hanifler.com Kuran odaklı dindarlık  

Go Back   hanifler.com Kuran odaklı dindarlık > İMAN > İman ve mü’minler > Din

 
 
Seçenekler Stil
Alt 7. September 2011, 08:21 PM   #1
pramid
Uzman Üye
 
Üyelik tarihi: Sep 2010
Mesajlar: 764
Tesekkür: 191
507 Mesajina 1.128 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 24
pramid has much to be proud ofpramid has much to be proud ofpramid has much to be proud ofpramid has much to be proud ofpramid has much to be proud ofpramid has much to be proud ofpramid has much to be proud ofpramid has much to be proud of
Standart KURTULUŞ REÇETESİ: Akıl ve Kur’an nimeti

KURTULUŞ REÇETESİ: Akıl ve Kur’an nimeti


“ Çoklukta/çoklukla yarışma gafleti sizleri oyaladı. Ta ki, mezarlara varıncaya kadar. Hayır, öyle değil! Yakında bileceksiniz. Sonra, asla öyle değil, yakında bileceksiniz. Hayır, şüphe götürmez kesin bir bilgi ile bilseydiniz, Muhakkak ki, cehennemi görür anlardınız. Sonra, gerçek şu ki, onu apaçık ve kesin bir görme ile göreceksiniz. Sonra, o gün elbette nimetlerden sorguya çekileceksiniz.”(102 Tekasür 1–8)

Kevser suresinde geçen “Kevser” kavramı anlam ve içerik bakımından her türlü nimeti kapsar, bu nimetlerden birisi de akıldır. Akıllarını iyi kullanmayanların, bu nimetin hesabını veremeyecekleri açıktır. Tam bu noktada akıl nimetini iyi/doğru kullanmayanlar ile ilgili şu ayeti hatırlamamız çok yerinde olacaktır; “Allah’ın izni olmadan hiç kimsenin iman etmesi mümkün değildir ve O, pisliği/azabı aklını iyi kullanmayanlara uygular/kılar.”(10 Yunus 100). İnsan kendi aklını gereği gibi kullanmadığında büyük bir ihtimalle ömrünü bir mukallit olarak geçirmek durumunda kalır. Mukallit bir hayat süren insanın gerçek anlamda mutlu olması ve sahici bir acı duyması zordur, belki de mümkün değildir. Aklını kullanmayana, başkasının aklının da bir yararı olmaz.

Kevser ve Tekâsür sureleri sanki iç içe geçmiş bir bütün sure gibiler. Zaten Kevser ve Tekâsür kavramlarının aynı kökten geldiğini biliyoruz. Aynı şekilde iniş sırasına göre beşinci sure olan Fatiha suresindeki isteğimiz/duamız olan,“Yalnız sana kulluk ederiz ve yalnız senden yardım dileriz. Bizi dosdoğru yola ilet. Nimetine erenlerin, gazaba uğramayanların ve sapmayanların dosdoğru yoluna!”(1Fatiha 4–7 ) ayetleri içinde “Nimetine erenlerin/nimet verdiklerin” ifadesinin konumuzla yakından ilgisi vardır. Bu bağlamda Kevser kapsamındaki nimetlerden birisi de Kur’an’ı Kerim’dir. Tekâsür suresindeki “Sonra, o gün elbette nimetlerden sorguya çekileceksiniz” ayeti ile belki de en başta hesaba çekileceğimiz nimetler akıl ve Kur’an’ı kerim’ dir.

Akıl ve Kur’an nimetleri iyi ve doğru kullanılabildiğinde İlme’l-yakin(tereddütsüz ve kesin bilgi) derecesinde anlayış ve kavrayışın meydana gelebileceğini söyleyebiliriz. Ayrıca akıl, Kur’an’ın anlaşılması ve Kur’an da aklın iyi kullanılması için önemli ve çok değerli kaynaklardır. Düşünmek, anlamak, anmak, kavramak, öğüt almak gibi zihinsel işlemlerin akılla yapıldığı bilinen bir gerçektir. Aklını kullanıp Kur’an’ı anlamak isteyen ve O’na inanan herkes Kur’an’ı anlayabilir ve bu zaten onların görevidir. “Dikkat edin, açın kulağınızı! Düşünüp öğüt almanız için Kur’an’ı kolaylaştırdık, düşünüp öğüt alan yok mudur?”(54 Kamer17, 22, 32, 40) , “Kur’an okumakla emr olundum. Her kim doğru yolda yürürse, yalnız kendi yararına yürümüş olur. …”(27 Neml 93) , “Kur’an’ı sana farz kılan, elbette seni dönülecek yere döndürecektir. …”(28 Kasas 85) , “ … Sana her şeyi açıklayan, Müslümanlara doğruyu gösteren rehber, rahmet ve müjde olarak Kitabı indirdik.”(16 Nahl 89) , “Öyleyse sen sana vahyolunana sarıl, sen, şüphesiz doğru yol üzerindesin. Doğrusu bu Kur’an sana ve ümmetine bir öğüttür ve kesinlikle ileride bundan hesaba çekileceksiniz.”( 43 Zuhruf 43, 44) , “Bu Kur’an’ı hâlâ anlamaya çalışmıyorlar mı? Eğer O Allah’tan başkasından gelseydi, onda çok ihtilaflar/aykırılıklar bulurlardı.” (4 Nisa 82)

Her an kapımızın önünde bekleyen Tekâsür(çoklukta yarışma) ve çoklukla kibirlenme tehlikesi/batağı, bizi kendilerine Allah’ın nimet vermediği, Kevser’inden mahrum bıraktığı ebter kimselerin yoluna çekebilir. Bu durumda Allah’ın pislik ve rezillik azabına uğrayabiliriz. O halde akıl ve Kur’an nimetini gereği gibi değerlendirip kullanmayı bir kurtuluş reçetesi olarak görmeli ve bunların hesabını verebilmek yolunda çabalamalıyız(ceht/cihat etmeliyiz). Akıl ve Kur’an’ın hesabını verebilmek; diğer nimetlerin hesabını verebilmeyi de kolaylaştırır.

Çoklukta yarışma ve çokluk için uğraşıp boğuşma insanı her konuda adaletsizliğe ve haksız davranışlara sürükler. Etrafımıza bir bakalım; dedesinden, babasından, anasından veya herhangi bir şekilde kendilerine miras kalan kişilerin o miras kalan mallar konusunda kendilerinin hiçbir emeği, parasal ve başka türlü bir katkısı olmadığı halde bölüşürlerken nasıl birbirlerini yiyorlar! Mahkemeler miras davaları ile dolup taşıyor. Bazı örnekler; anne-baba ölmüş kalan mirası bir şekilde çocuklardan birisi kendi üzerine yazdırmış, diğerleri ile davalı, kavgalı ve küsler, hatta cinayetler işlenmiş. Ya da anne-baba sağlığında mallarını bir çocuğun üzerine tapulamış, o çocuk da hiç itiraz etmeden, “bu mallarda kardeşlerimin de hakkı var” dememiş ve tapuları kabul edip bilmem hangi bankanın sağlam bir kasasında saklamış. Anne-baba üzerine hak vaki olunca başlamış bir kavga… Neden? Bende daha çok olsun diye!

Şirketler arasındaki pazar payı kapma, pastanın en büyük kısmını diğer şirketlerin üzerine binerek(rekabet ederek) yeme, verimli çalışan elemanları ayartıp şirketlerine transfer etme, spor sektöründeki sporcu transfer savaşları, müthiş şikeler ve buna benzer birçok şey… Niye? Çoklukta yarışı kazanayım da böbürlenip kibirleneyim diye! Aynı şekilde medya sektöründe patronlar köşe yazarlarına daha çok ücret vermeleri ile yazarlar da daha çok aldıkları avro ya da dolarlar ile yarışlara katılıyorlar ve çeşitli yerlerde sahip oldukları mal varlıkları ile kibirlenip böbürlenmede yarışıyorlar ve ölünceye kadar böylece oyalanıp duruyorlar. Halklar açlık ile boğuşup zalimlerin zulmü altında inlerken krallar, şahlar, padişahlar, başkanlar, başbakanlar, bakanlar, müsteşarlar, ceolar, yönetim kurulu başkanları, S.T.K. başkanları, ulusal ve uluslar arası kurum ve kuruluşların yöneticileri vs. ler de yönetim/mülk erkleriyle yarışın içindeler; iktidar entrika ve kavgaları…

Allah’a karşı sorumluluk bilinci içinde olup nimetlerin hesabını verebilmek için çabalayanlar; adalet, eşitlik, özgürlük, huzur, güven ve barış için çalışarak, kazanıp harcayanlar… Onlar daha çok kazansınlar. Bu herkes için iyi olur. Ama unutulmasın ki, Resulullah’ tan rivayet edildiği gibi; “Zenginlik çok mala sahip olmak değildir, asıl zenginlik gönül zenginliğidir(göz tokluğudur).”(1)

Ruhları daralanlar evleri genişletmek peşine düşüyorlar. Ev, daire, çarşılardaki dükkân, iş hanı, alışveriş merkezi sayılarıyla ve şirketlerle, çiftliklerle, fabrikalarla yarışanlar dünyayı cehenneme çevirdiler. İklim bozuldu, hava kirlendi, ahlak zedelendi, namus ve iffet yere düştü, nesiller ve hars (kültürler/medeniyetler) öldürüldü, emperyalizm ve kapitalizmin azgınlaştıkça azgınlaşması/tağutlaşması suçsuz günahsız birçok insanın ölmesine, yaralanmasına, evsiz barksız kalmasına, aç kalmasına, yurdundan ayrı kalmasına ve daha başka zulümlere uğramasına neden oldu… Yazık! Değer miydi? Oysa mal insanda emanet, mülk zaten Allah’ın…

Yukarıda akıl ve Kur’an nimetini doğru bir şekilde kullanmayanların/değerlendirmeyenlerin mukallit bir hayat süreceklerinden söz etmiştim. Bu bağlamda en çok göze çarpan, insanlar arasında şöhret ve servet peşinde koşanlar olduğu kolayca gözlenebilir. Ben şunu merak ediyorum; bu insanlar yaşlılık ve ölümcül hastalık dönemlerinde ne hissediyorlar ve hissettiklerini dürüstçe açıklayabiliyorlar mı? Özellikle şöhret peşinde koşan eğleanceye yönelik sektörlerdeki sözüm ona meşhur kimseler “Keşke ben de normal bir yuva kurup mutlu bir ailem ve mütevazı ama günahsız bir yaşantım olsaydı!” diyorlar mı?

Bilindiği gibi kendilerinden önceki ve kendi zamanlarında yaşayan idollerini(put/mini put) taklit ederek yaşayan servet ve şöhret düşkünü/tutkunu insanlar bu yolda bitmez-tükenmez yarış içindedirler. Onlar orta yolu(itidal/vasat) bilmezler ve rekabet(birbirlerinin üstüne binme) hırsı/ihtirası bütün benliklerini ahtapot gibi sarıp kuşatmıştır. Servet ve şöhret hevesi sarmalında dönerek vardıkları yer çoğu zaman acılar çukuru olur. Medyada gün geçmiyor ki böyle haberler yer almasın. Şöyle geriye dönüp bir baktığımızda belki bizim de tanıyıp sempati duyduğumuz birçok şöhret ve servet sahibi insanın medyada yer alan hastalık ve ölüm haberlerini anımsayabiliriz.

“Sonra, o gün elbette nimetlerden sorguya/hesaba çekileceksiniz.” İfadesi bir uyarış çığlığıdır(Bir önceki yazımız). “O Gün” belki bir yüzüyle de bu gündür. Gün, gece ile gündüzden meydana geliyorsa, sen içindekileri görünene bak… Akıl ve Kur’an reçetesi seni görünmeyende de kurtuluşa ulaştıracaktır…
pramid isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
pramid Adli üyeye bu mesaji için Tesekkür Eden 3 Kisi:
Anonymous (9. September 2011), dost1 (11. September 2011), gerçek hanif (9. September 2011)
 

Bookmarks

Etiketler
akıl, kur’an, kurtuluş, nimeti, reçetesı


Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı

Hizli Erisim


Tüm Zamanlar GMT +3 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 06:10 AM.


Powered by vBulletin® Version 3.8.1
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
Hanifler - Kuran odaklı gerçek din islam