hanifler.com Kuran odaklı dindarlık  

Go Back   hanifler.com Kuran odaklı dindarlık > HUKUK > Hukuk > Şeriat

Cevapla
 
Seçenekler Stil
Alt 12. December 2011, 12:00 PM   #1
galipyetkin
Uzman Üye
 
Üyelik tarihi: Sep 2011
Mesajlar: 1.458
Tesekkür: 105
574 Mesajina 958 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 24
galipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud of
Standart Şerait - Şeriat - Din.

Şerait - Şeriat - Din.

........... Allah’ın vahyi indirerek, İYİNİN-KÖTÜNÜN tanımını yaptığı, yolları açıkladığı, GÜZEL VE ÇİRKİN AHLAKI TANIMLADIĞI, ADALET VE MERHAMETİ ÖVEREK BUNUN İLKELERİNİ VERDİĞİ emir ve önerilerinin toplamının bilimsel adı ŞERaİTtir.

Doğru imanı da içermesine rağmen daha ziyade hak olan dinin hak olan SOSYO EKONOMİ POLİTİĞİNİN SINIRLARI'nın çizilip, ilkelerinin verildiği Allah’ın insana teklifinin(ilkelerinin) kendisine ŞERiAT denilir.

İnsanın kapasitesi oranında ve önceki geleneklerinin kötülerinden arınıp yeni bir hayat seçmesine ve teklif edilene(konulan ilkelere) icabet ettiğini(uymayı) düşünerek ONDAN ANLADIĞINI İMANÎ VE AMELİ pratiğe geçirmesine DİN denilir.

Zaten ŞERİATin borç yükleyen niteliğine karşılık,
DİNin(Deyn'in), ödenmesi gereken borcu olduğunun bilincinde olmaktır.
Bu anlamıyla din, insanın Vahiy’den anladığını, borcuna dâhil ettiği bir yol, bir kabuldür. Bunu teklif ve icap anlamındaki ŞERİATle karıştırmamak gerekir. Çünkü oradaki bilginin tamamen çıkartılıp din şekline çevrilmesi mümkün değildir. Zaman içinde toplumun sosyo ekonomik gelişmesi, bilgi birikimi ile ve ihtiyaç duyulduğunda yeniden ana kaynağa bakılıp, bir yandan da zaman ve ihtiyaca bakıp, üzerinde iyice düşünülerek algılanabilecek içerikleri vardır. Ama muhafazakâr bunu kabul etmez veya böyle bir şeyi "risk almak" olarak düşündüğü için kolaycılığa sapar ve kendisine rivayet edilen sünneti esas alarak, maksatlara inmeden yoluna devam ettiği için, bir zaman gelir ki, bu hükümler(rivayet ve sünnetler) ölü hale gelir.

Bunlara yeniden hayat vermek için çalışma yapılması gerekir diyenlere İHYACILAR(Yeniden diriltenler); hiç dokunmayalım böylece takip ve taklit edelim diyenlere MUHAFAZAKÂRLAR veya SÜNNİLER denilir. Sünniliğin bir anlamı da Resul söz ve uygulamaları diye kendisine nakledilenlere uyup, ilim öğrenme zahmetine girmekten kaçınanlardır.

Çözüm ise, dindarın öz eleştiri yaparak ŞERİAT zannettiği şeyi idealize ederek, adaleti mevzuatının merkezine alıp yeniden yapılanması gerekir. Çünkü Allah kitabı adaletin titizlikle korunması anlamına gelen Kıst’ı ayağa dikmeyi şeriat yapmıştır(Hadid suresi ayet 25).

Arabça'da şeriat kavramı "SU" ile ifade edilmektedir.
Arabça'da su ise, hem ebedi hayatı, hem de 'RIZIK KAYNAKLARI'nı ifade eder. Rızık kaynaklarının en adil paylaşımı, hakların eşitlik üzere verilmesi, Allah ŞERİATİ'nin nihai amacıdır. Demek ki hak ve gerçek anlamda şeriat, adaletten eşitliği anlayan ve uygulayanların millet(Dini) olduğu kesinlikle ortadadır. Hem kurumsal laiklik taraftarı, hem Müslüman olunur ama, hem şeraitçi, hem liberalist olunamaz. Çünkü onun ekonomik sistemi kapitalizm ve onun gelişme yöntemi emperyalist olduğu için hak mânâda şeraitçi olamaz.

İnsanlar adalet ve hakkaniyet konusunda idealize edilip, inançlarına bakılmazsızın böylelerinin müttefik olarak seçilmesi halinde şeriatı ihmâl değil, ihyâ etmiş olurlar(Tövbe suresi ayet 7).(Ayet mealinde ''mescid-el haram yanında'' diye geçmektedir; halbuki ''mescid-el haram istikâmatinde'' olması gerekir.) Çünkü hak din, güzel ahlakı tamamlamak ve kıstı ayakta tutmak için insana görev yüklemiştir. Şeriatın özü de budur. Zaten laiklik, oluşum tarihinde dinlerini Liberalist yorumlarıyla, manastır kolektivistlerinden koparmış, ayrı mezhep edinmiş olan ''anti kollektivistlere'' izafeten takılmış isimlendirmedir.
Neticeten ŞERAİT Allah'ın insanlar için çizdiği ve istediği yaşam biçiminin "sosyo-ekonomi-politik"inin yanında ahlâki ve imani yapısının olması gerekeni onlara bildirip, istediği büyük bilgi kaynağının özünü-özetini bildirdiği vahyi" anlamına gelir. Yani dünyada önerileni yaşarsa, ahirette öyle bir ebedi hayat suyuna kavuşacağının, yaşamadığı takdirde dünyada ve ahirette nasıl bir güçlükle karşılaşacağının kısa ve öz bir şekilde bildirdiği ve insandan istediği bir emirnamedir.

DİN ise, Allah'ın bu emirnamesine icabet edip(uyup), gönderdiği Vahiy'den insanın KENDİ aklı, kavrayışı ve anlayışı nisbetinde algıladığını, ödenmesi gereken borç olarak yol edinmesidir. Onunla milletleşmektir.
Zaten mesele de buradadır. Bazı insanlar kendi anlayış ve kavrayışlarını hiç devreye sokmadan öncekileri rehber veya örnek alır veya uyup taklit ettiklerinin dinine(Milletine) tabi olur. Veya bin yıllar için gelmiş Vahyi, Şeraitini resullerinin kısacık ömrü içinde çok azını kavrayıp çıkardığı, sadece o zamana ait dilimde bunun yeterli olduğu gerçeğini görmeden, buna sünnet diye sarılıp, hak dini bizzat din edinmezler. Bunun hükmü ise, Şeraiti kısmen kabul edip kısmen ret etmektir.(Diğer rehber edindiklerini ve taklit ettiklerini bir tarafa bırakalım.) Zaten Allah'ın maksadı bu olsaydı, kitap göndermez, ''Peygamberinizi yaşarken gördünüz; kitaba ne gerek var? Bunun sünnet edinilmesiyle yetinin'' derdi.

Kaldı ki, Vahiy ile gelen Allah ilmi, insandan şeriat olarak talep ettikleri için uzun yıllara ihtiyacı vardır.. Resulullah ihtiyacı kadar olan çok azını uygulamaya koyabilmiştir. Bu hem, zaman olarak çok kısa bir zaman dilimi, hem de toplumun zamanın o kesitindeki ihtiyacıyla sınırlıdır. Bireylerin şeraitten çıkartıp din edindiği dinini, dinin bütününü almış gibi düşünüp, Şeraiti(Vahi’yi) arkaya atarak(Şeraiti bizzat zamanın sonuna kadar arayış analayış ve kavrayışını kullanarak ahlak ve yasa haline getirmek mükellefiyeti olan insanın) kendi ilk tedrici uygulamalarını alıp, sonraki nesillerin üzerine dar bir elbise gibi orasını burasını çekiştirerek oldurmaya çalışması, Şeraiti bizzat din edinmesiyle alakası yoktur. Hal böyle olmasına, edinilen dinin hiçbirisinin hak manada şeriatın yerine konulup, şeriat denilmemesi gerekirken, çıkarılan yorumdan din olarak karşılık ödenerek ''şeriata tam uymanın'' yerine konulması, Şeraitin ve dinin tanımına uymaz.

Başka bir ifadeyle, insanın kendi aklının sınırları içersinde Şeraite icabet edip, ondan algıladığı şey şeriat değildir. Şerait'in vaz ettiği ve insanın uymayı kararlaştırdığı şey kendi dini, şeriat ise Allah’ın ondan yapmasını istediğidir.

Şeraitin koyucusu Allah, dinin kurucusu ise insandır. Hiç kimse, din edindiği şeyin şeraitle üst üste oturduğunu iddia edemez. Çünkü şeriat bir evren, insanın din edindiği ise kendi anlayışı ve gücünün yettiği nispette ve zamanın ihtiyaçlarına yetecek kadar icabetidir.

Bir başka anlatımla: Şerait, Allah’ın, gelecek zamanların her insanını borçlandırdığı bir emirname, din ise her devrin insanının anlayışı imkânı ve zamanın genel şartlarına göre bu borcun ödenmesi için kendi koşullarında borç ödeme yöntem ve usulünü ortaya koymasıdır. Böyle bir düşünce ise dinin Minhac(doğru yöntem) ile beraber düşünülmesi ilkesidir. Ama zamanla ıstılah yoluyla kavramlar durdukları yerden alınarak, insanın borç ödemesi yöntemi anlamına gelen dine de, hatalı olarak şeriat denildi.

“Şeriat, yolun tayini ve onun gerçek sahibi Allah olduğu halde; din, yolun izlenmesidir ve sahibi de insandır”

Bilinmesi ve içinden hükümler çıkartılması gereken ve insanlara teklif edilen, ismi Şeriat olan emir-yasak, iman, güzel ahlaklı ve kâmil insan olmanın, adil rahim toplum projesi olarak Allah’ın bildirdiği, Resulullah’ın buradan yorumla tavsiye ettikleri anlamına gelen teklifler veya diğer taraftan ''ben bunu yüklenmeye karar verdim'' diyen(Din olarak seçip) kabul eden kişi ve kesimlerin ilim, fikir, iman ve davranışlarını buna uygun olarak düzenlemesi, bunu sosyo ekonomi politiğine yansıtması olgu ve olayıdır ki, din denilen şey budur. Onun için teklifle kabul birbirinin içine girmiş ve tümünün genel ismi Şeriat diye anılmaya başlanmıştır. Belki böyle ifade etmek bir zorunluluk olabilir. Ama buna Şeriat demek hatadır.

Çünkü her birey Şerait denilen uçsuz bucaksız ilmin sadece bir zerresini bilebilir, bu bilebildiğinde de isabet olup olmaması, en mükemmel yorum olup olmaması bir tarafa, zamanla edineceği genel kültür ve çeşitli ilimlerde uzmanlaşması ve zamanın ihtiyaçlarına ve edindiği yeni bilimlerin ışığı altında önceki dini anlayışı (Şeraitin yorumu-mezhebi) ile örtüşmeyen ve hatta tamamen tersi hükümlere varabilir. Herhangi bir kitap yazan insan bile sonraki baskılarında önemli değişiklikler yapar. İlk düşündüğünün mükemmelsizliğini fark ettiği için bunu yapar.

Ama siz Şerait denilen Allah’ın teklif veya icabına ''Vahyi bütünü'', onun insan tarafından bir toplumun ihtiyaçları ve bir zaman dilimi içersindeki ihtiyaç ve bilgi birikimi çerçevesindeki yorumuna “İşte şerait budur” derseniz, yanlış bir şey söylemiş ve Allah’ın muazzam ilmi olan ŞERAİTten gücünüz nispetinde din edinmeniz teklifini kendi yorumunuzla özdeş saymış ve haddi aşan söz söylemiş olursunuz. Teklif edilen Şerait bir derya, zaman dilimi ve toplumunuzun ilkel yapısı içinde buradan yorumlayarak çıkarttığınız Din ise bir zerredir. O yorumunuzun (din ve mezhebinizin) ne kadar isabetli, ne kadar az hatalı olduğu, zaman ötesi mi, anlık tedbir niteliğinde olup olmadığı da şüphe götürür olmaktayken, ''dinim şeraitin ta kendisinidir'' demek ve hatta iddia etmek aklın kabul edeceği şeylerden değildir. Halbuki bunun ölçüsü ise, ''adil mi?, ve rahim mi?'' kriteridir. Her devrin adaleti kendi içersinde alınacak sosyo ekonomik tedbirlerle kurulur. Geçmiş zaman diliminde adaleti sağlayan bir hüküm, gelecek bir sosyo ekonomi politik içersinde pekâlâ zulüm üretebilir. İlimde en önemli husus, bütünün bilgisini aramaktır. Bütün ise evrenseldir. Öyle ise bu çaba sürekli olmalıdır. Öte yandan en önemli husus ise, iyi ve kötünün bilgisine ulaşmaktır. Sizin iyi zannettiğiniz ise gerçek iyi ile ne kadar örtüşmektedir? Kötü telâkki ettiğiniz yine gerçekten kötü müdür? Öyle ise dine en uymaz telâkki: muhafazakârlıktır.

Çünkü din adaleti arıyorsa, o, olağan bir denge değildir. Hareket içersinde zaman ve mekân içersinde daima yeniden kurulan ve kurulması gereken istikrara yönelik eşitlik arayışıdır. Mizanda denk olmayı hangi sosyo ekonomi politik sağlıyorsa adalet odur. Demek ki, dini telakkinin(anlayışın) en büyük açmazı, Sünni anlayıştaki mevzuatı donduran, aklı devreden çıkartıp körü körüne itaati, bütün oluşmuş mevzuatı yeniden analiz etmeden, aynen muhafaza ederek korumaktır. Tabi ki böyle bir anlayışta icmaa(toparlama) kapısının kapatılması zorunlu olur. Tabi ki böyle bir anlayışta zaten itibar görmeyen şahsi içtihat imkânına izin verilmez. Din donar, dinle dünyanın birbirinden ayrılması ve halk yönetimlerine direnç göstermek doğar. Çünkü yüz binleri bulan küçük büyük hükümler varken, devamlı yasa yapacak, ihtiyaç kalmayanları kaldıracak, ihtiyaç olanları yasalaştıracak parlamentoya ihtiyaç yoktur ki böyle bir organ kurulsun ve çalışsın. Bu nedenle de hep geçmişte, sahabelerde, kan gölü olan ''devr-i saadet''te kalmışlardır. İnsanın kendi dinini kendisinin yorumlamasına izin yok ki, her mümin kendi dininin Şeraitten kendisinin çıkarttığı yorumla amel etsin ve bunun güzel bulup sosyo ekonomi politikte genelleşmesini teklif etsin. Çünkü Allah Kuran’da “ Bu kitaptan sorumlu tutulacaksınız” dendiğine göre yorum kimseye bırakılamayacak kadar önemli ve kişiseldir, Bakara-104'ün emridir. Kişinin kişisel sorumluluğu kitapla getirilmişse, artık, ''Âlim böyle söylemişti'', ''Ben de öyle zannediyordum'' gibi mazeretler asla yoktur.

Saygılarımla.
Galip Yetkin.
(Adalet ve Rahmet sitesinden derlenme)

Konu galipyetkin tarafından (7. December 2016 Saat 08:44 AM ) değiştirilmiştir.
galipyetkin isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
galipyetkin Kullanicisina Bu Mesaji Için Tesekkür Edenler:
yeşil (8. January 2012)
Cevapla

Bookmarks

Etiketler
din, şerait, şeriat


Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı

Hizli Erisim


Tüm Zamanlar GMT +3 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 05:22 PM.


Powered by vBulletin® Version 3.8.1
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
Hanifler - Kuran odaklı gerçek din islam