hanifler.com Kuran odaklı dindarlık  

Go Back   hanifler.com Kuran odaklı dindarlık > İMAN > Kur’an > Kuranla ilgili kavramlar

Cevapla
 
Seçenekler Stil
Alt 1. August 2010, 08:56 AM   #1
kamer
Super Moderator
 
kamer - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 283
Tesekkür: 457
131 Mesajina 293 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 16
kamer is on a distinguished road
Standart Mucize kavramı ve peygamberlerin mucizeleri

MUCİZE KAVRAMI

“Mucize”, Arapça’da ‘Acz’ kökünden türemiş; İf’âl babından ismifâil, müfred müennes bir sözcük olup anlamı “aciz bırakan” demektir. Bununla “insan aklını ve kudretini aciz bırakan şey” kastedilir. Batı dillerine Latince ‘miraculum’ sözcüğünden ‘Le miracle’ olarak geçmiştir. “Harikulâde bir şey, fevkalâde (olağanüstü) bir hal” anlamına gelir.

Peki evrende “Mucize” diye bir olay söz konusu olabilir mi?

Bunu evrendeki olaylar açısından ele alalım:
DOĞADA DETERMİNİZM

Determinizmde deney konusu olmayan esrarengiz hiçbir olay ve kuvvet yoktur. Evrende olaylar birbirini kovalarlar. Yani bir olay diğerini, o da başka birini meydana getirir. Evren bir olaylar zinciri olarak devam eder. Bir olayı meydana getiren yine başka bir olaydır, metafizik veya doğaüstü bir kuvvet değildir.

Evrende her şeyin bir sebebi vardır. Sebepsiz bir şey olmaz. Her şeyin sebebi de yine kendi cinsinden başka bir olaydır. Birinci olaya SEBEP, ikinci olaya SONUÇ denilir. Sebep ile sonuç arasında matematiksel bir oran vardır. Sebep ortaya çıkınca, sonuç da ZORUNLU olarak meydana gelir. Eserde sebepten fazla bir şey bulunmaz.

Bu kurala göre, evrende sıkı bir DETERMİNİZM hakim ise, yani her şey SEBEP-SONUÇ ilişkisinde ise, mucize diye bir şey olamaz.

Kimi de bu konuya doğadaki imkan ve izafilik açısından yaklaşarak böyle şeylerin olabileceğini kabullenmiştir.
2-DOĞADA İMKAN (CONTİGENCE )

Yukarıda görüldüğü gibi determinizmde zaruret (zorunluluk) vardı. Yani A olayı meydana geldiğinde mutlak surette, zorunlu olarak B olayının meydana gelmesi gerekmektedir. Örneğin su 100 dereceye kadar ısıtılırsa, su mutlaka ve zorunlu olarak kaynar.

İşte bu zorunluluğun zıddı, İMKAN = CONTİGENCE’ dir. Bu kanuna göre, A olayı meydana gelince B olayı meydana gelmeyebilir.

XVIII. yüzyılda katı bir determinizm kabul görürken, çağımızda Leibniz, Emile Boutroux gibi bilim adamları tabiatta determinizmin değil, imkanın= contigence bulunduğunu ispatlamışlardır. Bergson, Guenat, Reinke, Driesch, canlılar dünyasında determinizmin bulunmadığını ileri sürerek VİTALİZM akımını oluşturmuşlar ve bu konudaki düşüncelerini ’Tabiat Kanunlarının İmkanı’ adlı eserlerinde toplamışlardır.

Bu imkan = contigence prensiplerine göre, mucize veya doğal bir sebep olmadan; bir olayın, bir SONUCUN meydana gelmesi mümkündür.
2-DOĞADA İZAFİLİK

Fizik, kimya, matematik gibi ilimlerin Mayer Prensibi, Newton kanunları, Kepler Prensipleri gibi temel kavramlarıyla, cansız maddeler üzerinde incelemeler yapılmış; bu prensiplerin mutlak doğru olduğu noktasından yola çıkılmış ve neticede determinizmin zorunluluğu kabul edilmişti.

Oysa Fizik ve mekanik alanında meydana gelen yenilikler, katı determinizm bu anlayışını kökünden değiştirdi. Nitekim A.Einstein (1879-1958) yüksek matematikle ispat edilen İzafiyet Teorisiyle fizik, kimya ve matematikte büyük bir devrim yaptı. Bu teoriye göre:

1. Sabit kütle yoktur. Kütle cisimlerin hızına tabidir.
2. Madde yoktur, enerji vardır.
3. Evren N boyutludur, üç boyutlu değildir.
4. Zaman ve mekan dışta objektif olarak yoktur. Bunlar cisimlerin hareketlerine ve görünüşlerine bağlıdır.
5. Genel çekim bir kuvvet değil, mekanın eğriliğiyle açıklanan, evrenin geometrik bir özelliğidir.

Bu durumda doğadaki izafiliğe göre mucizenin olabileceği düşünülebilir.

Canlılar aleminde ise determinizmin yeri yok gibidir. Orada illet –eser, sebep–sonuç arasında zorunluluk yoktur. Her şey imkan = contigence çerçevesindedir. Etkiye eşit tepki hiç görülmez. Örneğin aynı şartlarda beslenen hayvanlar ve bitkiler, farklı farklı bünyeler alırlar.

Din terminolojisinde ise:

Mucize, Peygamberlik iddiasında bulunan kişinin, bu davasının doğru olduğunu ispat için Allah’ın izin ve kudretiyle gösterdiği harikulâde (olağanüstü, tabiat kanunlarına aykırı) şeylerdir

Mu’cizeye bir tanım getirildikten sonra Kelam bilginleri tarafından bunun şartları kuramsallaştırılmıştır.

# Mucizenin Şartları

# Muhammed Peygambere Verilen Ayet

# Muhammed Peygambere Atfedilen Mucizeler(!)

# İsa Peygambere Atfedilen Mucizeler(!)

# Musa Peygambere Atfedilen Mucizeler(!)

# Ateşte Yanmamak / İbrahim Peygamber

Kaynak: İşte Kur'an (Hakkı YILMAZ)
__________________
And olsun Biz Kur`an`ı düşünme/öğüt için kolaylaştırdık/hazırladık. O hâlde var mı ibret alıp düşünen? Kamer/17-22-32-40

Konu kamer tarafından (1. August 2010 Saat 09:00 AM ) değiştirilmiştir.
kamer isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
kamer Adli üyeye bu mesaji için Tesekkür Eden 5 Kisi:
Barış (5. August 2010), berru (11. March 2013), dost1 (7. August 2010), hiiic (1. August 2010), Miralay (2. August 2010)
Alt 1. August 2010, 12:42 PM   #2
hiiic
Uzman Üye
 
hiiic - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Mar 2010
Mesajlar: 1.979
Tesekkür: 1.908
1.298 Mesajina 2.732 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 26
hiiic has much to be proud ofhiiic has much to be proud ofhiiic has much to be proud ofhiiic has much to be proud ofhiiic has much to be proud ofhiiic has much to be proud ofhiiic has much to be proud ofhiiic has much to be proud of
Standart

Ellerinize sağlık çok derinlemesine çalışmalar yapmışsınız.

Tüm başlıklar detaylı inceleme olduğundan dolayı bazen okurken anafikirden uzaklaşabiliyoruz. Çalışmalara "SONUÇ" yada "ÖZET" bölümü koyabilirseniz asıl anafikri çok fazla bilmediğim anlamadığım detaylara girmeden öğrenebilirim. Eğer özette takıldığımız yada katılmadığımız konu olursa o zaman ayetlerin köklerini incelemek yararlı olabilir.

Emek verdiğiniz için teşeşkkür ederiz.
hiiic isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
hiiic Kullanicisina Bu Mesaji Için Tesekkür Edenler:
berru (11. March 2013)
Alt 5. August 2010, 11:59 AM   #3
kamer
Super Moderator
 
kamer - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 283
Tesekkür: 457
131 Mesajina 293 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 16
kamer is on a distinguished road
Standart

Alıntı:
hiiic Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
Ellerinize sağlık çok derinlemesine çalışmalar yapmışsınız.

Tüm başlıklar detaylı inceleme olduğundan dolayı bazen okurken anafikirden uzaklaşabiliyoruz. Çalışmalara "SONUÇ" yada "ÖZET" bölümü koyabilirseniz asıl anafikri çok fazla bilmediğim anlamadığım detaylara girmeden öğrenebilirim. Eğer özette takıldığımız yada katılmadığımız konu olursa o zaman ayetlerin köklerini incelemek yararlı olabilir.

Emek verdiğiniz için teşeşkkür ederiz.
Selam !

Çalışma; Sn.Hakkı YILMAZ'a ait. Benim payıma düşen foruma asmak. O yüzden teşekkürler O'na.

Makaleyi bütün olarak okumak isteyenler için başıkların altında "İŞTE KURAN" sitesinin linkini verdim.

Mutlu ve esen kalın.
__________________
And olsun Biz Kur`an`ı düşünme/öğüt için kolaylaştırdık/hazırladık. O hâlde var mı ibret alıp düşünen? Kamer/17-22-32-40
kamer isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
kamer Adli üyeye bu mesaji için Tesekkür Eden 4 Kisi:
Barış (5. August 2010), berru (11. March 2013), dost1 (7. August 2010), Miralay (5. August 2010)
Alt 7. June 2011, 05:25 AM   #4
Ali Rıza Borazan
Uzman Üye
 
Ali Rıza Borazan - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Feb 2009
Mesajlar: 399
Tesekkür: 59
244 Mesajina 485 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 17
Ali Rıza Borazan will become famous soon enoughAli Rıza Borazan will become famous soon enough
Standart

MİRAÇ OLAYI NEDİR?

Daha önce miraç ile ilgili makalemde, bu güne kadar tefsirlerde anlatılan miraç hakkındaki bir anlayışı örnek olarak aktararak, kısacık da olsa kuranda miraç ile ilgili bir ayetin Olmadığını anlatmaya çalışmıştım. Hıristiyan toplumlarının Hazreti İsa peygamberde olmayan hasletleri ona yakıştırarak, onda olmayan hasletleri ona mal ederek ilahlaştırdıkları gibi İslam toplumları da hazreti Muhammed’de olmayan hasletleri ona yakıştırarak ilah konumuna getirmişlerdir.

Şimdi delil olarak gösterdikleri ayeti hem Arapça orijinal metnini hem Türkçe okunuşunu hem de Türkçe tercümesini vererek ilgili konuyu irdelemeye çalışalım.

17/1سُبْحَانَ الَّذِي أَسْرَىٰ بِعَبْدِهِ لَيْلًا مِنَ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ إِلَى الْمَسْجِدِ الْأَقْصَى الَّذِي بَارَكْنَا حَوْلَهُ لِنُرِيَهُ مِنْ آيَاتِنَا ۚ إِنَّهُ هُوَ السَّمِيعُ الْبَصِيرُ

17/1.Subhâne-lleżî esrâ bi’abdihi leylen mine-lmescidi-lharâmi ilâ-lmescidi-l-aksâ-lleżî bâraknâ havlehu linuriyehu min âyâtinâ(c) innehu huve-ssemî’u-lbasîr(u)

17/1- Bir kısım ayetlerimizi kendisine göstermek için, kulunu bir gece Mescid-i Haram'dan, çevresini bereketlendirdiğimiz Mescid-i Aksa'ya götüren O (Allah) Yücedir. Gerçekten O, işitendir, görendir.

Asıl ayetin anlaşılmasına engel olan ayet kelimesine kuranın konu içerisinde yüklediği mananın yanlış anlam yüklenmesinden kaynaklanmaktadır. Dolayısı ile , İsra suresinin birinci ayetinin yanlış anlaşılmasına neden olmaktadır. Ayette geçen şu kelimelerin ayet içerisinde ne anlamda kullanıldığını kuranda sörf yaparak anlamaya çalışalım. A)- ayet, b)- gece, c)- mescidi -haram,, d) mescidi-aksa

AYET
Kuranda ayet ifadesi kurandaki sureler içerisindeki numaralandırılmış olanların anlamını ifade ettiği gibi, aynı zamanda Allahın yaratmış olduğu güneş ay yıldızlar, dünya hayatındaki savaşından barışından oturtuşundan kalkılışından mustazaf’lıktan güçlü olmasına kadar Allahın yaratmış olduğu ne varsa hepsinin adıdır. Şimdi kuranda ayet kelimesinin değişik konular içerisinde kullanılış şeklini aktararak ayetin ne anlamda kullanıldığını konu ve kuran bütünlüğünde anlamaya çalışalım.

O zaman ayet kelimesini kuran iki anlamda kullanmıştır. Birisi vahiy anlamında olan ayetler ikincisi de yaratılmış olan evren ile ilgili ayetlerdir. Önce vahiy anlamında olan ayetlere örnekler verelim.

VAHİY ANLAMINDA KULLANILAN AYETLER.

6/55- Suçlu-günahkârların yolu apaçık ortaya çıksın diye, ayetlerimizi işte böyle birer birer açıklıyoruz.

Kuran İki hayattan bahsetmektedir. Birisi insanların yeryüzünden her akıllı olan insana ergenlik çağından başlamak üzere bunaklık ve ölüm dönemine kadar geçen süreç içerisinde denenmesidir. İkincisi ise bu denenme sonucunda mükâfat ve cezanın verileceği ahiret âlemidir.

Allah dünya hayatında denemeye tabi tuttuğu her insana hem kötü yollara hem de iyi yollara gide bilecek eğilimi vermiş üstelik bunları ayırt edebilecek aklını da vermiş, insan hangi yola gidecekse o yoldaki malzemeleri de vermiş kişilere dünya hayatında özel bir müdahalede bulunmadan kendi özgür iradeleriyle baş başa bırakmıştır.

Dünya hayatında inanlar için göndermiş olduğu vahiyler anlamındaki ayetlerle kulağını tıkamayan gözlerini perdelemeyen, kalplerini mühürleyip kilitlemeyenlere nebiler ve resullerle uyarıcılar göndermiştir.

Bu anlamdaki ayet sürekli Allahın peş peşe dizdiği nebi ve resullerle istisnasız her insan uyarılarak Ahiret âleminde itiraz hakkının olmamasını sağlamıştır.

6/130- Ey cin ve insan topluluğu, içinizden size ayetlerimi aktarıp-okuyan ve bu karşı karşıya geldiğiniz gününüzle sizi uyarıp-korkutan elçiler gelmedi mi? Onlar: "Nefislerimize karşı şahadet ederiz" derler. Dünya hayatı onları aldattı ve gerçekten kâfir olduklarına dair kendi nefislerine karşı şahadet ettiler.

Ahiret âlemi ile ilgili bilgi verilmesi vahiy anlamında bir ayettir. Ahiret âleminin var oluşu denenme sonucunda insanların ceza ve mükâfat çekmesi de bir ayettir.
Buradaki elçiler vahye muhatap olan nebiler olabildiği gibi aynı zamanda nebilerin getirdiklerini aktaranlar anlamında da kullanılmıştır.

7/40- Şüphesiz ayetlerimizi yalanlayanlar ve onlara karşı büyüklenenler, onlar için göğün kapıları açılmaz ve halat (ya da deve) iğnenin deliğinden geçinceye kadar cennete girmezler. Biz suçlu-günahkârları işte böyle cezalandırırız.

Buradaki ayet de Vahiy anlamında nebilere gelen ayetler anlamındadır. Bilindiği gibi, İman edenlerle iman etmeyenleri biri birinden ayıran ve bu sebeple de hayata bakışları ve yaşamları birbirlerine taban tabana zıt olan iki topluluk oluşturmaktadır. Bu gün Allah’tan vahiy geldiğini öldükten sonra diriliş ve hesaba çekiliş olduğunu kabul etmeyenler deistler ve ateistlerdir.
6/91- Onlar: "Allah, beşere hiçbir şey indirmemiştir" demekle Allah'ı, kadrinin hakkını vererek takdir edemediler. De ki: "Musa'nın insanlara bir nur ve hidayet olarak getirdiği ve sizin de (parça parça) kağıtlar üzerinde yazılı kılıp (bir kısmını) açıkladığınız ve çoğunu göz ardı ettiğiniz kitabı kim indirdi? Sizin ve atalarınızın bilmediği şeyler size öğretilmiştir." De ki: "Allah." Sonra onları bırak, içine 'daldıkları saçma uğraşılarında' oyalanıp-dursunlar.
6/92- İşte bu (Kur'an), önündekileri doğrulayıcı ve şehirler anası (Mekke) ile çevresindekileri uyarman için indirdiğimiz kutlu Kitap’tır. Ahirete iman edenler buna inanırlar. Onlar namazlarını (özenle) koruyanlardır.
İnsanlık tarihinin var oluşundan bu tarafa Allah nebiler aracılığı ile diğer insanlara hem dünya hayatında hem de ahiret hayatında mutlu olmaları onların üzüntüye kapılmamaları için kendi vahiylerini son nebi ve resul gelinceye kadar aralıksız sürdürmüştür. Allahtan gelen bilgiler yazı kültürü ve sanatının gelişmesiyle her örnekten bir örnek verildiği hiçbir eksik bırakılmadığı kuran gibi bir kitapta toplanarak bir taraftan ezber diğer taraftan belgelerle insanlar aracılığı ile Allah bu kitabı korumuş ve koruyacaktır. Artık Allah nebilik (peygamberlik) ayetini kaldırarak yeni bir dönem başlatmıştır.
Kuran’ın inişinden sonraki dönemlerde bütün insanların eğer kuranı gereği gibi anlayabilirlerse her problemin çözümünde ilkeleri koymuş ve nerde nasıl yaşanacağının sistematiğini bildirmiştir. Artık nebi anlamında bir daha resul gelmeyecektir.
33/40- Muhammed, sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası değildir; ancak O, Allah'ın Resûlü ve peygamberlerin sonuncusudur. Allah, herşeyi bilendir.
Fakat kuranı başka insanlara aktaran elçiler devamlı peş peşe olmaya devam edecektir.
4/59- Ey iman edenler, Allah'a itaat edin; elçiye itaat edin ve sizden olan emir sahiplerine de. Eğer bir şeyde anlaşmazlığa düşerseniz, artık onu Allah'a ve elçisine döndürün. Şayet Allah'a ve ahiret gününe iman ediyorsanız. Bu, hayırlı ve sonuç bakımından daha güzeldir.
Bu sistematiğe inana ve uyanlara, kuran iman edenler tabirini kullanmaktadır. Yaşam ve hayata bakış olarak bunlar yaşamlarının temelini kendi akıllarına ters gelse bile vahyin dışında düşünemezler ve yaşayamazlar. rabbani yol budur. Tek bir ümmet tek bir şeriat içerisinde olanlar da bunlardır. Bunların dışında olanlar ayrı ayrı şeriat içerisinde olanlardır. Bunlarda iki kısma ayrılmaktadır. Ehli kitap ve müşriklerdir.
Şimdi kuranda Ayet kelimesini gelen vahyi bilgiler dışında kullanması ile ilgili olanlar hakkında anlatılanlara bakalım.
VAHYİ BİLGİLERİN DIŞINDA YARATILANLAR İÇİN KULLANILAN AYETLER.
41/37- Gece, gündüz, güneş ve ay O'nun ayetlerindendir. Siz güneşe de, aya da secde etmeyin. Allah’a secde edin ki bunları Kendisi yaratmıştır. Eğer O'na ibadet edecekseniz.
25/45- Rabbini görmedin mi, gölgeyi nasıl uzatıvermiştir? Eğer dilemiş olsaydı onu durgun kılardı. Sonra Biz Güneş'i ona bir delil kılmışızdır.
10/5- Güneş’i bir aydınlık, Ay’ı bir nur kılan ve yılların sayısını ve hesabı bilmeniz için ona duraklar tespit eden O'dur. Allah, bunları ancak hak ile yaratmıştır. O, bilen bir topluluk için ayetleri böyle birer birer açıklamaktadır.
10/6- Gerçekten, gece ile gündüzün art arda gelişinde ve Allah'ın göklerde ve yerde yarattığı şeylerde korkup-sakınan bir topluluk için elbette ayetler vardır.
10/7- Bizimle karşılaşmayı ummayanlar, dünya hayatına razı olanlar ve bununla tatmin olanlar ve Bizim ayetlerimizden habersiz olanlar;
Kurandan aktarmış olduğumuz gönderilmiş olan vahyin dışında zerreden küreye kadar Allahın yaratmış olduğu istisnasız her şeydir. Ne zaman gönderilen nebilerle insanlara ulaştırılan bilgiler dışında ayet kelimesi geçmişse o mutlaka yaratış ile ilgili ayetlerdir. Sivrisineklerin yaratılışı bir ayet olduğu gibi barış savaş mikroplar da birer ayettirler. Rüzgârlar, denizler, dağlar helak olmak depremler su hava aklına gelebilen ne varsa hepsi ayetlerdendir.
O zaman İsra birinci ayette kulunu bir gece mescidi haramdan mescidi aksaya götürdüğünde ona bazı ayetleri göstermesi neymiş onu ayet içerisinde geçen diğer kelimelerin yüklendiği manaları da çözdükten sonra açıklamaya çalışacağız inşallah.
GECE
Ayet içerisinde dikkat çekilen kelimelerden birisi de gece kelimesidir. Kuranda gece kelimesi iki anlamda kullanılmıştır. Birincisi güneşin batışı ile güneşin doğuşu arasında kalan karanlık bölgedir. İkincisi de vahyin bilgisinden uzak bir
Cehalet karanlığı da kuranda ayet olarak nitelendirilmiştir
GERÇEK ANLAMDA KULLANILAN GECE AYETİ
2/164- Şüphesiz, göklerin ve yerin yaratılmasında, gece ile gündüzün art arda gelişinde, insanlara yararlı şeyler ile denizde yüzen gemilerde, Allah'ın yağdırdığı ve kendisiyle yeryüzünü ölümünden sonra dirilttiği suda, her canlıyı orada üretip-yaymasında, rüzgârları estirmesinde, gökle yer arasında boyun eğdirilmiş bulutları evirip çevirmesinde düşünen bir topluluk için gerçekten ayetler vardır.
10/67- O, dinlenmeniz için geceyi, gündüzü de aydınlatıcı (mubsir) olarak sizin için yaratmıştır. Şüphesiz işitebilen bir topluluk için bunda gerçekten ayetler vardır.
17/12- Biz geceyi ve gündüzü iki ayet kıldık; gece ayetini sildik de Rabbinizden bir fazl aramanız, yılların sayısını ve hesabı öğrenmeniz için gündüzün ayetini aydınlatıcı kıldık. Biz, her şeyi yeterince açıkladık.
Dikkat ederseniz ayet kelimesinin farklı şekillerde kullanılışı bariz olarak bu ayetlerde de anımsatılmaktadır. Bu ayetlerde gece ifadesi gerçek anlamda muhkem olarak herkesin anlayacağı biçimde güneş battığı zaman fiili olarak kararan havadır. güneş doğduğu zaman da fiili olarak aydınlanan havadır. Şimdi de kuranda geçen cehalet ve gizlilik anlamı ifade eden ve bunu mecazi olarak kullanılan ayetlere bir göz atalım.
CEHALET VE GİZLİLİK İFADE EDEN GECE
20/77- Andolsun, Biz Musa'ya vahy etmiştik: "Kullarımı geceleyin yürüyüşe geçir, onlara denizde kuru bir yol aç, yetişilmekten korkmadan ve endişeye kapılmadan."
97/1- Gerçek şu ki, Biz onu kadir gecesinde indirdik.
97/2- Kadir gecesinin ne olduğunu sana bildiren nedir?
97/3- Kadir gecesi, bin aydan daha hayırlıdır.
97/4- Melekler ve ruh, onda Rablerinin izniyle her bir iş için inerler.
97/5- Fecrin çıkışına kadar bir esenliktir (selamdır) o.
17/1- Bir kısım ayetlerimizi kendisine göstermek için, kulunu bir gece Mescid-i Haram'dan, çevresini bereketlendirdiğimiz Mescid-i Aksa'ya götüren O (Allah) Yücedir. Gerçekten O, işitendir, görendir.
Önemli olan kelimelerin gerçek anlamında mı yoksa mecazi anlamda mı kullanıldığını konunun akışından anlamaktayız. Kadir suresinde gece kelimesi gerçek anlamında kullanılmış olsaydı çelişkili olmayan kuranın yirmi üç yıllık bir dönem içerisinde geldiği buharlaşır giderdi.
Taha suresinde Bahsedilen Musa peygamberin gece yolculuğu firavun kavminden olan halkı uyarıp kendisine iman edenlerin örgütlenerek gizlice eğitmeleri ve firavunun zulmüne karşı onları vahyin güdümünde bir yerden bir yere hicret etmeleridir. İsra suresinin birinci ayetinde de bunları inşallah bahsedilen bir gecenin ne anlama geldiğini diğer ayet İçerisinde geçen mescidi haram ve mescidi aksa kelimelerinin kuranda ne anlama geldiğini izah ettikten sonra detaylı bir şekilde açıklamaya çalışacağım.
MESCİD-İ HARAM
Mescidi haram hazreti İbrahim ve hazreti İbrahim’den önce gelen nebi ve resullerin ilkeleştirdikleri vahyin kontrolünde bir yaşam biçiminin fotoğrafını ortaya koyan bir din ve yaşam biçimin sembolleştirildiği yerdir. Bir başka deyişle Allah’ı rab olarak tanıyanların mescididir.
Hazreti İbrahim bütün çevresinin müşrik olduğu halde onların içerisinden bir fert olarak çıkıp, her türlü bağımlılıktan kendisini arındırarak yerleri ve gökleri yaratan bir tek yaratıcıya teslim olup onun buyruğu altında nasıl hareket edebilineceğinin bize bir model olarak oluşturduğu kuran örneği vermektedir.
Demek ki insanların hangi konum ve şartta olursa olsunlar kendilerini istedikleri zaman ister puta tapıcılar isterse de ehli kitap içerisinde olsunlar mutlaka rabbini bulup onun terbiyesi altında yol izleyebileceğinin örneğini bize sunmaktadır.
2/ 149- Her nereden çıkarsan, yüzünü Mescid-i Haram yönüne çevir. Şüphesiz bu, Rabbinden olan bir haktır. Allah, yaptıklarınızdan gafil değildir.
2/150- Her nereden çıkarsan, yüzünü Mescid-i Haram yönüne çevir. (Siz de) Her nerede olursanız yüzünüzü onun yönüne çevirin. Öyle ki, onlardan zulmedenlerin dışında insanların, size karşı bir delilleri olmasın. Onlardan korkmayın, Benden korkun, üzerinizdeki nimetimi tamamlayayım. Umulur ki hidayete erersiniz.
2/151- Öyle ki size, kendinizden, size ayetlerimizi okuyacak, sizi arındıracak, size kitap ve hikmeti öğretecek ve bilmediklerinizi bildirecek bir elçi gönderdik.
Asırlardır puta tapıcıların esareti altında olan mescidi haram bir operasyon ile tekrar eski asaletine kavuşturularak insanlara Allahın gönderdiği din ve yaşam biçiminin tekrar mescidi haramda yeşermesi gerekiyordu. Mekke toplumu içerisinde ümmi olan yani hiçbir semavi dini kabul etmeyen bir toplum içerisinden çıkan bir nebinin haramlardan uzaklaştırılmış olan mescidin eski İbrahim dinindeki tekrar asaletine kavuşmayı bekliyordu.
On üç sene içerisinde resul olan Muhammed’in verdiği mücadele onların az bir kısmı dışında azgınlıklarını arttırmaktan başka bir işe yaramamış diğer kendisinden önce gelmiş bir peygamberlerin bir sünneti olarak ona da bir gece yolculuğu görünmüştü
MESCİDİ-AKSA
2/ 105- Kitap Ehlinden olan kâfirler ve müşrikler, Rabbinizden üzerinize bir hayrın indirilmesini arzu etmezler. Allah ise, dilediğine rahmetini tahsis eder. Allah büyük fazl sahibidir.
2/106- Biz, daha hayırlısını veya bir benzerini getirinceye (kadar) hiçbir ayeti neshetmez (hükmünü yürürlükten kaldırmaz) veya unutturmayız. Bilmez misin ki Allah, gerçekten her şeye güç yetirendir.
Mescidi –aksa uzak bir yer anlamına gelmesi anlamında olduğu gibi Yahudilerin ve Hıristiyanların Kudüs’teki mescit olarak da anılmıştır. Kuranda Mescidi aksanın tanımını yapan başka bir ayet yoktur. ama Yahudi ve Hıristiyanların dinlerinin simgelendiği mescidin kilise ve havralar olduğu belirtilmektedir.
22/ 40- Onlar, yalnızca; "Rabbimiz Allah'tır" demelerinden dolayı, haksız yere yurtlarından sürgün edilip çıkarıldılar. Eğer Allah'ın, insanların kimini kimiyle defetmesi (yenilgiye uğratması) olmasaydı, manastırlar, kiliseler, havralar ve içinde Allah'ın isminin çokça anıldığı mescidler, muhakkak yıkılır giderdi. Allah Kendi (dini)ne yardım edenlere kesin olarak yardım eder. Şüphesiz Allah, güçlü olandır, Aziz olandır.
İnsanların heykellerini dikerek abideleştirdikleri simgelerin tapınak haline getirmeleri Onların arkasındaki bir ideolojinin yaşam tarzı yatmaktadır. Mescitler de öyledir mescitleri kutsallaştıran onun mabet haline getirilerek bir yaşam biçimi ve bir dinin kültürünü orada sembolize etmektedir.
Şirk Allahın insanlara gönderdiği yaşam biçimi dışında yaşam orta koyan beşeri sistemlere boyun eğerek onların adına dünyada yaşayarak Allahın rabliği karşısında başka bir rab kabul etmek demektir.
Tevrat ve İncil de Allahın peygamberler aracılığı ile gönderilmiş kitaplardır. O kitaplar kuran gibi belgelenmediğinden peygamberleri ölünce ağızdan ağza dolaşan mitolojik bir din haline gelmiştir.
Yahudi v Hıristiyanların yaşam biçiminin sembolize edildiği yer Kudüs’teki mescittir. İşte o mescidin kültürü Medine’de bulunan Yahudi ve Hıristiyan olanların dinlerini kültürlerini oluşturuyordu. Bilindiği gibi nebi ve resulün hicreti Mekke’den Medine’yedir. Allah resulünün muhatap olduğu Yahudi ve Hıristiyanlar orada bulunanlardır. Mescit kelimesi illaki dört duvarla çevrilmiş olması gerekmez. Puta tapanların bel büküp eğildikleri yerde putların önleridir ama o din ve yaşam biçimlerini ilke edinişlerinden dolayı onların hayatları yaşadıkları her yer onlar için bir din ve yaşam biçimidir.
Lenin’e Mao’ya tapmak demek onun abide haline getirilmiş heykelinin önünde senenin belirli günlerinde bel büküp önünde eğilmek demek değildir. ona tapmak demek onun ilke ve inkılaplarını hayata geçirmek demektir.
MİRAÇLA İLGİLİ AYETİN KURANİ AÇILIMI
17/1- Bir kısım ayetlerimizi kendisine göstermek için, kulunu bir gece Mescid-i Haram'dan, çevresini bereketlendirdiğimiz Mescid-i Aksa'ya götüren O (Allah) Yücedir. Gerçekten O, işitendir, görendir.
Ayet kelimesi Allahın gönderdikleri vahiylerle beraber yaratmış olduğu kâinatta var olan ne varsa hepsinin karşılığını ifade etmektedir. İslam toplumlarının sağlıklı bir kuran anlayışının olmayışının ve tefsirlerde oluşan farklılığın tutarsızlığın tek nedeni Kurana besmele ile yaklaşmamalarından kaynaklanmaktadır. Bir başka deyişle Önceden beyinlerde oluşmuş ehli kitap bilgilerinin temeline kurandaki ayetlerin anlamını oturtmaya kalmalarındandır.
Kurandaki bir kelime ve ayet Hiç bir zaman bağımsız değildir. Aynı zamanda hiç birinin yerine de kullanılmamıştır. Bir kelime ve ayet farklı konularda kullanılarak konudaki anlamı değiştirerek ona başka bir boyut kazandırmıştır.
Edebi sanatlarda kullanılan kelimeler hem mecazi hem de gerçek anlamda kullanılması gibidir. kurandaki geçen kelimeler ve ayetler muhkem ve müteşabih anlamda olmak üzere kullanılmışlardır. Müteşabih; Birden fazla anlama gelebileceğinden dolayı o kelimenin ne anlama geldiği ancak zikir ehlinin kavrayabileceği ayetlerdendir. Zikir ehli bilginin sırrını çözen bilgiye ulaşan demektir.
Başımdan geçe bir olayla bunu biraz açarak anlatmaya çalışayım. Bir gün kardeşimle iş yerinde sohbet ediyorduk sohbet de koyulaşmıştı. Kardeşimde de şeker var ben de de şeker vardı. Yanımdan ayrılalı bir iki saat olmuştu. Hanımı bana telefon ederek eşini sordu. ben de ayrılalı iki saate yakın olduğunu söyledim bir taraftan aklıma ilk gelen onun uğrayabilecek yerlerine telefon açtım hiçbir yerde bulamadım. Eşim dedi ki emniyete haber verelim onlar hemen bulur deyince, emniyeti aradık çok kısa bir zamanda Emniyetten telefon geldi. Filan mevkide arabanın içerisinde sarhoş baygın bir şekilde yatan biri var deyince ben de dedim ki o içki içmez onda şeker vardı şekeri mutlaka düşmüştür acil olarak şeker veya şekerli bir içecek verin dedim. Onlarda hemen almışlar acil olarak hastaneye kaldırmışlar. Ben de elimde şekerli bir su şişesi ile onu arıyordum. Doktorlar toplanmış kanını almışlar tahlil sonucunu beklemektedirler ben gelir gelmez hemen şekerli içecek verdim. Bir kardeşim daha vardı onda şeker hastalığı yoktu. Bu sebeple şeker düşme sonucunda insan vücudundaki işaret dilinden anlamıyordu.
Şeker hastaları şekerleri belirli bir seviyenin altına indiği zaman titremeye ve terlemeye başlar iyice de düşerse komaya girer. Normal insanlarda şeker 90-120 arasıdır. Bunun altına da düşse üzerine de çıksa o adam şeker hastalığına yakalanmış demektir. Bu kısa bilgiden sonra kardeşime olanlar aynen bende de oluyordu ben bunun hakkında bilgi sahibiydim. Benim doktorlar söylemeden şekerli su vermem şeker hastalığı olmayan kardeşimin tepkisini çekti ve bağırmaya başladı.”sen kim oluyorsun da kendi kendine bu kadar uzman doktorlar varken iş yapıyorsun” Uzman doktorlar inceleme ve tahlil sonucunda bayılmanın sebebinin nedenini bulacaklardı. onlar kan örneği alıp, tahlil sonucunu beklemek zorundaydılar. O da kırk beş dakika sürüyordu. Ben ise başıma şekerim düştüğü zaman böyle haller geldiği için bilgi sahibiydim
Şekerli içeceği verdikten birkaç dakika sonra baygın olan hasta gözlerini açtı herkes başında koşuşturuyor. ilk sorusu “ben nerdeyim” demek ki ekerli suyu içince vücuttaki şeker seviyesi yükselmiş normal seviyesine gelmişti ki. Konuşmaya başladı. Uzman doktor dedi ki iyi yaptın. Sen bunu biliyorsun ki böyle yaptın eğer şekerli su verdiğin zaman şeker beş yüz ise beş yüz elli olur o fazla bir şey değiştirmez aman şeker belirli bir seviyenin altına düşerse beyinde bir takım olumsuzluklar ortaya çıkar. Bunları konuşurken de tahlil sonucu geldi şeker 32 seviyelerine inmiş.
Zikir ehli bir konu hakkında bilgiye ulaşan demektir. Evrende her şey bir sebep ve sonuç ilişkisine dayanmaktadır. Yağmurun yağması için bulut olması ve yağmur yağacak olgunluğa erişecek kadar yoğunlaşması lazım. Bulut olmadan yağmur yağmaz. İnsanın da komaya girmesinin birçok nedenleri vardır. Bu nedenlerden hangisi sonucunda insan komaya girdiğini anlamak için ondan bir damla kan almak ve tahlil etmek normal insanlardaki tahlillerden hangisi farklı çıkmışsa o komaya girmenin nedenini oluşturuyor demektir. Bu da karmaşık bilgilerin ayrıştırılarak netliğe kavuşturulmasıyla ancak mümkündür.
Kuranda da tıpkı müteşabih ayetler birçok anlamlar içerisine girebilen demektir. Konu içerisinde bir ayetin, ayet içerisinde geçen bir kelimenin ne anlama geldiğini ancak tahlil etme sonucunda anlaşılabilmektedir.
Miraçla ilgili konumuzu oluşturan isra birinci ayetin içerisinde geçen ayetler, gece, mescidi-haram ve mescidi-aksa kelimeleri bilinmeden veya konu içerisindeki konuşlandığı yeri tespit edilmeden ayette murat edilen mananın ne olduğu kestirilemez. Ne söylense zan ve tahminden öte bir yere gidemez.
Yukarıda ayet içerisinde geçen kelimelerin farklı anlamlara gelebileceği ve bu anlamların hangisinin ayette anlamlaştığını yakalamak için kuranın bütünü hakkında detaylı bir bilgi birikimine sahip olmak gerekir. Bazılarının söylediği gibi kuran anlaşılır bir kitaptır. Onu her okuyan anlar. Anlayışının doğru olmadığı gibi, bazılarının söylediği gibi kuranın anlaşılmasını belirlenmiş kişilere hasredilmesi de yanlıştır. Kuranın anlaşılmasını kendisine dert edinen o konuda anlamak için gerekli çabayı gösteren akli melekesi yerinde olan herkes yoğunlaştığında kuranı anlar.
Ayette geçen gece yolculuğu müşrik bir toplumun karşısına çıkan bütün nebi ve resullerde görülen bir sünnettir.
44/23- (Allah da "Öyleyse, kullarımı geceleyin yürüyüşe geçir, muhakkak takip edileceksiniz." (diye duasını kabul edip cevap verdi).
Hiçbir nebi ve resul kendi kavimlerine uyarıcı olarak geldiklerinde davul ve zurna ile karşılanmadılar. Mutlaka o kavmin önde gelenleri onları yabancılaşmış, delirmiş, büyülenmiş olarak suçlamışlar, ve halkı gelen nebilere karşı halkın dinini ortadan kaldırmak için geldiği fitnesini çıkararak kışkırtmışlardır. Bakınız firavun Hazreti Musa için ne söylemişti?
20/63- Dediler ki: "Bunlar herhalde iki sihirbazdır, sizi sihirleriyle yurdunuzdan sürüp-çıkarmak ve örnek olarak tutturduğunuz yolunuzu (dininizi) yok etmek istemektedirler."
Kuran müşrik toplumlarda peygamberlerin mücadelesini anlatırken Uzun bir mücadele tartışma arkasından peygamberlerle beraber iman edenleri öldürmek için müşrik toplumun harekete geçmesi ve Arkasından dev ordulara dayanacak onlarla savaşacak güce erişemeyen iman edenler o toplumdan çareyi ayrılmakta bulmaktadırlar. Elbette Allah dünya hayatında isterse peygamberlerine destek çıkar onlarla beraber olur kâfir olanlardan ona düşmanlık yapanları yok edebilir ama bu dünya hayatında bu yoktur.
Peygamberlere karşı çıkanlar ağır ağır küfrün tuzağına düşerek hakka baş kaldırarak dünya hayatını kör ve sağır olarak geçirip ahiret âleminde ebedi cehennemi hak edenlerdir.
35/45- Eğer Allah, kazandıkları dolayısıyla insanları (azap ile) yakalayıverecek olsaydı, (yerin) sırtı üzerinde hiçbir canlıyı bırakmazdı, ancak onları, adı konulmuş bir süreye kadar ertelemektedir. Sonunda ecelleri geldiği zaman, artık şüphesiz Allah Kendi kullarını görendir.
Dünya hayatına salıverilmiş iki topluluk vardır. bunlardan birisi rabbani yolunda hayatlarını sürdürürler. diğerleri de gayrı rabbani yolda hayatlarını sürdürürler. Rabbani yolda yürüyenler kendilerine saldırılmadığı sürece hiçbir zaman inancından inançsızlığından dolayı kimseye saldırmaz. üstelik ayrı din ve yaşam biçiminde olup kendi dinlerini başkalarının üzerine baskı aracı yapmadıkları sürece onların hayatları onlar için kutsal sayılmaktadır.
Rabbani yolda olmayanların yaşam biçimlerine baktığınız zaman devamlı başka din ve yaşam biçimlerinde olan insanlar, Onlar hiç kendilerine karışmadığı halde onları rahatsız eder kendilerinin güçlü olduklarını hissettikleri sürece onları rahat bırakmazlar. Kuran bu tip insanları şöyle tanımlamaktadır.
2/204- İnsanlardan öylesi vardır ki, dünya hayatına ilişkin sözleri senin hoşuna gider ve kalbindekine rağmen Allah'ı şahid getirir; oysa o azılı bir düşmandır.
2/205- O, iş başına geçti mi (ya da sırtını çevirip gitti mi) yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya, ekini ve nesli helak etmeye çaba harcar. Allah ise, bozgunculuğu sevmez.
2/206- Ona: "Allah'tan kork" denildiğinde, büyüklük gururu onu günaha sürükler, kuşatır. Böylesine cehennem yeter; ne kötü bir yataktır o.
SON NEBİ VE RESULÜN GECE YOLCULUĞU
17/1- Bir kısım ayetlerimizi kendisine göstermek için, kulunu bir gece Mescid-i Haram'dan, çevresini bereketlendirdiğimiz Mescid-i Aksa'ya götüren O (Allah) Yücedir. Gerçekten O, işitendir, görendir.
Allahın Bir sünneti olarak devam ede gelen gece yolculuğu diğer peygamberlerde olduğu gibi Muhammed peygamberde de olmuştur. On üç sene gibi bir zamanda vermiş olduğu tevhidi mücadele Mekke müşriklerinden az bir kısmı dışında onların düşmanlığını arttırmaktan başka bir işe yaramamış, iman edenlere işkence zulmü arttırarak onları bir bir öldürmüşler ve öldürmek için kendi aralarında birleşmişlerdir. Allah da kulunu Mekke müşrikleri içerisinden kurtarmak için iman edenlerle birlikte hicret etmeye davet etmiştir.
Allah resulü ile birlikte Allahın kendilerine verdiği dinde sabitleşen hicret etmeyi, ölüm karşısında eğilmeden bükülmeden kararlılığını sürdüren yerinden yurdundan sürülme pahasına Allahın gönderdiği yaşam biçiminde karalı olanları Allah övmüştür.
9/100- Öne geçen Muhacirler ve Ensar ile onlara güzellikle uyanlar; Allah onlardan hoşnut olmuştur, onlar da O'ndan hoşnut olmuşlardır ve (Allah) onlara, içinde ebedi kalacakları, altından ırmaklar akan cennetler hazırlamıştır. İşte büyük 'kurtuluş ve mutluluk' budur.
Resuller iman edenler için canlarından ve mallarından daha ön plandadır. Onlar Allah resulünü etten duvar örerek korumamış olsalardı bu din yeşermez insanlara ayet olan bir yaşam biçimi oluşturulamazdı. Bakınız kuran iman edenlerin yanında Allah resulünü nasıl bir konuma yerleştirmektedir.
33/6- Peygamber, müminler için kendi nefislerinden daha evladır ve onun zevceleri de onların anneleridir. Rahim sahipleri (akrabalar) de, Allah'ın Kitabında birbirlerine öteki müminlerden ve muhacirlerden daha yakındır. Ancak dostlarınıza maruf üzere yapacaklarınız başka; bunlar Kitap'ta yazılmış bulunmaktadır.
33/7- Hani Biz peygamberlerden kesin sözlerini almıştık; senden, Nuh'tan, İbrahim'den, Musa'dan ve Meryem oğlu İsa'dan. Biz onlardan sapasağlam bir söz almıştık.
Peygamberler bir lider olarak Diğer iman edenler gibi hayatın içerisinde olumsuzluklara karşı en önce taşın altına ellerini koyarak ilk önce kendisi siper olmuşlardır.
9/128- Andolsun size, içinizden sıkıntıya düşmeniz O’nun gücüne giden, size pek düşkün, müminlere şefkatli ve esirgeyici olan bir elçi gelmiştir.
9/129- Eğer onlar yüz çevirirlerse, de ki: "Bana Allah yeter. O'ndan başka İlah yoktur. Ben O'na tevekkül ettim ve büyük arşın Rabbi O'dur."
Kuranda doğru bir anlayışı yakalayabilmek için kurandaki ana çatıyı oluşturan ayetleri iyi bilmek lazımdır. Müteşabih bir ayetin yerini ve konumunu belirlerken o ana çatıyı oluşturan ayetlerin sınırlarını ihlal etmemesine dikkat etmek gerekir. Allah kuranda peygamberin yerini ve konumunu belirlerken onların da bir insan olduğunu eğer gerekli donanımı sağlamadan Müslüman olanları örgütleyip küfre karşı eğitmeden, ve düşmanların silah gücüne karşılık silah hazırlamadan savaş yapmaya kalkarlarsa yenik düşeceğini bildirmektedir. Bu Allahın bir sünnetidir.
Mekke toplumunda kendisini gerekli sayıya ulaşarak küfre karşı savaş yapacak konuma gelmeyen Allah resulünü Allah gizli olarak Mekke’den Medine’ye hicret ettirmiştir.
9/40- Siz Ona (Peygambere) yardım etmezseniz, Allah Ona yardım etmiştir. Hani kafirler ikiden biri olarak Onu (Mekke'den) çıkarmışlardı; ikisi mağarada olduklarında arkadaşına şöyle diyordu: "Hüzne kapılma, elbette Allah bizimle beraberdir." Böylece Allah Ona 'huzur ve güvenlik duygusunu' indirmişti, Onu sizin görmediğiniz ordularla desteklemiş, inkar edenlerin de kelimesini (inkar çağrılarını) alçaltmıştı. Oysa Allah'ın kelimesi, Yüce olandır. Allah üstün ve güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir.
Allah resulü ve onun en sadık destekleyeniyle beraber mağarada gizlenerek Medine’ye gidişin yollarının zamanını kollayarak yola çıkmışlardır. Eğe Allah onlara olağan üstü bir güç olarak insanların anladığı gibi göklerde Cebraillin Burak’ıyla giden ve Allah’la yedici kat semada buluşarak namaz emrini alan bir konumu olmuş olsaydı mağarada gizlenmesine gerek kalmazdı. Yer yer dövmüşler. Yer yer hakaretler yağdırmışlar yer yer iman edenleri gözlerinin önünde iki zıt yönde giden develere ayaklarını bağlayarak bacaklarını ayırmışlardır. Ama Allah resulü bunlara karşı sadece üzgünlüğünü göstermekten başka bir şey yapamamıştır.
Allah’ın iman edenlere yardımı, onlara göndermiş olduğu vahiylerle doğru bilgilendirmedir. Öldürülürse hayat bitmiş değildir. Ölüm yok olup gitme değil, ölüm Müslüman olanlar için ebedi bir mutluluğun ilk adımını atmak demektir. Buna rağmen her Müslüman dünya hayatında kendi üzerine düşen bir görev ve sorumluluğun bilincindedir. O ölmek şehit olmak için tebliğ mücadelesini sürdürmez. ama tebliğ görevini yaparken de öldürürlerse ölüme hayır demez
3/169- Allah yolunda öldürülenleri sakın 'ölüler' saymayın. Hayır, onlar, Rableri Katında diridirler, rızıklanmaktadırlar.
3/170- Allah'ın Kendi fazlından onlara verdikleriyle sevinç içindedirler. Onlara arkalarından henüz ulaşmayanlara müjdelemeyi isterler ki, onlara hiçbir korku yoktur, mahzun da olacak değillerdir.
3/171- Onlar, Allah'tan bir nimeti, bir fazlı (bolluğu) ve gerçekten Allah'ın müminlerin ecrini boşa çıkarmadığını müjdelemektedirler.
Hicret olayı İslam toplumlarında bir milat olarak bilinir. Ve takvimlerin içerisinde anılan hicri takvim de hicretin oluşuyla gündeme gelmiştir. Mekke’de amcaları yakınları çevresi onun getirdiklerine karşı duyarlı olmadılar ama Allah Medine’ye hicretinde onu destekleyip kollayacak onu evlerine misafir ederek şerefli bir görevin yarışı içerisinde idiler.
Bir taraftan ensar bir taraftan muhacirler bir taraftan da Yahudi ve Hıristiyanlardan iman eden ordularıyla Medine’de güçlü bir teşkilat kurarak işte Allah isra suresi birinci ayette bahsedilen gösterdiği bazı ayetlerini orada gösterdi.

ALLAH’IN KULUNA GÖSTERDİĞİ BAZI AYETLER NEYMİŞ ONU MADDELER HALİNDE SIRALAMAYA ÇALIŞALIM
Allah resulü ilk olarak peygamber olduğunda, olayların üstesinden nasıl geleceği konusunda dilini depreştirmiş Allah da onu sakinleştirerek bu kuranı sana zamanı zemini geldikçe şartlar ortaya çıktıkça açıklayacağından söz etmişti. İşte o anlardan bir kesit.
75/16- Onu (Kur'an'ı, kavrayıp belletmek için) aceleye kapılıp dilini onunla hareket ettirip-durma.
75/17- Şüphesiz, onu (kalbinde) toplamak ve onu (sana) okutmak Bize ait (bir iş)tir.
75/18- Şu halde, Biz onu okuduğumuz zaman, sen de onun okunuşunu izle.
75/19- Sonra muhakkak onu açıklamak Bize ait (bir iş)tir.
Allahın açıklaması onun önündeki gelecek olan hayatı zamanı yaratarak olayları ve olayların çözüm yollarını vahiyle bilgi vererek ona öğretmesidir. Bir başka deyişle vahyin kontrolünde yaşanan bir hayatın pratik olarak gösterilmesidir.
Mekke de bir fert halinde müşrik bir toplumda nasıl tebliğ mücadelesi vermesinden Medine’de devlet ve otorite haline gelişiyle çıkan sorunlara karşı vahyin çizgisinde toplumları yönetmesidir. Peygamberin açıklaması da gelen vahiylerin doğrultusunda bir öğretmenin kendi uzmanlık dalındaki bir dalda onun ilkelerine göre problemleri çözdüğü gibi peygamberlerde vahyin sistematiği dışına çıkmadan problemleri sorunları çözmesidir.
İslam’ın bir bütün halde emirlerinin doğru bir şekilde yaşanabilmesi için, Müslüman olanların bir güç ve otorite haline gelmesi gerekir. Allahın koyduğu düzeni bozanlar ekini ve nesli yok edenler, zulmedenler, mazlumu yerinden yurdundan kovanlar, adam öldürenler hırsızlık yapanlar zina edenlere karşı yaptırım ancak bir devlet ve otorite haline gelinmesiyle uygulanabilir. İşte örnek bir peygamberle başlayan bu süreç Allahın Emirlerinin istisnasız kendi ve kendisinden sonraki fert ve devlet haline gelmiş olan toplumlara model teşkil etmiştir.
Ayetin ne anlama geldiğini konu ve kuran bütünlüğü içerisinde anladığımız zaman ancak doğru bir yere oturtmuş oluruz. Şimdi ilginç ve yanlış anlaşılan bir ayet örneği vererek açıklamaya çalışalım.
17/59- Bizi ayet (mucize)ler göndermekten, öncekilerin onu yalanlamasından başka bir şey alıkoymadı. Semud'a dişi deveyi görünür (bir mucize) olarak gönderdik, fakat onlar bununla (onu boğazlamakla) zulmetmiş oldular. Oysa Biz ayetleri ancak korkutmak için göndeririz.
Kuran kendisinden önce gelmiş toplumlarda helak olayını anlatırken gelmiş olan peygamberlerin sözlerini dinlememe ve ona karşı gelmeleri anlamında Nuh, ad, samut, Musa Salih yunus kavimlerinin bize nasıl helak olduğunun kıssalarını anlatmaktadır. Tefsirlerde genel olarak böyle kavimlerin helaki anlatılırken tabiat kuvvetleri tarafından denizde boğma sayha tutma sel afeti kıtlık taş yağdırma gibi, kuranda mecazi anlatım sanatı ile anlatılan olaylar sanki gerçek anlamında anlatım olarak kabul edlip, insanların dünya hayatında belirli bir deneme süreci içerisinde denenerek cezaların ahiret hayatına ertelendiğini söylediği halde, dünyada olarak kabul ederek anlatmışlardır.
8/52- Firavun ailesinin ve onlardan öncekilerin gidiş tarzı gibi Allah'ın ayetlerini inkâr ettiler de, Allah da onları günahlarından dolayı yakalayıverdi. Şüphesiz, Allah, en büyük kuvvet sahibidir, sonuçlandırması pek şiddetlidir.
8/53- Nedeni şu: Bir kavim (toplum), kendinde olanı değiştirinceye kadar Allah, ona nimet olarak bağışladığını değiştirici değildir. Allah şüphesiz işitendir, bilendir.
8/54- Firavun ailesinin ve onlardan öncekilerin gidiş tarzı gibi. Onlar, Rablerinin ayetlerini yalanladılar; Biz de günahları dolayısıyla onları helak ettik. Firavun ordusunu suda boğduk. Onların tümü zulmeden kimselerdi.
46/20- İnkâr edenler ateşe sunulacakları gün, (onlara şöyle denir "Siz dünya hayatınızda bütün 'güzellikleriniz ve zevklerinizi tüketip-yok ettiniz, onlarla yaşayıp-zevk sürdünüz. İşte yeryüzünde haksız yere büyüklenmeniz (istik barınız) ve fasıllıkta bulunmanızdan dolayı, bugün alçaltıcı bir azap ile cezalandırılacaksınız."
35/45- Eğer Allah, kazandıkları dolayısıyla insanları (azap ile) yakalayıverecek olsaydı, (yerin) sırtı üzerinde hiçbir canlıyı bırakmazdı, ancak onları, adı konulmuş bir süreye kadar ertelemektedir. Sonunda ecelleri geldiği zaman, artık şüphesiz Allah Kendi kullarını görendir.
Dünya hayatında Allahın gerek doğanın verdiği tahribatlar gerekse insanların birbirlerine karşı verdikleri cezalar dışında Allahın özel bir cezası yoktur. Helak insanların ebedi yaşamlarının ilkelerini yok sayarak sadece yaşamın dünya hayatında zevk sefa sürmek olarak kabul edenlerin vahye karşı duyarlılığını kendi elleriyle kaybetmeleridir.
Depremler tusunamiler sel afetleri hortum dolu gibi doğadan gelen felaketler geldiği zaman inanan ve inanmayan diye ayırım yapmaz. İlginç olan kuran helak edilme ile ilgili olaylarından bahsederken iman edenlerin kurtuluşta diğerlerinin helakinden söz eder. Kuran kıssalarında anlatılan olayların püf noktası burasıdır. Peygamberler Allah dostları Allah yolunda öldürüldükleri zaman onların diri olduğunu söylemesi rızıklandığı konusunda bilgi vermesi dünya hayatında onun hayati fonksiyonlarının yitirmediği anlamına gelmez. İman etmeyenlerin de hayati fonksiyonlarını yitirmemesi de onların diri olduğunu göstermez.
İsra elli dokuzuncu ayette geçen “Bizi ayet (mucize)ler göndermekten, öncekilerin onu yalanlamasından başka bir şey alıkoymadı”
Yukarıda ayetler ifadesinden Ayet kelimesinin ne anlama geldiğini Ayette ve konuda geçişine göre anlamlandığını tanımlamıştık. Burada kuran bir şeyi anımsatıyor. Ve arkasından bir tanesinin yalanlaması ve sonucunu anlatarak ayet içerisinde kullanılan ayetler ifadesinin ne anlama geldiği konusunda bize ipucu vermektedir.
Geçmiş kavimlerin Allah’ın ayetler gönderip de yalanladığı kuran üzerinde sörf yapanlar iyi bilirler ki birçok anlamlara gelen, Bu ayette geçen Yalanlamalarına karşı gönderilen ayet, gelen Son nebi ve resule hitap etmektedir. Geçmiş olan kavimlerin inkâr etmeleri ve peygamberlere karşı çıkmaları sebebiyle onları helak ettik. Ama senin kavminden seni kendi nefislerinden evla gören iman edenleri senin rap yolunda seninle beraber mücadele verecek bir ordu peşine taktık. Böylece Allahın dini yeryüzünde otorite oldu ve kâfirlerin ve zulmedenlerin sesi kesildi. Eğer seni de destekleyen olmamış olsaydı yine senin kavmin de Geçmiş kavimlerin helak oluşu gibi senin kavminde helak olacaktı. İşte Salih kavminin helakinin sebebi örneklerden birisidir. Kuran Salih kavminin helak oluşunun sebebini bakınız nasıl anlatmaktadır.
7/73- Semud (toplumuna da) kardeşleri Salih'i (gönderdik. Salih "Ey kavmim, Allah'a kulluk edin, sizin O'ndan başka İlahınız yoktur. Size Rabbinizden apaçık bir belge (mucize) gelmiştir: Allah'ın bu dişi devesi size bir belgedir; onu salıverin de Allah'ın arzında otlasın, ona bir kötülükle dokunmayın, sonra sizi acı bir azap yakalar" dedi.
Devenin kesilip öldürülmesi, anlayabilenler için deveyi Allahın tanımladığının dışına çıkararak ona tapmalarıdır. Bu ifade Musa kavminde buzağıya tapma gibidir. Onlar buzağının heykelini dikerek buzağıyı ilahlaştırmayı gerçekleşmişler. Salih kavmi de Deveyi ilahlaştırmışlar ve bu davranışlarını da kuran kesme ve öldürme ifadesiyle anlatmıştır. Yoksa Şu ayete deve kesmeden onarın etlerini yiyip dağıtmayı Allah hoş görmezdi.
22/36- İri cüsseli develeri size Allah'ın işaretlerinden kıldık, sizler için onlarda bir hayır vardır. Öyleyse onlar bir dizi halinde (veya saf tutmuşcasına ayakta durup) boğazlanırken Allah'ın adını anın; yanları üzerine yattıkları zaman da onlardan yiyin, kanaatkara ve isteyene yedirin. İşte böyle, onlara sizin için boyun eğdirdik, umulur ki şükredersiniz.
Bir taraftan devenin kesilmesini bir kavme emreden ve kesenler için övgü ile bahsederken, Allah başka bir kavim kesince neden onlar helak etsin? Kuran burada bir mesaj vermektedir. Ey insanlar işte Allah size ayet olarak dişi deve verdi siz onunla yük taşıyorsunuz gerektiğinde kesip yiyorsunuz, gerektiği zaman onun tüyünden gübresinden istifa ediyorsunuz. Bunlar Allahın size nimetleridir sakın ola ki nimeti veren Allaha nankörlük yapıp da Allahın size nimet olarak verdiği nimeti İnkâr etmeyin devenin yaratılış gayesi budur. Siz deveye değil Allaha tapmanız gerekir.
26/155- Dedi ki: "İşte, bu bir dişi devedir; su içme hakkı (bir gün) onun, belli bir günün su içme hakkı da sizindir."
Dikkat ederseniz ayetin siyak ve sibakına baktığımız zaman deve kesenler konu içerisinde Gönderilen elçilere baş kaldıranlar tarafından gerçekleştirilmesidir. Burada onların yaptıkları Allahın nimetlerini Allahın tanımladığı şekilde kullanmamalarıdır. Bir başka deyişle şehre secde ederek girmemeleridir bir başka deyişle eşyayı kelimeyi konulduğu yerden kaldırarak yeryüzünde ekini ve nesli yok etmeleridir. Deveyi öldürmeyi Salih kavmi ile ilgili bir kıssada nasıl anlatıp izah ettiğini görmeye çalışalım.
7/75- Kavminin önde gelenlerinden büyüklük taslayanlar (müstekbirler), içlerinden iman edip de onlarca zayıf bırakılanlara (müstaz'aflara) dediler ki: "Salih'in gerçekten Rabbi tarafından gönderildiğini biliyor musunuz?" Onlar: "Biz gerçekten onunla gönderilene inananlarız" dediler.
7/76- Büyüklük taslayanlar (müstekbirler de şöyle) dedi: "Biz de, gerçekten sizin inandığınızı tanımayanlarız."
7/77- Böylelikle dişi deveyi öldürdüler ve Rablerinin emrine karşı çıkıp (Salih'e de şöyle) dediler: "Ey Salih, eğer gerçekten gönderilenlerden (bir peygamber) isen, vaat ettiğin şeyi getir, bakalım."
7/78- Bunun üzerine onları dayanılmaz bir sarsıntı tuttu da kendi yurtlarında diz üstü çöke kaldılar.
7/79- O da onlardan yüz çevirdi ve (şöyle) dedi: "Ey kavmim, andolsun size Rabbimin risale tini tebliğ ettim ve size öğüt verdim. Ama siz, öğüt verenleri sevmiyorsunuz."
İşte burada hem devenin Allahın bir ayeti hem de deveyi kesip öldürenler, Allahın gönderdiği nebileri ve resulleri tanımayanlardır. Tefsirlerde anlatılanlar gibi Salih’in dağdan bir mucize olarak gösterdiği bir deve değil Allahın ayet olarak yarattığı bir devedir Salih peygamber kavmine Allahın mucize olarak yarattığı deveyi onlara anlatmaktadır.
54/27- Gerçek şu ki Biz, bir fitne (imtihan ve deneme konusu) olarak o dişi deveyi kendilerine göndereniz. Şu halde sen onları gözleyip-bekle ve sabret.
Fitne İblisin insan üzerinde insanların yaratılış gayesinden uzaklaştırmak için çekici ve süslü gösterilen alanlarda insanların kandırılmasını zayıf noktasıdır.
64/14- Ey iman edenler, gerçek şu ki, sizin eşlerinizden ve çocuklarınızdan bir kısmı sizler için (birer) düşmandırlar. Şu halde onlardan sakının. Yine de affeder, hoş görür (kusurlarını yüzlerine vurmaz) ve bağışlarsanız, artık elbette Allah, bağışlayandır, esirgeyendir.
64/15- Mallarınız ve çocuklarınız sizin için ancak bir fitne (bir deneme)dir. Allah ise, büyük ecir (en güzel karşılık) O'nun Katında olandır.
Devenin kesilmesi ve öldürülmesi ile ilgili kurandaki anlatılmak istenenin ana fikir şudur.
Vahyin kontrolünde hareket etmeyen insanlar nerde nasıl davranacakları konusunda doğru bir bilgiye ulaşamayan insanlardır. Müfessirler bu ayette geçen deveyi sanki Allah Salih peygambere verilen dağdan çıkartmış özel olarak gösterilmiş bir mucize olarak anlatmaktadırlar. Deve Allahın yarattığı bir ayettir. Deveye zulmetmek de deveyi Allahın tanımladığı dışında bir değere tabi tutmaktır. Bir başka ifadeyle kelimenin konulduğu yerden kaldırıp başka bir yere yerleştirmektir. Dişi deve; deve sahipleri doğurgan özelliği olması açısından önem taşır. Burada dişi deveye zulmettiler ifadesi deve insanlara secde etmesi gerekirken insanlar onu tapınılır hale getirmelerinden dolayı Zulüm kelimesi geçmektedir.
Eğer sen ve senin kavmin de göndermiş olduğumuz vahiylere karşı duyarsız kalıp onlarda Allah’ın yarattıklarına karşı kelimeleri yerinden oynatarak şehre kapılarından secde ederek girmemiş olsalardı senin kavmin de geçmişlerin sünneti uygulanırdı onlar da helak olurlardı. Ama senini müminlere karşı şefkat kanatlarını germen, yumuşak davranman, onların da sana karşı kendi nefislerinden daha fazla ön planda tutmaları sizi güç ve kuvvet haline getirdi.
“fakat onlar bununla (onu boğazlamakla) zulmetmiş oldular. Oysa Biz ayetleri ancak korkutmak için göndeririz.
Buradaki ayet ifadesi güç ve kuvvet anlamındaki ifadedir. Biz güç ve kuvvet olmayı; zalimlerin mazlum üzerinde yaptığı gibi baskı ve zulüm yapsınlar diye değil Biz gücü ancak zalimlik yapanlara karşı ezilmemek Allahın dininden dönmeden adam gibi yaşamak için veririz zalimliği yapmak isteyenlere karşı korku salsınlar diye verdik.
İsra suresindeki anlatılmak istenen mesajı toparlayacak olursak
17/59- Bizi ayet (mucize)ler göndermekten, öncekilerin onu yalanlamasından başka bir şey alıkoymadı. Semud'a dişi deveyi görünür (bir mucize) olarak gönderdik, fakat onlar bununla (onu boğazlamakla) zulmetmiş oldular. Oysa Biz ayetleri ancak korkutmak için göndeririz.
Biz sen ve seninle beraber olanları belirlenmiş bir zaman dilimi içerisinde örgütleyip iktidar yapacağız ve senden önceki gelen kavimlerdeki gibi kelimeleri yerinden oynatan ekini ve nesli yok etmeye çaba harcayan mustazaflar üzerinde firavunların nemrutların Ebu cehillerin Ebu leheplerin oynadığı oyunları onların çirkin emellerini gerçekleştirmesine göz yummayacağız. Ve seni öyle güçlü ordularla destekleyeceğiz ki bu çirkin emellerini gerçekleştirmek isteyenler senin gücün karşısında korkup kaçıp kendilerine girebilecek bir delik arayacaklardır.
İşte biz gücü otoriteyi hakkı ayakta tutmak için veririz. yoksa insanlara zayıflara karşı kibirlenme ve gururlanma vesilesi olsun diye vermedik. Ve sen ve seninle beraber olanlarla bu muradımı gerçekleştireceğim.
FİL SAHİPLERİNE YAPILANLAR
Peygamberimize ayetlerden bir kısmından birisi de Fil sahiplerinin başlarına gelenlerdir.
105/1- Rabbinin fil sahiplerine neler yaptığını görmedin mi?
105/2- Onların 'tasarladıkları planlarını' boşa çıkarmadı mı?
105/3- Onların üzerine ebabil (sürü sürü) kuşlarını gönderdi.
105/4- Onlara 'pişirilip-sertleştirilmiş balçık taşları' atıyorlardı.
105/5- Sonunda onları, yenik ekin yaprağı gibi kıldı.
Tarihi rivayetlere göre Hıristiyan orduları kabeye saldırmak için harekete geçmişlerdi. Hıristiyan toplum kuranda kitap ehli olarak tanımlanır. Yani Allahın var oluşuna kendi peygamberlerine öldükten sonra dirilmeye cennet ve cehennem olduğuna inanırlar. Mekke toplumu ise kabeyi işgal etmişler. İçini putlarla doldurmuşlardır. Hazreti İbrahim dininden eser kalmamıştı. Bunlar ümmidirler. Bir başka deyişle ahiret âlemine Allahtan kitaplar geldiğine iman etmeyenlerdir. Bu sebeple ümmilere karşı kitap ehli olan Hıristiyanların ezeli bir düşmanlığı var idi. Bunu birkaç kurandan geçen ayetle açarsak daha güzel anlaşılır.
3/75- Kitap Ehlinden öylesi vardır ki, bir kantar emanet bıraksan onu sana geri verir; öylesi de vardır ki, ona bir dinar emanet bıraksan, sen, onun tepesine dikilip durmadıkça onu sana ödemez. Bu onların "ümmiler (zayıf ve bilgisizler veya Ehl-i Kitap olmayanlar) konusunda üzerinizde bir yol (sorumluluk) yoktur" demiş olmalarındandır. Oysa kendileri (gerçeği) bildikleri halde Allah'a karşı yalan söylemektedirler.
Kitap ehlinden bahsederken kuran kitabi olup da kitabın gösterdiği yoldan sapanlar için kullanılmıştır. Bunların kurandan önce en güzel örneği Yahudi ve Hıristiyanlardır. Şimdi ise kuranın dışında yol yöntem arayan kitabiyim diyen her İslam toplumu bu konuma dâhildir.
62/2- O, ümmîler içinde, kendilerinden olan ve onlara ayetlerini okuyan, onları arındırıp-temizleyen ve onlara kitap ve hikmeti öğreten bir elçi gönderendir. Oysa onlar, bundan önce gerçekten açıkça bir sapıklık içinde idiler.
Belki peygamberimizin doğuşundan kırk elli yıl kadar önce olan ebrehe ordusunun kâbeye saldırışı Ümmi bir toplum içerisinden çıkarak Medine’de Hıristiyanların ve Yahudilerin olduğu bir yerde devlet kurarak ümmiliğin ve kitap ehlinin gökten mecazi bir anlatım sanatı ile ebabil kuşlarının attıkları taşlarla ebrehe ordusunu yenik ekin haline dönüştürmesini anlatmaktadır.
Tefsir kitaplarında Bir mucize olarak anlatılan bu olay kuran anlatımına uymamaktadır. Kuranda bir kuşun hayvan olduğunu ebrehe ordusunun kabeye saldırıp saldırmama konusunda bilgisi olmadığını ve olmayacağını anlatırken Kuşların attıkları taşlarla anlatılan olay Müslümanların Mekke’de filizlenip Medine’de dallanıp güçlenerek büyümesi ve otorite olmasını anlatmaktadır.
BİR GECE KULUNU MEKKE’DEN MEDİNEYE GÖTÜREN ALLAHIN GÖSTERDİĞİ BAZI AYETLER.
Yukarıda isra suresinin birinci ayetinin bize verdikleri mesajlar hakkında dilimizin döndüğü aklımızın kavradığı kadar anlatmaya çalıştık.Ayet kelimesi bazılarının anladığı gibi sadece kuranda geçenler ve vah yedilen bilgiler değil aynı zamanda kainat yaratılan madde ve mana aleminde insan yaşamının karşısında bir hayat yolculuğu içerisinde oluşan zerreden küreye kadar her şey olduğunu anlamaya çalıştık
İnsanlar içerisinde İnsan olan yiyip içen pazarlarda dolaşan acıkan sıkıntı çeken üzülen sevinen ağlayan gülen evlenen çocukları olan hanımlarıyla bir yaşam biçiminin bizzat pratik hayatta diğer insanların başına gelebilecek isyan ve baş kaldırırlarla karşılaşan nebi ve resulün, yaşanan hayatta nasıl aktör olarak oynadığını bize bir model olarak sunup yaşanacağını anlatmıştır. Nebileri diğer insanlardan farklı kılan deistlerin ve ateistlerin kabul etmediği onlara Allahtan vahiyiler gelerek onların hayatları bir ayet olarak diğer insanlardan farklı bir konuma yükselmeleridir.
O peygamberler ne sofizm’de ki anlayış gibi on parmağından sular akıtıp orduları, sulayan ne elinde sihirli bir değnek olup o değnekle istediğini yapan, ne heymen gibi havalarda altında bir hayvanla gezen Allahın yanına giderek pazarlık yapıp kendi isteğine göre biri, ne de realizmin, deistlerin, pozitivistlerin söyledikleri gibi sadece aklın ürünü ile evreni okuyan onun tecrübî bilgileri sonucunda hareket eden biriydi.
O peygamberler, Kuranın ifadesiyle nebi olduktan sonra hayatlarında bir devrim yaparak kendi istekleriyle hareket etmekten uzaklaşarak söyledikleri ve yaptıkları vahyin gözetiminde güzelliklerde hastalıklarda savaşta barışta evlenmede insanlarla iletişimde yaşamın her alanında onu kuşatarak tabiri yerindeyse Allahın perde arkasından hareket ettirilen bir kumandası gibidir.
İşte peygamberleri kutsal yapan ona itaatin Allaha itaat ona yapılan saygısızlığın Allaha saygısızlık olduğu konuma getiren olgu budur.
O zaman isra olayı, göğe yükseliş değil Mekke’den Medine’ye hicret edişle işkence ve zulme uğrama döneminin kapanarak güç ve kuvvet toplanıp küfre karşı palazlanıp saldırılara karşı cevap verme döneminin başlamasıdır. Bir başka ifadeyle Müslüman olanların her ne koşulda olursa olsun kendi kimliklerine kavuşarak yaşanan hayatta ezilmişlikten horlanmışlıktan miskinlikten kabuğuna çekilmişlikten sessizlikten kurtularak kendisini göstermesidir.
NELER DEĞİŞTİ
1-Bize miraç diye bahsedilen isra suresi birinci ayetteki ayetin anlattığı peygamberimizin Cebrail gelerek Burak’la yedinci kat semaya çıkarılarak orada bir kul olan peygambere isnat edilen yakıştırmalar Allahın emrinin pazarlık sonucu söke söke aldığı hâşâ emirler değil, Miraç diye bahsedilen olay Mekke’den Medine’ye hicret yolculuğudur.
Eğer İslam toplumlarının anladığı gibi peygamber bedenen veya ruhen yedinci kat semaya yolculuk yapmış olsaydı, Mekke müşriklerinin onu öldürmek istediklerinde mağarada gizlenerek Mekke’ye binbir sıkıntı meşakkat içerisinde kalmadan heymen gibi havada Allah onu ve yanındaki destekçilerini uçurarak Medine’ye indirirdi. Fakat öyle olmamış mağarada yılanların akreplerin içerisinde canlarını riske atarak günün koşullarında imkânlar neyse gerek açlıkla gerekse sıcakların verdiği yakıcı alevlerin arasında boğuşarak yolculuklarını düşmanların her türlü yakalamalarına karşı gizlilik içerisinde saklanarak Medine’ye ulaşmışlardır.
2-Medine’ye geldiklerinde inançlarını söyledikleri zaman öldürülme yerine hicret eden Müslümanlara karşı merhamet ve şefkat kucaklarını açan kendi nefislerine karşı, gelen muhacir Müslümanlara yiyemediklerini yediren giymediklerini giydiren barındıran ensar vardı.
59/9- Kendilerinden önce o yurdu (Medine'yi) hazırlayıp imanı (gönüllerine) yerleştirenler ise, hicret edenleri severler ve onlara verilen şeylerden dolayı içlerinde bir ihtiyaç (arzusu) duymazlar. Kendilerinde bir açıklık (ihtiyaç) olsa bile (kardeşlerini) öz nefislerine tercih ederler. Kim nefsinin 'cimri ve bencil tutkularından' korunmuşsa, işte onlar, felah (kurtuluş) bulanlardır.
Hayırlarda yarışan şerde ve kötülükte birbirine asla destek olmayan kötülüğün yok edildiği iyilik ve güzelliklerin hâkim olduğu Bir topluluktur. İşte dünya toplumlarına tarih sahnesinde kayıtlara geçmiş ve dönemini insanlığa yaşamını Altın harflerle yazdırarak bu güne kadar kendisinden söz ettirmiş ve bundan sonra da kıyamete kadar söz ettirecek bir örnek toplum abidesi olmuştur.
3- Allahın Elçisine değer veren ve onu canlarında ve mallarında daha çok seven öl dediği zaman gözünü kırpmadan ölmeyi bilen verdiği emirler karşısında saygıyla eğilen bir topluluk ortaya çıkmıştır.
33/6- Peygamber, müminler için kendi nefislerinden daha evladır ve onun zevceleri de onların anneleridir. Rahim sahipleri (akrabalar) de, Allah'ın Kitabında birbirlerine öteki müminlerden ve muhacirlerden daha yakındır. Ancak dostlarınıza maruf üzere yapacaklarınız başka; bunlar Kitap'ta yazılmış bulunmaktadır.
“Peygamber, müminler için kendi nefislerinden daha evladır” Böyle bir toplum oluştuğu zaman peygamberler Bulunmuş oldukları çağda ve toplumlarda adaleti uygulayabilirler. Allahın emirleri karşısında başkaldıranlara, bozgunculuk çıkaran çeteleşip birbirlerine destek olarak hakkın hâkimiyetini yeryüzünde kaldırmaya çalışanlara karşı ancak yaptırım uygulayarak onları dize getirir.
Şimdi globalleşen dünyamızda insanların zaafından istifade ederek sömüren köleleştiren ve insanları mezhepler tarikatlar şeyhler ön plana sürerek inananları bölük pörçük ederek kendi hâkimiyetini sürdüren zalimlere firavunlara karşı, Muhammet peygamber gibi halkına karşı yumuşak şefkatli bir lider o lidere karşı da onu etten duvarla örecek bir iman nesli gerekiyor.
9/ 128- Andolsun size, içinizden sıkıntıya düşmeniz O’nun gücüne giden, size pek düşkün, müminlere şefkatli ve esirgeyici olan bir elçi gelmiştir.
Böyle bir lidere karşı da Onun eli kolu olan bir toplum iman edenler ordusu gerekiyor. Ki Allahın ayetleri yeşersin ve Allahın hoşnut olacağı bir konuma gelsin. Ve dünya rahat bir emin ve eman içerisinde bir nefes alsın.
9/ 100- Öne geçen Muhacirler ve Ensar ile onlara güzellikle uyanlar; Allah onlardan hoşnut olmuştur, onlar da O'ndan hoşnut olmuşlardır ve (Allah) onlara, içinde ebedi kalacakları, altından ırmaklar akan cennetler hazırlamıştır. İşte büyük 'kurtuluş ve mutluluk' budur.
4- Allahın En büyük gösterdiği ayetlerden birisi, İnsanların eman ve emin içerisinde olabilmeleri için Müslüman olanların güç ve kuvvet sahibi olmalarıdır. İktidar sahibi olduklarında Artık hiç kimse bakalarının dini üzerinde oyun oynayamayacak. Her insan kendi dinini başkalarının üzerinde baskı unsuru yapmadığı sürece istediği gibi inanıp yaşama hakkına sahip olacaktır.
Kuranın dışında anlatılan halife ve İslam Haklındaki anlatılanlar kuranın öngördüğü değildir. Yeryüzünde fitne fesat kalmayıncaya kadar cihad edilmesi insanların Müslüman olması için değil, insanların başka dinden olanlara zulmeden insanların Zulümlerinin mazlum üzerinden kaldırılması için emir vardır.
8/ 39- Fitne kalmayıncaya ve dinin hepsi Allah'ın oluncaya kadar onlarla savaşın. Şayet vazgeçecek olurlarsa, şüphesiz Allah, yaptıklarını görendir.
5- En büyük ayetlerden biri si de Kurandır. Hakla batılı doğru ile yanışı iyi ile kötüyü en ince ayrıntılarla bize açıklayan ve doğru bir bakışın ilkelerini koyan bir kitaptır. Elde bu güne kadar orijinalliği bozulmamış ve kıyametin sonuna kadar da bozulmayacak olan bir belgedir. İnsanların asasıdır, insanların pusulasıdır. İnsanların yol işaretleridir. İnsanların psikolojik tabibidir. İnsanların mizanıdır terazisidir ölçeğidir Cinlerin ve şeytanların insanlara karşı attıkları vesveseleri bertaraf edendir. İnsanlara arınıp temizlenme yollarını gösterendir.
Dünya insanlarının helak oluşu böyle bir kitabın insan yaşamından uzaklaştırılmasından kaynaklanmıştır.
25/ 30- Ve elçi dedi ki: "Rabbim gerçekten benim kavmim, bu Kuran’ı terk edilmiş (bir Kitap) olarak bıraktılar."
Kuran ya inkâr edenler tarafından kabul edilmemiş, ya da inananlar tarafından içerik ve yaşam olarak terk edilmiştir. Konumuz kuranın anlaşılması ve getirdikleri yaşam biçimi değil ama, kurandaki bir ayetin yanlış anlaşılması ve uygulanması sonucunda ne gibi problemler çıktığını bir ayet örneği vererek açıklamaya çalışacağım.
2/ 193- (Yeryüzünde) Fitne kalmayıncaya kadar onlarla savaşın. Eğer vazgeçerlerse, artık zulüm yapanlardan başkasına karşı düşmanlık yoktur.
Allah insanlara dünya hayatında aklını takvasını fıskını vermiş, insanların önüne de doğru veya yanlış yola gidebilecek malzemeleri de vermiş kişilerin gittiği yönde yolu istisnasız bir şekilde ayırım yapmadan sonuçlarına katlanmaları karşılığında müdahale etmeden kendi özgür iradeleriyle yaşamalarını kendileriyle baş başa bırakmıştır.
67/ 2- O, amel (davranış ve eylem) bakımından hanginizin daha iyi (ve güzel) olacağını denemek için ölümü ve hayatı yarattı. O, üstün ve güçlü olandır, çok bağışlayandır.
Dünya hayatında ayette iman edenlere verilen savaş emri insanların inanmamalarına veya inançlarına uygun yaşamalarına değil, iman etmeyenlerin başka dinler üzerindeki yaşamalarına saldırışlarına karşı savaştır. Ayette dikkat ederseniz bunu vurgulamaktadır. Artık zulüm yapanlardan başkasına karşı düşmanlık yoktur. Her insan ister iman etsin isterse de iman etmesin. Her insan kendi hesabını Allaha karşı kendisi verecektir. Ahiret âleminde zaten herkes kazandığının karşılığını eksiltilmeden alacaktır. Ama dünya hayatında kişilerin başka insanlar üzerinde kendi inancını dayatmaya kalkarsa bu zulüm olur bu zalimlik olur.
İşte kuran insanların ayrı dinden olmalarına veya inanmayanlara karşı savaş değil İman etmeyenlerin yaşam ve din anlayışlarını diğer insanlara dikte etmelerine zorlamalarına karşı savaş yapmayı istemektedir. İslam toplumlarının anladıkları anlattıkları veya dünya konjüktüründe kabul edildiği gibi değildir. Yani savaş emri bütün dünyadaki insanların Müslüman olması için değil bütün dünyadaki insanların esenlik içerisinde kendi dinlerini yaşama özgürlüğüne sahip olmaları için vardır.
Kurandaki konu ve anlatılmak istenen anlaşılmadan Bektaşi’nin söylediği gibi namaza yaklaşmayın ayetinin sonundaki bir cümleyi alarak namazın yok olmasına delil olarak kullanması gibidir. Sarhoş ve cünüp iken namaza yaklaşılmasını Allah yasaklamıştır. Aynen onun gibi Kâfir olanları nerde bulursanız öldürün ayetinin başını bilmeden sanki Allah iman edenlere kâfir avına çıkmaları için seferber etmiş bir konumda anlamışlar ve anlatım imajı vermişlerdir. Kuranda ise olay tamamen farklı anlatılmıştır.
2/ 190- Sizinle savaşanlara karşı Allah yolunda savaşın, (ancak) aşırı gitmeyin. Elbette Allah aşırı gidenleri sevmez.
2/191- Onları, bulduğunuz yerde öldürün ve sizi çıkardıkları yerden siz de onları çıkarın. Fitne, öldürmekten beterdir. Onlar, size karşı savaşıncaya kadar siz, Mescid-i Haram yanında onlarla savaşmayın. Sizinle savaşırlarsa siz de onlarla savaşın. Kâfirlerin cezası işte böyledir.
2/192- Onlar, (savaşa) son verirlerse (siz de son verin); şüphesiz Allah, bağışlayandır esirgeyendir.
Kuranda Hiçbir zaman Müslüman olanlara iman etmeyenlere karşı savaşı başlatan olun dememiştir. Ama ne zaman seni inancından imanından yaşam biçiminden dolayı sen onların din ve yaşam biçimlerine karşı silahla çıkıp savaşmadığın halde onlar sana saldırırlarsa Allah savaşmayı böyle şart koşmaktadır. Ve öldürme olayı ancak ondan sonra emredilmektedir.” - Onları, bulduğunuz yerde öldürün” Bakınız kuran iman etmeyenlere karşı saldırmadığı sürece onlarla dostça insanca geçinmekten men etmez.
60/7- Belki Allah, sizlerle onlardan kendilerine karşı düşmanlık besledikleriniz arasında bir sevgi-bağı kılar. Allah, güç yetirendir. Allah, çok bağışlayandır, çok esirgeyendir.
60/8- Allah, sizinle din konusunda savaşmayan, sizi yurtlarınızdan sürüp-çıkarmayanlara iyilik yapmanızdan ve onlara adaletli davranmanızdan sizi sakındırmaz. Çünkü Allah, adalet yapanları sever.
60/9- Allah, ancak din konusunda sizinle savaşanları, sizi yurtlarınızdan sürüp-çıkaranları ve sürülüp-çıkarılmanız için arka çıkanları dost edinmenizden sakındırır. Kim onları dost edinirse, artık onlar zalimlerin ta kendileridir.
Bu ayetler dünya hayatında Müslüman olanlarının namazlarını bir başka ifadeyle din ve yaşam biçimlerinin profilini çizmektedir.
5/33- Allah'a ve Resulü’ne karşı savaş açanların ve yeryüzünde bozgunculuğa çalışanların cezası, ancak öldürülmeleri, asılmaları ya da elleriyle ayaklarının çaprazca kesilmesi veya (bulundukları) yerden sürülmeleridir. Bu, dünyadaki aşağılanmalarıdır, ahirette onlar için büyük bir azap vardır.
5/34- Ancak, sizin onlara güç yetirmenizden önce tevbe edenler başka. Bilin ki, şüphesiz Allah bağışlayandır, esirgeyendir.
Demek ki Kuran iman etmedi veya Müslüman olmadı diye asla insanları öldürmeyi emretmez. Âmâma ima etti diye Müslüman olanlara savaş açıp öldürmek için savaşa karşılık vermeyi ve öldürmeyi emreder. Onlar edeplice durdukları takdirde bakınız kuran onlar hakkında ne buyuruyor.
9/1- (Bu,) Müşriklerden kendileriyle antlaşma imzaladıklarınıza Allah'tan ve Resûlün’den kesin bir uyarıdır.
9/2- Bundan böyle yeryüzünde (size tanınmış bir süre olarak) dört ay dolaşın. Ve bilin ki Allah'ı aciz bırakacak değilsiniz. Gerçekten Allah, inkar edenleri hor ve aşağılık kılıcıdır.
9/3- Ve büyük Hacc (Hacc-ı Ekber) günü, Allah'tan ve Resûlü�nden insanlara bir duyuru: Kesin olarak Allah, müşriklerden uzaktır, O'nun Resûlü de� Eğer tövbe ederseniz bu sizin için daha hayırlıdır; yok eğer yüz çevirirseniz, bilin ki Allah'ı elbette aciz bırakacak değilsiniz. İnkâr edenleri acı bir azapla müjdele.
Evet, Müslüman olanlar otorite oldukları zaman kimseyi inançsızlıktan dolayı öldürmezler. yerlerinden ve yurtlarından sürmezler edeplice durdukları sürece kendi dinleri kendilerine aittir.
6-NEBİ VE RESULÜN VAHİYLE MUHATAP OLMASI
İman edenlerle iman etmeyenler arasında temel çizgiyi oluşturan, hayata bakışın, yaşamın anlamlaşmasını sağlayan temel olgularından birisi ona vahiy gelmesidir. Muhammedi resul yapan onu diğer insanlardan farklı kılan ona yerleri ve gökleri yaratan Allah tarafından dünya hayatında nasıl yaşanacağına ait bilgilendirilmesi vahiy gelmesidir.
2/97- De ki: "Cibril'e kim düşman ise, (bilsin ki) gerçekten onu (Kitabı), Allah'ın izniyle kendinden öncekileri doğrulayıcı ve müminler için hidayet ve müjde verici olarak senin kalbine indiren Odur.
Yeryüzündeki insanların az bir kısmı hariç, büyük bir çoğunluğu Allaha inanmaktadırlar. Ama Allah’ın rabliğine iman edip onun gönderdiği nebi ve resullerin getirdiği, mesajlarla beraber iman edip Allahın rabliğine iman edenlerin sayısı da yok denecek kadar azdır. Dikkat çekmek istiyorum. Ve altını çizerek vurgulamak istiyorum. Allaha inanmakla Allahın rabliğine iman etmek birbirinden farklı şeylerdir. Allaha inandım dediği halde onun rabliği altına girmeden onun gönderdiği nebi ver resullerin çizgisinde hayatı yaşamadan Allaha iman etmek bir anlam taşımaz.
43/7- Onlara bir peygamber gelmeyiversin, mutlaka onunla alay ederlerdi.
43/8- Biz de, kuvvet bakımından onlardan daha üstün olan (toplum)ları yıkıma uğrattık. Öncekilerin örneği geçti.
43/9- Andolsun, onlara: "Gökleri ve yeri kim yarattı?" diye soracak olsan, tartışmasız: "Onları üstün ve güçlü (Aziz) olan, bilen (Allah) yarattı" diyecekler.
Ehli kitap toplumlarının ve İslam toplumlarında vahiysiz zan ve tahminlerle abartılarak rivayetler yoluyla gelen peygamber fotoğrafı ortada yok. Yani peygamberlerin karşıdaki inanmayanlara ellerinde Allahtan gelen kitaplardan başka bir mucizeleri yok. Onlarda gözleri perdelenmiş olanlar karşısında kendileri gibi bir insan görmektedirler. Bu sebeple O da bizim gibi bir insan. Diyerek gelen vahiyleri inkâr etmektedirler. İşte Allah O peygamberlere vahiy indirilmesini kabul etmeyen onun getirdikleriyle hayatlarını anlamlaştırmayanlar Allah tarafından düşman ilan edilmişlerdir.
2/98- Her kim Allah'a, meleklerine, elçilerine, Cibril'e ve Mikail'e düşman ise, artık şüphesiz Allah da kâfirlerin düşmanıdır."
Kuranda kullanılan kelime ve ayetler doğru bir şekilde kuranla açıklanırlar. Miraç konusu ile ilgili hiçbir emare olmadığı halde necim suresinde inanlar için doğru bir peygamber fotoğrafını tanımlarken peygamberi nebi ve insan konumundan soyutlayarak yedinci kat semaya Allah ile görüşmeye göndermeleri Allahın tanımladığı peygamber tablosunu parçalayıp bozarak onu ilah konumuna düşürmektedir. Miraç konusu ile gündeme gelen necim suresinin miraçla ilgili verdikleri ayet örneklerini tahlil edelim.
53/1- Battığı zaman yıldıza andolsun;
Kuranda Dikkat ederseniz bir olayı anlatırken bilinen şeylerden yemin ederek bilinmeyen bir başka deyişle müteşabih olanları insanlara açıklamaktadır. Hayatımızda da her şey öyle değil mi? Rakamları insanlar öğrenmeden hesap yapabilirler mi? Kelimeleri öğrenmeden insanlar cümle kurup, kitap okuyup yazabilirler mi? İşte Allah da kuranda bilinenleri anlatıyor. Ve arkasından gelen bilinmeyenleri tek tek açıklıyor. Aşağıdaki ayette insanların bilmediği tereddüde düştükleri konulardan birisi nedir kendi içlerinden olan birinin nebi ve resul olduğunu ilan etmesiydi. Ve Allah da bu konuda onlara açıklama yapmaya başlıyor.
53/2- Sahibiniz (arkadaşınız olan peygamber) sapmadı ve azmadı.
Kuranın değişik ayetlerinde Bulunmuş oldukları toplumlarda peygamberler kendi içlerinden çıktığı zaman o peygamberler deli olmakla Mecnun olmakla sapık olmakla suçlanmışlardır. Allah da kendi içlerinde bir hayat yaşayan ve kendilerinin güvendikleri insanlara asla bir zarar vermediğini bilip onu sahiplendikleri halde ne zaman onlara ben size Allahtan peygamber olarak gönderildim dediği zaman düşmanlık başlıyor. Aslında ona düşmanlık kendi şahsına değil, ona düşmanlık ondaki vahye düşmanlıktır. Bir başka ifade ile Allaha düşmanlıktır.
51/52- İşte böyle; onlardan öncekiler de bir elçi gelmeyiversin, mutlaka: "Büyücü ve cinlenmiş" demişlerdir.
Ayette gördüğünüz gibi o sapmadı ve azmadı o sizin önceki sahiplendiğinizden başkası değil o bir deli değil bir mecnun da değil o Allahtan size kendi ayetlerini göndermek için seçtiği bir nebi ve Resuldür.

53/3- O, hevadan (kendi istek, düşünce ve tutkularına göre) konuşmaz.
Allah kâfirlerin inkarlarına karşı resulünü tanıtmaya başlıyor. O gelen vahiyler kendi öngördüğü ve uydurduğu değildir. O hem söylem ve hem de eylem olarak Allah ile sözleşmiştir. O hiçbir zaman kendi isteklerine yenilerek menfaatine uygun bir şey söylemez o ne konuşursa ne söylerse vahiyden başka değildir.
53/4- O (söyledikleri), yalnızca vahyolunmakta olan bir vahiydir.
Sakın ola ki onun getirdiklerini kendisi uydurdu demeyin eğer o gönderilen vahyin dışında bir söz ve eylemde bulunmuş olsaydı onu şah damarından yakalar hesabını sorardık.
69/43- Âlemlerin Rabbinden bir indirilmedir.
69/44- Eğer o, Bize karşı bazı sözleri uydurup-söylemiş olsaydı.
69/45- Muhakkak onun sağ-elini (bütün güç ve kudretini) çekip-alıverirdik.
69/46- Sonra onun can damarını elbette keserdik.
Bu kadar işte peygamberin durduğu oturduğu makam ve koltuk burasıdır. Kim bu koltuktan aşağı ve yukarı onu indirip çıkarırsa o zalimdir. İşte kelimeleri yerinden oynatmak da budur. Hıristiyanların İsa Allahın oğludur Yahudilerin de Üzeyir Allahın oğludur demekle peygamberlerini bulunduğu koltuktan kaldırıp tabiri caizse Allahın koltuğuna oturtmuşlardır.
9/30- Yahudiler: "Üzeyir Allah'ın oğludur" dediler; Hıristiyanlar da: "Mesih Allah'ın oğludur" dediler. Bu, onların ağızlarıyla söylemeleridir; onlar, bundan önceki inkâr edenlerin sözlerini taklit ediyorlar. Allah onları kahretsin; nasıl da çevriliyorlar?
Şimdi peygamberin tanımını kuran yaptıktan sonra ona vahyin nasıl geldiği konusunda bilgi vererek insanların kendi aralarında tartışmalara son noktayı koymaktadır.
53/5- Ona (bu Kur'an'ı) üstün (oldukça çetin) bir güç sahibi (Cebrail) öğretmiştir.
Yine vahyin gelişi konusunda gerek Hıristiyan ve Yahudi toplumlarında gerekse de İslam toplumlarında vahyin insanların kendi kafalarında fotoğrafladıkları bir Cebrail portresiyle anlamışlar ve ifade etmeye çalışmışlardır. Meallerdeki yapılan en büyük yanlışlardan birisi de budur. Kuranın hiçbir ayetinde kuranın gelişenini Cebrail ile gönderdiğine dair bir ayet yoktur. Konumuz miraçla ilgili olduğu için bu ayrı bir gündemi oluşturmaktadır. Fakat kuranda başka bir surede ve başka ayetlerde de vahiyin öğretilmesi ile ilgili bilgi vermektedir.
81/ 17- Kararmaya ilk başladığı zaman, geceye andolsun,
18- Ve nefes almaya başladığı zaman, sabaha;
19- Şüphesiz o (Kur'an), üstün onur sahibi bir elçinin gerçekten (Allah'tan getirdiği) sözüdür;
20- (Bu elçi,) Bir güç sahibidir, arşın sahibi Katında şereflidir.
21- Ona itaat edilir, sonra güvenilirdir.
22- Sizin sahibiniz bir deli değildir.
23- Andolsun o (peygamber), onu apaçık bir ufukta görmüştür.
24- O, gayb (haberlerin)e karşı (söylediklerinden dolayı) suçlanamaz (ya da cimrilikte bulunup kıskançlık yapmaz.)
25- O (Kur'an) da kovulmuş şeytanın sözü değildir.
26- Şu halde, siz nereye kaçıp-gidiyorsunuz?
27- O (Kur'an), alemler için yalnızca bir zikirdir;
28- Sizden dosdoğru bir yön (istikamet) tutturmak dileyenler için.
29- Alemlerin Rabbi olan Allah dilemedikçe siz dileyemezsiniz.
Ne olur beni bağışlayın okuyuculardan sık sık uyarılar alıyorum. Uzun yazma ve konuyu uzatma hakkında. Fakat olayların detayına girmesen de anlaşılmıyor. Ben bir ayeti işlerken bir konu içerisinde onun oturduğu yeri de göz önünde bulundurarak anlatmaya çalışıyorum.
Bakınız surede kuranı getiren bir elçiden söz edilmektedir. Eğer bu elçi kavramı konu içerisinde nasıl bir yere ne anlamda konulduğu anaşılmazsa yanlış yorumlar ve anlayışlar ortaya çıkar. Meallerde de vahyin gelişini ön yargı olarak Cebrail getirdiği inancı olunca elçi kavramına konu içerisinde yüklenen mana da ister istemez Cebrail olarak anlatılmıştır.
Yukarda tekvir suresinde anlatıldığı gibi Kuran gerçekten Allahın öğrettiği ve elçi olan muhammedin getirdiği bir kitap olarak mı anlamak lazım Yoksa Konu içerisinde geçen elçi kelimesi cebraile atfedilerek cebralin öğretti bir kitap mıdır?
19- Şüphesiz o (Kur'an), üstün onur sahibi bir elçinin gerçekten (Allah'tan getirdiği) sözüdür;
Buraya bir soru işareti koyalım bu elçi kimmiş konuya devam edelim. Gerçekten bu kuranı öğreten Allah mı yoksa Cebrail mi?
81/20- (Bu elçi,) Bir güç sahibidir, arşın sahibi Katında şereflidir.
81/21- Ona itaat edilir, sonra güvenilirdir.
81/22- Sizin sahibiniz bir deli değildir.
Gördüğünüz gibi konu içerisinde işlenen ve elçi kavramı hakkında insanların ynıldığı nokta onu Cebrail diye adlandırmalarıdır. Allah katında şerefli olan gayıp haberlerine karşı suçlanamayan konuştukları vahiyden başka bir şey olmayan sahiplendikleri kişiyiy sapıklıkla delilikle mecnun olmakla suçladıkları Cebrail değil kendi içlerinden insan olan ve onlara Allahtan aldığı vahiyleri ulaştıran nebi ve resul olan muhammettir.
İnanları miraç konusuna odaklayan ve miraca gidişini raulamı bedenlemi yaptı tartışmalaraı içerisinde boğup kalan İslam toplumları kurandaki anlatılanlara karşı gözlerini ve kulaklarını perdelediklerinin farkında değildirler.
Tekvir suresinde geçen bundan sonraki ayetlerde necim suresindeki bundan sonraki anlatılanlarla tıpatıp örtüşmektedirler Demekki Kuranı öğreten üstün güç Cebrail değil yerleri ve gökleri yaratan insanların kalbinden geçeni bilen düşen her yaprağın düşünden haberdar olan Allahın öğretmesi vahyetmesi imiş.
Şimdi tekvir suresindeki geçen ayetler burada kalsın konumuzu oluşturan necim suresinde miraçla ilgili delil gösterdikleri ayetlere kuranın bakışı ile bakarak anlatmaya devam edelim.
6- (Ki O,) Görünümüyle çarpıcı bir güzelliğe sahiptir. Hemen doğruldu.
Ayette bahsedilen ifade Cebrail’ ait değil kuran mecazi bir anlatımla resulü ile nasıl diyalog kurduğunu sanatsal bir üslupla anlatıyor. Kullardan kendisine yaklaşanları Allahın onlara daha çok yaklaşacağını belirtmesi En güzel isimlerin Allaha ait olduğunu söylemesi iki elimle özenerek insanın yaratılışı hakkında bilgi vermesi hep kuranda mecazi anlatımlarla anlatma sanatıdır.” Görünümüyle çarpıcı bir güzelliğe sahiptir. Hemen doğruldu.” Ayette bahsedilen bu ifade Allahın kendisine ait bir ifadedir.
53/7- O, en yüksek bir ufuktaydı.
Şu anda iman etmeyenler ve müşrik olanlar da Allah’ı kabullenmektedirler. Ama Allahtan vahiy gelme ve onu kendi terbiyesi altında olanlarla Allaha karşı duyarlılığını kaybetmiş dünya hayatında yaşamın gayesinden uzak olanların Allaha karşı yakınlıkları bir değildir. Mekke toplumunda yaşayan onlar gibi putlara tapmayan fakat Hıristiyan Yahudi olanlar gibi hiçbir kitaba karşı bilgisi olmayan bir insan iken Allahın kendisine verdiği maharetle Allahın doğru olan dinini bulmaya çalışan biriydi.
42/ 52- Böylece sana emrimizden bir ruh vahy ettik. Sen, kitap nedir, iman nedir bilmiyordun. Ancak Biz onu bir nur kıldık; onunla kullarımızdan dilediklerimizi hidayete erdiririz. Şüphesiz sen, dosdoğru olan bir yola yöneltip-iletiyorsun.
İşte son nebiye resulün Arasındaki mesafeyi anlatan bir ifadedir” O, en yüksek bir ufuktaydı.” Yoksa metreyle kilometreyle ölçülen uzaklık değildir.
53/8- Sonra yaklaştı, derken sarkıverdi.
Yine bir insanın bir sünnet olarak toplum içerisindeki inasanların yaşam biçimlerini inceleme ve tahlil noktasında olgunlaşarak gece gündüz doğrunun ve yanlışın ne olduğu konusunda yoğunlaşması onun Allah ile diyalog kurmasına zemin hazırlamıştı. Bu kendisinden önce gelmiş geçmiş peygamberlerde olan Allahın bir sünnetidir. Toprağa tohum atılacağı zaman toprağın sürülerek nem ve tohumun çıkacağı filizlenip yereceği hale getirmeden nasıl atılan tohum çıkıp yeşeriyorsa. İşte peygamberlere vahiy gelme derecesine gelinceye kadar bu süreç geçmektedir.
Hazreti Musa’nın firavun arkasından şuayp peygamberin yanındaki hayat tecrübesi ve olgunlaşmasının arkasından ona vahiy gelmeye başladığı gibi Mekke de de uzun bir zaman dilimi içerisinde yerlerin ve göklerin yaratıcısının yarattığı şeyler konusunda tutarlı bir anlayışı sergileyene an cacak vahiy gelerek insanlara doğru bir bilgi verebilir.

53/9- Nitekim (ikisi arasındaki uzaklık) iki yay kadar (oldu) veya daha yakınlaştı.
Yine Buradaki yaklaşım ölçüsü mecazi anlatılmıştır. Allah her insana şah damarından daha yakındır.İnsanlar içerisinden onu alarak ve eğiterek söylediklerini pervasızca dayaktan kovulmaktan öldürülmekten korkmadan o hazır bir hale gelmesiyle ona vahiy gelmeye kendi bilgi ve direktiflerini ona anlatmaya başlamıştır.
Hiç Cennet nedir ahiret nedir? Bilmeyen bir insana gel ey insan seni öldüreceğim ama bunun karşılığında cennete gideceksin veya seninin elindeki malları gerektiği zaman atacaksın sadece Allah’ı ilah edineceksin desen kaç kişi ona razı olur? Ama dünya hayatının akleden insanlar için bir deneme olduğunu, bilen Öldüren yaşatan hayatı Allah için yaşayan bir insan için bir de ahiret âlemi vardır. Asıl bu imtihanın arkasında her şeyin onun önüne geleceği nimetlerin olacağını bilen bir insan için dünyada ölmekle yaşamak arasındaki farkın kalmadığını ancak anlayabilir.
53/10- Böylece O'nun kuluna vahyettiğini vahyetti.
Bu ifade işte inkâr edenlerin kabul etmeyip de Dünya hayatında inananların hayatının zerreden küreye kadar ne varsa hepsini kuşatan bir vahiy bilgisinin nebilere aktarılmasının haykırışıdır. Bu olguya iman edenler için Allahın resullerinin önem ve değeri vardır. Onları kutsal yapan onları diğer nebi olmayanlardan ayıran özellik de budur. Ona itaat Allaha iaat ona saygısızlık da Allaha saygısızlıktır.
53/11- Onun gördüğünü gönül yalanlamadı.
İman edenler için kuran insanların birleşip de ortaya koyabilecek bir kitap değildir.
17/88- De ki: "Eğer bütün ins ve cin (toplulukları), bu Kur'an'ın bir benzerini getirmek üzere toplansa, -onların bir kısmı bir kısmına destekçi olsa bile- onun bir benzerini getiremezler."
Aklını kullananlar ondaki çelişkisizliği ve anlatımı harikuladeliği gördükleri zaman iman edenleri mutmain etmektedir.
89/27- Ey mutmain (tatmin bulmuş) nefis,
89/28- Rabbine, hoşnut edici ve hoşnut edilmiş olarak dön.
Onun gördüğü Allahın kâinat üzerinde yaratmış olduğu ve gönderilen vahiylerdeki anlam bütünlüğüdür.
53/12- Yine de siz gördüğü (şey) üzerinde onunla tartışacak mısınız?
Bu peygamber aracılığı ile inkâr edenlere olan bir hitaptır. Yoksa kuranda inkâr edenlere karşı bir hitap yoktur. O cehalet devri karanlığında Her karanlığı delmek için aydınlatmak için bir bir ayetleri indirirken insanların hiç bilemeyeceği bir gayıp haberini olara bildiriyordu.
81/24- O, gayb (haberlerin)e karşı (söylediklerinden dolayı) suçlanamaz (ya da cimrilikte bulunup kıskançlık yapmaz.)
Kuran geçmiş kavimlerin belge ve tarihi kültürün gelişmediği dönemlere ait bilgileri verdiği gibi gelecekte insan kültürünün zamanla açıklayabilecek bazı gayıp bilgilerini de vermektedir. Bunlar dünya hayatında inceleyen düşünenler araştıranlar için bir gerçektir. Ama bir de Kuran ahiret ile ilgili bilgi vermektedir. Bu bilgiler ne testten geçirilebilir ne de insan aklıyla çözülebilir. Bu bilgilere ancak yerleri ve gökleri yaratan Allahın göndermiş olduğu dünya hayatına ilişkin doğru bir şekilde veren Allahın insanlara verdiği bir bilgidir.
Ancak ona inananlar ve ondan korkanlar bu bilgilere iman eder ve Salih ameller işlerler. İşte kuran bu tip insanların profilini şöyle anlatmaktadır.
2/2- Bu, kendisinde şüphe olmayan, muttakiler için yol gösterici olan bir Kitap'tır.
2/3- Onlar, gaybe inanırlar, namazı dosdoğru kılarlar ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden infak ederler.
2/4- Ve onlar, sana indirilene, senden önce indirilenlere iman ederler ve ahirete de kesin bir bilgiyle inanırlar.
İşte bunlar bilginin kaynağını keşfetmiş Allah hakkında diğer insanlardan farklı bir bakış açısını yakalamış ancak nebi ve resullere ait bir olgudur.
53/13- Andolsun, onu bir de diğer inişte görmüştü.
Kuran diğer bir inişten söz ederken insanların ilk yaratılışındaki bir sözleşmeden bahsetmektedir. Aslında bu sözleşmeyi bütün insanlar yapmış fakat insanlar içerisinde bu sözleşmeye sadık kalan çok az olmuştur. Bunlardan en öde gelenleri nebiler ve resullerdir. İşte Allahın lisanı hal ile aktardığı o sözleşmenin metni şöyledir.
7/172- Hani Rabbin, Âdemoğullarının sırtlarından zürriyetlerini almış ve onları kendi nefislerine karşı şahitler kılmıştı: "Ben sizin Rabbiniz değil miyim?" (demişti de) Onlar: "Evet (Rabbimizsin), şahid olduk" demişlerdi. (Bu,) Kıyamet günü: "Biz bundan habersizdik" dememeniz içindir.
Ben sizin Rabbiniz değil miyim?" (demişti de) Onlar: "Evet (Rabbimizsin), şahid olduk" demişlerdi” İnsanlar ilk yaratılırken, diğer insanların dışında kendilerine kotlanmış olan bilgilerin dışında hareket etmeyen melekler konumunda bulunmaktadırlar. Faka denenmenin asıl nüvesini oluşturan iblis onlar akıl baliğ çağına girmesiyle beraber bu sözleşme metnini bozarak Allahın dışındaki rablara davet etmişlerdir. Dünya hayatı çekici ve süslüdür. Ahiret hayatı hem uzun hem de sarp bir yokuşa gitmek gibi zordur. Bu sebeple insanlar içerisinden çok azı bu sözleşmeye sadık kalmışlardır.
33/ 23- Müminlerden öyle erkek-adamlar vardır ki- Allah ile yaptıkları ahide sadakat gösterdiler; böylece onlardan kimi adağını gerçekleştirdi, kimi beklemektedir. Onlar hiçbir değiştirme ile (sözlerini) değiştirmediler.
Ölümü dirimi hayatı Allaha ait olan kadın ve erkeklerden çok az insanlar bu sözleşmenin arkasında durmuşlardır. İşte necim suresinde bahsedilen diğer bir iniş onu anlatmaktadır. Yoksa Allah semada da oraya inip çıkacak değil herhalde.
53/14- Sidretü'l-Münteha'nın yanında.
53/15- Ki Cennetü'l-Me'va onun yanındadır.
İnsanlardan nebiler dışında hiç kimsenin ulaşamadığı makam doğru bir bilgilendirme ile bilgilendirilemeyen makamdır. İnsanlar içerisinde ister iman edenlerden olsun isterse de iman etmeyenlerden olsun hepsi kendi yollarının doğru olduğunu sanmaktadırlar. İman etmeyenler içerisinde olan deistler ve ateistler ahiret hayatının olmadığını sanmaktadrlar ve kendilerinin en doğru yolda olduklarını söylerler. Bunun yanında da vahyin güdümünden sapan gerek ehli kitap toplumlarında gerekse de İslam toplumlarında fırkalara ayrılarak herkes kendi fırkasının cennete gideceğini sanmaktadırlar.
2/ 111- Dediler ki: "Yahudi veya Hıristiyan olmayan hiç kimse kesin olarak cennete giremez." Bu, onların kendi kuruntularıdır. De ki: "Eğer doğru sözlüyseniz, kesin-kanıtınızı (burhan) getirin."
Allah da diyor ki Hayır.” Ki Cennetü'l-Me'va onun yanındadır” Cennet Allahın gönderdiği kafirlerin kabul eteyip ehli kitabında vahyin orjinalinden saparak bir takım zan ve tahminle yol edinip yaşayanların değil, o nebinin getirdiklerine uyanlar ve onun çizgisinde yaşayanlar cennete sahip olacaklardır.
53/16- Sidreyi örten örtmekte iken,
İşte O gerçek bilgiyi inkar edenler onu örterken onlar Allah beşere hiçbir şey indirmez derken iman edenler ona inanırlar ve Salih amellerle hayatlarını bütünleştirirler.
53/17- Göz kayıp-şaşmadı ve (sınırı) aşmadı.
Bu gelen vahiylerin gelmesi konusunda asla bir şüpha yok o her şeyin bir ölçüsünü vererek düşünen ve aklını kullanan bir kavmi ancak hidayerte eriştirir.
53/18- Andolsun, o, Rabbinin en büyük ayetlerinden olanı gördü.
Evet, insanların büyük bir kısmının kabul etmediği cennet ve cehennem hakkında ona bilgi verildi Dünya hayatı bir an kâfirlerin kabul etmediği ahiret hayatı ise ebedir. İşte bir anlık dünya hayatında kendi gözlerini perdeleyenler ahiret hayatını asla göremezler kör ve sağır olarak dünya hayatında bir zaman dilimi içerisinde şaşkınca dolaşırlar.
http//kuranianlamametodu.blogspot.com
[email protected]
Ali Rıza Borazan isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 7. June 2011, 05:26 AM   #5
Ali Rıza Borazan
Uzman Üye
 
Ali Rıza Borazan - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Feb 2009
Mesajlar: 399
Tesekkür: 59
244 Mesajina 485 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 17
Ali Rıza Borazan will become famous soon enoughAli Rıza Borazan will become famous soon enough
Standart Miraç olayı nedir?

MİRAÇ OLAYI NEDİR?

Daha önce miraç ile ilgili makalemde, bu güne kadar tefsirlerde anlatılan miraç hakkındaki bir anlayışı örnek olarak aktararak, kısacık da olsa kuranda miraç ile ilgili bir ayetin Olmadığını anlatmaya çalışmıştım. Hıristiyan toplumlarının Hazreti İsa peygamberde olmayan hasletleri ona yakıştırarak, onda olmayan hasletleri ona mal ederek ilahlaştırdıkları gibi İslam toplumları da hazreti Muhammed’de olmayan hasletleri ona yakıştırarak ilah konumuna getirmişlerdir.

Şimdi delil olarak gösterdikleri ayeti hem Arapça orijinal metnini hem Türkçe okunuşunu hem de Türkçe tercümesini vererek ilgili konuyu irdelemeye çalışalım.

17/1سُبْحَانَ الَّذِي أَسْرَىٰ بِعَبْدِهِ لَيْلًا مِنَ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ إِلَى الْمَسْجِدِ الْأَقْصَى الَّذِي بَارَكْنَا حَوْلَهُ لِنُرِيَهُ مِنْ آيَاتِنَا ۚ إِنَّهُ هُوَ السَّمِيعُ الْبَصِيرُ

17/1.Subhâne-lleżî esrâ bi’abdihi leylen mine-lmescidi-lharâmi ilâ-lmescidi-l-aksâ-lleżî bâraknâ havlehu linuriyehu min âyâtinâ(c) innehu huve-ssemî’u-lbasîr(u)

17/1- Bir kısım ayetlerimizi kendisine göstermek için, kulunu bir gece Mescid-i Haram'dan, çevresini bereketlendirdiğimiz Mescid-i Aksa'ya götüren O (Allah) Yücedir. Gerçekten O, işitendir, görendir.

Asıl ayetin anlaşılmasına engel olan ayet kelimesine kuranın konu içerisinde yüklediği mananın yanlış anlam yüklenmesinden kaynaklanmaktadır. Dolayısı ile , İsra suresinin birinci ayetinin yanlış anlaşılmasına neden olmaktadır. Ayette geçen şu kelimelerin ayet içerisinde ne anlamda kullanıldığını kuranda sörf yaparak anlamaya çalışalım. A)- ayet, b)- gece, c)- mescidi -haram,, d) mescidi-aksa

AYET
Kuranda ayet ifadesi kurandaki sureler içerisindeki numaralandırılmış olanların anlamını ifade ettiği gibi, aynı zamanda Allahın yaratmış olduğu güneş ay yıldızlar, dünya hayatındaki savaşından barışından oturtuşundan kalkılışından mustazaf’lıktan güçlü olmasına kadar Allahın yaratmış olduğu ne varsa hepsinin adıdır. Şimdi kuranda ayet kelimesinin değişik konular içerisinde kullanılış şeklini aktararak ayetin ne anlamda kullanıldığını konu ve kuran bütünlüğünde anlamaya çalışalım.

O zaman ayet kelimesini kuran iki anlamda kullanmıştır. Birisi vahiy anlamında olan ayetler ikincisi de yaratılmış olan evren ile ilgili ayetlerdir. Önce vahiy anlamında olan ayetlere örnekler verelim.

VAHİY ANLAMINDA KULLANILAN AYETLER.

6/55- Suçlu-günahkârların yolu apaçık ortaya çıksın diye, ayetlerimizi işte böyle birer birer açıklıyoruz.

Kuran İki hayattan bahsetmektedir. Birisi insanların yeryüzünden her akıllı olan insana ergenlik çağından başlamak üzere bunaklık ve ölüm dönemine kadar geçen süreç içerisinde denenmesidir. İkincisi ise bu denenme sonucunda mükâfat ve cezanın verileceği ahiret âlemidir.

Allah dünya hayatında denemeye tabi tuttuğu her insana hem kötü yollara hem de iyi yollara gide bilecek eğilimi vermiş üstelik bunları ayırt edebilecek aklını da vermiş, insan hangi yola gidecekse o yoldaki malzemeleri de vermiş kişilere dünya hayatında özel bir müdahalede bulunmadan kendi özgür iradeleriyle baş başa bırakmıştır.

Dünya hayatında inanlar için göndermiş olduğu vahiyler anlamındaki ayetlerle kulağını tıkamayan gözlerini perdelemeyen, kalplerini mühürleyip kilitlemeyenlere nebiler ve resullerle uyarıcılar göndermiştir.

Bu anlamdaki ayet sürekli Allahın peş peşe dizdiği nebi ve resullerle istisnasız her insan uyarılarak Ahiret âleminde itiraz hakkının olmamasını sağlamıştır.

6/130- Ey cin ve insan topluluğu, içinizden size ayetlerimi aktarıp-okuyan ve bu karşı karşıya geldiğiniz gününüzle sizi uyarıp-korkutan elçiler gelmedi mi? Onlar: "Nefislerimize karşı şahadet ederiz" derler. Dünya hayatı onları aldattı ve gerçekten kâfir olduklarına dair kendi nefislerine karşı şahadet ettiler.

Ahiret âlemi ile ilgili bilgi verilmesi vahiy anlamında bir ayettir. Ahiret âleminin var oluşu denenme sonucunda insanların ceza ve mükâfat çekmesi de bir ayettir.
Buradaki elçiler vahye muhatap olan nebiler olabildiği gibi aynı zamanda nebilerin getirdiklerini aktaranlar anlamında da kullanılmıştır.

7/40- Şüphesiz ayetlerimizi yalanlayanlar ve onlara karşı büyüklenenler, onlar için göğün kapıları açılmaz ve halat (ya da deve) iğnenin deliğinden geçinceye kadar cennete girmezler. Biz suçlu-günahkârları işte böyle cezalandırırız.

Buradaki ayet de Vahiy anlamında nebilere gelen ayetler anlamındadır. Bilindiği gibi, İman edenlerle iman etmeyenleri biri birinden ayıran ve bu sebeple de hayata bakışları ve yaşamları birbirlerine taban tabana zıt olan iki topluluk oluşturmaktadır. Bu gün Allah’tan vahiy geldiğini öldükten sonra diriliş ve hesaba çekiliş olduğunu kabul etmeyenler deistler ve ateistlerdir.
6/91- Onlar: "Allah, beşere hiçbir şey indirmemiştir" demekle Allah'ı, kadrinin hakkını vererek takdir edemediler. De ki: "Musa'nın insanlara bir nur ve hidayet olarak getirdiği ve sizin de (parça parça) kağıtlar üzerinde yazılı kılıp (bir kısmını) açıkladığınız ve çoğunu göz ardı ettiğiniz kitabı kim indirdi? Sizin ve atalarınızın bilmediği şeyler size öğretilmiştir." De ki: "Allah." Sonra onları bırak, içine 'daldıkları saçma uğraşılarında' oyalanıp-dursunlar.
6/92- İşte bu (Kur'an), önündekileri doğrulayıcı ve şehirler anası (Mekke) ile çevresindekileri uyarman için indirdiğimiz kutlu Kitap’tır. Ahirete iman edenler buna inanırlar. Onlar namazlarını (özenle) koruyanlardır.
İnsanlık tarihinin var oluşundan bu tarafa Allah nebiler aracılığı ile diğer insanlara hem dünya hayatında hem de ahiret hayatında mutlu olmaları onların üzüntüye kapılmamaları için kendi vahiylerini son nebi ve resul gelinceye kadar aralıksız sürdürmüştür. Allahtan gelen bilgiler yazı kültürü ve sanatının gelişmesiyle her örnekten bir örnek verildiği hiçbir eksik bırakılmadığı kuran gibi bir kitapta toplanarak bir taraftan ezber diğer taraftan belgelerle insanlar aracılığı ile Allah bu kitabı korumuş ve koruyacaktır. Artık Allah nebilik (peygamberlik) ayetini kaldırarak yeni bir dönem başlatmıştır.
Kuran’ın inişinden sonraki dönemlerde bütün insanların eğer kuranı gereği gibi anlayabilirlerse her problemin çözümünde ilkeleri koymuş ve nerde nasıl yaşanacağının sistematiğini bildirmiştir. Artık nebi anlamında bir daha resul gelmeyecektir.
33/40- Muhammed, sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası değildir; ancak O, Allah'ın Resûlü ve peygamberlerin sonuncusudur. Allah, herşeyi bilendir.
Fakat kuranı başka insanlara aktaran elçiler devamlı peş peşe olmaya devam edecektir.
4/59- Ey iman edenler, Allah'a itaat edin; elçiye itaat edin ve sizden olan emir sahiplerine de. Eğer bir şeyde anlaşmazlığa düşerseniz, artık onu Allah'a ve elçisine döndürün. Şayet Allah'a ve ahiret gününe iman ediyorsanız. Bu, hayırlı ve sonuç bakımından daha güzeldir.
Bu sistematiğe inana ve uyanlara, kuran iman edenler tabirini kullanmaktadır. Yaşam ve hayata bakış olarak bunlar yaşamlarının temelini kendi akıllarına ters gelse bile vahyin dışında düşünemezler ve yaşayamazlar. rabbani yol budur. Tek bir ümmet tek bir şeriat içerisinde olanlar da bunlardır. Bunların dışında olanlar ayrı ayrı şeriat içerisinde olanlardır. Bunlarda iki kısma ayrılmaktadır. Ehli kitap ve müşriklerdir.
Şimdi kuranda Ayet kelimesini gelen vahyi bilgiler dışında kullanması ile ilgili olanlar hakkında anlatılanlara bakalım.
VAHYİ BİLGİLERİN DIŞINDA YARATILANLAR İÇİN KULLANILAN AYETLER.
41/37- Gece, gündüz, güneş ve ay O'nun ayetlerindendir. Siz güneşe de, aya da secde etmeyin. Allah’a secde edin ki bunları Kendisi yaratmıştır. Eğer O'na ibadet edecekseniz.
25/45- Rabbini görmedin mi, gölgeyi nasıl uzatıvermiştir? Eğer dilemiş olsaydı onu durgun kılardı. Sonra Biz Güneş'i ona bir delil kılmışızdır.
10/5- Güneş’i bir aydınlık, Ay’ı bir nur kılan ve yılların sayısını ve hesabı bilmeniz için ona duraklar tespit eden O'dur. Allah, bunları ancak hak ile yaratmıştır. O, bilen bir topluluk için ayetleri böyle birer birer açıklamaktadır.
10/6- Gerçekten, gece ile gündüzün art arda gelişinde ve Allah'ın göklerde ve yerde yarattığı şeylerde korkup-sakınan bir topluluk için elbette ayetler vardır.
10/7- Bizimle karşılaşmayı ummayanlar, dünya hayatına razı olanlar ve bununla tatmin olanlar ve Bizim ayetlerimizden habersiz olanlar;
Kurandan aktarmış olduğumuz gönderilmiş olan vahyin dışında zerreden küreye kadar Allahın yaratmış olduğu istisnasız her şeydir. Ne zaman gönderilen nebilerle insanlara ulaştırılan bilgiler dışında ayet kelimesi geçmişse o mutlaka yaratış ile ilgili ayetlerdir. Sivrisineklerin yaratılışı bir ayet olduğu gibi barış savaş mikroplar da birer ayettirler. Rüzgârlar, denizler, dağlar helak olmak depremler su hava aklına gelebilen ne varsa hepsi ayetlerdendir.
O zaman İsra birinci ayette kulunu bir gece mescidi haramdan mescidi aksaya götürdüğünde ona bazı ayetleri göstermesi neymiş onu ayet içerisinde geçen diğer kelimelerin yüklendiği manaları da çözdükten sonra açıklamaya çalışacağız inşallah.
GECE
Ayet içerisinde dikkat çekilen kelimelerden birisi de gece kelimesidir. Kuranda gece kelimesi iki anlamda kullanılmıştır. Birincisi güneşin batışı ile güneşin doğuşu arasında kalan karanlık bölgedir. İkincisi de vahyin bilgisinden uzak bir
Cehalet karanlığı da kuranda ayet olarak nitelendirilmiştir
GERÇEK ANLAMDA KULLANILAN GECE AYETİ
2/164- Şüphesiz, göklerin ve yerin yaratılmasında, gece ile gündüzün art arda gelişinde, insanlara yararlı şeyler ile denizde yüzen gemilerde, Allah'ın yağdırdığı ve kendisiyle yeryüzünü ölümünden sonra dirilttiği suda, her canlıyı orada üretip-yaymasında, rüzgârları estirmesinde, gökle yer arasında boyun eğdirilmiş bulutları evirip çevirmesinde düşünen bir topluluk için gerçekten ayetler vardır.
10/67- O, dinlenmeniz için geceyi, gündüzü de aydınlatıcı (mubsir) olarak sizin için yaratmıştır. Şüphesiz işitebilen bir topluluk için bunda gerçekten ayetler vardır.
17/12- Biz geceyi ve gündüzü iki ayet kıldık; gece ayetini sildik de Rabbinizden bir fazl aramanız, yılların sayısını ve hesabı öğrenmeniz için gündüzün ayetini aydınlatıcı kıldık. Biz, her şeyi yeterince açıkladık.
Dikkat ederseniz ayet kelimesinin farklı şekillerde kullanılışı bariz olarak bu ayetlerde de anımsatılmaktadır. Bu ayetlerde gece ifadesi gerçek anlamda muhkem olarak herkesin anlayacağı biçimde güneş battığı zaman fiili olarak kararan havadır. güneş doğduğu zaman da fiili olarak aydınlanan havadır. Şimdi de kuranda geçen cehalet ve gizlilik anlamı ifade eden ve bunu mecazi olarak kullanılan ayetlere bir göz atalım.
CEHALET VE GİZLİLİK İFADE EDEN GECE
20/77- Andolsun, Biz Musa'ya vahy etmiştik: "Kullarımı geceleyin yürüyüşe geçir, onlara denizde kuru bir yol aç, yetişilmekten korkmadan ve endişeye kapılmadan."
97/1- Gerçek şu ki, Biz onu kadir gecesinde indirdik.
97/2- Kadir gecesinin ne olduğunu sana bildiren nedir?
97/3- Kadir gecesi, bin aydan daha hayırlıdır.
97/4- Melekler ve ruh, onda Rablerinin izniyle her bir iş için inerler.
97/5- Fecrin çıkışına kadar bir esenliktir (selamdır) o.
17/1- Bir kısım ayetlerimizi kendisine göstermek için, kulunu bir gece Mescid-i Haram'dan, çevresini bereketlendirdiğimiz Mescid-i Aksa'ya götüren O (Allah) Yücedir. Gerçekten O, işitendir, görendir.
Önemli olan kelimelerin gerçek anlamında mı yoksa mecazi anlamda mı kullanıldığını konunun akışından anlamaktayız. Kadir suresinde gece kelimesi gerçek anlamında kullanılmış olsaydı çelişkili olmayan kuranın yirmi üç yıllık bir dönem içerisinde geldiği buharlaşır giderdi.
Taha suresinde Bahsedilen Musa peygamberin gece yolculuğu firavun kavminden olan halkı uyarıp kendisine iman edenlerin örgütlenerek gizlice eğitmeleri ve firavunun zulmüne karşı onları vahyin güdümünde bir yerden bir yere hicret etmeleridir. İsra suresinin birinci ayetinde de bunları inşallah bahsedilen bir gecenin ne anlama geldiğini diğer ayet İçerisinde geçen mescidi haram ve mescidi aksa kelimelerinin kuranda ne anlama geldiğini izah ettikten sonra detaylı bir şekilde açıklamaya çalışacağım.
MESCİD-İ HARAM
Mescidi haram hazreti İbrahim ve hazreti İbrahim’den önce gelen nebi ve resullerin ilkeleştirdikleri vahyin kontrolünde bir yaşam biçiminin fotoğrafını ortaya koyan bir din ve yaşam biçimin sembolleştirildiği yerdir. Bir başka deyişle Allah’ı rab olarak tanıyanların mescididir.
Hazreti İbrahim bütün çevresinin müşrik olduğu halde onların içerisinden bir fert olarak çıkıp, her türlü bağımlılıktan kendisini arındırarak yerleri ve gökleri yaratan bir tek yaratıcıya teslim olup onun buyruğu altında nasıl hareket edebilineceğinin bize bir model olarak oluşturduğu kuran örneği vermektedir.
Demek ki insanların hangi konum ve şartta olursa olsunlar kendilerini istedikleri zaman ister puta tapıcılar isterse de ehli kitap içerisinde olsunlar mutlaka rabbini bulup onun terbiyesi altında yol izleyebileceğinin örneğini bize sunmaktadır.
2/ 149- Her nereden çıkarsan, yüzünü Mescid-i Haram yönüne çevir. Şüphesiz bu, Rabbinden olan bir haktır. Allah, yaptıklarınızdan gafil değildir.
2/150- Her nereden çıkarsan, yüzünü Mescid-i Haram yönüne çevir. (Siz de) Her nerede olursanız yüzünüzü onun yönüne çevirin. Öyle ki, onlardan zulmedenlerin dışında insanların, size karşı bir delilleri olmasın. Onlardan korkmayın, Benden korkun, üzerinizdeki nimetimi tamamlayayım. Umulur ki hidayete erersiniz.
2/151- Öyle ki size, kendinizden, size ayetlerimizi okuyacak, sizi arındıracak, size kitap ve hikmeti öğretecek ve bilmediklerinizi bildirecek bir elçi gönderdik.
Asırlardır puta tapıcıların esareti altında olan mescidi haram bir operasyon ile tekrar eski asaletine kavuşturularak insanlara Allahın gönderdiği din ve yaşam biçiminin tekrar mescidi haramda yeşermesi gerekiyordu. Mekke toplumu içerisinde ümmi olan yani hiçbir semavi dini kabul etmeyen bir toplum içerisinden çıkan bir nebinin haramlardan uzaklaştırılmış olan mescidin eski İbrahim dinindeki tekrar asaletine kavuşmayı bekliyordu.
On üç sene içerisinde resul olan Muhammed’in verdiği mücadele onların az bir kısmı dışında azgınlıklarını arttırmaktan başka bir işe yaramamış diğer kendisinden önce gelmiş bir peygamberlerin bir sünneti olarak ona da bir gece yolculuğu görünmüştü
MESCİDİ-AKSA
2/ 105- Kitap Ehlinden olan kâfirler ve müşrikler, Rabbinizden üzerinize bir hayrın indirilmesini arzu etmezler. Allah ise, dilediğine rahmetini tahsis eder. Allah büyük fazl sahibidir.
2/106- Biz, daha hayırlısını veya bir benzerini getirinceye (kadar) hiçbir ayeti neshetmez (hükmünü yürürlükten kaldırmaz) veya unutturmayız. Bilmez misin ki Allah, gerçekten her şeye güç yetirendir.
Mescidi –aksa uzak bir yer anlamına gelmesi anlamında olduğu gibi Yahudilerin ve Hıristiyanların Kudüs’teki mescit olarak da anılmıştır. Kuranda Mescidi aksanın tanımını yapan başka bir ayet yoktur. ama Yahudi ve Hıristiyanların dinlerinin simgelendiği mescidin kilise ve havralar olduğu belirtilmektedir.
22/ 40- Onlar, yalnızca; "Rabbimiz Allah'tır" demelerinden dolayı, haksız yere yurtlarından sürgün edilip çıkarıldılar. Eğer Allah'ın, insanların kimini kimiyle defetmesi (yenilgiye uğratması) olmasaydı, manastırlar, kiliseler, havralar ve içinde Allah'ın isminin çokça anıldığı mescidler, muhakkak yıkılır giderdi. Allah Kendi (dini)ne yardım edenlere kesin olarak yardım eder. Şüphesiz Allah, güçlü olandır, Aziz olandır.
İnsanların heykellerini dikerek abideleştirdikleri simgelerin tapınak haline getirmeleri Onların arkasındaki bir ideolojinin yaşam tarzı yatmaktadır. Mescitler de öyledir mescitleri kutsallaştıran onun mabet haline getirilerek bir yaşam biçimi ve bir dinin kültürünü orada sembolize etmektedir.
Şirk Allahın insanlara gönderdiği yaşam biçimi dışında yaşam orta koyan beşeri sistemlere boyun eğerek onların adına dünyada yaşayarak Allahın rabliği karşısında başka bir rab kabul etmek demektir.
Tevrat ve İncil de Allahın peygamberler aracılığı ile gönderilmiş kitaplardır. O kitaplar kuran gibi belgelenmediğinden peygamberleri ölünce ağızdan ağza dolaşan mitolojik bir din haline gelmiştir.
Yahudi v Hıristiyanların yaşam biçiminin sembolize edildiği yer Kudüs’teki mescittir. İşte o mescidin kültürü Medine’de bulunan Yahudi ve Hıristiyan olanların dinlerini kültürlerini oluşturuyordu. Bilindiği gibi nebi ve resulün hicreti Mekke’den Medine’yedir. Allah resulünün muhatap olduğu Yahudi ve Hıristiyanlar orada bulunanlardır. Mescit kelimesi illaki dört duvarla çevrilmiş olması gerekmez. Puta tapanların bel büküp eğildikleri yerde putların önleridir ama o din ve yaşam biçimlerini ilke edinişlerinden dolayı onların hayatları yaşadıkları her yer onlar için bir din ve yaşam biçimidir.
Lenin’e Mao’ya tapmak demek onun abide haline getirilmiş heykelinin önünde senenin belirli günlerinde bel büküp önünde eğilmek demek değildir. ona tapmak demek onun ilke ve inkılaplarını hayata geçirmek demektir.
MİRAÇLA İLGİLİ AYETİN KURANİ AÇILIMI
17/1- Bir kısım ayetlerimizi kendisine göstermek için, kulunu bir gece Mescid-i Haram'dan, çevresini bereketlendirdiğimiz Mescid-i Aksa'ya götüren O (Allah) Yücedir. Gerçekten O, işitendir, görendir.
Ayet kelimesi Allahın gönderdikleri vahiylerle beraber yaratmış olduğu kâinatta var olan ne varsa hepsinin karşılığını ifade etmektedir. İslam toplumlarının sağlıklı bir kuran anlayışının olmayışının ve tefsirlerde oluşan farklılığın tutarsızlığın tek nedeni Kurana besmele ile yaklaşmamalarından kaynaklanmaktadır. Bir başka deyişle Önceden beyinlerde oluşmuş ehli kitap bilgilerinin temeline kurandaki ayetlerin anlamını oturtmaya kalmalarındandır.
Kurandaki bir kelime ve ayet Hiç bir zaman bağımsız değildir. Aynı zamanda hiç birinin yerine de kullanılmamıştır. Bir kelime ve ayet farklı konularda kullanılarak konudaki anlamı değiştirerek ona başka bir boyut kazandırmıştır.
Edebi sanatlarda kullanılan kelimeler hem mecazi hem de gerçek anlamda kullanılması gibidir. kurandaki geçen kelimeler ve ayetler muhkem ve müteşabih anlamda olmak üzere kullanılmışlardır. Müteşabih; Birden fazla anlama gelebileceğinden dolayı o kelimenin ne anlama geldiği ancak zikir ehlinin kavrayabileceği ayetlerdendir. Zikir ehli bilginin sırrını çözen bilgiye ulaşan demektir.
Başımdan geçe bir olayla bunu biraz açarak anlatmaya çalışayım. Bir gün kardeşimle iş yerinde sohbet ediyorduk sohbet de koyulaşmıştı. Kardeşimde de şeker var ben de de şeker vardı. Yanımdan ayrılalı bir iki saat olmuştu. Hanımı bana telefon ederek eşini sordu. ben de ayrılalı iki saate yakın olduğunu söyledim bir taraftan aklıma ilk gelen onun uğrayabilecek yerlerine telefon açtım hiçbir yerde bulamadım. Eşim dedi ki emniyete haber verelim onlar hemen bulur deyince, emniyeti aradık çok kısa bir zamanda Emniyetten telefon geldi. Filan mevkide arabanın içerisinde sarhoş baygın bir şekilde yatan biri var deyince ben de dedim ki o içki içmez onda şeker vardı şekeri mutlaka düşmüştür acil olarak şeker veya şekerli bir içecek verin dedim. Onlarda hemen almışlar acil olarak hastaneye kaldırmışlar. Ben de elimde şekerli bir su şişesi ile onu arıyordum. Doktorlar toplanmış kanını almışlar tahlil sonucunu beklemektedirler ben gelir gelmez hemen şekerli içecek verdim. Bir kardeşim daha vardı onda şeker hastalığı yoktu. Bu sebeple şeker düşme sonucunda insan vücudundaki işaret dilinden anlamıyordu.
Şeker hastaları şekerleri belirli bir seviyenin altına indiği zaman titremeye ve terlemeye başlar iyice de düşerse komaya girer. Normal insanlarda şeker 90-120 arasıdır. Bunun altına da düşse üzerine de çıksa o adam şeker hastalığına yakalanmış demektir. Bu kısa bilgiden sonra kardeşime olanlar aynen bende de oluyordu ben bunun hakkında bilgi sahibiydim. Benim doktorlar söylemeden şekerli su vermem şeker hastalığı olmayan kardeşimin tepkisini çekti ve bağırmaya başladı.”sen kim oluyorsun da kendi kendine bu kadar uzman doktorlar varken iş yapıyorsun” Uzman doktorlar inceleme ve tahlil sonucunda bayılmanın sebebinin nedenini bulacaklardı. onlar kan örneği alıp, tahlil sonucunu beklemek zorundaydılar. O da kırk beş dakika sürüyordu. Ben ise başıma şekerim düştüğü zaman böyle haller geldiği için bilgi sahibiydim
Şekerli içeceği verdikten birkaç dakika sonra baygın olan hasta gözlerini açtı herkes başında koşuşturuyor. ilk sorusu “ben nerdeyim” demek ki ekerli suyu içince vücuttaki şeker seviyesi yükselmiş normal seviyesine gelmişti ki. Konuşmaya başladı. Uzman doktor dedi ki iyi yaptın. Sen bunu biliyorsun ki böyle yaptın eğer şekerli su verdiğin zaman şeker beş yüz ise beş yüz elli olur o fazla bir şey değiştirmez aman şeker belirli bir seviyenin altına düşerse beyinde bir takım olumsuzluklar ortaya çıkar. Bunları konuşurken de tahlil sonucu geldi şeker 32 seviyelerine inmiş.
Zikir ehli bir konu hakkında bilgiye ulaşan demektir. Evrende her şey bir sebep ve sonuç ilişkisine dayanmaktadır. Yağmurun yağması için bulut olması ve yağmur yağacak olgunluğa erişecek kadar yoğunlaşması lazım. Bulut olmadan yağmur yağmaz. İnsanın da komaya girmesinin birçok nedenleri vardır. Bu nedenlerden hangisi sonucunda insan komaya girdiğini anlamak için ondan bir damla kan almak ve tahlil etmek normal insanlardaki tahlillerden hangisi farklı çıkmışsa o komaya girmenin nedenini oluşturuyor demektir. Bu da karmaşık bilgilerin ayrıştırılarak netliğe kavuşturulmasıyla ancak mümkündür.
Kuranda da tıpkı müteşabih ayetler birçok anlamlar içerisine girebilen demektir. Konu içerisinde bir ayetin, ayet içerisinde geçen bir kelimenin ne anlama geldiğini ancak tahlil etme sonucunda anlaşılabilmektedir.
Miraçla ilgili konumuzu oluşturan isra birinci ayetin içerisinde geçen ayetler, gece, mescidi-haram ve mescidi-aksa kelimeleri bilinmeden veya konu içerisindeki konuşlandığı yeri tespit edilmeden ayette murat edilen mananın ne olduğu kestirilemez. Ne söylense zan ve tahminden öte bir yere gidemez.
Yukarıda ayet içerisinde geçen kelimelerin farklı anlamlara gelebileceği ve bu anlamların hangisinin ayette anlamlaştığını yakalamak için kuranın bütünü hakkında detaylı bir bilgi birikimine sahip olmak gerekir. Bazılarının söylediği gibi kuran anlaşılır bir kitaptır. Onu her okuyan anlar. Anlayışının doğru olmadığı gibi, bazılarının söylediği gibi kuranın anlaşılmasını belirlenmiş kişilere hasredilmesi de yanlıştır. Kuranın anlaşılmasını kendisine dert edinen o konuda anlamak için gerekli çabayı gösteren akli melekesi yerinde olan herkes yoğunlaştığında kuranı anlar.
Ayette geçen gece yolculuğu müşrik bir toplumun karşısına çıkan bütün nebi ve resullerde görülen bir sünnettir.
44/23- (Allah da "Öyleyse, kullarımı geceleyin yürüyüşe geçir, muhakkak takip edileceksiniz." (diye duasını kabul edip cevap verdi).
Hiçbir nebi ve resul kendi kavimlerine uyarıcı olarak geldiklerinde davul ve zurna ile karşılanmadılar. Mutlaka o kavmin önde gelenleri onları yabancılaşmış, delirmiş, büyülenmiş olarak suçlamışlar, ve halkı gelen nebilere karşı halkın dinini ortadan kaldırmak için geldiği fitnesini çıkararak kışkırtmışlardır. Bakınız firavun Hazreti Musa için ne söylemişti?
20/63- Dediler ki: "Bunlar herhalde iki sihirbazdır, sizi sihirleriyle yurdunuzdan sürüp-çıkarmak ve örnek olarak tutturduğunuz yolunuzu (dininizi) yok etmek istemektedirler."
Kuran müşrik toplumlarda peygamberlerin mücadelesini anlatırken Uzun bir mücadele tartışma arkasından peygamberlerle beraber iman edenleri öldürmek için müşrik toplumun harekete geçmesi ve Arkasından dev ordulara dayanacak onlarla savaşacak güce erişemeyen iman edenler o toplumdan çareyi ayrılmakta bulmaktadırlar. Elbette Allah dünya hayatında isterse peygamberlerine destek çıkar onlarla beraber olur kâfir olanlardan ona düşmanlık yapanları yok edebilir ama bu dünya hayatında bu yoktur.
Peygamberlere karşı çıkanlar ağır ağır küfrün tuzağına düşerek hakka baş kaldırarak dünya hayatını kör ve sağır olarak geçirip ahiret âleminde ebedi cehennemi hak edenlerdir.
35/45- Eğer Allah, kazandıkları dolayısıyla insanları (azap ile) yakalayıverecek olsaydı, (yerin) sırtı üzerinde hiçbir canlıyı bırakmazdı, ancak onları, adı konulmuş bir süreye kadar ertelemektedir. Sonunda ecelleri geldiği zaman, artık şüphesiz Allah Kendi kullarını görendir.
Dünya hayatına salıverilmiş iki topluluk vardır. bunlardan birisi rabbani yolunda hayatlarını sürdürürler. diğerleri de gayrı rabbani yolda hayatlarını sürdürürler. Rabbani yolda yürüyenler kendilerine saldırılmadığı sürece hiçbir zaman inancından inançsızlığından dolayı kimseye saldırmaz. üstelik ayrı din ve yaşam biçiminde olup kendi dinlerini başkalarının üzerine baskı aracı yapmadıkları sürece onların hayatları onlar için kutsal sayılmaktadır.
Rabbani yolda olmayanların yaşam biçimlerine baktığınız zaman devamlı başka din ve yaşam biçimlerinde olan insanlar, Onlar hiç kendilerine karışmadığı halde onları rahatsız eder kendilerinin güçlü olduklarını hissettikleri sürece onları rahat bırakmazlar. Kuran bu tip insanları şöyle tanımlamaktadır.
2/204- İnsanlardan öylesi vardır ki, dünya hayatına ilişkin sözleri senin hoşuna gider ve kalbindekine rağmen Allah'ı şahid getirir; oysa o azılı bir düşmandır.
2/205- O, iş başına geçti mi (ya da sırtını çevirip gitti mi) yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya, ekini ve nesli helak etmeye çaba harcar. Allah ise, bozgunculuğu sevmez.
2/206- Ona: "Allah'tan kork" denildiğinde, büyüklük gururu onu günaha sürükler, kuşatır. Böylesine cehennem yeter; ne kötü bir yataktır o.
SON NEBİ VE RESULÜN GECE YOLCULUĞU
17/1- Bir kısım ayetlerimizi kendisine göstermek için, kulunu bir gece Mescid-i Haram'dan, çevresini bereketlendirdiğimiz Mescid-i Aksa'ya götüren O (Allah) Yücedir. Gerçekten O, işitendir, görendir.
Allahın Bir sünneti olarak devam ede gelen gece yolculuğu diğer peygamberlerde olduğu gibi Muhammed peygamberde de olmuştur. On üç sene gibi bir zamanda vermiş olduğu tevhidi mücadele Mekke müşriklerinden az bir kısmı dışında onların düşmanlığını arttırmaktan başka bir işe yaramamış, iman edenlere işkence zulmü arttırarak onları bir bir öldürmüşler ve öldürmek için kendi aralarında birleşmişlerdir. Allah da kulunu Mekke müşrikleri içerisinden kurtarmak için iman edenlerle birlikte hicret etmeye davet etmiştir.
Allah resulü ile birlikte Allahın kendilerine verdiği dinde sabitleşen hicret etmeyi, ölüm karşısında eğilmeden bükülmeden kararlılığını sürdüren yerinden yurdundan sürülme pahasına Allahın gönderdiği yaşam biçiminde karalı olanları Allah övmüştür.
9/100- Öne geçen Muhacirler ve Ensar ile onlara güzellikle uyanlar; Allah onlardan hoşnut olmuştur, onlar da O'ndan hoşnut olmuşlardır ve (Allah) onlara, içinde ebedi kalacakları, altından ırmaklar akan cennetler hazırlamıştır. İşte büyük 'kurtuluş ve mutluluk' budur.
Resuller iman edenler için canlarından ve mallarından daha ön plandadır. Onlar Allah resulünü etten duvar örerek korumamış olsalardı bu din yeşermez insanlara ayet olan bir yaşam biçimi oluşturulamazdı. Bakınız kuran iman edenlerin yanında Allah resulünü nasıl bir konuma yerleştirmektedir.
33/6- Peygamber, müminler için kendi nefislerinden daha evladır ve onun zevceleri de onların anneleridir. Rahim sahipleri (akrabalar) de, Allah'ın Kitabında birbirlerine öteki müminlerden ve muhacirlerden daha yakındır. Ancak dostlarınıza maruf üzere yapacaklarınız başka; bunlar Kitap'ta yazılmış bulunmaktadır.
33/7- Hani Biz peygamberlerden kesin sözlerini almıştık; senden, Nuh'tan, İbrahim'den, Musa'dan ve Meryem oğlu İsa'dan. Biz onlardan sapasağlam bir söz almıştık.
Peygamberler bir lider olarak Diğer iman edenler gibi hayatın içerisinde olumsuzluklara karşı en önce taşın altına ellerini koyarak ilk önce kendisi siper olmuşlardır.
9/128- Andolsun size, içinizden sıkıntıya düşmeniz O’nun gücüne giden, size pek düşkün, müminlere şefkatli ve esirgeyici olan bir elçi gelmiştir.
9/129- Eğer onlar yüz çevirirlerse, de ki: "Bana Allah yeter. O'ndan başka İlah yoktur. Ben O'na tevekkül ettim ve büyük arşın Rabbi O'dur."
Kuranda doğru bir anlayışı yakalayabilmek için kurandaki ana çatıyı oluşturan ayetleri iyi bilmek lazımdır. Müteşabih bir ayetin yerini ve konumunu belirlerken o ana çatıyı oluşturan ayetlerin sınırlarını ihlal etmemesine dikkat etmek gerekir. Allah kuranda peygamberin yerini ve konumunu belirlerken onların da bir insan olduğunu eğer gerekli donanımı sağlamadan Müslüman olanları örgütleyip küfre karşı eğitmeden, ve düşmanların silah gücüne karşılık silah hazırlamadan savaş yapmaya kalkarlarsa yenik düşeceğini bildirmektedir. Bu Allahın bir sünnetidir.
Mekke toplumunda kendisini gerekli sayıya ulaşarak küfre karşı savaş yapacak konuma gelmeyen Allah resulünü Allah gizli olarak Mekke’den Medine’ye hicret ettirmiştir.
9/40- Siz Ona (Peygambere) yardım etmezseniz, Allah Ona yardım etmiştir. Hani kafirler ikiden biri olarak Onu (Mekke'den) çıkarmışlardı; ikisi mağarada olduklarında arkadaşına şöyle diyordu: "Hüzne kapılma, elbette Allah bizimle beraberdir." Böylece Allah Ona 'huzur ve güvenlik duygusunu' indirmişti, Onu sizin görmediğiniz ordularla desteklemiş, inkar edenlerin de kelimesini (inkar çağrılarını) alçaltmıştı. Oysa Allah'ın kelimesi, Yüce olandır. Allah üstün ve güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir.
Allah resulü ve onun en sadık destekleyeniyle beraber mağarada gizlenerek Medine’ye gidişin yollarının zamanını kollayarak yola çıkmışlardır. Eğe Allah onlara olağan üstü bir güç olarak insanların anladığı gibi göklerde Cebraillin Burak’ıyla giden ve Allah’la yedici kat semada buluşarak namaz emrini alan bir konumu olmuş olsaydı mağarada gizlenmesine gerek kalmazdı. Yer yer dövmüşler. Yer yer hakaretler yağdırmışlar yer yer iman edenleri gözlerinin önünde iki zıt yönde giden develere ayaklarını bağlayarak bacaklarını ayırmışlardır. Ama Allah resulü bunlara karşı sadece üzgünlüğünü göstermekten başka bir şey yapamamıştır.
Allah’ın iman edenlere yardımı, onlara göndermiş olduğu vahiylerle doğru bilgilendirmedir. Öldürülürse hayat bitmiş değildir. Ölüm yok olup gitme değil, ölüm Müslüman olanlar için ebedi bir mutluluğun ilk adımını atmak demektir. Buna rağmen her Müslüman dünya hayatında kendi üzerine düşen bir görev ve sorumluluğun bilincindedir. O ölmek şehit olmak için tebliğ mücadelesini sürdürmez. ama tebliğ görevini yaparken de öldürürlerse ölüme hayır demez
3/169- Allah yolunda öldürülenleri sakın 'ölüler' saymayın. Hayır, onlar, Rableri Katında diridirler, rızıklanmaktadırlar.
3/170- Allah'ın Kendi fazlından onlara verdikleriyle sevinç içindedirler. Onlara arkalarından henüz ulaşmayanlara müjdelemeyi isterler ki, onlara hiçbir korku yoktur, mahzun da olacak değillerdir.
3/171- Onlar, Allah'tan bir nimeti, bir fazlı (bolluğu) ve gerçekten Allah'ın müminlerin ecrini boşa çıkarmadığını müjdelemektedirler.
Hicret olayı İslam toplumlarında bir milat olarak bilinir. Ve takvimlerin içerisinde anılan hicri takvim de hicretin oluşuyla gündeme gelmiştir. Mekke’de amcaları yakınları çevresi onun getirdiklerine karşı duyarlı olmadılar ama Allah Medine’ye hicretinde onu destekleyip kollayacak onu evlerine misafir ederek şerefli bir görevin yarışı içerisinde idiler.
Bir taraftan ensar bir taraftan muhacirler bir taraftan da Yahudi ve Hıristiyanlardan iman eden ordularıyla Medine’de güçlü bir teşkilat kurarak işte Allah isra suresi birinci ayette bahsedilen gösterdiği bazı ayetlerini orada gösterdi.

ALLAH’IN KULUNA GÖSTERDİĞİ BAZI AYETLER NEYMİŞ ONU MADDELER HALİNDE SIRALAMAYA ÇALIŞALIM
Allah resulü ilk olarak peygamber olduğunda, olayların üstesinden nasıl geleceği konusunda dilini depreştirmiş Allah da onu sakinleştirerek bu kuranı sana zamanı zemini geldikçe şartlar ortaya çıktıkça açıklayacağından söz etmişti. İşte o anlardan bir kesit.
75/16- Onu (Kur'an'ı, kavrayıp belletmek için) aceleye kapılıp dilini onunla hareket ettirip-durma.
75/17- Şüphesiz, onu (kalbinde) toplamak ve onu (sana) okutmak Bize ait (bir iş)tir.
75/18- Şu halde, Biz onu okuduğumuz zaman, sen de onun okunuşunu izle.
75/19- Sonra muhakkak onu açıklamak Bize ait (bir iş)tir.
Allahın açıklaması onun önündeki gelecek olan hayatı zamanı yaratarak olayları ve olayların çözüm yollarını vahiyle bilgi vererek ona öğretmesidir. Bir başka deyişle vahyin kontrolünde yaşanan bir hayatın pratik olarak gösterilmesidir.
Mekke de bir fert halinde müşrik bir toplumda nasıl tebliğ mücadelesi vermesinden Medine’de devlet ve otorite haline gelişiyle çıkan sorunlara karşı vahyin çizgisinde toplumları yönetmesidir. Peygamberin açıklaması da gelen vahiylerin doğrultusunda bir öğretmenin kendi uzmanlık dalındaki bir dalda onun ilkelerine göre problemleri çözdüğü gibi peygamberlerde vahyin sistematiği dışına çıkmadan problemleri sorunları çözmesidir.
İslam’ın bir bütün halde emirlerinin doğru bir şekilde yaşanabilmesi için, Müslüman olanların bir güç ve otorite haline gelmesi gerekir. Allahın koyduğu düzeni bozanlar ekini ve nesli yok edenler, zulmedenler, mazlumu yerinden yurdundan kovanlar, adam öldürenler hırsızlık yapanlar zina edenlere karşı yaptırım ancak bir devlet ve otorite haline gelinmesiyle uygulanabilir. İşte örnek bir peygamberle başlayan bu süreç Allahın Emirlerinin istisnasız kendi ve kendisinden sonraki fert ve devlet haline gelmiş olan toplumlara model teşkil etmiştir.
Ayetin ne anlama geldiğini konu ve kuran bütünlüğü içerisinde anladığımız zaman ancak doğru bir yere oturtmuş oluruz. Şimdi ilginç ve yanlış anlaşılan bir ayet örneği vererek açıklamaya çalışalım.
17/59- Bizi ayet (mucize)ler göndermekten, öncekilerin onu yalanlamasından başka bir şey alıkoymadı. Semud'a dişi deveyi görünür (bir mucize) olarak gönderdik, fakat onlar bununla (onu boğazlamakla) zulmetmiş oldular. Oysa Biz ayetleri ancak korkutmak için göndeririz.
Kuran kendisinden önce gelmiş toplumlarda helak olayını anlatırken gelmiş olan peygamberlerin sözlerini dinlememe ve ona karşı gelmeleri anlamında Nuh, ad, samut, Musa Salih yunus kavimlerinin bize nasıl helak olduğunun kıssalarını anlatmaktadır. Tefsirlerde genel olarak böyle kavimlerin helaki anlatılırken tabiat kuvvetleri tarafından denizde boğma sayha tutma sel afeti kıtlık taş yağdırma gibi, kuranda mecazi anlatım sanatı ile anlatılan olaylar sanki gerçek anlamında anlatım olarak kabul edlip, insanların dünya hayatında belirli bir deneme süreci içerisinde denenerek cezaların ahiret hayatına ertelendiğini söylediği halde, dünyada olarak kabul ederek anlatmışlardır.
8/52- Firavun ailesinin ve onlardan öncekilerin gidiş tarzı gibi Allah'ın ayetlerini inkâr ettiler de, Allah da onları günahlarından dolayı yakalayıverdi. Şüphesiz, Allah, en büyük kuvvet sahibidir, sonuçlandırması pek şiddetlidir.
8/53- Nedeni şu: Bir kavim (toplum), kendinde olanı değiştirinceye kadar Allah, ona nimet olarak bağışladığını değiştirici değildir. Allah şüphesiz işitendir, bilendir.
8/54- Firavun ailesinin ve onlardan öncekilerin gidiş tarzı gibi. Onlar, Rablerinin ayetlerini yalanladılar; Biz de günahları dolayısıyla onları helak ettik. Firavun ordusunu suda boğduk. Onların tümü zulmeden kimselerdi.
46/20- İnkâr edenler ateşe sunulacakları gün, (onlara şöyle denir "Siz dünya hayatınızda bütün 'güzellikleriniz ve zevklerinizi tüketip-yok ettiniz, onlarla yaşayıp-zevk sürdünüz. İşte yeryüzünde haksız yere büyüklenmeniz (istik barınız) ve fasıllıkta bulunmanızdan dolayı, bugün alçaltıcı bir azap ile cezalandırılacaksınız."
35/45- Eğer Allah, kazandıkları dolayısıyla insanları (azap ile) yakalayıverecek olsaydı, (yerin) sırtı üzerinde hiçbir canlıyı bırakmazdı, ancak onları, adı konulmuş bir süreye kadar ertelemektedir. Sonunda ecelleri geldiği zaman, artık şüphesiz Allah Kendi kullarını görendir.
Dünya hayatında Allahın gerek doğanın verdiği tahribatlar gerekse insanların birbirlerine karşı verdikleri cezalar dışında Allahın özel bir cezası yoktur. Helak insanların ebedi yaşamlarının ilkelerini yok sayarak sadece yaşamın dünya hayatında zevk sefa sürmek olarak kabul edenlerin vahye karşı duyarlılığını kendi elleriyle kaybetmeleridir.
Depremler tusunamiler sel afetleri hortum dolu gibi doğadan gelen felaketler geldiği zaman inanan ve inanmayan diye ayırım yapmaz. İlginç olan kuran helak edilme ile ilgili olaylarından bahsederken iman edenlerin kurtuluşta diğerlerinin helakinden söz eder. Kuran kıssalarında anlatılan olayların püf noktası burasıdır. Peygamberler Allah dostları Allah yolunda öldürüldükleri zaman onların diri olduğunu söylemesi rızıklandığı konusunda bilgi vermesi dünya hayatında onun hayati fonksiyonlarının yitirmediği anlamına gelmez. İman etmeyenlerin de hayati fonksiyonlarını yitirmemesi de onların diri olduğunu göstermez.
İsra elli dokuzuncu ayette geçen “Bizi ayet (mucize)ler göndermekten, öncekilerin onu yalanlamasından başka bir şey alıkoymadı”
Yukarıda ayetler ifadesinden Ayet kelimesinin ne anlama geldiğini Ayette ve konuda geçişine göre anlamlandığını tanımlamıştık. Burada kuran bir şeyi anımsatıyor. Ve arkasından bir tanesinin yalanlaması ve sonucunu anlatarak ayet içerisinde kullanılan ayetler ifadesinin ne anlama geldiği konusunda bize ipucu vermektedir.
Geçmiş kavimlerin Allah’ın ayetler gönderip de yalanladığı kuran üzerinde sörf yapanlar iyi bilirler ki birçok anlamlara gelen, Bu ayette geçen Yalanlamalarına karşı gönderilen ayet, gelen Son nebi ve resule hitap etmektedir. Geçmiş olan kavimlerin inkâr etmeleri ve peygamberlere karşı çıkmaları sebebiyle onları helak ettik. Ama senin kavminden seni kendi nefislerinden evla gören iman edenleri senin rap yolunda seninle beraber mücadele verecek bir ordu peşine taktık. Böylece Allahın dini yeryüzünde otorite oldu ve kâfirlerin ve zulmedenlerin sesi kesildi. Eğer seni de destekleyen olmamış olsaydı yine senin kavmin de Geçmiş kavimlerin helak oluşu gibi senin kavminde helak olacaktı. İşte Salih kavminin helakinin sebebi örneklerden birisidir. Kuran Salih kavminin helak oluşunun sebebini bakınız nasıl anlatmaktadır.
7/73- Semud (toplumuna da) kardeşleri Salih'i (gönderdik. Salih "Ey kavmim, Allah'a kulluk edin, sizin O'ndan başka İlahınız yoktur. Size Rabbinizden apaçık bir belge (mucize) gelmiştir: Allah'ın bu dişi devesi size bir belgedir; onu salıverin de Allah'ın arzında otlasın, ona bir kötülükle dokunmayın, sonra sizi acı bir azap yakalar" dedi.
Devenin kesilip öldürülmesi, anlayabilenler için deveyi Allahın tanımladığının dışına çıkararak ona tapmalarıdır. Bu ifade Musa kavminde buzağıya tapma gibidir. Onlar buzağının heykelini dikerek buzağıyı ilahlaştırmayı gerçekleşmişler. Salih kavmi de Deveyi ilahlaştırmışlar ve bu davranışlarını da kuran kesme ve öldürme ifadesiyle anlatmıştır. Yoksa Şu ayete deve kesmeden onarın etlerini yiyip dağıtmayı Allah hoş görmezdi.
22/36- İri cüsseli develeri size Allah'ın işaretlerinden kıldık, sizler için onlarda bir hayır vardır. Öyleyse onlar bir dizi halinde (veya saf tutmuşcasına ayakta durup) boğazlanırken Allah'ın adını anın; yanları üzerine yattıkları zaman da onlardan yiyin, kanaatkara ve isteyene yedirin. İşte böyle, onlara sizin için boyun eğdirdik, umulur ki şükredersiniz.
Bir taraftan devenin kesilmesini bir kavme emreden ve kesenler için övgü ile bahsederken, Allah başka bir kavim kesince neden onlar helak etsin? Kuran burada bir mesaj vermektedir. Ey insanlar işte Allah size ayet olarak dişi deve verdi siz onunla yük taşıyorsunuz gerektiğinde kesip yiyorsunuz, gerektiği zaman onun tüyünden gübresinden istifa ediyorsunuz. Bunlar Allahın size nimetleridir sakın ola ki nimeti veren Allaha nankörlük yapıp da Allahın size nimet olarak verdiği nimeti İnkâr etmeyin devenin yaratılış gayesi budur. Siz deveye değil Allaha tapmanız gerekir.
26/155- Dedi ki: "İşte, bu bir dişi devedir; su içme hakkı (bir gün) onun, belli bir günün su içme hakkı da sizindir."
Dikkat ederseniz ayetin siyak ve sibakına baktığımız zaman deve kesenler konu içerisinde Gönderilen elçilere baş kaldıranlar tarafından gerçekleştirilmesidir. Burada onların yaptıkları Allahın nimetlerini Allahın tanımladığı şekilde kullanmamalarıdır. Bir başka deyişle şehre secde ederek girmemeleridir bir başka deyişle eşyayı kelimeyi konulduğu yerden kaldırarak yeryüzünde ekini ve nesli yok etmeleridir. Deveyi öldürmeyi Salih kavmi ile ilgili bir kıssada nasıl anlatıp izah ettiğini görmeye çalışalım.
7/75- Kavminin önde gelenlerinden büyüklük taslayanlar (müstekbirler), içlerinden iman edip de onlarca zayıf bırakılanlara (müstaz'aflara) dediler ki: "Salih'in gerçekten Rabbi tarafından gönderildiğini biliyor musunuz?" Onlar: "Biz gerçekten onunla gönderilene inananlarız" dediler.
7/76- Büyüklük taslayanlar (müstekbirler de şöyle) dedi: "Biz de, gerçekten sizin inandığınızı tanımayanlarız."
7/77- Böylelikle dişi deveyi öldürdüler ve Rablerinin emrine karşı çıkıp (Salih'e de şöyle) dediler: "Ey Salih, eğer gerçekten gönderilenlerden (bir peygamber) isen, vaat ettiğin şeyi getir, bakalım."
7/78- Bunun üzerine onları dayanılmaz bir sarsıntı tuttu da kendi yurtlarında diz üstü çöke kaldılar.
7/79- O da onlardan yüz çevirdi ve (şöyle) dedi: "Ey kavmim, andolsun size Rabbimin risale tini tebliğ ettim ve size öğüt verdim. Ama siz, öğüt verenleri sevmiyorsunuz."
İşte burada hem devenin Allahın bir ayeti hem de deveyi kesip öldürenler, Allahın gönderdiği nebileri ve resulleri tanımayanlardır. Tefsirlerde anlatılanlar gibi Salih’in dağdan bir mucize olarak gösterdiği bir deve değil Allahın ayet olarak yarattığı bir devedir Salih peygamber kavmine Allahın mucize olarak yarattığı deveyi onlara anlatmaktadır.
54/27- Gerçek şu ki Biz, bir fitne (imtihan ve deneme konusu) olarak o dişi deveyi kendilerine göndereniz. Şu halde sen onları gözleyip-bekle ve sabret.
Fitne İblisin insan üzerinde insanların yaratılış gayesinden uzaklaştırmak için çekici ve süslü gösterilen alanlarda insanların kandırılmasını zayıf noktasıdır.
64/14- Ey iman edenler, gerçek şu ki, sizin eşlerinizden ve çocuklarınızdan bir kısmı sizler için (birer) düşmandırlar. Şu halde onlardan sakının. Yine de affeder, hoş görür (kusurlarını yüzlerine vurmaz) ve bağışlarsanız, artık elbette Allah, bağışlayandır, esirgeyendir.
64/15- Mallarınız ve çocuklarınız sizin için ancak bir fitne (bir deneme)dir. Allah ise, büyük ecir (en güzel karşılık) O'nun Katında olandır.
Devenin kesilmesi ve öldürülmesi ile ilgili kurandaki anlatılmak istenenin ana fikir şudur.
Vahyin kontrolünde hareket etmeyen insanlar nerde nasıl davranacakları konusunda doğru bir bilgiye ulaşamayan insanlardır. Müfessirler bu ayette geçen deveyi sanki Allah Salih peygambere verilen dağdan çıkartmış özel olarak gösterilmiş bir mucize olarak anlatmaktadırlar. Deve Allahın yarattığı bir ayettir. Deveye zulmetmek de deveyi Allahın tanımladığı dışında bir değere tabi tutmaktır. Bir başka ifadeyle kelimenin konulduğu yerden kaldırıp başka bir yere yerleştirmektir. Dişi deve; deve sahipleri doğurgan özelliği olması açısından önem taşır. Burada dişi deveye zulmettiler ifadesi deve insanlara secde etmesi gerekirken insanlar onu tapınılır hale getirmelerinden dolayı Zulüm kelimesi geçmektedir.
Eğer sen ve senin kavmin de göndermiş olduğumuz vahiylere karşı duyarsız kalıp onlarda Allah’ın yarattıklarına karşı kelimeleri yerinden oynatarak şehre kapılarından secde ederek girmemiş olsalardı senin kavmin de geçmişlerin sünneti uygulanırdı onlar da helak olurlardı. Ama senini müminlere karşı şefkat kanatlarını germen, yumuşak davranman, onların da sana karşı kendi nefislerinden daha fazla ön planda tutmaları sizi güç ve kuvvet haline getirdi.
“fakat onlar bununla (onu boğazlamakla) zulmetmiş oldular. Oysa Biz ayetleri ancak korkutmak için göndeririz.
Buradaki ayet ifadesi güç ve kuvvet anlamındaki ifadedir. Biz güç ve kuvvet olmayı; zalimlerin mazlum üzerinde yaptığı gibi baskı ve zulüm yapsınlar diye değil Biz gücü ancak zalimlik yapanlara karşı ezilmemek Allahın dininden dönmeden adam gibi yaşamak için veririz zalimliği yapmak isteyenlere karşı korku salsınlar diye verdik.
İsra suresindeki anlatılmak istenen mesajı toparlayacak olursak
17/59- Bizi ayet (mucize)ler göndermekten, öncekilerin onu yalanlamasından başka bir şey alıkoymadı. Semud'a dişi deveyi görünür (bir mucize) olarak gönderdik, fakat onlar bununla (onu boğazlamakla) zulmetmiş oldular. Oysa Biz ayetleri ancak korkutmak için göndeririz.
Biz sen ve seninle beraber olanları belirlenmiş bir zaman dilimi içerisinde örgütleyip iktidar yapacağız ve senden önceki gelen kavimlerdeki gibi kelimeleri yerinden oynatan ekini ve nesli yok etmeye çaba harcayan mustazaflar üzerinde firavunların nemrutların Ebu cehillerin Ebu leheplerin oynadığı oyunları onların çirkin emellerini gerçekleştirmesine göz yummayacağız. Ve seni öyle güçlü ordularla destekleyeceğiz ki bu çirkin emellerini gerçekleştirmek isteyenler senin gücün karşısında korkup kaçıp kendilerine girebilecek bir delik arayacaklardır.
İşte biz gücü otoriteyi hakkı ayakta tutmak için veririz. yoksa insanlara zayıflara karşı kibirlenme ve gururlanma vesilesi olsun diye vermedik. Ve sen ve seninle beraber olanlarla bu muradımı gerçekleştireceğim.
FİL SAHİPLERİNE YAPILANLAR
Peygamberimize ayetlerden bir kısmından birisi de Fil sahiplerinin başlarına gelenlerdir.
105/1- Rabbinin fil sahiplerine neler yaptığını görmedin mi?
105/2- Onların 'tasarladıkları planlarını' boşa çıkarmadı mı?
105/3- Onların üzerine ebabil (sürü sürü) kuşlarını gönderdi.
105/4- Onlara 'pişirilip-sertleştirilmiş balçık taşları' atıyorlardı.
105/5- Sonunda onları, yenik ekin yaprağı gibi kıldı.
Tarihi rivayetlere göre Hıristiyan orduları kabeye saldırmak için harekete geçmişlerdi. Hıristiyan toplum kuranda kitap ehli olarak tanımlanır. Yani Allahın var oluşuna kendi peygamberlerine öldükten sonra dirilmeye cennet ve cehennem olduğuna inanırlar. Mekke toplumu ise kabeyi işgal etmişler. İçini putlarla doldurmuşlardır. Hazreti İbrahim dininden eser kalmamıştı. Bunlar ümmidirler. Bir başka deyişle ahiret âlemine Allahtan kitaplar geldiğine iman etmeyenlerdir. Bu sebeple ümmilere karşı kitap ehli olan Hıristiyanların ezeli bir düşmanlığı var idi. Bunu birkaç kurandan geçen ayetle açarsak daha güzel anlaşılır.
3/75- Kitap Ehlinden öylesi vardır ki, bir kantar emanet bıraksan onu sana geri verir; öylesi de vardır ki, ona bir dinar emanet bıraksan, sen, onun tepesine dikilip durmadıkça onu sana ödemez. Bu onların "ümmiler (zayıf ve bilgisizler veya Ehl-i Kitap olmayanlar) konusunda üzerinizde bir yol (sorumluluk) yoktur" demiş olmalarındandır. Oysa kendileri (gerçeği) bildikleri halde Allah'a karşı yalan söylemektedirler.
Kitap ehlinden bahsederken kuran kitabi olup da kitabın gösterdiği yoldan sapanlar için kullanılmıştır. Bunların kurandan önce en güzel örneği Yahudi ve Hıristiyanlardır. Şimdi ise kuranın dışında yol yöntem arayan kitabiyim diyen her İslam toplumu bu konuma dâhildir.
62/2- O, ümmîler içinde, kendilerinden olan ve onlara ayetlerini okuyan, onları arındırıp-temizleyen ve onlara kitap ve hikmeti öğreten bir elçi gönderendir. Oysa onlar, bundan önce gerçekten açıkça bir sapıklık içinde idiler.
Belki peygamberimizin doğuşundan kırk elli yıl kadar önce olan ebrehe ordusunun kâbeye saldırışı Ümmi bir toplum içerisinden çıkarak Medine’de Hıristiyanların ve Yahudilerin olduğu bir yerde devlet kurarak ümmiliğin ve kitap ehlinin gökten mecazi bir anlatım sanatı ile ebabil kuşlarının attıkları taşlarla ebrehe ordusunu yenik ekin haline dönüştürmesini anlatmaktadır.
Tefsir kitaplarında Bir mucize olarak anlatılan bu olay kuran anlatımına uymamaktadır. Kuranda bir kuşun hayvan olduğunu ebrehe ordusunun kabeye saldırıp saldırmama konusunda bilgisi olmadığını ve olmayacağını anlatırken Kuşların attıkları taşlarla anlatılan olay Müslümanların Mekke’de filizlenip Medine’de dallanıp güçlenerek büyümesi ve otorite olmasını anlatmaktadır.
BİR GECE KULUNU MEKKE’DEN MEDİNEYE GÖTÜREN ALLAHIN GÖSTERDİĞİ BAZI AYETLER.
Yukarıda isra suresinin birinci ayetinin bize verdikleri mesajlar hakkında dilimizin döndüğü aklımızın kavradığı kadar anlatmaya çalıştık.Ayet kelimesi bazılarının anladığı gibi sadece kuranda geçenler ve vah yedilen bilgiler değil aynı zamanda kainat yaratılan madde ve mana aleminde insan yaşamının karşısında bir hayat yolculuğu içerisinde oluşan zerreden küreye kadar her şey olduğunu anlamaya çalıştık
İnsanlar içerisinde İnsan olan yiyip içen pazarlarda dolaşan acıkan sıkıntı çeken üzülen sevinen ağlayan gülen evlenen çocukları olan hanımlarıyla bir yaşam biçiminin bizzat pratik hayatta diğer insanların başına gelebilecek isyan ve baş kaldırırlarla karşılaşan nebi ve resulün, yaşanan hayatta nasıl aktör olarak oynadığını bize bir model olarak sunup yaşanacağını anlatmıştır. Nebileri diğer insanlardan farklı kılan deistlerin ve ateistlerin kabul etmediği onlara Allahtan vahiyiler gelerek onların hayatları bir ayet olarak diğer insanlardan farklı bir konuma yükselmeleridir.
O peygamberler ne sofizm’de ki anlayış gibi on parmağından sular akıtıp orduları, sulayan ne elinde sihirli bir değnek olup o değnekle istediğini yapan, ne heymen gibi havalarda altında bir hayvanla gezen Allahın yanına giderek pazarlık yapıp kendi isteğine göre biri, ne de realizmin, deistlerin, pozitivistlerin söyledikleri gibi sadece aklın ürünü ile evreni okuyan onun tecrübî bilgileri sonucunda hareket eden biriydi.
O peygamberler, Kuranın ifadesiyle nebi olduktan sonra hayatlarında bir devrim yaparak kendi istekleriyle hareket etmekten uzaklaşarak söyledikleri ve yaptıkları vahyin gözetiminde güzelliklerde hastalıklarda savaşta barışta evlenmede insanlarla iletişimde yaşamın her alanında onu kuşatarak tabiri yerindeyse Allahın perde arkasından hareket ettirilen bir kumandası gibidir.
İşte peygamberleri kutsal yapan ona itaatin Allaha itaat ona yapılan saygısızlığın Allaha saygısızlık olduğu konuma getiren olgu budur.
O zaman isra olayı, göğe yükseliş değil Mekke’den Medine’ye hicret edişle işkence ve zulme uğrama döneminin kapanarak güç ve kuvvet toplanıp küfre karşı palazlanıp saldırılara karşı cevap verme döneminin başlamasıdır. Bir başka ifadeyle Müslüman olanların her ne koşulda olursa olsun kendi kimliklerine kavuşarak yaşanan hayatta ezilmişlikten horlanmışlıktan miskinlikten kabuğuna çekilmişlikten sessizlikten kurtularak kendisini göstermesidir.
NELER DEĞİŞTİ
1-Bize miraç diye bahsedilen isra suresi birinci ayetteki ayetin anlattığı peygamberimizin Cebrail gelerek Burak’la yedinci kat semaya çıkarılarak orada bir kul olan peygambere isnat edilen yakıştırmalar Allahın emrinin pazarlık sonucu söke söke aldığı hâşâ emirler değil, Miraç diye bahsedilen olay Mekke’den Medine’ye hicret yolculuğudur.
Eğer İslam toplumlarının anladığı gibi peygamber bedenen veya ruhen yedinci kat semaya yolculuk yapmış olsaydı, Mekke müşriklerinin onu öldürmek istediklerinde mağarada gizlenerek Mekke’ye binbir sıkıntı meşakkat içerisinde kalmadan heymen gibi havada Allah onu ve yanındaki destekçilerini uçurarak Medine’ye indirirdi. Fakat öyle olmamış mağarada yılanların akreplerin içerisinde canlarını riske atarak günün koşullarında imkânlar neyse gerek açlıkla gerekse sıcakların verdiği yakıcı alevlerin arasında boğuşarak yolculuklarını düşmanların her türlü yakalamalarına karşı gizlilik içerisinde saklanarak Medine’ye ulaşmışlardır.
2-Medine’ye geldiklerinde inançlarını söyledikleri zaman öldürülme yerine hicret eden Müslümanlara karşı merhamet ve şefkat kucaklarını açan kendi nefislerine karşı, gelen muhacir Müslümanlara yiyemediklerini yediren giymediklerini giydiren barındıran ensar vardı.
59/9- Kendilerinden önce o yurdu (Medine'yi) hazırlayıp imanı (gönüllerine) yerleştirenler ise, hicret edenleri severler ve onlara verilen şeylerden dolayı içlerinde bir ihtiyaç (arzusu) duymazlar. Kendilerinde bir açıklık (ihtiyaç) olsa bile (kardeşlerini) öz nefislerine tercih ederler. Kim nefsinin 'cimri ve bencil tutkularından' korunmuşsa, işte onlar, felah (kurtuluş) bulanlardır.
Hayırlarda yarışan şerde ve kötülükte birbirine asla destek olmayan kötülüğün yok edildiği iyilik ve güzelliklerin hâkim olduğu Bir topluluktur. İşte dünya toplumlarına tarih sahnesinde kayıtlara geçmiş ve dönemini insanlığa yaşamını Altın harflerle yazdırarak bu güne kadar kendisinden söz ettirmiş ve bundan sonra da kıyamete kadar söz ettirecek bir örnek toplum abidesi olmuştur.
3- Allahın Elçisine değer veren ve onu canlarında ve mallarında daha çok seven öl dediği zaman gözünü kırpmadan ölmeyi bilen verdiği emirler karşısında saygıyla eğilen bir topluluk ortaya çıkmıştır.
33/6- Peygamber, müminler için kendi nefislerinden daha evladır ve onun zevceleri de onların anneleridir. Rahim sahipleri (akrabalar) de, Allah'ın Kitabında birbirlerine öteki müminlerden ve muhacirlerden daha yakındır. Ancak dostlarınıza maruf üzere yapacaklarınız başka; bunlar Kitap'ta yazılmış bulunmaktadır.
“Peygamber, müminler için kendi nefislerinden daha evladır” Böyle bir toplum oluştuğu zaman peygamberler Bulunmuş oldukları çağda ve toplumlarda adaleti uygulayabilirler. Allahın emirleri karşısında başkaldıranlara, bozgunculuk çıkaran çeteleşip birbirlerine destek olarak hakkın hâkimiyetini yeryüzünde kaldırmaya çalışanlara karşı ancak yaptırım uygulayarak onları dize getirir.
Şimdi globalleşen dünyamızda insanların zaafından istifade ederek sömüren köleleştiren ve insanları mezhepler tarikatlar şeyhler ön plana sürerek inananları bölük pörçük ederek kendi hâkimiyetini sürdüren zalimlere firavunlara karşı, Muhammet peygamber gibi halkına karşı yumuşak şefkatli bir lider o lidere karşı da onu etten duvarla örecek bir iman nesli gerekiyor.
9/ 128- Andolsun size, içinizden sıkıntıya düşmeniz O’nun gücüne giden, size pek düşkün, müminlere şefkatli ve esirgeyici olan bir elçi gelmiştir.
Böyle bir lidere karşı da Onun eli kolu olan bir toplum iman edenler ordusu gerekiyor. Ki Allahın ayetleri yeşersin ve Allahın hoşnut olacağı bir konuma gelsin. Ve dünya rahat bir emin ve eman içerisinde bir nefes alsın.
9/ 100- Öne geçen Muhacirler ve Ensar ile onlara güzellikle uyanlar; Allah onlardan hoşnut olmuştur, onlar da O'ndan hoşnut olmuşlardır ve (Allah) onlara, içinde ebedi kalacakları, altından ırmaklar akan cennetler hazırlamıştır. İşte büyük 'kurtuluş ve mutluluk' budur.
4- Allahın En büyük gösterdiği ayetlerden birisi, İnsanların eman ve emin içerisinde olabilmeleri için Müslüman olanların güç ve kuvvet sahibi olmalarıdır. İktidar sahibi olduklarında Artık hiç kimse bakalarının dini üzerinde oyun oynayamayacak. Her insan kendi dinini başkalarının üzerinde baskı unsuru yapmadığı sürece istediği gibi inanıp yaşama hakkına sahip olacaktır.
Kuranın dışında anlatılan halife ve İslam Haklındaki anlatılanlar kuranın öngördüğü değildir. Yeryüzünde fitne fesat kalmayıncaya kadar cihad edilmesi insanların Müslüman olması için değil, insanların başka dinden olanlara zulmeden insanların Zulümlerinin mazlum üzerinden kaldırılması için emir vardır.
8/ 39- Fitne kalmayıncaya ve dinin hepsi Allah'ın oluncaya kadar onlarla savaşın. Şayet vazgeçecek olurlarsa, şüphesiz Allah, yaptıklarını görendir.
5- En büyük ayetlerden biri si de Kurandır. Hakla batılı doğru ile yanışı iyi ile kötüyü en ince ayrıntılarla bize açıklayan ve doğru bir bakışın ilkelerini koyan bir kitaptır. Elde bu güne kadar orijinalliği bozulmamış ve kıyametin sonuna kadar da bozulmayacak olan bir belgedir. İnsanların asasıdır, insanların pusulasıdır. İnsanların yol işaretleridir. İnsanların psikolojik tabibidir. İnsanların mizanıdır terazisidir ölçeğidir Cinlerin ve şeytanların insanlara karşı attıkları vesveseleri bertaraf edendir. İnsanlara arınıp temizlenme yollarını gösterendir.
Dünya insanlarının helak oluşu böyle bir kitabın insan yaşamından uzaklaştırılmasından kaynaklanmıştır.
25/ 30- Ve elçi dedi ki: "Rabbim gerçekten benim kavmim, bu Kuran’ı terk edilmiş (bir Kitap) olarak bıraktılar."
Kuran ya inkâr edenler tarafından kabul edilmemiş, ya da inananlar tarafından içerik ve yaşam olarak terk edilmiştir. Konumuz kuranın anlaşılması ve getirdikleri yaşam biçimi değil ama, kurandaki bir ayetin yanlış anlaşılması ve uygulanması sonucunda ne gibi problemler çıktığını bir ayet örneği vererek açıklamaya çalışacağım.
2/ 193- (Yeryüzünde) Fitne kalmayıncaya kadar onlarla savaşın. Eğer vazgeçerlerse, artık zulüm yapanlardan başkasına karşı düşmanlık yoktur.
Allah insanlara dünya hayatında aklını takvasını fıskını vermiş, insanların önüne de doğru veya yanlış yola gidebilecek malzemeleri de vermiş kişilerin gittiği yönde yolu istisnasız bir şekilde ayırım yapmadan sonuçlarına katlanmaları karşılığında müdahale etmeden kendi özgür iradeleriyle yaşamalarını kendileriyle baş başa bırakmıştır.
67/ 2- O, amel (davranış ve eylem) bakımından hanginizin daha iyi (ve güzel) olacağını denemek için ölümü ve hayatı yarattı. O, üstün ve güçlü olandır, çok bağışlayandır.
Dünya hayatında ayette iman edenlere verilen savaş emri insanların inanmamalarına veya inançlarına uygun yaşamalarına değil, iman etmeyenlerin başka dinler üzerindeki yaşamalarına saldırışlarına karşı savaştır. Ayette dikkat ederseniz bunu vurgulamaktadır. Artık zulüm yapanlardan başkasına karşı düşmanlık yoktur. Her insan ister iman etsin isterse de iman etmesin. Her insan kendi hesabını Allaha karşı kendisi verecektir. Ahiret âleminde zaten herkes kazandığının karşılığını eksiltilmeden alacaktır. Ama dünya hayatında kişilerin başka insanlar üzerinde kendi inancını dayatmaya kalkarsa bu zulüm olur bu zalimlik olur.
İşte kuran insanların ayrı dinden olmalarına veya inanmayanlara karşı savaş değil İman etmeyenlerin yaşam ve din anlayışlarını diğer insanlara dikte etmelerine zorlamalarına karşı savaş yapmayı istemektedir. İslam toplumlarının anladıkları anlattıkları veya dünya konjüktüründe kabul edildiği gibi değildir. Yani savaş emri bütün dünyadaki insanların Müslüman olması için değil bütün dünyadaki insanların esenlik içerisinde kendi dinlerini yaşama özgürlüğüne sahip olmaları için vardır.
Kurandaki konu ve anlatılmak istenen anlaşılmadan Bektaşi’nin söylediği gibi namaza yaklaşmayın ayetinin sonundaki bir cümleyi alarak namazın yok olmasına delil olarak kullanması gibidir. Sarhoş ve cünüp iken namaza yaklaşılmasını Allah yasaklamıştır. Aynen onun gibi Kâfir olanları nerde bulursanız öldürün ayetinin başını bilmeden sanki Allah iman edenlere kâfir avına çıkmaları için seferber etmiş bir konumda anlamışlar ve anlatım imajı vermişlerdir. Kuranda ise olay tamamen farklı anlatılmıştır.
2/ 190- Sizinle savaşanlara karşı Allah yolunda savaşın, (ancak) aşırı gitmeyin. Elbette Allah aşırı gidenleri sevmez.
2/191- Onları, bulduğunuz yerde öldürün ve sizi çıkardıkları yerden siz de onları çıkarın. Fitne, öldürmekten beterdir. Onlar, size karşı savaşıncaya kadar siz, Mescid-i Haram yanında onlarla savaşmayın. Sizinle savaşırlarsa siz de onlarla savaşın. Kâfirlerin cezası işte böyledir.
2/192- Onlar, (savaşa) son verirlerse (siz de son verin); şüphesiz Allah, bağışlayandır esirgeyendir.
Kuranda Hiçbir zaman Müslüman olanlara iman etmeyenlere karşı savaşı başlatan olun dememiştir. Ama ne zaman seni inancından imanından yaşam biçiminden dolayı sen onların din ve yaşam biçimlerine karşı silahla çıkıp savaşmadığın halde onlar sana saldırırlarsa Allah savaşmayı böyle şart koşmaktadır. Ve öldürme olayı ancak ondan sonra emredilmektedir.” - Onları, bulduğunuz yerde öldürün” Bakınız kuran iman etmeyenlere karşı saldırmadığı sürece onlarla dostça insanca geçinmekten men etmez.
60/7- Belki Allah, sizlerle onlardan kendilerine karşı düşmanlık besledikleriniz arasında bir sevgi-bağı kılar. Allah, güç yetirendir. Allah, çok bağışlayandır, çok esirgeyendir.
60/8- Allah, sizinle din konusunda savaşmayan, sizi yurtlarınızdan sürüp-çıkarmayanlara iyilik yapmanızdan ve onlara adaletli davranmanızdan sizi sakındırmaz. Çünkü Allah, adalet yapanları sever.
60/9- Allah, ancak din konusunda sizinle savaşanları, sizi yurtlarınızdan sürüp-çıkaranları ve sürülüp-çıkarılmanız için arka çıkanları dost edinmenizden sakındırır. Kim onları dost edinirse, artık onlar zalimlerin ta kendileridir.
Bu ayetler dünya hayatında Müslüman olanlarının namazlarını bir başka ifadeyle din ve yaşam biçimlerinin profilini çizmektedir.
5/33- Allah'a ve Resulü’ne karşı savaş açanların ve yeryüzünde bozgunculuğa çalışanların cezası, ancak öldürülmeleri, asılmaları ya da elleriyle ayaklarının çaprazca kesilmesi veya (bulundukları) yerden sürülmeleridir. Bu, dünyadaki aşağılanmalarıdır, ahirette onlar için büyük bir azap vardır.
5/34- Ancak, sizin onlara güç yetirmenizden önce tevbe edenler başka. Bilin ki, şüphesiz Allah bağışlayandır, esirgeyendir.
Demek ki Kuran iman etmedi veya Müslüman olmadı diye asla insanları öldürmeyi emretmez. Âmâma ima etti diye Müslüman olanlara savaş açıp öldürmek için savaşa karşılık vermeyi ve öldürmeyi emreder. Onlar edeplice durdukları takdirde bakınız kuran onlar hakkında ne buyuruyor.
9/1- (Bu,) Müşriklerden kendileriyle antlaşma imzaladıklarınıza Allah'tan ve Resûlün’den kesin bir uyarıdır.
9/2- Bundan böyle yeryüzünde (size tanınmış bir süre olarak) dört ay dolaşın. Ve bilin ki Allah'ı aciz bırakacak değilsiniz. Gerçekten Allah, inkar edenleri hor ve aşağılık kılıcıdır.
9/3- Ve büyük Hacc (Hacc-ı Ekber) günü, Allah'tan ve Resûlü�nden insanlara bir duyuru: Kesin olarak Allah, müşriklerden uzaktır, O'nun Resûlü de� Eğer tövbe ederseniz bu sizin için daha hayırlıdır; yok eğer yüz çevirirseniz, bilin ki Allah'ı elbette aciz bırakacak değilsiniz. İnkâr edenleri acı bir azapla müjdele.
Evet, Müslüman olanlar otorite oldukları zaman kimseyi inançsızlıktan dolayı öldürmezler. yerlerinden ve yurtlarından sürmezler edeplice durdukları sürece kendi dinleri kendilerine aittir.
6-NEBİ VE RESULÜN VAHİYLE MUHATAP OLMASI
İman edenlerle iman etmeyenler arasında temel çizgiyi oluşturan, hayata bakışın, yaşamın anlamlaşmasını sağlayan temel olgularından birisi ona vahiy gelmesidir. Muhammedi resul yapan onu diğer insanlardan farklı kılan ona yerleri ve gökleri yaratan Allah tarafından dünya hayatında nasıl yaşanacağına ait bilgilendirilmesi vahiy gelmesidir.
2/97- De ki: "Cibril'e kim düşman ise, (bilsin ki) gerçekten onu (Kitabı), Allah'ın izniyle kendinden öncekileri doğrulayıcı ve müminler için hidayet ve müjde verici olarak senin kalbine indiren Odur.
Yeryüzündeki insanların az bir kısmı hariç, büyük bir çoğunluğu Allaha inanmaktadırlar. Ama Allah’ın rabliğine iman edip onun gönderdiği nebi ve resullerin getirdiği, mesajlarla beraber iman edip Allahın rabliğine iman edenlerin sayısı da yok denecek kadar azdır. Dikkat çekmek istiyorum. Ve altını çizerek vurgulamak istiyorum. Allaha inanmakla Allahın rabliğine iman etmek birbirinden farklı şeylerdir. Allaha inandım dediği halde onun rabliği altına girmeden onun gönderdiği nebi ver resullerin çizgisinde hayatı yaşamadan Allaha iman etmek bir anlam taşımaz.
43/7- Onlara bir peygamber gelmeyiversin, mutlaka onunla alay ederlerdi.
43/8- Biz de, kuvvet bakımından onlardan daha üstün olan (toplum)ları yıkıma uğrattık. Öncekilerin örneği geçti.
43/9- Andolsun, onlara: "Gökleri ve yeri kim yarattı?" diye soracak olsan, tartışmasız: "Onları üstün ve güçlü (Aziz) olan, bilen (Allah) yarattı" diyecekler.
Ehli kitap toplumlarının ve İslam toplumlarında vahiysiz zan ve tahminlerle abartılarak rivayetler yoluyla gelen peygamber fotoğrafı ortada yok. Yani peygamberlerin karşıdaki inanmayanlara ellerinde Allahtan gelen kitaplardan başka bir mucizeleri yok. Onlarda gözleri perdelenmiş olanlar karşısında kendileri gibi bir insan görmektedirler. Bu sebeple O da bizim gibi bir insan. Diyerek gelen vahiyleri inkâr etmektedirler. İşte Allah O peygamberlere vahiy indirilmesini kabul etmeyen onun getirdikleriyle hayatlarını anlamlaştırmayanlar Allah tarafından düşman ilan edilmişlerdir.
2/98- Her kim Allah'a, meleklerine, elçilerine, Cibril'e ve Mikail'e düşman ise, artık şüphesiz Allah da kâfirlerin düşmanıdır."
Kuranda kullanılan kelime ve ayetler doğru bir şekilde kuranla açıklanırlar. Miraç konusu ile ilgili hiçbir emare olmadığı halde necim suresinde inanlar için doğru bir peygamber fotoğrafını tanımlarken peygamberi nebi ve insan konumundan soyutlayarak yedinci kat semaya Allah ile görüşmeye göndermeleri Allahın tanımladığı peygamber tablosunu parçalayıp bozarak onu ilah konumuna düşürmektedir. Miraç konusu ile gündeme gelen necim suresinin miraçla ilgili verdikleri ayet örneklerini tahlil edelim.
53/1- Battığı zaman yıldıza andolsun;
Kuranda Dikkat ederseniz bir olayı anlatırken bilinen şeylerden yemin ederek bilinmeyen bir başka deyişle müteşabih olanları insanlara açıklamaktadır. Hayatımızda da her şey öyle değil mi? Rakamları insanlar öğrenmeden hesap yapabilirler mi? Kelimeleri öğrenmeden insanlar cümle kurup, kitap okuyup yazabilirler mi? İşte Allah da kuranda bilinenleri anlatıyor. Ve arkasından gelen bilinmeyenleri tek tek açıklıyor. Aşağıdaki ayette insanların bilmediği tereddüde düştükleri konulardan birisi nedir kendi içlerinden olan birinin nebi ve resul olduğunu ilan etmesiydi. Ve Allah da bu konuda onlara açıklama yapmaya başlıyor.
53/2- Sahibiniz (arkadaşınız olan peygamber) sapmadı ve azmadı.
Kuranın değişik ayetlerinde Bulunmuş oldukları toplumlarda peygamberler kendi içlerinden çıktığı zaman o peygamberler deli olmakla Mecnun olmakla sapık olmakla suçlanmışlardır. Allah da kendi içlerinde bir hayat yaşayan ve kendilerinin güvendikleri insanlara asla bir zarar vermediğini bilip onu sahiplendikleri halde ne zaman onlara ben size Allahtan peygamber olarak gönderildim dediği zaman düşmanlık başlıyor. Aslında ona düşmanlık kendi şahsına değil, ona düşmanlık ondaki vahye düşmanlıktır. Bir başka ifade ile Allaha düşmanlıktır.
51/52- İşte böyle; onlardan öncekiler de bir elçi gelmeyiversin, mutlaka: "Büyücü ve cinlenmiş" demişlerdir.
Ayette gördüğünüz gibi o sapmadı ve azmadı o sizin önceki sahiplendiğinizden başkası değil o bir deli değil bir mecnun da değil o Allahtan size kendi ayetlerini göndermek için seçtiği bir nebi ve Resuldür.

53/3- O, hevadan (kendi istek, düşünce ve tutkularına göre) konuşmaz.
Allah kâfirlerin inkarlarına karşı resulünü tanıtmaya başlıyor. O gelen vahiyler kendi öngördüğü ve uydurduğu değildir. O hem söylem ve hem de eylem olarak Allah ile sözleşmiştir. O hiçbir zaman kendi isteklerine yenilerek menfaatine uygun bir şey söylemez o ne konuşursa ne söylerse vahiyden başka değildir.
53/4- O (söyledikleri), yalnızca vahyolunmakta olan bir vahiydir.
Sakın ola ki onun getirdiklerini kendisi uydurdu demeyin eğer o gönderilen vahyin dışında bir söz ve eylemde bulunmuş olsaydı onu şah damarından yakalar hesabını sorardık.
69/43- Âlemlerin Rabbinden bir indirilmedir.
69/44- Eğer o, Bize karşı bazı sözleri uydurup-söylemiş olsaydı.
69/45- Muhakkak onun sağ-elini (bütün güç ve kudretini) çekip-alıverirdik.
69/46- Sonra onun can damarını elbette keserdik.
Bu kadar işte peygamberin durduğu oturduğu makam ve koltuk burasıdır. Kim bu koltuktan aşağı ve yukarı onu indirip çıkarırsa o zalimdir. İşte kelimeleri yerinden oynatmak da budur. Hıristiyanların İsa Allahın oğludur Yahudilerin de Üzeyir Allahın oğludur demekle peygamberlerini bulunduğu koltuktan kaldırıp tabiri caizse Allahın koltuğuna oturtmuşlardır.
9/30- Yahudiler: "Üzeyir Allah'ın oğludur" dediler; Hıristiyanlar da: "Mesih Allah'ın oğludur" dediler. Bu, onların ağızlarıyla söylemeleridir; onlar, bundan önceki inkâr edenlerin sözlerini taklit ediyorlar. Allah onları kahretsin; nasıl da çevriliyorlar?
Şimdi peygamberin tanımını kuran yaptıktan sonra ona vahyin nasıl geldiği konusunda bilgi vererek insanların kendi aralarında tartışmalara son noktayı koymaktadır.
53/5- Ona (bu Kur'an'ı) üstün (oldukça çetin) bir güç sahibi (Cebrail) öğretmiştir.
Yine vahyin gelişi konusunda gerek Hıristiyan ve Yahudi toplumlarında gerekse de İslam toplumlarında vahyin insanların kendi kafalarında fotoğrafladıkları bir Cebrail portresiyle anlamışlar ve ifade etmeye çalışmışlardır. Meallerdeki yapılan en büyük yanlışlardan birisi de budur. Kuranın hiçbir ayetinde kuranın gelişenini Cebrail ile gönderdiğine dair bir ayet yoktur. Konumuz miraçla ilgili olduğu için bu ayrı bir gündemi oluşturmaktadır. Fakat kuranda başka bir surede ve başka ayetlerde de vahiyin öğretilmesi ile ilgili bilgi vermektedir.
81/ 17- Kararmaya ilk başladığı zaman, geceye andolsun,
18- Ve nefes almaya başladığı zaman, sabaha;
19- Şüphesiz o (Kur'an), üstün onur sahibi bir elçinin gerçekten (Allah'tan getirdiği) sözüdür;
20- (Bu elçi,) Bir güç sahibidir, arşın sahibi Katında şereflidir.
21- Ona itaat edilir, sonra güvenilirdir.
22- Sizin sahibiniz bir deli değildir.
23- Andolsun o (peygamber), onu apaçık bir ufukta görmüştür.
24- O, gayb (haberlerin)e karşı (söylediklerinden dolayı) suçlanamaz (ya da cimrilikte bulunup kıskançlık yapmaz.)
25- O (Kur'an) da kovulmuş şeytanın sözü değildir.
26- Şu halde, siz nereye kaçıp-gidiyorsunuz?
27- O (Kur'an), alemler için yalnızca bir zikirdir;
28- Sizden dosdoğru bir yön (istikamet) tutturmak dileyenler için.
29- Alemlerin Rabbi olan Allah dilemedikçe siz dileyemezsiniz.
Ne olur beni bağışlayın okuyuculardan sık sık uyarılar alıyorum. Uzun yazma ve konuyu uzatma hakkında. Fakat olayların detayına girmesen de anlaşılmıyor. Ben bir ayeti işlerken bir konu içerisinde onun oturduğu yeri de göz önünde bulundurarak anlatmaya çalışıyorum.
Bakınız surede kuranı getiren bir elçiden söz edilmektedir. Eğer bu elçi kavramı konu içerisinde nasıl bir yere ne anlamda konulduğu anaşılmazsa yanlış yorumlar ve anlayışlar ortaya çıkar. Meallerde de vahyin gelişini ön yargı olarak Cebrail getirdiği inancı olunca elçi kavramına konu içerisinde yüklenen mana da ister istemez Cebrail olarak anlatılmıştır.
Yukarda tekvir suresinde anlatıldığı gibi Kuran gerçekten Allahın öğrettiği ve elçi olan muhammedin getirdiği bir kitap olarak mı anlamak lazım Yoksa Konu içerisinde geçen elçi kelimesi cebraile atfedilerek cebralin öğretti bir kitap mıdır?
19- Şüphesiz o (Kur'an), üstün onur sahibi bir elçinin gerçekten (Allah'tan getirdiği) sözüdür;
Buraya bir soru işareti koyalım bu elçi kimmiş konuya devam edelim. Gerçekten bu kuranı öğreten Allah mı yoksa Cebrail mi?
81/20- (Bu elçi,) Bir güç sahibidir, arşın sahibi Katında şereflidir.
81/21- Ona itaat edilir, sonra güvenilirdir.
81/22- Sizin sahibiniz bir deli değildir.
Gördüğünüz gibi konu içerisinde işlenen ve elçi kavramı hakkında insanların ynıldığı nokta onu Cebrail diye adlandırmalarıdır. Allah katında şerefli olan gayıp haberlerine karşı suçlanamayan konuştukları vahiyden başka bir şey olmayan sahiplendikleri kişiyiy sapıklıkla delilikle mecnun olmakla suçladıkları Cebrail değil kendi içlerinden insan olan ve onlara Allahtan aldığı vahiyleri ulaştıran nebi ve resul olan muhammettir.
İnanları miraç konusuna odaklayan ve miraca gidişini raulamı bedenlemi yaptı tartışmalaraı içerisinde boğup kalan İslam toplumları kurandaki anlatılanlara karşı gözlerini ve kulaklarını perdelediklerinin farkında değildirler.
Tekvir suresinde geçen bundan sonraki ayetlerde necim suresindeki bundan sonraki anlatılanlarla tıpatıp örtüşmektedirler Demekki Kuranı öğreten üstün güç Cebrail değil yerleri ve gökleri yaratan insanların kalbinden geçeni bilen düşen her yaprağın düşünden haberdar olan Allahın öğretmesi vahyetmesi imiş.
Şimdi tekvir suresindeki geçen ayetler burada kalsın konumuzu oluşturan necim suresinde miraçla ilgili delil gösterdikleri ayetlere kuranın bakışı ile bakarak anlatmaya devam edelim.
6- (Ki O,) Görünümüyle çarpıcı bir güzelliğe sahiptir. Hemen doğruldu.
Ayette bahsedilen ifade Cebrail’ ait değil kuran mecazi bir anlatımla resulü ile nasıl diyalog kurduğunu sanatsal bir üslupla anlatıyor. Kullardan kendisine yaklaşanları Allahın onlara daha çok yaklaşacağını belirtmesi En güzel isimlerin Allaha ait olduğunu söylemesi iki elimle özenerek insanın yaratılışı hakkında bilgi vermesi hep kuranda mecazi anlatımlarla anlatma sanatıdır.” Görünümüyle çarpıcı bir güzelliğe sahiptir. Hemen doğruldu.” Ayette bahsedilen bu ifade Allahın kendisine ait bir ifadedir.
53/7- O, en yüksek bir ufuktaydı.
Şu anda iman etmeyenler ve müşrik olanlar da Allah’ı kabullenmektedirler. Ama Allahtan vahiy gelme ve onu kendi terbiyesi altında olanlarla Allaha karşı duyarlılığını kaybetmiş dünya hayatında yaşamın gayesinden uzak olanların Allaha karşı yakınlıkları bir değildir. Mekke toplumunda yaşayan onlar gibi putlara tapmayan fakat Hıristiyan Yahudi olanlar gibi hiçbir kitaba karşı bilgisi olmayan bir insan iken Allahın kendisine verdiği maharetle Allahın doğru olan dinini bulmaya çalışan biriydi.
42/ 52- Böylece sana emrimizden bir ruh vahy ettik. Sen, kitap nedir, iman nedir bilmiyordun. Ancak Biz onu bir nur kıldık; onunla kullarımızdan dilediklerimizi hidayete erdiririz. Şüphesiz sen, dosdoğru olan bir yola yöneltip-iletiyorsun.
İşte son nebiye resulün Arasındaki mesafeyi anlatan bir ifadedir” O, en yüksek bir ufuktaydı.” Yoksa metreyle kilometreyle ölçülen uzaklık değildir.
53/8- Sonra yaklaştı, derken sarkıverdi.
Yine bir insanın bir sünnet olarak toplum içerisindeki inasanların yaşam biçimlerini inceleme ve tahlil noktasında olgunlaşarak gece gündüz doğrunun ve yanlışın ne olduğu konusunda yoğunlaşması onun Allah ile diyalog kurmasına zemin hazırlamıştı. Bu kendisinden önce gelmiş geçmiş peygamberlerde olan Allahın bir sünnetidir. Toprağa tohum atılacağı zaman toprağın sürülerek nem ve tohumun çıkacağı filizlenip yereceği hale getirmeden nasıl atılan tohum çıkıp yeşeriyorsa. İşte peygamberlere vahiy gelme derecesine gelinceye kadar bu süreç geçmektedir.
Hazreti Musa’nın firavun arkasından şuayp peygamberin yanındaki hayat tecrübesi ve olgunlaşmasının arkasından ona vahiy gelmeye başladığı gibi Mekke de de uzun bir zaman dilimi içerisinde yerlerin ve göklerin yaratıcısının yarattığı şeyler konusunda tutarlı bir anlayışı sergileyene an cacak vahiy gelerek insanlara doğru bir bilgi verebilir.

53/9- Nitekim (ikisi arasındaki uzaklık) iki yay kadar (oldu) veya daha yakınlaştı.
Yine Buradaki yaklaşım ölçüsü mecazi anlatılmıştır. Allah her insana şah damarından daha yakındır.İnsanlar içerisinden onu alarak ve eğiterek söylediklerini pervasızca dayaktan kovulmaktan öldürülmekten korkmadan o hazır bir hale gelmesiyle ona vahiy gelmeye kendi bilgi ve direktiflerini ona anlatmaya başlamıştır.
Hiç Cennet nedir ahiret nedir? Bilmeyen bir insana gel ey insan seni öldüreceğim ama bunun karşılığında cennete gideceksin veya seninin elindeki malları gerektiği zaman atacaksın sadece Allah’ı ilah edineceksin desen kaç kişi ona razı olur? Ama dünya hayatının akleden insanlar için bir deneme olduğunu, bilen Öldüren yaşatan hayatı Allah için yaşayan bir insan için bir de ahiret âlemi vardır. Asıl bu imtihanın arkasında her şeyin onun önüne geleceği nimetlerin olacağını bilen bir insan için dünyada ölmekle yaşamak arasındaki farkın kalmadığını ancak anlayabilir.
53/10- Böylece O'nun kuluna vahyettiğini vahyetti.
Bu ifade işte inkâr edenlerin kabul etmeyip de Dünya hayatında inananların hayatının zerreden küreye kadar ne varsa hepsini kuşatan bir vahiy bilgisinin nebilere aktarılmasının haykırışıdır. Bu olguya iman edenler için Allahın resullerinin önem ve değeri vardır. Onları kutsal yapan onları diğer nebi olmayanlardan ayıran özellik de budur. Ona itaat Allaha iaat ona saygısızlık da Allaha saygısızlıktır.
53/11- Onun gördüğünü gönül yalanlamadı.
İman edenler için kuran insanların birleşip de ortaya koyabilecek bir kitap değildir.
17/88- De ki: "Eğer bütün ins ve cin (toplulukları), bu Kur'an'ın bir benzerini getirmek üzere toplansa, -onların bir kısmı bir kısmına destekçi olsa bile- onun bir benzerini getiremezler."
Aklını kullananlar ondaki çelişkisizliği ve anlatımı harikuladeliği gördükleri zaman iman edenleri mutmain etmektedir.
89/27- Ey mutmain (tatmin bulmuş) nefis,
89/28- Rabbine, hoşnut edici ve hoşnut edilmiş olarak dön.
Onun gördüğü Allahın kâinat üzerinde yaratmış olduğu ve gönderilen vahiylerdeki anlam bütünlüğüdür.
53/12- Yine de siz gördüğü (şey) üzerinde onunla tartışacak mısınız?
Bu peygamber aracılığı ile inkâr edenlere olan bir hitaptır. Yoksa kuranda inkâr edenlere karşı bir hitap yoktur. O cehalet devri karanlığında Her karanlığı delmek için aydınlatmak için bir bir ayetleri indirirken insanların hiç bilemeyeceği bir gayıp haberini olara bildiriyordu.
81/24- O, gayb (haberlerin)e karşı (söylediklerinden dolayı) suçlanamaz (ya da cimrilikte bulunup kıskançlık yapmaz.)
Kuran geçmiş kavimlerin belge ve tarihi kültürün gelişmediği dönemlere ait bilgileri verdiği gibi gelecekte insan kültürünün zamanla açıklayabilecek bazı gayıp bilgilerini de vermektedir. Bunlar dünya hayatında inceleyen düşünenler araştıranlar için bir gerçektir. Ama bir de Kuran ahiret ile ilgili bilgi vermektedir. Bu bilgiler ne testten geçirilebilir ne de insan aklıyla çözülebilir. Bu bilgilere ancak yerleri ve gökleri yaratan Allahın göndermiş olduğu dünya hayatına ilişkin doğru bir şekilde veren Allahın insanlara verdiği bir bilgidir.
Ancak ona inananlar ve ondan korkanlar bu bilgilere iman eder ve Salih ameller işlerler. İşte kuran bu tip insanların profilini şöyle anlatmaktadır.
2/2- Bu, kendisinde şüphe olmayan, muttakiler için yol gösterici olan bir Kitap'tır.
2/3- Onlar, gaybe inanırlar, namazı dosdoğru kılarlar ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden infak ederler.
2/4- Ve onlar, sana indirilene, senden önce indirilenlere iman ederler ve ahirete de kesin bir bilgiyle inanırlar.
İşte bunlar bilginin kaynağını keşfetmiş Allah hakkında diğer insanlardan farklı bir bakış açısını yakalamış ancak nebi ve resullere ait bir olgudur.
53/13- Andolsun, onu bir de diğer inişte görmüştü.
Kuran diğer bir inişten söz ederken insanların ilk yaratılışındaki bir sözleşmeden bahsetmektedir. Aslında bu sözleşmeyi bütün insanlar yapmış fakat insanlar içerisinde bu sözleşmeye sadık kalan çok az olmuştur. Bunlardan en öde gelenleri nebiler ve resullerdir. İşte Allahın lisanı hal ile aktardığı o sözleşmenin metni şöyledir.
7/172- Hani Rabbin, Âdemoğullarının sırtlarından zürriyetlerini almış ve onları kendi nefislerine karşı şahitler kılmıştı: "Ben sizin Rabbiniz değil miyim?" (demişti de) Onlar: "Evet (Rabbimizsin), şahid olduk" demişlerdi. (Bu,) Kıyamet günü: "Biz bundan habersizdik" dememeniz içindir.
Ben sizin Rabbiniz değil miyim?" (demişti de) Onlar: "Evet (Rabbimizsin), şahid olduk" demişlerdi” İnsanlar ilk yaratılırken, diğer insanların dışında kendilerine kotlanmış olan bilgilerin dışında hareket etmeyen melekler konumunda bulunmaktadırlar. Faka denenmenin asıl nüvesini oluşturan iblis onlar akıl baliğ çağına girmesiyle beraber bu sözleşme metnini bozarak Allahın dışındaki rablara davet etmişlerdir. Dünya hayatı çekici ve süslüdür. Ahiret hayatı hem uzun hem de sarp bir yokuşa gitmek gibi zordur. Bu sebeple insanlar içerisinden çok azı bu sözleşmeye sadık kalmışlardır.
33/ 23- Müminlerden öyle erkek-adamlar vardır ki- Allah ile yaptıkları ahide sadakat gösterdiler; böylece onlardan kimi adağını gerçekleştirdi, kimi beklemektedir. Onlar hiçbir değiştirme ile (sözlerini) değiştirmediler.
Ölümü dirimi hayatı Allaha ait olan kadın ve erkeklerden çok az insanlar bu sözleşmenin arkasında durmuşlardır. İşte necim suresinde bahsedilen diğer bir iniş onu anlatmaktadır. Yoksa Allah semada da oraya inip çıkacak değil herhalde.
53/14- Sidretü'l-Münteha'nın yanında.
53/15- Ki Cennetü'l-Me'va onun yanındadır.
İnsanlardan nebiler dışında hiç kimsenin ulaşamadığı makam doğru bir bilgilendirme ile bilgilendirilemeyen makamdır. İnsanlar içerisinde ister iman edenlerden olsun isterse de iman etmeyenlerden olsun hepsi kendi yollarının doğru olduğunu sanmaktadırlar. İman etmeyenler içerisinde olan deistler ve ateistler ahiret hayatının olmadığını sanmaktadrlar ve kendilerinin en doğru yolda olduklarını söylerler. Bunun yanında da vahyin güdümünden sapan gerek ehli kitap toplumlarında gerekse de İslam toplumlarında fırkalara ayrılarak herkes kendi fırkasının cennete gideceğini sanmaktadırlar.
2/ 111- Dediler ki: "Yahudi veya Hıristiyan olmayan hiç kimse kesin olarak cennete giremez." Bu, onların kendi kuruntularıdır. De ki: "Eğer doğru sözlüyseniz, kesin-kanıtınızı (burhan) getirin."
Allah da diyor ki Hayır.” Ki Cennetü'l-Me'va onun yanındadır” Cennet Allahın gönderdiği kafirlerin kabul eteyip ehli kitabında vahyin orjinalinden saparak bir takım zan ve tahminle yol edinip yaşayanların değil, o nebinin getirdiklerine uyanlar ve onun çizgisinde yaşayanlar cennete sahip olacaklardır.
53/16- Sidreyi örten örtmekte iken,
İşte O gerçek bilgiyi inkar edenler onu örterken onlar Allah beşere hiçbir şey indirmez derken iman edenler ona inanırlar ve Salih amellerle hayatlarını bütünleştirirler.
53/17- Göz kayıp-şaşmadı ve (sınırı) aşmadı.
Bu gelen vahiylerin gelmesi konusunda asla bir şüpha yok o her şeyin bir ölçüsünü vererek düşünen ve aklını kullanan bir kavmi ancak hidayerte eriştirir.
53/18- Andolsun, o, Rabbinin en büyük ayetlerinden olanı gördü.
Evet, insanların büyük bir kısmının kabul etmediği cennet ve cehennem hakkında ona bilgi verildi Dünya hayatı bir an kâfirlerin kabul etmediği ahiret hayatı ise ebedir. İşte bir anlık dünya hayatında kendi gözlerini perdeleyenler ahiret hayatını asla göremezler kör ve sağır olarak dünya hayatında bir zaman dilimi içerisinde şaşkınca dolaşırlar.
http//kuranianlamametodu.blogspot.com
[email protected]
Ali Rıza Borazan isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Bookmarks

Etiketler
kavramı, mucize, mucizeleri, peygamberlerin


Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı

Hizli Erisim


Tüm Zamanlar GMT +3 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 06:01 AM.


Powered by vBulletin® Version 3.8.1
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
Hanifler - Kuran odaklı gerçek din islam