hanifler.com Kuran odaklı dindarlık  

Go Back   hanifler.com Kuran odaklı dindarlık > KIYAMET VE HESAP GÜNÜ > Dünya Hayatı > Dünya nimetleri

Cevapla
 
Seçenekler Stil
Alt 27. November 2010, 11:38 PM   #1
Barış
Uzman Üye
 
Barış - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 785
Tesekkür: 1.340
366 Mesajina 989 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 16
Barış is on a distinguished road
Standart Nimete Nankörlük

NİMETE NANKÖRLÜK ÜZERİNE.


Nimete nankörlük, ya ihtiyacından fazlasını biriktirmek, ya da israf edip lüks tüketime harcamaktır.Nimete şükür ise kavam miktarıyla yetinmek ve bunun üzerindekini Allah rızasını kazanmak için harcamaktır.nankörler ise Tevbe suresinde gördüğümüz gibi, hak dinin “Bol bol ver, infak et” emrinden dolayı memnuniyetsizlik içindedirler. Müşrikler bu emre son derece öfkelendikleri için, mülk tutkusu ve kibirlenmeyi meşru sayacak din armış, olmayınca da böyle bir ilahı ismen uydurmuşlardır. Münafık ise karargahını vahi dini içersine kurarak, kıst üzere paylaşımın önünü keserek, cimrilerin verişini dine zekat ve infak olarak monte etmişlerdir.İşte, müşrik ve münafık mülk tutkunlarına Rûm-34 ayette Kuran’ın serzenişiyle inceleme başlayalım.


”Kendilerine verdiklerimize nankörlük etsinler bakalım! Haydi sefa sürün; ama yakında bileceksiniz!(Rum-34)

Kuran o muazzam belagatiyle, şirkin din alanında ve felsefe alanında hiçbir haklı sebebinin olmadığını, ne bu konuda dini bir haber veya kitap, nede aklın makullerinin uslamlamaya ile bizi götürdüğü bir hakikat vardır diyor. Önce ki ayette sebebinin nimete nankörlük olduğunu açıkladıktan sonra, aşağıdaki ayette de, aksini iddia edeceklerinin hiçbir delili yoktur. Öyle ise, bizim bildirdiğimiz gerçek doğrudur. Şirk, nimete nankörlük yapmak, bol bol sefasını sürmek, çokça miras bırakmak isteyen nüfuz sahiplerinin hakka inanmamakla kara geçecekleri düşüncesinin hayal mahsulüdür diyor.Müşrik şirke, paylaşmayı zarardan saydığı için, Karun kadar zengin olmanın önündeki dini engelleri kaldırmak için böyle bir şeytani kurnazlık çaresi bulmuştur.


”Yoksa onlara bir kesin delil indirdik de, o delil, müşrik olmalarını mı söylüyor?( Rum-35)


”İnsanlara bir rahmet tattırdığımızda ona sevinirler. Şayet yaptıklarından ötürü başlarına bir fenalık gelse hemen ümitsizlige düşüverirler.”(Rum-36)


İnsan mizacının anlatıldığı yukarda ki ayette, insanın bolluktan yana bir nefsi olduğunu, ama bolluğun felaket getirdiğini idrak edemediğinden, bu kez de, alıştığı bu yüksek yaşam düzeyinden mahrumiyeti onu ümitsiz eder. Verende Alan da Allah demez.üstelik rızkın artışı Allah’tan, onsuzluğun verdiği ümitsizlik kendindendir. Çokluğun insana nefsin hevasının taleplerini sonuna kadar doyurup onu mesrur etme gibi özelliğiyle teselli bulmaya alışmasını lehine zanneder. Onun ahiretteki hesap ve azabı bir tarafa, en hafif dünyevi zararı, insanın bu dayanağını kaybettiğinde sudan çıkmış balığa dönmesidir.Çünkü, hak manada kimlik ve kişiliği gelişmemiş, devamlı koltuk değneğiyle yürüdüğünden, değnekleri alınan bir ayak yoksunu gibi kala kalmıştır. Dinler tarihi kıssalarında hep gazaba uğrayanlar refah içinde yaşayan ve mülkün azdırdığı toplumlar olması bile bunlara ibret olmaz


ÖĞÜT DEĞİL İBRET


Tabiî ki din öğüttür. Ama bin nasihatten bir musibet daha etkilidir. Bunun için Allah bize vereceği öğütlerin bir kısmını eski müreffeh toplumların gazap ve yıkımla sona eren acı serüvenlerini anlatmaya ayırmıştır. Hem de üzerine basa basa bunların zengin refah toplumları olduğunu, doğruluğu emreden ve hele itidal ve kavamı hüküm olarak getiren hak resullere en başından karşı çıkanlar da, kendi din ve ilahlarını kendileri tayin ve tespit ederek yollarına devamda direndikleri defalarca anlatılır ve hatırlatılır. Bunların acı sonları tekrarlanarak anlatılır. Bunlar laf kalabalığı olsun sahifeler dolsun diye değildir. İnzar yönteminin yararlı bir işidir.


Nasıl, eğrilik bilinmeden doğruluk tam anlamıyla kavranamazsa, eğri yol yolcularının vahim soları hatırlatılmadan, doğru yol ve mutlu sona davet zordur. Çünkü, denenmiş ve kötü sonuç vermiş olanı tekrar denemeye kalkışan insan, zaman kaybına ve hüsran içinde hayatını ve ahiretini kocaman bir pişmanlıklarla doldurur.Şimdi buna ilişkin ayeti verelim ve ilave açıklamaları verelim.


”Görmediler mi ki Allah, rızkı dilediğine bol bol vermekte, dilediğininkini de daraltmaktadır. Şüphesiz imanlı bir kavim için bunda ibretler vardır.”(Rum-37)

Meal sahipleri “İbret” anlamını verdikleri için bizde bu anlama göre değerlendirme yapalım. Önce ibret sözcüğünün kelime anlamını verelim


İBRET: KÖTÜ BİR HADİSEDEN ALINAN DERS.

Arap dilin kullanan kavimlerin mala hayır dediklerini biliriz. Ama hak din mallı olmayı pek hayra yormaz. Mallı olmak, hem kazanırken, imkansız ve dar imkanlıları mağdur ve mahrum eder. Hem de, elinde bulunduranın azmasına sebep olur. İşte yukarıdaki ayet bize diyor ki en güzel iş itidal üzere olmak iken, insan oğlu çokluğu hayır telakki edegelmektedir. Oysa, Kuran kıssalarının tamamı ihtiyaç fazlasını kazanmada hırs sahibi olanların, daha da arttırmak isteyenlerin hazin sonlarıyla doludur. Bundan ibret almadan, kişisel servetlerinin arttırılmasını hala insan oğlu talep edip durmaktadır, ibret de almıyorlar diyor. Tabiî ki bunda vahi yorumcularının da büyük suçları vardır. Kıssalarda gazaba çarptırılanların asıl suçlarının nimete nankörlük ederek ahara zulmettiklerini vurgulamazlar. Dinde derinleşmemiş olanlar, bu kavimlerin şirk ve küfürlerinden dolayı gazaba uğradıklarını zannederler. Hatta müfessirler bunu ima da ederler. Konun üzerinde uzunca durmamızın sebebi bu anlayışın yanlışlığını ortaya koymaktır. Münafığında müşrikiğin de öyle olmalarının asıl sebebi, nimeti paylaşarak şükrü eda, yerine, bunun aksini yaparak küfran-ı nimet suçunu işlemelerinden olduğunu ortaya koyup ispat etmek zamanımızın en çok muhtaç olduğu hakikatin açıklanmasıdır…


İşlerin oluş ve görülüşünde ideal olan, herkesin kendini geçindirecek kadar bir iş tutulması. Bu ise kamu işletmeciliği dışında uygulaması zor olan işlerdendir. Çünkü tam geçimlik miktarı kadar kazanmak ve işi buna göre ayarlamak, imkansız derecede zordur.Bunun için bize kendisi için kazanmak ve içinden çok az bir miktarın verilmesi şeklindeki dinin minhacının bozuk uygulaması günümüzde de sürüp gitmekte, kavamı tavsiye eden çokça hadise rağmen kimse buna aldırmamaktadır. Her şeyin en doğru bilimini bilen Rabbimiz, bir türlü medeniyette kemale eremeyecek insan oğlunu bildiği ve mülkte iştirakin ancak zamanın sonuna doğru kısa bir zaman için uygulanmasını içlerine sindirecekleri için, işin ve kazancın sınırlanması yerine, servet ve sermayenin sınırlanmasını emretmiştir. Başka bir anlatımla, ihtiyaç fazlası getirecek iş tutulması halinde de, size helal olan miktar kavam miktarıdır, çok kazanın ama, servet yapmayın, ihtiyaç fazlasını hemen vergi olarak elden çıkartın ki, kazanma imkanı olmayanlara imdat edilmiş olsun:


“O halde sen, yakınlara, yoksula, yolda kalmışa hakkını ver. Allah'ın rızasını isteyenler için bu, en iyisidir. İşte onlar kurtuluşa erenlerdir.(Rum-38)

Ayetin mesajı şudur. Daha önceki kavimlerden fazla kazanıp, fazlayı gereği gibi ve gerekli miktarlarda hak sahibi kılınanların haklarını teslim etmeyip, ihtiyaç fazlasını tüketene kadar vermeyip, servet ve sermaye yapanların hazin solarını Kuran’dan öğrenip şahit oldun. Siz böyle yapmayın, kazananda, hak almaya hakdinin emri olarak hak sahibi olanları da itidalde eşitleyecek uygulama yapın emridir.(Nahl-71 ve bakara-219/2)



HAK DİNDE EFDAL OLAN GEÇİMLİKLE DENK İŞ TUTMAKTIR.


Herkes böyle yaptığında, herkese yapacağı bir iş kalır. Ekilebilir tarlaları ele alalım.Eğer boş araziye yerleşen ve yerleştirilen insan ekip biçilmesi bir insanın geçimliğini sağlayacak miktarı zilyetliğine alıp, fazlayı sonradan yerleşeceklere bıraksaydı, topraksız çiftçi kalır mıydı? Öyle yapmadılar. Her el koyucu haddinden fazla mülke el koyarak, çokça insanı tarlasız bıraktığı için mahrum edilenler ırgatlık yapmak durumunda kaldı. Dini literatürde “İşinden etmek veya işine mani olmak” denilen şey budur. Onun için aşağıdaki hadisin söylenme lüzumu doğmuştur. Çünkü Vahisel dinlerin genel kuralı budur. Kütüb-i sitte hadislerini tekrar hatırlatalım. Şöyle ki:



1267. (4129) (7254)- Ebu Saidi'l-Hudri radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Malı şöyle şöyle, şöyle ve şöyle dağıtanlar hariç, DÜNYALIĞI ÇOK KAZANANLARA YAZIKLAR olsun!" "Şöyle!" kelimesini Resulullah dört kere tekrar etti. Bunlarla "sağından, solundan, önünden ve arkasından (hayır için harcayanlar" demek istedi."



BU HADİSTE EKSİLTME YAPILMIŞTIR EBU SAİD EL HUDRİ HADİSİ TAMDIR VE DOĞRUDUR. DÜNYADA ÇOK KAZANANLAR HADİSİN CAN DAMARIDIR.

1268. (4130) (7255)- Ebu Zerr radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "(Bu dünyada malca) en çok olanlar, Kıyamet günü en aşağıda olacaklardır. Ancak malı şöyle şöyle (bol bol) harcayanlar ve onu temiz yoldan kazananlar hariç."



1269. (4131) (7256)- Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor. "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Dünyalığı en çok olanlar (âhirette rütbece) en aşağı olacaklardır. Ancak, malı şöyle şöyle şöyle (hayır yolunda) harcayanlar hariç."



BU HADİSDE EBU SAİD EL HUDRİYİ TASDİK EDER.

1270. (4132) (7257)- Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Yanımda Uhud dağı kadar altınım olup da ondan bir miktar yanımda kaldığı halde (iki gün geçip) üçüncü bir gecenin gelmesini sevmem. Bir borcu ödemek üzere (o altından) saklayacağım miktar hariç."



İŞTE BURADA DA YİNE İTİDAL VE KAVAM ÜZERE OLMAK TAVSİYE EDİLİYOR. ÇOK KAZANÇ DAĞILINCA ZATEN ZENGİNLİK OLUŞMAZ

1271. (4133) (7258)- Amr İbnu Gaylân es-Sakafî radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Ey Allah’ım! Kim bana inanır, beni tasdik eder, ve her ne getirmiş isem onun senin yüce katından olduğunu ve hak olduğunu bilirse, ona az mal, az evlat ver, ona, sana kavuşmayı sevdir ve ölümünü çabuklaştır. Kim de bana inanmaz ve beni tasdik etmezse malını ve evladını çok kıl, ömrünü de uzat."

Resulullah(s.a.s) hem bunları söylemiş ve hem de uygulamıştır. Ya geçimlik nikbetinde kazanmak ve vermek diye bir sorumluluğu olmayacak, ki kamuya çalışanlar böyledir. Çünkü ona sadece maişeti geri ödenir. Zekatını zaten peşinen hazinece kesilip geçimliği eline verilmiştir. Ama insanlar aç gözlü oldukları ve hakiki medeniyeti hazmedemedikleri için kamuculuk pek az sürelerde uygulanmıştır.


Hak olan ikinci yol da yine hadislerde belirtilmiştir. Çok kazanana işi helal olması için, içinden sadece maişetini alıp gerisini oran tutmadan kamuya iade edilerek, muhtaçlara üleştirilmesi şartıyla ihtiyaç fazlası kazanç sağlana bilir, ama bundan dağıtım dışı bırakılarak ne sermayeye eklenir, ne de servet yapılır. Selam onlara Musa, İsa, Muhammed (a.s.) tarafından vahi dini olarak tebliğ edilen dinin sosyo ekonomi politiği budur.

Kendi kazancından sermayeye ekleyip büyümesi yasaklanıp, dışardan faizle para alması da yasaklandığın da, küçük işler yapacak küçük müteşebbislerden oluşmuş bir toplumsal düzen modeli oluşmuştur. Gerek bu koşullar, gereke faizle kendisini finanse etmek yasaklanınca, iyi niyetli ve Salih bir toplumun sebebini düşünüp bulması gerekir. Öyle ya, teşebbüsü ancak kendisini ayakta tutacak toplumun vergi gelirleri de çok az olacağı için, güçlü düşmanlar karşısında nasıl durur. İşte muttakiler bunu düşünmüş ve dine uygun olan ve devleti de güçlü yapacak modeli devletçi oluşumlarla halletmiştir. Sosyal devlet, muttakiler kollektivizmi ismini alan pozitif zühd üzere toplumsal örgütlenmeye kadar olan bir model minhaç yapılarak muttakiler işi halletmişlerdir. Bu ara münafıklar da bir çözüm getirmişlerdir. İnatla toplumculuk karşıtı sistemi sürdürmek için faizin ismini “kar ortaklığı” diye takdim ederek, kardan finansatöre hisse(Faiz) ödemek şeklinde anlaşmalarla, bu yoldaki Ayet ve hadis engellerini aşma yolunu tutmuştur.İş sahibinin finans teminini kardan hisse almak gibi bir karşılık alarak kredi temin etmek, asla faizsiz değil, faizlidir. Çünkü emek ve sermaye tek bir şahsın elinden çıkmamakta, birisinin bedensel çabasına karşın, diğeri yattığı yerden paradan para kazanmaktadır. Karı sermayeye ekleme yasağını da ayrıca uygulayarak, yukarıdaki hadis hükümlerinin sınırlarını da delmiş, haddi, aşarak fasıklardan olmuştur. Oysa maddi şeyleri putlaştıracak kadar sevenlerden olmasaydı, sosyal devlete geçilmesini sağlayarak kamu eliyle işlerin yapılması kolaylığını(Yüsra) gider, münafıklıktan kurtulurdu. İşte aşağıdaki ayet tamamen bu münafıkların hilesine itibar edilmemesine ilişkindir.

FAİZSİZ FİNANS HİLECİLERİNEDE ALET OLMAYIN DİYOR.

Hukukta bu yola yasaklardan kurtulmak için “Kanununun dolaşılması”, din hukukunda ise, “Hile-i Şer’iyye” denilen hiledir. Bunu yapmayın, fazlayı mülkten çıkartarak aynı sermaye ile yapabildiğiniz kadarını yapın, doymazlığı bırakın…


”İnsanların mallarında artış olsun diye verdiğiniz herhangi bir faiz, Allah katında artmaz. Allah'ın rızasını isteyerek verdiğiniz zekâta gelince, işte zekât veren o kimseler, evet onlar (sevaplarını) kat kat arttıranlardır.(Rum-39)


ALLAH MÜNAFIK MUDARABACILARA BU YOLUN MÜŞRİKLERDEN KALDIĞINIDA AŞAĞIDAKİ AYETTE AÇIKLAR.

Bu ayette tekrar vurgulanır ki, rızkın Allah tarafından verildiğini müşrikte münafıkta bilir. Ama, Allah burada ki emeğinin karşılığının muhtaçlara verilmesini emrettiği onlarda bencil oldukları için hileye saptıklarını yüzlerine vurur.Gerçektende, Mudarebe, hadislerle de yasaklanmıştır. Arazi yarıcılık ve ortakçılığı da. Ama Mekkelilerin müşrik atalarından kalma bu yola çeşitli sahte delillerle devam edile geldi Hatta Avrupalıların faiz yasağını aşmalarında “İslam” uygulamalarından örnek aldıklarını yazanlarda vardır. Biz buna girmek niyetinde değiliz. Ama, bu hileler yapılmayıp hak dinin asıl amacının kamuculuğa sevketmek olduğunu anlamaları için inansın her türünün önünü kestiğini bir türlü anlamayan münafıklar kapitalizmin başat sisten haline gelmesini ve onu ele geçiren finans kapitalin, üretim ve tüketimi haddinden fazla teşvikiyle doğayı bozacak sonuçlara ulaşmasında, münafıkların günahlarının çok olduğunu da bize anlatır.


”Allah, ki sizi yaratmış, sonra rızıklandırmıştır; sonra O, hayatınızı sona erdirecek, daha sonra da sizi (tekrar) diriltecektir. Peki sizin ortaklarınız içinde bunlardan birini yapabilecek var mı? Allah onların ortak koştuklarından münezzehtir ve yücedir(Rum-40)




BU AYETİN RUM SURESİNDE YER ALMASI MANİDARDIR.



”İnsanların bizzat kendi işledikleri yüzünden karada ve denizde düzen bozuldu, ki Allah yaptıklarının bir kısmını onlara tattırsın; belki de (tuttukları kötü yoldan) dönerler.(Rum-41)



Finans bulmak kolaylaşınca, finansatörler para satmayı meslek edindiklerinden her şeye hükmeder oldular.Çünkü ihtiyaca göre üretimden, üretime göre ihtiyaç ilkesine geçilerek karada ve denizde, havada dahi düzen bozuldu.


ZALİMDEN BAHSEDİLMEYİP, MÜŞRİKE GAZAP EDİLDİĞİ ACABA DİĞER AYETLERLE ÇELİŞİR Mİ?

Bunun çelişmediği, geri kalanlarında yine fasıklık faillerinin sahibi münafıklar olduğunu delilleriyle ortaya koyduk.Müşrik, şirk koşmak amacıyla değil, zulum yapmak amacıyla bahane uydurduğu için böyle yapmıştı.Kaldı ki, Allah hakıkını kıst üzere vermeyenler, insan haklarını veririler mi? Şirkin zulum olduğunuda biliyoruz zaten(Lukman-13)


”(Resûlüm!) De ki: Yeryüzünde gezip dolaşın da, daha öncekilerin âkıbetleri nice oldu, görün. Onların çoğu müşrik idi.(Rum-42)


Gördük ki, bize vahiyle gelen şeraitle üzerinde bulunduğumuz dinin çok az ilişkisi kalmıştır. Çünkü ismi İslam olan dinin esası Allah’a inanmakla kalmayıp, ona güvenmekle kaimdir.Servet ve sermayeye daha çok güvenen nimet nankörlerinin Allah’a tamamen teslim oldukları söylenebilir m?.Eğer mevcut din gerçekten İslam olsaydı dünya barışı sağlanmış olurdu. Çünkü maddi terakki için rekabet hala yürürlükte ise, barış nasıl sağlanır?. Kaldı ki, Müslüman olduklarını hararetle savunanların kendi iç nizamlarında bile barışı kuramayanların gülmeyip ağlamaları gerekmez mi?


”Allah katından, dönüşü olmayan bir gün (kıyamet günü) gelmeden önce yönünü o gerçek dine çevir! O gün (insanlar) bölük bölük ayrılacaklardır.(Rum-43)


”Kim inkâr ederse, inkârı kendi aleyhine olur. İyi işler yapanlara gelince, onlar da kendileri için (cennetteki yerlerini) hazırlamış olurlar.(Rum-44)



ALLAH HİÇBİR İNKARCIYI SEVMEZ. BU İNKAR FEDAKARLIĞI EMREDEN SAYILI AYETLERİ İNKAN DAHİ OLSA.

”Zira Allah, iman edip iyi işler yapanlara kendi lütfundan karşılık verecektir. Şüphesiz O, kâfirleri sevmez.(Rum-45)


KİTAPTA HERŞEY İÇİN BİR AÇIKLAMA VARKEN, MÜNAFIKLAR KURANDA EKONOMİK AĞIRLIKLI HÜKÜMLERİ İNKJAR EDERLER.


”O gün her ümmetin içinden kendilerine birer şahit göndereceğiz. Seni de hepsinin üzerine şahit olarak getireceğiz. Ayrıca bu Kitab'ı da sana, her şey için bir açıklama, bir hidayet ve rahmet kaynağı ve Müslümanlar için bir müjde olarak indirdik.(Nahl-89)


GELİRLERİ BİRİKTİRMEK VEYA LÜKSÜNE HARCAMAK KENDİSİNİ TEHLİKEYE ATMAKTIR. ONU ÂHÂRIN DERDİNE DERMAN OLMAK İÇİN HARCAMAK İSE KURTULUŞTUR


“Allah yolunda sarf edin, kendinizi kendi elinizle tehlikeye atmayın, işlerinizi iyi yapın. Şüphesiz Allah iyi iş yapanları sever.(Bakara-195)

Makale-47 dostlara selam…


alıntıdır.
__________________
Kimse kimsenin yargıcı değil, olmamalı da zaten..Herkes kendi üzerinde gözetmen ve yargıç olsun..Kendimizi rahatsız edelim, dünyamız değişsin...Belki o zaman huzuru bulmuş benliğimiz başkalarına kendiliğinden ışık saçar../Elif.
Barış isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Barış Kullanicisina Bu Mesaji Için Tesekkür Edenler:
hiiic (28. November 2010)
Cevapla

Bookmarks

Etiketler
nankörlük, nimete


Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı

Hizli Erisim


Tüm Zamanlar GMT +3 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 07:26 PM.


Powered by vBulletin® Version 3.8.1
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
Hanifler - Kuran odaklı gerçek din islam