hanifler.com Kuran odaklı dindarlık  

Go Back   hanifler.com Kuran odaklı dindarlık > İMAN > Peygamberlere İman > Kuran'da adı geçen Peygamberler > Yunus Peygamber

Cevapla
 
Seçenekler Stil
Alt 20. May 2009, 09:32 PM   #1
mavera
Uzman Üye
 
mavera - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 126
Tesekkür: 43
65 Mesajina 146 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 16
mavera is on a distinguished road
Standart Yunus Peygamber 2009 Insanina Ne Anlatiyor

Yanlış görmüyorsam, iniş sırasına göre ayetlerde Peygamberimize ilk verilen örnek, Yunus Peygamber örneği. Bir iş için yola koyulan kişiye bahsedilen ilk örnek. Bu örneğin, İşte Kuran sitesinde Hakkı Bey'in bahsettiği "görevden kaçmanın" ve bu başlık altındaki diğer yazıda (http://www.hanifler.com/showthread.php?t=429) bahsedilen "sabırlı davranmayıp görevi bırakmanın" getireceği kötü etkiler üzerine kurulu olması da bu perspektife tam olarak oturuyor gibi gözüküyor.


Bu şekilde düşünürsek, bu görev sadece Peygamberlere verilen görev midir, yoksa Kuran'ın zamandan bağımsız olarak bireye yüklediği görevleri de kapsar mı?

Herhangi bir nedenle, belki sonuç alamadığı için Allah'ın Kuran ile yüklediği bir görevi, söz gelimi en yakın hısım ve akrabaları uyarmak görevini bırakmak insanı karanlık bunalım içine çeker mi?


------------------------------------------------------

http://www.hanifler.com/showthread.php?t=894

YUNUS’U HUT YUTMASI

Genellikle “onu balık yuttu” diye çevrilen sözcüğün mahiyeti ile ilgili olarak Araf/163’ün tahlilini yaparken “hut” sözcüğü ile ilgili geniş bir açıklama (Tebyînü’l-Kur’an: c: 3, s: 72-82) yapmıştık. Önemine binaen o açıklamamızın kısa bir özetini burada tekrar veriyoruz. Ancak konunun daha iyi anlaşılabilmesi için o bölümün tamamının okunmasının daha yararlı olacağını düşünüyor, ilgili bölümün oradan okunmasını öneriyoruz.
“ حوت Hut” sözcüğü, dil bilimcilerinin bir kısmına göre “balık”, bir kısmına göre de “büyük balık” demektir. Bu anlamıyla sözcük, tatlı ve tuzlu sularda yaşayan soğukkanlı omurgalıların genel adı olmakla beraber, eski çağlardan beri bilinen burçlar kuşağındaki bir takımyıldızın adı olarak da kullanılmaktadır.
Ancak Kur’an’ı doğru anlamak için sözcüklerin teamüldeki kullanımını değil, gerçek anlamlarını bilmek gerekmektedir.
Bu sözcüğün kökü olan “حوت hvt”, Arap dilinde “hut” ve “havt” olmak üzere iki türlü okunur. Bu okunuşlara göre ortaya çıkan iki sözcüğün Bedeviler arasındaki kullanımı ise şu anlamlara gelmektedir:
“Hut” sözcüğünün geçtiği eski şiirlerden biri “Ve Sahip lâ hayre fi şebabihi / Hûten, izâ mâ zâdenâ / …” şeklindedir. Sözcük bu mısrada “ağır ağır da yutsa, çabuk çabuk da yutsa, kendisine kâfi gelmeyen [doymayan, doyma duygusu olmayan]” anlamında kullanılmıştır.
“Havt” sözcüğü ise “kuşun suyun çevresinde veya vahşî hayvanın bir şeyin çevresinde dönüp durması, oradan ayrılmaması” anlamındadır. Buna da İslâm öncesi ve sonrası dönemden birçok örnek mevcuttur. (Lisanü’l-Arab; c:2, s:644)
Bu temel açıklamadan anlaşıldığına göre, “hut” sözcüğü aslında doyma hissi olmadığı ve doyduğunu bilmediği için balıklara yakıştırılmış bir sıfattır, balık demek değildir. Nitekim herkesin bildiği gibi, sularda yaşayan balığın esas adı “semek”tir. Balıklarda doyma hissinin olmaması, yemelerine ara verme sebebinin doymaları değil de tıkanmaları olması bugün artık bilimsel bir bilgidir. Balıkların bu özelliklerini bilmeyen amatör akvaryumcuların, günlük ihtiyacın üzerinde yemleme yaptıkları takdirde çatlayarak ölen balıklarla karşılaştıkları, günlük hayata yansımış bir gerçektir. Balık oburluğunun balık cinsleri itibariyle gösterdiği özellikler ise Su Ürünleri Fakültelerinin araştırma raporlarına da girmiş durumdadır.
Buna göre, “hut” ve “havt” sözcüklerinin anlamlarını “hırs, doyumsuzluk” olarak ifade etmek mümkündür.

“Hut” sözcüğünün Kur’an’da yer aldığı pasajlardaki anlatım dikkate alındığında, sözcüğün daima “sebebiyet mecaz-ı mürseli” şeklinde kullanıldığı görülmektedir. Yani, sebep olan “hırs ve doyumsuzluk” zikredilmekte fakat hırsın insanda sebep olduğu “bunalım ve karamsarlık” kastedilmektedir.
Kur’an’ın anlatım özellikleri ve ayet çeşitleri dikkate alındığında, bazı sözcüklerin mecaz anlamlarda kullanıldığı, dolayısıyla da Yunus peygamber ile ilgili ifadelerin müteşabih olduğu anlaşılmaktadır:

1- Kalem/48’deki “makzum” sözcüğü aslında “boğazın tıkanması, sıkıntıdan nefes alamamak” demektir. Sözcüğün bu anlamı Türkçeye “nefes nefese”, “soluk soluğa”, “havasızlıktan boğulacak hâlde” deyimleriyle çevrilebilir. Ancak bu nefes darlığı, içinde bulunulan dertten, sıkıntıdan, ıstıraptan da kaynaklanabilir. Nitekim Yunus peygamberle ilgili diğer ayetler göz önüne alındığında, bu nefes darlığının sözcüğün hakikat anlamına uygun olarak havasızlıktan değil, sıkıntıdan kaynaklandığı anlaşılmaktadır.
2- Enbiya/87’de Yunus peygamberin “karanlıklar içinde” olduğu bildirilmiştir. Buradaki karanlık da yine sözcüğün hakikat anlamına uygun olan “ışıksızlık” değil, zihinsel bunalımdır. Bunu anlamak için Bakara/257’ye bakmak gerekir:

Allah, iman sahiplerinin Veliy’sidir [yol gösteren, yardım eden, koruyan yakınıdır]; onları karanlıklardan aydınlığa çıkarır. Küfre sapanlara gelince, onların Yakın Kimseleri tağuttur ki, kendilerini nurdan karanlığa çıkarır. Bunlar cehennem halkıdır. Orada sürekli kalacaklar onlar. (Bakara/257)

Görüldüğü gibi, ne Yüce Allah karanlıkta kalanları kurtarmak için onlara ışık tutacağını söylemekte, ne de Tağut, saptırdıklarını ışıklarını söndürmek suretiyle karanlığa sürüklemektedir. Dolayısıyla nur “manevî aydınlık, mutluluk”; karanlık da “zihinsel karanlık, bunalım” anlamına gelmektedir.
3- Enbiya/88’de Rabbimiz Yunus peygamberi “ğamm”dan kurtardığını bildirmektedir. “Ğamm” sözcüğü ve türevleri hakikat manasında “bulut” demektir. Fakat sözcük mecazen “keder, üzüntü, sıkıntı, bunalım, karanlık” anlamlarında da kullanılır. Nitekim Türkçeye de bu anlamıyla geçmiştir. Dolayısıyla “ğamm” sözcüğü bu ayette Yunus peygamberin buluttan kurtarıldığını değil, üzüntüden, sıkıntıdan kurtarıldığını ifade etmektedir.
4- Saffat/142’deki “onu hut yutmuştu” ifadesi, Yunus peygamberle ilgili diğer ayetler göz önüne alındığında, Yunus peygamberin üzüntüye boğulduğu, sıkıntıya düştüğü, bunalıma girdiği anlamına gelmektedir. Yunus peygamberin dopdolu [yükünü tamı tamına almış] bir gemiye doğru kaçtığı [gittiği] hatırlanacak olursa, dopdolu olması sebebiyle gemiye binememesi onu üzmüş, bunalıma düşürmüş olmalıdır.
Gerek “حوت hut” sözcüğünün esas anlamı, gerekse Yunus peygamber ile ilgili ifadelerin müteşabih olması, Yunus peygamber ile ilgili ayetlerdeki “hut” sözcüğünün “balık” anlamında kullanılmadığını göstermektedir. Buradan hareketle denilebilir ki, Kehf/61 ve 63’te geçen Musa peygamberin “hut”u da Yunus peygamberin “hut”u gibi balık değil, düşmüş olduğu bunalımdır, karamsarlıktır.
Üzerinde durulması gereken bir başka nokta da 141. ayette geçen “ساهم sâheme” ve “المدحضين müdhadıyn” sözcükleridir. Genellikle ayet “Sonra o, kur’a çekti ve kaybedenlerden oldu” şeklinde meallendirilmiştir. Oysa biz bu iki sözcüğün konumuz olan ayete alışılmışın dışında bir anlam kazandırdığı kanaatindeyiz. Bu nedenle her iki sözcüğü de daha yakından inceleyeceğiz:

“ ساهمSÂHEME”: Bu sözcüğün kökü “ سهمsehm” sözcüğüdür. “Sehme”, bazen “nasip, haz” anlamında kullanılsa da, sözcüğün esas anlamı “ok”; kumarda, kur’a çekiminde kullanılan ok demektir. Sözcük “yüzün değişmesi [hastalıktan, can sıkıntısından, mahcubiyetten sararması, kızarması]” anlamında da kullanılır. (Lisanü’l-Arab; c: 4, s: 730- 731)
Konumuz olan “Sâheme” ise, aynı kök fiilin Mufaale kalıbından gelen bir sözcüktür. Mufaale kalıbı fiile “müşareket [işteşlik]” anlamı kazandırdığından, “Sâheme” fiili de bu kalıpta “ok çekişti” anlamına gelmektedir.
141. ayete bu anlam gözetilerek bakıldığında, Yunus’un (as) bindiği gemide birileri ile tartıştığı [karşılıklı okları çekiştikleri] ya da Yunus’un (as) kendi kendisiyle mücadele edişi, aklı ile hissi arasındaki oklaşması, kavgası anlatılmak istenmiştir. Zaten 145. ayette “o sakim iken [fikir sancısı çeker iken]” ifadesi yer almaktadır. Müşareket her zaman çokluk arasında olmayıp tek kişide de olabilir. Yunus’un (as) kendi kendine yapmış olduğu fikir jimnastiği de işteşlik içeren bir eylemdir.


المدحضينMÜDHADIYN: Bu sözcüğün kökü “ دحضdhd” fiili olup “kaygan bir mahalden ayağı kaydı” demektir. Konumuz olan “müdhadıyn” sözcüğü bu fiilin İf’al kalıbından gelmiştir ve anlamı “ayağın kaydırılması” demektir. Sözcük atın, devenin ayağının kayması anlamında kullanıldığı gibi, kişinin tezi için ileri sürdüğü delillerin iptal edilmesi, işe yaramaması anlamında da kullanılır. (Lisanü’l-Arab; c: 3, s: 306. “dhd” mad.) Buna göre, konumuz olan sözcüğün anlamı da “ayağı kaydırılmışlardan”, “delili iptal edilmiş, tezi çürütülmüş olanlardan” demektir.

Sözcük, konumuz olan ayetten başka şu ayetlerde de kullanılmıştır:

Ve Biz, elçileri ancak müjdeciler ve uyarıcılar olarak göndeririz. Küfretmiş olan kişiler de hakkı batılla iptal etmek [ortadan kaldırmak] için mücadele ediyorlar. Ve onlar, ayetlerimizi ve korkutuldukları şeyleri alaya aldılar. (Kehf/56)

Onlardan önce Nuh kavmi ve onlardan sonraki bir takım hizipler yalanladı. Her ümmet, kendi elçilerini yakalamak için teşebbüste bulundu; kendisiyle hakkı batılla gidermek için mücadele ettiler. Ben de onları yakalayıverdim. İşte, azabım nasıl oldu? (Mümin/5)

Ve kendisine icabet edildikten sonra Allah hakkında tartışanlar; onların kanıtları Rableri katında iptal edilmiştir. Ve onların üzerinde bir gazap vardır, çetin azap da onlar içindir. (Şura/16)

Artık anlaşılmış olmalı ki, Yusuf ne kur’a çekmiş, ne de kur’ada kaybetmiştir. O, kaçış sebeplerinin gerekçelerinin geçerli olmadığını anlamıştır. Ya da birileri ona bunu anlatmıştır.

KAÇMAK- HİCRET

Ayette Yunus’un kaçtığı, hem de sahibinden kaçan bir köle gibi kaçtığı anlatılmaktadır. Bunun açık anlamı “görevden kaçmak”tır. Hicret ise üstlenilen görevi, görevi verenin izni veya emri ile bir başka yerde sürdürmeye gitmektir. Peygamberimiz Mekke’den ayrılırken görevden değil Mekkelilerden kaçıyordu. Amacı üstlendiği görevi başka ortamlarda devam ettirmekti. Bu nedenledir ki, Peygamberimizin hicreti hem emirle olmuş, hem de hicret edenler övgüye mazhar olmuşlardır. Peygamberimizin hicreti ile Yunus peygamberin kaçışı arasındaki temel fark budur.

Onların söylediklerine/söyleyeceklerine sabret! Ve güzelce ayrıl onlardan. (Müzzemmil/10)

Şüphesiz ki iman eden kimseler, hicret eden kimseler ve Allah yolunda gayret gösteren kimseler, Allah`ın rahmetini umarlar. Ve Allah, çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir. (Bakara/218)

Bunun üzerine Rableri onlara karşılık verdi: "Şüphesiz Ben, sizden erkek olsun, kadın olsun -Ki bazınız bazınızdandır [hepiniz aynısınızdır]- çalışanın amelini zayi etmem. Binaen aleyh göç edenler, yurtlarından çıkarılanlar, Benim yolumda eziyet edilenler, savaşanlar ve öldürülenler; elbette onlardan kötülüklerini örteceğim ve Allah katından bir sevap olarak, onları altından ırmaklar akan cennetlere koyacağım. Ve Allah, sevabın güzeli Kendi katında olandır. (Al-i Imran/195)
mavera isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Bookmarks

Etiketler
2009, anlatiyor, insanina, peygamber, yunus


Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı

Hizli Erisim


Tüm Zamanlar GMT +3 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 01:42 AM.


Powered by vBulletin® Version 3.8.1
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
Hanifler - Kuran odaklı gerçek din islam