hanifler.com Kuran odaklı dindarlık  

Go Back   hanifler.com Kuran odaklı dindarlık > İMAN > Kadere İman > Kader

Cevapla
 
Seçenekler Stil
Alt 23. October 2008, 08:07 AM   #1
Barış
Uzman Üye
 
Barış - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 785
Tesekkür: 1.340
366 Mesajina 989 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 16
Barış is on a distinguished road
Standart Kuran'da Kader

KUR'ANDAKİ İSLAMDA

KADERE İMAN FARZ MI ?



Elimizdeki akait kitaplarındaki kader anlayışının Kuran’daki kader kavramıyla bir ilgisi yoktur.

Kur'an'da, bugün benimsenen şekliyle bir kader olmadığı gibi, "kadere iman" diye bir tâbir de yoktur.

Bu gerçek, İslam ilahiyatının ünlü isimlerin den Hüseyin Atay tarafından 1960 yılında yayınlanan "Kur'an'da İman Esasları" adlı doktora teziyle ortaya konmuştu. Bu, bildiğimiz kadarıyla İslam tarihinde ilk kez ortaya atılan bir tezdi. Atay Hoca bu tezi yüzünden, Ehlisünnet akidesini bozmakla suçlandı.

Atay, bir ilim adamı sıfatıyla çalışmalarını sürdürdü. Çalıştığı konulardan biri de, mensubu bulunduğu Eh*li sünnet inancının temel kitaplarından bazılarını yaz*mış bulunan ünlü Mâtürîdî kelamcısı Ebu'l-Mu'în en-Nesefî (ölm. 508/1115)nin düşünce dünyası idi.

Bu çalışmanın bir parçası olarak, Atay Hoca, Nesefî'nin, el yazması halinde duran eseri "Tabsıratü'l- Edille"nin 18 yazma nüshasını karşılaştırarak bir basımını yapmak istiyordu. Bunu yaptı ve o eserde şaşırtıcı bir gerçekle karşılaştı: Ehlisünnet mezhebinin inanç temellerini belirleyen en büyük ekol olan Mâtürîdîlik'in en önemli isimlerinden biri olan Nesefî, kader konusunda Hüseyin Atay'ın söylediğinin aynısını söylü*yordu. Atay'dan 850 yıl önce... Eseri, birçok benzerleri gibi, el yazması halinde beklediği için düşünceleri saklı kalmıştı.

Ebu'l-Mu'în en-Nesefî, anılan eserinde imanın şartları konusunda şöyle diyor: "İman esaslarına gelince bunlar, 5 tanedir: 1. Allah'a, 2. Meleklere, 3. Kitaplara, 4. Peygamberlere, 5. Âhirete iman- Aynen bunun gibi ibadetler de 5'e ayrılır»- (Nesefî'nin Tabsıra'sından naklen Atay; Kur'an'da İman Esasları, 146)

Nesefî burada iki Kur'andışılığı aynı anda düzelt*miştir: 1. Kur'an'ın gösterdiği iman esasları içinde kadere iman diye bir şey yoktur, 2.Geleneksel kabullerin "İslam'ın Şartları" diye öne çıkardığı beş kavram İslam'ın şartı değil, İslam 'daki temel ibadetlerdir. İslam'ın şartları Kur'an'ın bütün hükümleridir.

Peki, kadere iman nereden ve nasıl çıktı ve iman esasları arasına nasıl sokuldu?

O tâbir, İslam inançlarının içine, bir hadise, daha doğrusu hadis diye ortalıkta dolaştıralan bir söze dayanılarak sokulmuştur.

Kader sözcüğü Kur'an'da 11 yerde geçmekte ve tümünde de "ölçü" anlamında kullanılmaktadır.

Türkçe'deki "miktar" (Arapça özgün şekliyi mikdar) sözcüğü de ölçü anlamındadır ve kader kökündendir.

Allah her şeyi bir Ölçüye göre yapıp yönetmektedir. Platon'un güzel deyimiyle "Tanrı hep geometri kullanmaktadır." Her şeyin hazinesi onun katındadır ve O, o hazineden her şeyi belli bir ölçü içinde indirmektedir. (Hicr, 21) Gökten su ölçüyle iner (Müminûn 18; Zühruf, 11); inen suyun yeryüzünde vadilerde dolaşması bile ölçüyledir. (Ra'd, 17) Topraktan pınarlar fışkırması, fışkıran suların birleşmeleri yine belli bir öl*çüye göredir. (Kamer, 12)

Tüm bu ölçüye bağlılıklar, kader kelimesi veya türevleri kullanılarak ifade edilmiştir. Ve bu ifadelerle önümüze konan kader kavramının temel amacı, insanın fiillerinin belirlenmiş olduğunu değil, varlık ve oluşta keyfilik ve rastlantının bulunmadığını göstermektedir.

Kur'an, kader kavramıyla varlık ve oluşta tesadüfün değil, ölçü ve bilincin egemen olduğuna dikkat çekmek peşindedir.

Kur'an, kader kavramıyla "sünnetullah" da denen tabiat kanunlarını kastetmektedir. Bu kullanım, şu ayetlerde herkesin anlayabileceği açıklıktadır: Ra'd, 8, 17; Hicr, 21; Müminûn, 18; Ahzâb, 38; Şûra, 27; Zühruf, 11; Kamer, 49; Talâk, 3; Mürselât, 22) Ahzâb 38. ayette hem kader sözcüğü, hem de sünnetullah(Allah'ın tavrı-tarzı) tamlaması kullanılarak Tanrı'ın varlığa koyduğu yasaların değişmezliği gösterilmiştir. Bu ayette ayrıca, kader ile sünnetullah kavramlarının eşanlamlı olduklarına da dikkat çekilmiştir. Sünnetulahın değişme ve bozulmaya asla uğramayacağı bir çok ayette, pekiştirilmiş ifadelerle verilmiştir. (bk. İsra, 77; , 62; Fâtır, 43; Fetih, 23)

Kader kökünden gelen ve ölçüye bağlamak anlamında olan "takdir" sözcüğü de tabiat kanunları, değişmez ölçüler, yani sünnetullah anlamında kullanılmıştır. Bu kullanıma göre, Ay ve Güneş'in belirlenmiş Ölçülere göre seyretmeleri, göklerin düzenlenmesi, kısacası her türlü iş ve oluşun, her türlü yaratılış ve yaratışın seyri Allah'ın bir takdiridir, (bk. En'am, 95; Furkan, 2; Yâsîn, 38; Fussilet, 12)

Allah'ın isim-sıfatlarından olan ve Kur'an'da 39 yerde geçen Kadîr ile 7 yerde geçen Kadir sözcükleri de kaderle aynı kökten gelen kelimelerdir. İkisinin söz*lük anlamı da "her şeyi kudretiyle belirleyen, ölçüye bağlayan" demektir.

Yine Allah'ın isim-sıfatlarından biri olan ve Kur'an'da 3 yerde geçen Muktedir sözcüğü de kaderle aynın kökten olup "kudretiyle her şeyi bir ölçüye bağlı olarak çekip çeviren" demektir.

Kur'an'daki kaderin anlamı budur. Ve bu anlamda bir kaderin değişmezliği, Allah'ın tabiata, varlığa koyduğu yasaların değişmezliğidir ki, Kur'an bunu açıkça ve defalarca ifade etmiştir.

Bu değişmezlerin insanın fiilleriyle, iradesi ve özgürlüğü ile bir ilgisi yoktur. Oradaki değişmezlik, kanunların Yaratıcı tarafından koyulmasıdır. İnsan fiillerinin Yaratıcı tarafından Önceden belirlenmesi değildir.

Biz, varlığın ve evrenin yönetimine, iş ve oluşa, ontolojik yapıya ilişkin kanunlar koyamayız; bizim böyle bir yetkimiz yoktur. Ama biz, kendi fiillerimiz, yönetimimizle ilgili kanunlar koyarız ve koymalıyız.

Kur'an'daki kader, İbn Teymiye'nin deyimiyle yaratılışla ilgili ontolojik bir kavramdır; din ve davranışla ilgili bir kavram değil... (bk. İbn Teymiye; el-fur kan, 98-99) Yine İbn Teymiye'nin ifadesiyle kader Allah'ın yaratış ve dileyişiyle ilgili bir kavramdır, buy*rukları ve hoşnutluğu ile ilgili bir kavram değil... (bk. İbn Teymiye; aynı eser, 109-110)

Biz bu ayrımı, bir satranç benzetmesiyle anlatıyoruz: Satrancı, varlık ve oluşun seyri olarak alıyor ve diyoruz ki: Satrancın nasıl oynanacağına ilişkin kuralları Allah koyar. Bizim orada kural koyma yetkimiz yoktur. Allah, satrancın galip veya mağlubunu önceden belirlemez, ilan etmez. Ama Allah, ezel ve ebedi kuşatan ilmiyle satrancın galip ve mağlubunu bilir. Beceriksiz oynayanın yenilgisinin sebebi O’nun bilmesi de*ğildir. Yenilen veya yenen O bildiği için öyle bir sonuçla karşılaşmıyor; onların oyun şeklinin o sonuca götürceğini Allah biliyor.

Allah; varlık, iş ve oluşa ilişkin yasaları hem bilir, hem belirler; ama Allah, insanın fiillerine ilişkin sonuçları belirlemez, bilir. Bilmesi O'nun Tanrılığının bir gereği olduğu gibi, sonuçları belirlememesi de Tanrılığın bir gereğidir. Fiillerimizin sonuçlarını bilmekle kalmayıp aynı zamanda belirlerse bu bizi sorumlu tutmamasını gerektirir. Hem belirler hem sorumlu tutarsa bu zulüm olur. Oysaki Allah zulümden arınmıştır...


Yaşar Nuri ÖZTÜRK – İslam Nasıl Yozlaştırıldı?
__________________
Barış isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Barış Adli üyeye bu mesaji için Tesekkür Eden 4 Kisi:
Ali Rıza Borazan (14. June 2009), Derin Düşünce (15. February 2011), hiiic (11. August 2010), Miralay (27. May 2010)
Alt 26. October 2008, 09:11 PM   #2
horasan
Yeni Üye
 
Üyelik tarihi: Oct 2008
Mesajlar: 18
Tesekkür: 1
7 Mesajina 11 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 0
horasan will become famous soon enoughhorasan will become famous soon enough
Standart

-- Harika paylaşım.. Şükranlarımı sunarım.

-- Kader yani ''Hayrın ve Şerrin Allah'tan geldiğine inanmak'' Tanrıya açık bir iftiradır. Noksan sıfatlardan münezzeh olan Yüce Allah ''Gaffar, Settar, Rahman, Rahim vb.'' gibi isimelrine ters düşmektedir. Alemlere zulüm etmek zalimin işidir. Tanrının değil.
horasan isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
horasan Adli üyeye bu mesaji için Tesekkür Eden 2 Kisi:
Ali Rıza Borazan (14. June 2009), Miralay (27. May 2010)
Alt 26. October 2008, 09:50 PM   #3
Barış
Uzman Üye
 
Barış - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 785
Tesekkür: 1.340
366 Mesajina 989 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 16
Barış is on a distinguished road
Standart

Alıntı:
Harika paylaşım.. Şükranlarımı sunarım.
Rica ederim. Çok faydalandığım bir yazı olduğu için paylaşmak istedim. Ne yazık ki kader konusunun yanlış anlaşılması, kadercilik hastalığına kapılmamıza sebep olmakta. Bunun kötü sonuçlarını ise hem hayatımızda, hem de toplumsal tüm ilişkilerimizde yaşamaktayız.
Barış isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 27. October 2008, 05:52 PM   #4
horasan
Yeni Üye
 
Üyelik tarihi: Oct 2008
Mesajlar: 18
Tesekkür: 1
7 Mesajina 11 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 0
horasan will become famous soon enoughhorasan will become famous soon enough
Standart

Alıntı:
Barış Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
Rica ederim. Çok faydalandığım bir yazı olduğu için paylaşmak istedim. Ne yazık ki kader konusunun yanlış anlaşılması, kadercilik hastalığına kapılmamıza sebep olmakta. Bunun kötü sonuçlarını ise hem hayatımızda, hem de toplumsal tüm ilişkilerimizde yaşamaktayız.
-- Haklısınız. Kuran-ı Azimüşan'da geçen '' Sana gelen tüm güzellikler Allah'tan, sana gelen her kötülük ise nefsindendir'' ayetine rağmen, aldanmaya devam ediliyor.
horasan isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 27. October 2008, 11:15 PM   #5
kamer
Super Moderator
 
kamer - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 283
Tesekkür: 457
131 Mesajina 293 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 16
kamer is on a distinguished road
Standart

Selam barış kardeş,

Paylaşım için teşekkürler.Yazı bana M.Akif Ersoy'un bir şiirini hatırlattı.



"Bir kerre de azmettin mi, artık Allah´a dayan..."

-"Allah´a dayanmak mı ? Asırlarca dayandık !

Düşdükse bu hüsrâna, onun nârına yandık !

Yetmez mi çocukluktaki efsâneye hürmet ?

Dersen ki: Ufuklarda bir aydınlık uyansın;

Mâzîyi ateş vermeli, baştan başa yansın !

Şaşkınlık olur köhne telâkkîleri ihyâ;

Şeydâ-yı terakkî, koşuyor, baksana dünyâ.

Elverdi masal dinlediğim bunca zamandır;

Ben kanmıyorum, git de sen aptalları kandır ! "



-Allah´a değil, taptığın evhâma dayandın;

Yandınsa eğer, hakk-ı sarîhindi ki yandın...

Meflûc ederek azmini bir felc-i irâdî,

Yattın, kötürümler gibi, yattın mütemâdî!

Mâdem ki didinmez, edemez, uğraşamazsın;

İksîr-i bekâ içsen, emîn ol, yaşamazsın.

Mevcûd ise bir hakk-ı hayat ortada, şâyed,

Mutlak değil elbette, vazîfeyle mukayyed.

Takyîd-i İlâhî ki: Bilâ-kayd ona münkâd,

Kalbinde cihanlar darabân eyliyen eb´âd.

Lâ-kayd olamazdın, biraz insâfın olaydı,

Duydukça bütün sîne-i hilkatten o kaydı.



"Allah´a dayandım!" diye sen çıkma yataktan...

Ma´nâ yı tevekkül bu mudur? Hey gidi nâdan!

Ecdâdını, zannetme, asırlarca uyurdu;

Nerden bulacaktın o zaman eldeki yurdu ?

Üç kıt´ada, yer yer, kanayan izleri şâhid:

Dinlenmedi birgün o büyük nesl-i mücâhid.

Âlemde "tevekkül" demek olsaydı "atâlet´;

Mîrâs-ı diyânetle yaşar mıydı bu millet ?

Çoktan kürenin meş´al-i tevhîdi sönerdi;

Kur´an duramaz, nezd-i İlâhîye dönerdi.



"Dünya koşuyor" söz mü ? Berâber koşacaktın;

Heyhât, bütün azmi sen arkanda bıraktın !

Mâdem ki uyandın o medîd uykularından,

Bir parçacık olsun, hadi, hiç yoksa, kımıldan.

Ensendekiler "leş" diye çiğner seni sonra;

Ba´sin de kalır ta gelecek nefha-i Sûr´a !

Çiğner ya, tabî´î, ne düşünsün de bıraksın ?

Bir parça kımıldan, diyorum, mahvolacaksın !

Dünya koşuyorken yolun sütünde yatılmaz;

Davranmıyacak kimse bu meydana atılmaz.

Müstakbeli bul, sen de koşanlarla bir ol da.

Maziyi, fakat yıkmaya kalkma bu yolda.

Ahlafa döner; korkarım, eslafa hücumu:

Mazisi yıkık milletin atisi olur mu ?



Ey yolcu, uyan ! Yoksa çıkarsın ki sabaha:

Bir kupkuru çöl var; ne ışık var, ne de vaha !


Safahat
__________________
And olsun Biz Kur`an`ı düşünme/öğüt için kolaylaştırdık/hazırladık. O hâlde var mı ibret alıp düşünen? Kamer/17-22-32-40
kamer isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
kamer Adli üyeye bu mesaji için Tesekkür Eden 3 Kisi:
Barış (16. August 2009), dost1 (11. August 2010), Miralay (27. May 2010)
Alt 27. October 2008, 11:29 PM   #6
Barış
Uzman Üye
 
Barış - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 785
Tesekkür: 1.340
366 Mesajina 989 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 16
Barış is on a distinguished road
Standart

Alıntı:
Paylaşım için teşekkürler.Yazı bana M.Akif Ersoy'un bir şiirini hatırlattı.
Rica ederim Kamer Kardeş. Mehmet Akif'in bizlerle paylaştığın şiiri ise, bana yine Mehmet Akif'in aşağıdaki ifadelerini hatırlattı.

“Aman yarabbi! Kur’ân ne söylüyor, biz ne anlıyoruz! Sabır ‘katlanmak’ değil, ‘göğüs germek’ demektir. Neye göğüs germek? Evet, sonunda katlanılamayacak acılara katlanma ıstırabına mahkûm olmamak için, önceden her türlü şedaide [sertliklere, çetinliklere], her türlü mezalime [zulümlere] mertçesine, insancasına göğüs germek… Fedakârlıkların semtine uğramayarak miskin miskin oturmak, sonra da hissesine düşecek rüsvalığı [rezilliği, kepazeliği] ‘kader böyle imiş, tahammül etmeli’ diye hazma [sindirmeye] çalışmak, hiçbir zaman ’sabır’ sözcüğü ile telif olunamaz [bağdaştırılamaz].” (Doç. Dr. Abdülkerim Abdülkadiroğlu, Nuran Abdülkadiroğlu,Mehmet Akif’in Kur’ân-ı Kerim’i Tefsiri, Mev’ıza ve Hutbeleri , Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları)

http://www.hanifler.com/showthread.php?t=128 (Buradan alıntıdır.)

Kurandaki SABIR kavramı ile ilgili sitedeki Hakkı Yılmazın Asr ve Müddesir sureleriyle ilgili tebyin çalışmasını okuyunca da anladım ki, kadercilik beraberinde sabır kavramını da çarpıtmış, anlamını kaydırmış ne yazık ki.

Konu Barış tarafından (27. October 2008 Saat 11:51 PM ) değiştirilmiştir.
Barış isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Barış Adli üyeye bu mesaji için Tesekkür Eden 2 Kisi:
dost1 (11. August 2010), Miralay (27. May 2010)
Alt 28. October 2008, 04:10 PM   #7
horasan
Yeni Üye
 
Üyelik tarihi: Oct 2008
Mesajlar: 18
Tesekkür: 1
7 Mesajina 11 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 0
horasan will become famous soon enoughhorasan will become famous soon enough
Standart

Duydum ki Babasız Bir Oğulmuşsun
Hem Cennette Doğmuş Hem Kovulmuşsun
Hem Kesret İstemiş Hem Boğulmuşsun
Allah'ın Suçu Ne İsyan Sendedir

Feylesof Rıza..
horasan isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
horasan Adli üyeye bu mesaji için Tesekkür Eden 2 Kisi:
dost1 (11. August 2010), Miralay (27. May 2010)
Alt 15. August 2009, 01:58 PM   #8
Ali Rıza Borazan
Uzman Üye
 
Ali Rıza Borazan - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Feb 2009
Mesajlar: 399
Tesekkür: 59
244 Mesajina 485 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 17
Ali Rıza Borazan will become famous soon enoughAli Rıza Borazan will become famous soon enough
Standart

Barış kardeş, ağzına diline sağlık güzel yazmışsın.Bakınız kuran okunup anlaşılmak için gayret gösterilirse,sular durulmaya taşlar yerine oturmaya başlıyor.Allah katında kainat yaratılmadan önce kainat içerisindeki bilgiler oluşan haller. kıyametin sonuna kadar olan olaylar bir kitapta yazılıdır.Geleneksel olan kader anlayışı elbette kuran ile alakası yok,insanların kedileriyle ilgili olan davranışları Allah katında bilinmiştir. ama onlar, o davranışlarını kendi iradeleriyle seçerler. ve bu yaptıkları güzel ve kötü davranışlarından dolayı ceza ve mükafaat göreceklerdir. Kendi ellerinde olmayan kaderleri de, kendi iradelerinin müdahil olmadığı olanlardır. cinsiyeti nerde doğacağı, hangi ırktan olduğu annesi babasının hangi dine mensup olduğu kendi iradesi dışında gelişen kaderidir. ve bunlardan dolayı sorumlu değildir. üstünlük farklılığı da yoktur. selam ve sevgiler sunarım
Ali Rıza Borazan isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Ali Rıza Borazan Adli üyeye bu mesaji için Tesekkür Eden 3 Kisi:
Barış (16. August 2009), dost1 (11. August 2010), Miralay (27. May 2010)
Alt 16. August 2009, 12:18 AM   #9
Barış
Uzman Üye
 
Barış - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 785
Tesekkür: 1.340
366 Mesajina 989 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 16
Barış is on a distinguished road
Standart

Selam Ali Rıza Kardeşim,

Alıntıladığım yazı, yazının sonunda da belirtildiği gibi, Yaşar Nuri Öztürk'ün ''İslam Nasıl Yozlaştırıldı?'' adlı kitabındandır. Kader konusunu güzel açıkladığını düşündüğüm için paylaşmış idim.

Kurandaki kavramların anlamlarını kapsamlarını öğrenmek hepimizin borcudur. Anlayacağız ki ona göre yaşayalım, kulluk kitabımıza uyalım.

Selam ve sevgi ile.
__________________
Kimse kimsenin yargıcı değil, olmamalı da zaten..Herkes kendi üzerinde gözetmen ve yargıç olsun..Kendimizi rahatsız edelim, dünyamız değişsin...Belki o zaman huzuru bulmuş benliğimiz başkalarına kendiliğinden ışık saçar../Elif.
Barış isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 4. October 2009, 01:36 PM   #10
Ali Rıza Borazan
Uzman Üye
 
Ali Rıza Borazan - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Feb 2009
Mesajlar: 399
Tesekkür: 59
244 Mesajina 485 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 17
Ali Rıza Borazan will become famous soon enoughAli Rıza Borazan will become famous soon enough
Standart

KADER
Önce bir akıl jimnastiği yapacak olursak. Kainatın yaratılışı hakkında bazı ilim adamlarının ortaya attığı teoriye göre zamanımızdan on beş milyar yıl önce yaratıldığı söylenmektedir. Kainatın bu anlayışa göre bir yaratılış başlangıcı olduğu muhakkaktır. Kainat yokken ne vardı sorusu akıla gelmektedir. Elbette bu muazzam kainatı bir düzen ve intizam içinde yaratan bir varlık olduğu muhakkaktır. O varlık öyle bir varlık olmalı ki. Yarattığı hiçbir varlık onun denginde veya üstünde olması akıl ve mantık dışı bir olaydır. Burada insanların kafalarını karıştıran olay zaman kavramıdır. Zaman kainat yokken yoktu. Zaman kainatın yaratılışıyla beraber ortaya çıktı Zaman Allah’a göre yok zaman insanlara göre vardır. Yani insanlara göre on beş miyar yıl Allah’a göre sıfır hükmündedir. İşte Allah’ın Ezelde kainat yokken zamanın olmayışı ve sonradan kainatla beraber ortaya çıkışı bu zaman ancak insanlar tarafından algılanmaktadır.
76/-1 Gerçek şu ki, insanın üzerinden, daha kendisi anılmaya değer bir şey değilken, uzun zamanlardan (dehr) bir süre (hin) gelip-geçti.
Kainatın yaratılışıyla beraber ortaya çıkan zaman ile birlikte Bize göre başlangıcı sıfır olan kainatın yaratılışı ile sonucu on beş milyar yıl olan kainatın arasındaki herhangi bir zaman diliminde işlenen veya olan olaylar Allah katında zaman olarak bir fark yoktur. Yani Allah önceden yazmış bu zamanı gelince olmuş diye bir Allah’a göre değil bir zaman dilimi içerisinde yaratılan insanlara göredir. Öyleyse bu kainat Allah Katında Ol dediği zaman hemen oluveren bir olaydır.
2/117- Gökleri ve yeri (bir örnek edinmeksizin) yaratandır. O, bir işin olmasına karar verirse, ona yalnızca "OL" der, o da hemen oluverir.
Ol dediği zaman Allah’a göre olu veren bize göre on beş milyar yılda olmaktadır. Kainat yaratılmadan yerde ve gökte ne varsa Allah tarafından projelenerek ner de ne zaman olacak olan olayların Allah katında olmuş ve bitmiştir. Onun izni olmadan yaprak dahi kıpırdamaz. Veya yaprağın kıpırdayacağı onun ilminde bellidir. İşte insanların bir zaman dilimi içerisinde nerde ne yapacaklarını Özgür iradelerini İnsanlara vererek onları denemeye tabi tutmak için,imtihan edilmektedir. Allah ezelde onların iyimi kötümü yapacaklarını Allah Biliyor Ama onlara iyiyi yapmak ve kötülüklerden sakınmak için donanımını koymuş.bu konudaki yetkiyi ve sorumluluğu insanın kendisine bırakmıştır. Hayatımızdan bir örnek verirsek. Ateş insanı Yakar bu insanın bulduğu ve deneyim sonucu bildiği olaylardandır. Ve insanı yakıp yok edecek şekilde ateşin içerisine attığın zaman onu ateş yakar. Bu insanın bilgisinden sonra olacak olanı bilmesidir. Ateş onu insanlar bildi diye yakmıyor. Zaten ateşin yakacağını bilen insanlar onu yakacak olduğunu ilminden dolayı biliyor ve öyle yanıyor. İşte bu kader anlayışını bu bilgileri kavradıktan sonra tahlil ederek anlamaya çalışalım..
Günümüze kadar toplumlarda anlaşılan kader, gerek insanların kendi ellerinden gerekse insanların kendi ellerinin dışında başlarına gelen olayların sanki Allah tarafından başlarına yazılmış bir olgu olarak geldiği inancı vardır. Adam alıyor silahı eline adam öldürüyor bu benim kaderim diyor adam. Çalışmıyor. Eve ekmek götürmüyor. Fakirlik benim kaderim diyor. Adam içki kumar gibi insanları helake götüren yanlış davranışların peşine düşüyor. Bu kader im diyor. Şimdi Kader anlayışının doğrusu nedir kuran ilim akıl ölçülerine göre onu anlamaya çalışalım. Kaderi Önce iki Kısma ayırmak gerekir. birincisi Kendi eliyle seçtiği kaderi ikincisi ise kendi elinde olmayan kaderidir.
KİŞİNİN KENDİ ELİNDE OLAN KADERİ
Önce kişinin kendi elinde olan kaderini anlayabilmek için bazı ön bilgilerin bilinmesi gerekmektedir.Bu Konuda da psikologları dinlediğimiz zaman onların da görüşleri aynıdır. Kişi Yaratılış olarak bilindiği gibi, temel olarak, iki ana yola gidebilme eğiliminde yaratılmıştır. bunlar insanın yapısını fıtratını oluşturan olgudur. Kuran Buna şu isimleri koymuştur. Birisinin adı takva. Diğerinin adı da fısk ve fücur, veya iblis, veya nefis tir. Psikologlar ise bu olguların tahlilini yaptığında. Nefis kelimesine bazıları alt ben bazıları içimizdeki çocuk, takva kelimesi yerine de bazıları baba bazıları da üst ben kelimeleriyle açıklamışlardır. Kurandan ayetlerle söylediklerimizi belgelemeye çalışalım.
91/8- Sonra ona fücurunu (sınır tanımaz günah ve kötülüğünü) ve ondan sakınmayı ilham edene (Andolsun
91/9- Onu arındırıp-temizleyen gerçekten felah bulmuştur
91/10- Ve onu (isyanla, günahla, bozulmalarla) örtüp-saran da elbette yıkıma uğramıştır.
Bugüne kadar genelde insanları hayvanlardan ayıran özelliğin sadece akıl olduğu söyleniyordu. işte insanlarla hayvanları ayıran temel özelliklerden daha da önemli olanı takvanın ve fıskın oluşudur. Bu olgu göz ardı edilmişti. İşte insanı insan yapan ve insanların yollarını belirleyen onlara kim olduklarının bilgisini veren ve kimliğinin adıdır. Bu iki ayrı yola gidiş temelini oluşturan bir olgudur. İnsanlar bunlarla denemeye tabi tutulmaktadır. Ya İnsan Muttaki Olur. Ebedi cennetin binasını yapar. Ya da insan fısk ve fücur yolunda gider ebedi cehennemin azap yerini hazırlar. İşte dünyadaki kavgaların savaşların nedenleri bu insandaki iki tane farklı yöne gidebilme eğilimidir. Kuran Muttaki olanlara Allah’ın lütuf olarak gönderdiği bir kılavuzdur.
2/2- Bu, kendisinde şüphe olmayan, muttakiler için yol gösterici olan bir Kitap'tır
Bu Yolda yürüyenlere Allah nerde nasıl davranacağını her örnekten bir örnek vererek ve hiç bir eksik bırakmadan insanların önüne sunduğu Allah’ın bir hayat projesidir.işte bütün peygamberlerin insanları sağ salim şu dünyadan sağ salim ulaştırılmak istenen yere ulaştırmasıdır.. O insanın öz yapısında var olan ve şeytanlaşan toplumlara salgın bir hastalık gibi yayılan o iblisin şeytanlaşması. Muttaki insanların devamlı uyanık durması gereken tehlikelerdendir. İşte bu tehlikeler karşısında kuran devamlı bir reçete ve devamlı reçeteye uygun bir ilaç önermiştir.. kim bu önerilere kulak verirse o kurtulmuş. kim de bu önerilere kulaklarını tıkamışsa o da helak olmuş ve yıkıma uğramıştır. Şimdi bu bilgilerden sonra sanırım kaderin kendi ellerinden olan boyutu ile ilgili bölüm daha iyi anlaşılacaktır . Kanaatindeyim.
İşte iki Yola da gitme eğiliminde olan insanın, yola gidiş seçimini Allah insana özgür iradesine vererek dünya hayatında setçiği yolda müdahale etmemiş. Cennet ve cehennemi göstermiş sonucuna katlanmak koşulu ile denemeye tabi tutmuştur.
672- O, amel (davranış ve eylem) bakımından hanginizin daha iyi (ve güzel) olacağını denemek için ölümü ve hayatı yarattı. O, üstün ve güçlü olandır, çok bağışlayandır./
İşte dünya hayatına denenmek için gönderilmiş olan insana Akıl Takva Fısk vererek istediği şekilde yola gitmesi yol seçmesi kişinin kendisine aittir. bütün dünyadaki insanlar toplansalar bir araya gelseler. O kendisi istemedikçe ne takva yoluna ne de fısk yoluna götürebilirler Kişi bu sebeple yola gitmekte tek başına yetkili ve sorumludur..
76/3- Biz ona yolu gösterdik; (artık o,) ya şükredici olur ya da nankör
41/40- Bizim ayetlerimiz konusunda çarpıtma yapanlar, Bize gizli kalmazlar. Öyleyse ateşin içine bırakılan mı daha hayırlıdır yoksa kıyamet günü güvenle gelen mi? Siz dilediğinizi yapın. Çünkü O yaptıklarınızı gerçekten görendir.
İnsan oğlunun var oluşundan bu güne kadar toplumlar incelendiği zaman, Kendi içlerinden bir kısım uyarıcılar peygamberler çıktığı halde. Devamlı toplumun önde gelenlerinden zenginleşmiş firavun ve firavun tipli insanlar. Çıkmış ve gelen elçileri ya dövmüşler ya öldürmüşler yada sürmüşlerdir. İşte insanların içerisine yerleştirdiği takva bu yapılan zulümleri her insan bildiği ve hissettiği halde. Korkudan dolayı bu olaylara seyirci kalmışlar veya bu zulmedenlere karşı yandaş olmuşlardır. Kuran Musa ve firavun örneğini verirken insanlardaki yol seçmeyi nasıl tercih ettiklerini çok güzel izah etmektedir. insanlardaki dik duruşun temsilcisi Musa peygamber, insanları fırkalara bölerek zulmünü devam ettiren, bir firavun, ve kendisinin dünyalık menfaatler uğruna zalim olan firavunun yalakalığını yapanlardır. Bir de Haman örneğini vermektedir. Bu her zaman her asır ve çağlarda olagelen insan tiplemeleridir İşte Hazreti Musa ile Allah Konuşurken Asayı At dediğinde Attığı Dünyalık dayandığı bütün güçleri temsil ediyordu. Bu güçleri terk etmek için önce ölümle karşı karşıya kaldığını hissetmesi gerekiyordu.ve ölüme imza atması gerekiyordu Bu anlayış da onun üzerinde . Soğuk duş etkisi yaptığını sanatsal bir anlatımla anlatıyordu. İşte onu yılan ifadesi ile tasfir etmiştir. Bunlara korkularından dolayı destek çıkmayan mustazafları katacak olursak. İnsandaki takva veya fıskın duruş davranış ve yaşamlarına göre nasıl sınıflanarak isimler aldığı meydana çıkmaktadır.
Şimdi firavuna bakacak olursak halka zulmetmenin yanlış olduğunu kendisi bilmiyor mu? İdi. biliyor ama dünyadaki menfaatler ona çekici gelmiş halkın sırtından krallık taslıyor.. Gelelim Haman’a. O firavunun yanlış yaptığını ve yanlışı destekleyerek mazlum olanların ezildiğini biliyordu. Ama ona da dünya çekici ve süslü gelerek. Onunla savaşmayı göze alamadı. Onun yaptıklarına o da ortak oldu. Bunu kendisi istemese firavun ona yaptıramazdı. Sonu en çok ölümdü. Gelelim Hazreti Musa Peygambere O zaten kişilik ve dik duruşunu gösterip firavunun öldürmesini göze almıştı ve bu sebeple de firavun ona karşı kendi sarayında kendi kültüründe yetiştiği halde, onu firavunun ölüm tehditleri onu kendi yolundan ayırtmaya yetmemişti. İşte bunlar kişilerin hayatta denenmeleridir. Allah. Kişilerin kendilerine özgür iradeyi verip de bazılarının dünyayı bazılarının da ahiret hayatını tercih etmelerini zorla baskı kurarak yaptırmıyor bu yollarını kendileri seçiyor. Allah Bu insanlara uyarıcılar gönderdiği halde. O uyarıcılara kulak vermedikleri gibi. Uyarıcılara düşman kesilerek onları yurtlarından sürmüşler ve çıkarmışlardır.
Düşünecek olursak bir taraftan yurtlarından sürülüp çıkarılanlar, bir taraftan da birilerini yurtlarından çıkaran adamlar var. Şimdi bunların ikisi de Allah benim kaderimi böyle yazmış bunda benim ne kabahatim var dese olur mu?.burada birisi zulüm görüyor. Diğeri ise zulmediyor.işte zulmeden imtihanı kaybetmiş Allah’ın ona verdiği gücü başkalarına zulmetme aracı olarak kullanmış. Böylece Kendi kaderini kendisi çizerek azabı hak etmiştir. Öbürüde sabır ve Allah’ın yolundan ayrılmadığı için de imtihanı kazanmış ve Allah’ın mükafatına nail olmuşlardır.İşte Allah dünya hayatında. Halifeliği yani otoriteyi insan oğlunun egemenliğine vermiş. Bir taraftan. İnsanları kesip doğrayan insan tipleri olduğu halde onları ancak başka insanlar tarafından düzeltilmesini istemiştir. Bazı insanların bozduğu toplumları bazı insanlarla düzeltmiştir.
22/40- Onlar, yalnızca; "Rabbimiz Allah'tır" demelerinden dolayı, haksız yere yurtlarından sürgün edilip çıkarıldılar. Eğer Allah'ın, insanların kimini kimiyle defetmesi (yenilgiye uğratması) olmasaydı, manastırlar, kiliseler, havralar ve içinde Allah'ın isminin çokça anıldığı mescidler, muhakkak yıkılır giderdi. Allah Kendi (dini)ne yardım edenlere kesin olarak yardım eder. Şüphesiz Allah, güçlü olandır, Aziz olandır.
KADER İLE İLGİLİ GÖRÜŞLERİ DR AHMET SEYHAN KARDEŞİMİZDEN DİNLEYELİM.
SUÇU SADECE KADERE YÜKLEMEK DOĞRU MUDUR?


İslam’a göre Allah’ın irade ve kudreti her şeyi kuşatmıştır. O, istemedikçe bir yaprak bile kımıldayamaz. Ezelî ve ebedî olan ilâhî sıfatlar zâtîdirler ve hiçbir noksanlık taşımazlar.

Kainatta olup biten her şey, Allah katında bir anda olup bitmiş gibidir. Öncesi ve sonrası yoktur. Ama insanın yaşadıkları, “zaman” ile bir sürece dönüşmüştür. Yani bu “zaman” yaratılanlar için geçerlidir. Yaratanın ilminde her şey âşikârdır. O, zamandan ve mekandan münezzehtir. Bu nedenle kader, bir anlamda her şeyin öncesi ve sonrasını bilen Allah’ın kaydıdır. Kaderde kayıtlı olanlar, Allah’ın takdiri ve kişinin isteği sonucunda ortaya çıkmaktadır.

Yaşanılan şeylerde hangi iradenin ne kadar tesiri olduğu ise tartışıla gelmiştir. Ama insanın karşısına çıkan olaylara verdiği tepki unutulup iradesi yok sayılınca “kaderiyeci” bir anlayış gelişmiştir. Bu anlayışa göre insan, kaderinin mahkûmudur. Onun elinden hiçbir şey gelmez. Başına gelenlere katlanmak zorundadır. Kanaatimizce böyle bir yaklaşımın kabul edilebilmesi mümkün değildir.

Aslında kabahatleri sebebiyle karşılaştıkları olumsuzlukları görmek istemeyen ve suçu başkasına yükleme derdinde olanlar hep bu anlayışa sığınmışlarıdır. “Takdîr-i İlâhî ne yapalım işte?” diyerek sorumluluklarından sıyrılmaya çalışmışlardır. Ama yanılmışlardır.

Mesela alkollü iken araç kullanan, fakat sonunda kaza yaparak sakat kalan birisinin böyle bir söz ile kendini savunmaya kalkışması yanlıştır. Veya ruhsatsız bir şekilde, kaçak olarak dere yatağına yaptığı evini sel sularına kaptıran bir kişinin önce: “Nerede bu devlet? Nerede bu millet” diye bağırması, ardından biraz daha aklı başına gelip sakinleşince: “Ne yapalım takdîr-i ilâhî işte” diyerek kendini avutması, sadece birer züğürt tesellisidir. Hiçbir inandırıcılığı yoktur. Böyle kimseler, önce kendi yanlışlarını sorgulamalıdırlar.

Biz insanlar sebepler dünyasında yaşıyoruz. Yaşananlar tabiatta Allah’ın var ettiği rasyonel sebeplerle gerçekleşmektedir. Mesela ateş yakmakta, kaynamış su haşlamakta, su yüzme bilmeyeni boğmaktadır. Yüksekten bırakılan bir madde yer çekimi nedeniyle aşağıya doğru hızla düşmektedir. Güneş batıdan doğmakta, şiddetli soğuk dondurmakta, sıcak ise kavurmaktadır. Bütün bu ve buna benzer sebepleri görmezden gelerek konuya yaklaşmak her zaman yanlış bir kaderciliği ortaya çıkarmaktadır. Tabiata var olan bu gerçekler kıyamete kadar da değişmeyecektir. Dolayısıyla kendi hatasını görmeyerek suçu kadere yüklemek doğru değildir. Bütün bu kuralların gereğini yapmayanlar yanarlar, haşlanırlar, boğulurlar, yüksekten düşüp ölürler, soğuktan donarlar veya sıcaktan kavrulurlar. Şu halde suçlu kimdir bunun çok iyi sorgulanması gerekmektedir.

Allah, her insanın kaderini kendi boynuna dolamıştır.[1] İnsanın başına bir iyilik gelmişse bu Allah katındandır. Bir de kötülük gelmişse, bu da kendi yapıp ettikleri sebebiyledir.[2]

Sorumluluk sahibi olması gerekenler, yaptıkları hataları görmezden gelerek kaderci bir yaklaşımı savunurlarsa bu doğru olmaz. Mesela bir müteahhidin, inşaatın demirinden ve çimentosundan çalarak, kalitesiz malzeme ve işçilik sonucu yaptığı bina durup dururken çöktüğünde veya hafif şiddetteki bir deprem esnasında yerle bir olduğunda, kabahati kendine değil de depreme yüklemesi yanlıştır. Veya “altımız çürük ne yapalım?” denilmesi doğru değildir. Veyahut “takdîr-i ilâhî işte, ne yapalım?” diyerek suçunu örtbas edilmeye kalkışması haklı bir gerekçe teşkil etmemektedir. Böyle bir tavrın arkasına saklanmak hem şeytânîdir, hem de Yüce Allah’a iftiradan başka bir şey de değildir.

Gelişmiş başka ülkelerde, daha büyük şiddetteki depremlerde sağlam yapılmış binalara bir şey olmazken, hep İslam ülkelerinde bu tür hadiselerin yaşanıyor olması yanlış bir kader anlayışının tabiî bir sonucu olsa gerektir. Dolayısıyla Allah’ın koyduğu kuralları çiğneyenlerin, Allah’ı suçlamaya kesinlikle hakları yoktur. Zira kişinin kaderini büyük ölçüde belirleyen bilinçli tercihleriyle ortaya koyduğu kendi tutum ve davranışlarıdır. Olaylar karşısında gösterdiği tepki ve yöneldiği eğilimlerdir. Yani; kişinin kaderiyle bunlar arasında doğrudan bir ilişki söz konusudur ve insanın kaderi; kişiliğinin genel gidişiyle ayrılmaz bir biçimde ilişkilidir.

Gönülden inanarak Allah’a teslim olanlar, tercihlerini hak, adâlet ve insaf ölçüleriyle yapanlar, sonra da dürüst ve erdemli davranışlar ortaya koyanlar güzel bir kader çizgisi ile karşılaşacaklardır.[3] Tersini yapanlar ise hem bu dünyada, hem de ahirette “gerçek mutluluğu” yakalayamayacaklardır.

Sonuç olarak ifade etmek gerekirse, suçu kadere veya başka şeylere yüklemek yanlıştır. “Nasip, kısmet işte” şeklindeki sözlerle kendilerini avutan ve sebeplere sarılmayı terk edenler ancak kendilerini aldatmakta ve sadece kendilerine yazık etmektedirler.
Buraya kadar Kişinin Kendi elinde olan kaderi ile ilgili kaderinden bahsettik. Şimdide kişilerin kendi elinde olmadan başlarına gelen kaderden söz edelim.

KİŞİLERİN KENDİ ELLERİNDE OLMADAN BAŞLARINA GELEN KADERLERİ
Dünya hayatı Allah’ın insanlara adalet dağıttığı bir yer değil dünya hayatı Allah’ın İnsanlardan adaletle davranması için İmtihana tabi tutuldukları yerdir. Allah Ahiret Aleminde haksızlık yapılmadan adaletini dağıtacaktır.
5/ 8- Ey iman edenler, adil şahidler olarak, Allah için, hakkı ayakta tutun. Bir topluluğa olan kininiz, sizi adaletten alıkoymasın. Adalet yapın. O, takvaya daha yakındır. Allah'tan korkup-sakının. Şüphesiz Allah, yapmakta olduklarınızdan haberi olandır.
Allah dünya hayatında insanları farklı konumlarda ve rollerde yaratmıştır Bazılarını erkek bazılarını kadın, bazılarını Akıllı bazılarını akılsız, bazılarını güçlü bazılarını güçsüz. Bazılarını sağlıklı bazılarını da sağlıksız. Bazılarını kör sağır. Topal bazılarını da sağlam yaratmıştır. Bazılarını siyah renkli bazılarını beyaz renkli bazılarını güzel bazılarını da çirkin yaratmıştır. Bu Farklı yaratılışlar Allah’ın insanları biri biriyle denemesi için ve tanıması içindir.
49/ 13- Ey insanlar, gerçekten, Biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve birbirinizle tanışmanız için sizi halklar ve kabileler (şeklinde) kıldık. Şüphesiz, Allah Katında sizin en üstün (kerim) olanınız, (ırk ya da soyca değil) takvaca en ileride olanınızdır. Şüphesiz Allah, bilendir, haber alandır.
İnsanlar arasındaki farklı yaratılışlar bir övünç veya bir yerinme meselesi değil. Sadece tiyatrodaki herkese verilen roller gibidir. Buradaki kral rolünde oynayan birisi belki dağdaki çoban rolünde oynayana göre daha avantajlı değil bel ki de daha dezavantajlıdır. O onun roldeki iyi veya kötü rol oynamasına göre değişecektir. Toplumlar içerisindeki bu farklı yaratılış olmamış olsaydı insanlar arasındaki biri birleriyle olan diyalogları da olmazdı. Bu farklı yaratılıştaki ve konumlardaki insanların hepsi biri birlerine muhtaçtırlar. hangi konum ve rolde olursa olsun biri birlerine muhtaç olmayan insan yoktur. Zengin fakire fakir zengine muhtaçtır. Kadın erkeğe erkek de kadına muhtaçtır.Kör Kör olamayana , kör olmayan köre akıllı olan akıllı olmayana akıllı olmayanlarda akıllı olanlara muhtaçlardır. İnsanlar eksik ve acizdir. Hepsinin biri birlerine ihtiyaçları vardır. İhtiyaçsız ve eksiksiz olan tek bir Allah vardır. Onun için dünya hayatı bir deneme ve imtihan salonudur.Sosyal bir varlık olan insanlar dünya hayatında yaşarlarken başlarına gelen kendi ellerinde olmayan nedenlerle başlarına gerek diğer insanların yapmış oldukları yanlış davranışlardan dolayı gerekse. Evrenin yasasındaki tabiat olaylarından bela ve musibetler gelmektedir. Şimdi bu kaderi de iki kısma ayıralım.
KENDİ ELLERİNDE OLMADAN DİĞER İNSANLARDAN DOLAYI BAŞINA GELEN KADERLERİ
2/216- Savaş, hoşunuza gitmediği halde üzerinize yazıldı (farz kılındı). Olur ki hoşunuza gitmeyen bir şey, sizin için hayırlıdır ve olur ki, sevdiğiniz şey de sizin için bir şerdir. Allah bilir de siz bilmezsiniz.
Savaş insanların fert olarak kendi elinde olmadan başına gelen şeylerdendir. Savaş temelde hakla batılın doğru ile yanlışın çarpışmasıdır.Ben müslümanım diyenler için düşünüldüğü zaman savaşa katılmak ölüm riskini göze almak demektir.savaş ya kazanmak yada kaybetmekle neticelenecektir İman etmeyenler için kaybedilen savaş onun işçin iki türlü risk getirmektedir. Kaybederse dünya hayatında rezil , ölürse de ahiret aleminde rezildir. Ama Savaşta ölenler Müslüman olur da.ölürlerse karşılığında cennet var. Kazanırlarsa da karşılığında dünyada güzellik vardır.
952- De ki: "Siz bizim için iki güzellikten (şehidlik veya zaferden) birinin dışında başkasını mı bekliyorsunuz? Oysa biz de, Allah'ın ya Kendi Katından veya bizim elimizle size bir azap dokunduracağını bekliyoruz. Öyleyse siz bekleyedurun, kuşkusuz biz de sizlerle birlikte bekleyenleriz./
Konumuz o değil ama dünya üzerinde savaşanlar yanlarında kendisiyle ilgili olmadığı halde yanlarına diğer insanları sürüklemektedirler.mesela Türkiye Natoya üye olduğu için gidip Viyetnamda Korede. Filistinde lübnanda savaş uğruna veya başkalarının menfaatlerini koruma uğruna ölmektedirler. Bunlar savaş istemedikleri halde zorla götürülerek orada ölmektedirler. Onlara o kaderi Allah zorlamadı.veya haksız olan savaşlara Allah savaşın diye bir emir vermedi. İşte bunlar insanların elleriyle başlarına gelen kaderidir.
Bir çocuk doğduğu zaman kalbi delik çıkmaktadır. . Çocuğun doğarken bu iradesi dışında gelişen ve oluşan bir olaydır.ne annesi onu fark eder ne de babası onu fark etmiştir.ama doğduğu zaman kalbinin delik çıkması elbette insanların beslenme kaynaklarından veya başka sebeplerden dolayı olabilir ama burada çocuğun bir kabahati yoktur. Bu onun kendi elinde olmayan başına gelen kaderidir. Yolda giderken hava yağışlı iken şimşek çakıp onu öldürmesi. Veya içkili sarhoş olan birisinin kaldırımda yürüyen bir yayaya arabasıyla çarpıp öldürmesi,veya uçağa binenlerin uçak düşerek ölmeleri veya bazılarının kurtulmaları hep başkalarının yüzünden başlarına gelen kaderleridir.
Sonuç Olarak diyebiliriz ki İnsanlar dünya hayatına imtihan için Allah tarafından gönderilmişlerdir. Allah insanlara yapıp veya yapamayacak şeyleri önlerine geldiği zaman yapması emredilen şeyleri yapmak yapması gerekmeyen veya yasaklanan şeyleri de yapmamakla yükümlüdürler. İnsanlar yükümlü oldukları şeylerden hesaba çekileceklerdir. Ve kendi ellerinde olmayan ve irdelerinin dışında olan şeylerden dolayı da hesaba çekilmeyeceklerdir.
Gönderen Ali Rıza Borazan
Ali Rıza Borazan isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Ali Rıza Borazan Adli üyeye bu mesaji için Tesekkür Eden 2 Kisi:
Barış (27. May 2010), Miralay (27. May 2010)
Cevapla

Bookmarks

Etiketler
kader, kuranda


Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı

Hizli Erisim


Tüm Zamanlar GMT +3 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 12:42 AM.


Powered by vBulletin® Version 3.8.1
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
Hanifler - Kuran odaklı gerçek din islam