiçbir fark yoktur' dedi. Yine müridlerden bir diğeri de: 'Bu iki büyükten daha büyük biri lazım ki bu farkı ortaya koysun' demiştir"[9]

Bu gibi şeytanı söz ve telkinlerle eli-kolu bağlanan mürid'e vahdet-i vücud herzesini yutturmaktan daha kolay ne olabilir?




Tasavvuf ve İslam İ. Sarmış
__________________
De ki: “Ey kâfirler!
Ben sizin taptıklarınıza tapmam/ Ben sizin yaptığınız ibâdeti yapmam.
Siz de benim taptığıma tapıcı değilsiniz/ Siz de benim yaptığım ibâdeti yapmazsınız.
Ve ben asla sizin taptıklarınıza tapacak değilim/ Ben asla sizin yapmış olduğunuz ibâdeti yapıcı değilim. Siz de benim taptığıma tapacak değilsiniz/ Siz de benim yapmakta olduğum ibâdeti yapıcı değilsiniz.
Sizin dininiz sadece sizin için, benim dinim de sadece benim içindir.”
Kâfirûn Sûresi

Konu sevginur tarafından (22. January 2013 Saat 10:22 PM ) değiştirilmiştir.
sevginur isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
sevginur Adli üyeye bu mesaji için Tesekkür Eden 3 Kisi:
aorskaya (23. January 2013), dost1 (22. January 2013), merdem (23. January 2013)
Alt 23. January 2013, 04:26 PM   #2
aorskaya
Uzman Üye
 
Üyelik tarihi: Aug 2009
Mesajlar: 933
Tesekkür: 110
268 Mesajina 414 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 16
aorskaya will become famous soon enoughaorskaya will become famous soon enough
Standart

Alıntı:
sevginur Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
Bu gibi şeytanı söz ve telkinlerle eli-kolu bağlanan mürid'e vahdet-i vücud herzesini yutturmaktan daha kolay ne olabilir?
Eh, "kalbinde azıcık imanı olan biri günahlarını çektikten sonra cennete gider" sözüne inanıyorsa, yukarıdaki sözün yanlış çıkmasına dahi aldırış edilmeyecektir.

Birde tabi, peygamber şefaati (torpili), bu olmazsa seyyidlerin şefaati, buda olmazsa, cennete gidenlerin şefatinide joker olarak saklayanlar, Allah'ın sözüne gerek duyarlarmı hiç?

Ama, "hesap gününde, secde etmeyede güçleri yetmeyeceği an gelince, onların bir şey yapamayacağını" bizler iyi düşünüp, akıl etmeye çalışalım.(değilmi?)


Sevginur kardeşim, bu güzel alıntı için teşekkür eder, okuma fırsatı bulan kardeşlerimin iyi kavramaya çalışmalarını dilerim.

saygılarımla,
aorskaya
aorskaya isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
aorskaya Adli üyeye bu mesaji için Tesekkür Eden 2 Kisi:
dost1 (24. January 2013), sevginur (23. January 2013)
Cevapla

Bookmarks

Etiketler
dururken, niçin, savaşmak, tağutla, tasavvufla, uğraşıyorsunuz


Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı

Hizli Erisim


Tüm Zamanlar GMT +3 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 01:41 PM.


Powered by vBulletin® Version 3.8.1
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
Hanifler - Kuran odaklı gerçek din islam