hanifler.com Kuran odaklı dindarlık  

Go Back   hanifler.com Kuran odaklı dindarlık > GELENEK DİNİ > Hurafeler

Cevapla
 
Seçenekler Stil
Alt 23. September 2012, 05:33 PM   #181
raven
Uzman Üye
 
raven - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Sep 2012
Bulunduğu yer: 38° 36′ 50″ N, 27° 26′ 3″ E
Mesajlar: 102
Tesekkür: 97
52 Mesajina 104 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 22
raven has much to be proud ofraven has much to be proud ofraven has much to be proud ofraven has much to be proud ofraven has much to be proud ofraven has much to be proud ofraven has much to be proud ofraven has much to be proud of
Standart

Alıntı:
nacikocak Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
linkteki bir yazınızı okudum orada birkaç soru sormuşsunuz anlayana sivrisinek saz türünden bir cevap

bu sizin sorunuz Günde beş vakit yıllarca binlerce insanın kıldığı namaz nasıl olur da peygamberden hemen sonra tartışma konusu olur

buda benim cevabım ümmetin peygamberin vefatından 200 sene sonra müşriklerin soruları üzerine itilafa düşmesi hz musanın tur dağına çıkmasından hemen sonra buzağıya tapan öküzlerin yaptığından daha normal insanlar 200 seneden daha kısa zamanda yoldan bile çıkabiliyorlar

senin sorduğun gibi sorular olmasa herkes öğrendiği gibi sadece ibadet etse kimse itilafta olmazdı yani sorduğun sorunun cevabı aslında yaptığın şeyde saklı
Naci kardeşim ağzına eline sağlık şu yazdığın son cümle varya düşünen insan için gerçekten ibretler barındırıyor.
__________________
Zulmü alkışlayamam, zalimi asla sevemem. Gelenin keyfi için geçmişe kalkıp sövemem
raven isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
raven Kullanicisina Bu Mesaji Için Tesekkür Edenler:
nacikocak (23. September 2012)
Alt 23. September 2012, 05:41 PM   #182
ates demir
Guest
 
Mesajlar: n/a
Standart

Sayın Kocak
Sizden alıntı yapmıyorum. Sözüm size bile değildi. Benden alıntı dahi yapmayın.
Sizi egonuzla başbaşa Allah a emanet ediyorum. O en iyi teRBiye edendir.
Karşılık verecek ilmi kırıntı dahi taşımayan iletilerinizden, insanlara saçma sapan sebeplerle saldırmalarınızdan, yanıtları bile okumadan hep bildiğinizi okumanızdan bir okuyucu olarak bile bıktım. Gösterdiğiniz tavır vicdan ve aklın değil, ancak savunma sanatları ile ünlü şeytanınızın tavırlarıdır.
Yolunuz yolumdan ayrı olsun.
  Alıntı ile Cevapla
Kullanicisina Bu Mesaji Için Tesekkür Edenler:
dost1 (23. September 2012)
Alt 23. September 2012, 05:50 PM   #183
nacikocak
Katılımcı Üye
 
Üyelik tarihi: Jul 2012
Mesajlar: 92
Tesekkür: 5
17 Mesajina 19 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 22
nacikocak has much to be proud ofnacikocak has much to be proud ofnacikocak has much to be proud ofnacikocak has much to be proud ofnacikocak has much to be proud ofnacikocak has much to be proud ofnacikocak has much to be proud ofnacikocak has much to be proud of
Standart

Alıntı:
ates demir Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
Sayın Kocak
Sizden alıntı yapmıyorum. Sözüm size bile değildi. Benden alıntı dahi yapmayın.
Sizi egonuzla başbaşa Allah a emanet ediyorum. O en iyi teRBiye edendir.
Karşılık verecek ilmi kırıntı dahi taşımayan iletilerinizden, insanlara saçma sapan sebeplerle saldırmalarınızdan, yanıtları bile okumadan hep bildiğinizi okumanızdan bir okuyucu olarak bile bıktım. Gösterdiğiniz tavır vicdan ve aklın değil, ancak savunma sanatları ile ünlü şeytanınızın tavırlarıdır.
Yolunuz yolumdan ayrı olsun.
siz kim onlar kim sorunuzu cevapladım alttada bir not vardı tek tek ortaya çıkarlar diye

soru sormadığınız veya başkası aracılığı ile yazdıklarıma yorum yapmadığınız sürece istediğiniz gibi alıntı veya yorum yapmam
nacikocak isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 23. September 2012, 06:11 PM   #184
raven
Uzman Üye
 
raven - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Sep 2012
Bulunduğu yer: 38° 36′ 50″ N, 27° 26′ 3″ E
Mesajlar: 102
Tesekkür: 97
52 Mesajina 104 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 22
raven has much to be proud ofraven has much to be proud ofraven has much to be proud ofraven has much to be proud ofraven has much to be proud ofraven has much to be proud ofraven has much to be proud ofraven has much to be proud of
Standart

Naci sıkma canını kardeşim.Olur böyle şeyler

tutki karnım acıktı anneme küstüm tüm şehir bana küstü
__________________
Zulmü alkışlayamam, zalimi asla sevemem. Gelenin keyfi için geçmişe kalkıp sövemem
raven isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 23. September 2012, 06:32 PM   #185
ates demir
Guest
 
Mesajlar: n/a
Standart

Sevgili raven/karga
Espri yeteneğiniz biraz gelişmiş. Bu idrakınızın göstergesidir.
Almancanıza da önem verdiğiniz anlaşılır.
Küçükken öğrendiğim birşey vardı: iki kişi konuşurken üçüncüye SUSMAK düşer.
Tabi bir üçüncü varsa...
  Alıntı ile Cevapla
Alt 23. September 2012, 06:38 PM   #186
raven
Uzman Üye
 
raven - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Sep 2012
Bulunduğu yer: 38° 36′ 50″ N, 27° 26′ 3″ E
Mesajlar: 102
Tesekkür: 97
52 Mesajina 104 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 22
raven has much to be proud ofraven has much to be proud ofraven has much to be proud ofraven has much to be proud ofraven has much to be proud ofraven has much to be proud ofraven has much to be proud ofraven has much to be proud of
Standart

Alıntı:
ates demir Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
Sevgili raven/karga
Espri yeteneğiniz biraz gelişmiş. Bu idrakınızın göstergesidir.
Almancanıza da önem verdiğiniz anlaşılır.
Küçükken öğrendiğim birşey vardı: iki kişi konuşurken üçüncüye SUSMAK düşer.
Tabi bir üçüncü varsa...

sevgili ateş demir
üçüncüye ne düştüğünü hepimiz biliriz.Bize onu nasip görüyorsan eyvallah

bu arada ben seninle konuşmuyordum.Mesajı bir daha okursan anlarsın.Esprideki konu tüm şehir(forum) sana küssede canını sıkma bildiğinden dönme idi.Anlaşılan idrakim fazla gelişmiş.
__________________
Zulmü alkışlayamam, zalimi asla sevemem. Gelenin keyfi için geçmişe kalkıp sövemem

Konu raven tarafından (23. September 2012 Saat 06:49 PM ) değiştirilmiştir.
raven isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 23. September 2012, 07:31 PM   #187
dost1
Site Yöneticisi
 
dost1 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 3.016
Tesekkür: 3.567
1.083 Mesajina 2.384 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 100000
dost1 is on a distinguished road
Standart

Selamun Aleykum! Değerli Kardeşlerim!

Hepimiz de forumlarda yazılar yazıyor ve yazılar okuyoruz. Okuduklarımızla ilgili tenkid yazıları yazdığmız gibi yazdığımız yazılar için de tenkid yazıları oluyor. Tenkid yazarken bazen haddi aşan durumlara girip birbirimizi üzüp kırabiliyoruz. Tenkid ile ilgili bir alıntıyı sizlerle paylaşmak istiyorum. Rabbimiz cümlemizi de edep içerisinde tenkid yapabilenlerden eylesin. İnşaAllah.


Tenkid Arapçada ‘ne-qa-de’ (kaf harfi ile) fiili para v.b. şeylerin iyisini kötüsünden bilip ayırt/temyiz etmeye denir. İn-te-qa-de fiili bir şeyin kusurunu göstermek, ayıbını ortaya koymak demektir. Bir kelâmı tenkid etmek, içindeki kusurları ayıklayarak, sözdeki güzellikleri ortaya çıkartmak demektir. Tenkid edene münekkid denir. Türkçe’de tenkid yerine kullanılan ‘eleştiri’, bir insanı, bir eseri, bir konuyu doğru ve yanlış yanlarını bulup göstermek maksadıyla incelemek şeklinde tanımlanmaktadır.

Görüldüğü gibi tenkid, kusurlu (ayıplı) olan bir şeye müdâhale edip, doğrusunun ve hatasız olanın ortaya çıkması yönünde bir düzeltme (tashih) çabasıdır. Tenkid deyince akla Kur’an’ın gelmemesi imkansızdır.

Kur’an mükemmel bir tenkid kitabıdır. O, yanlış olan her şeyi tenkid eder. Hatır gönül adına hiçbir yanlışa göz yummaz, savsaklamaz. Çünkü yanlış karşısında sessiz kalmak, yanlışa ortak olmak anlamına gelir. En azından yanlışın devam etmesine sebep olur. Hatta Peygamber (a.s) bu durumu ‘dilsiz şeytan’ olmak şeklinde tanımlamıştır.

Kur’an’ın yanlış bulduğu ve tenkid ettiği ilk ve en önemli şey, insanların, sonuçta kendi elleriyle yaptıkları, ürettikleri, kendilerinin eseri olan birtakım nesnelere (putlara) tapmalarıdır. Kur’an bunların kendilerinin hiçbir şey yaratamayan, bilakis yaratılmış varlıklar olduğunu hatırlatarak, bunlara tapmanın akıl dışılığını ortaya koyarak, putperestliği tenkid eder. (37/Saffât,95;16/Nahl,20; 25/Furkan, 3).

Tenkid her zaman ‘kavli leyyin’ ile olmayabilir. Bazen şok edici bir eylemle tenkid etmek gerekebilir. İbrâhîm Peygamber’in, elindeki balta ile puthâneye girmesi bunun tipik bir örneğidir. Putları kırdıktan sonra baltayı en büyüğünün boynuna asan İbrâhîm, bu hareketiyle kavminin, “bir heykel yerinden kalkıp da nasıl diğer heykelleri elindeki baltayı kullanarak kırar?” demesini hedeflemiştir. İbrâhîm’in beklediğini söyleyen kavim, kendi eliyle/diliyle kendini çürütmüş, yerinden kımıldaması söz konusu olmayan bu taş kütlelere tanrısal payenin verilmesindeki akıl dışılığı anlamış olmasına rağmen, iman etmemekte diretmişti. Bu da kuşkusuz İbrâhîm’in (münekkid’in) görev alanı dışında kalmaktadır.

İbrâhîm Peygamber, toplumun önderi Nemrut’la tartışırken bu sefer balta almamıştır. Onun yerine, tabiat kitabını (kevnî ayetleri) okuyarak Nemrut’un iddialarını çürütmek istemektedir. İbrâhîm’in, Allah’ın yaşatan (yaratan) ve öldüren olduğunu söylemesi üzerine, inkarcı, kendisinin de dirilten (yaratan) ve öldüren olduğunu ileri sürmüştür. Bunun üzerine İbrâhîm, “Allah güneşi doğudan getirir, sen de onu batıdan getir” demiş ve münkir, verecek bir cevap bulamamıştır. (2/Bakara, 258).

Kur’an, hem tenkid yapar, hem de, imansızlarla giriştiği tartışmada onlara, eğer Kur’an’ın ihtiva ettiği imanî gerçekleri eleştirmek istiyorlarsa bu konuda kendilerine yardımcı bile olabileceğini telkin ederek, nasıl eleştirebilecekleri konusunda kendilerine taktik öğretir. Yani Kur’an, kendi tezlerinden yüzde yüz emîn bir kelam sahibi rolüyle, îmandan kuşku duyanlara, kendisini eleştirmenin yollarını öğretmektedir. Böyle bir metodu ancak, kendisine güveni tam olan birisi kullanabilir. Çünkü, istediği tartışma yapıldığı taktirde, onun tezi üzerinde ittifak etmekten başka bir sonuç ortaya çıkmayacaktır. Doğru düşünme yöntemi doğru bir sonuca götürür.

Buna bir örnek vermek gerekirse, Kur’an’ın Allah katından Muhammed (a.s)a inzal edilmiş bir vahiy değil de, Muhammed’in kendisinin uydurduğu bir kitap olduğu iddiasını çürütmesi üzerinde durulabilir. Kur’an basitçe diyor ki: “Eğer kulumuza indirdiğimizden bir şüphe içindeyseniz, haydi onun benzeri bir sure de siz getirin. Eğer iddianızda samimi iseniz Allah’dan başka şahitlerinizi de çağırın!” (2/Bakara, 23). “… Eğer doğru söylüyorsanız Allah’dan başka çağırabildiklerinizi çağırın da siz de onun gibi uydurulmuş on sûre getirin!” (11/Hûd, 13).

Kur’an’ın bu çağrısı, bir doğrunun teslim edilmesi amacına yönelik, gayet gerçekçi bir çağrıdır; bir iddiada bulunandan, iddiasını ispatlama çağrısıdır. İddia edildiği gibi Kur’an Muhammed’in bir uydurması ise, bunu iddia edenler de birer insan olduklarına göre, Kur’an benzeri, en azından onun bir suresi kadar bir kitap yazmalarından daha doğal ne olabilir! Üstelik de Muhammed bir tek kişi iken, müşriklerden, bu işte yardımına baş vurabilecekleri bütün adamlarını da çağırmaları salık verilmektedir. Bu yapılamadığına göre, Kur’an’ın ilahî kaynaklı olduğunu kabul etmekten başka çıkar yol bulunmamaktadır. Kabul etmemek ise, bile bile bir gerçeğin inkarından başka bir şey değildir.

Kur’an tenkid usulü kabilinden son derece önemli ilkeler belirlemiştir. Kur’an’ın riayet edilmesini istediği bu ilkelere, başka herhangi bir ideolojinin ulaşmışlığı vâkî değildir. İlk olarak Kur’an, tenkidde bulunacak kimseye, haber kaynağını kontrol etmesini salık verir. Haber kaynağı sağlam olmayan kişinin tenkidi, hedefine ulaşmamaya mahkumdur. Kur’an şöyle der: “Ey iman edenler! Eğer fâsıkın biri size bir haber getirirse onu iyice araştırın. Aksi taktirde bilmeden bir topluluğa zarar verirsiniz de yaptığınıza pişman olursunuz.” (49/Hucurât, 6).

Bir şeyi tenkid etmek için öncelikle o şeyi iyi anlamak gerekir. Tenkid ettiğimiz kişiye iftira atılmış, sözleri çarpıtılmış veya en azından, yanlış anlaşılmış olabilir. Dolayısıyla fâsık ve münâfık haber kaynaklarının haberlerine karşı son derece titiz olmalı, verdikleri haberlerde çarpıtmanın olabileceğini mutlaka hatırda tutmalıdır. Uluslararası büyük medya kanallarının haberleri nasıl da çarpıttıkları göz önüne alınırsa, Kur’an’ın bu ikazı daha iyi anlaşılır.

Öte yandan Kur’an, bir topluluğa duyduğumuz kin ve öfkenin, o topluma adaletli, insaflı ve ölçülü davranmamıza engel olmaması gerektiğini hatırlatır. (5/Mâide, 8). Belli ki kin ve öfke duymak, bir düşmanlığın, aradaki bir çekişmenin belirtisidir. Kur’an bunu mümkün görüyor ve fakat böyle bir toplumu eleştirirken adaleti elden bırakmamayı bize emrediyor. Şu halde eleştirirken haklı yere eleştirmeli, bir hakkın ortaya çıkması için eleştirmeli, eleştiri, haksızlığa ve kişisel çıkarlar üzerine bina edilmemelidir. Bu demektir ki, bir topluluğa öfke duyuyor olmamız, ona yönelttiğimiz her eleştiride mutlak surette haklı olmamız anlamına gelmemektedir. Türkçe’de bu İslamî ölçü, “yiğidi öldür hakkını inkar etme!” özdeyişi ile ifade edilmiştir. Bu cümledeki ‘yiğit’ yerine ‘gâvur’ sözcüğünü koysak, maksadımızı daha iyi anlatmış oluruz. Gâvur da olsa, doğrusuna doğru demek dürüstlüktür. Hakkın ve adaletin ikame edilmesi için böyle bir dürüstlük gereklidir. Kaldı ki, düşmanımız, bizdeki hak ve adalet duygusunu, insaf ölçüsünü görmeli ve Müslümanın amacının ‘adam karalamak’ değil, gerçeğin ortaya çıkartılması olduğunu iyice anlamalıdır.

Günlük dilde “Tenkid yapıcı olmalıdır” temennisini hemen herkes kullanmaktadır. Aslında tenkid zaten yapıcıdır, öyle olmak zorundadır. Yapıcı olmayan tenkid ya sövgüdür, ya da cidaldir. Eğer tenkid kırıcı, insanları küstürücü ise, o artık cidale dönüşmüş demektir. Cidal (cedelleşme), hakkın ortaya çıkması için değil de, cephede düşmanına teslim olmamak için canını dişine takan asker psikolojisiyle, her iki tarafın da, rakibi karşısında mağlup olmamak için tamamen nefsânî bir taarruza girişmesi demektir. Cedelleşen insanlar her yolu deneyerek, muhatabına cevap yetiştirmeye çalışır. Kur’an cidalci insanların vasıflarını sayarken, bir konu hakkında bilgisi, yol gösterici bir rehberliği ya da aydınlatıcı bir yazılı belgesi olmaksızın tartışmanın ne kadar anlamsız olduğuna dikkat çeker. (22/Hac, 3,8). Ayrıca insanın, bilgisi olduğu konuda tartışmasının haydi normal kabul edilebileceğini ama ya, hiç bilgi sahibi olmadığı konuda ne diye tartışıp durduğunu sorgular. (3/Âl-i İmran, 66). İnsanoğlu herhangi bir delile dayanmadığı halde tartışmaya (cidale) pek düşkündür. (18/Kehf, 54). Tenkid edilen insan, izzeti nefsine kapılır da bir kez olsun inatlaşırsa, artık onunla müzakere etmek fayda değil zarar getirir ve amaç hasıl olmaz.

Tenkid yapan kişi, muhatabın olayı kişiselleştirdiği ve nefis müdâfaasına başladığı anda, bu işten vazgeçip, tenkidi orada bitirmesi uygundur.

İnsan psikolojisi göz önüne alınarak, yerine göre tenkidi, isim vermeden yapıp, muhatabın, eleştiriden kendine düşen payı almasını ve durumunu düzeltmesini tasarlamak nebevî ahlâka uygundur. Peygamberimiz de bu metodu çok zaman takip etmiştir. Hatta Kur’an’ın metodu da ağırlıklı olarak bu şekildedir. Tenkidin amacına ulaşması ve istenenin hasıl olması için bu metod daha muvafıktır. İnsanların dalalette bulunmaları kendisini üzen ve hidayete ermelerinden sevinç duyan mü’minler bu metodu takip etmelidirler. ‘Yapıcı tenkid’ denilen de bundan başka bir şey değildir. Bununla beraber, orta yere yapılan eleştiriden muhatap, alması gereken payı almıyorsa, kişileri bizzat tenkid etmekten de kaçınmamalıdır. Bu durumda hatır gönül endişesi taşımak, o kişiye iyilik değil, kötülük olarak düşünülmelidir.

Konuyla ilgili olarak Kur’an Peygamber’e hitaben, “İyilikle kötülük bir olmaz. Sen, (kötülüğü) en güzel bir tavırla önle; o zaman görürsün ki, seninle arasında düşmanlık bulunan kimse, sanki en yakın bir dost oluverir.” (41/Fussilet, 34) buyururken, insan psikolojisine nasıl da önem verdiğini göstermektedir.

Peygamber’e düşen, inanmayan insanları Allah’ın yoluna hikmetle ve güzel öğütle davet etmesi ve insanlarla en güzel bir biçimde tartışması (mücadele etmesi)dir. (16/Nahl, 125). Davet etmek aynı zamanda o insanı tenkid etmek demektir. Çünkü kişi, içinde bulunduğu dinî/akidevî durum İslam olmadığı için, İslam olmaya davet edilmektedir. Dolayısıyla davet ederken, amaç, nasıl ederim de o insana mesajımı anlatabilirim kaygısına müstenid olmalıdır. Bu anlamda muhatabın, bizim sözlerimizden ne anladığı önemsenmeli, bizim ona ne dediğimiz değil.

İşte Kur’an’ın bu genel ilkeleri doğrultusunda Peygamberimizin, tenkid ederken yapıcı bir üslup kullandığı, etrafından insanları boşaltıcı ve itici değil, kazanıcı ve çekici bir dille yaklaştığı bilinmektedir. Anlatmaya çalıştığımız bu ‘dil’, beden, kelam ve kalp dilinin birlikte işe koyulduğu bir dildir. Peygamber’in Mü’minleri tenkid sadedinde onlara yumuşak davrandığına Kur’an tanıklık etmektedir. (3/Âl-i İmran, 159). Rivayete göre bu ayet, Uhud savaşında Rasulullah’ın Ayneyn geçidine yerleştirdiği okçular hakkında nazil olmuştur. Bu okçular, sıkı sıkıya tembih etmesine rağmen, komutan Peygamber’in sözünü dinlememişler, yerlerinden erken ayrılmışlar ve Uhud savaşının neredeyse büyük bir felakete dönüşmesine sebep olmuşlardı. Bu şekildeki bir görevi ihmal, Peygamber’in dışında bütün askerî sistemlerde ölüm cezasını gerektiren bir suç olarak algılanmaya elverişlidir. Peygamber’in ise bu okçuları azarladığı bile bilinmemektedir.

Rasulullah’ın Tebük savaşına katılmayanlardan üç Müslümanı tenkidi ise, sonuç itibariyle oldukça sert ve dokunaklıdır fakat asla şahısları kırmamış, tahkir etmemiş, alay etmemiştir. Zaten sert muameleyi o üç kişi de hak ettiklerinin bilincindedirler.

Peygamberimiz, hizmetlisi Enes’i bir işe gönderdiği halde saatler geçmesine rağmen gelmemiş, onu aramaya çıktığında sokakta arkadaşlarıyla oynarken bulmuştu. Yavaşça yanına sokulup, müşfik bir gülümsemeyle, gönderdiği işe niçin gitmediğini sorduğunda Enes’in, unuttuğunu söylemesi üzerine, “haydi git o işi yap” demiştir. Öte yandan, her aile gibi onun evinde de bazı tatsız tartışmaların olduğu bilinen bir gerçektir. Hanımlarının, onu rahatsız eden bazı tutumlarına karşı Rasulullah Muhammed’in tenkidi, “eğer dünya metaını istiyorsanız, gelin size boşanma bedellerinizi vereyim ve sizi güzellikle salıvereyim” (33/Ahzap, 28) demekten ibaret olmuştur.



Tenkidle sövgü, tenkidle alay, küçümseme ve kişiliğe saldırı birbirine karıştırılmamalıdır. Tenkid ne kadar içten ve samimi olursa, başka bir anlatımla, ne kadar Allah rızasına yönelik olursa, o kadar verimli olacaktır. Tenkid edilen şahıs, tenkid edenin iyi niyetini anlamalı, samimiyetini görmelidir. Aksi taktirde muhatabın, savunma pozisyonuna geçmesi beklenir bir durumdur. Bilindiği gibi Kur’an, müşriklerin tanrı edindikleri şeriklerini hiçbir şekilde tasvip etmemekte, hiçbir doğruluk payı tanımamaktadır. Her fırsatta, Allah’ın dışında tanrı edinilen varlıkların anlamsızlığını dile getirmektedir. Fakat Kur’an asla onlara sövmemekte ve sövmeyi de yasaklamaktadır. (6/En’am, 108). Bunu şöyle anlamak gerekmektedir: Etki-tepki prensibi gereği, muhatabın savunma pozis-yonuna geçmesine ortam hazırlanmamalıdır.

Fikir tartışmalarında daha çok fikirler üzerinde durulmalı, fikirler tenkid edilmeli, insanların şahısları hedef seçilmemelidir. Her ne kadar şirke istinâd eden bütün dinler, düşünceler ve ideolojiler hakîr ise ve Kur’an da şirki mütemadiyen tahkîr ediyorsa da, şirk içinde olduğuna inandığımız insanların doğrudan kişiliklerine hakaret ettiğimizde artık ‘yapıcı tenkid’ orada bitmiş, nefis müdâfaası başlamış demektir. Arzulanan sonuç ise bu değildir. Bu anlamda, insanların ayıp ve kusurlarını deşifre etmek de tenkid zannedilmemelidir. Hele de, mü’min birini tenkid ederken, birbirlerimizin kusurlarını sayıp dökmeyi Kur’an bilhassa yasaklamıştır. (49/Hucurât, 12). Bir hayrın ortaya çıkmasını hedefleyen bir Müslüman, ucuz saldırı yollarına baş vurarak, kestirmeden rakibini alt etme düşüncesine kapılmamalıdır.

Bu arada, hemen her devirde bulunagelen, kendilerini İslam’a nisbet eden fakat icraatlarıyla, amel ve düşünceleriyle İslam inancına zarar veren, Müslümanları zaafa uğratan, müslümanca düşünüşü, İslam dışı düşünce ve söylemlerle sabote eden kişi ya da kuruluşlara yönelik eleştiriler, Kur’an’ın fâsıkları ve nifak ehlini tenkid ederken kullandığı hadler çerçevesinde kalmak koşuluyla mutlaka yapılmalıdır. Bu zümreleri tenkid etmekten hatır gönül adına imtina edilmemeli, kınayıcının kınamasından korkmamalı, bunu, müslümanın müslümanı eleştirmesi olarak da algılamamalıdır. Kaldı ki eğer eleştirilenler ‘müslüman’ olarak görülüyorsa, müslümanın müslümanı -kardeşlik ölçüleri içerisinde- eleştirmesi bir ibadet bilinmelidir. Böyleyken, fâsıkları, nifak ehlini ve hain kimseleri eleştirmek, “o da müslümandır” gerekçesiyle kerih görülüyorsa bu, iman, fısk ve nifak kavramlarının yeterince anlaşılmadığının bir kanıtı sayılmalıdır.



Geleneksel anlayışa göre, birisini tenkid eden bir kişinin, en az tenkid ettiği kimse seviyesinde biri olması gerekir. Bu demektir ki, mesela sahabe sonrası bir Müslüman, bir sahabeyi tenkid edemez. Bir öğrencinin öğretmenini tenkid etmesi de bu anlayışta abes karşılanır. Bu ilkeye ihtiyatlı yaklaşmak gerekir. Bunu, “bir ast bir üstünü tenkid edemez” biçiminde bir kurala dönüştürmek, dokunulmazlık zırhına bürünen bir zümrenin ihdasını ve sonuçta, seçkinci bir anlayışı doğurur. Sahabe bile olsa, bir Müslüman tarafından eleştirilmesi neden sakıncalı olsun? Önemli olan, eleştirinin haklı ve yerinde olup olmamasıdır. Eğer mesele ‘edep’, haddi aşma kaygısı ise, bu, sadece sahabe için değil, her eleştirilen için terk edilmemesi gereken bir erdemdir. Müslümanlar, Peygamber (a.s)ın verdiği kararları bile dikkatle takip etmişler, eğer Muhammed (a.s) onlara vahiy gereği değil de, kendi kişisel kararı olarak bir direktif vermişse, bunun üzerinde görüş belirtmişler, hiç değilse, “öyle değil de şöyle olsa daha iyi olmaz mı ya Rasûlellah?!” diye bir görüş ileri sürmüşlerdir. Allah’ın Rasulü’nün de bundan rahatsız olduğuna ilişkin bir bilgi mevcut değildir. Bir Peygamber’e yakışan da bu tavırdır. Hatta bu görüş belirtme tavrı Hudeybiye antlaş-masında Ömer İbnül Hattap tarafından daha da ileriye götürülmüştür.

Sahabenin eleştirilmemesi yönündeki skolastik zihniyet, sahabenin kendisinin değil, sonraki devirlerin taklitçi anlayışlarının bir neticesidir. Daha halife seçilir seçilmez, “eğer yanlış yaparsam beni düzeltin” diyen bir sahabe (r.a), nasıl olur da kendilerinin tenkid edilmesinden rahatsız olurlar?

Bununla beraber, genel olarak, sonraki nesilden birileri, öncekileri veya bir ast bir üstünü veya bir öğrenci, hocasını tenkid edeceği zaman mutlaka bir bilgiye/karîneye dayanmalı, keyfî hareket etmemeli, bir hakkın ortaya çıkmasının peşinde olmalıdır. Sırf tenkid etmiş olmak için tenkid etmek gibi bir hastalığa da tutulmamalı, yerine göre küçük bir hata, hayatını İslam’a adamış bir Müslüman’ı tamamen sıfırlayıcı bir küçümsemeye dönüşmemelidir.

Tenkid edilen zaviyesinden baktığımızda ise, tenkidden rahatsız olmamak gerekir. Kendine güvenen kişiler tenkidden rahatsızlık değil, memnuniyet duyarlar. Tenkidde sayısız hayırlar vardır. Çok zaman, nice yanlış anlamalar, tenkid sayesinde açığa kavuşur ve yeni dostlukların oluşmasına sebep olabilir. Nitekim yukarıda değindiğimiz 41/Fussilet, 34. ayeti de böyle bir gerçeğe işaret etmektedir. Kaldı ki, tenkid İslamî şûrânın bir gereğidir. Kolektif şuurun tezahür etmesi için tenkid gereklidir. Hatır gönül adına birbirlerini sadece evetleyen, yanlışları hep görmezden gelen, maslahat gereği eleştirmeyen cemaatler doğruya nasıl isabet edecekler? Şu halde, iyi bir tenkid mekanizması, İslamî hareketin en önemli güvenlik unsurudur diyebiliriz.



Rasulullah’ın dizinin dibinde bu terbiyeyi gayet iyi almış bulunan Ebubekir (r.a), Halîfe seçildiğinde mescide Müslümanlara hitap ederken, “iyilik yaparsam bana yardımcı olunuz, kötülük yaparsam beni îkaz ediniz” diyerek, bu erdemi göstermişti.



Tenkid sadece başkalarına yönelik olmaz. Kişinin kendi kendini tenkid etmesi de gereklidir ve buna öz eleştiri (oto kritik) denmektedir. Geleneksel düşüncede buna nefis muhasebesi adı verilmektedir. Öz eleştiri, cemaatler ve cemiyetler için de kullanılabilir ve bu durumda, refiklerine karşı kendilerini gözden geçiren, kusurlarını tespit edip giderme yolunu seçen cemaat ve cemiyetlere işaret eder. Öz eleştiri çok önemlidir. Hz. Ömer’e atfedilen ve her gün yatağına uzandığında kendi kendine sorduğu rivayet edilen, “bugün Allah için ne yaptım?” sorusu Müslüman bir zihin inşası için çok önemlidir. Bu soruyu her gün kendine soran bir Müslüman, önce kendini tenkid eder ve sadece başkalarını tenkid edip, kendini unutan bir bahtsız konumuna düşmekten kurtulur. Kur’an bu konuda harikulade bir uyarı yapmakta, insanlara iyiliği emrederken kendi nefsimizi unutmamamız hususunda bizi ikaz etmektedir (2/Bakara, 44).

Müslümanların en büyük hususiyeti, diğer insanların aksine, önce kenedi nefislerini ıslah etmeleri, sonra da mârûfu emredip münkerden men etme siyaseti gütmeleridir. Bu cümleden olarak, Müslümanın kendi nefsini tenkid etmesi daha verimli olur. Nefsini yüceltmeyen, hevasını ilah edinmeyen bir Müslüman, başkalarının tenkidine de açık olur, tenkidden kaybedecek bir şeyi olmadığına inanır.



Müslümanların birbirlerine hayrı ve sabrı tavsiye etmeleri, ancak tenkidle en iyi hedefine ulaşabilir.
Kaynak:Sayı 316 | Nisan 2005 Iktibas


Kusursuzluk sadece Alalh'a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz.
__________________
Halil Ay
dost1 isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
dost1 Adli üyeye bu mesaji için Tesekkür Eden 4 Kisi:
Bilgi (24. September 2012), merdem (17. July 2013), Miralay (24. September 2012), raven (24. September 2012)
Alt 23. September 2012, 09:06 PM   #188
bartsimpson
Super Moderator
 
bartsimpson - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Mar 2012
Mesajlar: 963
Tesekkür: 481
200 Mesajina 303 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 23
bartsimpson has much to be proud ofbartsimpson has much to be proud ofbartsimpson has much to be proud ofbartsimpson has much to be proud ofbartsimpson has much to be proud ofbartsimpson has much to be proud ofbartsimpson has much to be proud ofbartsimpson has much to be proud of
Standart

Alıntı:
dost1 Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
Selamun Aleykum! Değerli Kardeşlerim!

Hepimiz de forumlarda yazılar yazıyor ve yazılar okuyoruz. Okuduklarımızla ilgili tenkid yazıları yazdığmız gibi yazdığımız yazılar için de tenkid yazıları oluyor. Tenkid yazarken bazen haddi aşan durumlara girip birbirimizi üzüp kırabiliyoruz. Tenkid ile ilgili bir alıntıyı sizlerle paylaşmak istiyorum. Rabbimiz cümlemizi de edep içerisinde tenkid yapabilenlerden eylesin. İnşaAllah.


Tenkid Arapçada ‘ne-qa-de’ (kaf harfi ile) fiili para v.b. şeylerin iyisini kötüsünden bilip ayırt/temyiz etmeye denir. İn-te-qa-de fiili bir şeyin kusurunu göstermek, ayıbını ortaya koymak demektir. Bir kelâmı tenkid etmek, içindeki kusurları ayıklayarak, sözdeki güzellikleri ortaya çıkartmak demektir. Tenkid edene münekkid denir. Türkçe’de tenkid yerine kullanılan ‘eleştiri’, bir insanı, bir eseri, bir konuyu doğru ve yanlış yanlarını bulup göstermek maksadıyla incelemek şeklinde tanımlanmaktadır.

Görüldüğü gibi tenkid, kusurlu (ayıplı) olan bir şeye müdâhale edip, doğrusunun ve hatasız olanın ortaya çıkması yönünde bir düzeltme (tashih) çabasıdır. Tenkid deyince akla Kur’an’ın gelmemesi imkansızdır.

Kur’an mükemmel bir tenkid kitabıdır. O, yanlış olan her şeyi tenkid eder. Hatır gönül adına hiçbir yanlışa göz yummaz, savsaklamaz. Çünkü yanlış karşısında sessiz kalmak, yanlışa ortak olmak anlamına gelir. En azından yanlışın devam etmesine sebep olur. Hatta Peygamber (a.s) bu durumu ‘dilsiz şeytan’ olmak şeklinde tanımlamıştır.

Kur’an’ın yanlış bulduğu ve tenkid ettiği ilk ve en önemli şey, insanların, sonuçta kendi elleriyle yaptıkları, ürettikleri, kendilerinin eseri olan birtakım nesnelere (putlara) tapmalarıdır. Kur’an bunların kendilerinin hiçbir şey yaratamayan, bilakis yaratılmış varlıklar olduğunu hatırlatarak, bunlara tapmanın akıl dışılığını ortaya koyarak, putperestliği tenkid eder. (37/Saffât,95;16/Nahl,20; 25/Furkan, 3).

Tenkid her zaman ‘kavli leyyin’ ile olmayabilir. Bazen şok edici bir eylemle tenkid etmek gerekebilir. İbrâhîm Peygamber’in, elindeki balta ile puthâneye girmesi bunun tipik bir örneğidir. Putları kırdıktan sonra baltayı en büyüğünün boynuna asan İbrâhîm, bu hareketiyle kavminin, “bir heykel yerinden kalkıp da nasıl diğer heykelleri elindeki baltayı kullanarak kırar?” demesini hedeflemiştir. İbrâhîm’in beklediğini söyleyen kavim, kendi eliyle/diliyle kendini çürütmüş, yerinden kımıldaması söz konusu olmayan bu taş kütlelere tanrısal payenin verilmesindeki akıl dışılığı anlamış olmasına rağmen, iman etmemekte diretmişti. Bu da kuşkusuz İbrâhîm’in (münekkid’in) görev alanı dışında kalmaktadır.

İbrâhîm Peygamber, toplumun önderi Nemrut’la tartışırken bu sefer balta almamıştır. Onun yerine, tabiat kitabını (kevnî ayetleri) okuyarak Nemrut’un iddialarını çürütmek istemektedir. İbrâhîm’in, Allah’ın yaşatan (yaratan) ve öldüren olduğunu söylemesi üzerine, inkarcı, kendisinin de dirilten (yaratan) ve öldüren olduğunu ileri sürmüştür. Bunun üzerine İbrâhîm, “Allah güneşi doğudan getirir, sen de onu batıdan getir” demiş ve münkir, verecek bir cevap bulamamıştır. (2/Bakara, 258).

Kur’an, hem tenkid yapar, hem de, imansızlarla giriştiği tartışmada onlara, eğer Kur’an’ın ihtiva ettiği imanî gerçekleri eleştirmek istiyorlarsa bu konuda kendilerine yardımcı bile olabileceğini telkin ederek, nasıl eleştirebilecekleri konusunda kendilerine taktik öğretir. Yani Kur’an, kendi tezlerinden yüzde yüz emîn bir kelam sahibi rolüyle, îmandan kuşku duyanlara, kendisini eleştirmenin yollarını öğretmektedir. Böyle bir metodu ancak, kendisine güveni tam olan birisi kullanabilir. Çünkü, istediği tartışma yapıldığı taktirde, onun tezi üzerinde ittifak etmekten başka bir sonuç ortaya çıkmayacaktır. Doğru düşünme yöntemi doğru bir sonuca götürür.

Buna bir örnek vermek gerekirse, Kur’an’ın Allah katından Muhammed (a.s)a inzal edilmiş bir vahiy değil de, Muhammed’in kendisinin uydurduğu bir kitap olduğu iddiasını çürütmesi üzerinde durulabilir. Kur’an basitçe diyor ki: “Eğer kulumuza indirdiğimizden bir şüphe içindeyseniz, haydi onun benzeri bir sure de siz getirin. Eğer iddianızda samimi iseniz Allah’dan başka şahitlerinizi de çağırın!” (2/Bakara, 23). “… Eğer doğru söylüyorsanız Allah’dan başka çağırabildiklerinizi çağırın da siz de onun gibi uydurulmuş on sûre getirin!” (11/Hûd, 13).

Kur’an’ın bu çağrısı, bir doğrunun teslim edilmesi amacına yönelik, gayet gerçekçi bir çağrıdır; bir iddiada bulunandan, iddiasını ispatlama çağrısıdır. İddia edildiği gibi Kur’an Muhammed’in bir uydurması ise, bunu iddia edenler de birer insan olduklarına göre, Kur’an benzeri, en azından onun bir suresi kadar bir kitap yazmalarından daha doğal ne olabilir! Üstelik de Muhammed bir tek kişi iken, müşriklerden, bu işte yardımına baş vurabilecekleri bütün adamlarını da çağırmaları salık verilmektedir. Bu yapılamadığına göre, Kur’an’ın ilahî kaynaklı olduğunu kabul etmekten başka çıkar yol bulunmamaktadır. Kabul etmemek ise, bile bile bir gerçeğin inkarından başka bir şey değildir.

Kur’an tenkid usulü kabilinden son derece önemli ilkeler belirlemiştir. Kur’an’ın riayet edilmesini istediği bu ilkelere, başka herhangi bir ideolojinin ulaşmışlığı vâkî değildir. İlk olarak Kur’an, tenkidde bulunacak kimseye, haber kaynağını kontrol etmesini salık verir. Haber kaynağı sağlam olmayan kişinin tenkidi, hedefine ulaşmamaya mahkumdur. Kur’an şöyle der: “Ey iman edenler! Eğer fâsıkın biri size bir haber getirirse onu iyice araştırın. Aksi taktirde bilmeden bir topluluğa zarar verirsiniz de yaptığınıza pişman olursunuz.” (49/Hucurât, 6).

Bir şeyi tenkid etmek için öncelikle o şeyi iyi anlamak gerekir. Tenkid ettiğimiz kişiye iftira atılmış, sözleri çarpıtılmış veya en azından, yanlış anlaşılmış olabilir. Dolayısıyla fâsık ve münâfık haber kaynaklarının haberlerine karşı son derece titiz olmalı, verdikleri haberlerde çarpıtmanın olabileceğini mutlaka hatırda tutmalıdır. Uluslararası büyük medya kanallarının haberleri nasıl da çarpıttıkları göz önüne alınırsa, Kur’an’ın bu ikazı daha iyi anlaşılır.

Öte yandan Kur’an, bir topluluğa duyduğumuz kin ve öfkenin, o topluma adaletli, insaflı ve ölçülü davranmamıza engel olmaması gerektiğini hatırlatır. (5/Mâide, 8). Belli ki kin ve öfke duymak, bir düşmanlığın, aradaki bir çekişmenin belirtisidir. Kur’an bunu mümkün görüyor ve fakat böyle bir toplumu eleştirirken adaleti elden bırakmamayı bize emrediyor. Şu halde eleştirirken haklı yere eleştirmeli, bir hakkın ortaya çıkması için eleştirmeli, eleştiri, haksızlığa ve kişisel çıkarlar üzerine bina edilmemelidir. Bu demektir ki, bir topluluğa öfke duyuyor olmamız, ona yönelttiğimiz her eleştiride mutlak surette haklı olmamız anlamına gelmemektedir. Türkçe’de bu İslamî ölçü, “yiğidi öldür hakkını inkar etme!” özdeyişi ile ifade edilmiştir. Bu cümledeki ‘yiğit’ yerine ‘gâvur’ sözcüğünü koysak, maksadımızı daha iyi anlatmış oluruz. Gâvur da olsa, doğrusuna doğru demek dürüstlüktür. Hakkın ve adaletin ikame edilmesi için böyle bir dürüstlük gereklidir. Kaldı ki, düşmanımız, bizdeki hak ve adalet duygusunu, insaf ölçüsünü görmeli ve Müslümanın amacının ‘adam karalamak’ değil, gerçeğin ortaya çıkartılması olduğunu iyice anlamalıdır.

Günlük dilde “Tenkid yapıcı olmalıdır” temennisini hemen herkes kullanmaktadır. Aslında tenkid zaten yapıcıdır, öyle olmak zorundadır. Yapıcı olmayan tenkid ya sövgüdür, ya da cidaldir. Eğer tenkid kırıcı, insanları küstürücü ise, o artık cidale dönüşmüş demektir. Cidal (cedelleşme), hakkın ortaya çıkması için değil de, cephede düşmanına teslim olmamak için canını dişine takan asker psikolojisiyle, her iki tarafın da, rakibi karşısında mağlup olmamak için tamamen nefsânî bir taarruza girişmesi demektir. Cedelleşen insanlar her yolu deneyerek, muhatabına cevap yetiştirmeye çalışır. Kur’an cidalci insanların vasıflarını sayarken, bir konu hakkında bilgisi, yol gösterici bir rehberliği ya da aydınlatıcı bir yazılı belgesi olmaksızın tartışmanın ne kadar anlamsız olduğuna dikkat çeker. (22/Hac, 3,8). Ayrıca insanın, bilgisi olduğu konuda tartışmasının haydi normal kabul edilebileceğini ama ya, hiç bilgi sahibi olmadığı konuda ne diye tartışıp durduğunu sorgular. (3/Âl-i İmran, 66). İnsanoğlu herhangi bir delile dayanmadığı halde tartışmaya (cidale) pek düşkündür. (18/Kehf, 54). Tenkid edilen insan, izzeti nefsine kapılır da bir kez olsun inatlaşırsa, artık onunla müzakere etmek fayda değil zarar getirir ve amaç hasıl olmaz.

Tenkid yapan kişi, muhatabın olayı kişiselleştirdiği ve nefis müdâfaasına başladığı anda, bu işten vazgeçip, tenkidi orada bitirmesi uygundur.

İnsan psikolojisi göz önüne alınarak, yerine göre tenkidi, isim vermeden yapıp, muhatabın, eleştiriden kendine düşen payı almasını ve durumunu düzeltmesini tasarlamak nebevî ahlâka uygundur. Peygamberimiz de bu metodu çok zaman takip etmiştir. Hatta Kur’an’ın metodu da ağırlıklı olarak bu şekildedir. Tenkidin amacına ulaşması ve istenenin hasıl olması için bu metod daha muvafıktır. İnsanların dalalette bulunmaları kendisini üzen ve hidayete ermelerinden sevinç duyan mü’minler bu metodu takip etmelidirler. ‘Yapıcı tenkid’ denilen de bundan başka bir şey değildir. Bununla beraber, orta yere yapılan eleştiriden muhatap, alması gereken payı almıyorsa, kişileri bizzat tenkid etmekten de kaçınmamalıdır. Bu durumda hatır gönül endişesi taşımak, o kişiye iyilik değil, kötülük olarak düşünülmelidir.

Konuyla ilgili olarak Kur’an Peygamber’e hitaben, “İyilikle kötülük bir olmaz. Sen, (kötülüğü) en güzel bir tavırla önle; o zaman görürsün ki, seninle arasında düşmanlık bulunan kimse, sanki en yakın bir dost oluverir.” (41/Fussilet, 34) buyururken, insan psikolojisine nasıl da önem verdiğini göstermektedir.

Peygamber’e düşen, inanmayan insanları Allah’ın yoluna hikmetle ve güzel öğütle davet etmesi ve insanlarla en güzel bir biçimde tartışması (mücadele etmesi)dir. (16/Nahl, 125). Davet etmek aynı zamanda o insanı tenkid etmek demektir. Çünkü kişi, içinde bulunduğu dinî/akidevî durum İslam olmadığı için, İslam olmaya davet edilmektedir. Dolayısıyla davet ederken, amaç, nasıl ederim de o insana mesajımı anlatabilirim kaygısına müstenid olmalıdır. Bu anlamda muhatabın, bizim sözlerimizden ne anladığı önemsenmeli, bizim ona ne dediğimiz değil.

İşte Kur’an’ın bu genel ilkeleri doğrultusunda Peygamberimizin, tenkid ederken yapıcı bir üslup kullandığı, etrafından insanları boşaltıcı ve itici değil, kazanıcı ve çekici bir dille yaklaştığı bilinmektedir. Anlatmaya çalıştığımız bu ‘dil’, beden, kelam ve kalp dilinin birlikte işe koyulduğu bir dildir. Peygamber’in Mü’minleri tenkid sadedinde onlara yumuşak davrandığına Kur’an tanıklık etmektedir. (3/Âl-i İmran, 159). Rivayete göre bu ayet, Uhud savaşında Rasulullah’ın Ayneyn geçidine yerleştirdiği okçular hakkında nazil olmuştur. Bu okçular, sıkı sıkıya tembih etmesine rağmen, komutan Peygamber’in sözünü dinlememişler, yerlerinden erken ayrılmışlar ve Uhud savaşının neredeyse büyük bir felakete dönüşmesine sebep olmuşlardı. Bu şekildeki bir görevi ihmal, Peygamber’in dışında bütün askerî sistemlerde ölüm cezasını gerektiren bir suç olarak algılanmaya elverişlidir. Peygamber’in ise bu okçuları azarladığı bile bilinmemektedir.

Rasulullah’ın Tebük savaşına katılmayanlardan üç Müslümanı tenkidi ise, sonuç itibariyle oldukça sert ve dokunaklıdır fakat asla şahısları kırmamış, tahkir etmemiş, alay etmemiştir. Zaten sert muameleyi o üç kişi de hak ettiklerinin bilincindedirler.

Peygamberimiz, hizmetlisi Enes’i bir işe gönderdiği halde saatler geçmesine rağmen gelmemiş, onu aramaya çıktığında sokakta arkadaşlarıyla oynarken bulmuştu. Yavaşça yanına sokulup, müşfik bir gülümsemeyle, gönderdiği işe niçin gitmediğini sorduğunda Enes’in, unuttuğunu söylemesi üzerine, “haydi git o işi yap” demiştir. Öte yandan, her aile gibi onun evinde de bazı tatsız tartışmaların olduğu bilinen bir gerçektir. Hanımlarının, onu rahatsız eden bazı tutumlarına karşı Rasulullah Muhammed’in tenkidi, “eğer dünya metaını istiyorsanız, gelin size boşanma bedellerinizi vereyim ve sizi güzellikle salıvereyim” (33/Ahzap, 28) demekten ibaret olmuştur.



Tenkidle sövgü, tenkidle alay, küçümseme ve kişiliğe saldırı birbirine karıştırılmamalıdır. Tenkid ne kadar içten ve samimi olursa, başka bir anlatımla, ne kadar Allah rızasına yönelik olursa, o kadar verimli olacaktır. Tenkid edilen şahıs, tenkid edenin iyi niyetini anlamalı, samimiyetini görmelidir. Aksi taktirde muhatabın, savunma pozisyonuna geçmesi beklenir bir durumdur. Bilindiği gibi Kur’an, müşriklerin tanrı edindikleri şeriklerini hiçbir şekilde tasvip etmemekte, hiçbir doğruluk payı tanımamaktadır. Her fırsatta, Allah’ın dışında tanrı edinilen varlıkların anlamsızlığını dile getirmektedir. Fakat Kur’an asla onlara sövmemekte ve sövmeyi de yasaklamaktadır. (6/En’am, 108). Bunu şöyle anlamak gerekmektedir: Etki-tepki prensibi gereği, muhatabın savunma pozis-yonuna geçmesine ortam hazırlanmamalıdır.

Fikir tartışmalarında daha çok fikirler üzerinde durulmalı, fikirler tenkid edilmeli, insanların şahısları hedef seçilmemelidir. Her ne kadar şirke istinâd eden bütün dinler, düşünceler ve ideolojiler hakîr ise ve Kur’an da şirki mütemadiyen tahkîr ediyorsa da, şirk içinde olduğuna inandığımız insanların doğrudan kişiliklerine hakaret ettiğimizde artık ‘yapıcı tenkid’ orada bitmiş, nefis müdâfaası başlamış demektir. Arzulanan sonuç ise bu değildir. Bu anlamda, insanların ayıp ve kusurlarını deşifre etmek de tenkid zannedilmemelidir. Hele de, mü’min birini tenkid ederken, birbirlerimizin kusurlarını sayıp dökmeyi Kur’an bilhassa yasaklamıştır. (49/Hucurât, 12). Bir hayrın ortaya çıkmasını hedefleyen bir Müslüman, ucuz saldırı yollarına baş vurarak, kestirmeden rakibini alt etme düşüncesine kapılmamalıdır.

Bu arada, hemen her devirde bulunagelen, kendilerini İslam’a nisbet eden fakat icraatlarıyla, amel ve düşünceleriyle İslam inancına zarar veren, Müslümanları zaafa uğratan, müslümanca düşünüşü, İslam dışı düşünce ve söylemlerle sabote eden kişi ya da kuruluşlara yönelik eleştiriler, Kur’an’ın fâsıkları ve nifak ehlini tenkid ederken kullandığı hadler çerçevesinde kalmak koşuluyla mutlaka yapılmalıdır. Bu zümreleri tenkid etmekten hatır gönül adına imtina edilmemeli, kınayıcının kınamasından korkmamalı, bunu, müslümanın müslümanı eleştirmesi olarak da algılamamalıdır. Kaldı ki eğer eleştirilenler ‘müslüman’ olarak görülüyorsa, müslümanın müslümanı -kardeşlik ölçüleri içerisinde- eleştirmesi bir ibadet bilinmelidir. Böyleyken, fâsıkları, nifak ehlini ve hain kimseleri eleştirmek, “o da müslümandır” gerekçesiyle kerih görülüyorsa bu, iman, fısk ve nifak kavramlarının yeterince anlaşılmadığının bir kanıtı sayılmalıdır.



Geleneksel anlayışa göre, birisini tenkid eden bir kişinin, en az tenkid ettiği kimse seviyesinde biri olması gerekir. Bu demektir ki, mesela sahabe sonrası bir Müslüman, bir sahabeyi tenkid edemez. Bir öğrencinin öğretmenini tenkid etmesi de bu anlayışta abes karşılanır. Bu ilkeye ihtiyatlı yaklaşmak gerekir. Bunu, “bir ast bir üstünü tenkid edemez” biçiminde bir kurala dönüştürmek, dokunulmazlık zırhına bürünen bir zümrenin ihdasını ve sonuçta, seçkinci bir anlayışı doğurur. Sahabe bile olsa, bir Müslüman tarafından eleştirilmesi neden sakıncalı olsun? Önemli olan, eleştirinin haklı ve yerinde olup olmamasıdır. Eğer mesele ‘edep’, haddi aşma kaygısı ise, bu, sadece sahabe için değil, her eleştirilen için terk edilmemesi gereken bir erdemdir. Müslümanlar, Peygamber (a.s)ın verdiği kararları bile dikkatle takip etmişler, eğer Muhammed (a.s) onlara vahiy gereği değil de, kendi kişisel kararı olarak bir direktif vermişse, bunun üzerinde görüş belirtmişler, hiç değilse, “öyle değil de şöyle olsa daha iyi olmaz mı ya Rasûlellah?!” diye bir görüş ileri sürmüşlerdir. Allah’ın Rasulü’nün de bundan rahatsız olduğuna ilişkin bir bilgi mevcut değildir. Bir Peygamber’e yakışan da bu tavırdır. Hatta bu görüş belirtme tavrı Hudeybiye antlaş-masında Ömer İbnül Hattap tarafından daha da ileriye götürülmüştür.

Sahabenin eleştirilmemesi yönündeki skolastik zihniyet, sahabenin kendisinin değil, sonraki devirlerin taklitçi anlayışlarının bir neticesidir. Daha halife seçilir seçilmez, “eğer yanlış yaparsam beni düzeltin” diyen bir sahabe (r.a), nasıl olur da kendilerinin tenkid edilmesinden rahatsız olurlar?

Bununla beraber, genel olarak, sonraki nesilden birileri, öncekileri veya bir ast bir üstünü veya bir öğrenci, hocasını tenkid edeceği zaman mutlaka bir bilgiye/karîneye dayanmalı, keyfî hareket etmemeli, bir hakkın ortaya çıkmasının peşinde olmalıdır. Sırf tenkid etmiş olmak için tenkid etmek gibi bir hastalığa da tutulmamalı, yerine göre küçük bir hata, hayatını İslam’a adamış bir Müslüman’ı tamamen sıfırlayıcı bir küçümsemeye dönüşmemelidir.

Tenkid edilen zaviyesinden baktığımızda ise, tenkidden rahatsız olmamak gerekir. Kendine güvenen kişiler tenkidden rahatsızlık değil, memnuniyet duyarlar. Tenkidde sayısız hayırlar vardır. Çok zaman, nice yanlış anlamalar, tenkid sayesinde açığa kavuşur ve yeni dostlukların oluşmasına sebep olabilir. Nitekim yukarıda değindiğimiz 41/Fussilet, 34. ayeti de böyle bir gerçeğe işaret etmektedir. Kaldı ki, tenkid İslamî şûrânın bir gereğidir. Kolektif şuurun tezahür etmesi için tenkid gereklidir. Hatır gönül adına birbirlerini sadece evetleyen, yanlışları hep görmezden gelen, maslahat gereği eleştirmeyen cemaatler doğruya nasıl isabet edecekler? Şu halde, iyi bir tenkid mekanizması, İslamî hareketin en önemli güvenlik unsurudur diyebiliriz.



Rasulullah’ın dizinin dibinde bu terbiyeyi gayet iyi almış bulunan Ebubekir (r.a), Halîfe seçildiğinde mescide Müslümanlara hitap ederken, “iyilik yaparsam bana yardımcı olunuz, kötülük yaparsam beni îkaz ediniz” diyerek, bu erdemi göstermişti.



Tenkid sadece başkalarına yönelik olmaz. Kişinin kendi kendini tenkid etmesi de gereklidir ve buna öz eleştiri (oto kritik) denmektedir. Geleneksel düşüncede buna nefis muhasebesi adı verilmektedir. Öz eleştiri, cemaatler ve cemiyetler için de kullanılabilir ve bu durumda, refiklerine karşı kendilerini gözden geçiren, kusurlarını tespit edip giderme yolunu seçen cemaat ve cemiyetlere işaret eder. Öz eleştiri çok önemlidir. Hz. Ömer’e atfedilen ve her gün yatağına uzandığında kendi kendine sorduğu rivayet edilen, “bugün Allah için ne yaptım?” sorusu Müslüman bir zihin inşası için çok önemlidir. Bu soruyu her gün kendine soran bir Müslüman, önce kendini tenkid eder ve sadece başkalarını tenkid edip, kendini unutan bir bahtsız konumuna düşmekten kurtulur. Kur’an bu konuda harikulade bir uyarı yapmakta, insanlara iyiliği emrederken kendi nefsimizi unutmamamız hususunda bizi ikaz etmektedir (2/Bakara, 44).

Müslümanların en büyük hususiyeti, diğer insanların aksine, önce kenedi nefislerini ıslah etmeleri, sonra da mârûfu emredip münkerden men etme siyaseti gütmeleridir. Bu cümleden olarak, Müslümanın kendi nefsini tenkid etmesi daha verimli olur. Nefsini yüceltmeyen, hevasını ilah edinmeyen bir Müslüman, başkalarının tenkidine de açık olur, tenkidden kaybedecek bir şeyi olmadığına inanır.



Müslümanların birbirlerine hayrı ve sabrı tavsiye etmeleri, ancak tenkidle en iyi hedefine ulaşabilir.
Kaynak:Sayı 316 | Nisan 2005 Iktibas


Kusursuzluk sadece Alalh'a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz.
Bak galipyetkin!!! "Büyükler" işte böyle tefekkürle düşünüyor ve hedefi 12'den vuruyor (ALLAH RAZI OLSUN)

Yazılarınızda biraz daha basit olun, sizinle bir fikir mütaala ederken zihnen yoruluyorum. Hakikaten bunu bir kardeşinizden samimi bir eleştiri olarak alın ne olur. İnsanlara bir mesaj verirken ille de düşündüreceğiz diye bir kural yok.

Yazımda belirttiğim büyüklük ve ima ettiğim küçüklük öğretmen ve öğrenci ilişkisi gibi algılanmalıydı... özelliklede sizin gibi derin düşünebilen bir büyük tarafından... ha keza herkes birbirinin öğretmeni ve öğrencisi olabilir... bu iş yaşa, taşa, başa bakmaz

Artık küçükler (öğrenciler yada öğretmenler) de kendine düşeni anlasınlar... anlasınlarda bazı konularda hadlerini aşmasınlar... (bende zamanında aşanlardandım cevabımı aldım akıllandım) ders almayı öğensinler, öğensinler ki doğru dürüst ders versinler. Buna da acilen başlasınlar, önce kendilerini, sonra ailelerini, sonra çevrelerini eğitsinler. Türkiyenin ve insanlığın buna ihtiyacı var.

Değerli "the raven" bu forumdaki arkadaşları yabana atmayın. Üzüm yemek niyetinde olun. Faydasını göreceksiniz. Usluba ve tavırlara pek takılmayın. Herkes peygamber değil, dilimizde değimi bile var "peygamber sabrı" denir.

Siz istediğinizi almaya bakın, tartışmalara katılın, eğer arıyorsanız bilgi size gelecektir...

Hepinize saygı ve hürmetlerimle...
bartsimpson isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
bartsimpson Adli üyeye bu mesaji için Tesekkür Eden 3 Kisi:
merdem (17. July 2013), Miralay (24. September 2012), raven (24. September 2012)
Alt 23. September 2012, 09:34 PM   #189
bartsimpson
Super Moderator
 
bartsimpson - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Mar 2012
Mesajlar: 963
Tesekkür: 481
200 Mesajina 303 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 23
bartsimpson has much to be proud ofbartsimpson has much to be proud ofbartsimpson has much to be proud ofbartsimpson has much to be proud ofbartsimpson has much to be proud ofbartsimpson has much to be proud ofbartsimpson has much to be proud ofbartsimpson has much to be proud of
Standart

Alıntı:
nacikocak Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
kardeşim fizik yunanca tabiat demektir tabiatın şeklini inceleyen bilim dalı olarak ortaya çıkmış ancak günümüzde kainatta ne varsa hepsini fizik inceler bazı bilim adamları tek bir konuyu incelediği için o konuyu bilimin bir dalı olarak kullanırlar örneğin senin söylediğin astrofizik veya jeofizik gibi ama aslında tıp dahi fiziğin bir konusudur çünkü insanda şekilsel bir varlık ve şu anda fiziğin en yoğun olarak incelediği atomlardan oluşmuştur bu yüzden ben hepsini inceliyor ve hepsine ortak olarak fizik diyorum
Arkadaş birşeye de "he" de be

O senin dediğin Kozmolojinin diğer bir kolu olan kuramsal fiziğin ve onun alt dalı olan kuantum mekaniğinin konusudur.

Yazılarınızı okuyorum hatta haklı bulduğum taraflarda var dı, ama birşeyler öğrenme ve öğretme amacınızdan uzaklaştığınızı görüyorum.

Bu kadar kasmayın.
Gergin olmayın.
Kendinizle barışık olun. Tüm dünya size karşı değil.

Bakın buradaki insanlar sabırlıdır, ne kadar küstah olunsa da tahammül ederler.
Siz çıkın dışarıda Muhammed Peygambere "pedofili" anlamına gelecek bir laf söyleyin bakın ne oluyor.
Parçanızı bulamazlar.

Aynı şekilde Pyramid'in "soğan" benzetmesi ve "Allah bir put değildir tapınılacak" söylemi içinde bence siz düşünün ve biraz sabırlı olun...

Hürmet ve sevgi ile
bartsimpson isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
bartsimpson Adli üyeye bu mesaji için Tesekkür Eden 3 Kisi:
dost1 (23. September 2012), merdem (17. July 2013), Miralay (24. September 2012)
Alt 23. September 2012, 09:45 PM   #190
bartsimpson
Super Moderator
 
bartsimpson - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Mar 2012
Mesajlar: 963
Tesekkür: 481
200 Mesajina 303 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 23
bartsimpson has much to be proud ofbartsimpson has much to be proud ofbartsimpson has much to be proud ofbartsimpson has much to be proud ofbartsimpson has much to be proud ofbartsimpson has much to be proud ofbartsimpson has much to be proud ofbartsimpson has much to be proud of
Standart

Alıntı:
ates demir Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
Sevgili Bart
Birşeyin değişeceğine inansaydım devam ederdim. Ben ne yazarsam yazayım önyargı dağları geçit vermiyor.
Mutaharrin işte bu önyargı dağlarını temizleyene denir.
Burada birçok kişi konuşuyor gibi görünüyor. Ama biliyorum ki sayı birkaçı ancak geçer.
Ego; kırılması en zor kabuktur. Kişinin kendi çabasını gerektirir. Ben söyleyeceğimi söylerim, düşündürmek için. Gerisi size kalmış.
Sevgili Bart; o kadar çok kelime varki yanlış anlaşılan; saymakla bitmiyor. Sevgili Bart; sana son sözüm şudur ki; vicdanını dinleyesin ve ona uyasın. Ego na değil.
Mugarrebun olanlar neye yakınlar?
Sebh edenler neyi sebh ediyorlar?
Sabikun yani bilinenler kim? Neden biliniyorlar?
Savm/siyam, hacc, salat, atuz zekat, iman ne?
Bu konuda çocukluğumdan beri her duyduğumda tüylerimi diken dike eden bir kısa hikaye ile cevap vereyim size...

Adam sabahın erken bir saatinde sahilde yürüyüşe çıkmıştır.
Yosunlar ve deniz yıldızları dalgalar ile kumsal boyunca karaya vurmuştur.
Az ileride bir adamın eline birşeyler alıp denize fırlattığını fark eder.
Yanına gider ve bakar ki sahile vuran deniz yıldızlarını denize geri atmaktadır.
-Ne yapıyorsun yahu?
-Deniz yıldızlarını kurtarıyorum, onları denize geri atıyorum.
-İyi de niye?
-Birazdan güneş çıkacak, deniz yıldızları güneşte yaşayamaz, kurur ve ölürler.
-Adam delimisin? Burada milyonlarca deniz yıldızı var, birazdan güneşte çıkacak hangi birini kurtaracaksın, hem ne farkeder ki zaten ölecekler.
Bunun üzerine adam eline bir deniz yıldızı alır ve tüm gücü ile denize fırlatarak...
-Bak onun için fark etti gördünmü?
der.................................
bartsimpson isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
bartsimpson Kullanicisina Bu Mesaji Için Tesekkür Edenler:
dost1 (23. September 2012)
Cevapla

Bookmarks

Etiketler
allah, biliyor, çok, rivayetçiler


Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı

Hizli Erisim


Tüm Zamanlar GMT +3 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 01:06 PM.


Powered by vBulletin® Version 3.8.1
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
Hanifler - Kuran odaklı gerçek din islam