hanifler.com Kuran odaklı dindarlık  

Go Back   hanifler.com Kuran odaklı dindarlık > BİLİM VE TEKNOLOJİ > Bilim ve Teknik > Gök veUzay ilmi (Astronomi)

Cevapla
 
Seçenekler Stil
Alt 8. May 2013, 08:35 PM   #1
merdem
Uzman Üye
 
Üyelik tarihi: Nov 2012
Mesajlar: 1.606
Tesekkür: 667
710 Mesajina 1.305 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 23
merdem has much to be proud ofmerdem has much to be proud ofmerdem has much to be proud ofmerdem has much to be proud ofmerdem has much to be proud ofmerdem has much to be proud ofmerdem has much to be proud ofmerdem has much to be proud of
Standart Uzayda Hayat Var mı?

Gayet uzun bir yazi, yine de zevkle okudum. Tamamini aktarmiyorum buraya, arzu eden kardeslerimiz asagidaki siteden devamini okuyabilirler.


Uzayda Hayat Var mı?


http://www.saadettinmerdin.com/genel...at-var-mi.html

Soruya bak! Ne kadar da sıradan! Uzay çağında yaşıyoruz kuzum, etrafımızda bu kadar UFO’ lar, vızır vızır dolaşırken, adam çıkmış, “Uzayda hayat var mı?” diye başlık atmış. Hem de bilimsel olduğunu iddia ettiği kitabına, diyenleriniz olabilir.

Üzgünüm, kafanızı karıştırdıysam. Fiziksel olarak bu mümkün müdür? Ya biyolojik olarak? Kusura bakmayın, ben hiçbir uzaylıyla henüz tanışmadım da, uzaylı dostlarım da yok.

Kardeşim! Sen hiç uzaylılar filmi seyretmedin mi? “Yıldız savaşları, E.T, Terminater, Geleceğe Dönüş” filan? Carl Sagan’ın Cosmos programını da mı seyretmedin? Ya, en azından insan bir gün televizyonun karşısına geçer, akşama kadar bir sürü uzaylılarla ilgili çizgi film var, onlardan birkaçını seyreder değil mi? Hani yani?


***



Uzaylılar masalında başrolü oynayan bir ucube vardır. O da, “hayat tesadüfen oluşmuştur”. Dünyada milyarlarca yılda tesadüfen oluşuveren hayat, niye uzayda da oluşmasın dı? Uzayda canlıları arama fikrinin en temel itici motoru “Tesadüfen oluşan, hayat uzayda niye oluşmasın? ” inancıdır.

Uzaylılar inancına insanları götüren bir diğer etken, geçmişe ait bazı uygarlıkların, çözülememiş sırların olmasıdır. Piramitlerin esrarı, Piri Reis’in Amerika kıyılarının haritasını çizmesi gibi. Bugünkü bilimle bunların sırrı çözülemeyince, “Uzaydan gelmiş zeki yaratıklar” hayali bazılarının zihninde hemen belirmeye başlayıverir.

Bunlara ilaveten insanların bilinemeyene duyduğu ilginin dayanılmaz hafifliği, artı ölümü öldüremeyen insanlığın, belki ölüme çare bulmuş uzaylı komşuları olabilir ihtimali. Artı, çözüm bekleyen dev boyuttaki sorunlarımızı, acaba uzaylı hemşerilerimiz nasıl çözüm bulmuşlardı? Çevre kirliliği oluşturmayan, ekolojik dengeyi bozmayan sanayi devrimini nasıl gerçekleştirmişlerdi?

Sakın, onlar da bizim gibi saldırgan, bencil olmasınlar? Samanyolu galaksimizi kurdukları robot ordularıyla işgale başlamadıklarından nasıl emin olabilirdik? Hani; “Kör yer içer, kendinden bahâ biçer” hesabı, onların da bizim gibi olmaları mümkündür(!)

Ebediyet sırrını anlayamamış, insanın ebedi bir hayata namzet olduğunu kavrayamamış toplumların, özellikle inançsız yetişmiş batılıların, sonsuzluğa duydukları özlem, ölümle yok olma endişelerinde gizli bulunan çaresiz, yılgın, yalnız insanın bir arayış denemesidir, belki de “uzaylılar edebiyatı”.

Önce şu UFO’larla bir savaşa girişelim. Kendinizi yel değirmenlerine saldıran Don Kişot yerine koymanıza hiç gerek yok. Çünkü karşınızda yel değirmeni filan da yok. Sadece uçuşan balonlar. Savaş aracınızda ufak bir iğne olabilir. İğne deyip geçmeyin çok etkilidir. Uçan daire balonunu “BAM” diye patlatıverir.

UFO; “Unknown Flying Objets /Bilinemeyen Uçan Cisimler” ya da; “Unidentified Flying Objets/ Ne olduğu Belirlenememiş Uçan Cisimler” kelimelerinin baş harflerinden alınmış bir isimdir. Colarado Ün. Fizik profesörlerinden E.U.Condon’ın başkanlığında bir heyetin, A.B.D. hava kuvvetleri için 1960 yılında hazırladıkları raporda; UFO haberlerinin hiçbir bilimsel yönü bulunmadığı belirtilmektedir. Şimdiye kadar 100 binlerce kişi UFO gördüğünü ifade etmiştir. Söz konusu tanıkların ifadeleri alınmış, bunların % 95′inin değişik tabiat hadiselerinin bir görüntüsü, ya da insan yapısı uydular, yıldız, gezegen, meteor, uçak, balon, kutup ışıması /aurora gibi şeyler olduğu ispatlanmıştır. Condon Raporu özetle; “Uçan cisim şeklinde rapor edilen bilgiler tamamen hayal ürünüdür. Çünkü bu bilgiler fiziksel olarak açıklanabilen, gökyüzünde ender görülen olaylardır. Bu tür bilgileri ileri süren kimselerde hayal kurma ve algılama bozuklukları vardır”. Hemen UFO haberleriyle sansasyon oluşturup para kazanan, Aviation Week and Space Technology dergisi gibi dergiler hava kuvvetlerinin halkın paniklemesini önlemek için uydurma raporlar tanzim ettiğini, sıradan dedektiflerin böyle ciddi problemleri halledemeyecekleri… vs. şeklinde karşı taarruza geçerler.

Bu yukarıdaki Condon Raporu’nda açıklanamayan, %5′luk UFO ihbarlarını nasıl değerlendireceğiz? diyebilirsiniz. Bunun izahı basitlik ilkesi denen bir ilkeyle halledilir. Mesela; siz “gezegenler ve güneş, dünya etrafında dönüyor” diyebilirsiniz. Ama en basit çözüm gezegenlerin güneş etrafında dönmesidir. Bilim bu basitlik ilkesi üzerine kurulmuş ve bunun doğru olup olmaması konusunda kimse de kuşku duymaz. Sonra, her anlatılanın doğru olacağı varsayımıyla da hareket edilemez.

J. Ailen Hynek gibi UFO taraftarı bir bilim adamı bile, Hava Kuvvetlerinin 17 yıldır sürdürdüğü, “Mavi Kitap Projesi’ adı altındaki UFO araştırmasının artık bir alay konusu olmaya doğru gittiğinden yakınmaktadır.

Cornelle Ün. Astronomi Profesörü ünlü, UFO fanatiği Frank Drake, “UFO gördüğünü iddia edenlerin ilk günkü ifadeleri ile beş gün sonraki ifadelerinin birbirini tutmamakta ve gözlemciler, gerçekten çok, hayal güçlerinin ürünü şeyleri aktarmaktadırlar” diye dert yanmaktadır.

Cinleri genelde, hep cin gibi adamlar görür. Psikologlar, korkak tipli bir çocuğun devamlı hayalet görmesi gibi, UFO’ları görenler arasında da genellikle bu tür film seyreden, kitap okuyanların bulunması işin bir diğer psikolojik yönüdür. Orta çağda ortalık cadılardan geçilmiyordu. Cadı olmasından şüphelenilen binlerce zavallı yaşlı kadın yakılarak öldürülmüştü. Hatta modern bilimin metodolojisini şekillendiren F. Bacon, bu cadı mahkemelerinde senelerce yargıçlık yapmıştır. Kimse gerçekten cadı var mı? diye meseleyi sorgulayamıyordu. Günümüzdeki durumda orta çağdan farklı değildir. Kamuoyu o kadar UFO’ların olduğuna inandırılmış ki![2]

Akşam yıldızı olarak bilinen Venüs, güneş batıp henüz hava kararmadan batı ufkunda çok parlak olarak görüldüğünde, yüzlerce kişi hemen telefona sarılıp, uçan daire gördüğünü heyecanla anlatabilmektedir. Örneğin 1982 yılı başlarında Niğde-Aksaray’da görüldüğü bildirilen uçan dairenin, Venüs gezegeninden başka bir şey olmadığı anlaşıldı. Nihayet bizim de ‘Milli bir UFO’muz oldu deyip, Amerikalılardan aşağı kalmadığımız gösterilmiş oluyordu. Fakat çok geçmeden anlaşıldı ki, bu UFO haberinin tiraj kazanmak isteyen bir yerel gazeteci ile Aksaray’a dikkat çekmek için uğraşan birkaç üst bürokratın bir tezgâhıydı.

Yine bizim Türk Donanması ne zaman tatbikata açılsa, uçan daire haberlerinde enflasyonist bir artış görülmektedir. Gemilerin attıkları aydınlatma mermilerini birçok saf uçan daire zannetmektedir.

Yine atmosfere girip parçalanan bir göktaşı parçalarının değişik yönde uzaklaşmalarını görenler, ‘yanıp-sönen uçan daireler gördüklerini’ rapor edeceklerdir.

Yine genelde kutuplara yakın bölgelerde, 85 km yükseklikte buz kristallerinden oluşan Noctilucent bulutları veya mercek şeklindeki Lenticular bulutlarında güneş ışınlarının yansıması size çok nefis UFO manzaraları (!) seyrettirebilir. Bazen ufkun altındaki güneşin ışığı, yükseklerdeki bulutların buz kristallerine çarpar ve ufukta bir alt-güneş (sub-sun) daha meydana getirebilir. Bazen de, atmosferin bazı noktalarında korono elektrik boşalması yüzünden küre şeklinde bir ışık topu oluşabilir. “Top şimşek” denen olay görülebilmektedir. Ya da 6-12 km yüksekte bulunan Cirrus bulutlarını meydana getiren buz kristallerine yansıyan ışınlar, asıl güneşin yan tarafında ikinci bir güneş, hatta haleli bir güneş görüntüsü sunabilmektedir.

Yine insanların pek haberdar olmadığı, gökyüzünde pek çok uçak, meteoroloji balonu, yapay uydu uçan daire görüntüsü zannedildiği UFO olayı mevcuttur.

Bu tür göz yanılmalarından ve atmosfer hadiselerinden kaynaklanan UFO haberleri bir derece masumdur. Bunlar hoşgörü ile karşılanabilir. Fakat UFO görüntüsü diye delil olarak getirilen pek çok fotoğrafın kasıtlı olarak, çeşitli fotoğraf hileleriyle üretildiği görülmektedir. Mesela, elindeki tabak, tencere kapağı gibi disk şeklindeki bir malzemeyi döndürerek hızla havaya at. Arkadaşın da bassın deklanşöre. Al sana ufukta süzülen bir UFO görüntüsü. Veya bir uzay aracı resmini cama yapıştır, bunu karşı tepenin üzerine gelecek şekilde, makinenizin ayarlarıyla oynayıp, fotoğrafını çek! Al sana, karşı yamaçta büyük bir uzay gemisi. Terminator, Star Wars’ gibi teknik efekt harikası filmlerin çekilebildiği günümüzde, havada süzülen bir uçan daire görüntüsü çekmek çok zor olmasa gerek. Nasıl olsa topal malın, kör müşterisi olurmuş.

1952 yılında George Adamski diye birisi, bir dünyalının uzaylılarca kaçırılıp onların gezegenlerinde incelemeye alınmasını anlatan bir bilim-kurgu romanı yazar. Ancak roman edebî yönden o kadar berbattır ki, hiçbir yayınevi bunu yayınlamayı kabul etmez. Adamski, bunun üzerine bir hinlik düşünür ve romandaki yazılanları kendi başından geçmiş gibi uyarlar. Sonunda o kadar meşhur olur ki, kendisiyle tanışmak için pek çok bilim adamı ve sanatçı randevu kuyrukları oluşturur. Bu şarlatan hızını alamaz, bir UFO fotoğrafını da basına gösterir. Çok geçmeden bu fotoğrafın Adamski’nin mutfak lambasının fotoğrafı olduğu anlaşılacaktır. Ölümünden sonra bile bu sahtekârın mezarı, uzaylılar martavalına inananlarca kutsanmış, mezarı bir türbe gibi ziyaret edilmiştir.

Bu şarlatanlarının gösterdiği bazı fotoğraflar var ki, tam evlere şenlik! Uzay aracı diye takdim ettikleri bu nesneler ile bırakın, galaktik seyahat etmeyi, bunlardan portakal sıkacağı bile olmaz!

Bir zamanlar, İngiltere’nin güneyinde buğday tarlalarında UFO izleri bulunmuştu(!) Ekin tarlasında acaip şekiller meydana gelmişti. Bizim gazeteler de ballandıra ballandıra bunları anlatmıştı. Aylar sonra çıkıp, iki kafadar soytarı bu şekilleri kasıtlı olarak kendilerinin yaptıklarını itiraf edeceklerdir. Edeceklerdir etmesine de, bizim ciddi (!) gazetelerde sonuç hakkında tek bir satır yer almayacaktır.

95 sonbaharında Türk TV’lerinde vizyona giren “uzaylıya otopsi” haberi de bunlardan bir diğeridir. 1947 yılında ABD’nin New Mexico eyaletinde bir haber bomba gibi düştü. ABD ordusu bir uçan daire enkazı ele geçirmiştir. Enkaz parçaları toplanıp bir askeri üsse gönderilir. Üs komutanlığının açıklaması kısa ve nettir; “Askeri amaçlı bir araştırma balonu düşmüş olup, bazıları bunu bir uçan daire enkazı sanmıştır”. Fanatik Ufologlar, başka dünyalılar krizine yakalanan Amerikalılar, bu olayı kaşımaya devam eder. Yetmişli yıllarda ikinci bir enkaz bulunduğunu, bu enkazda bir ceset bulunduğunu ciddi ciddi senaryolaştırırlar. Hâlbuki 1947 yılında hiç kimse böyle cesetten bahsetmiyordu. Amerika’da uzaylılar paranoyasına yakalanan milyonlarca insan vardır. 1990′lı yıllarda gösteriler düzenleyerek, açıklanmamış belgelerin ortaya çıkarılmasını isterler. Bunun üzerine ordu, 1994 yılında yayınlanan 800 sayfalık raporda, New Mexico’da 1947′de bulunan enkazın “Mogul” kod adlı, Sovyet nükleer denemelerini araştıran bir askeri balon olduğunu, ordunun elinde tek bir uzaylı cesedinin olmadığını açıklar.

Tam bu esnada İngiliz film yapımcısı Ray Santilli, çoklarınızın günlerce televizyonlarda izlediği uzaylı kadına otopsi filmini piyasaya pazarlar. Bu plastik manken görüntülerindeki, filmin ele geçiriliş öyküsündeki düzinelerce sahtekârlığı burada sıralama imkânımız yok. Tek bir tanesine değinmemiz herhalde yeterli olacaktır. Düşen söz konusu UFO’da onlarca İngilizce yazı, uzaylıların da İngilizce konuştuklarını(!) göstermesi açısından çok ilginçtir. Bilim ve Teknik, Aralık/1995′deki makalenin ismi, sanırım her şeyi çok güzel özetlemektedir; “Otopsi Sahtekârlığı ya da Sahtekârlığın Otopsisi”.

Nedense insanlar birtakım moda akımların rüzgârında yelken şişirince, sorgulama yeteneklerini büyük ölçüde kaybediyorlar.

Soru çok basit. Yüzlerce, binlerce yıl yol tepip uzayda yalnızlık çeken uzaylı kardeşler niye bir selam vermeden, bir iki saniye görünüp kaçıyorlar? Çok mu utangaçlar? Bizlerle konuşmaya tenezzül etmeyecek kadar kibirliler mi? Adamlar bu kadar zahmet etmişler, çıkıp bir “32. Gün” programına konuk etsek, M. Ali Birand Bey’in ayak dolaştırıcı sorularıyla adamları bir güzel terletsek, sonra bir hamam sefası çektirsek, böylece konukseverliğimizi göstersek ne olur yani?

AIDS’ten ölen binlerce zavallı var. AIDS’in koruyucu, tedavi edici aşısını, kimyasal formülünü bir kâğıda yazıverseler elleri mi aşınır? Açlıktan kıvranan Afrikalıların acısını dindirmek için, çölde yetişen, susuzluğa dayanıklı bir mısır, buğday tohumu için bize yardım etseler fena mı olur?

Uzaylıların varlığına inanan bütün insanlar nice yıllardır Uzaylılara inanmayanların -benim gibi- manevi baskısı altında utanç duyuyor olabilirler. Bu kimselere bu kadar işkence çektirmek, hani biraz gaddarlık olu*yor, hani. Çok şey istemiyoruz. Varsa bir tanesi gelsin, bir dünyalı ile görüşsün. Nerdesiniz? Ey uzun yeşil kulaklı uzaylılar! Yeter bu kadar saklambaç oyunu.

Uzaylılar varsa, onların radyo dalgaları, televizyon yayınları da olmalı. Bunlar bir tür ışık olduklarından, ışığın gidebildiği her yere gidebilir. Uçan daireleri çok hızlı hareket etmesine rağmen belki henüz dünyamıza ulaşamamış olabilir. Öyleyse yapacağımız iş, onların memleketinden gelen radyo sinyallerini dinlemek. Doğal olarak bu iş FM radyosuyla olmaz. Bu yüzden dev radyo teleskoplar inşa edildi. Amerikalı Carl Sagan’ın öncülük ettiği aralarında Nobel ödülü almış uzmanların da bulunduğu uluslararası üne sahip 72 bilim adamı 1960 yılında bir bildiriyi Birleşmiş Milletlere, devlet adamlarına ve önemli araştırma ku*ruluşlarına göndererek girişimlerinin desteklenmesini istediler. Söz konusu bildiride, dünya dışı akıllı varlıkların araştırılması, gönderdikleri mesajların tespiti ya da bizim onlara bir takım mesajlar ulaştırmak için yapacağımız bir çalışma programı mevcuttu. Projenin adını; SETİ (Search for Extra Terrestrial Intelligence/Dünya Dışı Akıllı Varlıkların Araştırılması) koydular. 1960′da İlk SETİ projesi olan OZMA Projesine girişildi. Frank Drake, Green Bank’ın 26 metrelik antenini güneşe benzeyen iki yıldıza, Tau Ceti ve Epsilon Eridani’ye çevirdi. Bir ara düzenli sinyaller alınca sevinçten şapkasını havaya attı. Ama sevinci kısa sürdü. Zira sinyaller bir askeri uçaktan geliyordu.

A.B.D.’deki ulusal radyo gözlemevinde, Benjamin Zuckerman, Patrich Palmer dört yıl süren uzayı dinleme projesi çerçevesinde, OZMA’dakinden çok daha güçlü radyo teleskoplarıyla uzayı dinlediler. Carl Sagan ve Frank Drake, Arecibo’daki 300 m. çapında dev radyo teleskopuyla uzayı dinlediler. Sovyetler de Gorky Radyofizik Enstitüsünden V.S.Troitsky tüm gökyüzünü taradı. Çok gizlilik içinde bu çalışmalar yürütüldü. Ama sonuçlar tam bir fiyaskoydu.

1965 yılında Scholomitski adında bir Sovyet astronom CTA 102 adındaki bir yıldızdan bazı işaretler aldı. Nasıl bir uygarlık demeye kalmadan, bunun bir kuasar olduğu anlaşıldı. Sonuç yine malum olduğu üzere, tam bir hayal kırıklığı!

1967′de Antony Hewish ve Jocelyn Bell, bizle haberleşmek için uzaylıların gönderdiklerini zannettikleri 4 tane radyo kaynağı buldular. Bunları “Küçük Yeşil Adamlar 1-4″ diye isimlendirdiler. Fakat çok geçmeden bunların birer nötron yıldızı olduğu anlaşıldı.

1997 Haziran’ında bir gün sabahın erken saatlerinde Green Bank Gözlemevi’nde düzenli atımlardan oluşan bir sinyal alındı. Ama ne telaş! Bir gün geçmeden sinyalin kaynağını buldular. Sinyal NASA’nın Güneş gözlemleri yapmak üzere fırlatılmış olan SOHO uydusundan geliyordu.

Ünlü Carl Sagan; “Ne yazık ki bütün uğraşlarımızdan – doğal astrofizik oluşumlar sonucu meydana gelen sinyaller hariç- dünya dışı zeki yaratıklardan herhangi bir sinyal alamadık. ” diye hayıflanmaktadır.

Bugün NASA; bilgisayar kontrollü “yüksek çözümlü mikrodalga uzay taraması” projesiyle aynı anda 32 milyon farklı radyo frekansını tarayabilmektedir. Bugünlerde ise alıcılardaki kanal sayısı milyarlara ulaşmıştır. Bu taramanın dışında yapılan, hedef seçimli aramaların da resmî sonucu şudur; Tek bir anlamlı cı*zırtı bulamadık. Günün birinde böyle bir sinyal alırsak, bunu deşifre edip edemeyeceğimiz de büyük bir muamma.

Bir gün olur da uzaydan beklenen sinyaller gelir, orada uzak akrabalarımızın olduğunu öğrenirsek, neler mi olur? diyorsunuz, Cari Sagan’a göre bakın neler olur;

Uzaydaki muhtemel düşman insanları birleştirecektir. İnsanlık “biz kimiz?” sorusuna cevap bulabilecektir. Tüm uğraşlarımıza rağmen sonuç negatif olursa o zaman da evren de tek olduğumuzu anlayacak ve bu da insanın değerini yükseltecektir.[3]

Buna, ancak tekerleği yeniden icat etmek derler.

Ah gariban Sagan! Ne olurdu; gökler ötesinden gelen “Mesajı” duyabilseydi. İnsanları birleştirecek olanın “Allah’ı sevmek ve O’nun mahlûkatına şefkat etmek” olduğunu bilebilseydi? “Biz kimiz?” sorusuna; “Biz yeryüzünde Allah’ın en seçkin misafiriyiz” diyebilseydin. İnsanı; tesadüfen oluşan, evrenin kıytırık bir parçası konumundan, kâinatın merkezi konumuna yükseltecek olan imana sahip olsaydın. Ey evrim gözlüğüyle bakan Sagan! 100 milyar galaksinin bir galaksisinde sıradan bir yıldızın, sıradan bir gezegeninde bir toz kadar küçük, değersiz, yaşam mücadelesi veren, düşünen bir hayvan olarak gördüğün insanın değerini senin gibi “homo sapiens”ler hiçbir zaman anlayamayacak. Sen evrim gözlüğüyle değil, hikmet ve iman gözlüğüyle baksaydın, insan gibi bir şaheseri hurdacılar çarşısında kilo ile satın almaya kalkmazdın. Onun, kâinatın baş tacı olduğunu anlardın.

Uzaydan gelmesi beklenen sinyaller gelmeyince, umutlar eşekten düşmüş karpuz gibi paramparça oldu. Ama pes etmek olur muydu? Belki de uzaylılar henüz bizim kadar gelişmemiş de olabilirler. Biz onlara radyo sinyali gönderelim, hiç olmazsa toplanan bunca para güme gitti denilmesin diye düşünülmüş olmalı. Ya da, gelmeyene, gitmeli değil mi? Efendilik bizde kalsın!

***
merdem isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
merdem Kullanicisina Bu Mesaji Için Tesekkür Edenler:
Miralay (9. May 2013)
Cevapla

Bookmarks

Etiketler
hayat, uzayda, var


Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı

Hizli Erisim


Tüm Zamanlar GMT +3 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 09:10 PM.


Powered by vBulletin® Version 3.8.1
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
Hanifler - Kuran odaklı gerçek din islam