hanifler.com Kuran odaklı dindarlık  

Go Back   hanifler.com Kuran odaklı dindarlık > TASAVVUF > Tasavvuf Araştırmaları

Cevapla
 
Seçenekler Stil
Alt 14. February 2012, 04:14 PM   #1
yeşil
Uzman Üye
 
Üyelik tarihi: Oct 2011
Mesajlar: 107
Tesekkür: 791
69 Mesajina 174 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 23
yeşil has much to be proud ofyeşil has much to be proud ofyeşil has much to be proud ofyeşil has much to be proud ofyeşil has much to be proud ofyeşil has much to be proud ofyeşil has much to be proud ofyeşil has much to be proud of
Standart Şeyhler Yalan mı Söylüyor?

SORU: Ben yaklaşık 1 ay öncesine kadar tarikat ehli bir insandım. Ama son zamanlarda internette izlediğim bazı şeyler ve Abdülaziz Bayındır Hocamın sohbet ve kitaplarını okuduktan sonra tuttuğum yolun yanlış olduğu kanaatine vardım ve tarikattan çıktım. Ayet ve hadislere bakınca ve sahabe hayatını inceleyince tuttuğum yolun yanlışlığı iyice arttı. Fakat yine de bazı soru işaretleri var kafamda; bunları cevaplayabilirseniz çık mutlu olurum.

Tarikatın içinde olan insanların ahlaki problemleri yok. Allah’ın rızasını arayan insanlar onlar ve hizmet için koşturuyorlar. Bu insanların içinde ilahiyat profesörleri, imam hatip hocaları var. Bu insanlar benim şu an bildiklerimden fazlasını biliyorlar; bunlar neden çıkmıyorlar?

Bir diğer sorum ise şeyhler ima yollu “biz sizden uyurken bile haberdarız” mesajı veriyor. ( Şeyh Efendilerle Görüşme kitabınızda siz de ele aldınız. Çok merak ediyorum, keşke sorsaydınız M. Ustaosmanoğlu “Allah dilerse gösteremez mi” deyince “siz haberdar mısınız, görüyor musunuz” diye) Ayrıca ölüm anında sofisinin imanla göçmesine vesile olacağı gibi. Bu örnekler o kadar çoğaltılabilir ki…

Esas sorum ise ayet ve hadislere göre bu özellikler onlarda olamaz, bunu anladık. Peki, bu insanlar kendilerinin öyle olmadığını bile bile insanlara yalan mı söylüyorlar? Bu kadar ahlaken iyi görünen insanlar nasıl yalan söyleyebilir ve bu işin içinde olan insanlar hep mi müşrik? Eğer müşrikseler bunun farkında bile değiller… Mahşer günü halleri ne olur?

Büyük bir merakla cevabınızı bekliyorum.



CEVAP: Ergenlik çağına gelinceye kadar her insanın, Allah’ın varlığı ve birliği konusunda kanaati kesinleşir. Bilgi ve tecrübesi ölçüsünde doğruların birçoğunu da bilir. Sonra kendine bir yol çizer ve hedefini belirler.

Allah’ın secde emri olmasaydı İblis isyan etmezdi. Allah’ın emir ve yasakları, hayat tarzına ters düşenler, tıpkı İblis gibi onlardan rahatsız olurlar. Allah Teâlâ şöyle buyurur:

“Onların söylediklerinin seni üzdüğünü elbette biliyoruz. Onlar seni yalanlamıyorlar, aslında o zalimler bile bile Allah’ın ayetlerini yalanlıyorlar.” (En’âm, 6/33)

Allah’ın âyetlerinden rahatsız olma konusunda onların İblis’ten farkı yoktur. Onlar da Allah’a rağmen kendilerinin haklı olduklarına inanırlar. Allah Teâlâ şöyle buyurur:

“Meleklere: “Âdem’e secde edin” dediğimizde hemen secde ettiler; ama İblis öyle yapmadı; kendini büyük görerek direndi ve kâfirlerden oldu.” (Bakara, 2/34)

“İblis “Çamur olarak yarattığına secde mi ederim?” dedi ve ekledi; “Sen kendine baktın mı; bana tercih ettiğin bu mu? Beni Kıyamet gününe kadar yaşatırsan birazı dışında onun bütün soyunu kendime bağlarım” dedi.” (İsrâ, 17/61-62)

Allah’a karşı çıkarken, yine Allah’ın yaptığı bir işi delil getirerek yanlışın kendinde değil, Allah’ta olduğunu göstermek için şöyle demiştir:

“Ben ondan hayırlıyım beni ateşten yarattın, ama onu çamurdan yarattın.” (Sad, 28/76)

“Kuru balçıktan, yıllanmış kara topraktan yarattığın bir beşere secde mi ederim?” (Hicr, 15/33)

İblis Allah’ın ne varlığını, ne birliğini, ne yaratıcılığını ne de kudretini inkâr eder. Bulunduğu makamdan kovulunca ona “Rabbim” diye hitap etmiş ve şöyle demişti:

“Rabbim! Hiç olmazsa, tekrar dirilecekleri güne kadar bana süre tanı.” (Hicr, 15/36)

Kâfir ve müşrikler, Allah’ın düzenine ters düştükleri için bozgunculuğa sebep olurlar. Allah Teâlâ şöyle buyurur:

“İşte ahiret yurdu; onu yeryüzünde ululuk ve bozgunculuk istemeyenlere tahsis ederiz. Bu sonuç, kendini koruyanlar içindir.” (Kasas, 28/83)

Onların bu tavrı, dünyayı Ahirete tercih etmelerinden kaynaklanır. O zaman Allah’ın emirlerini ikinci sıraya koyar ve onun yolundan uzaklaşırlar. Allah Teâlâ şöyle buyurur:

“Kâfirlerin çetin bir azaptan çekecekleri var. Onlar, yaşadıkları anı ilerisinden çok seven, Allah’ın yolunu çarpıtmaya çalışarak ondan uzaklaşan kimselerdir. Onlar derin bir sapkınlık içindedirler.” (İbrahim, 14/2-3)

Aslında herkes İblis gibi önce inanmış, sonra yoldan çıkmıştır. Bunu şu âyetten anlıyoruz:

“O gün nice yüzler ak çıkar, nice yüzler de kararır. Yüzleri kararanlara şöyle denir: “Siz inandıktan sonra kâfir oldunuz, değil mi? Kâfir olmanıza karşılık, tadın şu azabı!” (Al-i İmran, 3/106)

Şeytanlık kolay değildir; doğru yolu bilmeyen o işi yapamaz. Çünkü şeytan doğru yolun üstünde oturur. Kıyamete kadar yaşama süresi alınca o, Allah’a şöyle seslenmişti:

“Madem beni azdırdın, ben de onlar için, senin doğru yolunun üstüne oturacağıma yemin ederim. Sonra önlerinden, arkalarından, sağlarından ve sollarından sokulurum. Görürsün, onların çoğu sana teşekkür etmezler.” (Araf, 7/16-17)

İblis, dini iyi bildiğinden insanların nasıl yoldan çıkaracağını da bilir. Allah Teâlâ, şeytanın bu özelliğini şöyle anlatmaktadır:

“O onlara söz verir ve beklenti içine sokar. Şeytanın onlara söz vermesi, sadece aldatmak içindir.” (Nisa, 4/120)

Bu sebeple, dini daha iyi yaşamak ve Allah katında daha değerli olmak için yola çıkanlar, karşılarında şeytanı bulurlar. Şeytanlar, insanlar ve cinlerden olur. Allah’a daha yakın olmak için yola çıkan bu insanlara, din büyüklerini araya sokmalarını söylerler. Bu maksatla Allah’ta olan bazı özellikleri onara vererek karşı tarafı aldatmaya çalışırlar. Allah Teâlâ şöyle buyurur:

“Allah’ın yolundan saptırmak için özde Allah’a benzer varlıklar uydurdular. De ki: “Geçinip gidin; ama gidişiniz kesinlikle ateşe doğrudur.” (İbrahim, 14/30)

Din büyüklerini tanrılaştırmaya Muhammed aleyhisselamla başlarlar. Bunun için Hakîkat-i Muhammediye diye bir terim uydurmuşlardır. Bu konudaki sözleri özetle şöyledir:

“Hakîkat-i Muhammediye ile Allah, aynı gerçeğin ön ve arka yüzleridir. Allah’tan başka hiçbir şey yokken ilk defa hakîkat-i Muhammediye var olmuş, bütün yaratıklar ondan ve onun için yaratılmıştır. O, peygamberle*rin ve velilerin ledünnî ve bâtınî bilgileri aldıkları kaynaktır[1].”

Sonra sıra şeyhi tanrılaştırmaya gelir. Bunun için kullanılan kelime İnsan-ı Kâmil’dir. Onunla ilgili sözleri özetle şöyledir:

“İnsan-ı kâmil, maddî-manevi bü*tün kemâl mertebelerini kapsar. Onun kalbi Arş’la, benliği Kürsü’le, makamı Sidre-i müntehâyla, aklı Kâlem-i a’lâ’yla, nefsi Levh-i mahfûz’la ve tabiatı anâsır-ı erbaayla bağlantılıdır[2]”.

“İnsan-ı kâmil âlemde daima vardır, birden fazla olmaz. İnsan-ı kâmil için mülkte, melekûtta ve ceberûtta hiçbir şey gizli değildir. O eşyayı ve eş*yanın hikmetini olduğu gibi bilir…” [3]

Tarikatçılara göre; “şeyhin bakışı kalp hastalıklarına şifadır. Yüzünü göstermesi, manevi hastalıkları giderir. O, anlatılan olgunlukların sahibi, vaktin imamı, zamanın halifesidir. Kutuplar, bedeller onun ma*kamları sayesinde yetişip yaşarlar. Evtâd, nücebâ, onun kemalât denizinden akıp gelen bir katredir. Onun irşadı güneş misalidir. Kendi iste*meden her şeye feyzini yağdırır…[4]”.

Bir de râbıtaları vardır. Onlara göre râbıta yapan mürit, şeyhinin dışında her şeyden ilgisini kesmek ve kalbinde yalnız ona yer vermek zorundadır[5]. O, şeyhin suretini alnı*nın ortasında hayal eder, sonra onu kalbinin or*tasına indirir, kendini yok, şeyhini var bilir[6]. Biri doğuda, biri batıda da olsa, şeyhin ruhaniyeti onu râbıta ile terbiye eder ve Allah’a ulaştırır[7].

Tarikatçılara göre hakiki şeyh, müritle Allah arasında vasıtadır. Ondan yüz çevirmek Allah’tan yüz çevirmektir[8]. Mürit inanır ki, şeyhini nerede düşünse, ruhaniyeti orada hazır olur. Yine inanır ki, şeyhin ruhani tasarrufları Allah’ın tasarruflarıdır[9].

Bunlar hiçbir delile dayanmadan o kimselere kul olmaktır. Allah Teâlâ şöyle buyurur:

“Allah ile kendi aralarına koydukları öyle şeylere kul olurlar ki, Allah onun hakkında hiç bir delil indirmemiştir. Onunla ilgili kendilerinin de bir bilgisi yoktur. O zalimlerin yardımcısı olmaz.” (Hacc, 22/71)

Kur’an’ı ve sünneti kendilerine uydurarak yeni bir din oluşturan bu kimseler, kendilerini doğru yolun ortasında görürler. Allah Teâlâ şöyle buyurur:

“Allah insanların bir takımını yoluna kabul eder, bir takımı da sapıklığı hak eder. Sapıklar, Allah’tan önce şeytanları veli edinen ve kendilerini doğru yolda gören kimselerdir.” (Araf, 7/30)

Onların en büyük sıkıntısı, Kur’ân’da şirki reddeden âyetlerdir. Ya âyetlerin ilişkisini bozarak, ya bir ayeti diğer ayetle çelişir göstererek yahut bazı hadislerle ayetleri çatıştırarak kendilerini haklı çıkarmaya çalışırlar. Bunun çok sayıda örneği vardır. Mesela Cübbeli Ahmed, bir âyetin şu bölümünü sıkça tekrarlar:

“Onlar (Melekler) rablerine bir vesile ararlar.” (İsra, 17/)

Sonra der ki, “Melekler dahi Allah’a karşı bir aracı koymaya çalışıyorlar”

Arkasından vardığı şu hükmü ilan eder: “Allah’a karşı bir aracı bulmak, Allah’ın emridir.”

Yani Allah’ın asla affetmeyeceği şirki, Allah’ın emrettiğini Allah’ın âyetiyle ispatlamaya çalışır. Hâlbuki o sözler, Melekleri Allah’a karşı aracı yapan Mekkelilerin kötü durumunu anlatan âyetlerin küçük bir bölümüdür. Ayetlerin tamamı şöyledir:

“De ki: “Allah’a yakın saydıklarınızı çağırın; sıkıntınızı ne gidermeye güçleri yeter ne de sizden uzaklaştırmaya.” Onlar; yani çağırdıkları (melekler) kendilerini rablerine daha da yaklaştıracak bir vesilenin peşinde olurlar[10]. Rahmetini umar, azabından korkarlar. Rabbinin azabı kaçınılması gereken şeydir.” (İsrâ, 17/56-57)

Allah’a yaklaştıracak vesilenin ne olduğunu Allah Teâlâ şu âyette bildirmiştir.

“Bizim katımızda, sizi bize yaklaştıracak olan ne mallarınız ne de evlâdınızdır. Ama kim iman eder iyi iş yaparsa böylelerine yaptıklarının kat kat karşılığı verilir. Onlar yüksek makamlarda güven içinde olacaklardır.” (Sebe’, 34/37)

Şu âyetler onların durumunu özetlemektedir:

“Allah’ın âyetleri hakkında mücadele edenleri görmedin mi. Onlar nasıl bu hale getiriliyorlar? Hem bu Kitaba karşı hem de elçilerimizle birlikte gönderdiklerimize karşı yalan söyleyip dururlar; ama yakında öğreneceklerdir. O zaman boyunlarına takılı halkalar ve zincirlerle sürüklenecekler; önce kaynar suyun, sonra ateşin içine doldurulacaklardır. Sonra onlara şöyle denecektir: “Allah’a ortak özellikler verdikleriniz neredeler?” (Nerede) Allah ile aranıza koyduklarınız? Derler ki; “Kaybolup gittiler; aslında biz daha önce bir şeye yalvarmazdık ki” İşte Allah o kâfirleri bu şekilde şaşkınlaştırır. Size verilen bu ceza, o yerde (dünyada) haksız bir sevinç içine girmenizden ve şımarık hale gelmenizden dolayıdır. Ölümsüzler olarak cehennemin kapılarından girin. Büyüklenenlerin kalacakları yer ne kötüdür!” (Mümin, 40/69-76)

“Kendilerine gelmiş bir belgeye dayanmadan Allah’ın âyetleri hakkında mücadele edenler var ya; Allah yanında da müminler yanında onlara karşı büyük bir nefret olur. İşte Allah, kendini büyük gören her zorbanın kalbinde böyle bir tabiat oluşturur.” (Mümin, 40/35)



Prof. Dr. Abdülaziz Bayındır


--------------------------------------------------------------------------------

[1] Mehmet DEMİRCİ, “Hakikati Muhammediye”, DİA, c. XV, s. 179-180.

[2] Hasan Kâmil YILMAZ, İnsânı Kâmil, Altınoluk Mecmuası, Temmuz 1996, sayı, 125; s. 31.

Arş: Tüm âlemi kuşatan, insan aklının kavrayamayacağı en yüksek kat, gökler, Cennet, Sidre ve Kürsü hep onun altında düşünülür. Kürsü: Allah’ın kudret ve hakimiyetinin sembolü. Sidre-i müntehâ: Yedi kat göğün üstünde bir makam, Cennet’ül-me’vâ onun yanındadır. Kâlem-i a’lâ: İlahi bilgilerin yazıldığı en yüksek kâlem. Levh-i mahfûz: Allah’ın ilminin, kainatta olmuş ve olacak şeylerin yazılı olduğu levha. Anâsır-ı erbaa: Maddi âlemin kendisinden meydana geldiğine inanılan toprak, su, hava ve ateş.

[3] Hasan Kâmil YILMAZ, a.g.e, s. 31.

[4] Muhammed b. Abdullah Hani, Adâb, Çev. Abdulkadir AKÇİÇEK, İstanbul, 1396/1976.s. 238

[5] Sadık Dânâ, Altınoluk Sohbetleri I, s. 39-40.

[6] Muhammed b. Abdullah Hani, Adâb, s. 239-242.

[7] Muhammed b. Abdullah Hani, Adâb, s. 239-242.

[8] Muhammed b. Abdullah Hani, Adâb, s. 244.

[9] Muhammed b. Abdullah Hani, Adâb, s. 239-242.

[10] Eyyu ismi mevsul olduğu için bu anlam verilmiştir.

أُولَـئِكَ الَّذِينَ يَدْعُون َمن الملائكة يَبْتَغُونَ الْوَسِيلَةَ التي تجعلهم أَقْرَبَ إِلَى رَبِّهِمُ

Konu yeşil tarafından (14. February 2012 Saat 04:22 PM ) değiştirilmiştir.
yeşil isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
yeşil Adli üyeye bu mesaji için Tesekkür Eden 2 Kisi:
dost1 (14. February 2012), hiiic (15. February 2012)
Alt 12. December 2012, 09:13 AM   #2
gavs
Katılımcı Üye
 
gavs - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Nov 2012
Mesajlar: 52
Tesekkür: 5
15 Mesajina 23 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 22
gavs has much to be proud ofgavs has much to be proud ofgavs has much to be proud ofgavs has much to be proud ofgavs has much to be proud ofgavs has much to be proud ofgavs has much to be proud ofgavs has much to be proud of
Standart

Slm yeşil,
Aslında çok güzel bir konuya temas ettiniz.Konunun özü olarak,Bu büyük şahsiyyetler küfürle şirkle suçlanıyor.Eserlerinde yalan hadis anlatmakla ,Allahı kendi adlarına konuşturmakla suçlanıyorlar.Aslında bu şahsiyyetler ,belli bir cemaati arkasında sürüklemiş,belki binlerce kişinin müslüman olmasına ,islam dininin yayılmasına vesile olmuş ,samimi kimseler ....Ne olacak bunların hali?

Hesap çekilme işi ,insan aklının çözeceği bir proplem değildir.Zaten kuranı kerimdede çok fazla detay verilmez,"allah çok hızlı hesaba çekendir" vurgusuyla insan iradesine kapalıdır..
Başa döndüğümüzde ,Allah seni bir hristiyan yaratsaydı %99 hristiyan olurdun,Allah seni şaman bir aileden dünyaya getirseydi şaman olurdun..Allah bizi müslüman yaratırken ,diğer insanlar ayrı dinlerden olduğu müşrik oluyor ve cehennemlik oluyor..Peki bu adeletmi?Akıl burada iflası çekiyor..Bunun üzerine çok tartışmalar olsada hiç bir şey çözülmemiştir...
Suriyeye bir geziye gittiğimde "nasra" denen bir koye gitimiştim..Hristiyanlığn ikinci kudusu diyebilirsiniz .H.z isanın doğduğu köy aramice konuşuyor.Hristiyanlığın bir sürü mezhebinin klisesi var..Adamlar orada allaha öyle bir huşu içinde,göz yaşları içinde dua ediyorlardıki ,inanın şahsım adına moralim bozuldu, BENDEN ÇOKDAHA TAKVALIYDILAR,serzenişte bulunarak ..Yarabbi ,sana tam bir huşu ile bağlanan bu kullarını nasıl cehenneme atacaksın dedim.!..Akli bir yanıt bulamadım.Şunu düşündüm,Allah en adil olandır ,o asla zulmetmez,kuranı kerime göre cehenneme giden hiç bir insan veye kavim allaha ,akıl vermiyecek ,sen bize kelek attın demiyecek ,bizi böyle yapsayıdın böyle olurduk demiyecek..Hep kenDİlerini suçlayıp "yarabbi bizi tekrar dünyaya döndür hatalarımızdan dönelim diyecekler..
Büyük insan diye bilinen insanları cennet veya cehenneme sokma bizim işimiz değildir..Biz ancak şirki ve kufru biliriz.Ona göre tedbirimiz alırız ve insanları uyarırız......BU İNSANLAR KÜFÜR ŞİRK içeren sözlerinden dolayı nasıl bir hesaba çekileceği ,müşrük olup olmadığı dinden çıkıp çıkmadığı ,cennetlik veye cehennemlik olduğı gibi sorunları akli olarak çözmeye çalışmak bizim haddimize değildir....Hesabın nasıl olacağını bilmiyoruz...
__________________
Enam sur. 116: Yeryüzündeki insanların çoğunluğunauyarsan, seni Allahyolundan saptırırlar. Sadece sanıya uyarlar onlar ve sadece saçmalarlar.
gavs isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 29. December 2014, 10:59 AM   #3
lovesoft
Katılımcı Üye
 
Üyelik tarihi: Dec 2014
Mesajlar: 38
Tesekkür: 11
9 Mesajina 16 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 0
lovesoft has much to be proud oflovesoft has much to be proud oflovesoft has much to be proud oflovesoft has much to be proud oflovesoft has much to be proud oflovesoft has much to be proud oflovesoft has much to be proud oflovesoft has much to be proud of
Standart

Alıntı:
yeşil Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
Bir diğer sorum ise şeyhler ima yollu “biz sizden uyurken bile haberdarız” mesajı veriyor. ( Şeyh Efendilerle Görüşme kitabınızda siz de ele aldınız. Çok merak ediyorum, keşke sorsaydınız M. Ustaosmanoğlu “Allah dilerse gösteremez mi” deyince “siz haberdar mısınız, görüyor musunuz” diye) Ayrıca ölüm anında sofisinin imanla göçmesine vesile olacağı gibi. Bu örnekler o kadar çoğaltılabilir ki…
İma yolu mu? Mezildeki gavsı sani Abdülbaki Hz.(k.s) Eğer bir mürşit sofisinin yatakta kaç defa döndüğünü bilmiyorsa çıksın dağa çobanlık yapsın diyor.

Benim anlamadığım evliyalar nasıl olurda yatakta kaç takla attığını, neler düşündüğünü bilirler.?

peygamberimiz bile münafıkları bilemiyorken?

9:101 Çevrenizdeki bedevî Araplardan ve Medine halkından birtakım münafıklar vardır ki, münafıklıkta maharet kazanmışlardır. Sen onları bilmezsin, biz biliriz onları. Onlara iki kez azap edeceğiz, sonra da onlar büyük bir azaba itileceklerdir.

Allah istese peygamberimize bildiremez mi ? Bildirir peki nasıl vahiyle mi? Vahiysiz mi? Sonuçta peygamberimiz, günlerce vahiy beklediğide oldu. Neden başka türlü bildirmedi burada devreye yasa/sünnetulah mı giriyor?

48:28 Allah'ın, öteden beri süregelen kanunu budur. Allah'ın kanununda asla bir değişiklik bulamazsın.

Konu lovesoft tarafından (29. December 2014 Saat 11:11 AM ) değiştirilmiştir.
lovesoft isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
lovesoft Kullanicisina Bu Mesaji Için Tesekkür Edenler:
galipyetkin (29. December 2014)
Cevapla

Bookmarks

Etiketler
söylüyor, yalan, şeyhler


Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı

Hizli Erisim


Tüm Zamanlar GMT +3 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 11:53 PM.


Powered by vBulletin® Version 3.8.1
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
Hanifler - Kuran odaklı gerçek din islam