hanifler.com Kuran odaklı dindarlık  

Go Back   hanifler.com Kuran odaklı dindarlık > İMAN > Kitaplar'a İman > Kur'an

Cevapla
 
Seçenekler Stil
Alt 28. March 2011, 08:47 PM   #1
dost1
Site Yöneticisi
 
dost1 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 3.015
Tesekkür: 3.567
1.083 Mesajina 2.384 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 100000
dost1 is on a distinguished road
Standart TebyȊnü’l-kur’an / işte kur’an

TEBYȊNÜ’L-KUR’AN / İŞTE KUR’AN

Hakkı YILMAZ Bey tarafından yazılan, İşaret Yayınları tarafından 2007-2010 yılları içinde 11 cilt halinde İstanbul’da 6988 sayfa olarak yayınlanan “ Nüzul Sırasına Göre Tebyînü’l-Kur’an / İşte Kur’an” adlı çalışma, 9. yüzyıl başlarında İslâm ile onurlanan Türk Milleti’nin dinini kaynağından, Kur’an’dan anlayıp öğrenmesi için dilimize kazandırılan eserler arasında farklı, özgün, Kur’an’ı, Kur’an’dan Kur’anca tam ve doğru anlamak amacına en uygun, alanında çığır açacak bir yapıt olarak gerçek yerini alacaktır.

Kur’an, ilâhi mantığın ilâhi nutkudur. Bu Kur’an, İslâm Dini’nin aslı, özü, esasıdır. ALLAH, KENDİSİNE KUL, YERYÜZÜNE EGEMEN OLMAK ÜZERE YARATTIĞI İNSANA KUR’AN’I, DOĞRU ANLAYIP UYGULAMASI İÇİN, ELÇİSİ MUHAMMED’İN ( saygı ve selâm ona) KALBİNE BİZZAT VAHYEDENDİR. (Zâriyât 51/56 ve Bakara 2/30) Niçin? Yeryüzünde şeytanı rab/ilâh/mabut, şerri şeriat/din edinenlere karşı, Allah’ı Rab/İlâh/Mâbut, Kur’an’ı din edinmek isteyenlere tanrısal vaadini yerine getirmesi, insanın yeryüzünde hiçbir korku ve üzüntü çekmemesi için bir hidâyet olarak (Bakara 2/38), Kur’an’ı, kıyamete kadar doğru anlamak, uygulamak için göndermiştir.

“Ben, “Ey âdemoğulları! Şeytana kulluk etmeyin, kesinlikle o size apaçık bir düşmandır ve Bana kulluk edin, işte bu dosdoğru yoldur ve ant olsun ki o [şeytan] sizden birçok nesilleri saptırdı” diye size ahd vermedim mi? Hâlâ aklını kullananlar değil miydiniz?” Yâ-Sîn 36/60-62

İşte, ilâhi mantığın ilâhi nutku olan Kur’an, insanları hakka tutunduran Habl’ullah olarak, tam ve doğru anlaşılmalı ve uygulanmalı ki, kişi oğlu dünya – âhiret yaşamındaki kurtuluşa ve mutluluğa erişebilsin. Yaratılış amacına uygun olarak Allah’a kul, yeryüzüne egemen olabilsin. Ayrıca çekileceği tanrısal sorguda doğru hesap verebilsin. Çünkü, Yüce Allah, kadın-erkek her kişiyi dünya yaşamında ilâhî vahye uyup uymadığını Kur’an’a göre sorgulayacaktır.

“Öyleyse sen, sana vahyedilene sarıl. Şüphesiz ki sen dosdoğru bir yol üzerindesin.”
“Ve şüphesiz o [sana vahyedilen; Kur'an], senin için de, kavmin için de gerçekten bir öğüttür/ şan şereftir siz ondan sorgulanacaksınız.” (Zuhruf 43/43-44)

Kur’an’da imandan sonraki temel emir, esas ibadet, Kur’an’ı okumak, onu tam ve doğru anlamaktır :

“Ben ancak her şeyin sahibi olan ve burayı haram [dokunulmaz] kılan bu şehrin [Mekke’nin] Rabbine kulluk etmekle emrolundum. Ve ben Müslüman olmamla ve Kur’an’ı okumamla emrolundum. Artık kim doğru yolu bulursa, yalnız kendisi için bulmuş olur; kim de saparsa hemen; ‘Ben sadece uyarıcılardanım’” de.
Ve hamd, Allah’a mahsustur. O, ayetlerini size gösterecek de siz onları tanıyacaksınız. -Ve Rabbin, yaptıklarınızdan habersiz değildir.-“ (Neml 27/91-93

“Müslümanlardan olmakla emrolunmak” söylemi Allah’ı Rab edinmenin, O’na kul olmanın O’na gereği üzere iman ederek gerçekleşeceği konusunda hiç kuşku yoktur. Ayette bu temel inanç şartına bir “atıf vav’ı” ile bağlanan ikinci şart ise burada Kur’an okumak olarak gösterilmiştir. Neml 27/91-93. ayetinde Allah’ın Elçisi Muhammed’ (saygı ve selâm ona) ve kıyamete değin kendisini Allah’a, Peygamber’e ve Kur’an’a muhatap kabul eden kadın-erkek herkese verilen esas/temel emirler ikidir : Müslüman olmak, yani Alla’a iman etmek, Kur’an okumak yani temel ibadet. Bu ayete göre Kur’an okumak hem inanç hem de İslâm’ın şartı olmuştur.
Kur’an okumanın temel ibadet olduğunu gösteren bir ayet de şöyledir:

“Şüphesiz ki Kur’an’ı sana farz kılan kişi [Allah], elbette seni dönülecek yere döndürecektir. De ki: “Benim Rabbim, kimin hidayetle geldiğini ve kimin apaçık bir sapıklık içinde olduğunu daha iyi bilendir.” (Kasas 28/85)

Rabbimiz bu ayette peygamberimize “Şüphesiz ki Kur’an’ı sana farz kılan kişi [Allah], elbette seni dönülecek yere döndürecektir” şeklindeki sözleriyle o’na manevî destek vererek “Seni elçi tayin eden elbette gereğini yapacaktır” demiş olmaktadır. “Kur’an’ı sana farz kılan” ifadesi, “Sana vahyi toplama ve dağıtma görevini veren” demektir. Bu ifadeyle vahyin ilk sözü “ikra’ [oku]!” emrine işaret edilmiştir. Ayetin ikinci kısmındaki “Benim Rabbim, kimin hidayetle geldiğini ve kimin apaçık bir sapıklık içinde olduğunu daha iyi bilendir” ifadesi ise inkârcılara yönelik bir uyarı mahiyetindedir.
Kur’an okumanın nasıl olması gerektiği ve bunun şekli olan tertîlin önemi konusunda ayet de şudur:

“Geceleyin kalk! Kısa bir süre hariç, gecenin yarısını ayakta geçir veya bundan biraz eksilt. Ya da buna biraz ekle: Ve Kur'an'ı düzgünce düzene koy!” (Müzzemmil 73/2-4

Ayetteki “Tertil” sözcüğü; “Bir şeyin tertibinin güzelliği” demektir. Bu sözcük bedevînin dilinde “Bir şeyden birinin diğerine karışmaması, tarak dişi gibi birbirine karışmamış, karışmayan” anlamına gelir. Bu durum, muhkem, kuvvetli, sımsıkı olmanın zıddıdır. Meselâ dişlerin “tertil”i, “dişlerin seyrek bir şekilde düzene konulmuş, dizilmiş olması” demektir ve bu sözcük Arapça’da “güzel dizilmiş dişler” anlamında da kullanılır. (1)
Sosyal alanda “tertil” ise “konuşma esnasında sözün, yazarken ise sözcüklerin, paragraf veya pasajların birbiri ardınca, tek tek, yavaş yavaş, ağır ağır, tane tane dizilmesi, birbirine karıştırılmaması” demektir. Buna göre Kur’an’ın tertili, “Kur’an’ın indiği şekilde tertibinin korunması, bir necmin bir başka necme karıştırılmaması” anlamına gelmektedir.
Kur’an’ın nasıl indirildiği ve nasıl okunması gerektiği Kur’an’da şöyle açıklanmıştır:

“Ve Kur’an’ı; Biz onu insanlara ağır ağır okuyasın diye ayırdık ve Biz onu peyderpey indirdik.” (İsrâ 17/106)

Demek ki Kur’an, konularına göre, necmlere göre, iniş sırasına göre bir tertip ve tasnif yapılmak suretiyle okunmalı ve okutulmalıdır.
Furkan Suresi’nin 32. ayetinde de Rabbimiz Kur’an’ı tertillediğini, yani her şeyi yerli yerinde, bir birine karıştırmadan, bir düzen içinde indirdiğini beyan etmektedir. Peygamberimize ilk gelen vahiylerde de [Müzzemmil 73/4], Kur’an’ın tertillenmesi, yani necmlerin gayet düzenli tutulması, birbirine karıştırılmaması emredilmiştir:

“İnkâr edenler; “Kur’an ona bir defada topluca indirilmeli değil miydi?” de dediler. Biz onu senin kalbine iyice yerleştirelim diye böyledir [parça parça indirdik]. Ve Biz onu tane tane okuduk.
Onların sana getirdikleri her bir meselede Biz mutlaka sana hakkı ve en güzel açıklamayı getirmişizdir.” (Furkân 25/32-33

Kur’an’ı nasıl okumalı ve anlamalıyız? İnsanın Kur’an ile ilgili esas görevleri nelerdir? Aslında Kur’an okumaktan amaç, onu anlamak, üzerinde düşünmek ve onunla amel etmektir.
Yüce Allah, insanlara, Kur’an’ı anlama, kavrama, öğrenme ve inceleme konusunu bir temel ibadet olarak şu başlıklar halinde görev olarak veriyor :

1. Kur’an’ı aklederek, düşüne düşüne, aklını işleterek okumak. Allah’ın ilim, hikmet ve kudretini gösteren evrendeki ve Kur’an’daki ayetleri üzerinde düşünmek ve gerekli sonuçları çıkarmaktır. Kur’an akıl’dan değil, hep akletmek’ten söz eder. Söz konusu olan durağan, işlevsiz, âtıl, pasif bir akıl değil; dinamik, aktif, işleyen, çalışan bir akıldır. (Bakara 2/73, 170,171; Mâide 5/58; En’âm 6/151; Nahl 16/12, 67; Şu’âra 26/28; Ankebut 35, 43, 63; Zuhruf 43/63; Rum 30/24, 28; Yâ-Sîn 36/68; Câsiye 45/5; Hucurât 49/4)
2. Kur’an’ı tefekkür ederek okumak. Tefekkür, bir takım tanrısal gerçekleri ve sünnetullahı keşfetmeye yönelik olmalıdır. (Ȃl-i İmrân 3/190191, Nahl 16/44)
3. Kur’an’ı tezekkür ederek okumak. Tezekkür, geçmişe yönelik bir düşünme eylemidir; kalbi titreyerek hatırlama ve tefekkür etmedir; ama geleceğe yönelik sonuçlar elde etmeyi, dersler almayı ve ibretler çıkarmayı hedefler. ( İbrahim 14/52, Nahl 16/17, Ahzab 33/34),
4. Kur’an’ı dura dura ve tertîl üzere okumak. Kur’an’ın tertîl üzere okunması demek, sözcüklerinin anlamının hakkını vererek okumaktır. ( İsrâ 17/106; Furkân 25/32; Müzzemmil 73/4)
5. Kur’an’ı tedebbür ederek okumak. Kur’an, tedebbür işlemini sadece Kur’an için ve onu baştan sona inceleyip tahkik etme anlamında kullanmıştır ki, böyle yapılmalıdır. (Sâd 38/29; Nisâ 4/82; Muhammed 47/24)
6. Kur’an’ı üzerinde fıkhederek/dinin özünü kavrayarak okumak. “Fıkh” iyi ve derin, ince anlayış anlamında kullanılır; bir şeyi gereğince anlama, bilinenlerden hareketle bilinmeyeni elde etmedir. “Tefakkuh” ise, iyice anlama, kendini öğrenmeye verme, net bir fikir elde etme demektir. (En’âm 6/97; Tevbe 9/81, 122; Tâ-Hâ 20/24-28),
7. Kur’an’ı, şeytandan Allah’a sığınarak okumak. (Nahl 16/98)
8. Kur’an’ı “tilâvetin hakkını vererek” okumak. (Bakara 2/121)
9. Kur’an okumak için en uygun zamanı seçmek. Kur’an’ı huşû içinde okumaya, üzerinde iyice düşünüp anlamaya en uygun zaman ve ortamın gece vakti olduğunu Kur’an beyan ediyor. Herkesin uykuya daldığı, insan zihninin, aklının en uyanık ve zinde olduğu, sessiz, sakin ve riyasız bir ortamda gece uykusundan kalkarak, uzun uzun Kur’an okumak. (Müzzemmil 73/1-7)
10. Kur’an’ı huşû içinde ve duyarak okumak. Kalplerinde Allah korkusu taşıyan inananlar, Kur’an’ı içtenlikle, gönülden duyarak okumalı, ayetleri üzerinde derin derin düşünerek onu anlamaya, kavramaya ve yaşamaya çalışmalıdırlar. Böyle yaptıkları takdirde kalpleri doyuma ulaşıp yatışacak ve gönül huzuruna kavuşacaklardır. ( Mâide 5/83; İsrâ 17/109; Zümer 39/23)
11. Kur’an’ı düşünüp öğüt ve ibret alarak okumak. ( A’râf 7/130; İbrahim 14/24-26; Kasas 28/46)
12. Kur’an’ı “müddekir” olarak okumak. “Müddekir” olaylardan ders alıp, uyarı ve öğütler üzerinde düşünen kişi demektir. (Kamer 54/17,22,32,40)
13. Kur’an’ı şuurlu olarak ve ibret almak (itibar) amacıyla okumak. Kur’an, ancak şuurlu ve ibret almaya hazır basîret sahiplerinin ilâhi mesajı algılayabileceğine işaret eder. “Şu’r” (şe’a-ra) ; dikkatle bakıp bilme, tanıma, fark etme, akletme bir şeye vakıf olma, inceden inceye bir ilim elde etme anlamlarına gelir.(En’âm 6/122-123; Mü’minûn 23/54-56; Şu’arâ 26/112-113)
14. Kur’an’ı can kulağıyla dinleyip kalp gözüyle ve ibret nazarıyla okumak. (A’râf 7/179, 204; Nahl 16/65; Furkan 25/44; Rûm 30/23; Mülk 67/14)
15. Kur’an’ı, ilâhi mantığı ve kendi bütünlüğü içinde okumak. (Nisâ 4/82)
16. Kur’an’ı konularına göre gruplandırarak okumak. (Cinn 72/1-2)
17. Kur’an’ı uygulamaya yönelik olarak okumak. (Nahl 16/97; Tâ-Hâ 20/124;
18. Kur’an’ı kesintisiz ve sürekli olarak tekrar tekrar okumak, onunla ilişiği/bağlantıyı kesmemek. (Mâide 5/13; En’âm 6/44; A’râf 7/51, 165; Tevbe 9/67; Tâ-Hâ 20/115; Furkan 25/27-30) (2)
Eğer Kur’an bu şekilde okunur, öğrenilir, kavranır, tam ve doğru anlaşılırsa hem doğru uygulanır, hem de “iman eden bir toplum”, “fıkheden bir toplum” “bilen bir toplum” (En’âm 6/97) oluşur. Kur’an’ın birçok ayetinde açıkladığı hedef toplum, hayırlı ümmet ancak böyle oluşur.

“(Bu Kur’an,) temiz akıl sahipleri O'nun âyetlerini düşünsünler ve öğüt alsınlar diye sana indirdiğimiz mübârek bir kitaptır.” (Sâd 38/29)

“Şüphesiz ki, Biz onu akledersiniz (yani, anlarsınız) diye Arapça bir Kur’an olarak indirdik.” (Yûsuf 12/2)

Yûsuf 12/2. ayette, Kur’an’ın Arapça olarak indirilme nedeni açıklanmış ve KUR’AN’IN İNSANLARIN AKLETMELERİ, DÜŞÜNMELERİ, ANLAMALARI İÇİN ARAPÇA İNDİRİLDİĞİ BELİRTİLMİŞTİR. Çünkü Kur’an Arap toplumuna inmektedir ve bir toplumun kendisine inen bildileri/mesajı ANLAMASI, AKLETMESİ, UYGULAMASI VE BAŞKALARINA DA ANLATABİLMESİ İÇİN MESAJIN O TOPLUMUN ANADİLİNDE OLMASI GEREKMEKTEDİR. Eğer böyle olmazsa, yani mesaj topluma yabancı bir dilde indirilirse, bildirinin/mesajın o dili bilmeyen bir toplum tarafından anlaşılması, akledilmesi, uygulaması mümkün olmayacaktır.
Ancak buradaki “arabiyyen” sözcüğünün sadece “Arapça, Arap dili” olarak anlaşılması ve açıklanması doğru değildir. Zira bu sözcük “arabe” kalıbından türeme olduğu kadar “arube” kalıbından da türemiştir. Sözcüğün “arube” kalıbına göre anlamı “fesahat, fasih konuşmak” demektir. (3) “Fesahat [fasih konuşmak]” ise “sözün ses ve anlam kusurlarından arınmış olması, yani kolay anlaşılması, rahat telâffuz edilmesi, diziminin mükemmel olması” anlamına gelmektedir. (4)
Bu durumda ayetin anlamı “Şüphesiz ki, Biz onu akledersiniz diye ‘kolay anlaşılır, rahat telâffuz edilir, dizimi mükemmel, dilbilgisi kurallarına uyumlu’ bir Kur’an olarak indirdik” demek olur.
Kur’an’ın indirildiği toplumun dilinin Arapça olması dolayısıyla, o toplumun Kur’an’ı anlayıp akledebilmesi için Arapça indirildiği birçok ayette vurgulanmıştır:

“Apaçık/ açıklayan kitaba ant olsun ki Biz onu aklınızı kullanasınız diye Arapça bir Kur'an [okuma] yaptık.” (Zuhruf 43/3)

Allah, insana bu Kur’an ayetiyle“aklını kullanma”yı emretmiştir. Kur’an’ı inceleyen herkes Kur’an’ın aklı çalıştırdığını, insanı rüşde erdirdiğini kabul eder.
Ayetteki “Arabiyyen” sözcüğü, Kur’an’ın hem Elçi’ye kendi kavminin diliyle indirilmiş olmasını, hem de Kur’an’ı oluşturan sözlerin ses ve anlam kusurlarından arınmış olmasını, yani kolay anlaşılması, rahat telâffuz edilmesi, diziminin mükemmel olması gibi üstün özelliklere sahip olduğunu ifade etmektedir.
Zaten bir kitabın okunup anlaşılması da bu iki temel özelliğe sahip olmasına bağlıdır. Yabancı dildeki bir kitabı o dili bilmeyenlerin anlaması mümkün olmadığı gibi, kullanılan dilin düzgün, açık ve anlaşılır olmaması da aynı sonucu doğurur. Kur’an olumlu anlamda her iki özelliğe de sahip bir kitaptır. Her şeyden önce dili Arapça’dır. Kur’an’ın ilk muhatabı olan Arap toplumundan biri çıkıp da “Yabancı bir dilde geldiği için biz bu kitabı anlamıyoruz, doğru olup olmadığına karar veremiyoruz” diye bir mazeret öne sürmesi söz konusu olamaz. Bir toplumun diliyle de olsa, düzensiz, nizamsız, karmakarışık kitaplar da anlaşılmaz. Kur’an bu yönüyle de üstün bir niteliğe sahiptir. Kur’an’ı okuyanlar onun açık, anlaşılır, örneklerle dolu mükemmel anlatımını rahatlıkla gözlemlerler.
Bu ayetlerde ayrıca Kitap’ta anlaşılmayacak herhangi bir ayetin bulunmadığı da açıklanmış olmaktadır.
İşte tam ve doğru anlamak, akletmek, üzerinde inceden inceye, derinden, özüne vararak düşünmek ve daha sonra sağlam bir inancı oluşturarak, gerçek bir imanla Kur’an’ı din edinerek iyi uygulamak için bu kitabın her dile onun asliyeti ve sâfiyetinden hiçbir şey kaybetmeksizin aktarılması gerekir. Bu görev ise her hangi bir makam/mevki, ün, para, mal, mülk için olmamalıdır. Sadece karşılığı Allah’tan beklenerek Allah rızası için, insanlığın yararına yapılmalıdır. Tıpkı Allah elçilerinin yaptıkları kutsal görev karşılığında “benim beklentim/ücretim ancak Allah katındandır” demeleri gibi.
Ayrıca her kadın-erkeğin dinini bizzat Kur’an’dan kendisinin öğrenmesi, anlaması gerekmektedir. Bunun için her dilde Kur’an’ı, Kur’an’dan Kur’anca anlatmak üzere hazırlanan bir çalışmaya gereksinim vardır ki, kişi kendine Allah’ı Rab/ilâh/ mabut edinebilsin, yer yüzüne de egemen olarak insanlık onurunu idrak ile, dinen sorumluluğunu gerçekleştirebilsin . Bu işlevin olmazsa olmazı her kişinin kendisini yanıltmayan, şirke bulaştırmayan, tevdide ulaştıran, tüm asliyeti ve sâfiyeti içinde elçiye indiği arılık ve durulukta kendi dilinde tam ve doğru bir Kur’an çalışmasıdır. Hakkı YILMAZ Bey tarafından yazılan Tebyînü’l-Kur’an/İşte Kur’an bu anlamda ne gibi özellikleri olduğunu, maddeler halinde sıralarsak :
1. Eser, Allah tarafından peygamberimiz Muhammed’e (saygı ve selâm ona) ilk dönemde indirildiği dönemdeki sıra üzere yani indiriliş sırasına göre ele alınmıştır. Vahiy sırasına göre düzenleme, Kur’an’ın anlaşılması için önemli bir sıralama, tertîl şeklidir.
2. Kur’an, dilimize ayet ayet çevirisi yapılırken içinde bulunan sözcükler, tarihi süreçdeki anlamları dikkate alınarak; kelime, konu bütünlüğü ve dilbilim açısından gerekli araştırmalar yapılarak gözden geçirilmiştir. Kur’an’ın omurgasını oluşturan ana kavramlar özellikle Sahibi Kelâm Allah’ın amaçladığı anlam olarak esas alınmaya çalışılmış, bu konuda başka ölçü kabullenilmemiştir. Kavramlar anlam eksenine yerleştirilirken günümüze değin yapılan tefsirlerde görülen saplantılara asla itibar edilmemiştir.
3. Kur’an’da geçen sözcük ve konular, Kur’an’da bulunan yöntem esas alınarak tebyîn edilmiştir.
4. Furkan 25/33. ayette geçtiği üzere Kur’an’daki kavramların tefsîrini Yüce Allah bizzat Kendisi’ne havale ettiği için, eserde, indî, kişisel, âfakî yorumlar değil, Allah’ın tefsîri, ayetin ayetle açıklanması esas alınmıştır.
5. Günümüze değin Kur’an’ı anlama dalında yapılan çalışmalar ihmal edilmeden, gereken önem ve araştırma yapılmakla birlikte, bu çalışmayı yapanların aşılamaz, mutlaka uyulması gereken önder/imam olduğu şeklinde bir kabullenişe girilmemiştir.
6. Dilbilimsel çalışma asıl olarak kabul edildiğinden Arap dili konusundaki en muteber sözlükler özellikle vahiy sürecine en yakın olanlarına kadar ayırım gözetilmeksizin müracaat kaynağı olarak kabul edilmiş, yerinde ve dikkatli karşılaştırmalar basîretle yapılmıştır.
7. Kur’an’ı, Kur’an’dan Kur’anca Anlamak, yöntem olarak çalışmanın başından sonuna değin vazgeçilmez ilke ve ölçü olmuştur. Çünkü Allah kelâmının en güzel yorumu yine O’nun sözüyle olanıdır. Bu yöntemle tefsirlere bulaşan isrâiliyât, hurafeler ve saptırmalardan arınma gerçekleştirilmiştir.
8. İlgili konu ve kavramlarda Mukaddes Kitap’ın ilgili bölümleriyle gerektiğinde, gerçeği ortaya çıkarmak için yeterince karşılaştırmalar yapılmıştır. Yüz yıllardır tefsir çalışmalarında görülen ve uydurulan dinin esaslarını oluşturan hurafatdan, isrâiliyâtdan ayıklama ve karşılaştırmalar isabetle gerçekleştirilmiştir. Böylece yanlış inanç ve örflerin yerini gerçeklerin alması sağlanmıştır.
9. Eserde, Kur’an’daki kavram ve konular hak bâtıl ekseninde yerli yerine konulmaya çalışılmıştır. Böylece indirilen din, Kur’an İslâm’ı gün ışığına çıkarılmıştır.
10. Çalışmanın başından sonuna değin “Allah’ın korumasında indirilen Zikr (Kur’an)” ın indirildiği dönemdeki ilk arılığı/duruluğundaki gibi dilimizde de anlaşılır olması özgün, sade ve yalın bir ifadeyle sağlanmıştır.
11. Çalışmada, sadece Allah’ın rızası gözetilmiş, bundan başka her hangi bir kariyer, para, mal, mülk, makam, mevki gibi beklentiler hiçbir şekilde amaçlanmamıştır.
12. 9. yüzyıl başlarında Türk Milleti’nin İslâm’la onurlandığı dinini, doğru olarak Kur’an’dan kendi gayretiyle okuyup anlaması için Kur’an’ın dilimize çevrilmesi, devlet politikası olarak (tarihte ilk kez), Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde, 1925 yılında T.B.M. Meclisi ortak kararıyla devlet bütçesinden ayrılan ödenekle M. Hamdi Yazır’a hazırlattırılan 9 ciltlik Hak Dini Kur’an Dili adlı çok önemli çalışmayla gerçekleştirilmiştir. Yazılması 12 yılda tamamlanan, basımı ise 3 yılda gerçekleştirilen bu çığır açan çalışmadan sonra dilimizde 200 yüzü aşkın Kur’an çeviri ve meali yayınlanmıştır. Bunların içinden sadece bir tanesinin 1993 ile 2007 yılı arasında 14 yılda 135 kez baskı yaptığını dikkate alırsak, Kur’an’ı kendi dilinde ilk kaynağından anlamak suretiyle dinini öğrenmek konusunda halkımızın ne derece ilgili, istekli, gayretli olduğunu göstermektedir. Neticede Mustafa Kemal Atatürk’ün “dini doğru olarak ilk kaynağından anlama, öğrenme” yi gerçekleştirecek çığırı açmasının ne derece gerçek, uygun olduğu görülmektedir.
Bu çığırdan sonra “Kur’an konusunda yapılması gereken çalışma acaba nasıl olmalıydı ?” sorusunun yanıtını Tebyînü’l-Kur’an/İşte Kur’an adlı çalışmada buluyoruz. Neden ve nasıl? Yanıtlayalım : Kur’an, ilâhî mantığın ilâhî nutkudur. O’nu tefsîr/yorum hakkı sadece Allah’a ait olan bir kitap. İnsan beşer mantığına sahiptir. Beşer mantığıyla İlâhî mantık arasında, yaratanla yaratılan arasındaki fark kadar bir fark söz konusudur. Bu yüzden ilâhî mantığın İlâhî nutkunu, beşeri mantık beşerce yorumlamaya kalktığında bunu yapan kişi sayısınca din, mezhep, tarikat ortaya çıkar ki, nitekim öyle oldu. Bu yüzden bir İndirilen Kur’an Dini, bir de uydurulan din olmak üzere biri İslâmî, diğeri judaize iki din ortaya çıktı. Muaviye’nin halifeliğe geçişinden günümüze bu iki dinden judaik olanı İslâm coğrafyasında çok yaygın şirk dini olarak, gerçek Kur’an dininin önünü kesmiştir. İşte öncelikle yapılması gereken, Kur’an’ı Kur’an’dan Kur’anca anlamak için, kavramlarla ilgili Allah’ın tefsir hakkını esas almak ve sözcüklerin anlamını buna göre belirlemektir. Bu yöntemin uygulandığı “Tebyînü’l-Kur’an/İşte Kur’an” kavramların tefsîrinin Allah’a ait olduğu bir çalışma olarak önümüzdedir.
Burada “Kur’an Bütünlüğü” konusuna da açıklık getirmek gerekiyor. Kur’an’da birbirine bağlantılı üç bütünlük vardır. Kelime bütünlüğü, Konu bütünlüğü, Sistem bütünlüğü. Kur’an’da hak ve bâtıl olmak üzere iki sistem, her sistemin kendisini oluşturan konuları; her konuyu oluşturan sözcükleri vardır. Bunlar Kur’an bütünlüğü içinde yerli yerinde olmazsa, yani olması gereken yerde bulunmazsa Kur’an tam ve doğru anlaşılamaz, hatta indirilen din olmaktan çıkar. Tebyînü’l-Kur’an’da bu yöntemin çok başarılı bir şekilde gerçekleştirildiğini görüyor ve bu çalışmanın zamanla İslâm coğrafyasında haklı bir çığır açacağına inanıyoruz. Böylece farklı, özgün ve orijinal olan bu çalışma, yeni bir çığır açılmasını, Kur’an’ın tam ve doğru anlaşılıp uygulanmasını sağlayacaktır.
13. Tüm Allah Elçileri, insanları, en büyük zulüm olan ve âhrette Allah tarafından asla affedilmeyecek şirk/ortak koşmaktan alıkoymak, onları tevhide ulaştırmak için tebliğ, tebyin, inzar, tebşir görevlerini hakkıyla zamanlarında peygamberliklerinin gereği olarak yapmışlardır. Günümüzde ve kıyamete değin yeni bir din ve yeni bir elçi gelmeyeceğine göre, insanların şirksiz bir imanla Yüce Allah’a inanmaları ve O’na kul, evrene egemen olabilmeleri ancak Kur’an’ı Kur’an’dan Kur’anca anlatan, ilâhi mantığın ilâhî nutkunu yorum/tefsîr hakkını sadece Allah’ has kılarak yapılan özgün çalışmalarla gerçekleşebilecektir. Tebyînü’l-Kur’an/İşte Kur’an bu anlamda doğru ve yaralı bir çalışmadır.
Yazarını kutlamak, daha nice yararlı çalışmalar yapabilmesi için sağlıklı, huzurlu uzun ömürler ihsan buyurmasını Yüce Allah’tan dua ve niyazla dilemek de bizlere düşer. Bu görevimi gerçekleştirmek benim için hem hak tanırlık, hem onur olacaktır.
Sedat Şenermen
İzmir, 14. Aralık.2011
1. İbn Manzûr, Lisânü’l-Arab, c. 4, s. 61, “R-t-l” md.
2. Abdullah Yıldız-Şemsettin Özdemir, Kur’an’ı Anlamaya Giriş (Kur’an’ı Anlamak Farzdır), İstanbul, 2006, 4. Baskı, Pınar Yayınları, s. 119-189.
3. İbn Manzûr, Lisânü’l-Arab; s. 153-159, “a-r-b” md.
4. es-Sekkakî; Miftahu’l-Ulum.
__________________
Halil Ay
dost1 isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
dost1 Adli üyeye bu mesaji için Tesekkür Eden 7 Kisi:
Anonymous (10. April 2011), hiiic (30. March 2011), kamer (29. March 2011), Miralay (29. March 2011), pramid (4. April 2011), snobyx (29. March 2011), yeşil (28. November 2011)
Alt 4. April 2011, 08:06 PM   #2
pramid
Uzman Üye
 
Üyelik tarihi: Sep 2010
Mesajlar: 764
Tesekkür: 191
507 Mesajina 1.128 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 24
pramid has much to be proud ofpramid has much to be proud ofpramid has much to be proud ofpramid has much to be proud ofpramid has much to be proud ofpramid has much to be proud ofpramid has much to be proud ofpramid has much to be proud of
Standart

çok güzel bir çalışma.....okuyana
pramid isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
pramid Adli üyeye bu mesaji için Tesekkür Eden 5 Kisi:
Anonymous (10. April 2011), dost1 (4. April 2011), hiiic (6. April 2011), Miralay (5. April 2011), yeşil (28. November 2011)
Cevapla

Bookmarks

Etiketler
işte, kur’an


Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı

Hizli Erisim


Tüm Zamanlar GMT +3 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 08:36 PM.


Powered by vBulletin® Version 3.8.1
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
Hanifler - Kuran odaklı gerçek din islam