hanifler.com Kuran odaklı dindarlık  

Go Back   hanifler.com Kuran odaklı dindarlık > EKONOMİ > Yasak olan kazanç yolları > Hırsızlık

Cevapla
 
Seçenekler Stil
Alt 26. March 2010, 08:00 AM   #1
Barış
Uzman Üye
 
Barış - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 785
Tesekkür: 1.340
366 Mesajina 989 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 16
Barış is on a distinguished road
Standart Ahtapotun Kollarını Kesin!

Öncelikle şunu belirtelim ki, Babil kültürü tortusu olan, “El kesme” cezasının İslam’la yakından uzaktan hiçbir alakası yoktur. Ayet zaten zenginlerin bırakılıp da sıradan menkul çalan hırsızlara ağır ceza uygulayan Babil anakent faşist uygulamasını doğrusu ile düzeltmek için sevk edilmiştir. Onu meşrulaştırmak için değil. Zaten İslam öncesi uygulanan yasa bu idi. Kuran onu iptal edip tashih etmeyecek olsaydı, niçin onu Vahiy olarak tebliğ etsin? Her durumu kanun olarak düzenleme üzerine inseydi on binlerce sayfalık bir kitap olurdu. O, bozulmuş yasaların tashihini yapar.

El kesmenin zaten Arapların cahiliye hukuklarında var olduğunun kanıtı var elimizde. Bunun en sağlam kanıtı da, Mekke daha İslam’la tanışmadan güzel insan selam ona Muhammed resul olmamışken, Mekke yönetimi münavebe ile aileler arasında sıra ile yönetilirken, Kâbe’deki sözüm ona, kutsal emanetlerden toprakta gömülü bir altın geyik heykeli çalınması ve bunun suçlusu bulunan bekçinin elinin kesilerek cezalandırılması kaynaklardan bize aktarılan haberlerdendir.


Bu bize gösterir ki, bu cezalandırma usulü İslam öncesi gelenekte var olan bir uygulamadır. İslam ise bunu kaldırmak için gelmiştir. Çünkü bir anakent olan Babilde bu hüküm, mülk şehvetinin korunması amacını taşımaktadır.

Biyolojik eli kesmek Kısas mizanına da aykırıdır. Eğer Kuran bunu onaylasa idi, meseleyi sukut ederek geçiştirirdi. Ayette bahse değer bulduğuna göre, demek ki buradaki yanlışı düzeltmek istemektedir. Nitekim ayette geçen “Nekelen” kavramı kökü belli olmayan bir kavramdır. Nekâ veya Nekae kavramı ve lam elif ayrılarak okumakta fayda vardır. Nekae anlamı da borcun tamamen ödenmesidir. O zaman geride kalan “La min Allah” sözcüğü; “Allah’tan değildir” anlamına gelmez mi?

Yine Kuran hukuk sisteminde “Kısas” esası getirilmiştir. Bunun anlamı denk cezadır. Denk ceza ise meydana gelen zararın, ne altın da nede üstünde olmayan, tam karşılığı demektir. Gerçi kavram bütünü olarak anlamı var olup, herkese ibret olacak şekilde cezalandırmaktır. Ama bu kavramın birde kökü ve mastarı olmalıdır.


Hırsızlık mala karşı işlenmiş bir fiilin cezasıdır. Onun eski hale getirilmesi de eksilen malın tamamlanmasıdır. Bozulan amme düzeninin iadesi ise hapisle giderilecek şeylerdendir. Elin kesilmesi Kısas ilkesine de aykırıdır. İnsan bedenine verilen zararlar da ancak, zarar verene aynı oranda zarar vermek denk cezadır. Bu dahi terditlidir. Zarar verdiği oranda, faile de aynı zararın yasayı uygulayanlar tarafından verilmesine karar verilmesi, eğer hak sahibi, yani zarar uğrayan razı olursa maddi bedelinin ödenmesi, hak sahibi isterse hakkını bağışlaması Kuran adaleti gereği kıst’tan adalete ve merhamete uzanan bir hafiflik mutlaka vardır.

Kasten adam öldürmede bile kısas ve kısastan vazgeçme hakkı vardır. Hak sahibinin yine diyet ödemek ve af etmek gibi tercih hakları varken, burada hem kısas olmayan, hem de terditli olmayan bir ceza tertibi Kuran mantığı açısından imkânsızdır. Hiçbir mal candan daha kıymetli değildir. Cana kıyılmasında terditli ceza varken, mala karşı olan fiilde bunun olmaması Âlemlerin Rabb’i tarafından ön görülmeyecek bir şeydir. Kaldı ki mala karşı insan organının kesilmesi kısas ilkesine aykırıdır.

Cana ve zarar gören organlara uygulanacak cezalar bundan ibaret olduğuna göre, maide 38. ayeti uygulamasında, mala karşı işlenen suç da, cismani zarar yorumu çıkarmanın imkânı var mıdır?

Varsılın malının insanın canı ve organından daha kıymetli sayılması ve kısas ilkesi haricine çıkılmasının faturası, nasıl o adil ve merhametli Allah’a çıkartılır? Bunun hesabını kim verecektir. İnsana mülk kadar değer vermeyen bu Sekuler kültür geleneğini İslam’a fatura etmeye kimsenin hakkı yoktur. Bu eski metropollerin epik ve Liberalist kültüründen kalma kötü bir gelenektir. .Mülk şehvetinin galebe ettiği toplumların eseridir. Putperest (pagan) Mekke de İslam öncesi uygulanmış olması da, bize kimin kültürü olduğunu açıkça gösterir.


Görüldüğü gibi Kuran’ın genel ilkeleri bile bize, bu ayetin tefsirinde çok büyük hatanın mevcut olduğunu gösterir. Her vicdan sahibi bundan rahatsız olur. Hele Allah’tan korkan bir vicdan, Rabb’e iftira etmenin, onun erdemli ahlakına böyle seviyesiz bir hüküm yakıştırmanın korku ve mahcubiyetini çeker.

İşte Kuran ve İslam’ın sözde şeriatını suçlarken ayırım yapmayanların günahına, buna sebebiyet verenler ve yanlışın düzeltilmesi yolunda kıllarını kıpırdatmayanlarda ortaktır. Hele ülkemin ne istediğini bilmeden şeriat isteyen bilgisiz insanlarının hallerine üzülmemek elde değildir.

Acaba Allah kendine iftiralarla dolu bir fıkhı şeriat sayar mı idi? Hele cana kıyma konusunda kademeli bir sistem getirerek, bunu mağdurun rızasına bağlayan bir sisteme bağlarken, adaletten merhamete bir eğilim koyan Rabbimiz gibi hüküm koyan var mı acaba diye düşünmeden hüküm çıkarmak doğrumudur? Buradaki maksadın, hakkın tam karşılığının alınması için idamı getiren. Sonra insanlar arasın da barışa vesile olsun diye, bu ağır hükmü hafifletmeyi mağdurun iadesi ile paraya çevirebileceğini ve tam affederek gönüldeş olup cezanın ammeye ait kısmını hesap gününe havale edebileceği yolunda ki güzel hukuk sitemi, dünyanın hiçbir yerinde bulunmaz.

Kısas haktır derken de burada bir güzellik vardır. Eğer cezanın üst sınırı bedel ödeme ile başlasa idi, zengin için caydırıcı olmaz, parasının bolluğu miktarınca cinayet işleyebilirdi. Allah’ın Adil, Rahim olmasına karşın, hırsızlıktaki kısasa tezadın, Kuran’ın kısas ilkelerine aykırı mana verilmesini izah ettikten sonra, acaba bu yürürlüğe konulduğun da çeşitli pürüzleri çıkacak olan bir hükmü, ilmin kendisi olan ve ilmini yedi denizin mürekkep olması halin de dahi onların tükenip Rabb’in sözleri tükenmeyecek kadar yüce ilim sahibi yüce Rabb’imiz, onların anladığı şekilde vaaz etmesi mümkün mü dür?

Önce şunu belirtelim ki, Rabb’imiz vahiyde kendi haklarını çiğneyenlere dair beşerin uygulayacağı bir ceza tertibi yoluna gitmemiştir. O kendi hakkını Ahirete bırakmıştır. İnsanların sulh ve sükûn içinde yaşamaları için yasalar koymuş, suç ve suçluların verdikleri zararı önlemek, tazmin ettirmek yolunda hükümler vazetmiştir. Demek ki, zarar varsa o zararın giderileceği miktarda bir karşı zarar ve tazminatla giderme esası Allah şeriatının maksadıdır. Birde kamunun düzeninin bozulmasından doğan zarar vardır ortada. Bundan başka suç işleyeni bundan vazgeçirmek ve ıslah etmektir. Bu bakımdan hapis cezası vazetmemiştir. Bu İnsanlar tarafından konulmaz diye de bir hüküm getirmemiştir. Gayrı meşru cinsi münasebetin bir türü hariç. Onda hapis cezası vardır. Eğer ıslah hapisle yerine gelecekse, insan buna başvurabilir. Allah tarafından önlemler açıkça düzenlenmemiştir denilemez.

Eğer suçu kolaylaştıran “Vasıtalar” varsa, bunlarla suçlunun arasına engel konulabilir. Mesela uygulama da görülen müsadere bu maksada dayanır. Denebilir ki, hırsız da eli ile suç işlemiştir. Öyle ise bu bir vasıtadır. Bir daha işlememesi için bunun kesilmesi bir önlemdir. Yukarıda bunun kısasa aykırı olduğunu söylemiştik. İş öyle olsa idi zina edeninde cinsel organının, yalan söyleyenlerin dillerinin kesilmesi, harama bakanların gözlerinin çıkartılması yolunda da hükmü bulunurdu. Organa zarar ikası sadece bu türden bir suçun kısasıdır. Burada başka bir şey söylüyoruz. Öyle bir şey olmadığına göre, demek ki böyle bir şey önlem gerekçesi ile de izah edilemez. İnsan eliyle çalışarak, hem kendisinin hem de ailesinin nafakasını kazanır. Böyle bir zarara uğratılması kastın aşılmasıdır. Aşırı gitmek ise dinin yasakları arsındadır. Diyelim ki, bu böyle düşünülmelidir. Peki, eli ile ekmeğini kazanan adamı bu çok etkiler ama Ikta sahibi, rantla, iratla geçinen hırsızın hırsızlığa devamını hiçbir zararı engellemez. Adil ve Âlim olan Allah böyle sonuçsuz bir ceza koyar mı?

Diğer suçlarda olduğu gibi hırsızlıkta da birlikte işlenebilen suçlardandır. Birisi gözcülük, birisi araç temin edebilir. Diğer bir kişide, fiili doğrudan ika edebilir. Cezalandırma da ise aynı cezayı görürler. Diyelim ki üç kişi birlikte hırsızlık yapmaya karar verdi. İkisi sabıkasız ve elleri sağlam, diğeri ise kesile, kesile eli de ayağı da kalmamış bir sabıkalı. Aslında ayak kesilmemesi gerekir ama eller bitince ayakta kesmiş oldukları anlaşılmaktadır. Onu kucakların da getirip köşe başına oturttular ve ikisi yardımlaşarak eşyaları çalıp kamyona yüklediler. Suçüstü yakalandılar. İkisinin iki kolunu kestiler(çünkü eydi ye kavramı iki kol anlamına gelir) diğer hırsız kuru bir gövdeden ibaret, ona haydi sen eve git kesilecek bir yerin yok mu diyecekler.?kaldı ki fıkıh zaten oturup bekleyenin cezalandırılamayacağını, sadece el süren şerikin cezalandırılması kanısına da varmışken, bu kütürüm kütür cezadan muaf olarak istediği kadar suç işleme açık bonosu kazanmıştır.

İşte Âlim olan Allah böyle bir yerde tıkanan ceza tertip etmez. Bu suç gizli hırsızlık ve sosyo-ekonomik suçlar içindir. Bunu da kalantorlar işlerler. El kesilmesi ise, yaptıkları işten men ve vasıtalarının ve servetlerinin müsaderesidir. Çünkü konulan servet sınırı olan bir ev ve bir binek sınırını aşmışlardır. Bu gizlilik iş nedeniyle hırsızlık olup faali adi hırsız değildir. Artanı zimmetinden çıkarmayarak zimmetinde tutup servet ve sermaye yapanlardır. Yani mele takımının işten men edilmesi, üretim ve kazanım araçlarının elinden alınması, servetine el konulmasını düzenleyen bir ayettir.

Geleneklerini şeriat yapan bu kesim, kendilerine gerekçe oluşturmak için Mülk şehvetlerine, Selam ona Resulullah’ı da alet etmeye kalkışırlar. Güya Resulullah, kızım Fatıma da hırsızlık yapsa onunda elini keserdim demiş..Allah’ı en iyi tanıyıp bilen onun Resulüdür. Birçok şeyi yarım bilen ben dahi, Allah ayetinin bu anlama gelmesine imkân bulunmadığını kestirebilirken, Allah tarafından kendisine hikmetler verilen Resulullah böyle bir şey demekten münezzehtir. Ama Resulullah aşağıda ki hadisi söylemiş olması daha mantıklı ve daha doğrudur. “Bu hükmü zenginlere uygulamada tereddüt göstermeyin. Geçmiş kavimler öyle yaptılar da helak oldular” hadisini söylemiş olması daha mantıklıdır. Denebilir ki, canım bunda ne var, hükümler hep fakire kolayca uygulanır da hatırlı insanlara uygulamada imtiyazlı davranırlarda ondan.



Peki ya ayrıca aksini kast etmiş de bu kast edilen “İki el” yemek yediğimiz, taharet aldığımız, çalışıp ailemizi baktığımız el değil, güç kuvvet veren her türlü vasıta anlamın da ise? Ki öyledir. Güç kuvvet anlamına gelir..”Sakın bunu Adi hırsızlıklar da uygulamayın, bu vasıflı hırsızlıktır” demiş ve demek istemişse ki mutlaka öyledir..Dışardan bakıldığın da anlaşılmayan, ama insanları mülksüzleştiren, o mülkü ellerin de tutan ,Tahakkümcü taht sahiplerine, kendilerini şerefli sayan aile vakıfları kuran eşrafa, köy ağalarına, feodal beylere, tüccar ve sanayicilere, köle çalıştırarak güç kazananlara uygulayıp, onların toplumu ifsad edip, her türlü günaha kapı açan özendirici ve diğer taraftan da köleleştirici sömürücü güçlerine karşı uygulayın anlamın da söylemişse ve bizim de bu yolda yine bir hadis olan delilimiz varsa, buna ne denir?.Onları terakki ettiren Mülkle güçlendiren vasıtalar edinmelerine müsaade etmeyin, demek maksadı ile söylemişse ki, öyledir.



Öncelikle yasalar suçu tanımlar, ondan sonra suça ceza tayin ederler. Sözlüklerin teselsül eden mantığın da her kavramın nasıl kavramlaştığı üç aşağı beş yukarı tespit edilebilir. Sonra tertilen okuma imkânımız, feraiz şansımız vardır. Ayetler öyle mucizevî tertip edilmişler ki, suçun nasıl işlendiğini failin ne olduğunu, hangi maksat için tertip edildiklerinin geniş bilgisi de o kısacık ayetin içinde durmaktadır. Yine on harf durak harfleridir. Kelimeyi buradan keserek ikiye bölebiliriz. Kavram tahliline girdiğimiz de, bu konuyu açıklayacağımız için şimdi hadisi zikretmekle yetinelim. Selam ona Resulullah bir hadisin hırsızlığı şöyle tanımlar.

“Bir mesken, bir binit(vasata) bir hizmetli fazlası hırsızlıktır”. Demek ki, Kuran’ın önemsediği hırsızlık, birinin malını alıp gitmek zimmetine geçirmek şeklindeki adi hırsızlık değil. Bunu düzenlemeye bile gerek yoktur. Mademki suçla eşyalar arsına bir engel koymak gerekir, hapishane duvarlarından daha iyi bir engel mi olur. Orada verisiniz bir dokuma tezgâhı, evini helal parayla geçindirmeye alışır. Eğer bu hukuku örfen oluşturamayacaksa islam milleti eyvah da eyvah. Elini ayağını kesip dilenci yapmaktan iyidir. Bu suçta insanlara hapis cezası verir, başka ıslah yoluna gider hallederleriz.


Kodamanlığa sınır getirilip, itidalle yetinme esas alındığına göre hak din, ihtiyaç fazlasını zimmette çıkartıp infak etmeyenlerin ifsad ve fitne ürettiklerini bize haber verdiğine göre, din öyle at, eşek çalanlarla uğraşmaz. Kaldı ki onlar varsıllardan bir şeyler çalarak sosyal adalete hizmette ederler. Asıl hırsızlar melelerdir ki, fakirliğe ve açlığa sebep olurlar. İşte hak din hırsızlıktan bahsettiğinde bol kazanç getiren işlerle çok kazanıp artanı servet ve sermaye toplayanlardır. Büyük dinler büyük işlerle uğraşır. Adi hırsızı tıkarsın içeri kimseye zarar veremez. Ama kalantor öylemi dama bile tıksan sermaye şirketleri, çiftlikleri şakır şakır çalışır ve emme basma tulumba gibi fakirlerden alır servetine yığar da yığar. Birkaç fetvacı bulup Maide–38 ayetinde onlara değil fakirlerin bilimsel olmayan hırsızlığına yordurursa artık ona top vursa yıkılmaz. Nitekim oluşan fıkhı gördük ancak melelerin işleyebileceği ihtilas suçunu el kesmekten muaf tutmayı başarmış. İrtikâp ve zimmet, Gul hep ona özgü suç türleri.



İşte tanımlanan hırsızlık budur. Bunun için de, kimseye Ikta vermemek, köy ağalığına, derebeyliğe müsaade etmemek, ustanın yanında çırak veya kalfa veya çiftçinin yanın da bir yardımcı ile çalıştırmasının dışında, fazlasına müsaade etmemek. Bunu uymayanlar varsa, Maide 38 ayet gereği elindeki zenginlik ve güç kazanma (iktisap) vasıtalarını alıp, bunlarla kamu adına üretim yapmaktır ayetin anlamı.

İşte Hırsızlık gibi sosyo ekonomik bir suç düzenlemesi ile sanayileşmenin Kollektif üretim usulü ile yapılmasının yolu açılmıştır. Zaten ayet bakıp görmek isteyenlere bunu açıkça göstermiştir. “Eyediye hâ kesebâ “. Bunun anlamı gayet açıktık.” İktisap gücü” demektir. Adi hırsızın iktisap gücü değil, kapıp alma gücü, “ahzu-kabz” gücü olur.Zaten şeriatın baş ilkesi, erdemli insan yetiştirmek ve erdemli topluma ulaşıp, sonra da bunu evrenselleştirmek olduğuna göre,orada suçlar için de alınması gereken önlemler, bu ilkeye paralellik arz eder.Zaten geçimlik için üretim ilke olduğuna göre, “Ikta sahipleri”(gedikçiler) Tahtta tek başlarına oturanlar, Plutokrasi söz konusu olmadığına göre, bu hüküm de hırsızın cezalandırılması değil,bununla beraber ve daha ziyade erdemli toplumun oluşturulması için, gerekli alt yapının oluşturulması önlemidir.Yani koruyucu hekimlik gibi, koruyucu sosyo ekonomik tedbirdir.Zaten şeraitte böyle bir ideal sistemin kurulmasının ismidir.

Kafalarına mülk şehvetini ve buna uzanan elleri kırmayı yerleştirmeye çalışanlar, bunu başka yere çekmeye çalışsalar da, kavramlar incelendiğin de “Kata’” kavramının daha ziyade ilgili olduğu konu, organ kesmenin dışındaki konulardır. Organ kesmenin ayrı bir fiili vardır. Yani ameliyat gibi kesip biçmenin. Mesela derebeylik siteminin yıkılması için onu besleyen uygulamalara son verilmesini gerektirir. Mesela hatırlı kişilere “gedikler” ve Ihtalar verilmemesi yönündedir. Yani Mülkün şahsileştirilmesinin üçayağı olan monarşi, oligarşi. şereflere el koyan Aristokratik veya komprador burjuvazi ye “şerefte herkes ortaktır” ilkesi getirilerek,; şan, şöhret ayağının ortaklaşa kullanımı ve yine mülkün servet ve sermaye ayağının ortaklaşa kullanımı açısından bir önlemdir.

Bunlar yerine getirilmeden, asıl gizli ve bilimsel yoldan “müessesleşerek”, müesses çalma yöntemlerinin kapatılması ile tüm topluma zarar veren kesimin dizginlenmesine hizmet eden hükümdür şer’i olan Hükümler. .

Nasıl Salât, Hacc ve Zekevat aynı kapıya çıkan, aynı sosyo ekonomik hayatın tesisi için oluşmuş kavramlar ise, işte Maide 38. Ayeti de aynı gayenin tesisi için alınması gereken önlemdir.

Çünkü Allah Âlimdir. Âlim olanda sopa ile sivrisinek avlamayı değil, bataklığın kurutulmasını tavsiye eder.

Ferdiyetçilik açlığı, açlık hırsızlığı üretir. İşte evrensel ilke de budur. Sözün güzeline uyun şeklinde ki Allah tavsiyesini kulak ardı yapanlar, tabi ki ayeti evrensel adalet için değil, mülk şehveti içinde yanıp tutuşan Müsrif ve sefihler, Derebeyler, toprak ağaları, müstebitler ve servet sermaye sahiplerinin zulmünün sürdürülmesi istikametinde algılarlar.

Amacı tamamen tersine çevirirler. Maksat kendi hırsızlıklarını gündemden düşürmek ve suç olmaktan çıkarmak için bu hükmü kendi üzerlerine hiç almazlar. Oysa asıl muhatap onlardır.


Av.İlhami Çetin
__________________
Kimse kimsenin yargıcı değil, olmamalı da zaten..Herkes kendi üzerinde gözetmen ve yargıç olsun..Kendimizi rahatsız edelim, dünyamız değişsin...Belki o zaman huzuru bulmuş benliğimiz başkalarına kendiliğinden ışık saçar../Elif.

Konu Barış tarafından (26. March 2010 Saat 09:02 AM ) değiştirilmiştir.
Barış isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Barış Adli üyeye bu mesaji için Tesekkür Eden 3 Kisi:
Apollonius (30. March 2010), dost1 (27. March 2010), Miralay (11. May 2010)
Alt 11. May 2010, 11:58 AM   #2
Miralay
Uzman Üye
 
Üyelik tarihi: May 2010
Mesajlar: 568
Tesekkür: 4.080
276 Mesajina 635 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 24
Miralay has much to be proud ofMiralay has much to be proud ofMiralay has much to be proud ofMiralay has much to be proud ofMiralay has much to be proud ofMiralay has much to be proud ofMiralay has much to be proud ofMiralay has much to be proud of
Standart

Ellerinize sağlık çok güzel bir yazı
yalnız ben "varsıl" ve "mele" kelimlerini anlayamadım?
Miralay isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 11. May 2010, 01:06 PM   #3
dost1
Site Yöneticisi
 
dost1 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 3.015
Tesekkür: 3.567
1.083 Mesajina 2.384 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 100000
dost1 is on a distinguished road
Standart

Selamun Aleykum! Değerli Miralay Kardeşim!

Alıntı:
Miralay Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
Ellerinize sağlık çok güzel bir yazı
yalnız ben "varsıl" ve "mele" kelimlerini anlayamadım?
Allah razı olsun kardeşimiz değerli bir çalışma yapmış. Söz konusu ayet:
Ves sariku vas sarikatü faktau eydiyehüma cezaen bi ma keseba nekâlen minellah* vAllahu Azîyzün Hakiym;

Başkasının malını gizli alan/hırsızlık yapan erkek ve hırsızlık yapan kadını, kazandıklarına karşılık ve Allah’dan ibret verici bir azab olarak onların ellerini kesin. Allah Aziyz’dir, Hakiym’dir.

Arapçada çoğul ifadeler en az üçtür. Ayetteki ifade yedeyni/iki elini değil eydiye/ellerinidir.Bir insanın üç tane eli olamayacağına göre istenilen, eylemin engellenmesi ve bu tür olaylara olanak sağlayacak ortamların yaratılmamasıdır.

"varsıl", varlıklı olan zengin olan; "mele", bir toplumun ileri gelenleri,kurulları demektir.
Dolmak” anlamına gelen “mil’ ” sözcüğünden türemiş olan “mele’ ” sözcüğünün esas anlamı; “dolu olan (depo)” demektir. Zaman içinde “reisler / başkanlar, bir toplumun ileri gelenleri, toplumun erdemlileri” için de mecaz anlamla “mele’ ” denilir olmuştur. Bunlara “mele’ ” denilmesinin sebebi “kendilerinin ihtiyaç duyulan bilgi, deneyim ve anlayışla dolu” olmalarındandır yani “boş adam” olmayışlarındandır. Sözcük bu anlamıyla Kur’an’da 28 kez yer almıştır. Araplar “ahlâk”a da “mele’ ” derler. (Lisan ül Arab c: 8, s: 344-346

Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen AllaH'tır.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz.
__________________
Halil Ay
dost1 isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
dost1 Kullanicisina Bu Mesaji Için Tesekkür Edenler:
Miralay (5. June 2011)
Alt 11. May 2010, 10:48 PM   #4
hiiic
Uzman Üye
 
hiiic - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Mar 2010
Mesajlar: 1.979
Tesekkür: 1.908
1.298 Mesajina 2.732 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 26
hiiic has much to be proud ofhiiic has much to be proud ofhiiic has much to be proud ofhiiic has much to be proud ofhiiic has much to be proud ofhiiic has much to be proud ofhiiic has much to be proud ofhiiic has much to be proud of
Standart

Evet hırsızlık edenin ELLERİ kesilmeli, kaç tane eli varsa bütün hırsızların elleri hatta belkide ayaklarıda kesilmeli..!!! HIRSIZLARIN DİRSEKLERİNDEN itibaren kesip atacaksın.

Bu ülkeyi bu hale getiren hırsızlardır...

-Meclise oturup kendi menfaatleri uğruna ülkeyi zarara sokacak antlaşmalara imza atan HIRSIZLAR.
-Üniversitelere akraba yardımıyla baş köşeye oturup birde utanmadan tübanlıyı içeri almayıp, yatan yalancı düzenbaz, kendine bilim adamı süsü verip devleti soyan Hırsızlar.
-Devlet dairelerinde sabahdan akşama kadar vakit öldüren, kendisine vatandaş gelince savsaklamaya çalışan HIRSIZLAR
-Devlete ait döner sermayeleri paylaşan arsız utanmaz HIRSIzLAR.
-Rüşvetçi, hain, vatanını milletini satan hırsızlar,,,

Hepsinin ellerinin kesilmesi lazım. ALLAH doğru söylerler Allahın emrini yerine getirmemek zulümdür. Ancak bu kesim işlemini yine hırsızın kendisinin yapması gerekir. Yani vatandaş yapamaz bu işi. Bu nedenle Hırsız zaten kendisi, kendi elinide kesmediği için, bize tek şey düşüyor. dua etmek; Allahım bu kavmimiz Kuranı büsbütün terk etti, sana sığındık, bizi bu zalimlerden kurtar.

Zaten kim ne ektiyse aynen buluyor, Hırsızın birisi millete sürekli iftira atarken kendi videoları çıktı piyasaya tutuştu... Ama neyse bu dünyada onu biz Allaha bıraktık, yapacakta birşeyimiz yok, dünyada paşa paşa gelip şeriata uyup ellerini kestirmiyorsa az kaldı, ölünce ben şikayetçiyim, tüğü bitmemiş yetimin hakkını çalanların bakalım neleri kesilecek ahirette...

Bu ülkede zamanında Cumhurbaşkanının yeğeni banka hortumlamıştı yaaaa, görgüsüzlüğün hırsızlığın bu kadarı olurmu arkadaş... Gözümüzün içine baka baka şerefini haysiyetini satıyorsun bari elini kestirde hem başkalarına kötü örnek olma hemde dünyada cezanı çek ahirette cezamı çektim dersin...

HIRSIZLARIN ELLERİ KESİLMELİ... Kimin Hırsız olduğuna halk karar vermeli.
Başa geçmiş ben başkanım diorsun... Kendininkinden başka 70 milyon vebal yükleniyorsun
Kolay değil bir bölgeye hükümdar olmak... Kuzunun hakkını gidip kurttan sormak
Günahkar seni örnek gösterecek bir gün... Şimdilik inanma pişman olacaksın o gün
Her koyun kendi bacağından asılacak sanma... Koyunların ot çalmayı kimden öğrendiğini anla

Sinirdin ilham geldi şiir yazdım...

Konu hiiic tarafından (11. May 2010 Saat 10:58 PM ) değiştirilmiştir.
hiiic isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 16. September 2011, 07:29 PM   #5
hiiic
Uzman Üye
 
hiiic - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Mar 2010
Mesajlar: 1.979
Tesekkür: 1.908
1.298 Mesajina 2.732 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 26
hiiic has much to be proud ofhiiic has much to be proud ofhiiic has much to be proud ofhiiic has much to be proud ofhiiic has much to be proud ofhiiic has much to be proud ofhiiic has much to be proud ofhiiic has much to be proud of
Standart

http://www.tebyinulkuran.com/index.p...ege-dogru---13

11. dakikadan sonra anlatıyor hakkı hoca.
Allah'tan korkup öğüt almak isteyenlere duyurulur.
hiiic isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
hiiic Kullanicisina Bu Mesaji Için Tesekkür Edenler:
dost1 (16. September 2011)
Alt 22. October 2011, 11:49 AM   #6
galipyetkin
Uzman Üye
 
Üyelik tarihi: Sep 2011
Mesajlar: 1.458
Tesekkür: 105
574 Mesajina 958 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 24
galipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud of
Standart

HAK DİNDE HIRSIZLIK; İHTİYAÇ FAZLASINI ZİMMETTE TUTMAKTIR.

YANİ, BAKMAKLA YÜKÜMLÜ OLDUKLARININ ZORUNLU VE FAYDALI İHTİYAÇLARIDAN ARTAN İHTİYAÇ FAZLASININ TAMAMEN AHARIN İHTİYACINA SARFEDİLMEYİP SERVET VE SERMAYE EDİNMEKTİR. DİN AÇISINDAN HIRSIZLIKTAN TEMİZ KALMAK İÇİN; MEDENİYETİ KURUP İLKELLİKTEN KURTULARAK SOSYAL HUKUK DEVLETİ OLUŞTURULMUŞSA, İHTİYAÇ FAZLASININ BU VE BENZER AMAÇLARA HARCANMAK ÜZERE YÖNETİMİN EMRİNE VERİLMELİDİR. BU FİİLLERE İSYAN EDİP, İHTİYAÇ FAZLASINI DERHAL TOPLUMA VERGİ OLARAK VERMEYİP ZİMMETTE TUTMAK, HAK DİN AÇISINDAN HIRSIZLIKTIR.(Maide-38 ve Bakara-219/2 )

ZENGİNLİĞİ YARATAN İNSAN DEĞİLDİR. ZENGİNLEŞEN SADECE ONU NAKLEDENDİR, YANİ MECRASINI KENDİ HANESİNE ÇEVİRENDİR.

İNSANIN MALINDA NASIL BAŞKASININ HAKKI VARSA, İLMİNDE DE VARDIR.


Yukarıda, Sayın Barış emeğe dayalı küçük ölçekli bir iş yerinden bahis etmiştir. Dikkat edilirse, iş sahibi bedenen çalışacak, ancak bir yardımcıyı işçi olarak çalıştırabilecek. Uygulamada bu, çoluk çocuğu küçük olduğu için kendisine yardım edebilecek durumda olmayan küçük çiftçi ve küçük esnaf, küçük sanatkârın birlikte çalışırken kullandıkları bir nevi usta kalfa ilişkisi düzeyindeki ilişkilerde söz konusu olur. İşverenin bunun fazlasını çalıştırması halinde, iş hacmi aynı olduğundan fazladan çalıştırılan işçi üretim artmadığından artı değer yaratmaz, bilakis bunun ücretinin ödenmesi için diğer çalışanların ürettiği artı değerlerine el konulmuş olacağından, diğer çalışanların rızası yoksa, hırsızlık sayılmaktadır.
Maide suresi 38. ayetin bize gösterdiği yol ise, artı değerin kazançtan çıkartılmayıp zimmette tutulması hırsızlık olduğu gerçeği ile artı değerin sermayeye eklenerek tekrar üretimde kullanılması anlamına gelen kapitalist üretim tarzının hırsızlık fiili sayıldığı açıklamasıdır ki, aynı zamanda Maide 38. ayetteki hırsızlık fiilinin failinin, menkul bir malı sahibinin izni olmadan alıp götüren değil, ticari, sınaî, tarımsal üretimde bulunan işverenlerin üretilen artı değerlere el koyması fiilini işleyenler olduğunu açıklamış olmaktadır. Ayrıca her türlü sermaye ve teknoloji, doğal enerji v.s kullanarak bolca kazandığı şeyden, yalnız ihtiyacı olanı alıkoymayıp, çoğunu alıkoymasıyla da hırsızlık oluşur. Fazlalık, zimmetten çıkartıldığında hırsızlık ortadan kalkar.

Demek ki buradaki gizlilik(artı değerlere el koyma), ancak ekonomi bilimini iyi bilenlerin fark edebileceği nitelikte ve kolay fark edilmez olduğundan dolayıdır. Resulullah da, çiftlik işletmeciliğini “gaflet” saymıştır( Kütüb-ü sitte cilt 3 sayfa 171). Bu hadis mealen şöyledir. 'Çiftlik edinmeyin, dünyaya bağlanır kalırsınız’. Bu hadiste kullanılan kavram Day’a ( Zay’a) konusunda hadis şerh kitabında da açıklama yapılmıştır. Bu açıklama şöyledir ''Bağ-Bahçe ekim tarlası (Üretim sahası), köy manasına gelir. En nihaye’de, kişinin geçimini sağladığı san’at, ticaret, v.s her çeşit meşguliyete day’a denilmektedir…hülasa dünya hayatının idamesi için gereken kazanç vasıtalarının hepsini anlamak bile mümkündür..” Bu açıklama buraya kadar doğrudur. Zaten sözlük üzerinde teselsül eden mantığa göre de bu böyledir. Ama bir şey daha vardır ki, üretim araçlarını ve üretim sahalarını ihtiyacından fazla bir miktarda ellerinde tutanlar toplumda büyük bir ekseriyeti mağdur ve mahrum etmektedir. Bunu yapanlar bu zulmü fark etseler de, etmeseler de bilimsel açıdan böyledir. Ayrıca buradaki maksat, hem işçi emeğinden gelen artı değerden, hem de, bunun kâr olarak sermayeye eklenmesiyle kapitalist üretime devam niteliği taşıdığı için böyle nitelemiş olmalıdır. Gaflet kavramı ise, yukarda açıklandığı gibi bol dirlik içinde yaşamayı da işaret eden bir kavramdır. (Sirkat kavramının kavram analizi daha sonra yapılacaktır). Özü ise, işin gereği kazanca karışan artık değerlerin derhal topluma iade edilmeyip, servet ve sermaye yapılmasıdır. Zaten iktisat ilmi de buna ''kapitalist üretim tarzı'' demektedir. Gerek fabrika, gerek ticaret ve gerekse tarımsal faaliyetlerde kiralık emek suretiyle yapılan işlerde karışan ve ödenmeyen emeğin kârını dışarı çıkartıp toplumun tümünün infakı için kullanmadığı için hırsızlık yapmış sayılır.

Nitekim hak din bununla da kalmaz. Hadis kitabının aynı sayfada kayıtlı bir diğer hadisinde, mülk hırslılarını ve kendisinin ve geçindirmekle yükümlü bulunduğu ailesinin geçimliği dışında kalan her kuruşu infak etmeyen mülk tutkunlarını öyle nitelendirir. “Altına tapanlar mel’undur. Gümüşe tapanlar mel’undur” demektedir. Yani bu haller lanetlenme sebebidir. Din ve bilhassa hak din ekonomi politiklerini, bu veciz sözlerle de ortaya koymuşlardır. Bu sınırlar içinde kalan kimseler kollektivizme ne zorlanır nede kınanırlar.

Ancak toplumun bütün üretim tarzlarının bu şekilde cılız işletmecilere kalmasına da sebep olmamak, Allah düşmanları ve kendi düşmanlarının ayaklarının altında sürünmemeleri için de, büyük işletmelerin mülkiyeti topluma ait olarak kalmak suretiyle toplumun nam ve hesabına işletilerek, toplumsal güç yükseltilir( Enfal suresi ayet 60). Bu yola Allah “Sebil” demiş ve çok değer verdiği için de “Sebil-ullah” kavramı ile pekiştirerek tarik’ten ayırmıştır. Manası ise bütün imkânların toplumun tümünün ortaklaşa kullanımına açılmasıdır. En Azından ağırlıklı kamu işletmeleri ihtiva eden karma ekonomidir. Mustafa Kemal devletçiliği bunun ilk adımıdır. Din ekonomi politiği (şeraiti ve minhacı) bu istikamette tecdit edilmelidir. O zaman da ekonomik irtica, irtica olmaktan olmaktan çıkar. Hayır yapmak isteyenler de bu hayrı Beyt el Mal içinde ellerinin işini birleştirerek yapmalıdırlar. Kuran Leyl suresi de bu istikamettedir. İşlerin ayrılmayıp birleştirilmesi ve elbirliğiyle yapılmasıdır. Çünkü kitap malı ve parayı biriktirmeyi yasaklamıştır. Yüzlerce dolaylı ayetlerin yanında doğrudan olanlardan birkaç tanesi şunlardır. Ali imran ayet 49. Tövbe 34,35. Tegabün 15, 18.Hümeze 1-4 ayetler örnek olarak sunulabilir.
Av.İlhami Çetin.

Saygılarımla.
Galip Yetkin.

Konu galipyetkin tarafından (17. June 2017 Saat 10:07 PM ) değiştirilmiştir.
galipyetkin isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
galipyetkin Adli üyeye bu mesaji için Tesekkür Eden 2 Kisi:
Barış (15. August 2013), dost1 (23. October 2011)
Alt 7. June 2014, 10:46 PM   #7
ebumaruf
Katılımcı Üye
 
Üyelik tarihi: May 2014
Mesajlar: 38
Tesekkür: 0
2 Mesajina 2 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 0
ebumaruf has much to be proud ofebumaruf has much to be proud ofebumaruf has much to be proud ofebumaruf has much to be proud ofebumaruf has much to be proud ofebumaruf has much to be proud ofebumaruf has much to be proud ofebumaruf has much to be proud of
Standart

Almanya Dortmund da bir konferansa katılmıştım.
Konferansda Bosnalı bir profesör konuşma yaptı. Uzmanlık alanı islam hukukuydu.
Osmanlının yaklaşık kayıtlı 300-400 yıllık belgelerini incelemiş. Bize aktardığı rakamlar şu şekilde idi.
Bu süre içinde yanlış hatırlamıyorsam 119 hırsızlık vakası oluyor. Bunlardan yine yanlış hatırlamıyorsam 84 adetinin faili tespit ediliyor ve sadece 18 tanesinin eli kesiliyor, diğerlerinin açlıktan yaptıkları tespit edildiği için ceza uygulanmıyor. Kayıplar zararlar devlet tarafından karşılanıyor.
Şimdi 300-400 senede 18 el kesme cezası olurken. Günümüzde sadece istanbulda hırsızlar
1 gecede kaç tane yaşlının ellerini kesiyorlar kollarındaki bilezikleri çalmak için.
ALLAH ın ayetleri açıkken el kesmeyi zorlayarak başka yerlere çekmek. Olayı çağ dışı algılamakdan dolayı zaten hırsızlıklar artmıştır.
Hırsızların eli kesilmezse çağ dışı diye. Onlar o zaman yaşlıların elini keser.
ALLAH muhakkak ki en iyisini bilendir.
Bu sebebden dolayı ALLAH ın c.c ayetine uyanların 300-400 yıllık tarihinde sadece 119
hırsızlık vakası olurken. O zamanları çağ dışı kabul edip ALLAH ın ayetleri yerine kendi kanunlarıyla akıllarınca çağdaş olanların dünyasında sadece 1 gecede ve sadece İstanbulda binlerce hırsızlık oluyor.
Ben çağ dışı olmayı isterim.
ebumaruf isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 8. June 2014, 02:12 AM   #8
bartsimpson
Super Moderator
 
bartsimpson - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Mar 2012
Mesajlar: 963
Tesekkür: 481
200 Mesajina 303 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 23
bartsimpson has much to be proud ofbartsimpson has much to be proud ofbartsimpson has much to be proud ofbartsimpson has much to be proud ofbartsimpson has much to be proud ofbartsimpson has much to be proud ofbartsimpson has much to be proud ofbartsimpson has much to be proud of
Standart

Alıntı:
ebumaruf Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
Almanya Dortmund da bir konferansa katılmıştım.
Konferansda Bosnalı bir profesör konuşma yaptı. Uzmanlık alanı islam hukukuydu.
Osmanlının yaklaşık kayıtlı 300-400 yıllık belgelerini incelemiş. Bize aktardığı rakamlar şu şekilde idi.
Bu süre içinde yanlış hatırlamıyorsam 119 hırsızlık vakası oluyor. Bunlardan yine yanlış hatırlamıyorsam 84 adetinin faili tespit ediliyor ve sadece 18 tanesinin eli kesiliyor, diğerlerinin açlıktan yaptıkları tespit edildiği için ceza uygulanmıyor. Kayıplar zararlar devlet tarafından karşılanıyor.
Şimdi 300-400 senede 18 el kesme cezası olurken. Günümüzde sadece istanbulda hırsızlar
1 gecede kaç tane yaşlının ellerini kesiyorlar kollarındaki bilezikleri çalmak için.
ALLAH ın ayetleri açıkken el kesmeyi zorlayarak başka yerlere çekmek. Olayı çağ dışı algılamakdan dolayı zaten hırsızlıklar artmıştır.
Hırsızların eli kesilmezse çağ dışı diye. Onlar o zaman yaşlıların elini keser.
ALLAH muhakkak ki en iyisini bilendir.
Bu sebebden dolayı ALLAH ın c.c ayetine uyanların 300-400 yıllık tarihinde sadece 119
hırsızlık vakası olurken. O zamanları çağ dışı kabul edip ALLAH ın ayetleri yerine kendi kanunlarıyla akıllarınca çağdaş olanların dünyasında sadece 1 gecede ve sadece İstanbulda binlerce hırsızlık oluyor.
Ben çağ dışı olmayı isterim.
300-400 yılda 18 el kesiyolar da....

---------------------------------

Tarihini yeni yeni öğreniyorsun…
Diziden…

*

Muhteşem Yüzyıl dizisini seyredip “Şehzadeleri boğdular” diye yine savcıya dilekçe vereceksin ama…
Doğrudur, eli kanlıdır bu toprakların…
Zalim ve acımasızdır…
Kuytularda daha ne kadar gözyaşı ve kan var bilemeyiz…

*

Osmanlı, takunyalı arkadaşların idealidir…
Senin olmasın…
Çünkü Osmanlı Türkleri hiç sevmedi ve saraya sokmadı…
Vezirleri dönmedir…
Saray görevlilerinin tümü sonradan Müslümanlaştırılmış tutsaklar…
Kadınları (Birisi hariç padişahların tümünün anneleri) ismi değiştirilmiş Sırp, Rus, Polonyalı, Arnavut, Yunanlı, Pontus, Bulgardır…
Ordusu devşirmedir; Hristiyan…
Dili dahi çoğu Arapça ve Farsçadır…

*

Arkadaşlar kendilerini Osmanlı’nın devamı gibi görüyorlar ya…
Zihniyet benzerliğindendir…

*

Osmanlı sarayı gasp üzerinedir…
Her şey padişahındır…
Sömürü…
Entrika…
Rüşvet…
Kan, ip, boğma, kesme…
Yakma…
Pir Sultan Abdal’ı, Mevlana’sı, Yunus’u, Karacaoğlan’ı olan Anadolu aydınlanmasına düşmandır Osmanlı…

*

Yüzyıllarının “muhteşem” olanında bile boğa boğa çocuk kalmadı birader…
İspiyon…
Gammazlama…
İhanet…
Kumpas…

*

Kısacası bak işte…
Yabancı değil sanki…

*

Ve bu yüzden Cumhuriyeti sevmiyorlar…
O saltanatı yıkan Atatürk’e nefretleri bundan…
Kurban ol tırnağına…

*

Neyse…
Sultan Süleyman bile olsan, dizi bitiyor…

-Alıntıdır-

-----------------------------------------
Bosnalı bir profesör ve uzmanlık alanı islam hukuku...

Öyle ya islam aleminde adam kalmadı islam hukukunu anlatacak...

Acaba o konferansı düzenleyenler, oradaki güruha Osmanlıyı şirin göstrmek için neden bu manzumeleri pompalıyorlar?...

Hem de Hristiyanlığın ve Avrupa'nın beşiği olan bir ülkede ve Papalık kurumu tarafından "BARBARLIK"la yaftalanmış bir imparatorluğu...
__________________
"Hayat bugündür. Emin olduğun tek hayat. Onu en iyi şekilde yaşa."

Konu bartsimpson tarafından (8. June 2014 Saat 02:17 AM ) değiştirilmiştir.
bartsimpson isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 8. June 2014, 04:58 AM   #9
galipyetkin
Uzman Üye
 
Üyelik tarihi: Sep 2011
Mesajlar: 1.458
Tesekkür: 105
574 Mesajina 958 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 24
galipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud of
Standart

Kenz nedeniyle doğan fitne, imren, gıpta'ya sebep olan, belirli ellerde toplanan malları, halka ait olup da ona intikal ettirmeyenden hakkı olanı zor kullanarak geri almak hırsızlık değil, hakkı olanı geri almaktır, "ihkak-ı hak"tır. İhkakı hak yapanın neden eli kesilecekmiş. Esas buna sebep olanın eli kesilip malına mülküne el konup hak sahiplerine dağıtılmalıdır.

Devlet düzeninde haklar devlet eliyle alınıp hak sahibine iade edilir. Bu nedenle devlet düzeninde "ihkak-ı hak kişi haklarına değil, devlet düzenine/yasalara aykırı hareket, amme düzenine aykırılık teşkil edip devleti saymamak/düzeni bozmak olur ve bu tutum cezalandırılır.

Hakkı olmadan alma ise "sirkat" olup bunun cezasını Yusuf Peygamber kardeşine tatbik etmiştir: çaldığı bedeli, çalıştırarak ödeyinceye kadar hürriyetine el koymak.

Ama esas hırsızlık ki maide 38'de tanzim edilen "yüklü götürme, deveyi hamuduyla yutma" diye tabir ve tarif edilen hırsızlıktır ki biyolojik el kullanılmadan yapılan (mesela bir fabrikatörün işçilerini, tam hakkını vermeyip de, en düşük ücretle çalıştırması gibi, devlete intikal ettirilmeyip de vergilerin cebe indirilmesi, sermayeye katılması gibi) hırsızlıktır. Neyini keseceksin?

Madem ki aykırı fiil karşılığı bir şeyler kesmek gerekiyor, Zina yapan erkek ve kadının da bir yerlerini kesmek gerekir!....... Ne dersin?

Saygılarımla.
Galip Yetkin.

bartsimpson eline sağlık.

Konu galipyetkin tarafından (8. April 2015 Saat 02:03 PM ) değiştirilmiştir.
galipyetkin isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
galipyetkin Kullanicisina Bu Mesaji Için Tesekkür Edenler:
bartsimpson (8. June 2014)
Alt 8. June 2014, 10:26 AM   #10
bartsimpson
Super Moderator
 
bartsimpson - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Mar 2012
Mesajlar: 963
Tesekkür: 481
200 Mesajina 303 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 23
bartsimpson has much to be proud ofbartsimpson has much to be proud ofbartsimpson has much to be proud ofbartsimpson has much to be proud ofbartsimpson has much to be proud ofbartsimpson has much to be proud ofbartsimpson has much to be proud ofbartsimpson has much to be proud of
Standart

Osmanlı ALLAH'ın dinini ve mabedini (?) nasıl yorumluyordu?..

---------------------------------------------

Restorasyonu üç yılda tamamlanan Ortaköy Camii’ni geçtiğimiz Cuma günü törenle yeniden ibadete açtı. Cuma namazını Başbakan ve Diyanet İşleri Başkanı’yla birlikte kılan halk, camiye sığmadığı için Ortaköy meydanını kullanmak zorunda kaldı. Sultan Abdülmecid döneminde 1854’te inşa edilen Boğaz’ın bu zarif camisinin mimarı Nigoğos Balyan. Eski adı “Büyük Mecidiye” olan Ortaköy Camii’nin çok az bilinen bir özelliği var. Ne olduğunu öğrenmek için öncelikle günümüzden 1370 yıl geriye gitmeliyiz, İslam tarihini sarsan suikastlere...

644 yılında, İslam’ın ikinci halifesi Ömer bin Hattab, Medine’de Mescid-i Nebevî’de cemaate sabah namazını kıldırdığı sırada bıçaklı bir saldırıya uğradı ve hayatını kaybetti. Dördüncü halife Hz.Ali de mescidde ibadet ederken uğradığı bir suikast sonucunda vefat etti. Onların ardından ise Emevî devri başlayacaktı. Yani, halifeliğin babadan oğula geçtiği klasik saltanat düzeni... Bu dönem aynı zamanda İslam mimarisinde farklı bir anlayışın başlangıcıydı. Sadelik ve tevazu üzerine kurulu olan mescitlerin yerini, antik Ortadoğu tapınaklarının uzantısı, gösterişli ibadethaneler alıyordu: Yüksek kubbeler, süslemeler, minareler camilerin temel özelliği oluvermişti. Sultan halifeler, ilk dört halifeden üçünün paylaştığı akıbete, yani suikaste uğramaktan çekindikleri için işte bu gösterişli camilerde kendilerine özel namaz yerleri yaptırmaya başladılar. Bu, halifelerin hem sembolik, hem de fizikî anlamda cemaatten uzaklaşmasının başlangıcıydı. Hükümdarlar giderek saraylarına çekildiler; sadece Cuma ve bayram namazlarını halkla birlikte kıldılar.

Sultanlar için camilerde ayrılan bölümler, zamanla “hünkar mahfili” adını aldı. Selçuklu döneminde genellikle ahşaptan yapılırken Osmanlı mimarisinde, hele de sultanın Cuma namazı kıldığı camilerde güçlü bir karakter kazandı. Halkla aynı seviyede değil de asma katta namaz kılan padişahların maiyeti arttıkça hünkar mahfili yetmiyor; “büyük adamlara” daha büyük mekanlar gerekiyordu. Öyle ki, 19.yüzyıla gelindiğinde hünkar mahfilleri caminin dışına doğru taşıyor, neredeyse ayrık mekanlar haline dönüşüyorlardı. Üstelik camilerin ana kütlesi -şu ya da bu şekilde- klasik mimarinin devamıyken, hünkar mahfillerinin dış cepheleri Batı etkisine daha açıktı.

İşte Ortaköy Camii, İslam-Osmanlı mimarisinde az bilinen, ama sembolik önemi büyük olan bu sürecin doruk noktasıdır. Bugün Ortaköy’e boğazdan bakan herkes rahatlıkla görebilir. Denize doğrudan açılan hünkar mahfili, caminin yanında adeta kendi başına bir mekandır. Caminin kubbe yüksekliği sakın sizi yanıltmasın. İki katlı mahfilin kullanım alanı, cemaatin asıl namaz alanını aşacak hale gelmiştir. İktidar ve yöneticilerin tabandaki ağırlığı, halkın kapladığı alanla yarışmaktadır. Hükümdarın yeri, “Allah’ın yeryüzündeki evi”nin en büyük parçasıdır artık. İşin ilginç yanı, bu simgesel gösteriye Cuma selamlığı geleneklerinin eşlik etmesidir: Padişahlar camiden dışarı çıktığında bir grup “mağrur olma padişahım, senden büyük Allah var!” diye bağırırken, bir grup da “padişahım çok yaşa, padişahım çok yaşa!” diye haykırıyordu. 1876 yılında Sultan Abdülaziz’in Cuma namazını Ortaköy Camii’nde kıldıktan bir kaç gün sonra tahttan zorla indirilmesi, bu iki karşıt tezahüratın en açık yansıması değil mi?

Tarihi mekanları yaşatmak, binaları restore etmek çok yerinde bir tutum. Bununla beraber o binaların taşıdıkları sembolik anlamları gözden geçirip, gerektiğinde kavramları da restore etmekte büyük yarar var...
--------------------------------
-Alıntıdır-
__________________
"Hayat bugündür. Emin olduğun tek hayat. Onu en iyi şekilde yaşa."
bartsimpson isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Bookmarks

Etiketler
ahtapotun, cezası, hırsızlık, kesin, kesme, kollarını, üzerine


Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı

Hizli Erisim


Tüm Zamanlar GMT +3 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 01:35 PM.


Powered by vBulletin® Version 3.8.1
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
Hanifler - Kuran odaklı gerçek din islam