hanifler.com Kuran odaklı dindarlık  

Go Back   hanifler.com Kuran odaklı dindarlık > TEMİZLİK VE İBADET > İbadet > Hac ve Kurban

Cevapla
 
Seçenekler Stil
Alt 27. November 2009, 05:53 PM   #1
Eren Erdem
Uzman Üye
 
Eren Erdem - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 122
Tesekkür: 3
67 Mesajina 122 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 16
Eren Erdem is on a distinguished road
Smile İşte ''Kurban''

KURBAN



Kurban bayramı hasebi ile, bu çok yanlış anlaşılan uygulamayı açıklama gereksinimi duydum. Esasen, değerli okurlarımın bildiği gibi, genel hatları ile ‘’dinin yanlış algılandığı;’’ hususunda ifadeler kullanmaktayım. Özü itibari ile, dinin ‘’Kuran merkezinden kopartılıp’’, Arap-Emevi saltanatperestliğinin ürettiği gelenekperest tabulara hapsedilişi ile başlayan yozlaşma süreci, bütün toplumsal olguları yok etmiştir.



Kurban, ciddi bir toplumsal paylaşım olayıdır.



Kurban, ‘’kurb’’ kökünden, yani ‘’Allah’a yakınlaşma’’ anlamının doğrudan uzantısı olarak, Allah’a yakın olma fiili biçiminde anlamlandırılmalıdır. Mastar olarak ‘’yaklaşmak’’ anlamının yüklediği sorumlulukların farkındalığına erişmeksizin geliştirilen eylemlerin ‘’kurb’’ kökü ile hiçbir ilişkisi olmadığını idrak etmek durumundayız.



Kuran’da kurbanın özünü anlamak için şu ayeti ele almamız gerekir;



Hac Suresi Ayet 37: Onların etleri de kanları da Allah'a asla ulaşmaz; fakat sizin takvanız O'na ulaşır. Onları size bu şekilde boyun eğdirdir ki, sizi hidayete erdirdiği için Allah'ı yücelterek anasınız. Güzel düşünüp güzel davrananlara müjde ver.



Genel hatları ile, Allah’tan kopuk bir yaşamın içerisinde, bir ibadet olarak algılanmak sureti ile kesilen hayvanlar, ‘’kurban’’ değildir. Ancak bir cinayet olarak ele alınabilir.



Kuran’ın semantiğini ve dilini çok güzel biçimde analiz eden büyük değer ‘’Ragıp el İsfehani’’ye göre; ‘’kurb’’ kelimesinin ihtiva ettiği yakınlık, ‘’doluya yakın olmak’’, ‘’yakini arttırmak’’ ve ‘’dolmak’’ biçiminde bir yakınlıktır.



Yani, genel hatları itibari ile, kişinin ‘’Allah’tan kopuk’’ yaşamını gözden geçirmesi, yaklaşma adına eylem üretmesi, çaba sarf etmesi halidir.



Bakara Suresi 83. ayette bu hususta önemli bir tavır vurgulanır;



Ve iz ehazna misaka beni israile la ta'büdune illellahe ve bil valideyni ihsanev ve izl kurba vel yetam vel mesakini ve kulu lin nasi husnev ve ekiymus salate ve atüz zekah, sümme tevelleytüm ila kalilem minküm ve entüm mu'ridun



Biz İsrailoğullarından, ‘’Allah’ın dışında kimseye kulluk etmeyecek/O’na yakın olacak (1), ana babaya, yetim ve yoksullara yardım edecek, herkese iyilik yapıp, ‘’salat-ı uygulayacak’’, mal biriktirmeyip topluma dağıtacaksınız diye söz almıştık. Ancak pek azı müstesna, sözlerinden döndüler, hala dönmekteler…



Yukarıdaki çeviride (1) ile ifade ettiğim kısım, ‘’kurba’’ nın anlam bütünlüğünü akseden bölümdür. Kuran’ı yapısı gereği, ayetin devamı da, ‘’kurba’’ eyleminin uygulanış biçimini tarif etmektedir. Yani, halka yardım etme, sermaye yığmaktan kaçınma, sevdiğiniz şeyleri Allah yolunda harcama gibi bir bütünlük göze çarpmaktadır.



Değerli okurlar, ‘’Kuran’ı Kerim’i’’ açıp, Arapça orjinalini incelediğinizde, ‘’ kurba vel yetam vel mesakini’’ ifadesini her zaman yan yana göreceksiniz. Yetam ve Mesakin, yetim ve miskin/fakir demektir. Kurba ise, Allah’a yaklaşma olarak göze çarpar. Yani Allah’a yaklaşmanın yolu, yetim ve miskinlerden geçmektedir.



Bu, dilin yapısı, Kuran’ın anlam bütünlüğü içerisinden çıkacak yegane neticedir. Dileyen bunu kendi üslubunca araştırabilir. Aynı sonuca çıkacağından hiçbir şüphem yoktur.



Maide suresi 27. ayet konuyu ayrıca zenginleştirmekte dir.



Onlara Âdem'in iki oğlunun haberini de gerçek olarak oku. Hani, ikisi birer kurban sunmuşlardı da birinden kabul edilmişti, ötekinden kabul edilmemişti. "Seni mutlaka öldüreceğim." dedi. Öteki: "Allah sadece takva sahiplerinden kabul eder." dedi.



Habil ile Kabil olarak bilinen bu iki kişi arasındaki dialog, görüldüğü gibidir. Bilindiği üzre, ‘’hayvan kesme geleneği, İbrahim Resul ile ilişkilendirilmektedir’’. Yani, Kuran’ın kurban getirdiler ifadesi, İbrahim Resul öncesinde olmuş bir olay ile ilişkilendirildiğinde, hayvan kestikleri manasına gelmez! Bu, Allah’a yakınlaşma adına bir fiil,eylem ürettikleri manasına gelir…



Yukarıdaki ayette gördüğümüz gibi, bu iki kişiden biri, doğru bir eylem üretmiş, yani Allah’a yaklaşmıştır. Diğeri ise, yaklaşamamıştır. Yine yaklaşamama nedeni ayetin devamında belirtilir ; ‘’Seni muhakkak öldüreceğim’’. Bu, kibrin ve egonun dışavurumudur. Kibir ve ego, toplumsal paylaşımı engelleyen, tarihsel süreçte Kuran’ın temel düşmanı olan şirk dininin, yani mal ve servet yığmak sureti ile bireyci tutum sergileme dininin temel kıstasıdır. Kuran, bütün olarak infak ayetlerinde, mal ve servet yığıcıların dinini ‘’şirk’’ dini olarak tanımlarken, bu genel izahat çerçevesinde, yukarıdaki söylem; bu dine mensubiyet manası taşımaktadır.



Bildiğiniz gibi, infak ve münafık kelimeleri ‘’n-f-k’’ kökünden gelmektedir. Nifak, iki yüzlülük demektir. Münafık, iki yüzlü kişi manasına gelir. İnfak ise, kişinin elde ettiği mal-servetin ihtiyaçtan artanını dağıtma manasındadır. Dolayısı ile, münafık demek, malını dağıtmayan demektir. Bu din dilinde bu şekilde ilişkilendirilmek durumundadır. Çünkü, aynı kökten gelen iki ayrı ifadenin arasındaki büyük ilişki asla göz ardı edilemez.



Kurban kelimesinin direk geçtiği bir diğer ayet ise ‘’Ahkaf suresi 28. ayettir’’ ;



Fe lev la nesarahümlezinettehazu min dunillahi kurbanen aliheh bel dallu anhüm ve zalike ifkühüm ve ma kanu yefterun



Allah'ın yanında yakınlık sağlamak için edindikleri ilahlar, onlara yardım etseydi ya! Tam aksine, onlardan uzaklaşıp kayboldular. Bu, onların yalanları, uydurup durduklarıydı.



Bu ayetin genel anlamı da, Allah’a yaklaşmak için edinilen ‘’yedek’’ ilahların/tabi olunan hocaefendilerin, sorgulanışı biçiminde karşımıza çıkmaktadır. Allah’a yaklaşma/kurban eyleminin bu biçimde oluşamayacağı gözler önüne serilmektedir.



En önemli örnek ise, İbrahim Resul’ün oğlunu kurban etme girişimidir. Bunun üzerine bir hayvan keserek affı ifade edilirken, maalesef günümüz toplumları bu ayetlerin anlamını düşünmekten uzaklaşmış, çarpık bir yozlaşmanın esareti altında, o kadar geniş kapsamlı bir ifadenin içinden, hayvan ifadesini cımbızlayarak, ‘’Kurban eylemini, hayvan kesme ritüeli’’ kılıfına sokmuşlardır.

(SÂFFÂT suresi 102. ayet) Çocuk onunla birlikte koşacak yaşa gelince, İbrahim dedi "Yavrucuğum, uykuda/düşte görüyorum ki ben seni boğazlıyorum. Bak bakalım sen ne görürsün/sen ne dersin?" "Babacığım, dedi, emrolduğun şeyi yap! Allah dilerse beni sabredenlerden bulacaksın.



Yukarıdaki ayette, ne kurb, ne hedye ifadeleri geçmez! Dolayısı ile, rüyamda seni kurban ediyorum gibi bir anlam yoktur. Bu, senden vazgeçiyorum- seni öldürüyorum, biçiminde çevrilir. Bunun bu anlamda ifade edilişi, bir önceki ayetteki anlam ile ilişkilidir. Bilindiği gibi, İbrahim Resul, Allah’a yalvarmış, bana bir evlat nasip et diye içlenmiştir. Bunun üzerine Saffat suresi 101. ayette şu ifade kullanılmıştır;



Bunun üzerine biz, İbrahim'e yumuşak huylu bir oğlan müjdeledik.



Evet görüldüğü gibi, İbrahim Resul’ün çok istediği şey, yani evlat kendisine verilmiştir. Sonrasında ise, Allah’a yakınlığı test edilmek sureti ile, ‘’en çok sevdiğini feda edip edemeyeceği sorgulanmıştır’’…



"Bu, hiç kuşkusuz apaçık imtihanın ta kendisiydi." (Saffat suresi 106)



İmtihanın amacı, kişinin sevdiklerinden Allah yolunda vaz geçip geçememesi noktasındadır. Yani kurbanın temel amacı budur. Aksi bir mana, hayvan satın alıp kesme gibi bir ritüel uygulaması bu noktada gözlemlenememektedir. Hali hazırda, yukarıdaki imtihanın başarısı neticesinde, Allah’ın lütfu olarak oğlu yerine bir kurbanlık verildiği ifadesinin kullanıldığı görülmektedir.



Ve ona fidye olarak büyük bir kurbanlık verdik. (Saffat suresi 107)



Ayette ne ‘’koyun’’, ne de ‘’hayvan’’ ifadeleri geçmez! Dolayısı ile, Kuran’da ‘’İbrahim kıssası içinde bir hayvan kesilme hadisesi yoktur’’…



Genel hatları ile, yukarıdaki biçimde izah ettiğimiz kurbanın temel tarifi günümüz koşullarında nasıl olmalıdır ?



Allah’a yaklaşma adına mücadele etmek, yani; ego, bencillik gibi duygular üretenlerden, hocaefendilerden, şirk dininin müntesiplerinden kopmak, dini sadece Allah’a özgülemek.



En sevdiklerini, yetimlere, yoksullara dağıtmak, mal yığmamak, birikim yapmamak, sermaye biriktirmemek ve ihtiyaçtan fazlasını ‘’yetim ve miskinlere’’ dağıtmak.



İşte kurbanın genel hatları budur.



Bir hayvanı kurban etme eylemi, sadece Hacc uygulaması içerisinde yapılmaktadır. Bunun dışında kalan bölgelerde, toplumsal refahın üst seviyeye ulaşması, sermaye ve talan sistemleriyle mücadele etme gibi pratiklerin Kuran’da ki Kurban kavramının içini doldurduğunu görmekteyiz. Yaşamı boyunca, infak etmemiş, sermayenin yanında olmuş halk ve toplum düşmanlarının öldürdüğü hayvanlar, Kuran’da asla kurban olarak gösterilmez.



Kurban, sevdiği şeyleri dağıtma, vakfetme olarak karşımıza çıkar. Ve her daim bu şekilde uygulanmış, Arap-Emevi yozlaşması sürecinde, hayvan kesmeye indirgenmiştir. Bu geçişin temelindeki olgu ise, uydurma hadislerdir.



Güç ve kudreti Allah dışında unsurlara atfederek, onları egemen kılmak (kapitalizm) ve bu egemenliğe karşı çıkmayarak, toplumların sömürülüşüne göz yummak, salat( bağımsızlık mücadelesi, mal paylaşımı, itaat) dairesinden çıkmak, münafık olmak (malını fakirlere dağıtmamak) gibi eylemler, ‘’şeytan’’ kelimesi kapsamında incelenir.



Kurban, yaklaşmak, şeytan kelimesinin kökü olan ‘’ş-t-n’’ ise uzaklaşmak demektir.



Şeytanların hiçbir pratiği, ilahi çerçevede incelenemez.



Allah yolunda malı harcamak demek, halka yatırım yapmak, malı halk için harcamak, parayı-altını tedavülden çekmeyip piyasayı güçlü tutmak demektir. Bunun böyle kullanıldığını görmek için, Kuran’da infak ve sadaka ifadeleriyle birlikte, kenz ve mütref ifadelerini inceleyiniz.



Kuran’ın kulluk programları(uygulamalar) bir bütündür. Salat, Kurban, Hacc, İnfak gibi pratik eylemler, asla birbirinden kopartılamaz. Daha önce de ifade ettiğimiz gibi, ‘’Hacc, sınıfsız toplum pratiğidir’’. Salat, bu toplumu üretme adına yapılan mücadele, İnfak, bu toplumun iç düzeni, Kurban ise bu pratiklere geçişi sağlayacak adımı atma eylemidir…



Yani vazgeçebilme, Allah yolunda adım atma, Allah’a yaklaşma eylemi…



Bu yazımız, Arap-Emevi dincileri tarafından muhakkak eleştirilecektir. Ancak verdiğimiz referansları inceleyen okurlarım, muhakkak gerçekleri görecektir.



Kuran’ın dini, mistik hikayelerin, uydurma masalların, hint öykülerinin dini değil, doğrudan yaşam ve insan dinidir.



Sömürülen toplumlarda, pratik üretemeyen bir din, yani; sömürü karşısında dünyevi bir hamle üretemeyen bir inanç, ancak uydurma olabilir. Kuran ise, bundan münezzehtir. Allah’ın vahyindeki anlaşılmayan ve günümüzde uygulanmayan din, sömürü, zulüm ve eşitsizliğin karşısında cereyan etmiş güçlü bir yükseliştir.



Dolayısı ile, kan revan dolu sokaklardaki katliamı kavramak için, Türkiye’deki gelir düzeyine, sınıfsal ayrılıklara, medyaya, siyasi gündeme, ekonomik yıkıma, memur maaşlarına, işsizlik oranına bakmak yeterlidir.

Kuran’ın reddettiği bu toplum anlayışının hiçbir uygulaması, gerçek dini elbette yansıtmayacaktır.

Umarım birileri bu gerçekleri kavrayıp, doğru adımlar atar,ve en azından çocuklarımızın geleceği için ideal bir ortam üretiriz.



Saygılarımla



Eren Erdem

http://www.bagimsizyorum.com/?mxz=YaziD&hid=16
Eren Erdem isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Eren Erdem Adli üyeye bu mesaji için Tesekkür Eden 7 Kisi:
40tr40 (5. February 2013), Barış (28. November 2009), kamer (27. November 2009), mavera (1. December 2009), Miralay (6. October 2010), snobyx (29. November 2009), taylan (23. July 2014)
Alt 28. November 2009, 11:46 AM   #2
Ali Rıza Borazan
Uzman Üye
 
Ali Rıza Borazan - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Feb 2009
Mesajlar: 399
Tesekkür: 59
244 Mesajina 485 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 17
Ali Rıza Borazan will become famous soon enoughAli Rıza Borazan will become famous soon enough
Standart

Eren kardeş, teşekür. kuranın Kurban etmenin , veya kurbanın Allah yolunda kazanılan malladan infak olayına fazlası ile katılıyorum. elbette, bu gün dünya üzerinde yaşayan islam toplumlarından bu öz anlayış uzaklaştırılmış ve yozlaştırılmıştır, katılıyorum. Diğer ibadet kurallarında olduğu gibi, Allahın insan oğlunun emirine verdikleri mallardan büyük bir kurban ifadesini kullanan ayetleri nereye oturtturacağız. İşte Benim Kurban anlşayışım da.şöyledir.
KURBAN BAYRAMI MESAJI
KURBAN BAYRAMI MESAJI
KUR’ANDA ANLATILAN KURBAN
RAHMAN VE RAHİM OLAN ALLAH’IN ADIYLA
108/2- Şu halde Rabbin için namaz kıl ve kurban kes.
Önce sözlüklerde geçen Kurbanı değil, Kuranın bütünlüğünden ayetlerden süzülerek gelen Kurbanı tanımlamaya çalışalım.
KURBAN: İnsanların, Kendi ilahları adına gerek kazandıklarından gerekse canlarından infak ettikleri veya etmek istedikleri bütün şeylerdir. Kuran Bunu İki Kısma ayırmaktadır.
1- İman eden ve Salih Amel işleyenlerin kurbanları veya infakları
2- İnkâr edenlerin kurbanları veya harcadıklarıdır.
5/27- Onlara Âdem’in iki oğlunun gerçek olan haberini oku: Onlar (Allah'a) yaklaştıracak birer kurban sunmuşlardı. Onlardan birininki kabul edilmiş, diğerininki kabul edilmemişti. (Kurbanı kabul edilmeyen) Demişti ki: "Seni mutlaka öldüreceğim." (Öbürü de "Allah, ancak korkup-sakınanlardan kabul eder."
Kuran, iki âdem, tipini sembolleştirip lisanı haliyle konuşturarak, insanlara ders vermektedir. Bu Olay insanoğlunun yaratılışıyla beraber başlayıp, İnsanoğlunun yok oluşuna kadar devam eden süreçte var olan bir olgudur. İşte Bu İnsan tiplerinin bazıları Allahın yolunda kurbanlarını verirler bazıları da tagutlarının yolunda kurbanlarını verirler. Ama Allah Katında Kabul Gören kurban, Allahın yolunda feda edilen mallardan canlardan infak ettikleri kurbanlardır. diğerlerinin kurbanları ise asla kabul görmeyecektir.
9/111- Hiç şüphesiz Allah, mü'minlerden -karşılığında onlara mutlaka cenneti vermek üzere- canlarını ve mallarını satın almıştır. Onlar Allah yolunda savaşırlar, öldürürler ve öldürülürler; (bu,) Tevrat'ta, İncil'de ve Kuran’da O'nun üzerine gerçek olan bir vaaddir. Allah'tan daha çok ahdine vefa gösterecek olan kimdir? Şu halde yaptığınız bu alış-verişten dolayı sevinip-müjdeleşiniz. İşte 'büyük kurtuluş ve mutluluk' budur.
2/264- Ey iman edenler, Allah'a ve ahi ret gününe inanmayıp, insanlara karşı gösteriş olsun diye malını infak eden gibi minnet ve eziyet ederek sadakalarınızı geçersiz kılmayın. Böylesinin durumu, üzerinde toprak bulunan bir kayanın durumuna benzer; üzerine sağanak bir yağmur düştü mü, onu çırılçıplak bırakıverir. Onlar kazandıklarından hiçbir şeye güç yetiremez(elde edemez)ler. Allah, kâfirler topluluğuna hidayet vermez.
3/22- Onlar, yaptıkları dünyada ve ahrette boşa gitmiş olanlardır. Ve onların yardımcıları yoktur.
Buraya kadar anlattıklarımız, İman edenlerin güzel amelleri Allah katında hüsnü kabul görecek, iman etmeyenlerin yapmış oldukları güzel ameller de değere tabi tutulmayacaktır. İsterse dünyayı beslesin Gönderilen kitaplar ve peygamberler doğrultusunda inanıp yaşamadıkça yaptıkları hep boş olacaktır.
Öyleyse Kişilerin Allah adına yaşadıkları ve yaptıkları infaklar yardımlar cihat ve bu uğurda başına gelen belalar Savaşlar hep, Allah için yaşamış olduğu ve dik duruşunu göstererek kişiliğinden taviz vermeden,kınayıcının kınamasından korkmadan Allah adına yaşayıp ve Allah adına yapmasıdır. İşte Müslüman olanların kurbanları, bunlardır. Senede bir sefer bu yaşadıkları hayatın kurbanını sembolik olarak, Allahın yarattığı hayvanlardan boğazlayarak insanlara hem dağıtması hem de onlardan kendileri yemesidir. İşte kişiler arasında köprü ve bağ oluşturan, iman edenleri hep bir eylem ve davranışa götürerek bağları güçlendirip kuvvetlenmesine sebep olmaktadır. Ama İslam toplumlarda anlatılan kurban olayı, tamamen bundan farklıdır. Sadece Hazreti İbrahim peygamberin oğlu İsmail peygamberi sanki Allah tövbe hâşâ cinayeti emreder bir konumda anlatmaktadırlar. Allah Kesinlikle bir insanın öldürülmesini haklı bir nedene dayanmaksızın emretmez.
5/32 Bu nedenle, İsrailoğullarına şunu yazdık: Kim bir nefsi, bir başka nefse ya da yeryüzündeki bir fesada karşılık olmaksızın (haksız yere) öldürürse, sanki bütün insanları öldürmüş gibi olur. Kim de onu (öldürülmesine engel olarak) diriltirse, bütün insanları diriltmiş gibi olur. Andolsun, elçilerimiz onlara apaçık belgelerle gelmişlerdir. Sonra bunun ardından onlardan birçoğu yeryüzünde ölçüyü taşıranlardır.
Şimdi Kuranda geçen Hazreti İbrahim ile Hz. İsmail’lin kıssasında anlatılmak isteneni anlamaya çalışalım.
137/100- �Rabbim, bana salihlerden (olan bir çocuk) armağan et.�
101- Biz de onu halim bir çocukla müjdeledik.
102- Böylece (çocuk) onun yanında koşabilecek çağa erişince (İbrahim ona): �Oğlum� dedi. �Gerçekten ben seni rüyamda boğazlıyorken gördüm. Bir bak, sen ne düşünüyorsun.� (Oğlu İsmail) Dedi ki: �Babacığım, emrolunduğun şeyi yap. İnşallah, beni sabredenlerden bulacaksın.�
103- Sonunda ikisi de (Allah�ın emrine ve takdirine) teslim olup (babası, İsmail�i kurban etmek için) onu alnı üzerine yatırdı.
104- Biz ona: �Ey İbrahim� diye seslendik.
105- �Gerçekten sen, rüyayı doğruladın. Şüphesiz Biz, ihsanda bulunanları böyle ödüllendiririz.�
106- Doğrusu bu, apaçık bir imtihandı.
107- Ve ona büyük bir kurbanı fidye olarak verdik.
108- Sonra gelenler arasında ona (hayırlı ve şerefli bir isim) bıraktık.
109- İbrahim�e selam olsun.
110- Biz, ihsanda bulunanları böyle ödüllendiririz.
111- Şüphesiz o, Bizim mü’min olan kullarımızdandır.
İslam toplumlarında genel olarak anlatılan Kıssa da şöyledir.
İbrahim Aleyhisselâm, seksen altı yaşında bulunduğu sırada(1) İsmail Aleyhisselâm, Hz. Hâcer'den doğdu. (2)

Yüce Allah; İbrahim Aleyhisselâm'a, Hz. Hac er’le İsmail Aleyhisselâm'ı, Belde-i Haram'a götürmesini vahy etti. (3)

İbrahim Aleyhisselâm; Hz.Hâcerle İsmail Aleyhisselâm görmek istediği zaman, sabahleyin, Şam'dan, Burak'a biner, gün ortasında Mekke'ye gelir. O gün, Mek*ke'den kalkar, geceyi, Şam'daki ailesi yanında geçirirdi. (4)

İsmail Aleyhisselâm, yedi yaşına bastığı sıralarda, İbrahim Aleyhisselâm, Şam'*deki evinde uyurken, rüyasında, oğlu İsmail Aleyhisselâm, kurban ettiğini görmüştü.

Hemen Burak'a binip Mekke'ye geldi. Onu, annesinin yanında buldu. (5) İsmail Aleyhisselâm:

"Oğulcuğum! Bir ip ve büyük bir bıçak al. Sonra, şu vadiye gidelim " dedi.

Rabbi’nin, kendisine emrettiği şeyden hiç bahsetmedi. (6)

Baba-Oğul Şı'b Vadisine doğru yöneldikleri zaman, şeytan, bir adam suretine girip, Allah'ın emrini yerine getirmekten vaz geçirmek için, İbrahim Aleyhisselâm’ın yolunu kesti:

"Ey ihtiyar! Nereye gidiyor ve ne yapmak istiyorsun?" diye sordu.

İbrahim Aleyhisselâm:

"Şu vadiye gidip oradaki bir işimi görmek istiyorum!" dedi.

Şeytan:

"Sen, her halde, İsmail'i boğazlamak istiyorsun!?" dedi.

İbrahim Aleyhisselâm:

"Sen, hiç bir babanın, çocuğunu boğazladığını gördün mü?" diye sordu.

Şeytan:

"Evet, O baba, sen'sin!" dedi.

İbrahim Aleyhisselâm:

"Ben, çocuğumu, ne için boğazlayacak mışım?" diye sordu. (7)

Şeytan:

"Sen, bunu, Allahın, sana emrettiğini sanıyor ve söylüyorsun!" dedi.

İbrahim Aleyhisselâm:

"Eğer, Allah, bunu, yapmamı, bana emretti ise, Allah'a boyun eğip onun emri*ni yerine getirmeyi, uygun bulurum!" dedi. (8)

Şeytan:

Vallahi, sanıyorum ki: Şeytan, rüyanda, sana gelip şu oğlunu, boğazlamanı, emretmiştir.

Sen, onu boğazlamağa gidiyorsun!" deyince, İbrahim Aleyhisselâm, onun, şey*tan olduğunu anladı:

Ey Allah düşmanı! Vallahi, ben, Allah'ın emrini, o vadide mutlaka yerine getireceğim!" dedi.

Şeytan, İbrahim Aleyhisselâm dan ümidini kesince, İbrahim Aleyhisselâm’ın ar*dasında ip ve bıçak taşıyan İsmail Aleyhisselâm’ın önünü kesti. Ona:

'Ey çocuk! Baban, seni, nereye götürüyor biliyor musun?" diye sordu. İsmail Aleyhisselâm:

"Ev halkımıza, şu vadiden odun toplayacağız!" dedi. Şeytan:

'Vallahi, baban, seni, boğazlamak istiyor.(9), boğazlamağa götürüyor!"

dedi. (10)

İsmail Aleyhisselâm:

"O, beni, ne için boğazlayacak? (11)

Sen, bir babanın, çocuğunu boğazladığını gördün mü?!" diye sordu.

Şeytan:

'İşte, o baba, budur!" dedi. İsmail Aleyhisselâm:

"Babam, beni, ne için boğazlayacakmış?" diye sordu. (12) Şeytan:

"Rabbi’nin, bunu, kendisine, emrettiğini sanıyor!" dedi. İsmail Aleyhisselâm: "O, Rabbi’nin, kendisine, emr ettiği şeyi yapsın! (13)

Onun, her nerede olsa, Rabb'ine boyun eğmesi, Rabb'inin buyruğunu, yerine getirmesi, daha iyidir! (14) Ben de, emri dinler ve ona, boyun eğerim!" dedi.

Şeytan, İsmail Aleyhisselâm’ın da, kendisini dinlemekten kaçındığını görünce, hemen, onun annesine gitti.

Hz. Hâcer, o sırada evinde bulunuyordu. (15) Ona:

"Ey İsmaillin annesi! İbrahim’in, İsmail'i nereye götürdüğünü biliyor musun?" diye sordu.

Hz. Hâcer.

"Şu vadiden, bize odun toplamağa götürdü" dedi.

Şeytan:

"O, İsmail'i, ancak, boğazlamak için, götürdü!" dedi. (16)

Hz .Hâcer:

"Bir babanın, çocuğunu, boğazlaya bileceğini, nasıl düşünebiliyorsun?! (17)

Hayır! Öyle değildir.

O, oğluna karşı, çok şefkatlidir!" dedi. (18)

Şeytan:

"O, bunu, Allah'ın, kendisine emrettiğini söylüyor ve sanıyor!" dedi. (19)

Hz. Hâcer:

"Eğer, Rab’i, bunu, emretti ise, Allah'ın emrine boyun eğmek gerekir! (20)

Her nerede olsa, onun, Allah'a boyun eğmesi, Allah'ın buyruğunu yerine ge*tirlesi, daha iyidir!" dedi. (21)

Şeytan, İbrahim Aleyhisselâm ve onun ev halkına bir şey yapamadığına kızgın bir halde, geri döndü.

Hepsi de, Allahın buyruğunu dinlemek ve ona boyun eğmekte birleştiler. (22) İbrahim Aleyhisselâm, Sebîr vadisinde, oğlu ile başbaşa kalınca, ona:

"Oğulcuğum! Ben, seni, rü'yamda boğazlıyorum gördüm!" diyerek kendisine emrolunanı, haber verdi.

İsmail Aleyhisselâm:

"Babacığım! Sana emrolunanı, yap!

İnşâallâh, beni, sabredenlerden bulacaksın! (23)

Allah'ın emrine boyun eğ!

Her iyilik, Rabbi’nin emrine boyun eğmektedir!" dedikten sonra,

"Sen, bunu, anneme bildirdin mi?" diye sordu.

İbrahim Aleyhisselâm:

"Hayır! Bildirmedim!" dedi.

İsmail Aleyhisselam: Bildirmediğine, iyi ettin" dedi. (24) Sonra da:

Babacığım! Boğazlamak istediğin zaman, beni, iple sıkıca bağla ki benden, sana karşı, bir şey isabet edip de, ecrim eksilmesin!

Çünkü, ölüm, çok çetin ve zordur.

Bıçağın, tenime dokunduğunu hissedince, çırpınmayacağımdan emîn değilim! Bıçağını, iyice bileyip keskinleştir ve boğazıma, hemen çalıver ki, beni çabuk öldürsün! Rahata, kavuştursun!

Hem, sen, beni, boğazlamak için, yatıracağın zaman, yüzü koyun yatır, alnı yere getir.

Yanımın üzerine, yatırma.

Çünkü, yüzüme bakınca, rikkate gelip te, benim hakkımda Allah'ın, sana emrettiği şeyi yerine getirmene engel olabileceğinden korkarım!

Eğer, gömleğimi, anneme götürüp vermeyi uygun görürsen, öyle yap! Belki, bu, onun için, bir teselli olur, gönlünü, onunla eğler!" dedi. İbrahim Aleyhisselâm:

Oğulcağızım! Sen, bana, Allah'ın emr ettiği şey hakkında ne güzel yardımda bulundun!" dedi ve onu, istediği gibi, sımsıkı bağladı.

Bıçağı, iyice biledi.

Sonra, onu, yüzükoyun yatırdı! Yüzüne, bakmaktan sakındı.

İbrahim Aleyhisselâm, bıçağı, İsmail Aleyhisselâm’ın boğazına bastırınca(25), sanki, bıçak, bakır bir levha ile karşılaştı! Büyük bıçağın ağzı, İsmail Aleyhisselamın boğazını kesmedi!

İbrahim Aleyhisselâm, bileği taşıyla iki veya üç kerre biledi. Fakat, her defasında da, kestirmeğe muvaffak olamadı. Her halde, bu iş, Allâh'dandır!" dedi. (26)

İbrahim Aleyhisselamın elindeki bıçağın ağzı, tersine dönmüştü. (27) O sırada, Yüce Allah tarafından: "Ey İbrahim! Rü'yana, sadakat gösterdin! işte, sana, oğlunun yerine boğazlayacağın kurbanlık! Boğazla onu!" buyruldu. (28) İbrahim Aleyhisselâm, doğrulup bakınca, Cebrail Aleyhisselamın yanında, iri boynuzlu bir koçun (29) veya önünde iri bir dağ tekesinin dikilip durduğunu gördü.

"Kalk yavrucuğum! Sana, bir fidye indi!" dedi.

O teke'yi, orada, Mina'da kurban etti. (30)

Bu teke'nin, Sebîr dağından inip geldiği rivayet edildiği gibi, iri boynuzlu, gü*zel bir koç olduğu da, rivayet edilir. (31)

İsmail Aleyhisselâma, Allah tarafından Fidye olarak gönderilip kurban edilen koçun iki boynuzu, Kâbe’de, uzun zaman asılı durmuş ve Kâbe’nin Abdullah b. Zübeyr ve Haccac zamanında yanması üzerine, o da, yanmıştır.

Rivayete göre: Koçun kuru başı, Kâbe Oluğunun yanında asılı bulu*nuyordu. (32)

Ebüttufeyl ile Şa'bî de, Kabe'de iki boynuzu gördüklerini söylemişlerdir. (33)

Peygamberimiz Aleyhisselâm da, Mekkenin fethinde, Kabe Anahtarcısı Osman b. Talha'yı çağırıp ona:

"Beytullâha girdiğimde, Beytullahda, iki koç boynuzu gördüm. Onların setrini emr etmeyi unuttum. Onları, setr ve görünmez et!

Çünkü, Beytullah'da namaz kılanı, meşgul eden şeyin bulunması yaraşmaz." buyurmuştur. (34)

Bu boynuz, İbrahim Aleyhisselamın oğluna feda edilmiş olan koça aid olup Ab*dullah b. Zübeyr, Kâbeyi yeniden yaptırmak üzere yıktığı zaman, onu, Kâbenin duvarında bulmuştu.

Kırmızı çamurla suvanmış bulunan bu boynuzlara eliyle dokununca, onlar, ufanmış, gitmişlerdir.

Hadîs'in Râvîlerinden Süfyan:

"Bu koç boynuzları, Beytullâh yanıncaya kadar, Beytullâh'ın içinde buluna geldi. Yangında, onlar da, yandı." demiştir. (36)
Alıntı

İşte İslam toplumlarında kıssa olarak kulaklardan kulaklara, nesillerden nesillere aktarılan bu ve bunun benzeridir.
Ama Kuran üzerinde derin araştırma inceleme ve tahlil yaptığımızda böyle anlayışın kesinlikle kuran anlatışına uymadığı muhakkaktır.
Bütün peygamberlerdeki temel haslet Kendilerinden sonra gelecek olan peygamberleri müjdelemesi ve kendilerinden önce gelenleri de tasdik edip doğrulamasıdır. Peygamberlerdeki erkek çocuk özlemi, onu ilahlaştırmak ve sevgide aşırıya gitme anlamında değil. Kendilerinden sonra kendi dinini misyonunu kendilerinden sonraki kuşaklara aktarma arzularıdır. Zekeriya peygambere Yahya’yı müjdelemesi İbrahim peygambere İsmailli vermesi onların istekleri ve arzularının gerçekleştirilmesidir. İsmaillin kurban edilmesi demek kıssada anlatılan temel espri onu Allah adına infak etme demektir. Aynen İmranın karısı meryemi Allah adına adaması gibidir.
3/35- Hani İmran'ın karısı: "Rabbim, karnımda olanı, 'her türlü bağımlılıktan özgürlüğe kavuşturulmuş olarak' Sana adadım, benden kabul et. Şüphesiz işiten bilen Sensin Sen" demişti.
3/36- Fakat onu doğurduğunda -Allah onun ne doğurduğunu daha iyi bilirken- dedi ki: "Rabbim, doğrusu bir kız (çocuğu) doğurdum. Erkek ise, kız gibi değildir. Ona Meryem adını koydum. Ben onu ve soyunu o taşa tutulmuş (kovulmuş) şeytandan Sana sığındırırım."
3/37- Bunun üzerine Rabbi onu güzel bir kabulle kabul etti ve onu güzel bir bitki gibi yetiştirdi. Zekeriya'yı ondan sorumlu kıldı. Zekeriya her ne zaman mihraba girdiyse, yanında bir yiyecek buldu: "Meryem, bu sana nereden geldi?" deyince, "Bu, Allah Katındandır. Şüphesiz Allah, dilediğine hesapsız rızık verendir" dedi.
Anlatılmak istenen Allahın dünya hayatında ben oğlumu veya kızımı sana infak ettim. Dünyada kendi dinini yaşamak ve anlatmak isteyenlere zalim olanlar bir türlü rahat vermezler onu biliyorum bu senin sünnetindir. Her peygamber gönderildiklerinde mutlaka önde gelen müstekbirler onlara zulmetmişlerdir. ve etmeye devam edeceklerdir. Diyerek O İnsanlara örnek olacak ve insanları dünya hayatında peşine takarak sağ salim ahret âlemine ulaştırabilecek bir erkek çocuk özlemi içindedirler. Yoksa peygamberler dünyalık zevkler için Allahtan bir şey istemezler. Onların dertleri felakete giden insanlığı helakten kurtaracak birini aramaktadırlar.
Bütün peygamberlerde insanlar için güzel bir örnek vardır. Allah Musa peygamberde olan özelliği anlatırken,
20/7- "Sağ elindeki nedir ey Musa?"
18- Dedi ki: "O, benim asamdır; ona dayanmakta, onunla davarlarım için ağaçlardan yaprak düşürmekteyim, onda benim için daha başka yararlar da var."
19- Dedi ki: "Onu at, ey Musa."
20- Böylece, onu attı; (bir de ne görsün) o hemen hızla koşan (kocaman) bir yılan (oluvermiş).
21- Dedi ki: "Onu al ve korkma, Biz onu ilk durumuna çevireceğiz."
Allah Taha suresindeki Musa peygamberle konuşmasında Dünyada Kazanmış olduğu makamını, yakınlarını, mallarını gerektiği zaman bir çırpıda feda ederek ve karşılığını kat kat artırmak koşulu ile bir kurban vermeye, borç vermeye hazırlamaktadır. İlk etapta Allahtan gelen böyle bir teklif Musa peygambere soğuk duş etkisi yaparak onu ürkütmüştür. Diyelim ki dünya hayatında uzun yıllar biriktirmiş olduğu mallar, şanı şöhreti ve yakınlarını bir anda kaybeden insanlar nasıl felç olup komaya girebiliyorlarsa. Önünde Allahın dinini yaşamaya namzet olan Hazreti Musa’yı birçok dünyalık, önüne çıkan engelleri canı pahasına aşarak hakkı hâkim kılma Mücadelesi beklemektedir.
Hazreti Musa peygamberin karşısında en büyük engel Kendisinin rabliğini ilan etmiş Firavun ve taraftarlarıdır. Firavun Kuranda bir sembol olarak kullanılmış her zaman ve her dönemde firavun tipli insanlar olmuş ve olmaya devam edecektir. Onlardaki temel özellik, halkı fırkalara ayırarak Zayıflatmak ve kendisine dünyadaki insanları köle ederek onları istediği gibi kullanmalarıdır.. İşte Hazreti Musa’nın mustazaf olanları örgütleyerek güçlenip firavunun haddini bildirmek için birçok kurban vermesi gerekmektedir.
Kuran bize burada Dünya üzerindeki süper güçlerin, Birlik ve beraberlik içerisinde olan halkı nasıl mezheplere, meşreplere, tarikatlara terör örgütlerine daha akla hayale bile gelmedik fırkalara bölerek hele hele müslüman toplumları bölerek birbirilerine düşman etmeleri Kuranda anlatılan firavun kıssasının ne kadar bize ders verdiği önemsenmesi gerekmektedir. İman etmeyen Allah’ı tanımayan ve doğru yolu kendisine ilke edinmemiş her müstekbir kesinlikle iman eden ve Salih amel işleyenlere karşı dost olamaz ve olanları da engellemeyi kendisine bir görev bilmektedir.
58/22- Allah'a ve ahiret gününe iman eden hiçbir kavim (topluluk) bulamazsın ki, Allah'a ve elçisine başkaldıran kimselerle bir sevgi (ve dostluk) bağı kurmuş olsunlar; bunlar, ister babaları, ister çocukları, ister kardeşleri, isterse kendi aşiretleri (soyları) olsun. Onlar, öyle kimselerdir ki, (Allah) kalplerine imanı yazmış ve onları Kendinden bir ruh ile desteklemiştir. Onları, altlarından ırmaklar akan cennetlere sokacaktır; orda süresiz olarak kalacaklardır. Allah, onlardan razı olmuş, onlar da O'ndan razı olmuşlardır. İşte onlar, Allah'ın fırkasıdır. Dikkat edin; şüphesiz Allah'ın fırkası olanlar, felah (umutlarını gerçekleştirip kurtuluş) bulanların ta kendileridir.
Allah İman edenleri böyle kişilik ve kimliğe davet ederken, Neden Allahın dost olmayın dediği, topluluklarla sevgi bağı oluşturmaya kalkıyoruz Allah bizlerdeki değişikliği görmeden Allah bizi asla değiştirmez. İslam ülkelerinin hangisine varsan birbirleriyle dost kalan ender insanlara rastlarsın. Allah Böyle bir topluluğu hidayete hayra eriştirir mi? Kuranda Anlatılan Asıl namaz ibadet, Allahın Koyduğu çizgiler içerisinde hayatı yaşamak, İslam kimliğinden ödün vermeden haramlardan kaçınıp helaller ölçüsünde yaşayıp zorluklara karşı göğüs germek demektir. İşte düzgün hayatı sürekli bir disiplin içerisinde Allahın adına yaptığını Allahın karşısında kıyam rükû ve secde ederek Allah adına yapıldığını belirginleştirilmesi gerekir. Yoksa namaz kılmadan kimin adına yaşadığını kim nasıl ayırt edecek?
Hacca gitmek, senenin belirli gününde kabenin etrafında sadece dönmek demek değildir. Hacca gitmek Yetimleri yoksulları yolda kalmışları isteyip dilenenleri yedirip içirdikten sonra, bunu tescillemedir hac, dünya üzerindeki Müslümanların senede hiç olmazsa bir sefer bir araya gelerek, Müslümanlardaki dayanışmayı masaya yatırıp, hangi ülkenin ne gibi sorunları var bunlara çare aramaktır. İnananlar kardeştir. Bir vücuttaki bir organın rahatsızlığının bütün vücudun diğer organlarını da etkilendiği gibi, bir müslüman olanın müslümanın problemi, diğer müslüman olanın problemi olmalıdır. Ondan rahatsız olmalıdır. Yoksa herkes kendi yaşamını düşünür ve diğer ihtiyaç sahiplerini, ve hayatını güçlükle sürdürenleri duymazlıktan gelen toplumları helake götüren olgu budur i
İşte Allah ben müslümanım diyenleri günde beş sefer huzuruna çağırıp onlarla istişare yapar. ve onları eğiterek dünya hayatındaki yaşamlarını kontrol etmesi İman edenlerin kendi yaraları içindir. Kişilerin namazına Allahın ihtiyacı yok Kişilerin kestikleri kurbanların da Allah’ın ihtiyacı yok. Hayra ulaşmaları için insanların bu gibi ibadetlerle ihtiyacı vardır.
22/36- İri cüsseli develeri size Allah'ın işaretlerinden kıldık, sizler için onlarda bir hayır vardır. Öyleyse onlar bir dizi halinde (veya saf tutmuşçasına ayakta durup) boğazlanırken Allah'ın adını anın; yanları üzerine yattıkları zaman da onlardan yiyin, kanaatkâra ve isteyene yedirin. İşte böyle, onlara sizin için boyun eğdirdik, umulur ki şükredersiniz.
22/37- Onların etleri ve kanları kesin olarak Allah'a ulaşmaz, ancak O'na sizden takva ulaşır. İşte böyle, onlara sizin için boyun eğdirmiştir; O'nun size hidayet vermesine karşılık Allah'ı tekbir etmeniz için. Güzellikte bulunanlara müjde ver.
Kuranda sözü edilen hac olayı da, senenin belirli günlerinde gidip kabenin etrafında dönmek demek değil, asıl önemli olanı, hayat namazını, kurallarına göre yaşamaktır. Zorluklarla savaşarak Allahın koyduğu kurallar içerisinde yaşam savaşı verip de onu süs haline getirmektir hac. Bilindiği gibi peygamberimiz. On üç yıllık mücadele döneminde kabeye gitmemiş. Müslümanlar zorlu bir hakkı hâkim kılma mücadelesinin arkasından güçlenip kuvvet oluşturduktan sonra hac için kabeye girilmiştir. Kâbe bilindiği gibi Mekke müşrikleri tarafından işgal edilmiş ve orası hazreti İbrahim ve İsmaillin oluşturdukları yaşam tarzı ve anlayışı tamamen kaybolarak putlar işgal etmişti. İşte uzun bir mücadele sabır ve dayanma sonucunda güç ve kuvvet oluşturan müslümanlar, artık Kabeyi putlardan temizleyerek eski asaletine kavuşturmuştur.
9/2- Bundan böyle yeryüzünde (size tanınmış bir süre olarak) dört ay dolaşın. Ve bilin ki Allah'ı aciz bırakacak değilsiniz. Gerçekten Allah, inkar edenleri hor ve aşağılık kılıcıdır.
9/3- Ve büyük Hacc (Hacc-ı Ekber) günü, Allah'tan ve Resûlü�nden insanlara bir duyuru: Kesin olarak Allah, müşriklerden uzaktır, O'nun Resûlü de� Eğer tevbe ederseniz bu sizin için daha hayırlıdır; yok eğer yüz çevirirseniz, bilin ki Allah'ı elbette aciz bırakacak değilsiniz. İnkar edenleri acı bir azapla müjdele.
İşte Kurbanın haccın, namazın kelimeyi tevhidin gerçek anlamı budur. İnsanları, pisliklerden temizleyip arındırarak halis bir yaşam biçiminin peygamber ve onun etrafındaki tabi olanlarla beraber örnek olarak yaşanan bir hayatı insanlar için dönülecek bir yön ve kıble yapması demektir.
2/243- Binlerce kişinin ölüm korkusuyla yurtlarından çıktıklarını görmedin mi? Allah onlara: "Ölün" dedi, sonra da onları diriltti. Şüphesiz Allah, insanlara karşı fazl sahibidir. Ancak, insanların çoğunluğu şükretmez.
İşte kurban olmak ölümü göze almak demektir. Ölümü göze almayan zorluklara sabretmeyen dayanamayan toplumlar, nasıl takva iktidarını kurabilirler. Kendisini feda etmeyeni Allah feda et diye zorlamaz. İsteyenlere Allah hidayetini verir. isteyenleri saptırır bağışlar. İstemeyeni Allah bağışlamaz saptırmaz.
İşte bu peygamberimizin yirmi üç yıllık yaşam hayatı kendisinden sonra gelecek olan kuşaklara böyle bir yaşam da olur muymuş demesinler diye. Örnek bir toplum dönülecek, bir yaşam tarzı olarak insanlara örnek kılmıştır.
2/143- Böylece Biz sizi, insanlara şahid (ve örnek) olmanız için orta bir ümmet kıldık; Peygamber de üzerinizde bir şahid olsun. Senin üzerinde bulunduğun (yönü, Ka'be'yi) kıble yapmamız, elçiye uyanları, topukları üzerinde gerisin geri dönenlerden ayırt etmek içindir. Doğrusu (bu,) Allah'ın hidayete ilettiklerinin dışında kalanlar için büyük (bir yük)tür. Allah, imanınızı boşa çıkaracak değildir. Şüphesiz, Allah, insanlara şefkat edendir, esirgeyendir.
İnsanların artık bundan sonra elde orjinalliiği bozulmamış bir kuranla, insanlık tarihinden bu tarafa gelmiş geçmiş toplumlardan kıssa oluşturmuş peygamber hayatlarından kesitler sunarak nerde nasıl davranılacağını, her örnekten bir örnek vererek, ve hiçbir eksik de bırakmayarak, insanlara yol gösterici bir kitap ellerde bir ayet, ve belge olarak değişmeden dolaşmaktadır.
2/ 2- Bu, kendisinde şüphe olmayan, muttakiler için yol gösterici olan bir Kitap'tır.
O zaman Kurban hayatlarını Allah uğruna feda etmek isteyenlerin ayakta kalanlarına sembolik olan büyük hayvanlardan boğazlayarak hem yemeleri hem de yedirmeleridir.
[email protected]
kuranianlamametodu.blogspot.com
tel :0324 8147885
0554 9129275
Ali Rıza Borazan isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Ali Rıza Borazan Adli üyeye bu mesaji için Tesekkür Eden 5 Kisi:
Barış (28. November 2009), dost1 (5. October 2010), Miralay (6. October 2010), sevginur (16. January 2013), snobyx (29. November 2009)
Alt 28. November 2009, 02:34 PM   #3
Barış
Uzman Üye
 
Barış - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 785
Tesekkür: 1.340
366 Mesajina 989 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 16
Barış is on a distinguished road
Standart

Selam,

Bu başlık altında okuduklarımla tekrar perçinlenen bir düşüncemi paylaşmak istiyorum.
Kuran'daki her bir kavram, her bir öğüt, emir veya kıssa bizlere bir bütünü tekrar tekrar anlatmakta aslında. her açıdan, her yönden, her bilgi sahibine ayrıtılarıyla anlatılmakta olan şey tek. Salat, namaz, hac, kurban, infak, zekat, Hz.Musanın asasını bırakması, Hz.İbrahim ve oğlu, Hz.Salih'in devesi, İsrailoğullarının taptıkları buzağı, kesmek istemedikleri sığır, Kahrolan Ebu Leheb, Sekara fırlatılanlar, maunu bile vermeyenler, bahçe sahipleri kıssası, Karun ve ona imrenenler, ve Kuranda bize nitelikleri tanıtılan münafıklar.

Bir kez daha ve bir kez daha, belki de ömrüm boyunca her an bir kez daha farkediyorum ve her farkedişimde titriyorum ki; Rabbimiz gerçekten de kitabı detaylandırmış, gerçekten de bizlere defalarca her açıdan anlatmış, anlatmış ve anlatmış. Bu büyük rahmet karşısında titrememek ve acz içinde kalmamak mümkün müdür?

Gerçek için gücü ölçüsünde emek veren her kardeşimden Allah razı olsun.

Hamd alemlerin rabbi olan Allah'a.

Selam ve sevgi ile.
__________________
Kimse kimsenin yargıcı değil, olmamalı da zaten..Herkes kendi üzerinde gözetmen ve yargıç olsun..Kendimizi rahatsız edelim, dünyamız değişsin...Belki o zaman huzuru bulmuş benliğimiz başkalarına kendiliğinden ışık saçar../Elif.
Barış isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Barış Adli üyeye bu mesaji için Tesekkür Eden 5 Kisi:
dost1 (5. October 2010), mavera (1. December 2009), Miralay (6. October 2010), sevginur (16. January 2013), snobyx (29. November 2009)
Alt 1. December 2009, 09:26 PM   #4
mavera
Uzman Üye
 
mavera - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 126
Tesekkür: 43
65 Mesajina 146 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 16
mavera is on a distinguished road
Standart

Alıntı:
Eren Erdem Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
KURBAN

Kurban bayramı hasebi ile, bu çok yanlış anlaşılan uygulamayı açıklama gereksinimi duydum. Esasen, değerli okurlarımın bildiği gibi, genel hatları ile ‘’dinin yanlış algılandığı;’’ hususunda ifadeler kullanmaktayım. Özü itibari ile, dinin ‘’Kuran merkezinden kopartılıp’’, Arap-Emevi saltanatperestliğinin ürettiği gelenekperest tabulara hapsedilişi ile başlayan yozlaşma süreci, bütün toplumsal olguları yok etmiştir.

Kurban, ciddi bir toplumsal paylaşım olayıdır.

Kurban, ‘’kurb’’ kökünden, yani ‘’Allah’a yakınlaşma’’ anlamının doğrudan uzantısı olarak, Allah’a yakın olma fiili biçiminde anlamlandırılmalıdır. Mastar olarak ‘’yaklaşmak’’ anlamının yüklediği sorumlulukların farkındalığına erişmeksizin geliştirilen eylemlerin ‘’kurb’’ kökü ile hiçbir ilişkisi olmadığını idrak etmek durumundayız.

Kuran’da kurbanın özünü anlamak için şu ayeti ele almamız gerekir;

Hac Suresi Ayet 37: Onların etleri de kanları da Allah'a asla ulaşmaz; fakat sizin takvanız O'na ulaşır. Onları size bu şekilde boyun eğdirdir ki, sizi hidayete erdirdiği için Allah'ı yücelterek anasınız. Güzel düşünüp güzel davrananlara müjde ver.

Genel hatları ile, Allah’tan kopuk bir yaşamın içerisinde, bir ibadet olarak algılanmak sureti ile kesilen hayvanlar, ‘’kurban’’ değildir. Ancak bir cinayet olarak ele alınabilir.

Kuran’ın semantiğini ve dilini çok güzel biçimde analiz eden büyük değer ‘’Ragıp el İsfehani’’ye göre; ‘’kurb’’ kelimesinin ihtiva ettiği yakınlık, ‘’doluya yakın olmak’’, ‘’yakini arttırmak’’ ve ‘’dolmak’’ biçiminde bir yakınlıktır.



Yani, genel hatları itibari ile, kişinin ‘’Allah’tan kopuk’’ yaşamını gözden geçirmesi, yaklaşma adına eylem üretmesi, çaba sarf etmesi halidir.



Bakara Suresi 83. ayette bu hususta önemli bir tavır vurgulanır;



Ve iz ehazna misaka beni israile la ta'büdune illellahe ve bil valideyni ihsanev ve izl kurba vel yetam vel mesakini ve kulu lin nasi husnev ve ekiymus salate ve atüz zekah, sümme tevelleytüm ila kalilem minküm ve entüm mu'ridun



Biz İsrailoğullarından, ‘’Allah’ın dışında kimseye kulluk etmeyecek/O’na yakın olacak (1), ana babaya, yetim ve yoksullara yardım edecek, herkese iyilik yapıp, ‘’salat-ı uygulayacak’’, mal biriktirmeyip topluma dağıtacaksınız diye söz almıştık. Ancak pek azı müstesna, sözlerinden döndüler, hala dönmekteler…



Yukarıdaki çeviride (1) ile ifade ettiğim kısım, ‘’kurba’’ nın anlam bütünlüğünü akseden bölümdür. Kuran’ı yapısı gereği, ayetin devamı da, ‘’kurba’’ eyleminin uygulanış biçimini tarif etmektedir. Yani, halka yardım etme, sermaye yığmaktan kaçınma, sevdiğiniz şeyleri Allah yolunda harcama gibi bir bütünlük göze çarpmaktadır.



Değerli okurlar, ‘’Kuran’ı Kerim’i’’ açıp, Arapça orjinalini incelediğinizde, ‘’ kurba vel yetam vel mesakini’’ ifadesini her zaman yan yana göreceksiniz. Yetam ve Mesakin, yetim ve miskin/fakir demektir. Kurba ise, Allah’a yaklaşma olarak göze çarpar. Yani Allah’a yaklaşmanın yolu, yetim ve miskinlerden geçmektedir.



Bu, dilin yapısı, Kuran’ın anlam bütünlüğü içerisinden çıkacak yegane neticedir. Dileyen bunu kendi üslubunca araştırabilir. Aynı sonuca çıkacağından hiçbir şüphem yoktur.



Maide suresi 27. ayet konuyu ayrıca zenginleştirmekte dir.



Onlara Âdem'in iki oğlunun haberini de gerçek olarak oku. Hani, ikisi birer kurban sunmuşlardı da birinden kabul edilmişti, ötekinden kabul edilmemişti. "Seni mutlaka öldüreceğim." dedi. Öteki: "Allah sadece takva sahiplerinden kabul eder." dedi.



Habil ile Kabil olarak bilinen bu iki kişi arasındaki dialog, görüldüğü gibidir. Bilindiği üzre, ‘’hayvan kesme geleneği, İbrahim Resul ile ilişkilendirilmektedir’’. Yani, Kuran’ın kurban getirdiler ifadesi, İbrahim Resul öncesinde olmuş bir olay ile ilişkilendirildiğinde, hayvan kestikleri manasına gelmez! Bu, Allah’a yakınlaşma adına bir fiil,eylem ürettikleri manasına gelir…



Yukarıdaki ayette gördüğümüz gibi, bu iki kişiden biri, doğru bir eylem üretmiş, yani Allah’a yaklaşmıştır. Diğeri ise, yaklaşamamıştır. Yine yaklaşamama nedeni ayetin devamında belirtilir ; ‘’Seni muhakkak öldüreceğim’’. Bu, kibrin ve egonun dışavurumudur. Kibir ve ego, toplumsal paylaşımı engelleyen, tarihsel süreçte Kuran’ın temel düşmanı olan şirk dininin, yani mal ve servet yığmak sureti ile bireyci tutum sergileme dininin temel kıstasıdır. Kuran, bütün olarak infak ayetlerinde, mal ve servet yığıcıların dinini ‘’şirk’’ dini olarak tanımlarken, bu genel izahat çerçevesinde, yukarıdaki söylem; bu dine mensubiyet manası taşımaktadır.



Bildiğiniz gibi, infak ve münafık kelimeleri ‘’n-f-k’’ kökünden gelmektedir. Nifak, iki yüzlülük demektir. Münafık, iki yüzlü kişi manasına gelir. İnfak ise, kişinin elde ettiği mal-servetin ihtiyaçtan artanını dağıtma manasındadır. Dolayısı ile, münafık demek, malını dağıtmayan demektir. Bu din dilinde bu şekilde ilişkilendirilmek durumundadır. Çünkü, aynı kökten gelen iki ayrı ifadenin arasındaki büyük ilişki asla göz ardı edilemez.



Kurban kelimesinin direk geçtiği bir diğer ayet ise ‘’Ahkaf suresi 28. ayettir’’ ;



Fe lev la nesarahümlezinettehazu min dunillahi kurbanen aliheh bel dallu anhüm ve zalike ifkühüm ve ma kanu yefterun



Allah'ın yanında yakınlık sağlamak için edindikleri ilahlar, onlara yardım etseydi ya! Tam aksine, onlardan uzaklaşıp kayboldular. Bu, onların yalanları, uydurup durduklarıydı.



Bu ayetin genel anlamı da, Allah’a yaklaşmak için edinilen ‘’yedek’’ ilahların/tabi olunan hocaefendilerin, sorgulanışı biçiminde karşımıza çıkmaktadır. Allah’a yaklaşma/kurban eyleminin bu biçimde oluşamayacağı gözler önüne serilmektedir.



En önemli örnek ise, İbrahim Resul’ün oğlunu kurban etme girişimidir. Bunun üzerine bir hayvan keserek affı ifade edilirken, maalesef günümüz toplumları bu ayetlerin anlamını düşünmekten uzaklaşmış, çarpık bir yozlaşmanın esareti altında, o kadar geniş kapsamlı bir ifadenin içinden, hayvan ifadesini cımbızlayarak, ‘’Kurban eylemini, hayvan kesme ritüeli’’ kılıfına sokmuşlardır.

(SÂFFÂT suresi 102. ayet) Çocuk onunla birlikte koşacak yaşa gelince, İbrahim dedi "Yavrucuğum, uykuda/düşte görüyorum ki ben seni boğazlıyorum. Bak bakalım sen ne görürsün/sen ne dersin?" "Babacığım, dedi, emrolduğun şeyi yap! Allah dilerse beni sabredenlerden bulacaksın.



Yukarıdaki ayette, ne kurb, ne hedye ifadeleri geçmez! Dolayısı ile, rüyamda seni kurban ediyorum gibi bir anlam yoktur. Bu, senden vazgeçiyorum- seni öldürüyorum, biçiminde çevrilir. Bunun bu anlamda ifade edilişi, bir önceki ayetteki anlam ile ilişkilidir. Bilindiği gibi, İbrahim Resul, Allah’a yalvarmış, bana bir evlat nasip et diye içlenmiştir. Bunun üzerine Saffat suresi 101. ayette şu ifade kullanılmıştır;



Bunun üzerine biz, İbrahim'e yumuşak huylu bir oğlan müjdeledik.



Evet görüldüğü gibi, İbrahim Resul’ün çok istediği şey, yani evlat kendisine verilmiştir. Sonrasında ise, Allah’a yakınlığı test edilmek sureti ile, ‘’en çok sevdiğini feda edip edemeyeceği sorgulanmıştır’’…



"Bu, hiç kuşkusuz apaçık imtihanın ta kendisiydi." (Saffat suresi 106)



İmtihanın amacı, kişinin sevdiklerinden Allah yolunda vaz geçip geçememesi noktasındadır. Yani kurbanın temel amacı budur. Aksi bir mana, hayvan satın alıp kesme gibi bir ritüel uygulaması bu noktada gözlemlenememektedir. Hali hazırda, yukarıdaki imtihanın başarısı neticesinde, Allah’ın lütfu olarak oğlu yerine bir kurbanlık verildiği ifadesinin kullanıldığı görülmektedir.



Ve ona fidye olarak büyük bir kurbanlık verdik. (Saffat suresi 107)



Ayette ne ‘’koyun’’, ne de ‘’hayvan’’ ifadeleri geçmez! Dolayısı ile, Kuran’da ‘’İbrahim kıssası içinde bir hayvan kesilme hadisesi yoktur’’…



Genel hatları ile, yukarıdaki biçimde izah ettiğimiz kurbanın temel tarifi günümüz koşullarında nasıl olmalıdır ?



Allah’a yaklaşma adına mücadele etmek, yani; ego, bencillik gibi duygular üretenlerden, hocaefendilerden, şirk dininin müntesiplerinden kopmak, dini sadece Allah’a özgülemek.



En sevdiklerini, yetimlere, yoksullara dağıtmak, mal yığmamak, birikim yapmamak, sermaye biriktirmemek ve ihtiyaçtan fazlasını ‘’yetim ve miskinlere’’ dağıtmak.



İşte kurbanın genel hatları budur.



Bir hayvanı kurban etme eylemi, sadece Hacc uygulaması içerisinde yapılmaktadır. Bunun dışında kalan bölgelerde, toplumsal refahın üst seviyeye ulaşması, sermaye ve talan sistemleriyle mücadele etme gibi pratiklerin Kuran’da ki Kurban kavramının içini doldurduğunu görmekteyiz. Yaşamı boyunca, infak etmemiş, sermayenin yanında olmuş halk ve toplum düşmanlarının öldürdüğü hayvanlar, Kuran’da asla kurban olarak gösterilmez.



Kurban, sevdiği şeyleri dağıtma, vakfetme olarak karşımıza çıkar. Ve her daim bu şekilde uygulanmış, Arap-Emevi yozlaşması sürecinde, hayvan kesmeye indirgenmiştir. Bu geçişin temelindeki olgu ise, uydurma hadislerdir.



Güç ve kudreti Allah dışında unsurlara atfederek, onları egemen kılmak (kapitalizm) ve bu egemenliğe karşı çıkmayarak, toplumların sömürülüşüne göz yummak, salat( bağımsızlık mücadelesi, mal paylaşımı, itaat) dairesinden çıkmak, münafık olmak (malını fakirlere dağıtmamak) gibi eylemler, ‘’şeytan’’ kelimesi kapsamında incelenir.



Kurban, yaklaşmak, şeytan kelimesinin kökü olan ‘’ş-t-n’’ ise uzaklaşmak demektir.



Şeytanların hiçbir pratiği, ilahi çerçevede incelenemez.



Allah yolunda malı harcamak demek, halka yatırım yapmak, malı halk için harcamak, parayı-altını tedavülden çekmeyip piyasayı güçlü tutmak demektir. Bunun böyle kullanıldığını görmek için, Kuran’da infak ve sadaka ifadeleriyle birlikte, kenz ve mütref ifadelerini inceleyiniz.



Kuran’ın kulluk programları(uygulamalar) bir bütündür. Salat, Kurban, Hacc, İnfak gibi pratik eylemler, asla birbirinden kopartılamaz. Daha önce de ifade ettiğimiz gibi, ‘’Hacc, sınıfsız toplum pratiğidir’’. Salat, bu toplumu üretme adına yapılan mücadele, İnfak, bu toplumun iç düzeni, Kurban ise bu pratiklere geçişi sağlayacak adımı atma eylemidir…



Yani vazgeçebilme, Allah yolunda adım atma, Allah’a yaklaşma eylemi…



Bu yazımız, Arap-Emevi dincileri tarafından muhakkak eleştirilecektir. Ancak verdiğimiz referansları inceleyen okurlarım, muhakkak gerçekleri görecektir.



Kuran’ın dini, mistik hikayelerin, uydurma masalların, hint öykülerinin dini değil, doğrudan yaşam ve insan dinidir.



Sömürülen toplumlarda, pratik üretemeyen bir din, yani; sömürü karşısında dünyevi bir hamle üretemeyen bir inanç, ancak uydurma olabilir. Kuran ise, bundan münezzehtir. Allah’ın vahyindeki anlaşılmayan ve günümüzde uygulanmayan din, sömürü, zulüm ve eşitsizliğin karşısında cereyan etmiş güçlü bir yükseliştir.



Dolayısı ile, kan revan dolu sokaklardaki katliamı kavramak için, Türkiye’deki gelir düzeyine, sınıfsal ayrılıklara, medyaya, siyasi gündeme, ekonomik yıkıma, memur maaşlarına, işsizlik oranına bakmak yeterlidir.

Kuran’ın reddettiği bu toplum anlayışının hiçbir uygulaması, gerçek dini elbette yansıtmayacaktır.

Umarım birileri bu gerçekleri kavrayıp, doğru adımlar atar,ve en azından çocuklarımızın geleceği için ideal bir ortam üretiriz.



Saygılarımla



Eren Erdem

http://www.bagimsizyorum.com/?mxz=YaziD&hid=16

çok güzel bir açıklama olmuş.
mavera isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 5. October 2010, 06:44 PM   #5
pramid
Uzman Üye
 
Üyelik tarihi: Sep 2010
Mesajlar: 764
Tesekkür: 191
507 Mesajina 1.128 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 24
pramid has much to be proud ofpramid has much to be proud ofpramid has much to be proud ofpramid has much to be proud ofpramid has much to be proud ofpramid has much to be proud ofpramid has much to be proud ofpramid has much to be proud of
Standart

karşımızda bir ehli kitap olduğunu unutmayalım
pramid isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
pramid Adli üyeye bu mesaji için Tesekkür Eden 3 Kisi:
dost1 (5. October 2010), hiiic (27. October 2010), Miralay (6. October 2010)
Alt 26. September 2011, 07:35 PM   #6
dost1
Site Yöneticisi
 
dost1 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 3.015
Tesekkür: 3.567
1.083 Mesajina 2.384 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 100000
dost1 is on a distinguished road
Standart

Selamun Aleykum! Değerli Kardeşlerim!

Kurban İle ilgili Hakkı Yılmaz Kardeşimce yapılmış bir çalışmayı sizlerle paylaşmak istedim.

KURBAN
“Kurban” sözcüğü, Arapça bir sözlük olup “yaklaşmak” anlamındadır. Dini terim olarak ise, Allah’ı razı etmek, ona yaklaşmak için yapılan her türlü ameli kapsamasına rağmen, maalesef yanlış olarak, “Allah’a yakınlık sağlamak amacıyla belli bir vakitte belirli cins ve nitelikteki hayvanı kesme” olarak tanımlanmışve “bu amaçla kesilen hayvanaverilen ad” olarak kullanılır olmuştur.

TARİHÇESİ:
Tanrıya/ tanrılara insan/hayvan Kurban edilişinin geçmişi kesin olarak bilinmese de insanlık tarihi kadar eskidir diyebiliriz. Dinler Tarihi incelenirse tüm cahil, ilkel insanların tanrılarına yakınlaşma, onlara şükran duygularını ifade etme veya onların hışmından kurtulabilmek amacıyla Kurban ile ilgileri görülür. Antik yunan dininden tutun da Japon dini Şintoizme, eski Çin inançları ve Hinduizme kadar hepsinde kurban vardır. Ahdi Atik ve incil’de de israiloğullarının sunduğu Takdimelerden sıkça söz edilir.

Cahil insan, korktuğu şeylere, putlarına, totemlerine, ilahlarına hep kurban sunmuştur. Bu kurban kimi zaman, yetişkin insan olmuş, kimi zaman çocuk olmuş, kimi zaman da hayvan (deve, sığır, davar) olmuştur.

İSLÂM DİNİNDE KURBAN:
Müslüman arasında Kurban ilkel dinlerdekinden farklı olarak yer almıştır. Kurban’ın toplumda kardeşliği, yardımlaşmayı ve dayanışmayı pekiştirdiği, sosyal adaletin tesisinde yardımcı olduğu, et alma imkânına sahip olmayanların et yeme imkânı bulduğu, zenginlerde yardımlaşma ve paylaşma duygusunu geliştirdiği ileri sürülür. (!)

İlm-i Hal ve fıkıh kitapları kurban konusunu işlerken kurbanın delil ve kaynaklarını Kur’ân’a dayandırmaya çalışırlar.

1- Kevser suresindeki VE-NHAR emri, KURBAN KES diye tercüme ve tefsir edilir.

2-Kurbanın İbrahim As.’dan gelme bir sünnet olduğu kabul edilip, İbrahim As.’ın özverisinin konu edildiği Saffat/ 83- 113. Ayetlerini İbrahim peygamberin oğlunu Allah’a kurban olarak kesmeye çalıştığını ileri sürerler.

3- Hacc Suresi 34-37 âyetlerinin kurbandan bahsettiğini iddia ederler.

4- Maide/ 27- 32’de konu edilen olaya binaen de, Kurbanın Âdem peygamberden beri var olan bir ibâdet tarzı olduğu kabul ederler. Böylece de kurbanın Kur’ân’ kaynaklı olduğuna inanılır.

İşin aslına bakılırsa, delil olarak ileri sürülmeye çalışılan ayetlerde konu edilen olayların bizim bildiğimiz ve uyguladığımız kurbanla hiç alakası yoktur. Âyetlerin kurban için delil teşkil etmeleri söz konusu değildir. Âyetlerin bu tarz meal ve tefsirleri de yanlıştır. Bunları inceleyelim:

KEVSER SURESİ:
Dinî ve tarihî kaynaklarda belirtildiği gibi, ilk günden itibaren müşriklerin kendisini hafife ve alaya almalarıyla, hazırladıkları hile ve tuzaklarla karşı karşıya kalmıştır. Peygamberimizin maruz kaldığı bu tür davranışlardan biri de soyunu devam ettiremeyeceği yönündeki alaycı hafifsemelerdi. Günümüzde bazı ilkel aileler tarafından da hâlâ sürdürüldüğü gibi, o zamanın Arap kültüründe de kız çocukları evlâttan sayılmaz, ailenin erkek çocuk tarafından devam ettirildiği kabul edilir ve erkek çocuğu olmayanlar horlanırdı. Peygamberimizin Hadice'den doğma oğulları Kasım ile Abdullah ölünce, başta As b. Vâil es- Sehmî, Ebû Cehil, Ebû Leheb, Ukbe b. Ebî Mu'ayt gibi Kureyş'in ileri gelen müşrikleri olmak üzere peygamberimizin hasımları bu olayı malzeme yaparak o'nu horlamaya yeltenmişlerdi. Peygamberimiz tarafından ortaya atılan davanın o'nun ölümü ile biteceğini, çünkü oğulları öldüğüne göre davanın takipçisi kalmadığını düşünerek peygamberimiz hakkında "Bırakın o'nu, o'nun soyu kesik, zürriyetsiz, ölünce adı unutulur gider, biz de ondan kurtuluruz" diyor ve temennilerini haber yapıyorlardı. Bu durum peygamberimizi çok üzüyordu.

Bu sure işte üzgün peygamberi desteklemek ona metanet kazandırmak, onu ileriki görevlerine hazırlamak için inmiştir:

Şüphesiz Biz sana bol nimet verdik. Öyleyse Rabbin için salât et [mâlî yönden ve zihinsel açıdan destek ol; toplumun zenginleştirilmesine ve aydınlatılmasına uğraş] ve karşılaşacağın zorlukları göğüsle! Şüphesiz seni horlayan, sonu olmayanın; yaptıkları, işe yaramayanın ta kendisidir! (15/108, Kevser/1-3)

Rasülüllah’a verilen kevser: bol nimet ise yine Kur’an’da (Duha, İnşirah sureleri ve Hıcr/87) ayrıntılı olarak açıklanmıştır.

Aydınlanmanın başlayışı ve Allah'ın ilâhlığını, rabliğini örtüşün, Allah'a ortak kabul edişin, cehaletin toplumu sarmışlığı1 kanıttır ki Rabbin seni terk etmeyecek ve sana darılmayacak.

Sonrası senin için öncesinden elbette daha hayırlı olacak. Ve Rabbin sana verecek, sen de hoşnut olacaksın.

O seni yetim olarak bulup barınağa kavuşturmadı mı? Seni dosdoğru yol dışında biri olarak bulup da dosdoğru yola kılavuzluk etmedi mi? Seni aile geçindirme zorluğu içinde bulup da zengin etmedi mi?

O hâlde yetimi perişan etme/daha da kötüleştirme! İsteyeni/soranı azarlama.

Ve Rabbinin nimetini söz ve fiillerinle ortaya koy!

Biz, senin için, senin göğsünü açmadık mı? Senden ağır yükünü indirmedik mi? –Ki o, senin belini çatırdatmıştı.– Senin şanını da senin için yüceltmedik mi?

Demek ki zorluğun yanında kesinlikle bir kolaylık var. Zorluğun yanında bir kolaylık, kesinlikle var.

O hâlde boş kalır kalmaz hemen yeni bir şeye başla. Ve arzularını yalnızca Rabbine yönelt.

(11/93, Duhâ/1-11+12/94, İnşirâh/1-8)

Andolsun ki Biz sana katmerli katmerli nice nimetleri ve büyük Kur’ân'ı verdik. (Hicr/ 87)

Buna göre bol nimet, “Kur’an ve sıradan birisi iken seçilip peygamber yapılması; yetim iken barınağa kavuşturulması; dosdoğru yol dışında biriiken doğru yola kılavuzlanması; dar gelirli iken zenginleştirilmesi; sıkıntılı ilen göğsünün açılması, ferahlatılması; yükü ağır iken ağır yükünün hafifletilmesi; adı unutulacak iken adının, sanının ve şanının yüceltilmesi”dir.

Bizim “karşılaşacağın zorlukları göğüsle!” diye çevirdiğimiz sözcüğün orijinali “nahr” dır. Nahr sözcüğü klâsik eserlerde iyice irdelenmeden Türkçeye en uzak anlamı olan "kurban kes" şeklinde çevrilmiştir. Bu durum, "ğalât-ı meşhur, fasih lisana yeğdir [meşhur olmuş hatalı sözcük, orijinaline tercih edilir]" kuralına tamı tamına denk düşen bir uygulamadır. Ne var ki, yapılan ğalâtın/hatanın sürdürülmesi edebiyat alanında önemli bir sakınca doğurmayabilir ama dinin temel ilkelerinin ğalat bir anlamla yozlaşması, göze alınamayacak kadar büyük bir sakıncadır.

Kadim lügatlara göre İsim olarak kullanıldığında "göğüs, gerdan" anlamına gelen nahr sözcüğü, mastar olarak kullanıldığında araplar arasında "eli göğse değdirmek, göğüslemek, devenin göğsüne bıçak saplayıp kesmek" anlamlarına kullanılır olmuştur. Türkçedeki "intihar" sözcüğünün aslı da buradan gelmektedir.

Sözcük Âyette وانحر - venhar emir kipiyle yer aldığına göre sözcüğün mastar hâlinin taşıdığı üç değişik anlamın da incelenmesi gerekir.

Sözcüğün mastar olarak kullanılması hâlindeki birinci anlamı "elini göğsüne değdir" emridir. İmam-ı Şafii ve-nhar emrini "kurban kes" ya da "deve kes" olarak değil, "ellerini göğsüne değdir" olarak anlamış ve namaz kılarken alınan ara tekbirlerde ellerin göğse değdirilmesine içtihat etmiştir. Bu nedenle Şafii mezhebine mensup olanlar namaz kılarken bu içtihada uyarlar.

Şii müfessir ve fakihler de, Ali ve ehlibeyt kaynaklı rivâyetleri dikkate alarak bu emri namazda kıyamda iken ellerin göğse kaldırılması ve namazda tekbir getirirken ellerin boğaz çukurluğunun hizasına kadar kaldırılması olarak anlamış ve bu şekilde uygulamışlardır.

Kimileri de aynı emri, namazda göğsün kıbleye döndürülmesi, kesinlikle başka yönlere yalpalanılmaması gerektiği şeklinde anlamışlardır.

Ebû Hanife'nin bu Âyeti nasıl anladığına gelince; o günkü siyasal iktidarın söylemine aykırılıklar taşıması sebebiyle olsa gerek, eserleri zamanın idarecileri tarafından yok edilmiş, bu nedenle de konu hakkındaki yorumu bize kadar intikal edememiştir.

Ancak bütün bu anlayışların namaz esnasındaki bedensel hareketlere yönelik olarak ortaya konduğu dikkatlerden kaçırılmamalıdır. Oysa Âyette bu hareketin namazda olacağına dair hiçbir işaret, delâlet ya da karine [ipucu] yoktur.

Bu sözcüğün “elini göğsüne değdir” anlamın alırsak, namaza başlama tekbirinde ya da namazlardaki ara tekbirlerde dilimizle "Allahu Ekber [Allah her şeyden daha büyüktür]" derken ellerimizi göğsümüze kaldırmamız, aynı anda beden dilimizle de bu inanç ve anlayışımızı pekiştirdiğimiz anlamını ifade eder. Yaptığımız bu hareket, Allah'tan başka her şeyi arkaya attığımızı ifade eden sembolik bir davranıştır. Sûre peygamberimize hitap ettiğine göre, Yüce Allah'ın bu emirle peygamberimizden istediği, hakkında çıkarılan kin dolu söylentileri, kendisine yapılan kötü davranışları, düşmanlıkları, hileleri ve tuzakları arkaya atması, dikkate almaması, boş vermesi, elini sallayıp geçivermesidir.

Sözcüğün mastar olarak kullanılması hâlindeki ikinci anlamı "göğüslemek, göğüs göğse gelmek" demektir. Sözcüğün asıl ve en fazla kullanılan anlamı zaten bu anlamdır. Arap şairleri tarafından boğaz boğaza gelmeyi, göğüs göğse dövüşmeyi ifade etmek için kullanılmıştır. Ayrıca "evleri göğüs göğse [karşı karşıya]" deyiminde de bu anlamda kullanılmıştır.

Buna göre Rasülüllah’a/ mü’minlere, “sabırlı olma, her türlü sıkıntının göğüslenmesi” emredilmiş olmaktadır.

Sözcüğün mastar olarak kullanılması hâlindeki üçüncü anlamı ise "deveyi göğsünden hançerle kesmek" demektir. Dikkat edilirse bu anlam içinde "kurban" sözcüğü yer almamaktadır. Bu anlam esas alındığında, Âyetten "kurban kes" veya "deveyi kurban kes" gibi anlamlar çıkmaz. Sâdece "deveyi göğsünden hançerle kes" anlamı çıkar. Bu takdirde Âyetin anlamı, "Seni üzüyorlar, sana düşmanlık ediyorlar, salat et ve deveyi göğsünden hançerle kes!" olur.

O günkü şartlar altında peygamberimize böyle bir emir; kasaplık yapmasının emredilmiş olması anlamsızdır. Çünkü bu Sûre indiğinde peygamberimiz hâlâ insanlara tebliğde zorlanmaktadır, yeterince taraftar edinememiştir. İşler henüz teori/iman boyutundadır. Tebliğin dışında herhangi bir eylem söz konusu değildir.

Kevser Sûresi'nin 15. sırada indiğini bilenler ve Sûre ile Âyeti o ortama göre ele alanlar venhar emrinden kesinlikle "kurban kes" anlamını çıkarmazlar.

Ragıb el İsfehânî de Müfredât adlı eserinde nahr'ı hacc esnasında Mina'da kesilmesi gereken hediye olarak açıklar. Ancak hedy'den bahseden Bakara Sûresi'nin 196; Mâide Sûresi'nin 2, 95, 97.ve Feth Sûresi'nin 25.Âyetleri henüz inmemiştir. Çünkü bu Âyetler, Medenî'dir. Dolayısıyla Kevser Sûresi indiği sırada hacc ile ilgili bir hüküm henüz ortada yoktur. Böyle olmasına rağmen Ragıb'a göre de nahr hacda kesilen hediyenin dışında bir şey değildir, kurban adı altında günümüzde yapılan kesimle bir ilgisi yoktur.

Bazıları, yukarıda da ifade ettiğimiz gibi kurban konusunu İbrâhîm peygambere bağlarlar ve o'nun oğlunu kurban edişini konu alan birçok Kur'ân dışı kültürü kendilerine kaynak kabul ederek detaylara girerler. Oysa Sâffât Sûresi'nin 83–113. Âyetlerine baktığımızda, bu olayların kurbanla herhangi bir ilgisinin olmadığı görülmektedir. Bazıları da Mâide Sûresi'nin 27–31. Âyetlerindeki "iki âdemoğlu" kıssasından yola çıkarak kurbana kaynak aramaya çalışmışlardır. Ne var ki, ilgili pasajın da hayvan kurban etme gibi bir anlamı bulunmamaktadır.

Müslümanların nerede ve ne amaçla hayvan keseceği, Hacc Sûresi'nin 34–38. Âyetlerinde açıklanmıştır.

Yukarıdaki açıklamaların ışığı altında Kevser Sûresi'nin anlamı, " Şüphesiz Biz sana bol nimet verdik. Öyleyse Rabbin için salât et [mâlî yönden ve zihinsel açıdan destek ol; toplumun zenginleştirilmesine ve aydınlatılmasına uğraş] ve karşılaşacağın zorlukları göğüsle! Şüphesiz seni horlayan, sonu olmayanın; yaptıkları, işe yaramayanın ta kendisidir!" anlamındadır.

Konuya malzeme yapılan kuran pasajları da şunlardır. Okuyun ve kurbanla ilişkisinin olup olmadığına siz karar verin. (Bu pasajların ayrıntılı açıklamalarını TEbyinü’l Kur’an adlı kitabımızdan ve sitelerimizdeki yayınlarında görebilirsiniz.)

Hiç kuşkusuz İbrâhîm de Nûh'un grubundandı.

Hani o Rabbine selim bir kalple gelmişti.

Çünkü İbrâhîm, yıldızlara öyle bir bakış baktı ki! Sonra da ‘Şüphesiz ben sancılıyım/fikir sancısı çekiyorum’ dedi.

Hani o, babasına ve toplumuna: “Siz neye kulluk ediyorsunuz? Allah'ın astlarından birtakım uydurma ilâhları mı istiyorsunuz? Peki, âlemlerin Rabbi hakkında kanaatiniz nedir?” demişti.2

Bunun üzerine babası ve toplumu, İbrâhîm'den arkalarını dönerek geri durdular/o'nunla ilişkiyi kestiler.

Sonra da o, onların ilâhlarına sokulup “Yemez misiniz/nasiplenmez misiniz? Neyiniz var ki, konuşmuyorsunuz?” dedi. Hemen sağ eliyle/ yemini nedeniyle bir vuruşla sokuldu.

Bir süre sonra, İbrâhîm'in halkı koşarak İbrâhîm'le yüz yüze geldiler.

İbrâhîm: ‘Elinizle yonttuğunuz şeylere mi tapıyorsunuz? Oysaki sizi ve yaptığınız şeyleri Allah yaratmıştır’ dedi.

Onlar: “Şunun için bir duvar yapın/ ambargo uygulayın da bunu çılgınca yanan ateşin/aşırı sıkıntının içine atın!” dediler.

Onlar, İbrâhîm'e tuzak kurmak istediler de Biz onları aşağılıklar kılıverdik.

Ve İbrâhîm: ‘Kuşkusuz ben Rabbime gideceğim, O, bana yol gösterecek: Rabbim! Bana sâlihlerden birini lütfet!’ demişti.

Bunun üzerine Biz, İbrâhîm'e yumuşak huylu bir delikanlıyı müjdeledik.

Sonra ne zaman ki o müjdelenen çocuk kendisiyle birlikte koşacak duruma/o'nunla birlikte iş tutacak çağa geldi, o zaman İbrâhîm: “Oğulcuğum! Şüphesiz ben, uykumda; şüphesiz kendimi seni perişan, mağdur ediyor görüyorum. Bak bakalım sen ne düşünürsün?” dedi. Oğlu: “Babacığım! Sen emrolunacağın şeyleri yap! İnşallah beni, sen yokken başıma gelecek tüm sıkıntılara, mağduriyetlere sabredenlerdenbulacaksın” dedi.

Sonra ne zaman ki ikisi de İslâmlaştılar ve İbrâhîm, o'nu alnı üzere yatırdı [yüzüstü bıraktı, mağdur etti] ve Biz o'na, “Ey İbrâhîm! Sen o rüyayı kesinlikle onayladın” diye seslendik…3–Şüphesiz Biz, iyilik-güzellik üretenleri işte o'nun gibi karşılıklandırırız/ödüllendiririz.–

Şüphesiz oğulu yüzüstü bırakma işi, kesinlikle apaçık yıpratarak sınamadır.

Ve Biz İbrâhîm'e, perişan, mağdur edeceği çok büyük bu şey karşılığında/sebebiyle bedel/bahşiş verdik.

Ve sonradan gelenler içinde o'nun hakkında devamlı kalacak [hayırla anılacak, örnek alınacak] bir söz bıraktık.

Selâm olsun İbrâhîm'e!

İşte Biz iyilik-güzellik üretenleri o'nun gibi ödüllendiririz.

Şüphesiz o, Bizim inanan kullarımızdandır.

Ve Biz o'na sâlihlerden bir peygamber olarak İshâk'ı müjdeledik.

İbrâhîm'e ve İshâk'a bereketler verdik. Her ikisinin neslinden de iyilik-güzellik üreten ile açıkça kendi nefsine haksızlık eden vardır. (56/ 37, Saffat/ 83-113)

Yüce Rabbimiz haksız yere insan öldürmeyi,cana kıymayı, insanlara gönderdiği dininde (Bakara/ 178, Nisa/ 92, 93, Maide/ 32, En’am/ 151, İsra/ 33’) kesinlikle yasaklamıştır. Bu yasaklar İbrahim peygamber için de geçerlidir. Hele hele bir peygamberin öz oğlunu Allah’a kurban diye kesip öldürmesi, akıllı insanların inanacağı, kabulleneceği bir olay değildir.

Ve Biz, her önderli toplum için, Allah'ın kendilerine hayvanların kusursuzlarından rızık olarak verdikleri üzerine O'nun adını ansınlar diye bir kulluk gösteri yeri/ kulluk biçimi yaptık. İşte, sizin ilâhınız, bir tek ilâhtır. O nedenle, yalnız O'nun için Müslüman olun. Allah anıldığı vakit kalpleri titreyen, kendilerine isabet edene sabreden, salâtı ikame eden [mâlî yönden ve zihinsel açıdan destek olma kurumlarını oluşturan, ayakta tutan] ve kendilerini rızıklandırdığımız şeylerden Allah yolunda harcayan, Allah'a içtenlikle boyun eğen o kimselere müjdele.

Onların etleri ve kanları kesinlikle Allah'a ulaşmayacaktır. Ancak, O'na, sizden “Allah'ın koruması altına girme” ulaşır. Size kılavuzluk ettiği üzere Allah'ı büyükleyesiniz diye, o büyükbaş hayvanları, size işte böyle boyun eğdirdi [hiç değişmeden, gelişmeden size boyun eğecek özelliklerde yarattı]. Ve iyilik, güzellik üretenleri müjdele.

Şüphesiz Allah, inanan kimseleri savunur. Şüphesiz Allah, aşırı hâin ve son derece nankörlerin hiçbirini sevmez.(103/22, Hac/34-35, 37-38)

Onlara iki Âdemoğlunun haberini de hakkıyla oku. Hani her ikisi birer kurban sunmuşlardı da birinden kabul edilmiş, diğerinden kabul edilmemişti. O: “Seni kesinlikle öldüreceğim” dedi. Diğeri: “Allah, yalnız Kendisinin koruması altına girmiş kişilerden kabul eder. Sen beni öldürmek için elini bana uzatsan da, ben, elimi, seni öldürmek için uzatacak değilim [ben, elimi seni etkisiz kılmak için uzatırım]. Şüphesiz ben, âlemlerin Rabb'i Allah'tan korkarım. Şüphesiz ben, isterim ki sen, beni öldürmen nedeniyle oluşacak günahı ve kendi günahını yüklenip de Ateş'in ashâbından olasın! Şirk koşarak, küfrederek yanlış iş yapanların da cezası budur!” dedi.

Bunun üzerine kurbanı kabul edilmeyenin egosu kendisine, kardeşini öldürmeyi kolay gösterdi, sonra da onu öldürdü. Kendisi de zarara uğrayanlardan oluverdi.

Sonra Allah hemen ona kardeşinin cesedini nasıl gömmekte olduğunu göstermek için toprağı eşeleyen bir karga gönderdi. O, “Yazıklar olsun bana, ben, şu karga gibi olmaklığımla âciz mi oldum da kardeşimin cesedini gömüyorum.” dedi. Sonra da pişman olanlardan oldu.

İşte bunun için Biz, İsrâîloğulları'na: “Şüphesiz her kim bir zat veya yeryüzünde bozgunculuk karşılığı olmadan bir zatı öldürürse artık bütün insanları öldürmüş gibi olur. Kim de bir zatın yaşamasına sebep olursa, bütün insanları yaşatmış gibi olur” şeklinde farz kıldık. Ve kesinlikle onlara elçilerimiz açık deliller ile geldiler. Sonra da şüphesiz onların birçoğu, kesinlikle yeryüzünde aşırı davranan kimselerdir. (112/5, Mâide/27-32)


RİVAYETLERDE KURBAN
Kurban ile ilgili olarak Kütüb-ü Sitte'de [Altı Büyük Hadis Kitabı'nda] 26 rivayet mevcuttur. Ama bunların çoğu aynı rivayetin farklı kişiler tarafından nakledilmiş varyasyonlarıdır. Bu rivayetlerin hepsinde konu edilen kurban ve kurban ile ilgili bilgiler, hacda hacıların mükellef tutulduğu هدى – hedy’e [Hacda hacıların hediye olarak kestiği hayvana] yöneliktir. Yoksa bayram günlerinde hayvan kesmeye yönelik değildir. Rivâyetlerin ve tarihî belgelerin hiçbirinde, ne Mekke'de bu Sûrenin indiği dönemlerde, ne de Medine'de hacc farz oluncaya kadar herhangi bir kurban olayı anlatımı da söz konusu değildir. yani Âyetler indiği zaman Mekke'de peygamberimiz ve o günkü Müslümanlar kurban kesme şeklinde bir ibadeti kesinlikle yapmmamıştır.

Ayrıca unutulmalıdır ki mü’minler, sene de bir kez bayramla, törenle, şölenle değil her an, toplumda kardeşliği, yardımlaşmayı ve dayanışmayı pekiştirmek, sosyal adaletin tesisinde yardımcı olmak, et alma imkânına sahip olmayanların et yeme imkânı sağlamak, zenginlerde yardımlaşma ve paylaşma duygusunu sağlamak ve uygulamak zorundadırlar.

HAKKI YILMAZ
__________________
Halil Ay
dost1 isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
dost1 Adli üyeye bu mesaji için Tesekkür Eden 4 Kisi:
40tr40 (5. February 2013), hiiic (26. September 2011), Miralay (27. September 2011), sevginur (18. January 2013)
Alt 27. September 2011, 01:11 PM   #7
Miralay
Uzman Üye
 
Üyelik tarihi: May 2010
Mesajlar: 568
Tesekkür: 4.080
276 Mesajina 635 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 24
Miralay has much to be proud ofMiralay has much to be proud ofMiralay has much to be proud ofMiralay has much to be proud ofMiralay has much to be proud ofMiralay has much to be proud ofMiralay has much to be proud ofMiralay has much to be proud of
Standart

Selam
Allah razı olsun çok güzel izahatlar bunlar. Kendimi bildim bileli kurban kesme katliamına ve sünnet (hıtan) eylemine karşıyımdır. Bu tür eylemlerin Allah'a yaklaştıracağına hiç inanmadım. Ama malesef mahalle baskısı yüzünden bu eylemleri yapmak zorunda kaldık.

Kurban kesmeye delil olarak,Kevser suresini gösterirler. Dost1 abimizin de belirttiği gibi, orada geçen "venhar" kelimesinin "zorlukları göğüslemek,dik duruş" olduğunu hemen idrak edebiliriz.

Ayrıca,"salli" kelimesini de namaz olarak algılayanlara da buradan selam olsun

Zira daha önceden "İşte Kur'an" dan öğrendiğime göre,bu kelimenin "sallamak" anlamına da geldiğini de görmüştüm.
Hani Türkçede de bir argovari bir deyim vardır; üzülen birisine,"salla gitsin,takma kafana" derler ya,işte o anlama geliyor diye düşünüyorum.

Evladı vefat eden resulle alay eden,hakaret edenlere karşı; cenab-ı Allah'ın teselli mahiyetinde "O halde rabbin için salla gitsin,takma kafana,üzülme,dik dur,göğsünü ger,görevini devam ettir" anlamını vermek çok mu zor?

Saygılarımla
Miralay isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Miralay Kullanicisina Bu Mesaji Için Tesekkür Edenler:
hiiic (27. September 2011)
Alt 27. September 2011, 03:47 PM   #8
hiiic
Uzman Üye
 
hiiic - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Mar 2010
Mesajlar: 1.979
Tesekkür: 1.908
1.298 Mesajina 2.732 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 26
hiiic has much to be proud ofhiiic has much to be proud ofhiiic has much to be proud ofhiiic has much to be proud ofhiiic has much to be proud ofhiiic has much to be proud ofhiiic has much to be proud ofhiiic has much to be proud of
Standart

ben oraya; ölümden sonra cenaze hizmetinin kurumsal olarak yapılması gerektiği emrini anlıyorum. Kimsesizlerin cenzazesini Belediye kaldırıyor ya, aslında herkesin cenazesindeki işlemleri kişinin bağlı olduğu sosyal güvenlik kurumunun destek yapması gerektiğini anlıyorum.
hiiic isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
hiiic Adli üyeye bu mesaji için Tesekkür Eden 2 Kisi:
dost1 (27. September 2011), Miralay (28. September 2011)
Alt 27. September 2011, 05:52 PM   #9
hiiic
Uzman Üye
 
hiiic - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Mar 2010
Mesajlar: 1.979
Tesekkür: 1.908
1.298 Mesajina 2.732 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 26
hiiic has much to be proud ofhiiic has much to be proud ofhiiic has much to be proud ofhiiic has much to be proud ofhiiic has much to be proud ofhiiic has much to be proud ofhiiic has much to be proud ofhiiic has much to be proud of
Standart

ama bahsettiğin manaya gelen "salla gitsin" gibi öğütler de var,

mesela;

Ahzâb 48
Kafirlere ve münafıklara boyun eğme. Onların eziyetlerine aldırma. Allah'a güvenip dayan, vekil ve destek olarak Allah yeter.


Nisâ 81
"Başüstüne" derler, ama yanından ayrılınca onlardan bir kısmı, senin dediğinden başkasını gizlice kurar. Allah da onların gizlice kurduklarını yazar. Sen onlara aldırma ve Allah'a dayan; sana vekil olarak Allah yeter.

Ahzâb 48
Kafirlere ve münafıklara boyun eğme. Onların eziyetlerine aldırma. Allah'a güvenip dayan, vekil ve destek olarak Allah yeter.

Sâffât 174
Onun için sen bir süreye kadar onlara aldırma.

Sâffât 178
Sen bir zamana kadar onlara aldırma.

Zâriyât 54
Artık onlara aldırma. (Davete uymamalarından dolayı) sen kınanacak değilsin.
hiiic isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
hiiic Adli üyeye bu mesaji için Tesekkür Eden 2 Kisi:
dost1 (27. September 2011), Miralay (28. September 2011)
Alt 14. March 2012, 09:03 PM   #10
galipyetkin
Uzman Üye
 
Üyelik tarihi: Sep 2011
Mesajlar: 1.458
Tesekkür: 105
574 Mesajina 958 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 24
galipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud of
Standart

KURBAN OLARAK KENDİNİZİ SUNUN:

“Öyleyse kardeşlerim, Tanrı'nın merhameti adına size yalvarırım: Bedenlerinizi diri, kutsal, Tanrı'yı hoşnut eden birer kurban olarak sunun. Ruhsal tapınmanız budur.” (İncil. Rom.12/1)

Kurban geleneğinin tarihi çok eskidir. İlk çağlarda insanlar doğa olaylarının Allah’tan geldiğini sanırlardı. Bir yer oynaması, bir yıldırım düşmesi sonucu çıkan yangınlarla ya da yanardağların etkinliğe geçerek binlerce kişiyi öldürmesini Allah’ın öfkelenmesine ve öfkesini insanlardan çıkarmasına bağlarlardı. Sanırlardı ki Allah kan istiyor.

Oysaki Allah’ın kan istediği, kurban istediği yoktu. Bu asırlardan beri süregelen bilgisizliğe dayanan bir gelenekti.

Geçenlerde bir ilahiyatçımız televizyonda yanıt veriyordu, “Hayvanının canına kıyacağıma parası ile yoksullara yardım etsem olur mu?”
“Hayır!” diyordu ilahiyatçımız “Allah kan ister, illa ki kan akacak.
Bu Müslüman ilahiyatçımızın bu sözü üzerine hemen Kuran’daki şu ayet geldi gözümün önüne:

“Onların etleri ve kanları asla Allah’a ulaşmaz. Fakat O’na sizin takvanız (Allah’a karşı gelmekten sakınmanız) ulaşır.” (K. 22/37)

Allah’a karşı gelmemek ne demektir? Allah’a karşı gelmemek demek; genel doğrulara, ortak değerlere, olumlu kavramlara, yüce duygu ve düşüncelere, yerinde davranışlara karşı gelmemektir. Bu ortak değerleri üstün tutup Hakka saygı duymaktır. Dinsel deyimle özetlersek doğru, dürüst, güzel amellerdir. Bu güzel davranışların aksi bir davranışa girersek Allah’a karşı gelmiş sayılırız.

Yukarıda Kuran’dan alıntıladığım ayet de bunu anlatmaya çalışıyor ve “O’na sizin takvanız ulaşır!” diyor.

Takva yalnız tapınma ile olmaz Salih amellerle olur ve Allah (Toplumun ortak değer yargısı…) sizin ibadetinize değil Salih amellerinize bakar…

Anlatmaya çalıştığım bu gerçeğe İncil’de şu ayetleri ile değinir:
“İyilik yapmayı, sizde olanı başkalarıyla paylaşmayı unutmayın. Çünkü Tanrı bu tür kurbanlardan hoşnut olur.” (İncil. İbranilere,13/16)
Görülüyor ki İncil de Kuran da aynı ortak değerleri anlatmaya çalışıyor. Ne var ki insanlar kendi zanlarının doğrultusunda gidiyor.

Yine İncil iki yerde konuya şu ayetlerle değiniyor:
“Gidin de, 'Ben kurban değil, merhamet isterim' sözünün anlamını öğrenin.” (İncil. Matta, 9/13. 12/7)
Bilin ki kutsal kitaplar insanlardan kurban, kan değil merhamet istiyor. İyilik yapmayı, ihtiyacından fazlasını paylaşmayı istiyor…
Allah da (toplumun ortak değer yargısı…) iyilik yapmanızı, insanlara ve hayvanlara sevgi ile yaklaşmanızı istiyor.
Doğru, dürüst temiz bir insan olarak Allah’a kendinizi sunmak dururken; hayvanın kanını akıtarak, etini dağıtarak sorumluluktan kurtulmak ne dereceye değin doğrudur?..
Av. Eren Bilge, 13.11.2010

*****************
''İçinizdeki hayvanı KURBAN edin''.

Sayın D.Ali Ercan'ın bir ifadesi


Saygılarımla.
Galip Yetkin.

Konu galipyetkin tarafından (29. March 2017 Saat 04:39 AM ) değiştirilmiştir.
galipyetkin isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Bookmarks

Etiketler
din, gerçek kurban, infak, islam, kuran, kurban, münafık, İşte


Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı

Hizli Erisim


Tüm Zamanlar GMT +3 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 11:31 AM.


Powered by vBulletin® Version 3.8.1
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
Hanifler - Kuran odaklı gerçek din islam