hanifler.com Kuran odaklı dindarlık  

Go Back   hanifler.com Kuran odaklı dindarlık > NÜZUL SIRASINA GÖRE TEBYîNÜ'L -KUR'AN İŞTE KUR'AN ve VİDEOLARI Hakkı Yılmaz > İniş Sırası ile Sureler > 47.Şuara (Şairler) suresi

 
 
Seçenekler Stil
Alt 28. September 2008, 01:33 AM   #1
ÖmerFurkan
Site Yöneticisi
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 450
Tesekkür: 33
85 Mesajina 163 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 100000
ÖmerFurkan will become famous soon enoughÖmerFurkan will become famous soon enough
Standart şuara sûresi’ne giriş

Adını 224. ayette geçen “ الشّعراءeş-şuara [şairler]” sözcüğünden alan ve içeriğinin genişliğinden dolayı “ الجامعةel-Camia [Toplayıcı]” da denilen sure, Mekke’de 47. sırada inmiştir. Bazı kaynaklarda (Kurtubi; el-Camiu li Ahkami’l-Kur’an) 224–227. ayetlerin Medenî olduğu bildirilmiş olsa da, söz konusu ayetlerin, bulundukları pasaja gayet uyumlu olmaları sebebiyle bu iddianın geçerliliği uzak bir ihtimaldir. Mukatil ise sadece 197. ayetin Medenî olduğunu ileri sürmüştür. (Kurtubi; el-Camiu li Ahkami’l-Kur’an) Ancak 197. ayetin tahlilinde belirttiğimiz gibi, bu da mümkün değildir. Bizim kanaatimize göre surenin tamamı Mekkî’dir.
Şuara suresi ayet sayısı itibariyle Bakara suresinden sonra ikinci sırada gelmektedir. Ancak diğer Mekkî sureler gibi Şuara suresi de kısa ayetlerden oluşmaktadır. Bu özelliğinden dolayı sayfa sayısı itibariyle uzun surelerle aynı sırada değildir.
Surede ilk olarak Kur’an’a dikkat çekilmiştir. Peşinden Elçi’nin mesajı tebliğ edişi, Elçi’ye karşı Mekkelilerin tavırları ve bu tavırlar karşısında Elçi’nin sıkıntıları dile getirilmiş ve Mekke müşrikleri tekvinî ayetlerle uyarılmıştır. Daha sonra da ibret alınması için o günün insanları tarafından tanınan, bilinen geçmiş kavimlere ait önemli haberler, çarpıcı bilgiler verilmiştir. Ayrıca Allah’ın varlığı, birliği, insanları ahirette toplayıp hesaba çekeceği konuları üzerinde durulmuştur. Surenin sonunda ise dikkatler yine Kur’an’a çekilmiş ve Kur’an’ın Elçi’ye Allah tarafından ilka edildiği, dolayısıyla kötü kişilerin Kur’an’a müdahale etmedikleri, edemeyecekleri beyan edilmiştir. Bu beyanla beraber kötü kişilerin ancak günahkâr, iftiracı kişilere musallat olup sadece onları alet olarak kullanabilecekleri, peygamberimiz gibi büyük ahlâk sahibi birine ilişemeyecekleri bildirilmiştir.

Hakkı Yılmaz Kur'an ve İslam 292.Bölüm. Şuara Suresi 1. Bölüm.

Hakkı Yılmaz Kur'an ve İslam 293. Bölüm Şuara Suresi 2. Bölüm.

Hakkı Yılmaz Kur'an ve İslam 294. Bölüm Şuara Suresi 3. Bölüm.

Hakkı Yılmaz Kur'an ve İslam 295. Bölüm. Şuara Suresi 4. Bölüm

Hakkı Yılmaz Kur'an ve İslam296. Bölüm. Şuara Suresi5. Bölüm.

MEAL:
1- Ta / 9, Sîn / 60, Mîm / 40.
2- Bunlar, apaçık / açıklayıcı kitabın ayetleridir.
3- Onlar iman edenler olmuyorlar diye sen kendini helâk edeceksin!
4- Eğer Biz dilersek onlara gökten bir ayet indiririz de onların boyunları ona boyun eğenler oluverirdi.
5- Ve kendilerine Rahman’dan yeni bir öğüt geldi mi, mutlaka ondan yüz çevirenler oldular.
6- Sonra da, kesinlikle yalanladılar. İşte alay edip durdukları şeyin haberleri yakında onlara gelecektir.
7- Ve onlar yeryüzüne bakmadılar mı? Biz orada her güzel eşten nicelerini bitirdik.
8- Şüphesiz ki bunda kesinlikle ayet vardır; ama onların çoğu iman edenler olmadılar.
9- Ve şüphe yok ki Rabbin, kesinlikle Aziz [mutlak galip] ve Rahîm’in [engin merhamet sahibinin] ta kendisidir.
10, 11- Bir vakit de Rabbin, Musa’ya: “Git o zalim kavme; Firavun kavmine, hâlâ takvalı davranmayacaklar mı?” diye nida etmişti.
12–14- O [Musa]: “Rabbim! Şüphesiz ben, beni yalanlamalarından korkarım. Göğsüm de daralır, dilim konuşmaz, onun için Harun’a da elçilik ver. Hem onlara ait benim üzerimde bir suç var. Ondan dolayı beni öldürmelerinden korkarım” dedi.
15–17- O [Allah]: “Hayır… Hayır… Haydi, ikiniz ayetlerimizle gidin. Şüphesiz ki, Biz sizinle beraberiz, işitenleriz. Haydi ikiniz Firavun’a gidin de ‘Biz kesinlikle, İsrailoğullarını bizimle beraber gönderesin diye’ âlemlerin Rabbinin elçisiyiz deyin” dedi.
18, 19- O [Firavun]: “Biz seni çocukken içimizde terbiye etmedik mi? Hayatından birçok yıllar içimizde kalmadın mı? Sonunda o yaptığın işi de yaptın. Sen inkârcılardan / nankörlerden birisin de...” dedi.
20–22- O [Musa]: “Ben, o işi şaşkınlardan olduğum zaman yaptım. Sizden korkunca da hemen sizden kaçtım. Sonra Rabbim bana hüküm bahşetti ve beni gönderilmişlerden [elçilerden] kıldı. O başıma kaktığın nimet de İsrailoğullarını kendine köle edinmiş olmandır” dedi.
23- Firavun: “Âlemlerin Rabbi dediğin de nedir ki?” dedi.
24- O [Musa]: “Eğer yakinen bilmiş olsanız, O, göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunan şeylerin Rabbidir.”
25- O [Firavun], yanı başında bulunanlara “İşitmiyor musunuz?” dedi.
26- O [Musa]: “O, sizin Rabbiniz ve daha önceki atalarınızın da Rabbidir.” dedi.
27- O [Firavun]: “Size gönderilen bu elçiniz kesinlikle mecnundur” dedi.
28- O [Musa]: “Şayet aklınızı kullansanız, O, doğunun, batının ve ikisinin arasında bulunanların Rabbidir” dedi.
29- O [Firavun]: “Benden başka ilâh edinirsen, ant olsun ki seni zindana kapatılmışlardan kılarım” dedi.
30- O [Musa]: “Sana apaçık bir şey getirmiş olsam da mı?” dedi.
31- O [Firavun]: “Haydi hemen getir onu, eğer doğrulardan isen” dedi.
32- Bunun üzerine o [Musa] asasını bırakıverdi; bir de bakmışsın ki o [asa], apaçık bir ejderhadır.
33- Elini de çekti çıkardı; bir de bakmışsın ki o [eli], bakanlara bembeyazdır.
34, 35- O [Firavun], yanı başındaki ileri gelenlere: “Şüphesiz bu, kesinlikle çok bilgili bir sihirbazdır! Sizi sihriyle yeryüzünüzden çıkarmak istiyor. Şimdi ne buyurursunuz?” dedi.
36, 37- Onlar [ileri gelenler] dediler ki: “Onu ve kardeşini alıkoy, şehirlere de toplayıcılar gönder. Bütün büyük ve çok bilgili sihirbazları sana getirsinler.”
38- Böylece, sihirbazlar belli bir günün tayin edilen vaktinde bir araya getirildi.
39- İnsanlara da “Siz toplanıyor musunuz?” denildi.
40- -“Bizim sihirbazlara uymamız için kendilerinin galip gelenler olması lazım!”-
41- Sihirbazlar geldiklerinde Firavun’a: “Şayet biz üstün gelirsek, muhakkak bize bir ücret var mı?” dediler.
42- O [Firavun]: “Evet, o takdirde siz, hiç şüphe yok ki, yakınlardan olacaksınız” dedi.
43- Musa onlara “Atın, ne atacaksanız!” dedi.
44- Bunun üzerine onlar, iplerini ve değneklerini attılar ve “Firavun’un gücü hakkı için şüphesiz elbette bizler galip olanlarız” dediler.
45- Sonra Musa asasını attı; bir de ne görsünler, onların uydurduklarını yutuyor!
46- Sonra sihirbazlar secde edenler olarak bırakıldılar:
47, 48- “Biz iman ettik, Âlemlerin Rabbine; Musa ve Harun`un Rabbine” dediler.
49- O [Firavun] dedi ki: “Ben size izin vermeden O’na iman mı ettiniz? Şüphesiz ki o elbette size sihri öğreten büyüğünüzdür! Peki, yakında bileceksiniz! Ant olsun, ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama / art arda kestireceğim ve kesinlikle hepinizi astıracağım!”
50, 51- Onlar [Sihirbazlar]: “Zararı yok, şüphesiz biz Rabbimize dönenleriz. Biz müminlerin ilkleri olduğumuzdan dolayı, Rabbimizin bize mağfiret edeceğini umuyoruz” dediler.
52- Ve Biz, Musa’ya: “Kullarımı geceleyin yola çıkar, şüphesiz siz takip edilenlersiniz” diye vahyettik.
53–56- Derken Firavun da şehirlere toplayıcıları gönderdi: “Şüphesiz bunlar, sayıları azar azar, bölük pörçük bir topluluktur. Ve onlar bizim için elbette öfkelidirler. Biz ise, elbette hazırlıklı, tedbirli bekleyen bir cemaatiz.”
57–59- Sonunda Biz, onları [Firavun ve kavmini] bahçelerden, pınarlardan, hazinelerden ve şerefli makamdan çıkardık. İşte böyle! Ve sonra onlara İsrailoğullarını mirasçı yaptık.
60- Sonra onlar [Firavun ve adamları] güneş doğarken onların ardına düştüler.
61- İki topluluk birbirini görünce, Musa’nın ashabı “Şüphesiz biz, kesinlikle kıstırıldık” dediler.
62- O [Musa]: “Hayır... Hayır... Şüphesiz Rabbim benimledir, bana yol gösterecektir” dedi.
63- Sonra Musa’ya: “Vur asan ile denize!” diye vahyettik. Sonra o [deniz] yarıldı da, her parça ulular ulusu bir dağ gibi oluverdi.
64- Ötekilerini de oraya yaklaştırdık.
65- Ve Musa ve beraberindekilerin hepsini kurtardık,
66- sonra da ötekileri suda boğduk.
67- Şüphesiz bunda kesinlikle bir ayet vardır. Ama çokları iman etmiş değillerdi.
68- Ve şüphesiz ki Rabbin, kesinlikle Aziz [mutlak galip] ve Rahîm’in [engin merhamet sahibinin] ta kendisidir.
69- Ve onlara İbrahim’in haberini oku!
70- Hani o, babasına ve kavmine “Siz neye kulluk ediyorsunuz?” demişti.
71- Onlar: “Birtakım putlara kulluk ediyoruz. Onlara kulluk etmeye devam edeceğiz” dediler.
72, 74- O [İbrahim]: “Yalvarıp yakardığınızda onlar sizi işitiyorlar mı veya size fayda veriyorlar mı yahut zarar veriyorlar mı?” dedi. Onlar “Bilakis, biz babalarımızı böyle yapar bulduk” dediler.
75–76- O [İbrahim]: “Peki, siz ve en eski babalarınızın nelere tapmış olduğunuzu gördünüz mü?
77- İşte onlar benim düşmanımdır; ancak âlemlerin Rabbi ayrı.
78–82- O, beni yaratandır. Ve bana doğru yolu O gösterir. Ve O, beni yediren, içirenin ta kendisidir. Hastalandığım zaman O bana şifa verir. Ve O, beni öldürecek, sonra beni diriltecektir. Ve O, din günü, hatamı bağışlayacağını umduğumdur.
83- Rabbim! Bana ‘hüküm’ ver ve beni iyilere kat!
84- Ve beni, sonra gelecekler için doğrulukla anılanlardan kıl!
85- Ve beni naim [nimeti bol] cennetin mirasçılarından kıl!
86- Ve babamı da bağışla, şüphesiz o sapıklardan oldu.
87–91- Ve yeniden diriltililen gün; mal ve oğulların sağlam bir kalple [gerçek imanla] gelenlerden başkasına fayda vermediği ve cennetin muttakilere yaklaştırıldığı, azgınlar için de cehennemin açılıp gösterildiği gün beni rezil etme!” dedi.
92, 93- Ve onlara: “Allah’ın astlarından taptığınız şeyler nerede? Size yardım ediyorlar mı veya kendilerine yardımları dokunuyor mu?” denilmiştir.
94, 95- Sonra da onlar [putlar ve azgınlar] ve İblisin askerleri toptan onun [cehennemin] içine fırlatılmışlardır.
96–102- Onlar, onun içinde birbirleriyle çekişirlerken dediler ki: “Vallahi biz, gerçekten apaçık bir sapıklık içinde idik. Çünkü biz sizi, âlemlerin Rabbi ile bir seviyede tutuyorduk. Ve bizi yalnızca o günahkârlar saptırdı. Artık bizim için şefaatçilerden hiçbir kimse ve candan bir veliy yoktur. Ah keşke bizim için bir geri dönüş olsaydı da biz de müminlerden olsaydık!”
103- Şüphesiz bunda bir ayet [alınacak bir ders] vardır. Ama onların çoğu iman edenler değillerdi.
104- Ve şüphe yok ki Rabbin, kesinlikle Aziz [mutlak galip] ve Rahîm’in [engin merhamet sahibinin] ta kendisidir.
105- Nuh kavmi gönderilmişleri [elçileri, mesajları] yalanladı.
106–110- Bir zamanlar kardeşleri Nuh onlara demişti ki: “Siz takvalı olmaz mısınız? Şüphesiz ki ben, sizin için güvenilir bir elçiyim. Artık, Allah’a takvalı davranın ve bana itaat edin. Ve buna karşılık ben sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim ecrim ancak âlemlerin Rabbi üzerinedir. Artık, Allah’a takvalı davranın ve bana itaat edin!”
111- Onlar: “Sana çok düşük kimseler uyarken, biz sana inanır mıyız?” dediler.
112–115- O [Nuh] dedi ki: “Onların yaptıklarına dair bir bilgim yoktur. Onların hesabı ancak Rabbime aittir. Eğer düşünürseniz! Ve ben iman edenleri kovucu değilim. Ben ancak apaçık bir uyarıcıyım.”
116- Onlar dediler ki: “Ey Nuh! Eğer vazgeçmezsen, iyi bil ki, kesinlikle sen taşlananlardan olacaksın!”
117, 118- O [Nuh]: “Rabbim! Kavmim beni yalanladı. Artık benim aramla onların arasında sen hükmet. Ve beni ve müminlerden benimle beraber olan kimseleri kurtar!” dedi.
119, 120- Bunun üzerine Biz de onu ve beraberindekileri, o dolu geminin içinde kurtardık. Sonra da arkalarından arta kalanları suda boğduk.
121- Şüphesiz ki bunda kesinlikle bir ayet vardır. Ama onların çoğu iman ediciler değillerdi.
122- Ve şüphesiz ki Rabbin, kesinlikle Aziz [mutlak galip] ve Rahîm’in [engin merhamet sahibinin] ta kendisidir.
123- Ad, gönderilmişleri [elçileri, mesajları] yalanladı.
124–135- Hani kardeşleri Hud onlara demişti ki: “Siz takvalı davranmaz mısınız? Şüphesiz ki ben, sizin için güvenilir bir elçiyim. Artık Allah’a takvalı davranın ve bana itaat edin. Ve buna karşılık ben sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim ecrim âlemlerin Rabbi üzerinedir. Her yüksek tepeye, alâmet bir bina kurarak mı eğleniyorsunuz? Sonsuzlaşmanız için / sanki sonsuzlaşacakmışsınız gibi sanayi üreten yerler [fabrikalar / kaleler] mi edinirsiniz? Yakaladığınız vakit de zorbaca mı yakaladınız? Artık Allah’a takvalı davranın ve bana itaat edin. Size o bildiğiniz şeyleri verene; davarlar, oğullar, cennetler [bağlar, bahçeler], pınarlar verene takvalı davranın. Şüphesiz ki ben sizin hakkınızda büyük bir günün azabından korkuyorum.”
136–138- Onlar dediler ki: “Sen, öğüt versen de yahut öğüt verenlerden olmasan da bizim için aynıdır. Bu, sadece öncekilerin hayat tarzlarıdır. Ve biz azaba uğratılacaklar değiliz.”
139- Bunun üzerine onu yalanladılar da Biz kendilerini helâk ettik. Şüphesiz ki bunda kesinlikle mutlak bir ayet vardır, ama onların çoğu iman ediciler değillerdi.
140- Ve şüphesiz ki Rabbin, kesinlikle Aziz [mutlak galip] ve Rahîm’in [engin merhamet sahibinin] ta kendisidir.
141- Semud, gönderilmişleri [elçileri, mesajları] yalanladı.
142–152- Hani kardeşleri Salih onlara demişti ki: “Takvalı davranmaz mısınız? Şüphesiz ki ben, sizin için güvenilir bir elçiyim. Artık Allah’a takvalı davranın ve bana itaat edin. Ben sizden hiçbir ücret istemiyorum da. Benim ücretim ancak âlemlerin Rabbi üzerinedir. Siz burada; bahçelerde, pınarlarda ve ekinlerin, salkımları sarkmış hurmalıkların arasında güven içinde bırakılacak mısınız? Ve siz dağlardan ustaca evler yontuyorsunuz. Artık Allah’a takvalı davranın ve bana itaat edin. Ve yeryüzünde bozgunculuk yapıp ıslah etmeyen o aşırı gidenlerin emrine uymayın.”
153, 154- Onlar dediler ki: “Sen, kesinlikle büyülenmişlerdensin! Sen de ancak bizim gibi bir beşersin. Eğer doğru söyleyenlerden isen, haydi bize bir ayet getir.”
155, 156- O [Salih]: “İşte bu dişi devedir; onun bir su içme hakkı vardır, belli bir günün içme hakkı da sizindir, ona bir kötülükle ilişmeyin, yoksa sizi büyük bir günün azabı yakalayıverir” dedi.
157- Buna rağmen onlar deveyi inciklerini kesip öldürdüler de pişman olanlar olarak sabahladılar.
158- Bunun üzerine onları azap yakalayıverdi. Doğrusu bunda, büyük bir ders vardır; ama onların çoğu iman etmediler.
159- Ve Şüphesiz ki Rabbin, kesinlikle Aziz [mutlak galip] ve Rahîm’in [engin merhametlinin] ta kendisidir.
160- Lut’un kavmi, gönderilmişleri [elçileri, mesajları] yalanladı.
161–166- Hani kardeşleri Lut onlara demişti ki: “Siz takvalı davranmaz mısınız? Şüphesiz ki, ben sizin için güvenilir bir elçiyim. Gelin artık, Allah’a takvalı davranın ve bana itaat edin. Ve buna karşılık ben sizden herhangi bir ücret istemiyorum. Benim ecrim ancak âlemlerin Rabbi üzerinedir. Rabbinizin sizler için yarattığı eşleri bırakarak âlemler içinden erkeklere mi gidiyorsunuz? İşin aslı siz haddi aşan bir kavimsiniz.”
167- Onlar: “Ey Lut! Vazgeçmezsen, kesinlikle çıkarılanlardan olacaksın” dediler.
168- O [Lut]: “Şüphesiz ben, sizin işiniz için buğz edenlerdenim” dedi.
169- -Rabbim! Beni ve ailemi onların yapageldiklerinden kurtar!-
170–172- Bunun üzerine Biz de onu ve ailesinin - geride kalanların içindeki zavallı karı hariç- tamamını kurtardık, sonra da geridekilerin hepsini helâk ettik.
173- Ve üzerlerine öyle bir yağmur yağdırdık ki! Bak işte uyarılanların yağmuru ne kötüdür!
174- Şüphesiz ki bunda bir ayet vardır. Ama onların çoğu iman ediciler değillerdi.
175- Ve şüphesiz ki Rabbin, kesinlikle Aziz [mutlak galip] ve Rahîm’in [merhamet sahibinin] ta kendisidir.
176- Eyke Ashabı, gönderilmişleri [elçileri, mesajları] yalanladı.
177–184- Hani Şuayb onlara demişti ki: “Siz takvalı davranmayacak mısınız? Şüphesiz ki, ben sizin için güvenilir bir elçiyim. Bu nedenle Allah’a takvalı davranın ve bana itaat edin. Buna karşılık ben sizden herhangi bir ücret istemiyorum. Benim ecrim yalnız âlemlerin Rabbi üzerinedir. Ölçeği tam ölçün ve hak yiyenlerden olmayın. Ve doğru terazi ile tartın. Halkın eşyalarını değerinden düşürmeyin ve yeryüzünde bozgunculuk yaparak karışıklık çıkarmayın. Ve O, sizi ve sizden önceki nesilleri yaratan kişiye [Allah’a] takvalı davranın.”
185–187- Onlar: “Sen, kesinlikle büyülenmişlerden birisin. Sen de bizim gibi bir beşerden başka bir şey değilsin. Biz senin kesinlikle yalancılardan biri olduğundan eminiz. Şayet doğrulardan isen, üstümüze gökten bir parça düşürüver!” dediler.
188- O [Şuayb]: “Rabbim, yaptıklarınızı en iyi bilendir” dedi.
189- Bunun üzerine onu yalanladılar da kendilerini o gölge gününün azabı yakalayıverdi. Şüphesiz o büyük bir günün azabı idi.
190- Şüphesiz bunda bir ayet vardır. Ama onların çoğu iman ediciler değillerdi.
191- Ve şüphesiz Rabbin, kesinlikle Aziz [mutlak üstün olan] ve Rahîm’in [engin merhametli olanın] ta kendisidir.
192- Ve şüphesiz ki bu [apaçık kitap], kesinlikle âlemlerin Rabbinin indirmesidir.
193–195- Onunla [apaçık kitapla], uyarıcılardan olasın diye apaçık bir Arapça lisan ile senin kalbine Emin Ruh [Güvenilir Can, sağlam bilgi] indi.
196- Ve şüphesiz o [er-Ruhu’l-Emin; sağlam bilgi], kesinlikle öncekilerin kitaplarında da vardı.
197- Ve İsrailoğulları bilginlerinin onu [kendi kitaplarında sağlam bilginin varlığını] bilmesi, onlar için bir ayet olmadı mı?
198, 199- Ve Biz onu [apaçık kitabı] yabancılardan [Arapça bilmeyenlerden] birine indirseydik de, bunu o, onlara okusaydı, onlar, buna iman ediciler değillerdi.
200, 201- Böylece onu günahkârların kalplerine soktuk. Onlar acıklı azabı görünceye kadar ona iman etmezler.
202- İşte bu onlara, kendileri farkında olmadan, ansızın geliverecektir.
203- Sonra da onlar “Biz mühlet verilenlerden miyiz?” diyeceklerdir.
204- Onlar Bizim azabımızı çarçabuklaştırmak mı istiyorlar?
205–207- Gördün mü, onlara senelerce kazanç sağlatsak, sonra kendilerine vaat edilen gelip çatıverse, o kazandıkları şeylerin kendilerine hiçbir faydası olmayacaktır.
208- Ve Biz sadece kendileri için uyarıcılar olan kenti helâk ettik.
209- Öğüt! Ve Biz, zulmedenler değiliz.
210- Ve onu [apaçık, açıklayıcı kitabı] şeytanlar indirmedi [senin kalbine sokmadı].
211- Bu onlara yaraşmaz, onlar güç yetiremezler de.
212- Şüphesiz onlar duyumdan [vahyden] kesinlikle uzak tutulmuşlardır.
213- O hâlde sakın Allah ile beraber başka ilâha yalvarma, sonra azaplandırılmışlardan olursun.
214- Ve en yakın aşiretini [oymağını] uyar.
215- Ve müminlerden sana uyan kimselere kanadını indir.
216- Şayet sana isyan ederlerse; “Şüphesiz ben sizin yaptıklarınızdan kesinlikle uzağım” de.
217–219- Ve sen kalktığın [elçilik görevini yapmak için ortaya çıktığın] ve boyun eğenler arasında dolaştığın zaman seni gören Aziz [mutlak galip] ve Rahîm’e [engin merhamet sahibine] güvenip dayan.
220- Şüphesiz ki O, en iyi işiten, en iyi bilendir.
221- Şeytanların kime inip durduğunu [kimlerin kafasına bir şeyler soktuğunu] size haber vereyim mi?
222- Onlar [şeytanlar], tüm iftiracı günahkârlara iner dururlar [onların kafasına sokarlar].
223- Onlar, duyum bırakırlar hâlbuki onların çoğu yalancıdır.
Neml; 6- Şüphesiz bu Kur’an ise sana, yasalar koyan ve en iyi bilen Allah tarafından bırakılmaktadır [senin içine işletilmektedir].
224- Ve şu şairler; şüphesiz onlara azgın sapıklar uyar.
225, 226- Onların her vadide şaşkın şaşkın dolaştıklarını ve gerçekten yapmadıkları şeyleri söylediklerini görmedin mi?
227- Ancak iman edenler ve salihatı işleyenler, Allah’ı çok çok ananlar ve haksızlığa uğratıldıklarında kendilerini savunanlar müstesna. Haksızlık edenler, hangi dönüşüme döndürüleceklerini yakında bileceklerdir.

ÖmerFurkan isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
 

Bookmarks

Etiketler
giriş, sûresi’ne, şuara


Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı

Hizli Erisim


Tüm Zamanlar GMT +3 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 01:34 PM.


Powered by vBulletin® Version 3.8.1
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
Hanifler - Kuran odaklı gerçek din islam