hanifler.com Kuran odaklı dindarlık  

Go Back   hanifler.com Kuran odaklı dindarlık > KIYAMET VE HESAP GÜNÜ > Ölüm > Ölüm

Cevapla
 
Seçenekler Stil
Alt 19. April 2011, 10:18 PM   #1
hiiic
Uzman Üye
 
hiiic - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Mar 2010
Mesajlar: 1.979
Tesekkür: 1.908
1.298 Mesajina 2.732 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 26
hiiic has much to be proud ofhiiic has much to be proud ofhiiic has much to be proud ofhiiic has much to be proud ofhiiic has much to be proud ofhiiic has much to be proud ofhiiic has much to be proud ofhiiic has much to be proud of
Standart ölüp dirilmek

Bakara 243
Binlerce oldukları halde, ölüm korkusundan dolayı yurtlarından çıkıp gidenleri görmedin mi? Allah onlara "Ölün!" dedi (öldüler). Sonra onları diriltti. Şüphesiz Allah insanlara karşı lütufkardır. Lakin insanların çoğu şükretmez.



Bu ayeti birisi açıklayabilir mi? Ölüp dirilmek nasıl olur?
hiiic isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 20. April 2011, 11:56 PM   #2
FEDAKARADAM
Uzman Üye
 
FEDAKARADAM - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Dec 2010
Mesajlar: 418
Tesekkür: 51
95 Mesajina 146 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 24
FEDAKARADAM has much to be proud ofFEDAKARADAM has much to be proud ofFEDAKARADAM has much to be proud ofFEDAKARADAM has much to be proud ofFEDAKARADAM has much to be proud ofFEDAKARADAM has much to be proud ofFEDAKARADAM has much to be proud ofFEDAKARADAM has much to be proud of
Standart

Alıntı:
hiiic Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
Bakara 243
Binlerce oldukları halde, ölüm korkusundan dolayı yurtlarından çıkıp gidenleri görmedin mi? Allah onlara "Ölün!" dedi (öldüler). Sonra onları diriltti. Şüphesiz Allah insanlara karşı lütufkardır. Lakin insanların çoğu şükretmez.



Bu ayeti birisi açıklayabilir mi? Ölüp dirilmek nasıl olur?
ÖMER NASUHİ BİLMEN-KUR'AN-I KERİM MEAL VE TFSİRİ

BAKARA SURESİ
243. Görmedin mi o kimseleri ki, onlar binlerce kişi oldukları halde ölümden sakınarak yurtlarından çıktılar. Allah Teâlâ ise onlara ölünüz diye emretti. Sonra da onları diriltti. Şüphe yok ki, Allah Teâlâ insanlar hakkında lütuf sahibidir. Fakat insanların pek çokları şükretmezler.


Bu âyeti kerime, insanları tahammüle sevketmektedir, ve takdir edilen şeylere aykırı hareketlerin, sahiplerine fâide vermeyeceğine işarette bulunmaktadır. Rivayete göre israiloğullarından bir gurup ki, sayıları on bin veya otuz bin veya daha fazla idi, taun hastalığından korkarak yurtlarını terketmişlerdi veyahut bunları hükümdarları cihada davet etmişti, bunlar ise öleceklerinden korkarak firar etmişlerdi. Cenabı Hak ise bunları öldürdü, seksen gün veya daha ziyâde ölü olarak kaldılar, sonra peygamberleri, Hızkıl aleyhisselâm'ın duasiyle bunlar yeniden hayat buldular. İşte Cenab-ı Hak buyuruyor ki: (Görmedin mi) yani görmüş gibi şu garip hâdiseden haberdar olmadın mı (o kimseleri ki, onlar binlerce kişi oldukları halde ölümden kaçınarak) bulaşıcı bir hastalıktan veya savaşa iştirakten korkup (yurtlarından çıktılar) başka bir yere can attılar. (Allah Teâlâ ise onlara ölünüz diye emretti) onların ölmelerini irade buyurdu, onlar da derhal öldüler. Firarları kendilerine fâide vermedi. Fakat Cenab-ı Hak, kudret ve hikmetini bütün insanlığa göstermek için (sonra da onları diriltti) onlara ilâhî kudretinin yüceliğini anlattı, onlara bir ibret dersi verdi, Allah'ın kazasından kaçınmaya imkân bulunmadığını anlattı. (Şüphe yok ki. Allah Teâlâ insanlar hakkında ikram) ve kerem (sahibidir). Bütün emirleri ve yasakları onların hakkında sırf hayırdır. Artık onlar bunun şükrünü yerine getirmeye çalışmalı değil midirler?. (Fakat insanların pek çokları şükretmezler.) Bu şükür görevini ifaya koşmazlar. Böyle bir durum ise bir nankörlük alametidir. Velhâsıl: Bu hâdise, öldükten sonra dirilmenin vukuuna dair bir ilâhî delildir, insanları uyanmaya davete bir vesiledir. Yapılması gereken bir cihada iştiraktan kaçınmanın uygun olamıyacağına dâir bir delildir.

ELMALILI HAMDİ YAZIR'IN KURAN-I KERİM TEFSİRİ

BAKARA SURESİ
243. Binlerce oldukları halde, ölüm korkusundan dolayı yurtlarından çıkıp gidenlerigörmedin mi? Allah onlara "Ölün!" dedi (öldüler). Sonra onları diriltti. Şüphesiz Allah insanlara karşı lütufkârdır. Lâkin insanların çoğu şükretmez.

Çoğunlukla taaccüb ve takrir için kullanılır ki dilimizde "görmedin mi" ifadesi de böyledir. Rü'yet (görme) de gözle veya kalble olur. İkisi de ile sılalanmaz (ulanıp bağlanmaz). Bundan dolayı denildiği zaman bakmak veya ulaşmak mânâsını ifade eder ki, "Bakıp görmedin mi? Görmüş gibi bilmedin mi? İlmin, bu bilinen şeye daha yetişmedi mi? Ne garip. Hayır, sen onu bilirsin." yahut "Haberin yok mu baksana ne acayip!" demek olur.

Görmedin mi? Haberin yok mu? Ne acayip, baksana şunlara ki, binlerce kişi oldukları halde ölümden kaçınmak için yurtlarından çıktılar. Allah da onlara "ölün!" dedi sonra bunlara yeniden hayat verdi. Öldükten sora dirilmeye erdiler. Ölmeyelim diye kaçtıkları zaman korktukları başlarına geldi, öldüler fakat ölüm içine düşüp âdete göre "öldük!" dedikleri b i r anda akla ve hayale gelmez bir şekilde tekrar hayat buldular. Demek ki Allah'ın hükmünden kaçılmaz ve hiç bir zaman Allah'tan ümit de kesilmez. Rivayet olunmuş ki vaktiyle Irak'ta Vasıt tarafında (Dâverdân) denilen bir kasaba varmış. Orada veba hasta l ığı ortaya çıkmış, halk bundan kaçmak için memleketlerinden çıkmışlar fakat hep telef olmuşlar, sonra Allah yine hayat vermiş. Bir de İsrail oğullarından, kendilerine cihad emredilmiş olan bir kavim savaştan korkup vatanlarından çıkmışlar, kaçmışlar. Faka t yine ölmüşler, perişan olmuşlar. Nihayet Allah, onlara tekrar hayat vermiş, Allah yolunda savaşmalarını emretmiş. Bir gün Hz. Ömer namaz kılarken geride iki yahudi varmış. Hz. Ömer rükûa varırken hava yapar, yani rükûda kollarını bögürlerine kısmayıp ser b est ve aralıklı tutarak dizlerine kor ve karnını çekkin tutar ve bu şekilde rükûda mertçe ve güçlü bir vaziyet alırmış. Bunu gören yahudilerin biri, diğerine "Bu o mu?" der. Hz. Ömer, namazı bitirince birisinin "Bu o mu?" dediğini söylemiş. Yahudiler: "Biz kitabımızda Allah'ın izniyle ölüleri dirilten Hazkil'in verdiğini verecek demirden bir boynuz (karn) buluyoruz demişler. Ömer'in: "Biz kitabımızda Hazkil ve İsa'dan başka Allah'ın izniyle ölüleri dirilten bulmuyoruz." demesi üzerine, "Biz, Allah'ın kitabında sana nakletmediği peygamberler buluyoruz demişler. Ömer de "evet" der. Bunun üzerine Yahudiler, ölüleri diriltmeye gelince, "Sana şunu söyleyeceğiz ki İsrail oğullarında veba meydana gelmişti. Bunlardan bir kavim çıktılar, bir mil gider gitmez A l lah, bunları öldürdü. Bunlara bir duvar çevirdiler. Kemikleri çürüdüğünde Cenab-ı Allah, Hazkil'i gönderdi, üzerlerinde bir müddet durdu, Allah da bunları bu yüzden ölümden sonra tekrar hayata kavuşturdu." dediler diye de rivayet edilmiştir.

İşte bu âyet, bu kıssaların biri veya hepsi dolayısıyla inmiştir. Ve deniliyor ki Hazkil, Zülkifl (A.S.)dır. Âyetin gelişi, savaş kıssasına daha münasip gibi görünürse de âyette ölüm korkusu mutlak olduğu için gerek taun ve veba, gerekse savaş, her hangi sebeple o l ursa olsun, ölüm korkusuyla Allah'ın hükmünden kaçmak isteyenlerin hepsini içine almaktadır. Taun ve veba gibi salgınlarda herkes bulunduğu yerden kaçmaya kalkışmamalı, savaş gerektiği zaman da binlerle halk korkup vatanlarından kaçmamalıdırlar. Ölüm kork u suyla vatanlarını müdafaa ve Allah'ın emrini yerine getirmekten kaçınarak, sürü sürü yurtlarını terk eden binlerce kavimlerin, çok geçmeyip mahvoldukları, perişan oldukları ve sonradan Allah'ın izniyle yine hayat buldukları hakkında insanlık tarihi örnekl e rle doludur. Burada Cenâb-ı Allah, bütün bunları hatırlatırken ölümden, Allah'ın hükmü olan vazifeden kaçıp kurtulmanın imkanı bulunmadığını ve böyle yapanların, korktuklarına daha çabuk ve daha feci bir şekilde uğrayacaklarını ve hatta Allah'ın, dileyinc e hükmünü yerine getirmek için ölüleri bile dirilteceğini ve dolayısıyla, ölmekle kurtulacaklarını zannedenlerin de kurtulamayacaklarını anlatmış kısaca Allah'ın hükmünden kurtulmak için, ne ölümden kaçmanın, ne de ölüme koşmanın akıl işi olmadığını bildir miştir.

Şüphe yok ki Allah'ın insanlara lütuf ve ikramı çoktur. Böyle her türlü sebeplerin kesilmiş, artık hayata imkan kalmamış zannedildiği bir sırada bile yeniden hayat verir. Fakat insanların pek çoğu şükretmezler. O'nun emirlerine karşı gelir ve kaçmakla kurtulacağız zannına düşerler. Ne budalalık! Ey müminler! Siz böyle olmayın...

Hiiç kardeş, sen ne diyorsun bu tefsirler için? İkna oldun mu?..
__________________
Ya İslam'la yükselir, Ya inkarla çürürsün.. Bu yol mezarda bitmiyor, gittiğinde görürsün!...(NECİP FAZIL KISAKÜREK)

Konu FEDAKARADAM tarafından (21. April 2011 Saat 12:06 AM ) değiştirilmiştir.
FEDAKARADAM isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 21. April 2011, 12:05 AM   #3
FEDAKARADAM
Uzman Üye
 
FEDAKARADAM - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Dec 2010
Mesajlar: 418
Tesekkür: 51
95 Mesajina 146 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 24
FEDAKARADAM has much to be proud ofFEDAKARADAM has much to be proud ofFEDAKARADAM has much to be proud ofFEDAKARADAM has much to be proud ofFEDAKARADAM has much to be proud ofFEDAKARADAM has much to be proud ofFEDAKARADAM has much to be proud ofFEDAKARADAM has much to be proud of
Standart

Yani bu ayettten çıkaracağımız ders şudur ki cihaddan kaçmamayı eninde sonunda ölümü tadacağını bildirmekte ve ibret olsun diye onlar firar ederken ansızın ölmeleri ve sonralarıda diriltilmeleri olayıdır.Bunlar mucizevi şeylerdir.Bunun başka izahı da yoktur.Mevlamız, "daha siz dünyadayken bile olsanız ben sizi ölüp de diriltmeye kadirim" demek istiyor.Ölümden kaçmayın, ben sizi her zaman öldürebilirim ve de diriltebilir buna da gücüm yeter!" diye buyuruyor...

Benim anladığım, ayetin maksadı bu olsak gerek...
__________________
Ya İslam'la yükselir, Ya inkarla çürürsün.. Bu yol mezarda bitmiyor, gittiğinde görürsün!...(NECİP FAZIL KISAKÜREK)
FEDAKARADAM isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 21. April 2011, 08:46 AM   #4
aşık74
Uzman Üye
 
Üyelik tarihi: Feb 2009
Mesajlar: 297
Tesekkür: 328
166 Mesajina 472 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 17
aşık74 will become famous soon enoughaşık74 will become famous soon enough
Standart

Başka bir meal den yazayım ayet'i... Fikir açısından.

243 :Binlerce insanın ölüm korkusuyla yurtlarından kaçtıklarını görmedin mi? Onlar Allah adına ölümü göze almışlardı,ama Allah onları orada dipdiri yaptı. Allahın insanlara iyiliği çoktur.Fakat insanların çoğu iyi karşılık vermezler.

244 : Eğer savaşırsanız Allah adına savaşın,Allahın her yaptığınızı bildiğini ve her sözünüzü işittiğini iyi bilin.


Savaş'a gidenler ölümü göze alıyorlar ! Ama başarılı oluyorlar savaş'ta. Allah 'ın onları dipdiri yapması da budur belki ! Yani savaş ta başarılı olmaları..

Konu aşık74 tarafından (21. April 2011 Saat 08:49 AM ) değiştirilmiştir.
aşık74 isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
aşık74 Adli üyeye bu mesaji için Tesekkür Eden 2 Kisi:
Anonymous (23. April 2011), pramid (23. April 2011)
Alt 21. April 2011, 09:04 AM   #5
FEDAKARADAM
Uzman Üye
 
FEDAKARADAM - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Dec 2010
Mesajlar: 418
Tesekkür: 51
95 Mesajina 146 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 24
FEDAKARADAM has much to be proud ofFEDAKARADAM has much to be proud ofFEDAKARADAM has much to be proud ofFEDAKARADAM has much to be proud ofFEDAKARADAM has much to be proud ofFEDAKARADAM has much to be proud ofFEDAKARADAM has much to be proud ofFEDAKARADAM has much to be proud of
Standart

Alıntı:
aşık74 Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
Başka bir meal den yazayım ayet'i... Fikir açısından.

243 :Binlerce insanın ölüm korkusuyla yurtlarından kaçtıklarını görmedin mi? Onlar Allah adına ölümü göze almışlardı,ama Allah onları orada dipdiri yaptı. Allahın insanlara iyiliği çoktur.Fakat insanların çoğu iyi karşılık vermezler.

244 : Eğer savaşırsanız Allah adına savaşın,Allahın her yaptığınızı bildiğini ve her sözünüzü işittiğini iyi bilin.


Savaş'a gidenler ölümü göze alıyorlar ! Ama başarılı oluyorlar savaş'ta. Allah 'ın onları dipdiri yapması da budur belki ! Yani savaş ta başarılı olmaları..

Bu fikrin pek mantıklı değil gibi geldi bana...Dirilmenin anlamı; canlanmak, hayat bulmak, uykudan uyanmak ve aklı başına gelmek gibi çeşitli anlamlar taşıyor.Oysa ayeti kerimede bir mucizenin gerçekleştiğinin işaretleri var.Sen bu diriltme işinde şüphe de kalmışsın.Allah'ın, bu insanları diriltmesi çok kolaydır.Neden sana tuhaf geldi bu ayet? Kur'anda bahsedilen şu ayet senin dediğin gibidir ki okuyalım...

Ey akıl sahipleri! Kısasta sizin için hayat vardır. Umulur ki suç işlemekten sakınırsınız. (BAKARA SURESİ-179)

Bu ayetin izahı geniştir.Kısas yapılmasında hayat vardır denilmesi, müslümanların canı, malı ve ırzının korunması için yani bunların yaşamda ayakta durması için kısasta hayat vardır, karşılığında ceza vardır denmesidir.Yoksa, kısas yapmayla, mesela; adam öldürüp karşılığında katilin idam edilmesinde hayat mı olur derseniz bu ayeti anlamamış olursunuz.Müslümanların güçlenmesi ve canlı kalması için bir olay zuhur ettiğinde bu ayet nazil olmuştur.
__________________
Ya İslam'la yükselir, Ya inkarla çürürsün.. Bu yol mezarda bitmiyor, gittiğinde görürsün!...(NECİP FAZIL KISAKÜREK)

Konu FEDAKARADAM tarafından (21. April 2011 Saat 09:07 AM ) değiştirilmiştir.
FEDAKARADAM isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 23. April 2011, 07:47 AM   #6
pramid
Uzman Üye
 
Üyelik tarihi: Sep 2010
Mesajlar: 764
Tesekkür: 191
507 Mesajina 1.128 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 24
pramid has much to be proud ofpramid has much to be proud ofpramid has much to be proud ofpramid has much to be proud ofpramid has much to be proud ofpramid has much to be proud ofpramid has much to be proud ofpramid has much to be proud of
Standart

243. Kendileri binlerce kişi iken ölüm korkusuyla yurtlarından çıkan, sonra da Allah'ın kendilerine “Ölün” [canınız çıksın] deyip, sonra da kendilerine bir hayat verdiği kimseleri görmedin mi? Şüphesiz Allah, insanlara karşı bir lütuf sahibidir. Velâkin insanların pek çoğu şükretmiyorlar.
244. Ve Allah yolunda savaşın. Şüphesiz Allah'ın en iyi işiten ve en iyi bilen olduğunu da bilin.
245. Kimdir o kişi ki Allah'a güzel bir ödünç versin de Allah da ona birçok katlarını katlayıversin. Allah darlık da verir, genişlik de verir. Ve yalnız O'na döndürüleceksiniz.
Bakara/190-194, 216-218. âyetlerde, hoşlarına gitmese de mü’minlere savaşın farz kılındığı bildirilmişti. Burada ise, ölüm korkusuyla savaştan kaçanların kaçınılmaz olarak zillete düşecekleri, savaşın neden gerektiği ve savaşta akıllı bir yol izlendiğinde savaştan zarar görülmeyeceği ifade edilmekte ve bu İsrâîloğulları târihinden bir kesitle örneklendirilerek mü’minler uyarılmaktadır. Savaştan kaçmanın âkıbeti, Ahzâb sûresi'nde şöyle beyân edilmiştir:
De ki: “Eğer ölmekten veya öldürmekten kaçıyorsanız, kaçmak hiçbir zaman size yarar sağlamaz. Ve o zaman sadece, çok azı kazandırılırsınız.” (Ahzâb/16)]BLOK]
Burada bahsi geçen toplum ile ilgili görüşlere bir göz atalım:
Âyet-i kerîmede sözü geçenlerin kıssasına gelince, bunlar aralarında vebanın başgösterdiği İsrâîloğulları'ndan bir kavim idiler. “Dâverdân” denilen bir kasabada yaşıyorlardı. Vebadan kaçmak kastıyla kasabalarından çıktılar, bir vadide konakladılar. Yüce Allah da onların canını aldı. İbn Abbâs der ki: Bunlar 4.000 kişi idiler. Taundan kaçmak kastıyla çıkıp şöyle dediler:” Ölümün bulunmadığı bir yere gidelim.” Yüce Allah da onların canını aldı. Bir peygamber onların bulunduğu yerden geçti, Yüce Allah'a dua etti, Allah da onları diriltti.
el-Hasen der ki: “Onlara ceza olmak üzere ecellerinden önce Allah onları öldürdü. Daha sonra ecellerinin geri kalan kısmını yaşamak üzere onları diriltti. Denildiğine göre Allah onları peygamberlerinden birisine mucize olmak üzere diriltmiştir. Bu peygamberin adının Şem’ûn olduğu söylenmektedir.” en-Nekkâş'ın naklettiğine göre bunlar hummadan kaçmak istemişlerdi. Bir diğer görüşe göre ise bunlar cihaddan kaçmışlardı. Allah, peygamber Hazkiel aracılığıyla onlara cihadı emredince cihadda öldürülmekten korktukları için ölümden kaçmak arzusuyla yurtlarından çıktılar. Allah ise, kendilerini ölümden hiçbir şeyin kurtaramayacağını onlara göstermek üzere onları öldürdü, daha sonra tekrar diriltti ve Yüce Allah'ın, Allah yolunda savaşınız buyruğu ile cihadı emretti. Bu açıklama da ed-Dalıhâk'a aittir.
Bu âyet-i kerîme hakkında Amr b. Dinar da der ki: “Bulundukları kasabada taun başgösterdi. Bir kısmı kasabadan dışarı çıktı, bir kısmı da orda kaldı. Çıkanlar geriye kalanlardan fazla idiler. Oradan çıkanlar kurtuldular, kalanlar ise öldüler. İkinci bir veba daha başgösterince pek azı müstesnâ toptan çıktılar. Allah da hayvanlarıyla birlikte canlarını aldı, sonra da onları diriltti. Kasabalarına geri döndüklerinde, zürriyetlerinin üreyip çoğaldığını gördüler.” el-Hasen der ki: “Taundan korunmak kastıyla çıktılar, aynı anda Allah onların da hayvanlarının da canlarını aldı, sayıları 40.000 kişi idi.
1) Süddî şöyle demiştir: Bir beldede veba salgını başladı. Belde halkı kaçtı. Kaçmayıp kalanların çoğu öldü. Geri kalanların çoğu da hastalık ve musibetlere dûçâr oldular. Veba salgını ve hastalıklar sona erince, kaçanlar sağ-selâmet geri döndüler. Bunun üzerine hastalıklardan kıvranmış olanlar, “Bu kimseler, bu memlekette kalmayı bizden daha çok istiyorlardı. Eğer biz de onlar gibi yapsaydık, hastalık ve belâlardan kurtulmuş olurduk. Eğer bu memlekete bir daha veba gelirse, biz de çıkıp gideriz” dediler. Yine veba salgını oldu ve böyle söyleyenler de beldeyi bırakıp kaçtılar. Sayıları 30.000 civarında idi. Vâdilerinden çıkınca, vâdinin üstünden ve altından birer melek onlara, “Ölünüz” diye seslendi. Bunun üzerine hepsi öldü ve cesedleri çürüdü. Adı Hazkil olan bir peygamber onların cesedlerine rastladı. Onları görünce durup, onlar hakkında tefekkür etti ve Cenâb-ı Allah ona, “Onları nasıl dirilteceğimi sana göstermemi mi istiyorsun?” diye vahyetti. O da, “Evet” dedi. Ona, “Ey kemikler! Cenâb-ı Allah toplanmanızı emrediyor” diye seslenmesi söylendi. O seslenince kemikler birbirine doğru uçuşmaya başladılar ve (herkesin kemiği) tamamlandı. Daha sonra Allah Teâlâ ona, “Ey kemikler! Allah Teâlâ, et ve kan giymenizi emrediyor” diye seslen” diye vahyetti. O böyle seslenince, kemikler et ve kana büründü. Sonra ona, “Allah Teâlâ canlanıp kalkmanızı emrediyor” diye seslenmesi söylendi. O seslenince, cesetler canlanıp kalktılar ve şöyle diyorlardı: “Ey Rabbimiz! Seni tesbih eder ve Sana hamdederiz. Senden başka ilâh yoktur.” Onlar böyle dirildikten sonra beldelerine geri döndüler. Ölmüş olduklarının işareti yüzlerinde belli idi. Bundan sonra onlar, ecellerine göre geri kalan ömürlerini yaşadılar.
2) İbn Abbâs (r.a) şöyle demiştir: “İsrâîloğulları krallarından biri, askerlerine savaşmalarını emretti. Onlar savaşmaya yanaşmadılar ve krallarına, “Savaşacağımız yerde veba var. Veba ortadan kalkıncaya kadar oraya gitmeyiz” dediler. Bunun üzerine Cenâb-ı Allah, onların hepsinin canını aldı. Onlar cansız olarak sekiz gün kalıp şiştiler. İsrâîloğulları'na bu askerlerin ölüm haberi ulaşınca, onları gömmek için oraya gittiler. Ölenlerin sayısı çok olduğu için, bunu da tam yapamadılar. Hepsini bir araya toplayıp etraflarını duvarla çevirdiler. Allah Teâlâ, sekiz gün geçtikten sonra onları diriltti. Bu koku hem onlar üzerinde kaldı, hem de evlâdları üzerinde bugüne kadar devam etti.” Bu görüşte olanlar, bu âyetin peşi sıra gelen Allah yolunda savaşınız... âyetini delil getirmişlerdir.
3) Hazkil (a.s), kavmini cihada teşvik etti. Fakat onlar, bunu hoş görmeyerek korktular. Bunun üzerine Allah Teâlâ onlara ölümü gönderdi. İçlerinde ölüm çoğalınca, ölümden kurtulmak için memleketlerinden kaçtılar. Hazkil (a.s) bunu görünce, “Ey Ya'kûb'un ve Mûsâ'nın ilâhı Allahım! Kullarının şu isyanını görüyorsun. Onlara, kendileri üzerinde kudretinin nelere yeteceğini ve Senin kudret elinden kurtulamayacaklarını gösteren bir mucize gönder” dedi. Bunun üzerine Allah Teâlâ kaçanlara da ölümü gönderdi. Sonra Peygamber onların ölümlerine dayanamayarak, onlar için dua edince, Allah onları diriltti.
Seleften bazılarının anlattığına göre; bu kavim İsrâîloğulları'ndan bir peygamberin zamamnda bir belde halkı olup yerlerini tehlikeli görmüşlerdi. Orada kendilerine şiddetli bir veba gelmişti. Onlar da ölümden kaçarak memleketlerinden ayrıldılar ve boş çöle kaçtılar. Açık bir vâdiye inip iki tarafını doldurdular. Allah Teâlâ onların üzerine biri vâdinin altından, diğeri yukarısından olmak üzere iki melek gönderdi. Melekler onlara bir bağırış bağırdılar ki son ferdine varıncaya kadar öldüler ve çukurlara sürüklendiler, üzerlerine duvarlar örüldü. Yok oldular, parçalanıp dağıldılar. Aradan bir asır geçtikten sonra İsrâîloğulları'ndan Hazkıyel adındaki bir peygamber onların bulunduğu yere uğradı ve Allah'tan onların diriltmelerini diledi. Allah Teâlâ onun duasını kabul buyurarak, “Ey çürümüş kemikler! Allah toplanmanızı emrediyor” demesini emretti. Her bir cesedin kemikleri bir araya toplandı. Sonra Allah Teâlâ, “Ey kemikler! Allah sizin et, sinir ve deri ile örtülmenizi emrediyor” diye nida etmesini emretti ve öylece oldu. Bunu peygamber görüyordu. Sonra Allah Teâlâ, “Ey ruhlar! Allah Teâlâ daha önce bulunduğunuz cesedlere dönmenizi emrediyor” diye nida etmesini emretti. Onlar etraflarına bakar oldukları hâlde dirilerek kalktılar. Allah Teâlâ onları uzun uykularından sonra diriltmişti ve onlar şöyle diyorlardı: “Seni tesbih ederiz ey Allahımız, Senden başka ilâh yoktur.” [BLOK[
Âyette, “onları öldürdük” denmeyip, Allah'ın kendilerine “Ölün” [canınız çıksın] dediği bildirilmektedir. Yani, Kur’ân'a göre onlar bir anda ölmemişler; sürünmüş, sıkıntı ve zillete düşüp perişan olmuşlardır. Bunun bir benzeri de 65. âyette geçmişti:
Ve siz içinizden sebtte [ibâdet gününde] sınırları aşan kimseleri de elbette bilirsiniz. İşte bundan dolayı onlara, “Sefil maymunlar olun!” dedik. (Bakara/65)
Âyetteki, Kendileri binlerce kişi iken ifadesi, çokluktan kinayedir. Bunların, 600.000, 80.000, 70.000, 40.000, 37.000, 30.000, 8.000, 4.000 kişi olduklarına dair rivâyetler asılsızdır.
Medîne'deki Yahudiler, İsrâîloğulları târihlerine ait bu olayı bildiklerinden, Allah ölüm korkusuyla savaşmayanların nasıl bir zillete düşeceklerine bunlardan örnek getirmiştir. Burada bahsi geçen hâdise, Kitab-ı Mukeddes'tekiyle aynıdır:
Rabb Mûsâ'ya, “İsrâîl halkına vereceğim Kenan ülkesini araştırmak için bazı adamlar gönder” dedi, “ataların her oymağından bir önder gönder.” Mûsâ Rabbin buyruğu uyarınca Paran Çölü'nden adamları gönderdi. Hepsi İsrâîl halkının önderlerindendi. (…) Ülkeyi araştırmak üzere Mûsâ'nın gönderdiği adamlar bunlardı. Mûsâ Nun oğlu Hoşea'ya Yeşu adını verdi. Mûsâ, Kenan ülkesini araştırmak üzere onları gönderirken, “Negev'e, dağlık bölgeye gidin” dedi, “nasıl bir ülke olduğunu, orada yaşayan halkın güçlü mü zayıf mı, çok mu az mı olduğunu öğrenin.” (…) Böylece adamlar yola çıkıp ülkeyi Zin Çölü'nden Levo-Hamat'a doğru Rehov'a dek araştırdılar. (…) Kırk gün dolaştıktan sonra adamlar ülkeyi araştırmaktan döndüler. Paran Çölü'ndeki Kadeş'e, Mûsâ'yla Hârûn'un ve İsrâîl topluluğunun yanına geldiler. Onlara ve bütün topluluğa gördüklerini anlatıp ülkenin ürünlerini gösterdiler. Mûsâ'ya, “Bizi gönderdiğin ülkeye gittik” dediler, “gerçekten süt ve bal akıyor orada! İşte ülkenin ürünleri! Ancak orada yaşayan halk güçlü, kentler de surlu ve çok büyük. Orada Anak soyundan gelen insanları bile gördük. Amalekliler Negev'de; Hititler, Yevuslular ve Amorlular dağlık bölgede; Kenanlılar da denizin yanında ve Şeria Irmağı'nın kıyısında yaşıyor.” Kalev, Mûsâ'nın önünde halkı susturup, “Oraya gidip ülkeyi ele geçirelim. Kesinlikle buna yetecek gücümüz var” dedi. Ne var ki, kendisiyle oraya giden adamlar, “Bu halka saldıramayız, onlar bizden daha güçlü” dediler. Araştırdıkları ülke hakkında İsrâîlliler arasında kötü haber yayarak, “Boydan boya araştırdığımız ülke, içinde yaşayanları yiyip bitiren bir ülkedir” dediler, “üstelik orada gördüğümüz herkes uzun boyluydu. Nefiller'i, Nefiller'in soyundan gelen Anaklılar'ı gördük. Onların yanında kendimizi çekirge gibi hissettik, onlara da öyle göründük.”
O gece bütün topluluk yüksek sesle bağrışıp ağladı. Bütün İsrâîl halkı Mûsâ'yla Hârûn'a söylendi. Onlara, “Keşke Mısır'da ya da bu çölde ölseydik!” dediler, “Rabb neden bizi bu ülkeye götürüyor? Kılıçtan geçirilelim diye mi? Karılarımız, çocuklarımız tutsak edilecek. Mısır'a dönmek bizim için daha iyi değil mi?” Sonra birbirlerine, “Kendimize bir önder seçip Mısır'a dönelim” dediler. Bunun üzerine Mûsâ'yla Hârûn İsrâîl topluluğunun önünde yüzüstü yere kapandılar. Ülkeyi araştıranlardan Nûn oğlu Yeşu'yla Yefunne oğlu Kalev giysilerini yırttılar. Sonra bütün İsrâîl topluluğuna şöyle dediler: “İçinden geçip araştırdığımız ülke çok iyi bir ülkedir. Eğer Rabb bizden hoşnut kalırsa, süt ve bal akan o ülkeye bizi götürecek ve orayı bize verecektir. Ancak Rabbe karşı gelmeyin. Orada yaşayan halktan korkmayın. Onları ekmek yer gibi yiyip bitireceğiz. Koruyucuları onları bırakıp gitti. Ama Rabb bizimledir. Onlardan korkmayın!” Topluluk onları taşa tutmayı düşünürken, ansızın Rabbin görkemi Buluşma Çadırı'nda bütün İsrâîl halkına göründü. Rabb Mûsâ'ya şöyle dedi: “Ne zamana dek bu halk Bana saygısızlık edecek? Aralarında yaptığım bunca belirtiye karşın, ne zamana dek Bana iman etmeyecekler? Onları salgın hastalıkla cezalandıracağım, mirastan yoksun bırakacağım. Ama seni onlardan daha büyük, daha güçlü bir ulus kılacağım.” Mûsâ, “Mısırlılar bunu duyacak” diye karşılık verdi, “çünkü bu halkı gücünle onların arasından Sen çıkardın. Kenan topraklarında yaşayan halka bunu anlatacaklar. Yâ Rabb! Bu halkın arasında olduğunu, onlarla yüz yüze görüştüğünü, bulutunun onların üzerinde durduğunu, gündüz bulut sütunu, gece ateş sütunu içinde onlara yol gösterdiğini duymuşlar. Eğer bu halkı bir insanmış gibi yok edersen, Senin ününü duymuş olan bu uluslar, ‘Rabb ant içerek söz verdiği ülkeye bu halkı götüremediği için onları çölde yok etti’ diyecekler. Şimdi gücünü göster, yâ Rabb. Demiştin ki: ‘Rabb tez öfkelenmez, sevgisi engindir, suçu ve başkaldırıyı bağışlar. Ancak suçluyu cezasız bırakmaz; babaların suçunun hesabını üçüncü, dördüncü kuşak çocuklarından sorar.’ Mısır'dan çıkışlarından bugüne dek bu halkı nasıl bağışladıysan, büyük sevgin uyarınca onların suçunu bağışla.” Rabb, “Dileğin üzerine onları bağışladım” diye yanıtladı, “ne var ki, varlığım ve yeryüzünü dolduran yüceliğim adına ant içerim ki, yüceliğimi, Mısır'da ve çölde yaptığım belirtileri görüp de Beni on kez sınayan, sözümü dinlemeyen bu kişilerden hiç biri atalarına ant içerek söz verdiğim ülkeyi görmeyecek. Beni küçümseyenlerden hiç biri orayı görmeyecek. Ama kulum Kalev'de başka bir rûh var, o bütün yüreğiyle ardımca yürüdü. Araştırmak için gittiği ülkeye onu götüreceğim, onun soyu orayı miras alacak. Amaleklilerle Kenanlılar ovada yaşıyorlar. Siz yarın geri dönün, Kızıldeniz yolundan çöle gidin.” Rabb Mûsâ'yla Hârûn'a da, “Bu kötü topluluk ne zamana dek Bana söylenecek?” dedi, “Bana söylenen İsrâîl halkının yakınmalarını duydum. Onlara Rabb şöyle diyor de: ‘Varlığım adına ant içerim ki, söylediklerinizin aynısını size yapacağım: Cesetleriniz bu çöle serilecek. Bana söylenen, yirmi ve daha yukarı yaşta sayılan herkes çölde ölecek. Sizi yerleştireceğime ant içtiğim ülkeye Yefunne oğlu Kalev'le Nûn oğlu Yeşu'dan başkası girmeyecek. Ama tutsak edilecek dediğiniz çocuklarınızı oraya, sizin reddettiğiniz ülkeye götüreceğim; orayı tanıyacaklar. Size gelince, cesetleriniz bu çöle serilecek. Çocuklarınız, hepiniz ölünceye dek kırk yıl çölde çobanlık edecek ve sizin sadakatsizliğiniz yüzünden sıkıntı çekecekler. Ülkeyi araştırdığınız günler kadar –kırk gün, her gün için bir yıldan kırk yıl– suçunuzun cezasını çekeceksiniz. Sizden yüz çevirdiğimi bileceksiniz!’ Ben Rabb söyledim; Bana karşı toplanan bu kötü topluluğa bunları gerçekten yapacağım. Bu çölde yıkıma uğrayacak, burada ölecekler.” Mûsâ'nın ülkeyi araştırmak üzere gönderdiği adamlar geri dönüp ülke hakkında kötü haber yayarak bütün topluluğun Rabbe söylenmesine neden oldular. Ülke hakkında kötü haber yayan bu adamlar Rabbin önünde ölümcül hastalıktan öldüler. Ülkeyi araştırmak üzere gidenlerden yalnız Nûn oğlu Yeşu'yla Yefunne oğlu Kalev sağ kaldı. Mûsâ bu sözleri İsrâîl halkına bildirince, halk yasa büründü. Sabah erkenden kalkıp dağın tepesine çıktılar. “Günah işledik” dediler, “ama Rabbin söz verdiği yere çıkmaya hazırız.” Bunun üzerine Mûsâ, “Neden Rabbin buyruğuna karşı geliyorsunuz?” dedi, “Bunu başaramazsınız. Savaşa gitmeyin, çünkü Rabb sizinle olmayacak. Düşmanlarınızın önünde yenilgiye uğrayacaksınız. Amaleklilerle Kenanlılar sizinle orada karşılaşacak ve sizi kılıçtan geçirecekler. Çünkü Rabbin ardınca gitmekten vazgeçtiniz. Rabb de sizinle olmayacak.” Öyleyken, kendilerine güvenerek dağlık bölgenin tepesine çıktılar. Rabbin Antlaşma Sandığı da Mûsâ da ordugahta kaldı. Dağlık bölgede yaşayan Amaleklilerle Kenanlılar üzerlerine saldırdılar, Horma Kenti'ne dek onları kovalayıp bozguna uğrattılar.
Bu olay, Tesniye, I. bölümde Mûsâ'nın ağzından anlatılır.
Konu edilen bu olaylar, Mâide sûresi'nde çok veciz bir şekilde verilmiştir:
Ve hani Mûsâ kavmine, “Ey kavmim! Allah'ın üzerinizdeki nimetini hatırlayın. Hani O [Allah], içinizden peygamberler kıldı. Sizi de hükümdarlar kıldı. Ve âlemlerden hiçbir kimseye vermediğini size verdi” dedi. “Ey kavmim! Allah'ın size yazdığı mukaddes [temizlenmiş] toprağa girin, geriye dönmeyin, yoksa kayba uğrayanlar olarak dönersiniz.” Onlar, “Ey Mûsâ! Şüphesiz orada zorba bir toplum var. Onlar oradan çıkmadıkça da biz oraya asla girmeyiz. Şâyet onlar, oradan çıkarlarsa, şüphesiz biz de artık girenleriz” dediler. Korkanlardan ve Allah'ın kendilerine nimet verdiği iki adam dedi ki: “Onların üzerlerine kapıdan girin. İşte, oradan girerseniz şüphesiz siz, gâlip olanlarsınız. Eğer inanıyorsanız da yalnızca Allah'a tevekkül edin.” Onlar [Mûsâ'nın kavmi], “Ey Mûsâ! Onlar orada olduğu sürece biz oraya asla girmeyiz. Artık sen ve Rabbin gidin de savaşın. Şüphesiz biz burada oturanlarız” dediler. O [Mûsâ], “Rabbim! Ben, kendimle kardeşimden başkasına mâlik değilim [söz geçiremiyorum]. Artık bizimle bu fâsıklar toplumunun arasını ayır” dedi. O [Allah] dedi ki: “Artık o [Mukaddes Arz] onlara kırk sene harâm kılınmıştır. Yeryüzünde şaşkın şaşkın dolaşacaklar. O nedenle sen o fâsık kavim için tasalanma!” (Mâide/20-26)BLOK]
Savaştan kaçmanın kötü sonuçları örneklendikten sonra, Ve Allah yolunda savaşın. Şüphesiz Allah'ın en iyi işiten ve en iyi bilen olduğunu da bilin. Kimdir o kişi ki Allah'a güzel bir ödünç versin de Allah da ona birçok katlarını katlayıversin. Allah darlık da verir, genişlik de verir. Ve yalnız O'na döndürüleceksiniz buyurularak mü’minler, savaşa teşvik edilmekte, Allah'ın birçok kazanç lutfedeceği müjdelenmekte; fakirlere, ihtiyaç sahiplerine sadaka vermeye, infakta bulunmaya ve Allah yolunda savaş hazırlığına destek vermeye davet edilmektedir.
Bu âyetle ilgili şöyle bir anekdot mevcuttur:
Bu âyet-i kerîme nâzil olunca Ebu'd-Dahdâh Rabbinden sevap umarak hemen malını tasadduk etme yoluna gitti. (…) Abdullah b. Mes‘ûd'dan rivâyet edildiğine göre: Allah'a güzel bir ödünç verecek olan kimdir? buyruğu nâzil olunca Ebu'd-Dahdah dedi ki: “Ey Allah'ın Rasûlü! Yüce Allah bizden ödünç mü istiyor?” Hz. Peygamber, “Evet ey Ebu'd-Dahdah” deyince Ebu'd-Dahdah, “Bana elini göster” dedi. Hz. Peygamber ona elini uzattı. Ebu'd-Dahdah dedi ki: “İçinde altıyüz hurma ağacı bulunan bahçemi şüphesiz ben Allah'a ödünç verdim.” Daha sonra yürüyerek yola koyuldu, nihâyet bahçeye vardı. (Hanımı) Umm ed-Dahdah çocuklarıyla birlikte bahçenin içerisindeydi. Ona, “Ey Umm ed-Dahdah” diye seslendi. Hanımı, “Buyur efendim” deyince; “Oradan çık” dedi, “Ben azîz ve celîl olan Rabbime içinde altıyüz hurma ağacı bulunan bahçeyi borç verdim.”
Kimdir o kişi ki Allah'a güzel bir ödünç versin de Allah da ona birçok katlarını katlayıversin ifadesiyle infak, “Allah'a borç verme” olarak nitelendirilerek infak edenler onurlandırılmıştır. Allah mü’minleri birçok âyette, “Kendisine borç vermeye” davet ederek, kamu hizmetine ve Allah için yapılan işlere destek vermeye teşvik etmiştir:
Allah, İsrâîloğulları'ndan söz almıştı. İçlerinden on iki nakib [müfettiş/başkan] göndermiştik. Ve Allah demişti ki: “Ben, muhakkak sizinle beraberim. Salâtı ikâme eder, zekâtı verir, peygamberlerime iman eder, onları destekler ve Allah'a güzelce ödünç verirseniz, andolsun ki sizin günahlarınızı örteceğim ve sizi altından ırmaklar akan cennetlere girdireceğim. İşte sizden her kim de, bundan sonra küfrederse, gerçekten dosdoğru yoldan sapmış olur. (Mâide/12)
Kimdir o, Allah'a güzel bir borç verecek olan kişi ki, Allah da onun için kat kat artırsın. Onun için şerefli bir mükâfât da vardır. (Hadîd/11)
Şüphesiz sadaka veren erkekler, sadaka veren kadınlar ve Allah'a güzel bir ödünç verenler; kendilerine kat kat artırılacaktır. Onlar için çok şerefli bir ödül de vardır. (Hadîd/18)
Eğer Allah'a güzel bir ödünç verirseniz, O, onu sizin için kat kat artırır ve sizi bağışlar. Ve Allah, en iyi karşılık ödeyen, çok yumuşak davranan, görülebileni ve görülmeyeni bilendir, azîz'dir, hakîm'dir. (Teğâbün/17-18)
Hiç kuşkun olmasın, Rabbin senin gecenin üçte-ikisinden daha azını, yarısını, üçte-birini ayakta geçirmekte olduğunu biliyor. Seninle beraber olanlardan bir grup da öyle. Allah, geceyi de gündüzü de ölçüye bağlar. Sizin onu kuşatamayacağınızı bildi de size tevbe nasip etti. O hâlde Kur’ân'dan kolay geleni okuyun! Sizden hastalar olacağını bildi. Bir kısmının yeryüzünde dolaşıp Allah'ın fazlından bir şeyler isteyeceklerini, diğer bir kısmının da Allah yolunda çarpışacaklarını bildi. O hâlde ondan kolay geleni okuyun! Salâtı ikâme edin! Zekâtı verin! Güzel bir ödünçle Allah'a ödünç verin! Öz benlikleriniz için önden gönderdiğiniz iyiliğin, Allah katında hayrını daha çok, ödülünü daha büyük olarak bulacaksınız. Allah'tan af dileyin! Hiç kuşkusuz Allah çok affedici, çok esirgeyicidir. (Müzzemmil/20)
Âyetteki, Allah da ona birçok katlarını katlayıversin ifadesindeki kat kat ihsana nail olmayı şu âyetlerde de görmekteyiz:
Mallarını Allah yolunda harcayan kimselerin örneği, yedi başak bitiren ve her başağında yüz adet tane bulunan tane örneği gibidir. Allah dilediğine katlar. Ve Allah vâsi'dir, alîm'dir. Şu, Allah yolunda mallarını bağışlayan, sonra verdiklerinin arkasından başa kakmayan ve incitmeyen kimselerin mükâfâtları Rabb'lerinin yanındadır. Onlar üzerine hiçbir korku yoktur ve onlar, üzülmeyeceklerdir. Ma‘rûf söz [bir tatlı dil, güzel söz] ve bağışlamak, kendisini eza [incitme, başa kakma] izleyen bir sadakadan daha hayırlıdır. Allah, ğanî'dir [zengindir; hiçbir şeye muhtaç değildir], halîm'dir [yumuşak davranandır]. Ey iman etmiş kimseler! Allah'a ve son güne inanmadığı hâlde malını insanlara gösteriş için bağışlayan kimse gibi, sadakalarınızı başa kakarak ve eziyet ederek boşa çıkarmayın. İşte onun durumu, üzerinde biraz toprak bulunup da üzerine bir sağanak isâbet ettiği zaman, sağanağın cascavlak olarak bıraktığı kayanın durumu gibidir. Onlar, kazandıklarından hiçbir şey elde edemezler. Ve Allah, kâfirler topluluğuna hidâyet etmez. Allah'ın rızasını kazanmak ve kendilerini sağlamlaştırmak için infakta bulunanların/mallarını bağışlayanların durumu da kendisine bol yağmur isâbet edip de ürününü iki kat veren, verimli topraklardaki bir cennetin/bahçenin durumuna benzer. Böyle bir bahçeye bol yağmur düşmese de bir çisinti… Allah, yapmakta olduklarınızı en iyi görendir. (Bakara/261-265)
Kim iyilik getirirse, artık ona onun [getirdiğinin] on misli vardır. Kim de kötülük getirirse, artık o, sadece onun misliyle cezalandırılır ve onlar hakksızlığa uğratılmazlar. (En‘âm/160)

Kim bir iyilik getirirse ona ondan daha hayırlısı/ona ondan dolayı bir hayır vardır. Ve kim bir kötülük getirirse; işte o kötülükleri işleyenler, ancak yaptıkları şeyler ile karşılıklandırılırlar.
pramid isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
pramid Kullanicisina Bu Mesaji Için Tesekkür Edenler:
Miralay (23. April 2011)
Alt 23. April 2011, 09:01 PM   #7
Anonymous
Uzman Üye
 
Üyelik tarihi: Dec 2010
Mesajlar: 176
Tesekkür: 627
164 Mesajina 386 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 24
Anonymous has much to be proud ofAnonymous has much to be proud ofAnonymous has much to be proud ofAnonymous has much to be proud ofAnonymous has much to be proud ofAnonymous has much to be proud ofAnonymous has much to be proud ofAnonymous has much to be proud of
Standart

Ben eskiden FEDAKARADAM kardeşimizle aynı şekilde düşünüyordum.

Ama şimdi üzerine tekrar düşündüğümde savaştan kaçmanın kötü örneklerinin (eski tarihler) bu ayet ile bağlantısını kuramadım.

Ayete şu şekilde bakınca başka bir anlama geliyor gibi. Arapça açısından doğru mudur bilemem sadece paylaşıyorum ki dilbilgisi açısından yorumum yanlış olursa uyaran çıksın.

Sen, ölüm korkusuyla yurtlarını terk eden binlerce kişiyi görmedin mi? Allah onlara "Ölün!" diye seslenmiş ve sonra da onları hayata geri döndürmüştü. Unutmayın ki Allah, insanoğluna karşı lütfunda sınırsızdır, ancak insanların çoğu nankördür..

Öyleyse Allah yolunda savaşın ve bilin ki Allah her şeyi işiten, her şeyi bilendir.



Öncelikle belirteyim ayetin sonunda Allahın lütfundan bahsedilmesi ve sonrasında savaştan bahsedilmesi beni böyle düşünmeye itti. Ölümden kaçan kişiye Allahın lütfu neden verilsin diye düşündüm ve bu yüzden Kırmızı yaptığım yerdeki onlar kelimesi ile yeşil yaptığım cümledeki onlar kelimesinin farklı farklı kişileri işaret ediyor olabileceğini düşündüm.

Şöyle ki Rabbimiz peygambere şöyle demiş olabilir gibi geldi bana;

ölüm korkusuyla yurtlarını terk eden binlerce kişiyi görmedin mi?

Burada görmedin mi derken kırmızı yazdığım cümlede bir önceki savaşta (ki o savaşta başarılı olunmuş) savaştan kaçan kişiler örnek gösteriliyor olabilir.

Sonraki yeşil yaptığım yerde ise yine aynı bir önceki savaşta Allahın "Allah adına ölün" emrine uyup savaşanlar ve hem Allahın lütfunu kazanıp hem zafer kazanıp hem de ölmeyip Allahın izni ile galip gelerek hayatta kalanlardan bahsediliyor olabilir. Yani herkesin şahit olduğu bir önceki savaşta (artık o savaş hangisiyse) hem kaçan hem kaçmayanlar örnek gösterilerek kaçmamanın her türlü (ölsen de ölmesen de) kazançlı olacağı anlatılıyor olabilir. Allah yolunda savaşın, Allah her şeyi bilendir yani herşeyi bilen Allah savaşın seyrini de bilir, sizi başarısızlığa/ölüme göndermez hem savaş kazanır ölseniz de ölmeseniz de lütfuna mazhar olursunuz.

Yani kırmızı yerdeki savaştan kaçanlar ile yeşil yerdeki kaçmayanların ölüm anlamında hayatlarında herhangi bir değişme olmadığını, hepsinin yaşamını sürdürdüğünü fakat savaşa katılanların Allahın ölün emrine uyup savaşa katıldıkları için Allahın lütfuna eriştiklerini anlatıyor olabilir.

Tabi bu benim hiç bir arapça bilgisi olmadan ayeti görünce aklıma gelenler yani "bu ayet aslında böyledir" diye bir iddiam yok yanlış anlaşılmasın lütfen.

En doğrusunu Rabbim bilir.

Konu Anonymous tarafından (23. April 2011 Saat 09:13 PM ) değiştirilmiştir.
Anonymous isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Anonymous Kullanicisina Bu Mesaji Için Tesekkür Edenler:
Miralay (25. April 2011)
Alt 23. April 2011, 09:26 PM   #8
FEDAKARADAM
Uzman Üye
 
FEDAKARADAM - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Dec 2010
Mesajlar: 418
Tesekkür: 51
95 Mesajina 146 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 24
FEDAKARADAM has much to be proud ofFEDAKARADAM has much to be proud ofFEDAKARADAM has much to be proud ofFEDAKARADAM has much to be proud ofFEDAKARADAM has much to be proud ofFEDAKARADAM has much to be proud ofFEDAKARADAM has much to be proud ofFEDAKARADAM has much to be proud of
Standart

Alıntı:
Anonymous Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
Ben savaştan kaçmanın kötü örneklerinin (eski tarihler) bu ayet ile bağlantısını kuramadım.

Ayete şu şekilde bakınca başka bir anlama geliyor gibi. Arapça açısından doğru mudur bilemem sadece paylaşıyorum ki dilbilgisi açısından yorumum yanlış olursa uyaran çıksın.

Sen, ölüm korkusuyla yurtlarını terk eden binlerce kişiyi görmedin mi? Allah onlara "Ölün!" diye seslenmiş ve sonra da onları hayata geri döndürmüştü. Unutmayın ki Allah, insanoğluna karşı lütfunda sınırsızdır, ancak insanların çoğu nankördür..

Öyleyse Allah yolunda savaşın ve bilin ki Allah her şeyi işiten, her şeyi bilendir.



Öncelikle belirteyim ayetin sonunda Allahın lütfundan bahsedilmesi ve sonrasında savaştan bahsedilmesi beni böyle düşünmeye itti. Ölümden kaçan kişiye Allahın lütfu neden verilsin diye düşündüm ve bu yüzden Kırmızı yaptığım yerdeki onlar kelimesi ile yeşil yaptığım cümledeki onlar kelimesinin farklı farklı kişileri işaret ediyor olabileceğini düşündüm.

Şöyle ki Rabbimiz peygambere şöyle demiş olabilir gibi geldi bana;

ölüm korkusuyla yurtlarını terk eden binlerce kişiyi görmedin mi?

Burada görmedin mi derken kırmızı yazdığım cümlede bir önceki savaşta (ki o savaşta başarılı olunmuş) savaştan kaçan kişiler örnek gösteriliyor olabilir.

Sonraki yeşil yaptığım yerde ise yine aynı bir önceki savaşta Allahın "Allah adına ölün" emrine uyup savaşanlar ve hem Allahın lütfunu kazanıp hem zafer kazanıp hem de ölmeyip Allahın izni ile galip gelerek hayatta kalanlardan bahsediliyor olabilir. Yani herkesin şahit olduğu bir önceki savaşta (artık o savaş hangisiyse) hem kaçan hem kaçmayanlar örnek gösterilerek kaçmamanın her türlü (ölsen de ölmesen de) kazançlı olacağı anlatılıyor olabilir. Allah yolunda savaşın, Allah her şeyi bilendir yani herşeyi bilen Allah savaşın seyrini de bilir, sizi başarısızlığa/ölüme göndermez hem savaş kazanır ölseniz de ölmeseniz de lütfuna mazhar olursunuz.

Tabi bu benim hiç bir arapça bilgisi olmadan ayeti görünce aklıma gelenler yani "bu ayet aslında böyledir" diye bir iddiam yok yanlış anlaşılmasın lütfen.

En doğrusunu Rabbim bilir.
Yukarıda ki verilen ayette ki maksat, Allah yolunda ölmenin lütuflara mazhar olacağının işaretidir.Allah'ın lütfu savaşta şehit olanların üzerine olduğu gibi, bu lütfa ermenin kıymetini anlatmaya çalışıyor.Oysa bir başka ayetlerde ise bu cihada zorlamalar vardır:


Savaş, hoşunuza gitmediği halde, size farz kılındı. Olur ki, bir şey sizin için hayırlı iken, siz onu hoş görmezsiniz. Yine olur ki, bir şey sizin için kötü iken, siz onu seversiniz. Allah bilir, siz bilmezsiniz. (ALİ İMRAN SURESİ-216)

NİSA SURESİ

72. Ve şüphesiz sizden öyle kimse vardır ki, elbette ağır davranacaktır. Eğer size bir mıısîbet isabet ederse "muhakkak Allah Teâlâ bana lütfetti, çünki onlar ile beraber hazır bulunmadım" der.

Ve yemin olsun ki, eğer size Allah tarafından bir lütuf nasib olursa, sanki sizinle onun arasında hiçbir tanışıklık yok imiş gibi "ne olurdu ben de onlar ile beraber olsaydım da büyük bir ganimete nail olsa idim" diyecektir.

73. Ve yemin olsun ki, eğer size Allah tarafından bir lütuf nasib olursa, sanki sizinle onun arasında hiçbir tanışıklık yok imiş gibi "ne olurdu ben de onlar ile beraber olsaydım da büyük bir ganimete nail olsa idim" diyecektir.

74. Artık dünya hayatını âhiret karşılığında satacak olanlar, Allah yolunda savaşa atılsınlar, ve her kim Allah yolunda savaşta bulunurda öldürülürse veya galip gelirse ona elbette büyük bir mükâfat vereceğiz...


BU AYETLERDEN ANLAŞILAN SONUÇ ŞU; ALLAH YOLUNDA CİHADA ÇIKMANIN BÜYÜK BİR LÜTUF OLDUĞUNU ANLATMAYA TEŞVİKTİR.BUNU DA LÜTUF OLARAK BİZE GANİMET VE ŞEHİTLİK MÜKAFATLARININ VERİLECEĞİNİ MÜJDELİYOR.İSLAM'DA, SAVAŞTAN MAZERETSİZ KAÇMANIN CEZASI ÖLÜMDÜR.

__________________
Ya İslam'la yükselir, Ya inkarla çürürsün.. Bu yol mezarda bitmiyor, gittiğinde görürsün!...(NECİP FAZIL KISAKÜREK)
FEDAKARADAM isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 26. April 2011, 08:12 AM   #9
bob
Katılımcı Üye
 
Üyelik tarihi: Oct 2008
Mesajlar: 52
Tesekkür: 15
19 Mesajina 33 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 16
bob is on a distinguished road
Standart

Belki ne ölüm ne de dirilme bildiğimiz anlamda değildir. İsa'nın ölüleri diriltmesi, 2 kez ölüp dirilme, müşrikleri öldürme, su ile ölü beldenin diriltilmesi, şehitlerin diri olması vb. gibi..?
bob isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
bob Adli üyeye bu mesaji için Tesekkür Eden 3 Kisi:
Barış (28. April 2011), dost1 (26. April 2011), hiiic (26. April 2011)
Alt 26. April 2011, 05:29 PM   #10
hiiic
Uzman Üye
 
hiiic - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Mar 2010
Mesajlar: 1.979
Tesekkür: 1.908
1.298 Mesajina 2.732 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 26
hiiic has much to be proud ofhiiic has much to be proud ofhiiic has much to be proud ofhiiic has much to be proud ofhiiic has much to be proud ofhiiic has much to be proud ofhiiic has much to be proud ofhiiic has much to be proud of
Standart

bana da öyle geliyor bob.
Hani bazı ayetler var; bulduğunuz yerde öldürün diyor...
sonra başka da ayet var, kesin bilgi almadan dünya menfattini gözeterek sen mümin değilsin demeyin diyor.

Bunlar ya çelşiyor ya benim göremediğim bişi var.
Acaba öldüründen kasıt farklı olmasın?
hiiic isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Bookmarks

Etiketler
dirilmek, ölüp


Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı

Hizli Erisim


Tüm Zamanlar GMT +3 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 03:46 PM.


Powered by vBulletin® Version 3.8.1
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
Hanifler - Kuran odaklı gerçek din islam