hanifler.com Kuran odaklı dindarlık  

Go Back   hanifler.com Kuran odaklı dindarlık > İMAN > Peygamberlere İman > Kuran'da adı geçen Peygamberler > Musa Peygamber ve Firavun

Cevapla
 
Seçenekler Stil
Alt 1. August 2010, 08:34 AM   #1
kamer
Super Moderator
 
kamer - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 283
Tesekkür: 457
131 Mesajina 293 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 16
kamer is on a distinguished road
Standart Mûsâ’ya verilen mucizeler (!)

MÛSÂ’YA VERİLEN MUCİZELER (!)

Mûsâ’ya Kur’ân’da dokuz tane ayet; alamet, gösterge verildiği bildirilir.

İsra; 101:

Ve ant olsun Biz Musa’ya apaçık dokuz ayet/ alamet; gösterge verdik -işte İsrail oğullarına soruver-. Hani o [Musa], kendilerine geldi de Firavun ona “Ey Musa! Ben senin büyülenmiş olduğunu kesinlikle biliyorum” demişti.

Neml; 12:

Ve koynundaki gücünü devreye sok; dokuz ayet/ alamet; gösterge içinde Firavun’a ve onun kavmine hiç kusursuz, mükemmel çıkacaksın. Şüphesiz onlar yoldan çıkmış bir kavim olmuşlardır

Klasik anlayışta bu “dokuz ayet”, dokuz mucize olarak ele alınır. Ve bunların, kayadan su çıkarma, asanın yılan- ejderha olması, elinin ışık saçması, tufan, bit salgını, kurbağa, çekirge istilası, suyun kana dönmesi ve denizin yarılması olarak sayılır. Halbuki Musa ile ilgili kıssalarda İsrail oğullarına uyarı amaçlı yapılan, tufan, bit salgını, kurbağa, çekirge istilası, suyun kana dönmesi gibi cezai gösterimlerin dokuzdan pek çok olduğu görülmektedir. Onlar, Rabbimizin uyarı amaçlı cezadan bir nebze tattırmasından başka bir şey değildir. Musa’nın elçiliğine kanıt olmakla alakası yoktur.

Rum; 41:

41- İnsanlar dönerler diye; kendilerinin elleriyle kazandıkları şeyler yüzünden, yaptıklarının bir kısmını onlara tattırmak için karada ve denizde fesat/kargaşa ortaya çıktı.

O zaman bu “dokuz ayet” ifadesini nasıl anlayacağız sorusu ortaya çıkmaktadır.

Bunun cevabı şudur:

Burada konu edilen “dokuz” sayısını çokluktan kinaye olarak anlamak da mümkün olduğu gibi, Musa’nın şeriatındaki ünlü “on emir” ilkesinin dokuz ayet (Tevrat cümlesi) içinde verilmişliği de anlaşılabilir.:

PROF DR. BAKİ ADAM'IN DOKTORA TEZİ OLAN "YAHUDİ KAYNAKLARINA GÖRE TEVRAT" İSİMLİ SEBA YAYINLARI ARASINDA 1997 YILINDA ÇIKAN KİTABIN 104. SAYFASINDA ŞÖYLE YAZAR.

"Yahudi Tevrat'ında iki ayrı emir cümlesi halinde zikredilen "Karşımda başka ilahların olmayacak" ifadesi ile "Kendin için oyma put yapmayacaksın" ifadesini Samiri Tevrat'ı tek emir cümlesi halinde toplamıştır. Böylece, "Komşunun evine tamah etmeyeceksin " de dahil, emirlerin sayısı, Yahudi nüshasında on, Samiri nüshasında ise dokuzdur.

Rasülüllah’a verilen peygamberlik göstergesinden sonra şimdi Musa peygambere verildiği kabul edilen mucizeleri (!) Kur’an ile tahlil edelim.
Asa mucizesi: (!)

Kur’an’da Musa ile ilgili pasajlarda asadan söz edilir. Pasajlarda geçen bu sözcük, Musa’nın elindeki “baston” olarak kabul edilir ve bu asanın, yılana, ejderhaya dönüşmesi, sihirbazların değneklerini, iplerini yutması, denizi yarması, kayadan su çıkarması gibi hünerleri nakledilir. Şimdi bu asanın ne olduğunu tahlil edelim.
ASA

Kur’an’daki Musa kıssalarını doğru anlamak için, israiliyatın etkisiyle oluşmuş peşin kabulleri aşıp Rabbimizin bu kıssalarda kullandığı sözcüklerin gerçek anlamını bulmak gerekiyor. Bunlardan birisi de asa sözcüğüdür. Nüzul sırasına göre ilk asa sözcüğü burada geçtiğinden bu sözcüğü burada tahlil etme ihtiyacı duyuyoruz.
Asa

“Asa” sözcüğü aslında, “İçtima (toplanma) ve i’tilaf (uyuşma)” demektir. Asa sözcüğü, el ve parmaklar üzerinde toplandığı için “Ud’a (telli çalgılardan Ud) isim olmuştur. Esmai, Bazı Basralılardan şöyle nakleder:

“Bastona “Asa” ismi verilmesinin nedeni, el ve parmakların üzerinde toplanmasıdır. Bu sözcük Arapların toplumu hayır ya da şer bir şey üzerine topladıkları zaman dedikleri “asavtü’l kavme, e’suhüm (toplumu bir araya getirdim, onları bir araya getirin)” deyişlerinden gelmektedir.”

“Asanın bırakılması” ifadesi, mecaz olarak, “yolculuğun bitmesi yolcunun gideceği yere varıp direklerini dikip, çadırını kurması; yerleşmesi” demektir. (Lisan; “asa” mad. Tac. “Asa” mad)



Bu açıklamalara göre asa sözcüğünün tam karşılığı “BİRİKİM/ sıkı tutulan” demektir. Bu anlamıyla da tam tamına “Kur’an” sözcüğünün de karşılığıdır. Bu sözcüğü Musa’ya izafe ettiğimiz zaman, “Musa’nın birikimi” demektir.Ayetlerden anlaşılacağı üzere bu da “Musa’ya yapılan vahiyleri ve Musa’nın deneysel bilgi birikimi”ni ifade eder.

Musa’ya vahyedilenlerle kendi birikiminin özeti ise Ta Ha sûresinin girişinde; 11-16. ayetlerde özet halinde “Musa! Ben, senin Rabbin olan Ben’im. Hemen iki nalınını çıkar, şüphesiz sen temizlenmiş vadide, Tuva’dasın / iki kere temizlenmiş bir vadidesin. Ve Ben seni seçtim. O hâlde vahyedilecek olan şeye; “Hiç şüphesiz ki Ben, Allah’ın ta kendisiyim. İlâh diye bir şey yoktur Benden başka. O hâlde Bana kulluk et ve Beni anmak için salâtı ikame et. Şüphesiz ki o saat [kıyamet] gelecektir. Onu Ben herkes emeğinin karşılığını alsın diye neredeyse gizleyeceğim. O nedenle ona [kıyamete] inanmayan ve kendi hevasına uyan kimse seni, ondan [kıyamete iman etmekten] alıkoymasın; sonra helâk olursun” şeklinde verilmiştir. Anlaşılan o ki Musa bu ilkeleri tebliğ etmiş ve bunların kabulü için tartışma yapmıştır.

Bunun bastona isim olması da sadece el ve parmakların üzerinde toplanması değil “üzerine dayanmak, yaprak silkeleme, silah, kazma olarak kullanma vs. gibi birçok yararın da toplanması”dır

“Asa” sözcüğü Kur’an’da altı kez geçer.

Şimdi Kur’an’da geçen asa sözcüklerini tahlil edelim.
Çoban Asası

Çoban asası olarak geçen asa, Ta Ha 18’de geçen asa sözcüğüdür.Bu ayette geçen asa, çoban asasıdır. Bildiğimiz bastondur ki Rabbimiz, Musa’ya bu asayı ilk vahiy anında bıraktırmıştır.

Diğerleri ise “Musa’nın vahiy ve deneysel olarak öğrenmiş olduğu bilgi birikimi”dir. Musa’nın Firavun’a karşı, sudan geçmek için, taş kalpli İsrail oğullarını adam etmek için kullandığı asa, Musa’nın bilgi birikimi; kendisine yapılan vahiyler ve o zamana kadar öğrendikleri ve edindiği deneyimlerdir.

Ayetler bu ölçüler çerçevesinde okunacak olursa doğru anlaşılacağı kanaatindeyiz.
Yılana Dönüşen Asa

Ta Ha; 20-23:

20- O da onu hemen bıraktı/ yerleşik hayata geçti, bir de ne görürsün! O (sağ elindeki), koşan bir candır.

21–23- O [Allah]: “Sana en büyük ayetlerimizden göstermemiz için tut onu, korkma! Biz onu ilk durumuna çevireceğiz. Diğer bir ayet olmak üzere de GÜCÜNÜ / kanadına ekle, çirkinlik olmadan hiç kusursuz, mükemmelce ÇIKACAKSIN” dedi.

Bu ayetlerde Musa’ya verilen iki ayetten bahsedilmektedir. Bu ayetlerden ilki sağ eline çoban asasının yerine verilen vahiydir, kitaptır, Tevrat’tır. İkincisi de gerektiği zaman gücüne güç katacak olan yedek gücü; Harun’dur. Aşağıdaki ayetlerde Musa’nın ifade yeteneğinin yeterli olmadığı, meramını iyi anlatması için kardeşi Harun’u kendisine yardımcı istediği ve bu isteğinin Musa’ya verildiğini göreceğiz.

Bu konuyla ilgili yani asa ve kusursuz güç ile ilgili daha evvel A’raf suresinde ki Musa ile ilgili pasajlarda detay verilmiştir. Burada başka sözcükler üzerinde duracağız.
Hayye

“Hayye” sözcüğü de Musa pasajını doğru anlamadaki kilit sözcüklerden biridir. Bu nedenle bu sözcük ile ilgili ayrıntıları veriyoruz.

“Hayye” sözcüğü “Hayat” sözcüğünden gelmekte olup anlamı “bir kere yaşam” demektir. Bu sözcük Araplarda bir çok örneğiyle söylenir:

* Yılana uzun ömürlü olmasından dolayı “Hayye” denir.
* Gözü keskin olana o, hayyeden daha iyi görür derler.
* Hain sinsi olana o hayyeden daha zalim derler.
* Çevrensine, toplumuna yararlı olanlara ve onları koruyanlara,bölgenin, yeryüzünün hayyesi denir.
* Kadın erkek uzun yaşayana “o hayyenin tekidir” derler.
* Kişi akıl zeka ve dehada zirvede olduğu zaman “o, vadinin hayyesidir” denir.
* “Hayye”, teşbih olarak Büyük Ayı yıldız kümesinin İkizleri ile Alkaid (ölü sönük yıldız) arasındaki yıldızlara denir. (Lisan Hayye mad. Tac; “hayye” mad.)

Tahiyye /selamlama,(Allah sana ömür versin.) sözcüğü de yine aynı kökten gelir.

Özetlersek bu sözün açıkça anlamı, “hayat ve canlılık” demektir. Yılana “hayye” sözcüğü, yılan demek olmayıp, varlığın uzun ömürlü oluşunu nitelemektedir. Ta Ha’da “hayyetün tes’a (koşup duran tes’a) denilmiştir. Bunun Türkçemizdeki tam karşılığı, “Yedi canlı” deyimidir ki bu deyimin anlamı “Defalarca ölüm tehlikesiyle karşılaşmasına rağmen her seferinde sağ kurtulmak” demektir. Bu sözcük, birçok hastalıktan, beladan felaketten kurtulan kişiler için kullanıldığı gibi, kedi ve yılan için de kullanılır.

Bu ayetteki “hayye” sözcüğünü anlamak için Rabbimizin Musa’nın sağ elindekini bir başka nitelemesini daha dikkate almak gerekiyor. Rabbimiz Musa’nın sağ elindekini Neml; 10 ve Kasas; 31’de “sanki görünmeyen bir varlık gibi, hareket ettirir” diye nitelemiştir. Yani Musa’nın sağ elindeki şey “Hareket ettiren görünmez bir varlığa” benzemektedir. Peki bu hareket sağlayan görünmez varlık nedir? Bu insanların ve hayvanların CANIDIR.

Bu ifade, vahyin; ilahi kitapların “RUH” niteliğidir. Kur’an’ın bir adı da Ruh olduğu gibi Musa’nın sağ elindekinin (Kitabının) adı da Ruh’tur. Kur’an da hayat veren bir kitaptır.

Mü’min; 15:

15- O, dereceleri yükseltendir, Arş’ın sahibidir: O, buluşma günü hakkında uyarmak için kendi emrinden/ kendi işinden olan ruhu [vahyi] kullarından dilediğine ilka eder [bırakır].

Şura; 52-53:

52, 53- İşte böylece Biz sana da kendi emrimizden/ kendi işimizden olan ruhu vahyettik. Sen, kitap nedir, iman nedir bilmezdin. Fakat Biz onu, kullarımızdan dilediğimizi kendisiyle kılavuzladığımız bir nur/ışık yaptık. Hiç kuşkusuz sen de dosdoğru bir yola; göklerde ve yerde bulunanlar kendisi için olan o Allah’ın yoluna kılavuzluk etmektesin. Gözünüzü açın bütün işler yalnız Allah'a döner.

Enfal; 24:

24. Ey iman etmiş kimseler! O [Elçi] sizi, size hayat verecek şeylere çağırdığı zaman, Allah'a ve Elçi'ye icabet edin. Ve bilin ki Allah, kişi ile kalbi arasına girer. Ve siz kesinkes O'nun huzurunda toplanacaksınız.

Yirminci ayetteki “hayye” sözcüğü, yılan olarak algılanınca, doğal olarak 21. ayetteki “korkma” sözcüğü de “yılandan korkma” olarak anlaşılacaktır.

Halbuki burada konu edilen korku, bu surenin 45 ve 46. ayetleri ile Şuara; 10- 15, Neml 10 ve Kasas 30. ayetlerde konu edilen Musa’nın görevden korkmasıdır, kaçmasıdır.

Şuara; 10-17:

10, 11- Bir vakit de Rabbin, Musa’ya: “Git o zalim kavme; Firavun kavmine, hâlâ takvalı davranmayacaklar mı?” diye nida etmişti.

12–14- O [Musa]: “Rabbim! Şüphesiz ben, beni yalanlamalarından korkarım. Göğsüm de daralır, dilim konuşmaz, onun için Harun’a da elçilik ver. Hem onlara ait benim üzerimde bir suç var. Ondan dolayı beni öldürmelerinden korkarım” dedi.

15–17- O [Allah]: “Hayır… Hayır… Haydi, ikiniz ayetlerimizle gidin. Şüphesiz ki, Biz sizinle beraberiz, işitenleriz. Haydi ikiniz Firavun’a gidin de ‘Biz kesinlikle, İsrail oğullarını bizimle beraber gönderesin diye’ âlemlerin Rabbinin elçisiyiz deyin” dedi.

Neml; 10, 11:

10, 11- Ve birikimini ortaya koy!” - Onu sanki görünmeyen bir varlık gibi, hareket ettirir görüverince dönüp arkasına bakmadan kaçtı.- Ey Musa korkma! Şüphesiz ki Ben; Benim yanımda elçiler korkmaz. - Ancak, kim zulüm yapar, sonra kötülüğün sonunda iyiliğe çevirirse, şüphesiz Ben, çok bağışlayıcıyım, çok merhamet sahibiyim.-

Kasas; 30- 32:

30- 32- Sonra oraya vardığında o bereketli toprak parçasındaki vadinin sağ tarafından, bir ağaçtan seslenildi: “Ey Musa! Hiç şüphesiz ki Ben, âlemlerin Rabbi Allah’ın ta kendisiyim! Ve birikimini ortaya at! – Onu (birikimini sanki görünmeyen bir varlık gibi, hareket ettirir görünce de dönüp arkasına bakmadan kaçtı.- Ey Musa! Beri gel, korkma. Kesinlikle sen emniyette olanlardansın. Koynundaki gücünü devreye sok, kusursuz bembeyaz çıkacaksın.. Korkudan kanadını kendine çek. İşte bu ikisi Firavun ve onun adamlarına karşı Rabbin tarafından iki kesin delildir. Şüphesiz ki onlar, yoldan çıkan bir kavim olmuşlardır.”

Ta Ha; 45, 46:

45- O ikisi [Musa ile Harun]: “Rabbimiz! Onun bizim aleyhimize aşırı gitmesinden veya azgınlığından korkarız” dediler.

46- O [Allah]: “Korkmayınız, şüphesiz Ben ikinizle beraberim, işitirim ve görürüm.

Yirmi ikinci ayetteki “Tahrücü (çıkacak)” filinin öznesi “El” değil, “Sen” dir. Bu ifade, fiil kalıbının” ikinci eril tekil şahıs” kalıbı ile, “üçüncü dişil tekil şahıs” kalıplarının aynı kalıp olmasından karıştırılmıştır. Burada kastedilen de kendisine yedek güç olarak verilmiş Vezir Harun’u devreye sokması, onun sayesinde ifadeleri kusursuzca, lekesizce, eksiksiz olarak tebliğ edeceğidir.
Ejderhaya dönüşen asa

A’raf; 106- 108:

106. O (Firavun,) “Eğer bir alamet; gösterge ile geldiysen, getir hemen onu, tabii eğer doğrulardan isen” dedi.

107-109. Bunun üzerine o (Mûsâ), BİLGİ BİRİKİMİNİ ortaya attı, o da birdenbire apaçık bir “SİLİP SÜPÜREN” kesiliverdi. Gücünü de sıyırıp açığa koydu; artık gücü, izleyenler için mükemmel, tam kusursuzca idi.

Şuara; 32:

30- O [Musa]: “Sana apaçık bir şey getirmiş olsam da mı?” dedi.

31- O [Firavun]: “Haydi hemen getir onu, eğer doğrulardan isen” dedi.

32- Bunun üzerine o [Musa], birikimini ortaya koyuverdi; bir de bakmışsın ki o [Musa’nın birikimi], apaçık bir silip süpürendir.
Sü’ban

“Sü’ban” sözcüğü, “su ve kan akması anlamındaki “seab” sözcüğünden gelir. Vadide sel yataklarının kıvrım kıvrım olması, bu kıvrım kıvrım dere yataklarından suyun akması, sevgilinin uzun saçlarının kıvrım kıvrım oluşu da şairlerin gözünde bu sözcükle ifade edilir. Bu sözcüğün çoğulu da “sü’ban” şeklindedir. “Sü’ban” sözcüğü tekil olarak da “uzun, güçlü, fare avlayan yılan anlamında kullanılır. (Lisan “sab” mad. Tac; “sab” mad.)

Demek oluyor ki “Süb’an” sözcüğünün esas anlamı, “selin, önüne gelen her şeyi içine alıp sürüklemesi” demektir. Fareleri avlayıp yutan yılana da bu ismin verilmesi yılanın şekil, uzunluk ve kıvrımlığı itibariyle dereye benzemesi ve önüne çıkan fareyi sel gibi yutmasındandır. Musa’nın birikiminin buna benzetilmesi de İlahi vahyin, her türlü beşeri plan ve desiseleri; batılı yok edip yutmasındandır.

Bu ayetlerde Musa’nın birikimini ortaya koyması ile, hasımlarına ait ipsiz sapsız görüşlerin, tezlerin ve batılın ortadan kaldırıldığı, hakkın ortaya çıktığı açıklanmaktadır.

Ayetteki “Sü’ban” sözcüğünü ister önüne geleni sürükleyen sel anlamında; ister fare avlayan yılan anlamında ele alalım, burada konu edilen, Musa’nın birikiminin, önünde olan ne varsa silip süpürdüğü, yutup geçtiği anlatılmaktadır. Musa’nın ortaya koyduğu fikirlerin, bilgilerin firavun ve halk huzurunda ziynet günü “Açık Oturum”a benzer bir üslup ile yapılan müsabakada sihirbazlarının tezlerini çürüttüğü, iptal ettiği anlatılmaktadır. Çünkü vahyin önünde hiçbir şey durmaz, duramaz. Bu nitelik Kur’an için de birçok yerde konu edilmiştir.

Mürselat; 1-7:

1- 7- küme küme gönderilip de önüne geleleri devirdikçe deviren, toplumları canlandırdıkça canlandıran, canlandırdıkça da hakkı batılı ayıran özür ? veya uyarı olarak öğüt bırakan Kur’an ayetleri kanıttır ki kesinlikle tehdit olunduğunuz şey elbette meydana gelecektir.

Saffat; 1-5:

1 – 5 - O saflar halinde dizilenlere/ dizenlere, sonra da haykırıp sürükleyenlere, sonra da (haykırıp sürükleyince de) öğüt okuyanlara kasem olsun ki, [bunlar, o saflar halinde dizilenler kanıttır ki,] sizin İlahınız kesinlikle Bir Tek’tir. O, göklerin, yerin ve aralarındakilerin Rabbidir. Doğuların da Rabbidir.

Zariyat; 1-6:

1- 6 - O tozuttukça tozutanlara, arkasından ağırlığı taşıyanlara, sonra kolaylıkla akanlara, sonra da bir emri paylaştıranlara kasem olsun ki şüphesiz tehdit olunduğunuz o şey, kesinlikle doğrudur. Şüphesiz “Din [yapılanların karşılıklandırılması]” de kesinlikle gerçekleşecektir.

Naziat;1-3,26:

1 -3, 26- o, suya batırırcasına/batırarak söküp çekenlere, o, zorlamadan yumuşaklıkla çekenlere ve o, yüzdükçe yüzüp gidenlere, derken, öne geçtikçe geçip de bir iş çevirenlere kasem olsun ki, şüphesiz bunda, haşyet (saygı) duyacak kimseler için bir ibret vardır.
Batıl yok olucudur.

İsra; 81:

81 – Ve de ki: “Hakk geldi, batıl yok oldu. Şüphesiz batıl yok olup gider.”
Batıl hakla yok edilir.

Enbiya; 18:

18 – Bilakis Biz hakkı batılın başına çarparız da onun beynini parçalar. Bir de bakarsın o [batıl], yok olup gitmiştir. Ve Allah'a yakıştırdığınız vasıflardan dolayı size yazıklar olsun!

Musa’ya zaferin ne ile kazandırıldığı, Musa’nın asasının (birikiminin) ne olduğu ise Yunus suresinde Rabbimizce tefsir edilmiştir.

Yunus; 79- 82:

79 – Ve Firavun “Bana en bilgili sihirbazların tümünü getirin!” dedi.

80 - Nihayet sihirbazlar gelince, Musa onlara “Ne atacaksanız atın!” dedi.

81, 82 - Onlar ortaya atınca da Musa “Sizin getirdiğiniz şey sihirdir. Şüphesiz, Allah onu iptal edecektir [boş ve asılsızlığını ortaya çıkaracaktır]. Şüphe yok ki, Allah fesatçıların işini düzeltmez. Ve Allah, günahkârların hoşuna gitmese de, hakkı, Kendi kelimeleriyle ortaya koyup gerçekleştirir” dedi.

Görüldüğü gibi bu ayetlerde asa, “Allah’ın kelimeleri” olarak tefsir edilmiştir.
Musa pasajlarında geçen Deniz

Kur’an’da geçen Musa pasajlarını doğru anlayabilmenin bir başka önemli unsuru da pasajlarda geçen “bahr” ve “yemm” sözcüklerinin doğru bilinmesidir.

Bu iki sözcük genellikle “deniz” diye çevrildiğinden doğal olarak Musa’nın İsrail oğullarını Kızıldeniz’den geçirdiği ve Firavun ve avenesinin de Kızıldeniz’de boğulduğu kabul edilir.

Yalnız Kur’an ve Arap dili aslında buna izin vermemektedir. İşin doğrusunu kavrayabilmemiz için bu sözcüklerin gerçek anlamını takdim ediyoruz.
Bahr

“Bahr”, “ister tatlı ister tuzlu olsun çok su” demektir. Bu sözcük “kara parçası” sözcüğünün karşıtıdır. Bu sözcüğün aslı “yarmak” demektir. Su, kara parçasını yardığı için bu isimle isimlenmiştir. Eski Arap şiirlerinde de Fırat nehri “bahr” sözcüğüyle yer almaktadır. Büyük, tuzlu sulara (denizlere) “bahr” denmesi yaygındır. (Lisan Bhr” mad, Tac. Bhr Mad.)

“Bahr” sözcüğü, Musa ile ilgili ayetlerde: Bakara; 50, A’raf; 138, Yunus; 90, Ta Ha; 77, Şuara; 63 ve Duhan; 24’te geçer.

Yemm

“Yemm”, bahr; çok su demektir. Leys bu sözcüğü “derinliği ve kıyıları bilinemeyen deniz olarak tarif etmiştir. Ama Kur’an’da Ta Ha 39.ayette “Musa’nın annesine bebeği “Yemm”e bırakması vahyedildiği ve Musa’nın sandığı Yemm’de sahile vurması açıkça açıklandığına göre bu iddia doğru olmaz. Zira Musa Nil nehrine bırakıldı ve sandık nehrin kenarına yanaştı.

Bu sözcüğün Süryaniceden Arapçalaştırıldığına da inanılır. (Lisan “yemm” mad. Tac “yemm” maddesi.)

Bu sözcük, A’raf; 136, Ta Ha; 39 (iki kez), 78, 97, Kasas; 7, 40 ve Zariyat; 40’ta geçer.

Musa’nın ailesinin ve Firavun’un yaşadığı yerler dikkate alındığında Musa pasajlarında geçen “Bahr ve Yemm” kelimelerini “bol su, nehir” olarak çevirmek gerekmektedir. Buna göre de Firavun’un, kesinlikle Musa’nın bebek iken bırakıldığı suda boğulduğu, denizde(Cümlenin buraya kadar olan kısmı anlaşılmadı); Kızıldeniz’de boğulmadığı anlaşılmaktadır.

Yukarıda, kadim lügatlerde “yemm” sözcüğünün Süryaniceden Arapçalaştırılmış olduğunun da yer aldığını belirtmiştik. Bunun böyle olmasının büyük bir ihtimal olduğunu, İbranicede “denize”, “yam” denişinden de anlıyoruz. Yani “İbranicede “yam” sözcüğü, deniz demektir. Zaten ömründe deniz görmemiş bedevilerin denize isim vermesi de beklenemez. Eşyaya ismi, o nesneyle haşir neşir olanlar verirler. Tüm dünyadaki doğal veya yapay nesnelerin adlarına bakıldığı zaman bu açıkça görülür.

Eldeki Kitab-ı mukaddeslerde de bazı yerlerde “deniz, bazı yerlerde, Kızıldeniz bazı yerlerde de “kamış denizi olarak çevrilmiştir. Örneğin:

Mezmurlar; 136. mezmur, 11- 16. cümleler

11, 12 Güçlü eli, kudretli koluyla, sevgisi sonsuzdur; İsrail'i Mısır'dan çıkarana, sevgisi sonsuzdur;

13 Kamış Denizi'ni ikiye bölene, sevgisi sonsuzdur;

14 İsrail'i ortasından geçirene,s Sevgisi sonsuzdur;

15 Firavun'la ordusunu Kamış Denizi'ne dökene, sevgisi sonsuzdur;

16 Kendi halkını çölde yürütene, sevgisi sonsuzdur;



Çıkış 14. Bab.

14 RAB Musa'ya, "İsraillilere söyle, dönsünler" dedi, "Pi- Hahirot yakınlarında, Migdol ile deniz arasında, Baal-Sefon'un karşısında deniz kıyısında konaklasınlar.

3 Firavun şöyle düşünecek: 'İsrailliler ülkede şaşkın şaşkın dolaşıyorlardır, çöl onları kuşatmıştır.'

4 Firavun'u inatçı yapacağım. Onların peşine düşecek. Böylece Firavun'la ordusunu yenerek yücelik kazanacağım. Mısırlılar bilecek ki, ben RAB’bim." İsrailliler söyleneni yaptılar.

5 Halkın kaçtığı Mısır Firavunu'na bildirilince, Firavun'la görevlileri onlara ilişkin düşüncelerini değiştirdiler: "Biz ne yaptık?" dediler, "İsraillileri salıvermekle kölelerimizi kaybetmiş olduk!"

6 Firavun savaş arabasını hazırlattı, ordusunu yanına aldı.

7 Seçme altı yüz savaş arabasının yan sıra, Mısır'ın bütün savaş arabalarını sorumlu sürücüleriyle birlikte yanına aldı.

8 RAB Mısır Firavunu'nu inatçı yaptı. Firavun sevinçle ilerleyen İsraillilerin peşine düştü.

9 Mısırlılar Firavun'un bütün atları, savaş arabaları, atlıları, askerleriyle onların ardına düştüler ve deniz kıyısında, Pi-Hahirot yakınlarında, Baal-Sefon'un karşısında konaklarken onlara yetiştiler.

10 Firavun yaklaşırken, İsrailliler Mısırlıların arkalarından geldiğini görünce dehşete kapılarak RAB'be feryat ettiler.

11 Musa'ya, "Mısır'da mezar mı yoktu da bizi çöle ölmeye getirdin?" dediler, "Bak, Mısır'dan çıkarmakla bize ne yaptın!

12 Mısır'dayken sana, 'Bırak bizi, Mısırlılara kulluk edelim' demedik mi? Çölde ölmektense Mısırlılara kulluk etsek bizim için daha iyi olurdu."

13 Musa, "Korkmayın!" dedi, "Yerinizde durup bekleyin, RAB bugün sizi nasıl kurtaracak görün. Bugün gördüğünüz Mısırlıları bir daha hiç görmeyeceksiniz.

14 RAB sizin için savaşacak, siz sakin olun yeter."

15 RAB Musa'ya, "Niçin bana feryat ediyorsun?" dedi, "İsraillilere söyle, ilerlesinler.

16 Sen değneğini kaldır, elini denizin üzerine uzat. Sular yarılacak ve İsrailliler kuru toprak üzerinde yürüyerek denizi geçecekler.

17 Ben Mısırlıları inatçı yapacağım ki, artlarına düşsünler. Firavun'u, bütün ordusunu, savaş arabalarını, atlılarını yenerek yücelik kazanacağım.

18 Firavun, savaş arabaları ve atlılarından ötürü yücelik kazandığım zaman, Mısırlılar bilecek ki, ben RAB'bim."

19-20 İsrail ordusunun önünde yürüyen Tanrı'nın meleği yerini değiştirip arkaya geçti. Önlerindeki bulut sütunu da yerini değiştirip arkalarına, Mısır ve İsrail ordularının arasına geldi. Gece boyunca bulut bir yanı karartıyor, öbür yanı aydınlatıyordu. Bu yüzden, bütün gece iki taraf birbirine yaklaşamadı.

21 Musa elini denizin üzerine uzattı. RAB bütün gece güçlü doğu rüzgarıyla suları geri itti, denizi karaya çevirdi. Sular ikiye bölündü,

22 İsrailliler kuru toprak üzerinde yürüyerek denizi geçtiler. Sular sağlarında, sollarında onlara duvar oluşturdu.

23 Mısırlılar artlarından geliyordu. Firavun'un bütün atları, savaş arabaları, atlıları denizde onları izliyordu.

24 Sabah nöbetinde RAB ateş ve bulut sütunundan Mısır ordusuna baktı ve onları şaşkına çevirdi.

25 Arabalarının tekerleklerini çıkardı; öyle ki, arabalarını zorlukla sürdüler. Mısırlılar, "İsraillilerden kaçalım!" dediler, "Çünkü RAB onlar için bizimle savaşıyor."

26 RAB Musa'ya, "Elini denizin üzerine uzat" dedi, "Sular Mısırlıların, savaş arabalarının, atlılarının üzerine dönsün."

27 Musa elini denizin üzerine uzattı. Sabaha karşı deniz olağan haline döndü. Mısırlılar sulardan kaçarken RAB onları denizin ortasında silkip attı.

28 Geri dönen sular savaş arabalarını, atlıları, İsraillilerin peşinden denize dalan Firavun'un bütün ordusunu yuttu. Onlardan bir kişi bile sağ kalmadı.

29 Ama İsrailliler denizi kuru toprakta yürüyerek geçmişlerdi. Sular sağlarında, sollarında onlara duvar oluşturmuştu.

30 RAB o gün İsraillileri Mısırlıların elinden kurtardı. İsrailliler deniz kıyısında Mısırlıların ölülerini gördüler.

31 RAB'bin Mısırlılara gösterdiği büyük gücünü görünce korkan İsrail halkı, RAB'be ve kulu Musa'ya güvendi.

Asa ile denizin yarılması

Şuara; 63:

63- Sonra Musa’ya: “Vur birikimini o bol suya; nehre!” diye vahyettik. Sonra o [ bol su; nehir) yarıldı; barajlar yapıldı da, her bir parça (baraj) ulular ulusu bir dağ gibi oluverdi.

Not: bu ayet Mushaf’ta aslında 50, 51. ayetlerin arkasında tertip edilmelidir. Altmış üçüncü sırada tertibi hem ayetin yanlış anlaşılmasına hem de yanlış inançların oluşmasına sebep olmaktadır.

Bakara; 50:

50. Hani bir zamanlar da Biz, bol suyu; nehiri size yarıp da sizi kurtarmıştık ve siz bakıp dururken Firavun'un yakınlarını suda boğmuştuk.

Bu ayetlerde Musa’ya bilgi birikimini kullanarak Nil nehri üzerinde barajlar kurmasının vahyedildiği, sonra da suyun dağlar gibi parçalara ayrıldığı; yani yüksek barajların yapıldığı açıklanmaktadır. Yani Musa mucize olarak kızıl denizi yararak iki tarafta dağ gibi sular oluşmamıştır. Musa birikimiyle Nil nehri üzerine barajlar kurmuş ve her bir baraj dağ gibi yüksek imiş. Burada açıklanan işte budur. Daha sonra bu baraj patlatılarak Firavun ve yakınları baraj selinde öldürüleceklerdir.

Bilinen en eski baraj İ.Ö. 2900 yılında Nil nehri üzerinde kurulmuş 15 m. yüksekliğindeki barajdır. Kur’an’ın açık ifadesine göre baraj birden çoktur.

Diğer ayetlerden de anlaşıldığı üzere Musa, Mısır’da kaldığı süre içinde esas niyetini saklayarak nehri barajlarla kesmiş ovada kanallar oluşturmuş ve eski su yataklarını tarıma açmıştır. Bu nedenledir ki Firavun “Bu altımdaki nehirler benim değil mi” demektedir.

Bu ayette İsrail oğullarının geçmişinden başka safhalar hatırlatılmaktadır. Bu dönemler:

Suyun yarılması; baraj kurulması, İsrail oğullarının kurtulması, Firavunun yakınlarının, İsrail oğullarının gözü önünde suda boğulmasıdır. Daha sonra Musa, kavmini ve Kıptilerden kendisine inananları yanına alarak bu yerlerden toplumunu geçirmiş kendilerini takip eden Firavun ve ordusunu bu tarım arazilerine çekmiş, onlar arazide iken barajları yıkarak Firavun ve ordusunun boğulmasını sağlamıştır.

Burada bu olaylar kısa bir cümle ile ifade edilmiştir. Biz bunları hemen birkaç saat içinde olup bittiğini sanmıyoruz. Bu olay yıllarca süren bir süreçte gerçekleşmiştir.

Burada dikkat çeken bir nokta, Firavunun yakınlarının boğuluşunu İsrail oğullarının, seyretmiş ve görmüş olmalarıdır ki bu Kitab-ı mukaddeste şöyle anlatılır.

Çıkış 14. Bab. 25-31. cümleler

25 Arabalarının tekerleklerini çıkardı; öyle ki, arabalarını zorlukla sürdüler. Mısırlılar, "İsraillilerden kaçalım!" dediler, "Çünkü RAB onlar için bizimle savaşıyor."

26 RAB Musa'ya, "Elini denizin üzerine uzat" dedi, "Sular Mısırlıların, savaş arabalarının, atlılarının üzerine dönsün."

27 Musa elini denizin üzerine uzattı. Sabaha karşı deniz olağan haline döndü. Mısırlılar sulardan kaçarken RAB onları denizin ortasında silkip attı.

28 Geri dönen sular, savaş arabalarını, atlıları, İsraillilerin peşinden denize dalan Firavun'un bütün ordusunu yuttu. Onlardan bir kişi bile sağ kalmadı.

29 Ama İsrailliler denizi kuru toprakta yürüyerek geçmişlerdi. Sular sağlarında, sollarında onlara duvar oluşturmuştu.

30 RAB o gün İsraillileri Mısırlıların elinden kurtardı. İsrailliler deniz kıyısında Mısırlıların ölülerini gördüler.

31 RAB'bin Mısırlılara gösterdiği büyük gücünü görünce korkan İsrail halkı, RAB'be ve kulu Musa'ya güvendi.

Buradan da anlaşılıyor ki bu boğulma olayı Kızıldeniz’de olmamıştır. Çünkü yüz kilometre civarındaki bir mesafeden; denizin bir ucundan diğer ucunda olanların boğuluşunu ve cesetlerini görme imkanı yoktur.

Asa ile taştan on iki pınarın fışkırması

A’raf; 160:

160- Ve Biz onları on iki torun liderleri olan oymak topluluğa ayırdık. Ve kavmi kendisinden su istediği zaman Mûsâ'ya, “Birikimini o taş kalpli kavmine uygula” diye vahyettik. Hemen ondan (o taş kalpli kavimden) on iki toplum, belde halkı oluşuverdi. Halkın her biri su alacağı yeri iyice öğrendi. Ve bulutu da üzerlerine gölge yaptık. Onlara kudret helvası ve bal/bıldırcın indirdik; size rızk olarak ihsan ettiğimiz nimetlerin temizinden yiyiniz! Onlar Bize zulüm yapmadılar, kendi kendilerine zulmediyorlardı.

Bakara; 60:

60. Ve hani bir zamanlar Mûsâ, kavmi için su istemişti de, Biz, “Birikimini taş kalpli kavmine uygula!” demiştik. Bunun üzerine ondan (o taş kalpli kavimden) taştan on iki toplum- belde halkı ayrışmıştı. Her kısım insan kendi su alacağı yeri kesinlikle öğrendi. –Allah'ın rızkından yiyin-için ve bozgunculuk yaparak yeryüzünde taşkınlık yapmayın.–

Buradaki tahlilimiz her iki ayet için de geçerlidir.
Taş

Yukarı ki ayetlerde “Asa”nın Musa’nın birikimi olduğunu iyice öğrenmiş idik. Burada Musa’nın birikimin kullanacağı, vuracağı “taş” ifadesini ele alalım. Bilindiği gibi “taş” sözcüğü, sertliğin, katılığın sembolü olan bir sözcüktür. Rabbimiz İsrail oğullarının kalplerini taşlar gibi, hatta daha da katı olduğunu bildirmiştir. O nedenle burada taş ifadesiyle de, dağlardaki taş, kaya değil, “taş kalpli İsrail oğulları” kastedilmiştir.

Bakara 74

74. Sonra da kalpleriniz katılaştı; işte onlar, taş gibidir, hatta daha katıdır. Ve şüphesiz taşlardan öyleleri vardır ki, onlardan ırmaklar fışkırır, öyleleri vardır ki yarılır da ondan su çıkar, öyleleri vardır ki Allah'ın haşyetinden düşerler. Allah yaptıklarınızdan habersiz- duyarsız değildir.
Darb

Lisanü’l Arab ve Tacü’l Arus’ta açıklandığına göre “Darb” sözcüğünün “hakikat” manası, “Bir şeyin üzerinde bir şey oluşturmak” demektir. Bu asıl anlamdan hareketle, bu sözcük, “vurmak, çarpmak, yarmak, sıkıştırmak, yola gitmek, kalp atışı, nabız vuruşu, örnek vermek vs. gibi yüzlerce anlamda kullanılır. Biz bunu Tebyin’de Sad suresi kapsamında Eyyüb peygamber ile ilgili bölümün tahlilinde detaylıca verdik.

Bu sözcüğün buradaki anlamı gerçek anlamı olan “bir şey üzerinde bir şey oluşturma”dır.

Bu ayette bir diğer mesele de “ayn” sözcüğüdür. Bu sözcük ile ilgili kadim lügatlerde şu bilgiler verilir:

Ayn

Yine Lisanü’l Arab ve Tacü’l Arus’ta açıklandığına göre bu sözcüğün, görme, göz, güneş, pınar, yağmur, mal, altın, insan, hayat, TOPLUM, BELDE HALKI …. gibi yüzden çok anlamı vardır.

Bu ayetlerdeki “ayn” sözcüğü her nedense hep “pınar” anlamıyla çevrile gelmiştir. Halbuki Musa pasajındaki “ayn” sözcüklerinin “toplum, “belde halkı” anlamı tercih edilmeliydi. Zira Rabbimiz böyle anlaşılması gerektiğini ayetin başındaki “Ve Biz onları on iki torun liderleri olan oymak topluluğa ayırdık” ifadesiyle işaret buyurmuştur.

Bunu Maide suresinde de açıkça görmekteyiz.

Maide; 12:

12 – Ve ant olsun ki Allah, İsrail oğullarının misakını almıştı. Ve Biz, kendilerinden on iki kaymakam göndermiştik. Ve Allah demişti ki: “Ben, muhakkak sizinle beraberim. Salatı ikame eder, zekatı verir, elçilerime iman eder, onları destekler ve Allah’a güzelce ödünç verirseniz ant olsun ki sizden kötülüklerinizi örteceğim ve sizi altından ırmaklar akan cennetlere girdireceğim. İşte sizden her kim de, bundan sonra küfrederse, artık kesinlikle yolun doğrusunu kaybetmiş olur.”

İsrail oğullarının on iki guruba, topluma ayrılışı ve her birinin başına bir kaymakam dikiliş olayı Kitab-ı mukaddeste de yer alır. Bu demektir ki, Kitab-ı mukaddesin bu bölümünü Kur’an tasdik etmektedir.

Sayılar; 1. Bab, 1- 16. cümle:

İsrail'de Yapılan İlk Sayım

1 İsraillilerin Mısır'dan çıkışının ikinci yılı, ikinci ayın birinci günü RAB Sina Çölü'nde, Buluşma Çadırı'nda Musa'ya şöyle seslendi:

2-3 "Sen ve Harun İsrail topluluğunun bütün boylarıyla ailelerinin sayımını yapın. Bütün erkekleri bir bir sayıp adlarını yazın. İsraillilerden savaşabilecek durumda yirmi ve daha yukarı yaştaki bütün erkekleri sayıp bölüklere ayırın.

4 Size yardım etmek için yanınızda her oymaktan birer adam bulunsun; bu kişiler aile başı olmalı.

5 Size yardımcı olacak adamların adları şunlardır:

Ruben oymağından: Şedeur oğlu Elisur,

6 Şimon oymağından: Surişadday oğlu Şelumiel,

7 Yahuda oymağından: Amminadav oğlu Nahşon,

8 İssakar oymağından: Suar oğlu Netanel,

9 Zevulun oymağından: Helon oğlu Eliav,

10 Yusuf oğullarından Efrayim oymağından: Ammihut oğlu Elişama,

Manaşşe oymağından: Pedahsur oğlu Gamliel,

11 Benyamin oymağından: Gidoni oğlu Avidan,

12 Dan oymağından: Ammişadday oğlu Ahiezer,

13 Aşer oymağından: Okran oğlu Pagiel,

14 Gad oymağından: Deuel oğlu Elyasaf,

15 Naftali oymağından: Enan oğlu Ahira."

16 Bunlar İsrail topluluğundan atanmış adamlardı; atalarının soyundan gelen oymak önderleri, İsrail'in boy başlarıydı.

Bu ayetlerde konu edilen “birikimini taş kalpli toplumuna vur” ifadesi üzerinde de durmamız gerekiyor. Ayetlerin her ikisindeki “Ve kavmi kendisinden su istediği zaman”, “Halkın her biri su alacağı yeri iyice öğrendi”, “hani bir zamanlar Mûsâ, kavmi için su istemişti de” ifadelerden açıkça anlaşıldığına göre Musa’nın kavmi su sıkıntısı çekmiştir. Su yüzünden aralarında problemler oluşmuştur. Bu dönemde de Rabbimiz Musa’ya birikimini, deneyimini kullanmasını vahyetmiştir.

Hatırlanacağı üzere Musa, su sıkıntısının nelere mâl ocağını daha evvel Mısır’dan kaçıp Medyen’e varırken Medyen suyunun başında yaşamış idi; su yüzünden tartışmaların, kavgaların olduğunu görmüş idi. Bu konuda tecrübesi vardı. Bu konu Kasas suresinde detaylıca açıklanmıştır:

Kasas; 23-25:

23 – Ve o [Musa], Medyen suyuna varınca, orada hayvanlarını sulayan insanlardan bir ümmet buldu. Ve o [Musa], onların astlarından, hayvanlarını geri çeken iki kadın buldu. Dedi ki: “Hâliniz nedir?” Dediler ki: “Çobanlar sulayıp çekilmeden biz sulamayız; babamız da şeyh-i kebirdir [çok yaşlı bir ihtiyardır].”

24 - Bunun üzerine o [Musa], ikisi için suladı. Sonra gölgeye çekildi de “Rabbim! Şüphesiz ki ben, hayırdan [iyilikten] bana indirdiğin şeye muhtacım” dedi.

25 - Derken, o iki kadından biri utana utana yürüyerek ona [Musa’ya] geldi. Dedi ki: “Şüphesiz babam, bizim yerimize sulamanın ücretini karşılamak için seni çağırıyor.” O [Musa], ona [kızın babasına] geldi ve kıssaları ona anlattı. O [kızın babası]; “Korkma, o zalim kavimden kurtuldun” dedi.

Demek oluyor ki Musa, bu kadar halkın bir arada yaşamasının, sorunlara yol açacağı gerekçesiyle İsrail oğullarını on iki yere, on iki toplum halinde dağıtmıştır. Ve susuzluk problemini böyle çözmüştür. Bilindiği gibi yerleşim alanları hep subaşlarına, nehir kenarlarına kurulur.
Denizde kuru yol açmak

Ta Ha; 77-79:

77- Ve ant olsun, Musa’ya “Yetişilmekten korkmayarak ve haşyet duymadan kullarımı geceleyin yürüt de kendileri için bol suda; nehirde kuru bir yol aç!” diye vahyettik.

78- Firavun ordularıyla hemen onları takip etti de bol sudan; NEHİRDEN kendilerini kaplayan şey kaplayıverdi.

79- Ve Firavun kavmini saptırdı ve doğru yolu göstermedi.

Bu ayetlerde Musa’nın kavmini gece çalıştırarak suda; saygı duymadan; firavun için hatır-gönül tanımadan, yakalanma korkusu olmadan Nil nehrinde kuru yollar oluşturmasının vahyedildiği, sonrada onları izleyen Firavunun ordusuyla birlikte o nehirde boğulduğu safhalar nakledilmektedir.

Ayette dikkat edilmesi gereken nokta bol suda açılacak yolun gece yürüyüşü sayesinde yapılacağıdır. Bu ifade açıkça, insanları gece çalıştırmak suretiyle, kimseye sezdirmeden, göze batmadan bu işi yavaş yavaş hallet demektir.

Kur’an’daki ifadelere göre bu olaylar uzun bir süreçte gerçekleşmiştir. Hemen birkaç dakika veya saatte olmuş işler değildir. Musa Peygamber Mısır’a dönüşünde Firavun mülkünde toplumu içerisinde yıllarca güven içinde faaliyet göstermiştir.

Kasas; 14’teki “Ve Musa yiğitlik çağına girip oturaklaşınca, Biz ona hüküm ve ilim verdik” ifadeleri dikkate alındığında ve de bu olgunluk yaşı, Ahkaf; 15’te “kırk yaş” olarak belirtildiğine göre ve de tevatürle tarihte yer alışına göre Rasülüllah’ın da kırk yaşında peygamber olduğu bilindiğine göre Musa’ya peygamberlik kırk yaşında verilmiş olmalıdır.

Çıkış; 7. Bab’ın yedinci cümlesinde de Musa’nın kavmini ve inananları Mısır’dan çıkarmak için Firavuna başvurduğu (bu, ilk başvurusu değildir) zamanki yaşı, seksendir. Demek oluyor ki Musa, Mısır’a döndükten sonra Mısır’da, çıkışa kadar kırk sene gibi bir süre kalmış olmalıdır. Tensiye; 34. Babın 7. cümlesine, göre de Musa 120 yaşında vefat etmiştir.

Ayetteki “haşyet duymadan” ifadesi de, bu yaptıklarının, yapacaklarının Firavun’a hainlik, nankörlük olduğunu düşünmemesi yönünde bir ihtardır. Nitekim Şuara suresinde Firavun’un Musa’yı nankörlükle hainlikle suçladığını, Musa’dan saygı, minnet duygusu göstermesini istediğini görmekteyiz.

Şuara; 18, 19:

18, 19- O [Firavun]: “Biz seni çocukken içimizde terbiye etmedik mi? Hayatından birçok yıllar içimizde kalmadın mı? Sonunda o yaptığın işi de yaptın. Sen inkârcılardan / nankörlerden birisin de...” dedi.
Beyaz el

Musa’ya ayet olarak verilenlerden bir tanesi de “yed-i Beyza”dır. Bu tamlama klasik anlayışta “bembeyaz, ışık saçan el” olarak kabul edilip geldi. Bu ifade A’raf 107, 108, Ta Ha 23, Şuara 33,Neml 12 ve Kasas 32’de geçer. Bunların tahliline gelince:
Yed

Ayetin orijinalindeki “yed” sözcüğü genellikle “el” diye çevrilir. “Yed” sözcüğü mecaz olarak, “kuvvet, zenginlik, iktidar, saltanat, nimet, yay,.. elle yapılan işlerin tümü “anlamında kullanılır.

Burada konu edilen güç, diğer ayetlerde; Neml 12, Kasas; 32’de “cebindeki/ koynundaki güç” olarak nitelenmektedir. Bu güç, Harun’dur.
Beyza

Bu sözcük Türkçemizde kullandığımız “beyaz” sözcüğü ile aynı kökün türevlerindendir. Bu sözcükle ilgili de şu bilgiler verilmektedir:

Biyz, yumurta demektir. Beyaz, sözcüğü de “yumurta rengi” demektir. Bu sözcüğün “Beyzae” kalıbı, aşırı beyazlığı, parlaklığı ifade eder. Güneşe, beyaz yüzlü lekesiz bayana, üzerinde hiç bitki olmayan toprağa, kameri ayların on dört on beşinci geceki görünümlerine “Beyza” denir. “yed-i Beyza”, tamlaması “ispatlanmış, kanıt” demektir. (Lisan) Bu açıklamalardan anlaşıldığına göre biz bu sözcüğü “Bembeyaz” olarak ifade edebiliriz. Bu ifade, mükemmelliğin kusursuzluğun mecazi olarak ifade edilişidir.

Ayetlerdeki “güç”, görenlere karşı bembeyaz; kusursuz, mükemmel bir güç olup Harun’a ait ifade ve hitabet yeteneğinin mükemmelliğini ifade etmektedir. Ta Ha; 28’den açıkça anlaşıldığına göre Musa peygamberin ifade yeteneği, İbraniceyi iyi bilememesi veya dilindeki bir özür nedeniyle zayıf idi. Musa’nın bu kusuru, kendisine kardeşi Harun’un vezir, sekreter, sözcü olarak verilmesiyle giderilmiştir. Bunu Ta Ha suresindeki pasajda açıkça görmekteyiz.
İsrail oğullarının sudan geçirilmesi--Firavun ile yakınlarının selde sürüklenerek boğulmaları--Denizi hızlı bırakmak

Duhan; 17- 24:

17 – 21- Ve ant olsun ki Biz onlardan önce Firavun kavmini fitnelendirdik. Ve onlara çok saygın bir elçi gelmişti: “Allah'ın kullarını bana geri verin. Şüphesiz ben sizin için gönderilmiş güvenilir bir elçiyim. Allah’a karşı üstünlük taslamayın. Şüphesiz ki ben size apaçık bir güç getiriyorum. Ve şüphesiz ben, beni taşlayarak öldürmenizden benim Rabbime, sizin Rabbinize sığındım. Ve eğer siz bana inanmazsanız hemen yanımdan uzaklaşın.”

22 – Sonra da o [Musa]: “Şüphesiz ki bunlar, suçlu bir kavimdir” diyerek Rabbine yalvardı.

23, 24 - -“Hadi kullarımı geceleyin yürüt. Şüphesiz siz izlenenlersiniz. Bol suyu; nehri hızlı bırak. Şüphesiz onlar suda boğulmuş bir ordudur.

Bu ayetlerde Musa peygambere, İsrail oğullarını Mısır’dan çıkarma planlarının genel olarak verildiği görülmektedir. Ayrıntıları yoktur. Musa, suda kuru yolları yapacak, firavun ve adamlarını suda boğup öldürecektir. Musa daha evvel de bir cinayet işlemiş onun da vicdan azabını çekmektedir. İşte bu noktada Musa çıkmaza girmiştir; bunalıma girmiştir.

Zihnindeki sıkıntıları gidermek için de yollara düşecek, bunalımdan kurtulmak için çare arayacaktır.

Bu bölümü Kehf suresinde görmekteyiz. Musa ve Alim kul kıssası bunları bildirmektedir.

O kıssa da görmekteyiz ki Musa “Gemi olayı”ndan zalimlerin dikkatini çekmemenin; “delikanlı öldürme olayı”ndan Allah ile savaşanların öldürülebileceği, “Duvar olayı”ndan da çıkışta uzun süren yolculukta geçimlerini sağlayacak birikim yapmalarını, birikimlerini evlerinin duvarları içinde saklamalarını öğrenmiştir. Bu birikimi ile bunları Allah’ın izniyle gerçekleştirecektir.

Yunus; 90- 92:

90- 92 - Ve İsrail oğullarını bol sudan, nehirden geçirdik. Ama Firavun ve askerleri azgınlık ve düşmanlıkla onları hemen takip etti. Nihayet boğulma ona yetişince, “Gerçekten, İsrail oğullarının inandığı Tanrı'dan başka tanrı olmadığına ben de inandım, ben de teslim olanlardanım” dedi. —Şimdi mi? Hâlbuki daha önce isyan etmiştin ve de bozgunculardan olmuştun.- Artık Biz senden sonra geleceklere ibret olasın diye, bugün seni zırhınla birlikte kurtaracağız. Ve şüphesiz insanlardan birçoğu kesinlikle Bizim ayetlerimizden gafildirler.

Bakara 50

50. Hani bir zamanlar da Biz, bol suyu; nehiri size yarıp da sizi kurtarmıştık ve siz bakıp dururken Firavun'un yakınlarını suda boğmuştuk.

Bu ayetlerde İsrail oğullarının geçmişinden başka safhalar hatırlatılmaktadır. Bu dönemler:

Suyun yarılması; baraj kurulması, İsrail oğullarının su arasındaki kuru alanlardan geçmesi ve firavun ve yakınlarının boğulması safhalarıdır. Burada bu olaylar kısa bir cümle ile ifade edilmiştir. Biz bunların yukarıda da belirttiğimiz gibi hemen birkaç saat içinde olup bittiğini sanmıyoruz. Bu olay yıllarca süren bir süreçte gerçekleşmiştir.

Kur’an’dan bu boğulma olayının nasıl gerçekleştiğini açıkça anlayabilmekteyiz. Daha evvel Musa’nın nehir üzerinde barajlar kurarak nehir sularını dağlar gibi ayırdığını görmüştük. İşte Musa bu barajları patlattırmış, Sebe halkının “Arim seli (baraj seli)” ile helak edildiği gibi (Sebe; 15- 19. ayetler) Firavun ve ordusu da baraj suyunda önce sürüklenmişler sonra da su tarafından örtülerek boğulmuşlardır.

Duhan; 23, 24:

23, 24 - -“Hadi kullarımı geceleyin yürüt. Şüphesiz siz izlenenlersiniz. Bol suyu; nehri hızlı bırak. Şüphesiz onlar suda boğulmuş bir ordudur.

Kasas; 40:

40 - Biz de onu ve askerlerini yakalayıp o bol suda, nehirde fırlatıp atıverdik. Şimdi, zalimlerin sonunun nasıl olduğuna bir bak!

Zariyat; 40:

40 – Sonra da Biz, onu ve ordularını yakalayıverdik de onları bol suda, nehirde fırlatıp atıverdik. O ise ayıplanan/kınayan biridir.

Duhan; 24. ayetin orijinalindeki “rehven” sözcüğü Ezdat’tan olup, “Sükünet ve aşırı hareket” anlamlarının her ikisini de içerir. Bizim te’vilimiz “Aşırı hareket; hızlı akıtma” anlamından yana olmuştur.

Zira şu ayetlerde, Firavun ve yakınları boğulmazdan evvel bir müddet suda sürüklenmişlerdir.

Kasas; 40:

40 - Biz de onu ve askerlerini yakalayıp o bol suda; nehirde fırlatıp atıverdik. Şimdi, zalimlerin sonunun nasıl olduğuna bir bak!

Zariyat; 40:

40 – Sonra da Biz, onu ve ordularını yakalayıverdik de onları bol suda; nehirde fırlatıp atıverdik. O ise ayıplanan/kınayan biridir.

Ta Ha; 77- 79:

77- Ve ant olsun, Musa’ya “Yetişilmekten korkmayarak ve haşyet duymadan kullarımı geceleyin yürüt de kendileri için bol suda; nehirde kuru bir yol aç!” diye vahyettik.

78- Firavun ordularıyla hemen onları takip etti de bol sudan; NEHİRDEN kendilerini kaplayan şey kaplayıverdi.

79- Ve Firavun kavmini saptırdı ve doğru yolu göstermedi.

Burada dikkat çeken bir nokta da bakara; 50’deki “ve siz bakıp dururken Firavun'un yakınlarını suda boğmuştuk” ifadesidir. Buradan anlaşıldığına göre, Firavunun ve yakınlarının boğuluşunu İsrail oğullarının, seyretmiş ve görmüş olmalarıdır. Bu konu Kitab-ı mukaddes’te şöyle anlatılır.

Çıkış 14. Bab, 30. cümle:

30 RAB o gün İsraillileri Mısırlıların elinden kurtardı. İsrailliler deniz kıyısında Mısırlıların ölülerini gördüler.

Buradan da anlaşılıyor ki bu boğulma olayı Kızıldeniz’de olmamıştır. Çünkü yüz kilometre civarındaki bir mesafeden; denizin bir ucundan diğer ucunda olanların; firavun ve avenesinin boğuluşunu ve cesetlerini görme imkanı yoktur.

Özetle Musa’ya; elçiliğinin kanıtı olarak sadece kitap verilmiş ve kardeşi Harun vezir yapılmıştır.

Buradaki 20- 23. ayetlerde konu edilen Musa’ya verilen iki alamet; gösterge Furkan suresinde de şöyle özet olarak verilmiştir:

Furkan; 35, 36:

35- Ve ant olsun ki Musa’ya Kitap’ı verdik kardeşi Harun’u da onunla birlikte vezir kıldık.

36- Sonra da “Haydi ayetlerimizi yalanlayan o kavme gidin!” dedik. Sonunda da parçalayıp yok ettik.

Kaynak: İşte Kur'an (Hakkı YILMAZ)
__________________
And olsun Biz Kur`an`ı düşünme/öğüt için kolaylaştırdık/hazırladık. O hâlde var mı ibret alıp düşünen? Kamer/17-22-32-40
kamer isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
kamer Adli üyeye bu mesaji için Tesekkür Eden 4 Kisi:
Derin Düşünce (23. February 2011), dost1 (7. August 2010), hiiic (1. August 2010), Miralay (2. August 2010)
Cevapla

Bookmarks

Etiketler
mucizeler, mûsâ’ya, verilen


Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı

Hizli Erisim


Tüm Zamanlar GMT +3 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 01:14 AM.


Powered by vBulletin® Version 3.8.1
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
Hanifler - Kuran odaklı gerçek din islam