hanifler.com Kuran odaklı dindarlık  

Go Back   hanifler.com Kuran odaklı dindarlık > AİLE VE AİLE HAYATI > Aile yuvası > Kadın Hakları

 
 
Seçenekler Stil
Alt 13. March 2011, 04:26 PM   #1
kamer
Super Moderator
 
kamer - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 283
Tesekkür: 457
131 Mesajina 293 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 16
kamer is on a distinguished road
Standart Islâm dininde kadın

Müslüman geçinen toplumlardaki uygulamalarda inkâr edilemeyen bir gerçek vardır. O da kadının, din, hukuk açısından ve ekonomik açıdan ikinci sınıf bir insan muamelesi görmekte olması, kocasının oyuncağı, sadık ve itaatkâr bir kölesi konumunda bulunmasıdır. Bu yanlış uygulamaların çoğunun faturası maalesef İslâm dînine çıkarılmaktadır. Bu nedenle dinimiz İslâm'ın kadına bakışını insanlığa sunmak üzerimize zorunlu bir görev olmaktadır.

Konuya girerken ilk önce kadın ile ilgili genel görünümü bir özet olarak vermemizde yarar vardır. Genel görünüm şudur:

-Erkeğin yaratılışta kadından üstün oluşu; kadının erkeğin eğe kemiğinden yaratılışı,
-Kadının din ve aklının noksan oluşu,
-Cehennemliklerin çoğunun kadınlardan oluşması,
-En iyi kadının bile alaca karga gibi oluşu,
-Kadının, toplumun özellikle de erkeklerin düşmanı olması,
-Kadının, necis, uğursuz ve fitne kabul edilmesi,
-Kadının, kocasına köle gibi itaat etmesinin gerekliliği, onun her arzusunu yerine getirme zorunda oluşu,
-Kadının kocasının cinsel çağrısına her seferinde cevap vermesinin mecburi olması,
-Kocasına karşı gelen kadınların kocalarına dövdürülmesi,
-Kadının okutulmaması; eğitim ve öğretimden uzak tutulmasının gerekli olduğu,
-Namaz kılan erkeğin önünden kadın geçerse, erkeğin namazının bozulması,
-Eğer erkek, tepeden tırnağa irin olsa kadını da onu diliyle yalasa, yine de erkeğinin hakkını ödeyemez anlayışı
-Eğer insanın insana secde etmesi caiz olsaydı, kadının kocasına secde etmesini emredecek olması,
-Kadının kara çarşaflara büründürülüp evlere hapsedilmesi,
-Evlilikte eş kabul edilmeyip seks objesi ve çocuk tarlası kabul edilmesi,
-Evliliğinin kocasının iki dudağı arasına bırakılması, boşanmada kadına inisiyatif verilmemesi. Buna rağmen kocasının boş ol demesiyle boş olması,
- Kadının yönetici, devlet başkanı yapılmaması, (mukadderatını bir kadının eline veren toplumun felah bulmayacağı),
- Kadına yöneticileri seçme hakkı tanınmaması,
- Kadının, köpek ve domuzla beraber namazı bozan unsurlardan olması,
- Şahitlikte, bir erkek eşittir iki kadın ilkesinin uygulanması,
- Kadının ailesinden izin almadan evlenmesinin yasaklanması.

Yukarıda saydığımız iğrenç denecek ölçüdeki kabuller, Müslümanlar arasına maalesef Kur'an ile alakası olmayan kitaplar ve kendilerini Allah'ın ortağı yerine koymuş bir takım soytarılar tarafından yerleştirilmiştir. Halbuki Dîn, Allah'ındır, Dinin kaynağı da sadece Kur'an'dır. Peygamber bile dini Kur'an'dan öğrenip yaşayan bir kimsedir. Peygamberin dine bir şey katması ve eksiltmesi de söz konusu değildir. Böyle bir şeye cür'et etmesi halinde cezalandırılacağı kendisine Allah tarafından defalarca iletilmiştir. O nedenle de Peygamber hayatı boyunca Kur'an'da ne emredildiyse onu yaşamış; uygulamış ve hep Kur'an'a uygun sözler söylemiştir.

Durum bu olmasına rağmen, Tirmizi, Ebu Davud, Ahmed b. Hanbel, Müsned İbn Mace, İbni Hacer El Heytemi, Hafız Zehebi- Sahihi Buhari Müslim, Riyazus Salihin, İmam Şarani- Uhudül Kübra, İmamı Gazali-İhyayı Ulumuddin, Kimyayı Saadet. İbnül Cevzi, Mevzuat, Suyuti, Leali, İbn Arrak, enzihü'ş-Şeria, İbn Ebi Şeybe, Musannaf, Gazali; İhya, Buharı, Müslim, Sünen-i Ebudavud, Muvatta, İma gibi kitaplarda Peygamberimizin ölümünden iki yüz sene sonra, geriye dönük, peygamber ağzından Kur'an'da olmayan, üstelik Kur'an'a aykırı, insanlık dışı uydurma uygulamalar ve öğretiler ortaya konulmuştur.

Bize göre bu uydurmaların iki nedeni vardır:

Birincisi erkeklerin kendilerine bir köle gurubu oluşturmaları;
ikincisi de kadınları, bu iğrenç anlayışlarla dinden iğrendirerek uzaklaştırmak. Nitekim bu kabuller akıllı kimseler tarafından sürekli eleştiri malzemesi olmuştur.

Bizim İslâm dinindeki kadını tanıyabilmemiz için Kur'an'daki kadını konu alan âyetleri dikkate almamız yeterli olacaktır.

Yaratılış İtibariyle Kadın:
Kur'ân'da yaratılışla ilgili âyetler incelendiğinde kadın ve erkeğin; tüm insanların aynı yaratılışla yaratılıp,birbirlerinden hiç farkları olmadığı görülür.

Ey insanlar! Sizi tek bir nefisten yaratan, ondan eşini yaratan ve her ikisinden birçok erkek ve kadın türetip yayan Rabbinizin koruması altına girin. Ve kendisiyle birbirinizle dilekleştiğiniz Allah'ın ve akrabalığın koruması altına girin. Şüphesiz Allah, sizin üzerinizde gözeticidir.( Nisa; 1)

O, sizi bir candan yaratan ve ondan da, kendisine ısınsın diye eşini yapandır. Ne zaman ki o, onu örtüp bürüdü, o zaman o hafif bir yük yüklendi. Ve bununla gidip geldi. Ne zamanki hanım ağırlaştı, o zaman o ikisi Rablerine dua ettiler: “Eğer bize sağlıklı bir çocuk verirsen, and olsun ki kesinlikle karşılığını ödeyenlerden olacağız. (A'raf;189)

O'nun, sizi bir topraktan yaratması da Kendisinin alâmetlerinden/ göstergelerindendir. Sonra da siz, şimdi, dağılıp-yayılan bir beşersiniz.
Yine O'nun alâmetlerinden/ göstergelerindendir ki, sizin için nefislerinizden kendilerine ısınırsınız diye eşler yaratmış, aranıza bir sevgi ve merhamet koymuştur. Şüphesiz ki bunda iyiden iyiye düşünecek bir toplum için nice alâmetler/ göstergeler vardır.( Rum; 20, 21)

O, sizi tek bir nefisten yarattı, sonra ondan eşini yaptı ve sizin için hayvanlardan sekiz eş indirdi. Sizi annelerinizin karınlarında üç karanlık içinde, yaratılıştan sonra bir yaratılışla yaratıyor. İşte bu, sahiplik, yönetim yalnız Kendisinin olan Rabbiniz Allah'tır. O'ndan başka ilâh diye birşey yoktur. Öyleyse, nasıl oluyor da çevriliyorsunuz? (Zümer; 6)

Gerçek bu iken, yanlış olan çeşitli söylentilerle, maalesef dine fatura edilen bir inanç vardır ki o da kadının, erkeğin eğri kaburga kemiğinden yaratıldığı inancıdır. Bu inanç, kadınların erkeklerden aşağı bir yapıda yaratıldığını kabul ettirdikten sonra, kadının, saçının uzun, aklının kısalığı ve kadının dinin noksanlığı gibi saçma inançların da toplumda yer bulmasına vesile olmaktadır. Aslında bu inanç İslâmî olmayıp aslı tahrif edilmiş olan Tevrat'tan; Kitab-ı Mukaddes'ten yani Yahudi inançlarından Müslümanlar arasına sirâyet etmiştir.

“Ve Rab Allah Ademin üzerine derin uyku getirdi, ve o uyudu.; ve onun kaburga kemiklerinden birini aldı, ve yerini etle kapadı. Ve Rab Allah Ademden aldığı kaburga kemiğinden bir kadın yaptı, ve onu Ademe getirdi. Ve Adem dedi: Şimdi bu benim kemiklerimden kemik ve etimden ettir; buna Nisa denilecek, çünkü o insandan alındı.”(Kitab-ı Mukaddes, Tekvin; ll. bap, 21-23. cümleler)

Bu gün için Yahudi toplumundan ellerindeki kitapta yazılanlara inananlar var mı bilmiyorum ama, Müslümanların, kadının yaratılışı ile ilgili inancı maalesef bozulmuş; Kitab-ı Mukaddes'te anlatılan türden olmuştur. Bu inanışa da maalesef yine Peygamberimiz alet edilmiştir. Peygamberimize mal edilmiş olan, Kur'ân ve bilime ters bu iddianın hakikatini dikkatlerinize sunuyorum. Konuyla ilgili rivâyetler, tamamen uyduruk rivâyetleri içeren kitapları bir kenara bıraksak bile, Kütüb-ü Sitte dediğimiz altı sağlam kabul edilen kitaplardan Buhari, Müslim ve Tirmizi’de de yer almaktadır. Önce Müslim ve Tirmizi'deki Rivâyet kelimesi kelimesine?)

“Ebu Hüreyre anlatıyor : ’Rasulüllah Sav. buyurdular ki: ’Kadınlarla ilgili hayır tavsiyeleşin, zira kadın bir eğe kemiğinden yaratılmıştır. Eğe kemiğinin en eğri yeri yukarı kısmıdır. Onu doğrultmaya kalkarsan kırarsın. Kendi haline bırakırsan eğri kalır. Öyleyse kadınlarla ilgili hayır tavsiyeleşin.’” (Müslim ve Tirmizi)

Şimdi de Sahih-i Buhari ‘deki şeklini görelim:
“.......bana İmam malik, Ebu-z –Zinad’dan; o da Ebu Hüreyre’den tahdis etti ki, Rasulüllah Sav. ‘Kadın, eğe kemiği gibidir. Eğer sen onu doğrultup düzeltmeye kalkarsan kırarsın. Eğer ondaki eğrilikle beraber ondan faydalanmak istersen, ondan faydalanabilirsin’ buyurmuştur.”
(Nikâh Kitabı, 80. Bab, 115 No.lu rivâyet)
“.....Bize Hüseyin el- Cufi, Zaide’den; o da Meysere’den; o da Ebu Hâzım’dan; o da Ebu Hureyre’den tahdis etti ki, Peygamber şöyle buyurmuştur: ‘ Her kim Allah’a ve âhiret gününe iman ediyorsa, o mümin kişi komşusuna ezâ etmesin. Bir de kadınlar hakkında birbirinize hayır tavsiye ediniz! Çünkü onlar kaburga kemiğinden yaratılmışlardır. Bu kemiğin en eğri kısmı en üst tarafıdır. Eğer sen eğri kemiği doğrultmaya kalkarsan, onu kırarsın. Onu kendi haline bırakırsan, daima eğri kalır. Onun için sizler birbirinize kadınlar hakkında daima hayır tavsiye ediniz.”
(Buhari Nikâh Kitabı , 81. Bab, rivâyet No. 116)

Yukarıda gördüğünüz rivâyetlerin üçü de aynı rivâyet, üçünün râvisi de aynı râvi, üçü de Ebu Hüreyre patentli. Ama aralarındaki farka ve çelişkiye bakın. Birinci ve üçüncü rivâyette‘kadın eğe kemiğinden yaratıldı.’ diye yer alırken, ikinci rivâyette ‘Kadın eğe kemiği gibidir.’ denmektedir.

Buhari de çelişkili bu 80 ve 81 numarayla yer verdiği rivâyetleri, arka arkaya kitabında sıralamıştır. Doğru olanı bunun hangisidir?
Daha evvel, kafa ve mide bulandıran rivâyetlerin çoğunun Ebuhüreyre kaynaklı olduğunu çeşitli vesilelerle ifade etmiştik.
Eğer Peygamberimiz böyle söylediyse, şüphesiz 80 numaralı rivâyetteki gibi söylemiş olmalıdır. Zira, peygamberimiz, bu sözleriyle kadının, hassas, narin ve kırılgan olarak yaratıldığını, onun için onlara nazik ve ölçülü davranılmasını tavsiye etmiş olabilir.
Ki bu kanaatimizi teyit eden başka rivâyetler de mevcuttur.

“ .....Bize Katade tahdis etti. Bize Enes ibn Malik tahdis edip şöyle dedi: Peygamber’in Enceşe adında bir deve sürücüsü vardı. O, güzel sesli bir kimse idi. Peygamber ona :
--‘Yavaş ol yâ Enceşe! ‘Cam şişeleri kırma!’ buyurdu.
(Bu rivâyet sahih kabul edilen tüm rivâyet kitaplarında, değişik yollarla ve konularla bir çok kez tekrar edilir.)

Katâde: Peygamber ‘Cam şişeler’ sözüyle, kadınların gönüllerini kasdediyordu, dedi.
“(Buhari; Edep Kitabı, 116. Bab, 234 No. lu rivâyet)

Peygamberimiz böyle bir şey söylediyse, kadınları, cam, cam eşya olarak nitelemişse, bundan maksadı kadınların narinliği nazikliği ve hassasiyetleridir. (İyi ki bu rivâyeti ön plana alıp ‘Kadınlar camdır, camdan yaratılmışlardır’diye bir inanış geliştirilmemiş.)

Diğer bir dikkat edilmesi gereken nokta da yukarıdaki rivâyetlerin hiç birinde ‘Kadın, erkeğin eğe kemiğinden (Havva, Adem’in eğe kemiğinden) yaratılmıştır’ denmeyip, mutlak olarak ‘kadın eğe kemiğinden yaratıldı’ denmiştir. Öyleyse dediğimiz gibi bu ifadelerde kadının narinliği, hassasiyeti ve kırılganlığı ve alınganlığı kastedilmektedir. Ki onlara karşı nezaket önerilmektedir. Ama zaman içersinde bütün bu gerçekler saklanmış ya da çarpıtılmış ve İsraîlî bir kültür ortaya çıkarılmıştır. Bunu akılla ve nakille sağlamasını yapmayan veya yapamayan ahmaklar da her gördüklerini, duyduklarını doğru sanıp, anlaşılmayan bu akla ve nakle sığmayan meselelerde, işin içerisinde hikmetler arama çabasına düşmüşlerdir.

Netice şu dur ki, Peygamberimiz de kadının yaratılış itibariyle erkekten aşağı bir yapıda olduğunu ve kadınları, erkeklerin idare etmelerini, evirip çevirmelerini asla söylememiştir. Söylemesi de düşünülemez. Unutulmamalı ki, cinsiyet, üremek için öngörülmüş bedensel bir olgudur. Erdemlilik, üstünlük ise bedene yönelik değildir, öz benliğe yöneliktir. Öz benliklerin ise cinsiyeti yoktur.

Aile İçinde Kadın

…. Onlar, sizin için bir giysidir siz de onlar için bir giysisiniz. ….(Bakara; 187)

İnanan erkekler ve inanan kadınlar; bunların bazısı bazılarının koruyucu, yol gösterici yakınlarıdırlar. ……
(Tevbe: 71)

Âyetlerde açıkça ifade edilen, kadınla erkeğin et tırnak oluşları, birbirinden ayrılmayışları, eşlerin birbirine bedensel, ruhsal ve toplumsal hususlarda birbirlerini sardıkları, birbirinin yol göstericisi, yardımcısı, koruyucusu, dostları olduklarıdır.

Hukuk, İbadet / Kulluk Açısından Kadın

Yaratılışları aynı olan kadın ve erkek hukukta, sorumlulukta da aynen eşittir. Birbirlerinden farkları yoktur.
Şüphe yok ki İslâm dinine giren erkekler ve İslâm dinine giren kadınlar, mü’min erkekler ve mü’min kadınlar, saygıda duran erkekler ve saygıda duran kadınlar, doğru erkekler ve doğru kadınlar, sabreden erkekler ve sabreden kadınlar, huşulu erkekler ve huşulu kadınlar, sadaka veren erkekler ve sadaka veren kadınlar, oruç tutan erkekler ve oruç tutan kadınlar, ırzlarını muhafaza eden erkekler ve ırzlarını muhafaza eden kadınlar, Allah'ı çok anan erkekler ve Allah'ı çok anan kadınlar; Allah, onlar için bir bağışlanma ve çok büyük bir ödül hazırlamıştır. (Ahzâb; 35)

Ve erkekten veya kadından, kim mü’min olarak düzeltmeye yönelik işler yaparsa, artık işte onlar, cennete girerler. Ve hurma çekirdeğinin sırtındaki çukur kadar haksızlığa uğratılmazlar.( Nisa; 124)

Bunun üzerine Rableri onlara karşılık verdi: “Şüphesiz Ben, sizden erkek olsun, kadın olsun –ki hepiniz aynısınızdır– çalışanın amelini kaybetmem. O nedenle, göç edenler, yurtlarından çıkarılanlar, Benim yolumda eziyet edilenler, savaşanlar ve öldürülenler; elbette onlardan kötülüklerini örteceğim ve Allah katından bir sevap olarak, onları altından ırmaklar akan cennetlere koyacağım. Ve Allah, sevabın güzeli Kendi katında olandır.” (Al-i Imran; 195)

Erkek-dişi, mü’min olarak kim iyi amel işlerse kesinlikle onu güzel bir hayat ile yaşatırız. Ve kesinlikle onların ücretlerini, yapmış oldukları amellerin daha güzeliyle ödüllendireceğiz. (Nahl; 97)

Allah, mü’min erkeklere ve mü’min kadınlara, içinde sürekli kalanlar olarak altlarından ırmaklar akan cennetler ve Adn cennetlerinde hoş meskenler vaat etti. Allah'ın rızası ise daha büyüktür. İşte bu, çok büyük kurtuluşun ta kendisidir. (Tevbe; 72 )

Kuran’ın büyük bölümü genele hitap olsa da, bu âyette olduğu gibi Allah’ın kadın ve erkeği ayrı ayrı vurguladığı âyetler de mevcuttur.

Ve Allah'ın bazınıza, diğerlerinizden fazla verdiği şeyleri temenni etmeyin. Erkeklere kazandıklarından bir pay vardır. Kadınlara da kazandıklarından bir pay vardır. Ve Allah'ın fazlından isteyin. Şüphesiz Allah her şeyi en iyi bilendir.(Nisa; 32)

Âyetlerde görüldüğü gibi Allah kadını dini ve aklı kısa veya noksan biri olarak yaratmamış, onlara kulluk/ibadette de erkekle eşit olarak yükümlülükler vermiştir. Nitekim kadınların erkeklerden az akıllı olduğu bilimsel de değildir. Böyle bir iddia, İslâm’ın bilimsel olarak dışlanmasına, gözden düşürülmesine yönelik olarak ortaya atılmış olmalıdır.

Allah tarafından kadının dininin ve aklının noksanlığı ifade edilmezken, bilimsel olarak da böyle bir gerçek yok iken maalesef Peygamberimize fatura edilmiş yalan rivâyet/ söylentilerle kadınların aklının ve dininin noksanlığı Müslümanlara dayatılmıştır.

Örnek:
“.....Bize Muhammed ibn Ca’fer haber verip şöyle dedi: Bana Zeyd-ki o, Eslem’in oğludur-, İyad ibn Abdullah’tan; o da Ebu Said el Hudri’den haber verdi. O şöyle demiştir: Bir kurban yahut ramazan bayramında Rasülüllah yanımıza, namaz kılınacak musallaya çıktı. Kadınların yanına uğradı da :
_ Ey kadınlar topluluğu! Sadaka veriniz. Çünkü sizler bana cehennem ahâlisinin çoğu olarak gösterildiniz, buyurdu.
Kadınlar :
Yâ Rasülellah, neden? diye sordular.
Rasülüllah :
-Çünkü siz çokça lanet eder ve kocalarınıza karşı nimete nankörlük yaparsınız. Tam akıllı ve ihtiyatlı kimsenin aklını, sizin kadar eksik akıllı, eksik dinli hiçbir kimsenin çelebileceğini görmedim, buyurdu.
Kadınlar:
-Dinimizin ve aklımızın eksikliği nedir? Ya Rasülellah! dediler.
-Kadının şehadeti/tanıklığı, erkeğin şehadetinin yarısı değil midir ?
Kadınlar:
Evet, dediler.
-İşte bu aklının eksikliğindendir. Hayızlı olduğu zaman da namaz kılmaz, oruç tutmaz değil mi ? buyurdu.
Kadınlar:
Evet, dediler.
-İşte bu da dininin eksikliğindendir, cevabını verdi.“
(Buhari; Hayız Kitabı, Vll. Bap, rivâyet No: 9)

Görüldüğü gibi kadınların biyolojik farklılıkları, dinlerinin noksanlığına neden gösterilmiştir. Bu durum hem Kur’an’a hem de akla aykırıdır.

Şimdi, kadınların akıllarının, dinlerinin noksan olduğunu ve kocalarına karşı nankörlük ettiklerinden ve de çokçalanet sözcüğü kullandıklarından cehennemlik olduklarını bildiren bu rivâyeti akıl ve Kur’an ile bir tahlil edelim.

İlk dikkat çeken şey, râvinin şaşkınlığıdır. Şöyle ki, olayın hangi bayram günü olduğunu karıştırmaktadır. Böyle birbirinden özellikler ile ciddi farkları olan iki bayramı ayırt edemeyen kişi Peygamberin dediklerini de karıştırabilir.

Eksik akıllı birinin ise tam akıllı birisini çelmesi, kandırması ve sapıtması ise cidden tartışılır.
Diğer bir husus; kadınların cehennemlik olmalarına gerekçe ise, çok lânet etmeleri ve kocalarına karşı nankörlük etmeleri, gösterilmiştir. Ki Kur’ân’da çok lanet edenin ve kocasına karşı nankörlük edenin cehennemlik olduğuna ve olacağına dair hiçbir açık veya ima yollu bir ifade yoktur. İnsanları cehenneme götürecek her türlü fiil Kur’ân’da bildirilmiştir. Burada görülüyor ki, kadınları kocalarının sömürmesi için peygamber malzeme yapılmıştır.

Hayızlı kadının oruç tutamayacağına izni, bizzat Allah ‘Hasta iseniz ve ya yolda iseniz başka günlerde tutamadığınız gün sayısınca tutunuz’ buyurarak vermiştir.

Hayızlı kadının namaz kılmadığı ve kılamayacağı ise, hem Kur’ân’a terstir hem de Rasülüllah’ın uygulamasına. Peygamberin uygulamasına tersliği hiç başka kaynak aramadan, hem tarihsel değeri olan hem de sahih rivâyet kaynaklarının en sağlamı kabul edilen Sahih-i Buhari’den görelim.

“ Bize Mâlik, Hişam’dan; o da Fatıma bintü- Münzir’den o da Esma bintü Ebi Bekr den haber verdi. O şöyle dedi: Bir kadın Rasülüllah’tan sorup: Yâ Rassülellah, birimiz, elbisesine hayzından kan isabet ederse nasıl yapsın buyurursun? dedi.
Rasulüllah:
-Birinizin elbisesine hayzından kan bulaşırsa, onu parmaklarıyla yahut tırnağıyla kazısın, sonra azar azar üzerine su döküp yıkasın, ondan sonra o elbise içinde salat etsin, topluma çıksın! buyurdu.
(Buhari Hayız Kitabı, 10. Bab, 12 numaralı rivâyet)

Peygamberimizin uygulaması da işte böyledir.
Tarihi belgelere göre İslâm öncesi devirlerde, Yahudiler arasında, Hıristiyanlarda ve Arap müşriklerince hayızlı kadınlar hor görülürlerdi. Hayızlı oldukları sürede kendilerine kötü ruhların iliştiğine inanılır, hapsedilirlerdi. Murdar, necis sayılırlardı. Pişirdikleri yenmezdi. Onlarla bir arada oturulmaz, dokundukları nesnelere uğursuzluk bulaştırdıkları kabul edilir, yanlarından bile geçilmezdi. Buna rağmen Hıristiyanlar o şartlarda onları cinsel ilişkiye zorlar, taciz ederlerdi, hiç acımazlardı. (RAZİ; KURTUBİ)

Bu olumsuz akıl, insaf, vicdan ve din dışı uygulamaları ve inançları Kur’ân ortadan kaldırdı. Kadını erkekle aynı hakların sahibi yapıp değer verince o günün Medine halkı, hayızlı kadının durumunu; ilişkilerini, kadınla ilgili her türlü uygulamayı Peygamberimize sordular. Onların peygambere sorduklarını ise Allah cevapladı:

Sana kadınların aybaşı hâlinden de soruyorlar. De ki: “O, bir eziyettir. Onun için aybaşı hâlinde kadınlardan çekilin ve temizleninceye kadar onlarla cinsel ilişkide bulunmayın. Artık iyice temizlendikleri zaman da Allah'ın emrettiği yerden onlara varın. Şüphesiz Allah, hatadan iyice dönenleri sever ve çok temizlenenleri sever.” (Bakara; 222)

Bu cevapta cinsel ilişkinin dışında, hayızlı kadına hiçbir yasak getirmemiştir.
İşin aslı bu olmasına rağmen, İlm-i Hal ve fıkıh kitaplarında hayızlı/ kanamalı kadınlarla ilgili, İslâm öncesindekilere benzer veya onlara yakın birtakım yasaklar konmuştur. Namaz kılamaz, oruç tutamaz, Kur’ân okuyamaz, camiye giremez, tavaf edemez, bunlar haramdır gibi.

Bunların hepsi kadını Kur’ân’dan; eğitimden öğretimden uzaklaştırıp, cahil bırakmak, aşağılamak, toplumdan dışlayıp direnci kırmak ve neticede onu sömürebilmek için uydurulmuş hükümlerdir. Hepsi köksüz mesnetsiz rivâyetlere dayandırılmış olup, İslâmî ve aklî bir değeri yoktur.

Hayızlı kadın, normal zamanlarda olduğu gibi namazlarını kılmalıdır. Kur’ân’ı ise abdestli abdestsiz, hayızlı-nifaslı fark etmez her zaman okuyup, dinini diyanetini öğrenmelidir. Yetişkin bir kadının menopoz dönemine kadar olan ömrünün üçte biri hayızlı geçtiğinden, Allah’la, Kur’ân’la arasını açıp ömrünün üçte birini beyhude geçirmemelidir. Oruc konusu ise farklıdır; hayız dönemi tıbben hastalık sayıldığından, Bakara Sûresi 183, 184 ve 185. âyetler hükmü gereği kanamalı günleri ile ilgili bir hekime başvurur, hekimden alacağı sonuca göre oruç tutar veya tutmaz. Tutmazsa o dönemden çıktıktan sonra tutar. Bu kuralı koyan bizzat Allah’tır.

Tarihi belgelerde görüyoruz ki, Peygamberimiz, ‘Hayızlı kadınlar namaz kılmasın’ dememiştir. ’Hayızlı kadınlar, hayır meclislerine yani okul, dernek vs. toplantılarına katılsınlar, Musallaya; sosyal aktivitelerin uygulandığı yerlere gelmesinler’ demiştir.

“........Hafsa bintü Sirin şöyle demiştir: Biz genç kızlarımızı bayramlarda musallaya çıkmaktan men ederdik. Bir kadın gelip Halefoğullarının kasrına indi. O kadın kız kardeşinin- ki kocası Peygamber ile birlikte on iki savaşta bulunmuş, kendisi de bizzat altısına iştirak etmişti- :

Biz yaralılara ilaç yapar, hastalara bakardık, dediğini rivâyet ettikten sonra, şöyle dedi:

Kız kardeşim Peygamber’e: Birimizin örtünecek çarşı elbisesi olmazsa,musallaya çıkmamasında bir sakınca var mı? diye sormuş. Peygamber:

“Arkadaşı kendi çarşı elbiselerinden birini ona giydirsin de hayır yerlerinde ve Müslümanların duasında bulunsun’buyurmuştur.

Hafsa bintü Sirin der ki : Ümmü Atıyye buraya geldiği zaman: Bunu sen Peygamberden işittin mi ? diye sordum. Ümmü Atıyye:
O’na babam feda olsun, evet işittim, dedi.- Hafsa bintü Sirin:
Ümmü Atıyye ne zaman Peygamberi ansa ‘Babam ona feda olsun’ derdi, dedi- Ümmü Atıyye şöyle devam etti:
Babam O’na feda olsun, ben Peygamberden işittim, O şöyle buyuruyordu:
“Tazelerle perde sahibi kadınlar-yahut: perde sahibi tazeler ile-hayızlı kadınlar çıkıp hayır meclisinde/ okul, cemiyet ve her türlü sosyal etkinlik ve müminlerin duasında hazır bulunsunlar. Yalnız hayızlı kadınlar musalladan; sosyal aktivitelerin uygulandığı yerlerden uzak dursunlar.” Hafsa dedi ki :
Ben Ümmü Atıyye’ye karşı: Hayızlılar da mı ? diye sordum. Ümmü Atıyye cevaben: Hayızlılar Arafat’ta ve fulan fulan yerlerde hazır bulunmuyorlar mı? dedi.”
(Buhari Hayız Kitabı, 24. Bap, 29 numaralı rivâyet)

Bu nakilde görülen odur ki, Peygamberimiz hayızlı kadının namaz kılmasını, hayır meclislerinde bulunmasını değil, Musallaya gelmesinler demiştir. Bunun nedeni ise gâyet mâkul ve makbul bir gerekçedir.

Rivâyet kitaplarındaki nakiller arasındaki çelişkiler giderilip hepsinin Kur’ân ile sağlaması yapılırsa durum güneş gibi ortaya çıkmaktadır. İmam-ı Buhari ve diğer hadis bilginleri, topladıkları rivâyetleri kendi ölçüleri içerisinde değerlendirip, sınıflamışlardır. Onlar yaptıkları nakillerin Kur'ân ile sağlamasını yapmamışlardır. Yani Dirâyet tenkidi yapmamışlardır. O nedenle, kitaplarındaki rivâyetler birbiriyle çelişmektedir. Onları değerlendirmek de bize düşmektedir.

Peki. O zaman hayızlı kadınların topluma çıkmaları neden hoş görülmemiştir? Bunu anlayabilmemiz için o çağa, o ortama gitmeliyiz. O günün toplumunda temizlik kültürünün henüz gelişmediği, o yıllarda, hiçbir konuda bu günkü gibi konfor yoktu. Yani hayızlı bayanlar, modern petler, steril pamuklar ve bezler kullanamıyorlardı. Çünkü bunlar yoktu. Çamaşır makineleri çeşit çeşit deterjanları, kokulu çamaşır suları ve yumuşatıcıları da yoktu. Hatta bol suları da yoktu. Yukarıda Peygamberimizin, elbisedeki hayız kanının parmak veya tırnakla temizlenebileceğini söylediğini görmüştük. O çağda Arabistan’da her bayanın bir HAYIZ ELBİSESİ olurdu. Bazen bir ailenin bir tek hayız elbisesi olur, ana-kız-gelin bu elbiseyi ortak kullanırdı. Bu, gâyet olağan bir şeydi. Muayyen günlerinde hep onu giyerlerdi. Bu elbise yıkanırdı ama kabul edeceğiniz gibi lekeli kalırdı. Hayız elbiseli kadının, hayızlı olduğu herkesçe bilinebilirdi. Bu ise bayanların toplumda hor görülmesine ya da bayanların utancına neden olabilirdi. Bildiğiniz gibi peygamberimiz topluma/ cemâate, temiz, beyaz elbiseli ve koku sürünmüş olarak çıkılmasını tavsiye ederdi. Bir de cuma ve bayramlarda kadının toplantıda söz hakkı kullanabileceğini düşünürseniz, elbisesi lekeli kadın hafife alınabilirdi.

Ayrıca peygamberimiz, SOĞAN-SARIMSAK yiyenlerin de musallaya; topluma çıkmamalarını yani cemaate katılmamalarını istemiştir. Bunun nedeni, çevreyi kötü kokuyla rahatsız etmemektir. Bu uygulamayı delil yaparak, kimse ’soğan sarımsak yiyenlere namaz haramdır, yasaktır.’ diye hüküm çıkarmamıştır.

Rivâyetler üzerinde iyi düşünürsek göreceğiz ki, HAYIZ HALİ, topluma çıkmaya ENGEL OLABİLİR, AMA kulluk yapmaya MANİ DEĞİLDİR. Ayrıca Allah tarafından KADER olarak çizilen hayız görme özelliği irâde dışı oluştuğundan asla ve asla suç, kusur ve eksiklik olamaz. Bu hal, bilimsel olarak da biliniyor ki erkeklere göre kadınlara verilmiş artı bir ayrıcalıktır.

Kadını toplumdan tecrit eden, onları ikinci sınıf insan ve noksan dinli Müslüman sayan rivâyet ve haberlere itibar edilmemelidir. Onların yalan ve iftira oldukları mutlaka bilinmelidir.

Çeşitli dini kitap adı altında piyasada dolaşan kitaplarda yer alan bu saçmalıklara inanılmamalı bunların o eşsiz Peygambere birer iftira olduğu kesinlikle bilinmelidir.

İslâm Dininin Kadına Genel Bakışı:

İslam dininin kadına bakışını açıklamak için iki âyet yetip artacaktır.
Kadınlarınız, sizin için bir tarladır/kültürdür. Öyleyse tarlanıza/kültürünüze dilediğiniz gibi varın. Kendiniz için de önceden gönderin ve Allah'ın koruması altına girin. Şüphesiz O'na kavuşacağınızı da bilin. –Ve mü’minlere müjdele!– (Bakara; 223)

1- KADINLAR EKİNDİR; TARLADIR/KÜLTÜRDÜR:

Âyetteki, Kadınlarınız sizin için bir ekindirr/kültürdür buyruğu, üzerinde durulması gereken bir ifadedir. حرث - harskelimesi, hem "tarla; ekin", hem de "kültür" anlamına gelir. Bilindiği üzere kültür, “Tarihsel, toplumsal gelişme süreci içinde yaratılan bütün maddi ve manevi değerler ile bunları yaratmada, sonraki nesillere iletmede kullanılan, insanın doğal ve toplumsal çevresine egemenliğinin ölçüsünü gösteren araçların bütünü. (TDK)” demektir. Buna "biyolojik ve sosyolojik kültür" de diyebiliriz. Zira kadın, biyolojik bir tarla gibidir. Tıpkı bir organizmanın, biyo-kimya laboratuarında çeşitli evrelerden geçirilerek amaca uygun hâle getirilmesi gibi, kadında da yumurta ve sperm, önce embriyon, sonra et parçası, sonra kemikler ve onlara et giydirilme, sonra da bebek oluşmaktadır. Bebeğin doğumundan sonra da kadınların sosyolojik kültür/tarla olma fonksiyonu devreye girer; çocuklarına toplumun manevî değerlerini [dinî inanç ve ilkeleri, davranış ve düşünüş biçimlerini, düşünce ve sanat varlıklarını] yavaş yavaş öğretir ve gelecek kuşaklara aktarır. Kısaca kadın, maddî bakımdan ana olduğu gibi, sosyolojik açıdan da anadır.

Anamas Dağı Efsanesi

Vaktiyle bu bölgede yaşayan fakir bir ailenin oğlu, anasının yanlış telkinlerine kapılarak küçükken yumurta ve tavuk hırsızlığına başlamıştır. İşi gitgide büyüterek korkulur bir eşkıya olmuş, yol keser, haraç alır, her türlü pislikleri yapmaya başlamış. Nihâyet yakasını kanunların pençesine kaptırmış. Kıydığı canların, yollarını kestiği mazlumların bedduâsı onu darağacı altına getirmiş. Tam asılacağı sırada cellat tarafından son isteği sorulmuş. O da:
“Bu işlerde benim günahım yok. Beni bu kötü yollara anam öğütledi. Beni asma Anamı as...” diye yalvarmaya başlamış.
Bu efsane ile anlatılan, toplumun bireylerini hep anaların yapılandırdığı ve şekillendirdiğidir. Analar ne kadar bilgili, bilinçli ve aydın olursa o toplumun bireyleri o ölçüde bilgili, bilinçli ve aydın olacaktır.
Şimdi, özellikle kızların neden okutulmadığı, kadınların neden ikinci sınıf insan muamelesi gördüklerinin gerçek sebebi her halde daha iyi anlaşılmış olmaktadır.

2- Kadınlar, İnci Gibi, Elmas Gibi Korunup Gözetilmelidir.

Allah'ın, bazı şeyleri bazısına fazla kılması ve erkeklerin mallarından harcamaları nedeniyle erkekler, kadınlar üzerine iyi koruyup iyi gözeticidirler. Hâl böyle olunca, sâlih kadınlar, Allah'a itaat edicidirler; Allah'ın koyduğu kurala uyanlardır, Allah'ın koruduğu şey nedeniyle henüz gelmediği hâlde başlarına gelebilecek felaketler için koruyucudurlar. Dik kafalılık yaparak kendisini taciz, tecavüz, dövülme, sövülme ve üzülme riskine atmasından korktuğunuz kadınlara da, öğüt verin ve yan gelip yattıkları yerlerde; kendi ülkeniz sınırları içerisinde göç ettirin ve de baskı yapın. Bunun üzerine size saygılı davranırlarsa, artık onlar aleyhine başka bir yol aramayın. Allah çok yücedir, çok büyüktür. (Nisa;34)

Bu âyette, toplumdaki mutluluğun, huzurun ve sulh içinde yaşamanın yolları gösterilmektedir. Bunları maddeler hâlinde sıralayacak olursak:

•Erkekler kadınları en iyi şekilde koruyup kollamalı ve gözetmelidirler.
•Zengin de olsalar kadınların geçimi erkekler üzerinedir.
•Sâlih kadınlar, Allah'ın bu ilkesine uymalıdırlar. (Çünkü bu ilke kadınların korunmasına yönelik olarak konmuştur.)
•Nüşûzundan [dik kafalılık yaparak kendisini taciz, tecavüz, dövülme, sövülme ve üzülme riskine atmasından] korkulan kadınlara, öğüt verilecek, ve yan gelip yattıkları yerlerde; kendi ülkeleri sınırları içerisinde göç ettirilecek ve de baskı yapılacak. Böylece onlar nüşûzdan vazgeçirilecektir.

Âyette geçen “kavvam” sözcüğü, fa'al vezninde mübalağa ifade eden bir kelime olup, "bir şey üzerinde özenle durmak, onu iyice gözetmek, bütün gayreti ile onu korumak, ona nezaret etmek" anlamındadır.

Bu âyette, erkek, hanımı üzerine değil, toplumun erkekleri, toplumun kadınları [ana, bacı, kız, eş, gelin, hala, teyze, komşu kadını vs.] üzerine "kavvam" tayin edilmiştir. Bu da, kadınların yaşamlarını sürdürmeleri için gerekli tüm ihtiyaçların erkekler tarafından karşılanması gerektiğini ifade eder. Daha güçlü, daha cesur ve daha dayanıklı olmaları hasebiyle erkekler kadınların koruyucusu ve gözeticisi olmalı, kadınlar, dağda taşta, madende, ormanda, şehir merkezinin uzağı alanlarda geçim temin etmek zorunda kalmamalı, askerlik gibi görevlerin riskli bölümlerinde çalıştırılmamalıdır. Hanımın geçimi kocasının; kızın geçimi babasının, babası yoksa erkek kardeşlerinin üzerinedir. Erkek olarak kimsesi yoksa kamu, bu işi üstlenecektir. Kadın ya kocayla ya da devletle evli olacaktır. Kadına ya erkekler ya da devlet hizmet verecektir.

Görüldüğü üzere kırsalda kadınların bağda, dağda çalıştırılıp erkeklerin kahvehanelerde oturması dinden değil törelerden kaynaklanmaktadır.

Durumun böyle olması gerektiğine gerekçe olarak da, Allah'ın, bazı şeyleri bazısına fazla kılması gösterilmiştir.

Âyetin bu bölümü, –genellikle– "Allah, erkekleri kadınlara üstün kılmıştır" diye açıklanmaktadır ki bu kesinlikle yanlıştır. Burada konu edilen üstünlük, kadın ve erkek arasındaki üstünlük değil, kadın ve erkeğin özellikleridir. Meselâ, erkekteki güç, cesaret, soğukkanlılık ve metanet, kadındakinden üstündür; kimse bunun aksini iddia edemez. Diğer yönden, yani hayâ, merhamet, şefkat, eğiticilik gibi özellikler açısından ise kadın erkekten üstündür; kimse bunun aksini de iddia edemez. İşte âyette söz konusu edilen üstünlük, bu özellikler açısındandır; yoksa cinslerin birbirinden üstünlüğü değildir. İnsanların birbirinden üstünlüğünün tek ölçüsü, takvâdır.

Âyetin devamında da, Hâl böyle olunca, sâlih kadınlar, Allah'a itaat edicidirler, Allah'ın koruduğu şey nedeniyle gayb için koruyucudurlar buyrularak, kadınların bu kuralı kabullenmeleri gerektiği bildirilmiştir. Çünkü Allah, onların onurlarını, ırz ve namuslarını koruma altına almış; onlara mehir verilmesini emretmekle, onların geçimlerini erkekler üzerine yüklemekle kadınları güvenceye almıştır. İyi kadınlar, başlarına gelebilecek taciz, tecavüz, dövülme, sövülme ve üzülme vs. muhtemel felaketlere karşı tedbirlerini alıp kendilerini korur, bu açıdan korunmayı da seve seve kabul eder, Allah'ın koyduğu bu kurala boyun eğer, kibir ve komplekse kapılıp erkeklerle yarışa girerek dışarıda zor ve riskli işler yapmaya kalkışmazlar.
Âyetin son bölümünde ise, dik kafalılık yaparak kendisini taciz ve tecavüz riskine atmasından korktuğunuz kadınlara da, öğüt verin ve yan gelip yattıkları yerlerde; kendi ülkeniz sınırları içerisinde göç ettirin ve de baskı yapın. Bunun üzerine size saygılı davranırlarsa, artık onlar aleyhine başka bir yol aramayın. Allah çok yücedir, çok büyüktür buyrularak, bu kurala uymayan kadınlar hakkında baş vurulacak tedbirler ortaya konulmuştur.

Birçok kitapta [tefsir, meâl, ilmihal], burada sözü edilen kadınların, erkeklerin kendi hanımları olduğu iddia edilir. Hâlbuki muhatap kocalar değil, tüm insanlardır [toplumdur]. Öyleyse, nüşûzundan [dik kafalılık yaparak kendisini taciz, tecavüz, dövülme, sövülme ve üzülme riskine atmasından] korkulan kadın da, toplumdaki herhangi bir kadındır; bu, bir eş, bir anne, bir kız kardeş veya dul ve kimsesiz bir kadın olabilir.

(Devam edecek)
__________________
And olsun Biz Kur`an`ı düşünme/öğüt için kolaylaştırdık/hazırladık. O hâlde var mı ibret alıp düşünen? Kamer/17-22-32-40
kamer isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
kamer Adli üyeye bu mesaji için Tesekkür Eden 2 Kisi:
Anonymous (19. March 2011), Miralay (14. March 2011)
 

Bookmarks

Etiketler
dininde, islam, kadın


Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı

Hizli Erisim


Tüm Zamanlar GMT +3 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 03:44 PM.


Powered by vBulletin® Version 3.8.1
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
Hanifler - Kuran odaklı gerçek din islam