hanifler.com Kuran odaklı dindarlık  

Go Back   hanifler.com Kuran odaklı dindarlık > MAKALELER(DİNİ ve SİYASİ) > Siyaset

Cevapla
 
Seçenekler Stil
Alt 2. November 2015, 02:21 PM   #1
ozkanates
Uzman Üye
 
Üyelik tarihi: May 2014
Mesajlar: 299
Tesekkür: 8
56 Mesajina 69 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 20
ozkanates has much to be proud ofozkanates has much to be proud ofozkanates has much to be proud ofozkanates has much to be proud ofozkanates has much to be proud ofozkanates has much to be proud ofozkanates has much to be proud ofozkanates has much to be proud of
Standart Şah İsmail, İran, Alevilik


Aşağıdaki yazı Ahmet Şimşirgil, Tarih ve Medeniyet, Bölüm 24, 25, 26, 28 'den özettir. Konu hakkında bu özetten başka bilgim yok ve amacım bilgisi olanlarla görüş alış verişi. Yazı ile kaynak arasında farklar varsa hata olarak vardır ve tarafıma aittir.




Şeyh Zahid Gilani:
13.yüzyılın ortalarında Sünni Zahidiyye tarikatını kuran büyük Sufi alim.

Şeyh Safiyüddin İshak Erdebili:
Zahid Gilani’nin en önemli öğrencisi, damadı ve halefi. Şeyhliği zamanında tarikat hızla genişledi onun adına hitafen Safevi Tarikatı olarak anılmaya başladı.

Şeyh Hoca Alâ ed-Dîn:
Safiyüddin İshak Erdebili‘nin torunu Safevi şeyhi. Halen Sünni olan tarikat, her yıl Sünni Osmanlılar, Timur ve Memluklülerden büyük miktarlarda hediye almakta. Bu dönemde Somuncu Baba Anadolu’ya geçerek Hacı Bektaş Veli’yi, o Akşemseddin’i, o da Fatih Sultan Mehmet’i Sünni gelenek içinde yetiştirecek. Ancak Sünni Timur’un, saygısına istinaden Erdebil şehrinin yönetimini Safevi tarikatına vermesi… tarikatın, devlet yönetiminden uzak duran Sünni gelenekten ayrılarak siyasileşmesinin… devlet olmayı, devleti ele geçirmeyi hedefleyen Şii yapıya, tarikat-devlet yapısına dönüşmesinin başlangıcı olacak.

Şeyh Cüneyt:
Hoca Alâ ed-Dîn‘in torunu. Ondan önceki gelişmesi bulanık olan Şiilik, Şeyh Cüneyt ile tam anlamıyla başladı. Ancak kendisi de Şiiliğe yakın olan Karakoyunlular Devleti, Sünni iken hiç bir sorunları olmadığı tarikatın Şiiliğe geçmesine sert tepki verdi. Cüneyt’in Sünni amcası Cafer’i destekleyerek Cüneyt’i tarikattan kovdu. Bir ülkeden ülkeye göç ve kovulma zincirinden sonra Şeyh Cüneyt, çevresine 8.000 - 10.000 civarında silahlı bir güç topladı. O esnada Şii Karakoyunlu Devletine karşı güce ihtiyacı olan Sünni Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan, “düşmanımın düşmanı dostumdur” görüşüyle Şii Cüneyt’i yanına aldı, kızkardeşi ile evlendirdi. Sonrasında Gürcistan’a sefer diyerek yola çıkan Cüneyt, Gürcistan yerine Sünni Şirvanşahlar ülkesine girdi, burayı yakıp yıkarak yağmaladı. Ancak girişilen savaşta öldürüldü.

Şeyh Haydar:
Yerine geçen oğlu Haydar’ı Uzun Hasan kızı ile evlendirdi. Haydar, devleti ele geçirerek devlet olmayı hedefleyen Şii geleneği bir adım ileri taşıdı. Anadolu’ya dailer = halifeler = yayıcılar göndererek, dini gibi görünen ama aslında siyasi olan Şii organizasyonunu başlattı. Dailer, gittikleri ülkeleri dini ve politik olarak bölmenin çok ötesinde, muhalefeti bir tek işaretle ayaklanmayı bekleyen silahlı ordulara dönüştüreceklerdir. Osmanlı ise başka bir ülkede bu tür faaliyetler yürütmedi ve gerçekte kimin kimin için tehlike olduğu hemen bir sonraki dönem ortaya çıkacaktır. Haydar babasının yolunu izleyerek Sünni Şirvanşahlar ülkesine girdi, yakıp yıkarak yağmaladı. Ancak Uzun Hasan hem onunla hem Şirvanşahlar ile akrabaydı. Seçimini yaptı ve iki ordu arasında kalan Haydar öldü.

Şah İsmail:
Oğlu İsmail 6 yaşındaydı. Tarikat kaleden kaleye kaçırarak onu Akkoyunlulardan gizledi. 12 yaşındayken ortaya çıktı ve Akkoyunluları 2 kez yenerek Tebriz’I aldı. Böylece tarikat devletleşti, Şeyh İsmail Şah İsmail oldu. Sonrası bölgenin fethi, yağlamalanması ve Sünnilerin kıyımı olarak gelişti. Şah İsmail, ele geçirdiği topraklardaki Sünnileri teslim olanlar dahil öldürdü, geri kalanlara Şii olmak ile ölmek arasındaki seçimi bıraktı.

Şah İsmail’e bu gücü veren ordusu, % 80 – 90 arasında Türklerden oluşmuştu. Çünkü Haydar’ın daileri, Tebriz’e büyük bir göçmen Türk göçüne sebep olmuşlardı. Anadolu’daki dai faaliyeti, Şah İsmail’in varlık şartıydı.

Bu süreçte Şehzade Selim, Trabzon’da Sancak Beyi olduğu için duruma şahitti. Babası II. Beyazıt’a defalarca mektup yazdı ve tedbir almasını istedi. Ancak Şah İsmail de, II. Beyazıt’a mektuplar yazmakta, “babam” diye hitap ettiği, “sen benim babamsın” dediği bir politika izlemekteydi. Veli lakaplı, uzlaşma taraftarı II. Beyazıt, göçe karşı tedbirler almasına, gidenlere “gitmeyim, yurdumda kalın” diye seslenmesine karşın başarılı olamadı.

Şah İsmail dönemin iki güçlü Sünni devleti arasındaydı. Osmanlılar ve Özbekler. Özbeklere saldırdı ve yendi. Özbek Şahı’nın derisini yüzerek içine saman doldurup II. Beyazıt’a göndermesi bir işaret oldu ve 1507’de Anadolu’da da sünni öldürmeleri başladı.

1510’da şehzadeler arasındaki iktidar mücadelesi sebebiyle Selim sancağını terk edince, Şah İsmail taraftarları II. Beyazıt’ın öldüğünü sandılar. İktidar boşluğundan faydalanmak için isyanı başlattılar. 15.000 silahlı adamdan oluşan isyan, Antalya’dan yola çıkan Şah İsmail taraftarlarının, şehirleri fethederek, yağmalayarak, kıyım yaparak Bursa’ya yöneldikleri bir büyüklükteydi. Peş peşe gönderilen Osmanlı güçleri bozguna uğradı, iki paşa ve bir sadrazam savaş meydanında öldü. 6 ay süren bu bir dizi savaş sonunda isyan ordusu güçlükle yenilgiye uğratıldı.

Ancak sonrasında şehzadeler arasındaki iktidar mücadelesinin yeniden alevlenmesinin getirdiği bölünme ve çatışmalar, Şah İsmail için yeni fırsat oldu. Tokat civarında ikinci bir büyük ayaklanma başladı ancak bu da yenilgiye uğradı.

Bu 2 yıla yayılan isyan döneminde Anadolu, tam anlamıyla parçalanma ve hatta yok olma eşiğinden döndü. İsyancılar Şah İsmail’in politikalarını izleyerek girdikleri yerde Sünnileri yaşatmadılar, 40.000 Anadolu Türkünü bu gerekçeyle öldürüldü.

Bu 40.000 rakamının tersine çevrilerek Yavuz Sultan Selim’e yazılması, günümüzde bölücü bir politika olarak uygulanmaktadır. Oysa…

- Tarihçiler arasına bu bilginin tek kaynağı meşhur Osmanlı tarihçisi İdris-i Bitlisî ‘dir. Ondan bu bilgiyi alanlar, verdiği diğer bilgileri savunmazlar. Siyasi olarak aradan tek bu tek bilgiyi seçerek doğru kabul ederler.

- Böyle bir olaya dair kayıt, Osmanı tarihçilerinde olmadığı gibi, olayın bizzat tarafı olan Şah’ın hiç bir tarihçisinde de yoktur. Burada “Şah’ın tarihçileri” ile kasıt, Şah’ın bizzat yazdırdığı tarihdir.

- Selim olaylara karışanları defter ettirmişti. Bu kayıtlar sonraki hukuk sürecinde kullanıldı. Eğer hukuksuzca, ayırmadan cezalandıracak olsaydı, defter ettirmesine gerek yoktu. O dönemde Alevi ve Sünniler şimdiki gibi karışık yaşamazdı, köyler ayrıydı. Bir katliam için yerel kolluk kuvvetlerine talimat vermek yeterdi. Ama olan bu değildi. İsyana karışanların kayıtları tutuldu ve hukuğa uygun şekilde yargılandılar. İsyana bizzat karışanlar ile karışmayanlar ayrıldı.

- O dönemde şehirler 8.000 – 10.000 kişi civarındaydı. 40.000 kişinin ölümü, 4-5 şehir veya yüzlerce köyün yok olması demekti. Bu çapta bir olay nüfus kayıtlarında mutlaka görünürdü.

- Şehzade Selim, Şah İsmail’in taraftarı oldukları gerekçesiyle Anadolu Türklerini katletmiş olsaydı, Şah İsmail’in başkenti Tebriz’e girip Şah İsmail’in halkını ele geçirdiğinde taş üstünde taş, baş üstünde baş bırakmazdı. Ancak İran kayıtları Sultan Selim’i ancak merhameti ile anlattı, övdü.

- Oysa aynı Şah İsmail, sadece 13 yıl önce Tebriz’i ele geçirdiğinde de ve sonraki fetihlerinde de “ben sünniyim” diyen kimseyi canlı bırakmamış, sünni cami ve kurumları yasaklamıştı. Sünni dünyadan alimlerin Selim’e göndediği, Şah İsmail’in zulümlerini anlatarak Selim’i kendilerini kurtarmaya çağırdıkları pek çok mektup mevcuttur. Bu zulümler, Şah’ın tarihçileri tarafından da ve ballandıra ballandıra bir anlatımla kayıtlara geçilmiştir.

- Anadolu’da 5.000 ila 15.000 Şah taraftarı savaş esnasında öldü veya idam, sürgün, kürek gibi cezalar aldı. Eğer bu müdahale olmasaydı, 40.000 olan sünni kayıp 400.000 olurdu ve Sünni ile Alevilerin birlikte yaşamasına imkan kalmaz, Anadolu’da alevi kalmazdı.

Şehzade Selim, II.Beyazıt’ın çağrısıyla tahta geçip Sultan Selim olarak Şah İsmail’in üzerine yürüdü, Çaldıran Muharebesi’ni kazandı. Bu savaşta Şah İsmail Osmanlı ile başa çıkamayacağını gördü ve bu bakış açısı İran’ın bugüne kadar gelen politikalarını biçimledi:

Yavuz Sultan Selim’in oğlu Kanuni Sultan Süleyman, ordusuyla Safevi Devleti’ne 3 kere girdi, boydan boya geçti ama savaşacak hiç bir ordu karşısına çıkmadı. Safevi hükümdarının gönderdiği mesaj: “Ülkeme hoşgeldin. İstediğin kadar kal, istediğin kadar gez ama benim senin karşına çıkmamı asla bekleme”.

İran bu dönemle birlikte yaslanabileceği tek güç olarak Hıristiyan Batı’yı gördü. Yazılı olmayan bir anlaşma gibi, her durumda Sünni İslam alemine karşı Batı ile işbirliği yaptı. Osmanlı’nın Batı ile girdiği her çatışmada, o anki gücüne göre ya Anadolu’da ayaklanma çıkardı ya da doğrudan Osmanlı’yı vurdu. Fakat sadece Osmanlı ile değil, aslında hiç bir sünni devletle geçinemedi. Kendi görüşünden olan Şii Azerbeycan’a karşı bile Hristiyan Ermeniler ile birleşmekte sakınca görmedi. Ve tamamen yok etmek üzere kendisine saldıran Rusya istisnası hariç, Batı dünyası ile asla çatışmadı.

Son 30 yılda, İsrail ve ABD ile kayıkçı dövüşü yaparak İslam dünyasının liderliğine soyundu ama İslam alemi ile birlikte hareket etmedi. Çatışmazlığını koruduğu Batı’yı, kendi halkına bir tehdit unsuru olarak sunarak, halkı bir arada tutan bir figür olarak da kullandı.

Osmanlı Şii görüşe sıcak bakmamıştı. Yavuz Sultan Selim’in Şiiliği İslam dairesinin dışında gördüğü ve Şah İsmail’i İslam’a çağırdığı mektupları mevcuttur. Ancak Osmanlı, atası Selçuklu ve öncesi gibi bir imparatorluktu, Türk imparatorluk geleneğindendi. Kendi dışındaki her millet her din gibi Şii tebasını da kendinden gördü, ayırmadı. Nitekim sonraki 500 yıl boyunca Anadolu’da birlikte yaşandı. Oysa İran, bu 500 yıldan sonra bile, Hıristiyan, Yahudi vb.ne uyguladığının tersine Sünni cami, söylem ve kurumlara halen izin vermemektedir.
ozkanates isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 2. November 2015, 02:32 PM   #2
ozkanates
Uzman Üye
 
Üyelik tarihi: May 2014
Mesajlar: 299
Tesekkür: 8
56 Mesajina 69 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 20
ozkanates has much to be proud ofozkanates has much to be proud ofozkanates has much to be proud ofozkanates has much to be proud ofozkanates has much to be proud ofozkanates has much to be proud ofozkanates has much to be proud ofozkanates has much to be proud of
Standart

Anadolu Aleviliği konusunda yukarıdaki özetten çıkardığım sonuç şu:

Sünni Safevi tarikatının Şii geleneği benimsemesinden önce Anadolu'ya gelen Somuncu Baba üzerinden bir Alevi kol var. Hacı Bektaş-ı Veli'nin en tanınmış temsilcisi olduğu bu kol, Mevleviler gibi Sünni tasavvufun bir kolu.

İkinci kol ise Safevi tarikatının Şii geleneği benimsemesinden sonra Anadolu'ya gelen dailerin oluşturduğu Şiiliğe ve İran'a yakın olan kol.

Bir de bu ikisi arasında geçiş bölgelerinden oluşan pek çok versiyon.
ozkanates isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 5. November 2015, 11:18 AM   #3
kuman
Uzman Üye
 
Üyelik tarihi: Mar 2013
Mesajlar: 641
Tesekkür: 77
125 Mesajina 170 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 22
kuman has much to be proud ofkuman has much to be proud ofkuman has much to be proud ofkuman has much to be proud ofkuman has much to be proud ofkuman has much to be proud ofkuman has much to be proud ofkuman has much to be proud of
Standart

Ozkan ates;

"Bu 2 yıla yayılan isyan döneminde Anadolu, tam anlamıyla parçalanma ve hatta yok olma eşiğinden döndü. İsyancılar Şah İsmail’in politikalarını izleyerek girdikleri yerde Sünnileri yaşatmadılar, 40.000 Anadolu Türkünü bu gerekçeyle öldürüldü.

Bu 40.000 rakamının tersine çevrilerek Yavuz Sultan Selim’e yazılması, günümüzde bölücü bir politika olarak uygulanmaktadır. Oysa…

*O dönemde şehirler 8.000 – 10.000 kişi civarındaydı. 40.000 kişinin ölümü, 4-5 şehir veya yüzlerce köyün yok olması demekti. Bu çapta bir olay nüfus kayıtlarında mutlaka görünürdü."


Sizce burada mantiksizlik var mi. Ben anlayamadim. Aciklarsaniz iyi olur.

Konu kuman tarafından (5. November 2015 Saat 11:58 AM ) değiştirilmiştir.
kuman isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 5. November 2015, 02:04 PM   #4
galipyetkin
Uzman Üye
 
Üyelik tarihi: Sep 2011
Mesajlar: 1.458
Tesekkür: 105
574 Mesajina 958 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 24
galipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud of
Standart

Yavuz Sultan Selim'in ve dolayısı ile gelen sonraki padişahların "halife" ünvanını" da almalarının etkisi de olmuş mudur?

Saygılarımla.
Galip Yetkin
galipyetkin isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 6. November 2015, 06:15 AM   #5
ozkanates
Uzman Üye
 
Üyelik tarihi: May 2014
Mesajlar: 299
Tesekkür: 8
56 Mesajina 69 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 20
ozkanates has much to be proud ofozkanates has much to be proud ofozkanates has much to be proud ofozkanates has much to be proud ofozkanates has much to be proud ofozkanates has much to be proud ofozkanates has much to be proud ofozkanates has much to be proud of
Standart

Alıntı:
kuman Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
Ozkan ates;

"Bu 2 yıla yayılan isyan döneminde Anadolu, tam anlamıyla parçalanma ve hatta yok olma eşiğine geldi. İsyancılar Şah İsmail’in politikalarını izlediler, girdikleri yerlerde 40.000 Sünni Türk öldürüldü.

Bu 40.000 sayısının tersine çevrilerek Yavuz Sultan Selim’e yazılması, günümüzde bölücü bir politika olarak uygulanmaktadır. Oysa…

- O dönemde şehirler 8.000 – 10.000 kişi civarındaydı. 40.000 kişinin ölümü, 4-5 şehir veya yüzlerce köyün yok olması demekti. Alevi nüfusta bu çapta bir değişim olsaydı, o günkü nüfus kayıtlarında mutlaka görünürdü."


Sizce burada mantiksizlik var mi. Ben anlayamadim. Aciklarsaniz iyi olur.

Yukarıdaki şekilde iyileştirdim, şimdi nasıl?

.

Konu ozkanates tarafından (6. November 2015 Saat 06:18 AM ) değiştirilmiştir.
ozkanates isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 6. November 2015, 06:33 AM   #6
ozkanates
Uzman Üye
 
Üyelik tarihi: May 2014
Mesajlar: 299
Tesekkür: 8
56 Mesajina 69 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 20
ozkanates has much to be proud ofozkanates has much to be proud ofozkanates has much to be proud ofozkanates has much to be proud ofozkanates has much to be proud ofozkanates has much to be proud ofozkanates has much to be proud ofozkanates has much to be proud of
Standart

Alıntı:
galipyetkin Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
Yavuz Sultan Selim'in ve dolayısı ile gelen sonraki padişahların "halife" ünvanını" da almalarının etkisi de olmuş mudur?

Saygılarımla.
Galip Yetkin

O dönemde iki güçlü Sünni devlet vardı, Osmanlılar ve Özbekler. Şah İsmail Özbekleri sonlandırdığında, Sünni nüfus ile arasında sadece Osmanlı kaldı. Bölgenin Sünni alimlerinin Selim'e gönderdikleri yardım çağrıları bu yüzden.

Ahmet Şimşirgil'in bir diğer görüşü, İslam'ın gelişiminin ancak ilk 200 yıl Araplar ile olduğu, bu süreden sonra Türklerin devreye girerek İslam'ı Mekke ve Medine'ye geri sıkışan küçük bir topluluk olmasını engelledikleri, bir dünya dini haline getirdikleri.

"Türkler İslam'ın önce kılıcı sonra kalkanı oldular" diye bir ifade de var.

Bu noktalardan bakıldığında halifeliğin Türklere geçmesi makul görünüyor.

Sorundaki maksadı açar mısın.
ozkanates isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 7. November 2015, 04:16 PM   #7
kuman
Uzman Üye
 
Üyelik tarihi: Mar 2013
Mesajlar: 641
Tesekkür: 77
125 Mesajina 170 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 22
kuman has much to be proud ofkuman has much to be proud ofkuman has much to be proud ofkuman has much to be proud ofkuman has much to be proud ofkuman has much to be proud ofkuman has much to be proud ofkuman has much to be proud of
Standart

Şii Türkler 40.000 Sünni Türk ü öldürdü

4-5 sünni şehir ve yüzlerce sünni köy kasaba yok edilmiş.

Ahmet hoca hangi şehir ve köylerin olduğunu söylüyordur bizi de bilgilendirirseniz sevinirim.
kuman isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 13. December 2015, 11:25 AM   #8
khaos
Uzman Üye
 
khaos - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Apr 2012
Bulunduğu yer: earth
Mesajlar: 433
Tesekkür: 229
167 Mesajina 302 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 22
khaos has much to be proud ofkhaos has much to be proud ofkhaos has much to be proud ofkhaos has much to be proud ofkhaos has much to be proud ofkhaos has much to be proud ofkhaos has much to be proud ofkhaos has much to be proud of
Standart

Safevilerin Kürtlüğü:
Kökenleri, siyasi gelenekleri ve konumlarının anlaşılmazlığı itibariyle Safevi sülalesi, bilindiği gibi kadim Persia geleneğine oldukça yabancıdır. İranlılar için "ulusal“ rollerine uygun herhangi bir siyasi anı bırakmamışlardır.
Safevi ailesi, Moğol çağından beri bilinmekteydi. Sülaleye adını veren ata, Şeyh Safiüddin İshak Erdebili’nin Kürt olduğu "Safvat al-Safa" isimli tarikat yazmalarında mevcuttur.

Karakoyunlu Cihansah’ın vakıf belgelerinde bu sülalenin sünni-Kürt olduğu belirtilmiştir. Ayrıca Safevilerin ataları hiçbir kaynakta "seyyid“ olarak anılmamışlardır. Ancak bir dönem kendilerini Peygamber’in akrabası olarak yani Seyyid ünvanıyla takdim etmişlerdir.

Bu Sünni-Kürt sülale nasıl oldu da Türkleşti ve Alevileşti?

Safevilerin Türkleşmesi:
Safevilerin isim atası Şeyh Safiüddin’in dördüncü kuşaktan halefi Şeyh Cüneyt, o zamanlar Diyarbekir’de hüküm süren Akkoyunlu Uzun Hasan’ın kızıyla evlenince, Safevi sülalesi ile Akkoyunlular hısım oldular. Şeyh Cüneyt, uzun Hasan'ın kız kardeşiyle evlenmiştir. Safevi sülalesinin Türklerle kurduğu bu akrabalığın amacı, Anadolu içlerine kadar bir hakimiyet alanı açmaktı. Zaman içinde bir zamanlar Sünni-Kürt olan bu sülale, Alevi-Türkmenlerden etkilenecek ve de ilerleyen zamanlarda bütün ideolojisini bu etkileşim üzerine kuracaktı.

Nitekim, anne tarafından Akkoyunlu Prensi olan Şah İsmail, tarikatının propagandasını Oniki İmam’cı, Ali’ci olarak kurmuştu. Anadolu Türklerinden ve diğer Anadolu halklarından aldığı farklı özgürlükçü havasıyla, bu Türkmen prensine, İran tarihi oldukça marjinal bir imaj biçmiştir. Kendisinin Anadolu hakimiyeti arzusuyla Türkmenlere ilgi duyması, Türk kimliğini kullanması, Kürtler arasında farklı düşüncelere sebep olmuştu. İran’daki bazı Kürt zümreler onu gerçekten destekliyorlardı. Bir çok tarihi kaynakta Kürtlere Kızılbaş denmesini (SàreSor) bu durumla açıklayabiliriz. Kızılbaş terimiyle Kürt’ün bazı tarihi belgelerde eş anlamlı kullanılmasının bir diğer sebebi ise, bazı Kürt aşiretlerinin aynen Alevi Türkmenler gibi başlarına kırmızı serpuş takmalarıdır. Bizce oldukça manidar bir eş anlamlılıktır…

Şeyh Cüneyt’in bölgedeki iktidarı elde etmek ve Şeyh Bedrettin taraftarlarını yanına çekmek için Şiiliği seçmesiyle, Anadolu Türkmenleri ile Safevi buluşması aynı zamana denk gelir.

Şah İsmail’in Alevi-Türk olarak tahta çıkması:
Safevi sülalesinin atası Kürt Şeyh Safiüddin, 1234 yılında ölmüştü.

Torunu Şeyh Cüneyt, Anadolu Türkmenleri arasında, kendisinin Türkmenlerle kurduğu akrabalığı kullanarak tarikatın Şiiliğini/ideolojisini 1450’li yıllarda yaymayı başarmıştı.

Safevi tarikatına bağlanmış veya onun faaliyetlerini destekleyen Türkmen oymaklar, 1501 yılında Şeyh Cüneyt’in torunu İsmail’i 14 yaşında henüz bir çocukken iktidara getirdiler.

Sonradan Şah ünvanını alacak İsmail’i iktidara getiren Türkmen oymaklar, Esna-i Asare Şiiliğinin Kızılbaş şeklini hem Anadolu’ya hem de İran’a icbar edeceklerdi. (mecbur kılmak)

(…)

Şah İsmail ve Safeviler her ne kadar Anadolu Türkmenlerinden destek bulmuşlarsa da, İran yerleşik halklarından pek destek görmemişlerdir. Kızılbaş temsili, elbette Anadolu’da olduğu gibi İran’da olmayacaktı. İran’da çok ciddi ve sert tutumlarla karşılanan Safevi ideolojisi, kadim Persia kültürü karşısında zamanla erimişti.

Safevi devletinin kuruluş devrinde İran’ın Sünni bölgeleri vardı. Ayrıca, İran’daki dini ortam, Kızılbaş Şiiliğinden alabildiğince derindi. Safevi sülalesinin iktidarı sırasında, Esna-i Asare Şiiligi, Kızılbaş Şiiliğin kurallarından, İrani ahlaka uymayan bütün unsurlarından temizlenecekti.

Türkmenler nasıl istenmeyen unsur ilan edildiler:
Şah İsmail divanında, kendisini Mehdinin öncüsü zaman zaman da mehdi gibi görmüştür.

Bazı Kızılbaş Türkmen gruplar, ona Tanrı gibi yaklaşıyorlardı. 1554 yılında sufi bir grup, Şah İsmail’i mehdi ilan edince, Şah Tahmasb bu yayılış ve güçten rahatsız oldu. Şah İsmail ve taraftarlarını istenmeyen unsur ilan eden Şah Tahmasb bu hareketin başlıca adamlarını idam etti. Türkmenleri İran halkından ayrı tutarak onların dışlanmasını sağladı. Büyük zulm ve hakaretlerle gecen bir mücadele yasandı…

Tıpkı, Selçuklu ve Osmanlı’da olduğu gibi Türkmenler bu devletin de kurulmasındaki temel fiili katkılarından sonra, "istenmeyen adam“ ilan edildiler. Yani sonunda, Türkmenler ne İsa’ya kul, ne de Muhammed’e ümmet oldular…

Hatayi:
1487 de doğdu. Asıl adı İsmail’dir. XIII.-XIV. yüzyılda yaşayan, Halvetilikle Kalenderiliği birleştirerek Safaviyye-Erdebiliyye denen bir tarikat kuran Şeyh İshak Safiyeddin’in soyundandır. Genç yaşında Azerbaycan’daki Şii aşiretleri, etrafına toplayıp Şirvan, Azerbaycan ve Irak ülkelerini zaptetmiş, Özbek Hani’ni mağlup etmiş ve öldürtmüştür.

Anadolu’ya gönderdiği halifelerle Alevileri elde etmeye muvaffak olmuş, II. Beyazıd’ın zaafından faydalanıp, doğu illerine akınlar yapmış, nihayet 1510’da Yavuz Sultan Selim’le Çaldıran’da çarpışıp bozguna uğramıştır.

Şah İsmail bundan sonra Avrupa Hükümdarlarıyla uyumaya çalışmış, 1517’de Papa X. Leon ve Kayser Maximilyan’la birleşmek istemiştir. Sonradan V. Karl, kendisiyle ittifak teklifinde bulunmuş, fakat bu birlik tasavvur halinde kalmıştır.

1524’de Erdebil’de ölen Şah İsmail, Hatayi mahlasıyla, aruz-hece ölçüsüyle yazdığı Türkçe şiirlerde, mezhebinin propagandasını başarıyla yapmıştır. Hatayi gerçekten de büyük ve içli bir şairdir. Alevi ve Bektaşi edebiyatında essiz bir yeri vardır.’’ (Abdülbaki Gölpinarli)

Lena Umay

Odatv.com
__________________
(FOR RAVEN)
khaos isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
khaos Kullanicisina Bu Mesaji Için Tesekkür Edenler:
dost1 (13. December 2015)
Alt 15. December 2015, 01:37 PM   #9
ozkanates
Uzman Üye
 
Üyelik tarihi: May 2014
Mesajlar: 299
Tesekkür: 8
56 Mesajina 69 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 20
ozkanates has much to be proud ofozkanates has much to be proud ofozkanates has much to be proud ofozkanates has much to be proud ofozkanates has much to be proud ofozkanates has much to be proud ofozkanates has much to be proud ofozkanates has much to be proud of
Standart

Alıntı:
khaos Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
Safevilerin Kürtlüğü:
Kökenleri, siyasi gelenekleri ve konumlarının anlaşılmazlığı itibariyle Safevi sülalesi, bilindiği gibi kadim Persia geleneğine oldukça yabancıdır. İranlılar için "ulusal“ rollerine uygun herhangi bir siyasi anı bırakmamışlardır.
Safevi ailesi, Moğol çağından beri bilinmekteydi. Sülaleye adını veren ata, Şeyh Safiüddin İshak Erdebili’nin Kürt olduğu "Safvat al-Safa" isimli tarikat yazmalarında mevcuttur.

Karakoyunlu Cihansah’ın vakıf belgelerinde bu sülalenin sünni-Kürt olduğu belirtilmiştir. Ayrıca Safevilerin ataları hiçbir kaynakta "seyyid“ olarak anılmamışlardır. Ancak bir dönem kendilerini Peygamber’in akrabası olarak yani Seyyid ünvanıyla takdim etmişlerdir.

Bu Sünni-Kürt sülale nasıl oldu da Türkleşti ve Alevileşti?

Safevilerin Türkleşmesi:
Safevilerin isim atası Şeyh Safiüddin’in dördüncü kuşaktan halefi Şeyh Cüneyt, o zamanlar Diyarbekir’de hüküm süren Akkoyunlu Uzun Hasan’ın kızıyla evlenince, Safevi sülalesi ile Akkoyunlular hısım oldular. Şeyh Cüneyt, uzun Hasan'ın kız kardeşiyle evlenmiştir. Safevi sülalesinin Türklerle kurduğu bu akrabalığın amacı, Anadolu içlerine kadar bir hakimiyet alanı açmaktı. Zaman içinde bir zamanlar Sünni-Kürt olan bu sülale, Alevi-Türkmenlerden etkilenecek ve de ilerleyen zamanlarda bütün ideolojisini bu etkileşim üzerine kuracaktı.
"Şah İsmail’e bu gücü veren ordusu, % 80 – 90 arasında Türklerden oluşmuştu. Çünkü Haydar’ın daileri, Tebriz’e büyük bir göçmen Türk göçüne sebep olmuşlardı. Anadolu’daki dai faaliyeti, Şah İsmail’in varlık şartıydı."

Dailer özellikle dini eğitimi az olan göçebe Türkmenler üzerinde etkili oldular. Bugünkü İran'da da 30 milyon Türkmen mevcut olup bu toplam nüfusun yarısına yakın. Diğer Türk boyları ile birlikte nüfusun yarısı Türk olup Anadolu'dan yola çıkan biri Tahran'a kadar Türkçe konuşarak gidebilir.

Özetle Türkler Safevi sülalesi/tarikatı/devleti için bir etkileşim değil, varlık ön-koşulu.

Alıntı:
Nitekim, anne tarafından Akkoyunlu Prensi olan Şah İsmail, tarikatının propagandasını Oniki İmam’cı, Ali’ci olarak kurmuştu. Anadolu Türklerinden ve diğer Anadolu halklarından aldığı farklı özgürlükçü havasıyla,
Şah İsmail de İran da hiç bir zaman özgürlükçü olmadı.
"Acem oyunu" tabirini üreten hile ve zorbalık oldular.

Alıntı:
bu Türkmen prensine, İran tarihi oldukça marjinal bir imaj biçmiştir. Kendisinin Anadolu hakimiyeti arzusuyla Türkmenlere ilgi duyması, Türk kimliğini kullanması, Kürtler arasında farklı düşüncelere sebep olmuştu. İran’daki bazı Kürt zümreler onu gerçekten destekliyorlardı. Bir çok tarihi kaynakta Kürtlere Kızılbaş denmesini (SàreSor) bu durumla açıklayabiliriz. Kızılbaş terimiyle Kürt’ün bazı tarihi belgelerde eş anlamlı kullanılmasının bir diğer sebebi ise, bazı Kürt aşiretlerinin aynen Alevi Türkmenler gibi başlarına kırmızı serpuş takmalarıdır. Bizce oldukça manidar bir eş anlamlılıktır…
Kırmızıbaş, başa takılan kırmızı örtüden gelir. Karıştırmıyorsam Osmanlılara Beyazbaş, Özbeklere Yeşilbaş deniyordu çünkü onlar sırasıyla beyaz ve yeşil renkler kullanıyorlardı. Kızılbaş deyimi Şah İsmail'in babası Haydar tarafından üretildi ve sonraki asırlarda Şiiler tarafından kendilerini ifade etmek için kullanıldı. Şii olmayan halk arasında olumsuz bir anlam kazanması sonradan oldu.

Alıntı:
Şeyh Cüneyt’in bölgedeki iktidarı elde etmek ve Şeyh Bedrettin taraftarlarını yanına çekmek için Şiiliği seçmesiyle, Anadolu Türkmenleri ile Safevi buluşması aynı zamana denk gelir.
Denk gelme değil, dailerin (halifeler/yayıcılar) propaganda faaliyeti ile ortaya çıktı.

Alıntı:
Şah İsmail’in Alevi-Türk olarak tahta çıkması:
Safevi sülalesinin atası Kürt Şeyh Safiüddin, 1234 yılında ölmüştü.

Torunu Şeyh Cüneyt, Anadolu Türkmenleri arasında, kendisinin Türkmenlerle kurduğu akrabalığı kullanarak tarikatın Şiiliğini/ideolojisini 1450’li yıllarda yaymayı başarmıştı.
Sünni Safevi Tarikatı en baştan itibaren bölgede çok yaygın ve güçlü idi. Dönemin Osmanlı, Özbek, Memluk gibi Sünni iktidarlarından düzenli hediye almaktaydı.

Şeyh Cüneyt, tarikatın Şiiliğe geçişinin netleştiği aşama oldu. Bu aşamada tarikattan kovulan Cüneyt, bireysel gayreti ile askeri bir güce dönüştü.

Alıntı:
Safevi tarikatına bağlanmış veya onun faaliyetlerini destekleyen Türkmen oymaklar, 1501 yılında Şeyh Cüneyt’in torunu İsmail’i 14 yaşında henüz bir çocukken iktidara getirdiler.

Sonradan Şah ünvanını alacak İsmail’i iktidara getiren Türkmen oymaklar, Esna-i Asare Şiiliğinin Kızılbaş şeklini hem Anadolu’ya hem de İran’a icbar edeceklerdi. (mecbur kılmak)

(…)

Şah İsmail ve Safeviler her ne kadar Anadolu Türkmenlerinden destek bulmuşlarsa da, İran yerleşik halklarından pek destek görmemişlerdir. Kızılbaş temsili, elbette Anadolu’da olduğu gibi İran’da olmayacaktı. İran’da çok ciddi ve sert tutumlarla karşılanan Safevi ideolojisi, kadim Persia kültürü karşısında zamanla erimişti.
"Erimek"ten kasıt Sünni Safevilerin Şiileşmesi mi başka mı?

Alıntı:
Safevi devletinin kuruluş devrinde İran’ın Sünni bölgeleri vardı. Ayrıca, İran’daki dini ortam, Kızılbaş Şiiliğinden alabildiğince derindi. Safevi sülalesinin iktidarı sırasında, Esna-i Asare Şiiligi, Kızılbaş Şiiliğin kurallarından, İrani ahlaka uymayan bütün unsurlarından temizlenecekti.
"İrani ahlak"ın tanımı nedir?

Alıntı:
Türkmenler nasıl istenmeyen unsur ilan edildiler:
Şah İsmail divanında, kendisini Mehdinin öncüsü zaman zaman da mehdi gibi görmüştür.

Bazı Kızılbaş Türkmen gruplar, ona Tanrı gibi yaklaşıyorlardı. 1554 yılında sufi bir grup, Şah İsmail’i mehdi ilan edince, Şah Tahmasb bu yayılış ve güçten rahatsız oldu. Şah İsmail ve taraftarlarını istenmeyen unsur ilan eden Şah Tahmasb bu hareketin başlıca adamlarını idam etti. Türkmenleri İran halkından ayrı tutarak onların dışlanmasını sağladı. Büyük zulm ve hakaretlerle gecen bir mücadele yasandı…

Tıpkı, Selçuklu ve Osmanlı’da olduğu gibi Türkmenler bu devletin de kurulmasındaki temel fiili katkılarından sonra, "istenmeyen adam“ ilan edildiler. Yani sonunda, Türkmenler ne İsa’ya kul, ne de Muhammed’e ümmet oldular…

Hatayi:
1487 de doğdu. Asıl adı İsmail’dir. XIII.-XIV. yüzyılda yaşayan, Halvetilikle Kalenderiliği birleştirerek Safaviyye-Erdebiliyye denen bir tarikat kuran Şeyh İshak Safiyeddin’in soyundandır. Genç yaşında Azerbaycan’daki Şii aşiretleri, etrafına toplayıp Şirvan, Azerbaycan ve Irak ülkelerini zaptetmiş, Özbek Hani’ni mağlup etmiş ve öldürtmüştür.

Anadolu’ya gönderdiği halifelerle Alevileri elde etmeye muvaffak olmuş, II. Beyazıd’ın zaafından faydalanıp, doğu illerine akınlar yapmış, nihayet 1510’da Yavuz Sultan Selim’le Çaldıran’da çarpışıp bozguna uğramıştır.

Şah İsmail bundan sonra Avrupa Hükümdarlarıyla uyumaya çalışmış, 1517’de Papa X. Leon ve Kayser Maximilyan’la birleşmek istemiştir. Sonradan V. Karl, kendisiyle ittifak teklifinde bulunmuş, fakat bu birlik tasavvur halinde kalmıştır.
İttifak kurulu olup 500 yıldır işlemekte. Tarihi bilgiye gerek yok, son ayların paylaşım savaşına katılan İran duruşunu açıkça sergilemekte.

Alıntı:
1524’de Erdebil’de ölen Şah İsmail, Hatayi mahlasıyla, aruz-hece ölçüsüyle yazdığı Türkçe şiirlerde, mezhebinin propagandasını başarıyla yapmıştır. Hatayi gerçekten de büyük ve içli bir şairdir. Alevi ve Bektaşi edebiyatında essiz bir yeri vardır.’’ (Abdülbaki Gölpinarli)

Lena Umay

Odatv.com
Yazdığı Türkçe şiir ve mektuplar, anne ve anneanesinin Türk olmasından (Akkoyunlu Uzun Hasan'ın kızkardeşi ve kızı) ve onu var eden ordunun % 80-90 oranında Türk olmasından.
ozkanates isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
ozkanates Kullanicisina Bu Mesaji Için Tesekkür Edenler:
khaos (15. December 2015)
Alt 15. December 2015, 10:42 PM   #10
khaos
Uzman Üye
 
khaos - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Apr 2012
Bulunduğu yer: earth
Mesajlar: 433
Tesekkür: 229
167 Mesajina 302 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 22
khaos has much to be proud ofkhaos has much to be proud ofkhaos has much to be proud ofkhaos has much to be proud ofkhaos has much to be proud ofkhaos has much to be proud ofkhaos has much to be proud ofkhaos has much to be proud of
Standart

Oda tv de Safevilerin kökeni ile ilgili bu yazıyı okuduğumda bana da gerçekten enteresan geldi. Çünkü bu savları dile getiren birilerini ilk defa görüyordum. Tartışılmaya değer buldum.Sebebine gelince;

Bu günlerde özellikle Dersim orjinli alevi inancına sahip insanların kızılbaşlığı bir etnisite temeline oturtmaya çalıştıklarını görüyorum. Zaza ve Kürtlerin bu inancı, geleneği yada ritüelleri İslam dininden çok önce yaşamaya başladığını anlatan mikro milliyetçilik kokan yazılar göze çarpıyor yada konferanslar düzenleniyor. Çoğunun Almanya kaynaklı olduğunu da belirtmek isterim.

Mesela Safevilerden bahsederken özellikle ''azeri'' yada ''azerice'' terimini kullanıyorlar sırf Türk ismini anmamak için. Gazetelerde adlarının önünde akademik ünvanı olan kelli felli adamlar Şah İsmail in şiirlerini azerice yazdığından bahsediyorlar.

Türk ismini her yerden silmeye ant içmiş bu adamlar aslında Azerbaycan ın Anadolu gibi bir bölge ismi olduğunu, Azeri diye niteledikleri insanların da o bölgelerde yaşayan Oğuz Türkleri (Türkmenler) olduğu gerçeğini bilerek gizlemeye çalışıyorlar.

Bu gün Anadolu alevi inancının en büyük değerlerinden Hacı Bektaşi Veli nin öğretilerinin sonradan asimile olmaları yada Türkleştirme çabaları yüzünden kendi inanç sitemlerine dahil olduğunu belirtip bundan kurtulmaları gerektiğini düşünüyorlar.

Sol terör örgütlerinin, bölücü terör örgütündeki okumuş teröristlerin, legal zeminde siyaset yapan bazı politikacıların ve dahası gazetelerde köşe başlarını tutmuş çok ünlü kalemlerin bu yeni kimlik üzerinden(din-etnisite) yeni bir israiloğulları yaratma çabasında oldukları görülüyor.

İnanç temellerinde Ali yok! Ali nin İran da yayılan İslam inancı ve Arapların zoruyla inanç sistemlerine girdiğini iddia ediyorlar. Amaç Farsi Milletlere ( zaza, kürt) yeni bir kimlik ve geçmiş verme çabasından başka bir şey değil aslında.
Yukarıda paylaştığım Odatv de yayınlanmış yazıyı işte bu gözle okumanızı rica ediyorum.

Halkların kardeşliği diye idealist ve gerçekten böyle bir şey olacağına saf kalplilikle inanan romantik solcuların bu mikro milliyetçi kürtçü yapıya hala nasıl hizmet ettiklerini de anlayamıyorum doğrusu. Belki seküler yapıları belki de egemen sünni inancına duydukları nefretten kaynaklanıyor olabilir. Ama bu yeni mezhep ve etnisite temelli ideolojinin ayrılıkçı bölücü terör örgütünün bu güne kadar yapmaya çalıştığı yıkımdan daha büyük bir yıkım ortaya çıkaracağı kesin gibi. Bugün ortadoğu da mezhep farklılıklarından kaynaklı savaşların ayyuka çıktığı bir dönemde bizde de bu gibi faaliyetlerin hızlanmaya başlaması dikkat çekici

İşin garip tarafı Alevi- kızılbaşlık inancıyla ilgili çalışmaların çift taraflı olarak yürütülmesi. Bir yandan kürtler için bu çalışma etnik değerler üzerinden diğer yandan da aslen alevi inancına sahip olmasalar bile laik kesim üzerinden yürütülüyor. Sünni İslam la arası olmayanların hangi ideolojiden olursa olsun hep bir yere kümelenip (ulusalcı, solcu, kürtçü) aynı fikirleri savunması dünyada eşi görülmemiş bir koalisyon örneği ortaya çıkarıyor açıkçası.

Basit bir örnek;
Bugün CHP İstanbul Milletvekili olan Eren Erdem, 2011 yılında, Türkiye ile İran'ın karşı karşıya gelmesi durumunda İran'ın safında olacağını söylemişti. Sebep emperyalizme karşı duruş. Sayın Eren Erdem in şii yayılmacılığı hakkında bilgisi yok mu acaba. Yada İran ın Rusya tarafından desteklendiğinin. Amerika yapınca emperyalizm Şii ler yada Rusya yapınca emperyalizme karşı duruş. Şiiler ortadoğu yu neredeyse tamamen ele geçirdi. Türkiye ye el atmaya başladılar. Bizim Eren Bey, üstelik kendisi Türkiye Cumhuriyeti milletvekili Türkiye ve İran karşı karşıya gelirse İran dan yana olacağım diyor. Adama sorarlar. - Ne yapacaksın Türk askerine kurşun mu sıkacaksın.
Eren Erdem ve onun gibi düşünenlerin kafasındaki olgu şu
Sünni İslam=Türkiye=Abd=Emperyalizm
Şii-Alevi=Esad=İran=Rusya=antiemperyalizm
Alevi isen aydınsın, özgürlükçüsün, devrimcisin. Sünni isen gerici,örümcek kafalı, amerikancısın.

Ben o yüzden Türkiye deki Ulusalcılar gerçekten ulusalcı değildir diyorum.Tam bağımsız Türkiye diye haykırırken götürüp Türkiye yi Rusya nın yada sana yüzyıllardır diş bileyen farslıların kucağına atmayacaksın. Eski S.S.C.B refleksiyle değil Atatürk çü refleksle hareket edeceksin. Tam bağımsız derken herkesten bağımsız diyeceksin.
__________________
(FOR RAVEN)

Konu khaos tarafından (16. December 2015 Saat 03:34 AM ) değiştirilmiştir.
khaos isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Bookmarks

Etiketler
alevilik, İran, İsmail, şah


Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı

Hizli Erisim


Tüm Zamanlar GMT +3 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 12:54 PM.


Powered by vBulletin® Version 3.8.1
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
Hanifler - Kuran odaklı gerçek din islam