hanifler.com Kuran odaklı dindarlık  

Go Back   hanifler.com Kuran odaklı dindarlık > YARATILIŞ > Gökler ve Yer > Yer

Cevapla
 
Seçenekler Stil
Alt 31. August 2010, 08:28 PM   #1
dost1
Site Yöneticisi
 
dost1 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 3.015
Tesekkür: 3.567
1.083 Mesajina 2.384 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 100000
dost1 is on a distinguished road
Standart Gökler ve Yerler Oyun için Yaratılmadı

Selamun Aleykum! Değerli Kardeşlerim!

Gökler ve yerler oyun olsun diye yaratılmamıştır.

Duhan;38: Ve Biz gökleri, yeryüzünü ve ikisi arasındakileri oyun oynayanlar olarak yaratmadık.

Duhan;39: Biz o ikisini sadece hak/gerçek ile yarattık. Fakat onların çoğu bilmiyorlar.

Bu Âyetlerde, evrendeki varlıkların oyun olsun, Allah onlarla oynasın dursun diye yaratılmadığı; mutlaka bir amacının olduğu üzerinde durulmuştur.
Rabbimiz, yeniden dirilişin ve Kıyâmetin kesin delilini getirmek üzere âdeta şöyle demek istemiştir:

"Eğer öldükten sonra diriliş olmasaydı, bu yaratmamız bir eğlence, boş ve abes olurdu. Oysa kâinatı yaratan bir oyuncu değildir. Allah'tan anlamsız bir iş beklenmez"

(Sad: 27) Ve Biz gökyüzünü, yeryüzünü ve aralarında olanları boşuna yaratmadık. Bu, şu küfretmiş olan kişilerin zannıdır. Cehennem ateşinden dolayı vay şu küfretmiş olan kişilerin hâline!

(Enbiyâ: 16–17) Ve Biz göğü, yeri ve aralarındaki şeyleri, oyun oynayanlar olarak yaratmadık. Eğer Biz bir eğlence edinmek isteseydik, elbette onu kendi katımızdan edinirdik; eğer biz yapanlar olsaydık.

(Yûnus: 3–4) Şüphesiz sizin Rabbiniz, gökleri ve yeri altı günde yaratan, sonra arş üzerine istiva eden, işi yönetip duran Allah'tır. Şefâ'atçi ancak O'nun izninden sonradır. İşte Bu, Rabbiniz Allah'tır. O hâlde O'na kulluk ediniz! Hâlâ düşünüp ibret almaz mısınız? Hepinizin dönüşü sadece O'nadır. Allah bunu hakk olarak vaat etmiştir. Şüphesiz O, halkı ilk baştan yaratır, sonra iman eden ve sâlihâtı işleyen kimseleri kıst [nasipleri, hakları olan payları] ile karşılık vermek için geri döndürür. Şu küfretmiş olan kimseler, küfretmeleri nedeniyle, kaynar sudan bir içki ve acıklı azap kendileri için olanlardır.

(Mü'minûn: 115–116) Peki siz, Bizim sizi boş yere yarattığımızı ve şüphesiz sizin yalnızca bize döndürülmeyeceğinizi mi sandınız? İşte gerçek kral Allah, yüceler yücesidir. O'ndan başka ilâh diye bir şey yoktur. O, saygın Arş'ın Rabbidir.

(Mü'minûn: 101) Sonunda Sûr'a üflendiği zaman da onların o gün aralarında soy yakınlığı yoktur. Onlar istekleşemezler de.

(Me'âric: 10–14) Ve bir sıcak dost bir sıcak dosta sormaz. Birbirlerine gösterilmiş oldukları halde suçlu o günün azabından kurtulmak için oğullarını, eşini ve kardeşini, kendisini barındıran, içinde yetiştiği tüm ailesini ve yeryüzünde bulunanların hepsini fidye vermek ister. Sonra kendini kurtarabilsin.

Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz.
__________________
Halil Ay
dost1 isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
dost1 Adli üyeye bu mesaji için Tesekkür Eden 3 Kisi:
hiiic (2. September 2010), Miralay (1. September 2010), Zinedov (11. August 2012)
Alt 27. September 2011, 09:18 PM   #2
hiiic
Uzman Üye
 
hiiic - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Mar 2010
Mesajlar: 1.979
Tesekkür: 1.908
1.298 Mesajina 2.732 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 26
hiiic has much to be proud ofhiiic has much to be proud ofhiiic has much to be proud ofhiiic has much to be proud ofhiiic has much to be proud ofhiiic has much to be proud ofhiiic has much to be proud ofhiiic has much to be proud of
Standart

Ayrıca youtube de bir ateist video hazırlamış...
videonun sonunda birkaç kişi ALLAHEAKBAR diyerek bazı insanları yakıyor, bunun zaten dinle imanla alakası yok da neyse...

videoda maddenin yoktan var olmadığını, tam tersine yokluğun vardan meydana geldiğini söylemiştir. Bilimsel bazı ifadelere yer vermiştir. Tabi bilim adamları bu uğurda çalışıyor zaten onlar çalışırken ummadıkları yerden Allah onlara farklı kapılar açıyor zaten buluşların büyük bölümüde hesaplanmayan icatlar v.s.

Aslında bu ifadenin ne kadarı doğru, yada ne kadarı bizim evrenimizle alakalı (kütle ve enerjinin korunumu yasası) bilmiyorum belki bu bilimsel veri sadece bu evren için geçerli, sınırları ve ötesinde evreni oluşturan sebeplerin nasıl olduğunu bilmiyoruz...
Ancak bu ifade, "yani yoktan var olmadık" ifadesi ateistlerce çarpıtılmış.
Anlatılmak istenen mana; Dünya dünya değilken, insanlar insan değilken yani henüz yoklarken yaratılmışlardır. Bu da zaten hepimizin inkar edemiyeceği bir bilgidir. Çocuklar bile YOKTAN yaratılmıştır çünkü varlığından önce Çocuk yoktur

Made yani yer ve göklerin yaradılışı için "yoktan var oldu" ifadesini kullanmamaları yine Kuranı zedelemez. Çünkü Başlangıçta yoğun maddenin ayrıldığını böylece boşluk ve içindekileri oluşturduğunu Kuran söylüyor. Yokluk varlığın ayrılması, kümeleşmesi sonucunda oluşmuştur tarzı bu yaklaşım aslında şunun ispatıdır.

Enbiyâ 30
İnkar edenler, göklerle yer bitişik bir halde iken bizim, onları birbirinden kopardığımızı ve her canlı şeyi sudan yarattığımızı görüp düşünmediler mi? Yine de inanmazlar mı?


Allahın bildirdiği bilgiye göre de yerler ve gökler yani madde başlangıçta yoğundu ve zamanla ayrılarak boşluğu oluşturduğu gibi kendiside yaşanabilecek şekli formu elde etti.

Ateistlerin Kuranın bildirdiklerinden habersiz yaptıkları propagandadan farksızdır.
Keşke tek yanlı düşünüp yanlı görüşlerini savunana kadar Kuranı anlamaya emek harcasalardı.

Konu hiiic tarafından (27. September 2011 Saat 11:30 PM ) değiştirilmiştir.
hiiic isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
hiiic Kullanicisina Bu Mesaji Için Tesekkür Edenler:
Miralay (28. September 2011)
Alt 28. September 2011, 07:21 PM   #3
dost1
Site Yöneticisi
 
dost1 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 3.015
Tesekkür: 3.567
1.083 Mesajina 2.384 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 100000
dost1 is on a distinguished road
Standart

Selamun aleykum! Değerli Hiiç Kardeşim!

Alıntı:
hiiic Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
Ayrıca youtube de bir ateist video hazırlamış...
videonun sonunda birkaç kişi ALLAHEAKBAR diyerek bazı insanları yakıyor, bunun zaten dinle imanla alakası yok da neyse...

videoda maddenin yoktan var olmadığını, tam tersine yokluğun vardan meydana geldiğini söylemiştir. Bilimsel bazı ifadelere yer vermiştir. Tabi bilim adamları bu uğurda çalışıyor zaten onlar çalışırken ummadıkları yerden Allah onlara farklı kapılar açıyor zaten buluşların büyük bölümüde hesaplanmayan icatlar v.s.

Aslında bu ifadenin ne kadarı doğru, yada ne kadarı bizim evrenimizle alakalı (kütle ve enerjinin korunumu yasası) bilmiyorum belki bu bilimsel veri sadece bu evren için geçerli, sınırları ve ötesinde evreni oluşturan sebeplerin nasıl olduğunu bilmiyoruz...
Ancak bu ifade, "yani yoktan var olmadık" ifadesi ateistlerce çarpıtılmış.
Anlatılmak istenen mana; Dünya dünya değilken, insanlar insan değilken yani henüz yoklarken yaratılmışlardır. Bu da zaten hepimizin inkar edemiyeceği bir bilgidir. Çocuklar bile YOKTAN yaratılmıştır çünkü varlığından önce Çocuk yoktur

Made yani yer ve göklerin yaradılışı için "yoktan var oldu" ifadesini kullanmamaları yine Kuranı zedelemez. Çünkü Başlangıçta yoğun maddenin ayrıldığını böylece boşluk ve içindekileri oluşturduğunu Kuran söylüyor. Yokluk varlığın ayrılması, kümeleşmesi sonucunda oluşmuştur tarzı bu yaklaşım aslında şunun ispatıdır.

Enbiyâ 30
İnkar edenler, göklerle yer bitişik bir halde iken bizim, onları birbirinden kopardığımızı ve her canlı şeyi sudan yarattığımızı görüp düşünmediler mi? Yine de inanmazlar mı?


Allahın bildirdiği bilgiye göre de yerler ve gökler yani madde başlangıçta yoğundu ve zamanla ayrılarak boşluğu oluşturduğu gibi kendiside yaşanabilecek şekli formu elde etti.

Ateistlerin Kuranın bildirdiklerinden habersiz yaptıkları propagandadan farksızdır.
Keşke tek yanlı düşünüp yanlı görüşlerini savunana kadar Kuranı anlamaya emek harcasalardı.
Allah razı olsun. Rabbımızın ayetlerini hatırlamamıza vesile oluyorsun.

(Enbiyâ: 30) "İnkâr edenler Evren [Gökler] ve yer birbirleriyle bitişik iken onları ayırdığımızı, her canlıyı sudan yarattığımızı görmüyorlar mı? Yine de onlar inanmayacaklar mı?"

Âyetin ifadesinden, bu Âyette belirtilenlerin inkârcılara karşı bir delil niteliğinde olduğunu, bu Âyette belirtilenler sebebiyle inkârcıların inanması gerektiğini anlıyoruz. Ateistlerin en temel iddiası, maddenin sonsuzdan beri var olduğu ve maddenin tüm canlı-cansız varlıkları tesadüfen oluşturduğudur. Oysa Büyük Patlama [Big-Bang] Teorisi, Evren'in ve zamanın bir başlangıcı olduğunu ortaya koyarak ateizmin bu en temel iddiasını yıkmaktadır. Âyette İnkâr edenler görmüyorlar mı? diye sorulması da çok anlamlıdır. Bu şekilde Âyet Evren'in ve yeryüzünün bitişikken ayrıldığının anlaşılabileceğine, bunu anlamanın mümkün olduğuna da işaret etmektedir. Âyetin doğruluğunun anlaşılacağı 1900'lü yıllar, bilimsel keşiflerin arttığı, bazılarının bilim ile dini çatışır halde göstermeye çalıştığı yıllardır. Sanayi toplumunun getirdiği refah ile şımaran insanların bazıları bu yıllarda maddeyi putlaştırmaya ve Allah'ın yerine koymaya kalkmışlardır. Tam böyle bir ortamda bazı insanların tapınmaya kalktığı maddenin yaratılmış olduğunun, yani başlangıcı olduğunun, Big-Bang ile doğrulanması, inkârcılığa inen bir tokattır. Âyetin devamında geçen Yine de onlar inanmayacaklar mı? cümlesi de çok anlamlıdır. Âyetin bu işaretini de tarih doğrulamış, ortaya konan tüm delillere rağmen inkârcılar inkârlarında ısrarcı olmuşlardır. Âyet bilimsel gerçekleri ortaya koyarken inkârcıların her şeye rağmen inanmama eğilimini de ortaya koymaktadır.

Âyette belirtilenler hem Evren'in başlangıcı olduğunu ortaya koyarak, inkârcılığın maddenin sonsuzdan beri bu şekilde var olduğu iddiasını yıkmakta ve inkârcıları inanmaya mecbur etmektedir, hem de Kuran'ın indiği dönemden 1300 yıl sonra anlaşılacak bu gerçek Kur'ân'da geçtiği için, inkârcıları bir kez daha Kur'ân'ın Allah'ın sözü olduğunu kabule zorlamaktadır.

Evren'in genişlediğini ve tüm Evren'in bitişikken birbirinden ayrıldığını Kur'ân dışında ortaya koyan hiç kimse olmamıştır. İşte Eski Yunan, işte Ortaçağ, işte Yeniçağ, işte Platon'lu, Thales'li düşünce yoğunluğu, işte Batlamyus, işte Kopernik, işte Kepler, işte Kant... İnsanlık tarihinin tüm dehalarının hiçbiri genişleyen bir Evren'de olduğumuzu bilemediği gibi, bu Evren'in yaratılışının başında her şeyin birbiriyle bitişik olduğunun da farkına varamamışlardır. Gelişmiş aygıtlar olmadan, bilimsel birikim kullanılmadan bu sonuçlara varmak imkânsız olduğu için tüm bu ünlü felsefeciler, fizikçiler bu sonuçlara varamamışlardır. Evren'in yaratıcısı Evren hakkındaki bu en önemli bilgileri kitabıyla insanlara bildirerek hem bu Evren'sel oluşumlara dikkatleri çekmiş, hem de Kur'ân'ın kendisi tarafından gönderilen bir kitap olduğunu ispat etmiştir. Günü gelince Uzay'da bir nokta olan insana tüm Uzay'ın bir noktadan yaratıldığının delillerinin örtüsünü açan Allah, böylece hem Evren'in bilgisini insanlara sunmuş, hem de kendi kitabının mucizelerini göstermiştir. Âyetin, açık mucizesi kadar İnkâr edenler görmüyorlar mı ? ifadesiyle Âyetin açıklamalarının anlaşılacağına işaret etmesi, Yine de onlar inanmayacaklar mı? ifadesiyle inanmayanların bu delillere rağmen inkârcılıklarına devam edeceklerine işaret etmesi de çok ilginçtir. Nitekim Einstein da Evren hakkında yaptığı keşiflerden çok, bunların anlaşılabilmesine şaştığını söylemiştir. Bundan da Âyetin, insanların bu Âyette ifade edilenleri anlayabileceğine işaretinin önemi anlaşılmaktadır.

KOZMİK FON RADYASYONU DELİLİ:
Âyette Evren'in başta bitişik olduğu Arapça "ratk" kelimesiyle ifade edilir ki; bu kelime kaynaşmış durumda iç içe geçmeyi ifade eder. Arapça "fatk" kelimesi ise ayrılmayı, bölünerek ayrılmayı ifade eder. Âyetin belirttiği bu ayrılmayı Lemaitre ortaya koyduğunda, bu kuramın başta dirençle karşılaştığını Evren'in genişlemesini açıklarken anlattık. Bu fikre karşı koyanlardan biri de Fred Hoyle idi. 1940'lı yıllarda Fred Hoyle, Evren'in Big-Bang ile başlaması halinde, bu ayrılmanın [patlamanın] bir kalıntısı olması gerektiğini öne sürerek; "Bana bu Big-Bang'in bir fosilini bulun" dedi. Aslında Fred Hoyle bunu Big-Bang ile alay etmek için söylemişti. Onun bu alaycı meydan okuması Big-Bang'i destekleyen birçok delilin bulunmasına yol açtı. Hoyle'nin alay etmek için kullandığı fosil tabiri, ilginç bir şekilde o zamandan sonra bulunan deliller için kullanıldı. Hoyle Big-Bang ile alay ederken, onu yok etmek isterken, istemeyerek onun daha da çok kanıtlanmasını sağladı.

1948'de George Gamov ve öğrencisi Ralph Adler, Big-Bang olduysa gerçekten Hoyle'nin söylediği fosilin olması gerektiği sonucuna vardılar. İleri sürdükleri mantığa göre Evren Big-Bang'den sonra her yöne doğru genişlediğinden bu alçak düzey fon radyasyonu, bakılan her yönde mevcut olmalıydı. BigBang'den sonra çıkan diğer bütün radyasyonların Evren'in içinde belli bir başlangıç noktaları olacak ve sadece o noktadan dışarı doğru yayılacaklardı. Ancak tüm Evren'i başlatan bir patlamadan çıkan radyasyon böyle bir tek noktaya kadar izlenemezdi. Böyle bir Evren'in genel dinamik genişlemesiyle bu radyasyon her yana yayılmak zorundaydı. Gamov ve Adler'in tahmin ettiği radyasyon 1960'larda New Jersey'de Princeton Üniversitesi'nde bir grup tarafından çok hassas aletlerle araştırılmaya başlandı. Fakat bu çok önemli bulguyu bulmak enteresan şekilde başkalarına nasip olacaktır. Arno Penzias ve Robert Wilson, Bell telefon şirketinde iki araştırmacıdır. Bir gün ikili Evren'in her yanından gelen bir parazitle karşılaşırlar ve bunun sebebini tam olarak anlayamazlar. İşin enteresan yanı, Penzias ve Wilson olayı iyice anlamak için çok yakınlarda çalışan Princeton Üniversitesi'ndeki ekipten Robert Dicke ve arkadaşlarını telefonla ararlar. Telefonu kapatan Dicke büyük bir hayal kırıklığına uğrar ve Nobel ödülünü kazandıracağını umdukları keşfi başkalarının bulduğunu anlar. Evet, bir soğuk kaynakla kıyaslıyorlardı ve hep mutlak sıfırın tam 3 derece üstünde 3 Kelvin'deydi. Radyasyon tam beklenen özelliklere sahiptir ve Evren'in her tarafından gelmektedir. Hoyle'un bulunmayacağını sandığı fosil bulunmuştur. Nobel ödülünü de böylece Penzias ve Wilson kazanır.

UYDUDAN BÜYÜK PATLAMA'YA DESTEK:
Penzias ve Wilson 1965'teki keşifleriyle Nobel'i aldıktan sonra, 1989 yılında daha da gelişen teknolojinin yardımıyla COBE uydusu bir roketle uzaya gönderildi. COBE uydusundan gelen veriler Penzias ve Wilson'un buluşunu destekledi. Birçok kişi COBE'nin verilerine kesin kanıt dedi. Böylece 1927'de Lemaitre ile başlayan süreç 1989'da yeni kanıtlar bulmuştu. Yıl 1989'u gösterdiğinde Kuran'ın inmeye başladığı tarihten 1400 yıldan fazla bir zaman geçmişti ve Kuran'ın söyledikleri uyduyla da ispatlanıyordu.

Issız bir adaya çıksak ve bu adada küllere rastlasak herhalde hiçbirimizin bu adada daha önce bir ateşin yandığına şüphesi olmaz. Bu küller adada daha önce yanan ateşin bir nevi fosilidir. Aynı şekilde COBE'nin ve daha önce Penzias ve Wilson'ın bulduğu fosil ışın da Big-Bang'in bir kanıtıdır. Bu fosil-ışının Evren'in her yanına dağılmış durumda olması gerektiğinin Big-Bang ile alay etmek isteyenlerce ortaya atılması da bu delilin sağlamlığının diğer bir göstergesidir.

Big-Bang'i kanıtlayan delillerden biri de Evren'deki hidrojen-helyum oranıdır. 1930'lu yıllarda her gök cisminin yapısına göre özel bir ışık saçtığı olgusundan yola çıkan astronomlar, yıldızların ve galaksilerin bileşimini analiz etmek için özellikle tayfölçerlerden yararlandılar. Tayfölçer ve matematik sayesinde, Evren'in, ilk aşamasında ortalama olarak %75 hidrojen, %24 helyum ve %1 oranında da karbon ya da azot gibi öteki elementleri içerdiğini hesapladılar. Oysa yıldızlar bu kadar hidrojen ve helyum üretmiyorlardı. Değişik bilim adamları tarafından yapılan hesaplar %20-%30 miktarında helyumun yıldızlardan önce meydana gelmiş olması gerektiğini ortaya koydular. Yalnızca Big-Bang'in ilk anlarında var olan ateş topu bu miktardaki hafif gaz sentezini gerçekleştirebilirdi. Big-Bang sonucu oluşması beklenen tablo ile Uzay'daki hidrojen ve helyum miktarı, teoriyi destekleyen delillerden bazılarıdır.

Big-Bang'i kanıtlayan deliller yeterli olmakla beraber, 2000 yılına girildiğinde bile bu delillerin sürekli arttığını görüyoruz. İsviçre'nin Cenevre kentinde Dünya'nın en ünlü fizik merkezlerinden CERN'de 6 milyar Sterlin harcanarak Big-Bang ortamı oluşturulmuştur. Bu deneyin bulguları da Big-Bang'i destekler özelliktedir. Araştırmaya liderlik eden Londra'daki Imperial Koleji öğretim üyelerinden Fizikçi Prof. Peter Dornan'a göre bu deneyin bulguları 21. yüzyılın en önemli buluşlarındandır.

Evren'in bir başlangıcı olması gerektiğini Termodinamik'in kanunları da desteklemektedir. Termodinamik'in ikinci kanunu [Enerjinin Bozulması Kanunu] kendi haline bırakılan sistemlerin düzensizliğe doğru eğilimleri olduğunu, enerjinin daha az kullanılabilir hale doğru gittiğini ve sonuç olarak tam bir işe yaramaz duruma eriştiğini ifade eder. Eğer Evren ve madde sonsuzdan beri var olsaydı sonsuz zamanda hareket tamamen durmuş olacaktı. [Gerçi sonsuz zaman vardır demek, sonsuzu geçip buraya geldik demektir. Oysa sonsuz geçmez, eğer geçiyorsa sonsuz değildir. Kısacası zaman olarak şu noktadaki varlığımız bile bir başlangıcın varlığını ispat eder. Zihin zamanın yaratılmadığını düşündüğü anda çelişkiye, ikileme düşmeye mahkûmdur. İkilemin yegâne çözümü zaman kavramının yaratıldığını bilmekten geçer.] Evren'in başlangıcı olmasının gerekliliği ile Evren'in başlangıcını ispat eden Big-Bang'in bu uyumu da deliller üstüne bir delildir.

MUHAMMED PEYGAMBER UZAYA UYDU MU GÖNDERDİ:
Big-Bang'in doğrulanması için Uzay'daki uydulardan gelen verilerin kullanıldığını gördük. Peki, Uzay'a gönderilen bu uydudan 1400 yıl önce Muhammed Peygamber, Yerküre'nin Evren'le bitişik olup sonra ayrıldıklarını nasıl anlamıştı? Uzay'ın her an genişlediğini Muhammed Peygamber'in nasıl bilebildiğinin ortaya çıkması için "Acaba çölün kumları altına bir teleskop mu sakladı?" diye sorduk. Üstelik bu teleskopun Hubble'ın teleskopu gibi gelişmiş olması gerekirdi. Peki, inkârcılar acaba Evren'in başta tek bir birleşim olduğunu "Muhammed kozmik fon radyasyonunu hesaplayarak buldu" diye mi iddia edecekler? Bunun için Muhammed Peygamber'in herkesten gizlediği uydusunu Uzay'a gönderdiği ve bu uydudan gelen verileri değerlendirerek COBE'den önce gerekli çıkarımları 1400 yıl önce yaptığı fikrini mi savunacaklar? COBE'den 25 yıl önce fosil radyasyonu, telefon şirketinin ekipmanlarıyla keşfeden Penzias ve Wilson, Nobel ödülünü aldılar. Peki, 1400 yıl önce Evren'in tek bir birleşimden oluştuğunu da, Uzay'ın genişlediğini de söyleyen Muhammed Peygamberin Peygamberliğini inkâr edenler, acaba en azından onu Nobel fizik ödülüne aday gösterecekler mi?

Görüldüğü gibi Kur'ân'ın Allah tarafından gönderilmediğini, Hz. Muhammed'in Kur'ân'ı kendisinin yazdığını söyleyenler, ne iddia ederlerse etsinler komik duruma düşmekten kurtulamayacaklardır. İnanmaya niyeti olmayanlar hangi delili görürlerse görsünler, kendilerini inkâra şartlandırmışlardır. Hz. İbrâhîm'e karşı böyleydi, Hz. Mûsâ'ya karşı böyleydi, Hz. İsâ'ya karşı da böyleydi, Hz. Muhammed'e karşı da böyledir. İnkârcıların tavrı, tarih boyunca hep aynı psikolojiyi yansıtır. Aşağıdaki Âyette görüleceği gibi Hz. Mûsâ'ya karşı koyanlar da, her ne delil görürlerse görsünler inkâr edeceklerini söylemişlerdir.

(Arâf: 132) "Bizi büyülemek için delil olarak her ne getirirsen getir, biz sana inanmayacağız."

BİG BANG ALLAH'IN BİRLİĞİNİN DE DELİLİDİR:
Çok tanrılı inançlar değişik toplumlarda ve değişik çağlarda birbirlerinden apayrı yapılara sahiptir. Eski Mısır'da gözüken çok tanrılı inançla, Hintlilerin çok tanrılı inanç sistemi birbirinden çok farklıdır. Fakat çok tanrılı inanç sistemlerinin ortak özellikleri değişik tanrılara değişik hâkimiyet alanları ayırmalarıdır. Güneş bir tanrıdır, Ay ise değişik bir tanrıdır, dağların tepesindeki falanca tanrı apayrı bir tanrıdır. Kimi tanrı yağmurlardan, kimi tanrı rüzgârlardan sorumludur, kimi tanrı dağların hâkimidir, kimi tanrı nehirlerin hâkimidir... Evren'i ayrı ayrı bölümlere ayıran çok tanrılı zihniyetlere karşın tek Allah inancına sahip olan Yahudilik, Hıristiyanlık ve İslâmiyet Evren'i bir bütün olarak görmüşlerdir. Bu inançların sebebi ise tek bir Allah'ın yarattığı Evren'de ayrılığın, bölünmüşlüğün olamayacak olmasıdır. Bu dinlere göre bölünmüşlük dış görünüştedir, fakat işin özünde Evren'e teklik hâkimdir, tek Allah'ın kontrolünde olan Evren her noktası birbiriyle ilişkili bir bütündür.

Kindi, Farabi, İbni Sina, İbni Rüşd gibi İslam bilginlerinden birçok Hıristiyan bilginine kadar ünlü felsefeciler "Birden bir südur eder[çıkar]" diyerek tek Allah'ın yarattıklarında bir bütünlük olması gerektiğini söylemişler ve bu bütünlüğün Allah'ın Bir'liğinin delili olduğunu vurgulamışlardır. Daha sonra bu düşünürler Evren'de meydana gelen tüm olayların birbirleriyle nasıl ilişkili olduğunu açıklayarak bu birliği göstermeye çalışmışlardır. Big Bang ile ortaya çıkan gerçeklerden sonra ise, Evren'deki yaratılanların birliği bir kez daha ispatlanmıştır. Çünkü artık Evren'in başının tek bir birleşim olduğu açıkça gözükmektedir. Evren'de oluşacak olan her şey bu teklikten oluşacağına göre, zaten birlik içinde ve birbirleriyle ilişkili olmak zorundadır. Artık hiç kimse Güneş'in ayrı, Ay'ın ayrı, insanın ayrı, yılanın ayrı, falanca bitkinin ayrı bir yaratıcısı var diyemez. Evren'in kökeni bir tekliktir, bu tekliği yaratan kim ise; bu teklikten ortaya çıkan Güneş'i, Ay'ı, insanı, hayvanları, bitkileri de yaratan O'dur. Hiç şüphesiz Big Bang olmadan da mantıklı bir şekilde Evren'in ayrı yaratıcıları, tanrıları olduğu fikrinin mantıksızlığı ortaya konmuştur. Fakat Big-Bang bu konuda da çok kestirme, çok sağlam bir açıklama getirmiştir

(İhlâs: 1–4) "De ki: O Allah Bir'dir. Allah, her şeyin muhtaç olduğudur. Doğurmamıştır, doğurulmamıştır. Ve hiçbir şey O'nun dengi değildir."
Kur'ân Araştırmaları Gurubu)

GÖKYÜZÜ KORUNMUŞTUR:
(Enbiyâ: 32) "Ve gökyüzünü korunmuş bir tavan yaptık. Onlar ise bunun delillerinden yüz çeviriyorlar."

Atmosfer'imiz gözle görmediğimiz gazlardan oluşmuş, 10 bin km'ye varan kalınlıkta şeffaf bir kabuktur. Uzay'dan Dünya'mıza her gün irili ufaklı milyonlarca meteor düşmektedir. Atmosfer'imiz bu meteor bombardımanına karşı şeffaf yapısına rağmen adeta çelikten bir set gibi karşı koymaktadır. Atmosfer'in bu özelliği olmasaydı Dünya'da hayat olmazdı, yeryüzü ise delik deşik olurdu. Bunun bir örneğine uydumuz Ay'a gidildiğinde tanık olduk. Sağanak halinde yağan taşlar, Ay yüzeyine çarpmış, irice olanları ise Ay'ın kabuğunun içine de girerek derin çukurlar oluşturmuştur. Meteorlar, Atmosfer'deki moleküllere, büyük bir hızla çarpmakta, yüksek bir sıcaklık kazanıp buharlaşmakta ve toz parçalarına dönüşerek kaybolmaktadır. Atmosfer aynı zamanda Güneş'ten gelen zararlı ışınları bir filtre gibi süzerek Dünya'daki hayatın yok olmasını önlemektedir.

Eğer atmosferimiz koruyucu bir şemsiye gibi bizi korumasaydı, Dünya'nın yüzeyi de Ay'ın yüzeyi gibi olurdu.

Bu süzme işlemi de Evren'deki diğer oluşumlar gibi çok ince şekilde planlanmıştır. Zararlı ışınları süzen Atmosfer, yaşamın devamını sağlayan ışınları ise süzmez, onların yaşamı devam ettirmelerini engellemez. Böylece gökyüzü, Allah'ın kendisine yüklediği görevleri en güzel şekilde yerine getirmekte, Evren'deki tüm varlıklar gibi kendisinin de bilinçli, gayeli, mükemmel bir şekilde yaratıldığını görmeyi bilen gözlere göstermektedir. Fakat Âyetin ifadesinde dendiği gibi inkârcılar her türlü delili görmezlikten geldikleri gibi gökyüzünün yaratılışındaki bu delilleri de görmezlikten gelmektedirler. Atmosfer'deki tüm bu ayarlamalar her şeyin hayatın oluşması için planlandığını, tüm yaratılışların çok ince bir ayarla gerçekleştiğini göstermektedir.

Uzay'daki ısı ortalama –270 °C'ye gelmektedir. Dünya'mızın Uzay'daki bu soğuktan korunması da Atmosfer'in, insanlığın ve tüm canlılığın hizmetine uygun şekilde yaratılması sayesindedir. Atmosfer sahip olduğu özellikler sayesinde Güneş'ten gelen enerjinin çabucak gök boşluğuna geri dönmesini engellemektedir. Ayrıca Güneş ışınlarının dağılmasını sağlayarak, Güneş'i doğrudan görmeyen ve gölge olan yerlerin de aydınlık olmasını olanaklı kılmaktadır. Atmosfer, içerisinde oluşan hava hareketlerine bağlı olarak yeryüzünde sıcaklığın dengeli dağılmasını sağlar. Bu yolla çok ısınan yerlerdeki hava kütleleri, az ısınan yerlere taşınır ve bir denge kurulur. Böylece sürekli ısınan ekvator ve çevresinde sıcaklıkların aşırı yükselmesi, devamlı sıcaklık kaybına uğrayan kutup çevrelerinin ise aşırı soğuması önlenmiş olur. Kısacası Uzay'ın öldürücü ısıdaki soğuğundan korunmamızdan Dünya'daki yaşanılabilen ısının sağlanmasına kadar tüm oluşumlar Allah'ın, Atmosfer'i tüm detaylarıyla mükemmel şekilde yaratması sayesinde mümkün olabilmiştir [Arapça gök ifadesiyle Atmosfer'den tüm Uzay'a kadar, yaşadığımız alanın üstünde kalan tüm bölgenin kastedildiğini daha önce de söyledik. Bu yüzden Âyette bahsedilen göğün korunması ifadesiyle Atmosfer'de gördüğümüz oluşumlara işaret edildiği gibi tüm Uzay'ı kapsayacak oluşumlara da işaret edilmiş olması mümkündür].

VAN ALLEN KUŞAKLARI:
Dünya'mızın üst tarafından korunması yalnızca Atmosfer'in özellikleriyle sınırlı değildir. Daha önce de gördüğümüz gibi, yerküremizin içindeki madenlerin oluşturduğu manyetik alan Dünya'mızın etrafında "Van Allen Kuşakları" diye adlandırılan koruma zırhını meydana getirmektedir. Bu zırh bizi radyasyon bombardımanlarından korur. Bu zırh olmasaydı Dünya'daki hayat mümkün olmayacaktı. Güneş dışındaki yıldızlardan gelen öldürücü kozmik ışınlar, Dünya'nın etrafındaki bu koruyucu kalkanı geçememektedir. Söz konusu plazma bulutları Hiroşima'ya atılan atom bombasının 100 milyar katına ulaşan değerlere bile gelebilmektedir. Güneş'ten de Dünya'mıza ısı ve ışık dışında, radyasyon ve hızı saniyede 1 milyar 500 km.ye varan proton ve elektronlardan oluşan bir rüzgar gelir, fakat Güneş rüzgarları da Dünya'nın 40 bin mil uzağında manyetik halkalar çizen Van Allen Kuşaklarını geçemez. Manyetik alanımızın koruması sayesinde biz, hayatımızı tehdit eden tüm bu oluşumlardan zarar görmeden yaşamaktayız. Yerkürenin çekirdeğindeki oluşumlar sayesinde, gökyüzünde koruyucu bir tavan manyetik alan olarak oluşmaktadır. Âyette söylenen, Dünya'mızın üstünün "korunmuş tavan" özelliğine sahip olması; Dünya'mızın dönüş hızı, Güneş'e konumu, Atmosfer tabakalarının şekli, yapısı, kalınlığı, Dünya'mızın çekirdeğinin yapısı, birleşimindeki maddelerin oranı ve daha birçok değişkenin en uygun oranda, en mükemmel şekilde bir araya gelmeleri sayesinde mümkün olmuştur. Yaşamımız için mutlaka gerekli olan bu şartların bilinçli bir Yaratıcı tarafından planlandığı çok açıktır. Mantık ve vicdan, gökyüzünün bu koruyucu özelliklerinin tesadüfen oluştuğu iddiasını da, Kuran'ın bir insanın aklı ve becerisi ile yazılabileceği iddiasını da reddetmektedir. (Kur'ân Araştırmaları Gurubu)

TOPRAK VE SUDAN YARATILMA:
(Mü'minûn: 12) "İnsanı çamurdan oluşan bir özden yarattık."

(Secde: 7) "O yarattığı her şeyi güzel yaratmıştır. Ve insanın yaratılışına çamurdan başlamıştır."

(Rûm: 20) "Sizi topraktan yaratması O'nun delillerindendir. ..."

(Furkân: 54) "Ve O sudan bir insan yarattı ve ona soy sop verdi. Efendin her şeye gücü yetendir."

Kur'ân, insan yaratılırken kullanılan ham maddelerin toprak ve su olduğunu ortaya koymaktadır. Kur'ân, bazen bu ham maddeleri ayrı ayrı vurgulamakta, bazen de insanın çamurdan yaratıldığını söyleyip toprak ve suyun bileşiminden insanın yaratıldığını açıklamaktadır.

İnsanın topraktan yaratılması üzerine çok spekülasyonlar yapılmıştır. Biyoloji ve kimya gibi bilimlerin ilerlemesiyle; hem toprağın, hem de insan vücudunun analitik incelemesi yapıldı. Bu incelemeler sonucunda insan vücudunun içerdiği maddeler ile toprağın içerdiği maddelerin tamamen aynı olduğu anlaşıldı. Bu maddeler alüminyum, demir, kalsiyum, oksijen, silikon, sodyum, potasyum, magnezyum, hidrojen, klor, iyot, manganez, kurşun, fosfor, bakır, gümüş, karbon, çinko, kükürt ve azottur. Amerika'daki bir kimya bürosunun yaptığı analize göre insan vücudunun %65'i oksijen, %18'i karbon, %10'u hidrojen, %3'ü azot, %1,5'u kalsiyum, %1'i fosfor, geri kalanı da diğer elementlerdir. Yaratılış denilen Allah'ın muhteşem sanatı işte bu cansız, şuursuz atomları belli bir şekilde birleştirip insanı meydana getirmektedir. Bu maddeler sırf ham madde olarak çok düşük değerlere alıcı bulmaktadır. Oranlarını verdiğimiz temel maddelerin New York Borsasındaki değeri 4.5 Dolar'dır. Evet, tam tamına 4.5 Dolar. İşte insanın temel malzemesinin fiyatı... Allah 4.5 Dolar'lık malzemeden insan mucizesini yaratmaktadır. Görülüyor ki, beceri, bu 4.5 Dolar'lık malzemede değildir. Bütün övgü, bu ham maddeleri de, bu ham maddelerden insanı da yaratan Allah'adır.

(Fâtiha: 2) "Övgü Âlemlerin Rabbi Allah içindir."

TOPRAĞIN ÖZÜ:
Mü'minûn Sûresinin 12. Âyetinde dendiği gibi, insan bir "özden" yaratılmıştır. Allah topraktaki elementleri, çok ince bir şekilde ayarlayarak insanı yaratmıştır. İnsan vücudunda gerekli her element belli değer aralıklarında var olabilmektedir. Bu değer aralığından sapmalar olduğunda hastalıklar, ölümler ortaya çıkabilir. Vücutta baştan bu maddeler dengeli bir şekilde dağıtıldıkları gibi, vücut sonradan bu maddeleri dengeli bir şekilde kullanacak, fazlalıkları dışarı atacak biçimde de yaratılmıştır. İnsan vücudunda yaklaşık 2 kg kalsiyum vardır. Eğer bu kalsiyum azalırsa bir elmayı ısırmamız dişlerimizin parçalanmasıyla sonuçlanabilir. Vücudumuzun 120 gr kadar potasyuma ihtiyacı vardır. Bu maddenin eksikliği kas ağrıları, kramplar, yorgunluk, bağırsak rahatsızlıkları, kalp çarpıntısı olarak kendini gösterir. Çinkoya olan ihtiyacımız ise sadece 23 gr kadardır. Bu düşük miktarın eksikliği hafıza kaybı, cinsel yetersizlik, hareket gücünün azalması, koku ve tat alma duyusunun zayıflamasıyla kendini gösterir. 100 mikrogramlık selenyumun eksikliği kas zayıflığı, kalp ve damarlardaki esneme kabiliyetinin bozulmasıyla kendini gösterir.

Tüm bu veriler bize Allah'ın insanı topraktan rastgele yaratmadığını, aynı Âyette söylendiği gibi; toprağın içindeki elementleri belli ölçüyle belirleyerek insanı toprağın belli bir özünden yarattığını göstermektedir. Görüldüğü gibi Kur'ân'da hiçbir kelime boşu boşuna geçmemektedir.

İnsan vücudundaki bu elementlerin incelikle ayarlanması Allah'ın mükemmel tasarımcılığını gözler önüne sermektedir. Secde Sûresi'nde Allah'ın güzel yaratışına dikkat çekilmektedir. Gerçekten de çamur gibi basit görünümlü bir maddeden insan gibi bir eserin yaratılması Allah'ın delillerindendir. Nitekim Rûm Sûresi'nin 20. Âyeti topraktan yaratılışın Allah'ın delillerinden biri olduğunu vurgulamaktadır.

SU NASIL CANLANIYOR:
(Enbiyâ: 30)"... Her canlıyı sudan yarattık. Hala inanmayacaklar mı?"

(Nûr: 45) "Allah hareket eden her canlıyı sudan yarattı."

Furkân Sûresi'nde insanların, Enbiyâ ve Nûr Sûreleri'nde ise tüm canlıların sudan yaratıldıkları söylenmektedir. Su, biyolojik olarak yaşayan maddenin temel unsurudur. İnsan hücrelerden oluşmuştur. Hücreleri incelediğimizde % 60 ile % 80 arasında sudan oluştuğunu görürüz. Temel maddesi su olan hücre, canlı bir maddedir. Canlılığın temeli olan su olmadan canlılık mümkün değildir.

Suyu incelediğimizde suyun iki hidrojen ve bir oksijen atomundan meydana geldiğini görürüz. Kimyasal olarak her özelliği mükemmel ayarlanmış olan su, tamamen cansız olan, %99'u boşluk olan atomlardan oluşur. Nasıl oluyor da %99'u boşluk olan cansız atomlardan oluşan sudan yaratılan hayvanlar, insanlar canlanıyorlar? Bu noktayı iyice düşünen, becerinin cansız atomlarda değil, bu cansız atomları canlandıran Allah'ta olduğunu anlar.

(Haşr. 24) "O Allah'tır. Yaratandır, kusursuzca var edendir, biçim verendir. En güzel isimler O'nundur. Göklerde ve yerde olanların hepsi O'nu yüceltir. O üstündür, bilgedir."

Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz.
__________________
Halil Ay
dost1 isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
dost1 Adli üyeye bu mesaji için Tesekkür Eden 4 Kisi:
Bilgi (10. February 2013), gerçek hanif (29. September 2011), hiiic (28. September 2011), merdem (10. November 2012)
Cevapla

Bookmarks

Etiketler
gökler, için, oyun, yaratılmadı, yerler


Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı

Hizli Erisim


Tüm Zamanlar GMT +3 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 05:55 PM.


Powered by vBulletin® Version 3.8.1
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
Hanifler - Kuran odaklı gerçek din islam