hanifler.com Kuran odaklı dindarlık  

Go Back   hanifler.com Kuran odaklı dindarlık > İMAN > Kadere İman > Kader

Cevapla
 
Seçenekler Stil
Alt 6. October 2008, 08:31 AM   #11
EVVAB_İNSAN
Uzman Üye
 
EVVAB_İNSAN - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 220
Tesekkür: 35
42 Mesajina 53 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 16
EVVAB_İNSAN is on a distinguished road
Standart

3. Kader ve kazâ ilâhî ilim açısından sabit olup değişmez. Naslarda levh i mahfûzda yazılı hususlardan YÜCE ALLAH’IN dilediğini silip dilediğini sabit bırakacağının belirtilmesi insanın yaratılışıyla ilgilidir. Şöyleki: İnsanın geçireceği her safha için meleklerin yazdığı bir kitap vardır. Aşılanmış bir yumurtadan tam teşekkül etmiş bir çocuk ve nihayet yaşlı bir insan haline gelişiyle ilgili safhalar tamamlanınca bir önceki merhaleye ilişkin bilgiler meleklerce silinir ve yeni merhaleye dair bilgi kaydedilir. Kâfir ise kâfir, müslüman olunca da müslüman diye yazılır. Günahkâr kimse tövbe ederse günahı silinir. Bu durumda ilâhî ilimde veya levh i mahfûzda herhangi bir değişiklik meydana gelmez. Mu‘tezile âlimleri bu görüştedir (Hayyât, s. 94–95; Kadî Abdülcebbâr, Müteşâbihü’l-Kur’ân, s. 411–412).

Kader problemi içinde irdelenmesi gereken bir husus da kadere rızâ gösterme meselesidir. Bazı âlimlere göre kader ve kazânın her türlüsüne rızâ gösterip teslim olmak gerekir. Bir kutsî hadiste kazâya rızâ göstermeyen ve uğradığı belâlara sabretmeyen kişinin YÜCE ALLAH’TAN başka RAB edinmesi gerektiği bildirilmiştir (Süyûtî, II, 443; Ali el-Karî, s. 328). Cebriyye ile Selefiyye’ye mensup âlimlerin bir kısmı bu görüştedir (İbn Kayyim el-Cevziyye, s. 278).
Bazı âlimler de kader ve kazâya rızâ göstermenin farz değil müstehap olduğunu kabul eder. Çünkü bir şeyin farz olabilmesi için kesin bir dinî delile dayanması gerekir, hâlbuki bu konuda böyle bir delil yoktur. İleri sürülen rivayet ise İsrâiliyat’tandır. Selefiyye âlimlerinin bazıları bu görüşü benimser (a.g.e., s. 278).

Bir üçüncü gruba göre ise kader ve kazânın hayrına rızâ göstermek gerekirken mâsiyetlere razı olmak mümkün değildir. Mu‘tezile’nin görüşü budur. Her şeyin ilâhî ilim ve iradenin kapsamına girmesi yönünden kader ve kazâya rızâ göstermenin gerektiğini söyleyenler ise mâsiyetleri kader planına dâhil etmekle birlikte YÜCE ALLAH’IN rızâsına aykırı düştüğünden bunlara rızâ gösterilmemesi kanaatindedir. Selefî ve Eş‘arî âlimlerinin bir kısmı ile Mâtürîdiyye kelâmcılarının görüşü bu yöndedir (Nesefî, II, 717; İbn Kayyim el-Cevziyye, s. 278–279).

Muhtelif gruplar tarafından kader hakkında ileri sürülen görüşlere çeşitli eleştiriler yöneltilmiştir. Bunların başında, YÜCE ALLAH’IN her şeyi vukuundan önce bilmediğini ileri süren görüşle ilâhî ilmin insanı icbar altında bıraktığını savunan görüş yer alır. Bu eleştiriler YÜCE ALLAH’IN gaybı bilmeyişinin naslarla bağdaşmaması, insanların fiillerinde icbar altında bırakılması durumunda sorumlu tutulup cezalandırılmalarının adalet ilkesiyle çelişmesi, elçi göndermenin anlamsız kalması, dünyevî işlerde cebre itibar edilmeyip sadece dinî konularda savunulması ve teorik bir tartışmadan öteye geçmemesi, cebrin insanın fâil oluşu gerçeğiyle örtüşmemesi, suç işleyenlerin hukuken cezalandırılması, sadece cebri andıran nasların dikkate alınıp hürriyeti vurgulayan nasların görmezlikten gelinmesi gibi noktalarda toplanır (Hasan ı Basrî, I, 92–93; Fahreddin er-Râzî, el-Kazâ ve’l-kader, s. 237; Takıyyüddin İbn Teymiyye, s. 158–159).

İnkâr ve mâsiyet türü kötülüklerin ilâhî iradenin kapsamı dışında kaldığına dair görüş de eleştirilmiştir. Kötülük bir realitedir. Yüce ALLAH’IN insanı kötülük yapabilecek şekilde yaratması, doğrudan doğruya olmasa bile dolaylı olarak kötülüklerin var olmasını istediğini gösterir. Kötülüğü ilâhî irade kapsamı dışında bırakmak sıfatların mutlaklığını gerektiren yetkinlikle de bağdaşmaz (Râgıb el-İsfahânî, el-İ’tikadât, s. 260–261).

Kaderin ilâhî kudret ve yaratma ile irtibatı konusunda ileri sürülen görüşler de eleştirilmiştir. YÜCE ALLAH’TAN başka hiçbir sebep, hiçbir fâil ve yaratıcı varlığın bulunmadığı iddiasının realiteyle çelişmesi, YÜCE ALLAH’IN her şeyi doğrudan doğruya yarattığı inancının nasların yanı sıra tecrübeyle bağdaşmaması, buna karşılık YÜCE ALLAH’TAN başka fâil ve yaratıcının bulunduğu tezinin tevhidi zedeleyici bulunması bu eleştirilerin başında yer alır.
Dinlerin yanı sıra felsefenin de köklü problemlerinden birini teşkil eden kader meselesini bütün itirazları sona erdirecek ve her insanı tatmin edecek açıklıkta çözmenin zor olduğuna öteden beri pek çok âlim ve düşünürün dikkat çektiği bilinmektedir.

Bununla birlikte bu meselede öne çıkan problem sorumluluk doğuran fiillerde insanın bir etkisinin bulunup bulunmadığıdır. Karşılığında mükâfat veya ceza göreceği eylemlerinin oluşumunda insanın bir rolü ve etkisinin bulunmadığını iddia eden değişik görünümlü cebir anlayışlarının isabetsiz olduğu açıktır. Nitekim değişik ekollere mensup âlimlerin çoğunluğu ayrıntıda farklı görüşler ileri sürmesine rağmen insanın kendi inanç ve davranışları üzerinde etkili olduğunu kabul etmiştir. Âlimlerin kaderin ayrıntılarında farklı görüşler benimsemesine tesir eden temel faktör ilâhî ilim, irade ve kudretin insanı her yönden kuşattığı ve onun irade hürriyetiyle eylem yapma gücünden yoksun bulunduğu tarzında da yorumlanabilecek bir grup müteşâbih nassın esas alınıp insanın sorumlu tutulduğu alanlarda dilediğini yapabilecek imkânlara kavuşturulduğunu belirten açık anlamlı (muhkem) nasların dikkate alınmaması veya müteşâbihâtın ışığında yorumlanması gibi yanlış bir yöntemin izlenmesidir.

Hâlbuki kader problemini çözmek için meselenin gaybî tarafını oluşturan ve ilâhî sıfatları ilgilendiren müteşâbih nasları, insanın irade ve kudrete dayalı gerçek bir fâil olduğuna ilişkin muhkem âyetlerin ışığında anlamak gerekir. HZ. KUR’AN’IN öngördüğü doğru yöntem budur (krş. Âl i İmrân 3/7). Buna bir de insanın irade ve kudretten yoksun bulunduğu ve kaderin zorlayıcı etkisi altında eylem yaptığı anlamına gelen asılsız bazı rivayetleri de eklemek icap eder. Nitekim Sünnî, Mu‘tezilî ve Şiî bazı âlimler buna dikkat çekmişlerdir (Kadî Abdülcebbâr, Fazlü’l-i’tizâl, s. 289; Ebû Bekir İbnü’l-Arabî, s. 190; Ca‘fer Sübhânî, I, 552–555).
__________________
Gerçekler Bizi Özgür Kılar...
EVVAB_İNSAN isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 6. October 2008, 08:32 AM   #12
EVVAB_İNSAN
Uzman Üye
 
EVVAB_İNSAN - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 220
Tesekkür: 35
42 Mesajina 53 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 16
EVVAB_İNSAN is on a distinguished road
Standart

Bu husus göz önünde bulundurulduğu takdirde naslara yaklaşım hatasından kaynaklanan cebirci kader anlayışlarını aşmak mümkün olur. YÜCE ALLAH’IN, insanın, sorumlu tuttuğu eylemlerini icbar altında bulunmadan gerçekleştiren bir varlık olmasını dilemesi ve bu imkânı vererek onu yaratması kaderin odak noktasını teşkil ettiğinden ilâhî sıfatlarla insanın sorumluluğu arasındaki ilişkiyi daima bu gerçeğe göre kurmak gerekir.

Bu husus dikkate alınınca insana ait eylemlerin vukuundan önce YÜCE ALLAH tarafından bilinip dilenmesi ve yazılmasının bir problem oluşturmadığı görülür. Zira YÜCE ALLAH’IN olayları vukuundan önce bilmesi teorik olup kimseyi eyleme zorlamaz. Bilip yazmak fiil üzerinde zorlayıcı bir etkide bulunmadığı gibi bilginin ‘’ÖNCE’’ ve ‘’SONRA’’ kavramlarıyla bir arada düşünülmesi zamanlı bir varlık olan insanın algılama tarzını yansıtır.

YÜCE ALLAH ise zamanlı bir varlık değildir. Ayrıca YÜCE ALLAH vuku bulmamış bir şeyi ‘’VUKU BULMUŞ OLARAK’’ değil ‘’VUKU BULACAK OLARAK’’ bilir. İrade sıfatıyla ilgili problemin de çözümü yine insanın dileyen bir varlık oluşunu bilmeye dayanır. CENAD-I HAKK’IN insanın irade sahibi bir varlık olmasını dilemesi, dolaylı olarak onun eylemlerini kendi iradesinin kapsamına dâhil eder.

Kudret ve yaratma sıfatının insanın eylemleriyle irtibatı da SÜNNETULLAH çerçevesinde kurulmalıdır. İlâhî yaratmanın sebepsonuç düzeni içinde gerçekleşebileceği düşünülürse insanın sorumlu olduğu fiilleri yine insanı sebep kılarak dolaylı bir şekilde yarattığını söylemek mümkün olur ve bu yorum dinî açıdan herhangi bir sakınca taşımaz. Bu aynı zamanda aklın ve bilimin temelini teşkil eden illiyet ilkesinin de bir gereğidir.

Şunu da belirtmek gerekir ki eylem yapma irade ve gücüne sahip kılınmakla birlikte insan fizikî ve sosyal çevresinden bağımsız bir varlık değildir. İnsan, irade ve gücünü içinde bulunduğu çevrenin şartlarına bağlı olarak gerçekleştirebilir, yani çevresi onu sınırlar. Ayrıca irade ve gücünü aşan bazı durumlar da karşısına çıkar. Dünyaya gelişi, sahip olduğu fizikî ve psikolojik nitelikler, bulunduğu çevre iradesi dışındaki gerçeklerdir.

Bunlar kader planının insanı bazı yönlerden kesin olarak kuşattığını gösterir. Kaderin ilâhî sıfatlarla irtibatlı olan yanı ise onun gayba iman yönünün de bulunduğunu ifade eder. Gayba iman unsuru taşıması ise problemin dünya şartlarında bütünüyle çözülemeyen bir tarafının bulunmasını tabii hale getirir. Zira YÜCE ALLAH’IN zatı gibi sıfatları konusunda da meçhulleri tamamen ortadan kaldıracak bir bilgiye ulaşmak mümkün değildir.

2 Yorum

1. YÜCE ALLAH yaptıklarımızı da yaratandır kader konusunda zamanın göreceliği unutulmamalıdır ilahi planda her şey AN DA olmaktadır YÜCE ALLAH AN DA VE ANINDA YARATANDIR YÜCE ALLAH niyet ve eylemlerimize göre dileyiş TAKDİR HÜKÜM VE OL BUYRUĞU sıralamasına bağlı hareket eder.

2. YÜCE ALLAH HER ŞEYİ BİLENDİR. Bizimde elbet nereye gideceğimizi biliyor. Onun bidiğini biz bilmediğimize göre biz bu dünyadaki gibi düşünüp serbest ve kaderimizi kendimiz çiziyor olarak yaşıyacaz. Yollar belli neyi istersek onu seçeriz. Örneğin namaz (salât) kılarken aniden kimin ayağı kırılmış seçmek bizde. Sonucu YÜCE ALLAH SEVGİLİ YARADANIMIZ DİLER.
__________________
Gerçekler Bizi Özgür Kılar...
EVVAB_İNSAN isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Bookmarks

Etiketler
kader, kaza


Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı

Hizli Erisim


Tüm Zamanlar GMT +3 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 01:33 AM.


Powered by vBulletin® Version 3.8.1
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
Hanifler - Kuran odaklı gerçek din islam