hanifler.com Kuran odaklı dindarlık  

Go Back   hanifler.com Kuran odaklı dindarlık > PINARIN KAYNAĞINDAN (Hakkı YILMAZ'ın KUR'AN KAVRAMLARI VİDEOLARI > Hakkı Yılmaz - Sedat Şenermen

Cevapla
 
Seçenekler Stil
Alt 26. February 2013, 09:32 PM   #1
bartsimpson
Super Moderator
 
bartsimpson - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Mar 2012
Mesajlar: 963
Tesekkür: 481
200 Mesajina 303 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 23
bartsimpson has much to be proud ofbartsimpson has much to be proud ofbartsimpson has much to be proud ofbartsimpson has much to be proud ofbartsimpson has much to be proud ofbartsimpson has much to be proud ofbartsimpson has much to be proud ofbartsimpson has much to be proud of
Standart Hakkı Yılmaz'a ait bir makaleden!

Hicr 9 "Şüphesiz o zikri biz indirdik biz! Onun koruyucusu da elbette biziz."


Alıntı:
Zümer; 10 ve 53. ayetler

10. De ki: “Ey iman etmiş olan kullar/kölelerim! Rabbinize takvalı davranın. Bu dünyada iyilik-güzellik yapanlara bir güzellik vardır. Şüphesiz Allah’ın yeryüzü geniştir. Ancak sabredenler, mükâfatlarını hesapsız tastamam alacaklardır.”

Bu ayette Rabbimiz Resulullah’a yakın çevresine, o dönemde sahibi olduğu kölelerine/ tüm kullara, Allah’a karşı takvalı olmalarını söylemesini buyurarak bu dünyada iyilik-güzellik üretenlere bir güzellik olduğunu, Allah’ın yeryüzünün geniş olduğunu ve sabredenlerin ecirlerinin tastamam ödeneceğini ilân ettirmektedir. Bu ayet tüm insanlığa yönelik bir beyannamedir.

Suredeki bu ve 53. ayetin teknik yapısı bir takım sorunları ortaya koymaktadır. Şöyle ki:

Her iki ayet de “ قلQul [De ki]” emri ile başlamakta ve hemen ardından gelen nida cümleleri de bu ‘Qul’ emir fiiline mef’ulu bih olmaktadır. Ayetlerdeki “ يا عبادِالّزين yâ ıbâdillezîne” ve “ يا عبادىَ الّزينyâ ıbâdiyellezîne” terkiplerine baktığımızda, birinci olarak, harf-i nidayı dikkate almadan, sahih bir kelimenin [ıbâd sözcüğünün] “yâ-i mütekellim”e muzaf olduğunu, bu nedenle de “yâ-i mütekellim”den önceki sahih kelimenin son harfinin [dal harfinin] harekesinin esreleştiğini görüyoruz. İkinci olarak, başına harf-i nidanın gelmesiyle bu izafet terkibinin münâdâ makamında olduğunu, bu durumlarda terkibi “yâ ıbâdiye!”, “yâ ıbâdî!”, “yâ ıbâdi!” ve “yâ ıbâdâ!”” olmak üzere dört vecihte de okumanın mümkün olabileceğini biliyoruz. Üçüncü olarak da, konumuz olan 10. ayette “yâ-i mütekellim”in ıskatını ve kesre ile iktifa edildiğini görüyoruz. Kısaca özetlersem, her iki ayette de “yâ-i mütekellim” mevcut olup birinde bariz, ötekinde ise sakıttır. Anlatmak istediğim bunların beyanı değil, bu terkiplerden anlaşılan lafzî mânâdır. Lafzî mânâya göre, “kullarım!” nidasındaki ‘kullar’ peygamberin kulları olmaktadır. Yani “Ey .... kullarım!” diyen ya da diyecek olan, emrin muhatabı olan peygamberdir. Bu durumda peygamberin muhatabı olan insanlar peygambere kul olmaktadır. Yani Peygamber insanlara “Ey kullarım!” [Peygamberin kendi kulları, Allah’ın kulları değil] dedirtilmektedir.

“Qul” emri ile başlayan diğer tüm ayetlerde ise durum lâfzî mânâ ile uyumludur. Herhangi bir dikkat çekici unsur söz konusu değildir. Aynı surenin 11, 13, 14. ayetlerinde ve İhlas, Kafirun, Muavvezeteyn surelerinde ve diğer tüm benzer ayetlerde olduğu gibi...

Durum böyle olunca, böyle bir mânâ tüm İslam ilkelerine, fıtrata ters düşmektedir.

Allah’ın kendisine kitap, hüküm [yasamayı yürütmek] ve peygamberlik verdiği hiçbir beşer için [İnsanlardan hiçbir kimse için], insanlara: “Allah’ın astlarından bana kul/köle olun” demek yakışmaz. Fakat: “Öğrettiğiniz ve ders aldığınız [okuduğunuz] kitap gereğince Rabb’e içtenlikli kullar olunuz” (demesi yaraşır). (Al-i Imran/79)

Gerçek bu iken Kur’an meali yapanlar ve sözde tefsir yazanlar bu gerçeği örtbas edip geçmektedirler ya da farkına varamamaktadırlar. Farkında olanların bazısı da araya “(Benim adıma) de ki:” tarzında bir parantez sokuşturarak meseleyi çözmeyi yeğlemektedirler. Bu tavır, çelişkinin, tutarsızlığın itirafından başka bir şey değildir.

Bu aciz, fakir kul Hakkı Yılmaz ise bu sorunu iki yönlü olarak çözme gayretini göstermiştir.

ÇÖZÜM:

Birinci Yol: “ عبادIbad” sözcüğünün “kullar” yerine “köleler” diye çevrilmesidir. Biliyoruz ki “ عبدabd” sözcüğü “kul, köle” demektir. Nitekim Bakara ve Nur surelerinde bu anlama ilişkin tekil ve çoğul örnekler mevcuttur:

Müşrik kadınları, iman edinceye kadar nikâhlamayın. İman etmiş bir cariye -sizin çok hoşunuza gitmiş olsa da- müşrik bir kadından daha hayırlıdır. Müşrik erkekleri de iman edinceye kadar nikâhlamayın; iman etmiş bir erkek köle -sizin çok hoşunuza gitmiş olsa da- müşrik bir erkekten daha hayırlıdır. Onlar ateşe çağırırlar, Allah ise kendi izniyle cennete ve mağfirete çağırır. O, öğüt alıp düşünürler diye insanlara ayetlerini açıklar. (Bakara/221)

Ve sizden kocası olmayanları, erkek kölelerinizden ve kadın kölelerinizden iyi olanları evlendirin. Eğer bunlar fakir iseler, Allah kendi fazlından onları zenginleştirir. Şüphesiz ki Allah, Geniş Olan ve En İyi Bilen’dir. (Nur/32)

Bu örnek ayetlerdeki anlamdan hareketle, konumuz olan 10. ve 53. ayetlerdeki “Ya ibadiye” sözcüğünü peygamberimize ailesinden intikal eden birkaç kişiye indirgeyerek “kölelerim” diye anlamlandırmak, bu ayetlerdeki evrensel çağrıyı göz ardı etmek ve anlamı daraltmak demektir. Sözcüğü “köle” anlamıyla ele alarak ayete “Ey kölelerim!” diye anlam vermek her ne kadar mümkün olsa da, mesajı evrensellikten mevziiliğe indiren bu anlamlandırmanın iyi bir çözüm olduğu söylenemez.

İkinci Yol: Mushafın Kopyalanması Sırasındaki Kâtip Hatası:

Arşivlerde korunan ve II. Halife Osman’a nispet edilen mushafların aslında ona ait olmadığı, Halife Osman’dan 60-80 yıl sonraki döneme ait istinsahlar olduğu bilim adamlarınca tespit edilmiştir. İlk mushaflar karşılaştırıldığında, bazı kelimelerin hem aynı mushaf içerisinde, hem de birine göre diğerinde farklı imlalarla yazıldığı görülmektedir. Ayetlerin teknik ve semantik yapılarına bakıldığında, gerek ilk metindeki kâtip sehivleri, gerekse sonraki kâtiplerin sehivleri olmak üzere bu yazımların birçoğunun istinsah edenler [kopya çıkaranlar] tarafından yapıldığı anlaşılmaktadır.

Konumuz olan 53. ayet bazı nüshalarda “ و قلve kul [Ve de ki!]” diye başlamaktadır. Ancak bu bizim üzerinde durduğumuz sorunu çözmemektedir.

Bizden evvel bu konuda çalışma yapanlar Zuhruf suresinin 68. ayetindeki “ يا عباد ya ıbad” sözcüğünün farklı yazıldığını tespit etmişlerdir. Bu tespit daha evvel ilim camiasına sunulmuştur.
Zuhruf suresinin 68. ayetindeki “ يا عبادya ıbad” ifadesi, Osman mushafı olarak bilinen mushaflardan Mekke, Kufe, Basra, Kahire, TİAM mushaflarında “ يا عبادَYa ıbade” olarak yazılı iken, Medine, Şam, Topkapı Mushaflarında “ يا عبادىYa ıbadiye” şeklinde yazılıdır. (Mushaf-ı Şerif; Arapça s.152, Türkçe; s. 135. 6. sıra. Dr. Tayyar Altıkulaç, İSAM Yayınları)

Bizim iddiamız şudur: Zümer/53’deki “ يا عبادىYâ ıbâdiye” sözcüğünün sonundaki “ ىye” harfi, kopya çıkaran [müstensih] kâtip tarafından sehven yazılmıştır. Orada da 10. ayetteki gibi “ ىye” harfi olmamalıdır. Bu durumda her iki ayetteki “ عبادıbad” sözcüğü dilbilgisi kurallarına uygun olarak “ عبادَ ıbâde” diye kıraat edilmelidir. Buna göre cümlenin anlamı “Ey … kullar!” şekline dönecektir. Böylece de ortadaki sorun ortadan kalkacaktır. Sorunun çözümüne yönelik bu ikinci şık diğerine göre daha makul bir çözümdür.

Hakkı Yılmaz

Sitede adı geçen bir kişi olduğu için söz konusu ayetlerle ilgili bir makalesine rastladım ???

Birisi bana ne olduğunu açıklayabilir mi????
bartsimpson isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 26. February 2013, 10:29 PM   #2
dost1
Site Yöneticisi
 
dost1 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 3.015
Tesekkür: 3.567
1.083 Mesajina 2.384 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 100000
dost1 is on a distinguished road
Standart

Selamun Aleyküm! Değerli Bartsimpson Kardeşim!

Yazılanlar açık değil mi?

Rabbimiz olan Yüce Allah Hicr 9 da: "Hiç kuşkusuz Biz, o Zikr’i Biz indirdik Biz. Ve mutlaka Biz onun için koruyucularız." diye buyurmaktadır.

Bu ayette, vurgu üstüne vurgu yapılarak Zikr’i bizzat Allah’ın indirdiği ve onu kesinlikle koruduğu, koruyacağı bildirilmektedir. Hemen belirtmek gerekir ki, bu koruma vaadi hem vahiy anını hem de sonraki zamanları kapsamaktadır.

Kur’an’ın Allah tarafından korunduğu ve korunacağı konusu, üzerinde çok tartışılan bir husustur. Özellikle İslâm dininin mensubu olmayan araştırmacılar, bugünkü Tevrat ve İncil’in orijinalliğinin korunamadığının bu din mensuplarınca bile kabul edilmesinden olsa gerek, Kur’an’ın da tahrife uğradığını ispat için gayret göstermektedirler.

Bilindiği kadarıyla bu yöndeki araştırmaların en sonuncusu İngiltere’de Prof. Mingana adında bir ilim adamı tarafından yapılmıştır. Bu şahıs, Dr. Agnes Levis adında birinin III. Halife Osman dönemine veya biraz daha eski bir döneme ait olan bir mushafın birkaç sayfasını bulduğunu ve kopyalarını da kendisine verdiğini iddia ederek mevcut Mushaf ile bu kopyalar arasında farklar olduğunu ileri sürmüştür. Ancak yapılan tetkikler sonucunda, yanlışlığın mevcut mushafta değil, araştırmacıya verilen kopyalarda olduğu anlaşılmıştır.

İslâm ve Kur’an’ın önde gelen hasımlarından olan ve Kur’an üzerinde araştırmaları bulunan İngiliz müsteşrik [oryantalist, doğubilimci] Sir William Muir, yaptığı uzun araştırmaların sonunda bilim adamı sıfatının verdiği sorumlulukla “Metninin bütün servetini on iki asır muhafaza eden bir başka kitap yoktur” demek zorunda kalmıştır.

Ülkemizde de bazıları tarafından kıraat ve fonetik işaretleri ya da seslendirme farklılıkları öne sürülerek tahrif iddialarında bulunulmuşsa da, bu tip farklılıkların cümlenin anlamını etkilemeyen unsurlardan olması sebebiyle bu iddialar itibar görmemiştir. Ancak; aklını işletebilen her Müslüman’ın Kur’an’ın Allah tarafından nasıl korunduğuna mantıklı bir cevap araması doğaldır, hatta bir görevdir. Çünkü Kur’an, onu tahrife yeltenen tevhit düşmanlarının Tevrat ve İncil’e yaptıkları saldırılara benzer bir saldırıya [Hacc/52, 53, En’âm/112, 113, 121] karşı sigortalanmış olarak çelik kasaların içinde muhafaza edilmemektedir. Bundan dolayıdır ki, Kur’an’ın orijinalliğini muhafaza ettiği bizzat Müslümanlarca mantıklı bir şekilde ispat edilmelidir. Böylece -Müddessir/31’de işaret edildiği üzere- “iman etmiş olanların imanı artsın, kendilerine kitap verilmiş olanlar ile iman sahipleri kuşkuya düşmesin.

Benim imanım tamdır, imanımı güçlendirmek için böyle bir şeye ihtiyacım yok” diyenlere, kalbini [imanını] güçlendirmek için Allah’tan ölüleri nasıl dirilttiğini kendisine göstermesini isteyen İbrahim peygamberi hatırlatmakta yarar vardır (Bakara/260).

Bizim görüşümüze göre, Kur’an aşağıdaki nedenler dolayısıyla tahrife uğramamıştır.

* Kur’an lâfız, nazım ve içeriği itibariyle bir mucizedir. Bu sebeple herhangi bir eksiltme, arttırma veya değiştirme olsa, deyim yerindeyse hemen sırıtıvermektedir.

* Rabbimiz sayesinde Müslümanlar, erken dönemde harekete geçerek Kur’an’ın kitaplaşmasını gerçekleştirmişlerdir. Böylece çok eski dönemlerdeki el yazması nüshalar ile bugünkü baskıların aynı olduğu görülebilmektedir.

* İlk günden itibaren pek çok insan büyük bir zevkle, aşkla, hazla Kur’an’ı ezberine almak istemiş ve Kur’an’ın lafızlarındaki armonik özellik nedeniyle de bunu kolayca başarmıştır. Böylece tarihin her döneminde Kur’an’ı ezberinde tutan on binlerce hafız mevcut olmuş, bundan dolayı da Kur’an’ın tahrif edilme veya nüshalarının kaybolma riski hiç doğmamıştır.

* Kur’an’ın inmeye başlamasıyla birlikte, Kur’an’ın eğitim ve öğretimi de başlamıştır. Diğer dinlerde dinî eğitimin ruhanîlerin tekelinde olmasına karşılık ruhban sınıfının olmadığı İslâm’da, eğitim ve öğretim, köylü-kentli herkese yönelik olmuştur. Kur’an bir zümrenin veya bir kurumun tekelinde olmadığı gibi, ilk yıllarda bile hiçbir zaman birkaç nüshadan ibaret kalmamıştır. Çok sayıdaki nüshasıyla her Müslüman’ın evine, iş yerine, kütüphanelere, camilere, mescitlere, kitap evlerine girmiş, herkes tarafından okunmuş ve öğrenilmiştir. Böylece yaygın bir öğretim sağlanmış, kötü niyetli kişilerin kişisel boyuttaki tahrif çabaları sonuçsuz kalmıştır.

* Kur’an’ın inmeye başladığı Milâdî 610 yılı, diğer dinlerin ortaya çıkış zamanlarına göre insanlık tarihinin aydınlık bir dönemidir. Bu dönemde birçok eski medeniyet zirve noktasındadır ve olaylar artık kayda geçirilmeye başlanmıştır. Nitekim Musa ve İsa peygamberlerin varlığını ve yaşamını bazı tarihçiler kabul etmezken, peygamberimizin yaşadığı konusunda, hayatı ve kişiliği hakkında hiçbir tereddüt yoktur. Dolayısıyla peygamberimizin tek mucizesi olan Kur’an da, tereddüde yer vermeyen kayıtlarla günümüze gelmiştir.

* İslâmiyet, Musa ve İsa peygamberler zamanındaki gibi yönetilen, değişime uğratılan, mağdur, mazlum, zavallı, garip azınlıklar arasında değil, zengin, hâkim, özgür kentlerde doğmuş ve büyümüş, yöneten, değişime uğratan, güçlü toplumların dini olmuştur.
İslâmiyet’in bu özelliği dolayısıyla da Kur’an’ın tahrife uğramış olması mantıklı değildir.

Yukarıda sıralanan maddeler, değişik bakış açıları ile herkes tarafından arttırılabilir ya da azaltılabilir. Ancak Kur’an’ın matematiksel yapısı üzerinde yapılan araştırmalar bu konudaki tüm tartışmaları bitirecek niteliktedir. Henüz tüm detayı ile ortaya çıkarılamamış olsa da, Kur’an’ın şu ana kadar tespit edilen matematiksel özellikleri bile onun hem Allah’tan başkası tarafından yazılmış olamayacağını, hem de yapılacak herhangi bir ilâve ya da eksiltmenin hemen belli olacağını ispatlamaktadır.


BİZ ONUN İÇİN KORUYUCULARIZ” İFADESİNDEKİ ZAMİRİN KUR`AN`A RACİ OLMASI

Kur’an üzerine çalışma yapanların birçoğu, “Ve mutlaka Biz onun için koruyucularız” ifadesinde geçen “ ه hu [o]” zamiri ile Kur’an’ın değil, peygamberimizin kastedildiğini ileri sürmüşlerdir. Bu takdirde, Allah’ın mutlaka koruyacağı şey Kur’an değil, elçi olmaktadır.

Buna göre, ayetteki ifadenin anlamı da “Biz, onun Bizim hakkımızda yalan uydurmasına müsaade etmeyiz” veya “ona bir tuzak hazırlanmasına yahut öldürülmesine karşı onu koruruz” anlamına gelmektedir. Aslında bu anlam da “zikr”in korunmasından başka bir şey değildir. Çünkü buradaki “zikr”, 6. ayette geçen “Ey kendisine Zikr indirilen kişi!” ifadesindeki, elçiye indirilen “zikr”dir. O da elbette ki Kur’an’dır.

Dolayısıyla peygamberin korunması, ona indirilen “zikr”in, yani Kur’an’ın korunması demektir. Böyle olmasına rağmen ayetteki ifadeden “elçinin korunacağı” anlamını çıkarmak, hem teknik hem de genel anlamda mümkün değildir.

Bir isim cümlesi olan bu ayet, tüm zamanları, yani hem Kur’an’ın iniş anını hem de sonraki zamanları kapsamaktadır. Zira vahyin düşmanı çoktur. Hatta sonraki ayetlerden öğreneceğimiz gibi, Rabbimiz, “Zikr”i, vahyi, bizzat elçiden, onun İblisinden de korumuştur.

"Eğer o [elçi; Muhammed] bazı sözleri Bizim sözlerimiz olarak ortaya sürseydi, kesinlikle ondan sağ elini koparırdık [tüm gücünü alırdık].Sonra ondan can damarını mutlaka keserdik.Sizin hiç biriniz ona siper de olamazdınız." (Hakkah/44-47)


Bu koruma, geçmiş tüm peygamberlere yapılan vahiyler için de söz konusu olup Yüce Allah vahyini tasallutlardan koruyarak kendi sözlerinin arasına kul sözü sokturmamıştır:

"Biz senden önce hiçbir elçi ve hiçbir peygamber göndermedik ki o bir şey arzuladığı zaman, şeytan onun arzusuna bir şeyler atmış olmasın. Bunun üzerine Allah şeytanın attığı şeyleri giderir. Sonra da Allah, ayetlerini tahkim eder [güçlendirir]. Ve Allah Alim`dir [her şeyi en iyi bilendir], Hakim’dir [yasalar koyan, güçlendirendir]." (Hacc/52)
Kaynak: İşte Kur'an

Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz.
__________________
Halil Ay
dost1 isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
dost1 Adli üyeye bu mesaji için Tesekkür Eden 3 Kisi:
Bilgi (27. February 2013), merdem (26. February 2013), Miralay (27. February 2013)
Alt 26. February 2013, 11:16 PM   #3
bartsimpson
Super Moderator
 
bartsimpson - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Mar 2012
Mesajlar: 963
Tesekkür: 481
200 Mesajina 303 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 23
bartsimpson has much to be proud ofbartsimpson has much to be proud ofbartsimpson has much to be proud ofbartsimpson has much to be proud ofbartsimpson has much to be proud ofbartsimpson has much to be proud ofbartsimpson has much to be proud ofbartsimpson has much to be proud of
Standart

Halil Ağabey ben Hicr 9'u sormadım makaleyi sordum

Okumadın galiba...

Mushafın Kopyalanması Sırasındaki Kâtip Hatası,

Böylece de ortadaki sorun ortadan kalkacaktır. Sorunun çözümüne yönelik bu ikinci şık diğerine göre daha makul bir çözümdür.

Bizim iddiamız şudur,

Kopya çıkaran [müstensih] kâtip tarafından sehven yazılmıştır,

Böylece de ortadaki sorun ortadan kalkacaktır. Sorunun çözümüne yönelik bu ikinci şık diğerine göre daha makul bir çözümdür.
bartsimpson isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 28. February 2013, 04:28 PM   #4
bartsimpson
Super Moderator
 
bartsimpson - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Mar 2012
Mesajlar: 963
Tesekkür: 481
200 Mesajina 303 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 23
bartsimpson has much to be proud ofbartsimpson has much to be proud ofbartsimpson has much to be proud ofbartsimpson has much to be proud ofbartsimpson has much to be proud ofbartsimpson has much to be proud ofbartsimpson has much to be proud ofbartsimpson has much to be proud of
Standart

yok mu buna cevap verebilecek birisi???
bartsimpson isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 1. March 2013, 04:20 PM   #5
dost1
Site Yöneticisi
 
dost1 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 3.015
Tesekkür: 3.567
1.083 Mesajina 2.384 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 100000
dost1 is on a distinguished road
Standart

Selamun Aleyküm! Değerli Bartsimpson Kardeşim!

Alıntı:
bartsimpson Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
Halil Ağabey ben Hicr 9'u sormadım makaleyi sordum

Okumadın galiba...
Okudum Kardeşim!

Hicr Suresinin 9. ayetinden sonra Hakkı Yılmaz Kardeşimizin makalesini astığınız için "korunmuşlukla" ilgili bilgilendirmek istedim.


Alıntı:
bartsimpson Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
Mushafın Kopyalanması Sırasındaki Kâtip Hatası,

Böylece de ortadaki sorun ortadan kalkacaktır. Sorunun çözümüne yönelik bu ikinci şık diğerine göre daha makul bir çözümdür.

Bizim iddiamız şudur,

Kopya çıkaran [müstensih] kâtip tarafından sehven yazılmıştır,

Böylece de ortadaki sorun ortadan kalkacaktır. Sorunun çözümüne yönelik bu ikinci şık diğerine göre daha makul bir çözümdür.
Zümer 10: Kul yâ ıbâdillezîne/قُلْ يَا عِبَادِ الَّذٖينَ âmenuttegû rabbekum, lillezîne ahsenû fî hâzihid dunyâ haseneh, ve ardullâhi vâsiah, innemâ yuveffes sâbirûne ecrahum biğayri hısâb.

Zümer 53:"Kul yâ ıbâdiyellezîne/قُلْ يَا عِبَادِىَ الَّذٖينَ esrâfû alâ enfusihim lâ tagnetû mir rahmetillâh, innallâhe yağfiruz zunûbe cemîâ, innehû huvel ğafûrur rahîm. "

Değerli Kardeşim! Teknik bilgi ile sizi sıkmak istemem. "Kul yâ ıbâdillezîne[/b]/قُلْ يَا عِبَادِ الَّذٖينَ " ve "Kul yâ ıbâdillezîne[/b]/قُلْ يَا عِبَادِ الَّذٖينَ " "De ki: Kullarım" anlamındadır.

Rabbimiz olan Yüce Allah Ali imran 79 da:

"Mâ kâne libeşerin ey yué'tiyehullâhul kitâbe vel hukme ven nubuvvete summe yegûle linnâsi kûnû ıbâdel lî min dûnillâhi ve lâkin kûnû rabbâniyyîne bimâ kuntum tuallimûnel kitâbe ve bimâ kuntum tedrusûn."

"Allah’ın kendisine kitap, hüküm [yasamayı yürütmek] ve peygamberlik verdiği hiçbir beşer için [İnsanlardan hiçbir kimse için], insanlara: “Allah’ın astlarından bana kul/köle olun” demek yakışmaz. Fakat: “Öğrettiğiniz ve ders aldığınız [okuduğunuz] kitap gereğince Rabb’e içtenlikli kullar olunuz” (demesi yaraşır)."


Nisa 82 de de:
Efelâ yetedebberûnel Kur'ân, ve lev kâne min ındi ğayrillâhi levecedû fîhıhtilâfen kesîrâ.

"Kur'ân'ı düşünmüyorlar mı? Eğer Allah'tan başkası tarafından (indirilmiş) olsaydı, onda birbirini tutmaz çok şey bulurlardı. "

diye buyurmaktadır.

Uzun yıllar Zümer 10 ve 53 deki "kullarım" ifadesini araştırdım. Ancak hiçbir yerden ve kaynaktan bu durumu giderecek bir cevap bulamadım. Hakkı Yılmaz Kardeşimiz de bu durumla ilgili yazdığı yazıyı Diyanet işleri dahil ilgili tüm birimlere iletti. Gelen cevaplar "karmaşa çıkar" türünden muallakta kalan sözcüklerle geçiştirilmeye çalışılan türden cevaplardı.

Hakkı Yılmaz Kardeşimin "katip hatası" düşüncesine aynen katılıyorum. " Olayın tek çözümüZümer/53’deki “ يا عبادىYâ ıbâdiye” sözcüğünün sonundaki “ ىye” harfi, kopya çıkaran [müstensih] kâtip tarafından sehven yazılmıştır. Orada da 10. ayetteki gibi “ ىye” harfi olmamalıdır. Bu durumda her iki ayetteki “ عبادıbad” sözcüğü dilbilgisi kurallarına uygun olarak “ عبادَ ıbâde” diye kıraat edilmelidir. Buna göre cümlenin anlamı “Ey … kullar!” şekline dönecektir. Böylece de ortadaki sorun ortadan kalkacaktır.

Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz.
__________________
Halil Ay
dost1 isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 1. March 2013, 08:55 PM   #6
bartsimpson
Super Moderator
 
bartsimpson - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Mar 2012
Mesajlar: 963
Tesekkür: 481
200 Mesajina 303 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 23
bartsimpson has much to be proud ofbartsimpson has much to be proud ofbartsimpson has much to be proud ofbartsimpson has much to be proud ofbartsimpson has much to be proud ofbartsimpson has much to be proud ofbartsimpson has much to be proud ofbartsimpson has much to be proud of
Standart

Alıntı:
dost1 Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
Selamun Aleyküm! Değerli Bartsimpson Kardeşim!



Okudum Kardeşim!

Hicr Suresinin 9. ayetinden sonra Hakkı Yılmaz Kardeşimizin makalesini astığınız için "korunmuşlukla" ilgili bilgilendirmek istedim.




Zümer 10: Kul yâ ıbâdillezîne/قُلْ يَا عِبَادِ الَّذٖينَ âmenuttegû rabbekum, lillezîne ahsenû fî hâzihid dunyâ haseneh, ve ardullâhi vâsiah, innemâ yuveffes sâbirûne ecrahum biğayri hısâb.

Zümer 53:"Kul yâ ıbâdiyellezîne/قُلْ يَا عِبَادِىَ الَّذٖينَ esrâfû alâ enfusihim lâ tagnetû mir rahmetillâh, innallâhe yağfiruz zunûbe cemîâ, innehû huvel ğafûrur rahîm. "

Değerli Kardeşim! Teknik bilgi ile sizi sıkmak istemem. "Kul yâ ıbâdillezîne[/b]/قُلْ يَا عِبَادِ الَّذٖينَ " ve "Kul yâ ıbâdillezîne[/b]/قُلْ يَا عِبَادِ الَّذٖينَ " "De ki: Kullarım" anlamındadır.

Rabbimiz olan Yüce Allah Ali imran 79 da:

"Mâ kâne libeşerin ey yué'tiyehullâhul kitâbe vel hukme ven nubuvvete summe yegûle linnâsi kûnû ıbâdel lî min dûnillâhi ve lâkin kûnû rabbâniyyîne bimâ kuntum tuallimûnel kitâbe ve bimâ kuntum tedrusûn."

"Allah’ın kendisine kitap, hüküm [yasamayı yürütmek] ve peygamberlik verdiği hiçbir beşer için [İnsanlardan hiçbir kimse için], insanlara: “Allah’ın astlarından bana kul/köle olun” demek yakışmaz. Fakat: “Öğrettiğiniz ve ders aldığınız [okuduğunuz] kitap gereğince Rabb’e içtenlikli kullar olunuz” (demesi yaraşır)."


Nisa 82 de de:
Efelâ yetedebberûnel Kur'ân, ve lev kâne min ındi ğayrillâhi levecedû fîhıhtilâfen kesîrâ.

"Kur'ân'ı düşünmüyorlar mı? Eğer Allah'tan başkası tarafından (indirilmiş) olsaydı, onda birbirini tutmaz çok şey bulurlardı. "

diye buyurmaktadır.

Uzun yıllar Zümer 10 ve 53 deki "kullarım" ifadesini araştırdım. Ancak hiçbir yerden ve kaynaktan bu durumu giderecek bir cevap bulamadım. Hakkı Yılmaz Kardeşimiz de bu durumla ilgili yazdığı yazıyı Diyanet işleri dahil ilgili tüm birimlere iletti. Gelen cevaplar "karmaşa çıkar" türünden muallakta kalan sözcüklerle geçiştirilmeye çalışılan türden cevaplardı.

Hakkı Yılmaz Kardeşimin "katip hatası" düşüncesine aynen katılıyorum. " Olayın tek çözümüZümer/53’deki “ يا عبادىYâ ıbâdiye” sözcüğünün sonundaki “ ىye” harfi, kopya çıkaran [müstensih] kâtip tarafından sehven yazılmıştır. Orada da 10. ayetteki gibi “ ىye” harfi olmamalıdır. Bu durumda her iki ayetteki “ عبادıbad” sözcüğü dilbilgisi kurallarına uygun olarak “ عبادَ ıbâde” diye kıraat edilmelidir. Buna göre cümlenin anlamı “Ey … kullar!” şekline dönecektir. Böylece de ortadaki sorun ortadan kalkacaktır.

Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz.
Abi o zaman korunmuşluktan nasıl bahsedersiniz...

Sözüm size değil ama, katip hatası diye geçiştirmek nasıl bir mantıktır.

Yarın arapçaya sizlerden çok çok daha vakıf olan Kureyş lehçelerini yalayıp yutmuş birisi çıkarda burası öyle değil böyle derse "yine karmaşa çıkar aman ellemeyelim" mi denecek.

Kurban olayım Allah kelamından bahsediyoruz abi.

Nüfus memurunun kimliğe yanlış yazdığı hatadan değil...
__________________
"Hayat bugündür. Emin olduğun tek hayat. Onu en iyi şekilde yaşa."
bartsimpson isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 1. March 2013, 09:23 PM   #7
merdem
Uzman Üye
 
Üyelik tarihi: Nov 2012
Mesajlar: 1.606
Tesekkür: 667
710 Mesajina 1.305 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 23
merdem has much to be proud ofmerdem has much to be proud ofmerdem has much to be proud ofmerdem has much to be proud ofmerdem has much to be proud ofmerdem has much to be proud ofmerdem has much to be proud ofmerdem has much to be proud of
Standart ZUMER Suresi 53. Ayet Mealleri

Mealler:
Abdulbaki Gölpınarlı :
De ki: Ey nefislerine uyup hadden aşırı hareket eden kullarım, Allah rahmetinden ümit kesmeyin; şüphe yok ki Allah, bütün suçları örter, şüphe yok ki o, suçları örter, rahîmdir.
«««««««««««»»»»»»»»»»
Adem Uğur :
De ki: Ey kendi nefisleri aleyhine haddi aşan kullarım! Allah'ın rahmetinden ümit kesmeyin! Çünkü Allah bütün günahları bağışlar. Şüphesiz ki O, çok bağışlayan, çok esirgeyendir.
«««««««««««»»»»»»»»»»
Ahmed Hulusi :
De ki: "Ey nefslerinin hakkını vermede israf etmiş kullarım (benliğinin hakikatini yaşamak yerine ömrünü bedensellik yolunda harcamış olan)! Allâh Rahmetinden ümit kesmeyin! Muhakkak ki Allâh bütün suçları (tövbe edene) mağfiret eder. . . Muhakkak ki O, Ğafûr'dur, Rahıym'dir. "
«««««««««««»»»»»»»»»»
Ahmet Tekin :
'Günah işledikleri, ifrata gittikleri için, iç dünyalarındaki açmazlardan, vicdan muhasebesinden kurtulamayarak, ey kendilerine, birbirlerine kıyan, cahilce hatalı davranan kullarım! Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin. Allah bütün günahları affeder. Doğrusu O, çok bağışlayıcı, engin merhamet sahibidir.' diye benim adıma ilan et.
«««««««««««»»»»»»»»»»
Ahmet Varol :
(Tarafımdan) şöyle söyle: 'Ey kendi aleyhlerine aşırıya giden kullarım! Allah'ın rahmetinden ümit kesmeyin. Şüphesiz Allah bütün günâhları bağışlar. Çünkü O, çok bağışlayıcı, çok merhamet sahibidir.
«««««««««««»»»»»»»»»»
Ali Bulaç :
(Benden onlara) De ki: "Ey kendi aleyhlerinde olmak üzere ölçüyü taşıran kullarım. Allah'ın rahmetinden umut kesmeyin. Şüphesiz Allah, bütün günahları bağışlar. Çünkü O, bağışlayandır, esirgeyendir."
«««««««««««»»»»»»»»»»
Ali Fikri Yavuz :
(Ey Rasûlüm, tarafımdan kavmine) de ki: “-Ey (günah işlemekle) nefislerine karşı haddi aşmış kullarım! Allah’ın rahmetinden (sizi bağışlamasından) ümidi kesmeyiniz; çünkü Allah (şirk ve küfürden başka, dilediği kimselerden) bütün günahları mağfiret buyurur. Şüphesiz ki O, Gafûr’dur= çok bağışlayıcıdır, Rahîm’dir= çok merhametlidir.
«««««««««««»»»»»»»»»»
Bekir Sadak :
De ki: «Ey kendilerine kotuluk edip asiri giden kullarim! Allah'in rahmetinden umudunuzu kesmeyin. Dogrusu Allah gunahlarin hepsini bagislar. Cunku O, bagislayandir, merhametlidir.»
«««««««««««»»»»»»»»»»
Celal Yıldırım :
De ki: Ey kendilerine haksızlık edip ölçüyü aşan kullarım! Allah'ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin. Çünkü Allah elbette bütün günahları bağışlar ve gerçekten O, çok bağışlayan, çok merhamet edendir.
«««««««««««»»»»»»»»»»
Diyanet İşleri :
De ki: “Ey kendilerinin aleyhine aşırı giden kullarım! Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin. Şüphesiz Allah, bütün günahları affeder. Çünkü O, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.”
«««««««««««»»»»»»»»»»
Diyanet İşleri (eski) :
De ki: 'Ey kendilerine kötülük edip aşırı giden kullarım! Allah'ın rahmetinden umudunuzu kesmeyin. Doğrusu Allah günahların hepsini bağışlar. Çünkü O, bağışlayandır, merhametlidir.'
«««««««««««»»»»»»»»»»
Diyanet Vakfi :
De ki: Ey kendi nefisleri aleyhine haddi aşan kullarım! Allah'ın rahmetinden ümit kesmeyin! Çünkü Allah bütün günahları bağışlar. Şüphesiz ki O, çok bağışlayan, çok esirgeyendir.
«««««««««««»»»»»»»»»»
Edip Yüksel :
Onlara bildir: 'Kendilerine karşı sınırı aşan kullarım, ALLAH'ın rahmetinden ümit kesmeyin. ALLAH tüm günahları affedicidir. O Bağışlayandır, Rahimdir.'
«««««««««««»»»»»»»»»»
Elmalılı (sadeleştirilmiş - 2) :
De ki: «Ey haddi aşarak nefislerine karşı israf etmiş olan kullarım! Allah'ın rahmetinden ümid kesmeyin. Çünkü Allah, bütün günahları bağışlar. Şüphesiz ki O, çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir.»
«««««««««««»»»»»»»»»»
Elmalılı (sadeleştirilmiş) :
De ki: «Ey kendi aleyhlerine haddi aşmış kullarım, Allah'ın rahmetinden ümit kesmeyin! Çünkü Allah, bütün günahları bağışlar. Şüphesiz ki O, çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir.»
«««««««««««»»»»»»»»»»
Elmalılı Hamdi Yazır :
De ki: ey nefisleri aleyhine israf etmiş kullarım! Allahın rahmetinden ümidi kesmeyin, çünkü Allah bütün günahları mağrifet buyurur, şübhesiz ki o öyle gafûr öyle rahîm o
«««««««««««»»»»»»»»»»
Fizilal-il Kuran :
De ki: «Ey kendilerine kötülük edip, aşırı giden kullarım! Allah'ın rahmetinden umudunuzu kesmeyin. Allah bütün günahları bağışlar. Çünkü O çok bağışlayan, çok esirgeyendir.»
«««««««««««»»»»»»»»»»
Gültekin Onan :
(Benden onlara) De ki: "Ey kendi aleyhlerinde olmak üzere ölçüyü taşıran kullarım. Tanrı'nın rahmetinden umut kesmeyin. Şüphesiz Tanrı, bütün günahları bağışlar. Çünkü O, bağışlayandır, esirgeyendir."
«««««««««««»»»»»»»»»»
Hasan Basri Çantay :
De ki: «Ey kendilerinin aleyhinde (günâhda) haddi aşanlar, Allahın rahmetinden ümidinizi kesmeyin. Çünkü Allah bütün günahları yarlığar. Şübhesiz ki O, çok yarlığayıcıdır, çok esirgeyicidir.
«««««««««««»»»»»»»»»»
Hayrat Neşriyat :
De ki: 'Ey nefisleri aleyhine (günah işlemekle ömürlerini) isrâf eden kullarım!(Günahlara bulaştık diye) Allah’ın rahmetinden ümid kesmeyin! Şübhesiz ki Allah, bütün günahları bağışlar!' Doğrusu, Gafûr (çok bağışlayan), Rahîm (kullarına çok merhamet eden)ancak O’dur.
«««««««««««»»»»»»»»»»
İbni Kesir :
De ki: Ey kendi nefislerine karşı aşırı davranan kullarım, Allah'ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin. Muhakkak ki Allah; günahları bağışlar. Çünkü O; Gafur'dur, Rahim'dir
«««««««««««»»»»»»»»»»
İmam İskender Ali Mihr :
De ki: "Ey nefsleri üzerine israf yüklemiş (haddi aşmış) kullarım! Allah'ın rahmetinden ümit kesmeyin. Muhakkak ki Allah, günahların hepsini mağfiret eder (sevaba çevirir). O, muhakkak ki O; Gafûr'dur (mağfiret eden), Rahîm'dir (rahmet nuru gönderen)."
«««««««««««»»»»»»»»»»
Kadri Çelik :
(Benim adıma onlara) De ki: «Ey kendi aleyhlerinde olmak üzere ölçüyü taşıran kullarım! Allah'ın rahmetinden umut kesmeyin. Şüphesiz Allah, bütün günahları bağışlar. Çünkü O, bağışlayandır, esirgeyendir.»
«««««««««««»»»»»»»»»»
Muhammed Esed :
De ki: "(Allah şöyle buyuruyor Ey kendilerine karşı haddi aşan kullarım! Allah'ın rahmetinden umudunuzu kesmeyin: Allah bütün günahları bağışlar; çünkü yalnız O, çok bağışlayıcıdır, rahmet kaynağıdır!"
«««««««««««»»»»»»»»»»
Ömer Nasuhi Bilmen :
De ki: «Ey nefisleri üzerine israfta bulunmuş olan kullarım! Allah'ın rahmetinden yeise düşmeyiniz. Şüphe yok ki, Allah günahları cümleten yarlığar. Muhakkak ki, O (evet) O, çok yarlığayıcıdır, çok esirgeyicidir.»
«««««««««««»»»»»»»»»»
Ömer Öngüt :
De ki: "Ey kendilerine kötülük edip haddi aşan kullarım! Allah'ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin. Allah bütün günahları bağışlar. Çünkü O çok bağışlayan, çok merhamet edendir. "
«««««««««««»»»»»»»»»»
Şaban Piriş :
De ki: -Ey kendilerine karşı günah işlemekte aşırı giden kullarım, Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin. Çünkü Allah, bütün günahları bağışlayıcıdır. O, çok bağışlayıcı ve merhametlidir.
«««««««««««»»»»»»»»»»
Suat Yıldırım :
De ki: "Ey çok günah işleyerek kendi öz canlarına kötülük etmede ileri giden kullarım! Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyiniz. Allah bütün günahları affeder. Çünkü O, gafur ve rahîmdir (çok affedicidir, merhamet ve ihsanı fazladır)."
«««««««««««»»»»»»»»»»
Süleyman Ateş :
(Tarafımdan onlara) De ki: "Ey nefislerine karşı aşırı giden kullarım, Allâh'ın rahmetinden umut kesmeyin. Allâh bütün günâhları bağışlar. Çünkü O, çok bağışlayan, çok esirgeyendir."
«««««««««««»»»»»»»»»»
Tefhim-ul Kuran :
(Benden onlara) De ki: «Ey kendi aleyhlerinde olmak üzere ölçüyü taşıran kullarım. Allah'ın rahmetinden umut kesmeyin. Şüphesiz Allah, bütün günahları bağışlar. Çünkü O, bağışlayandır. esirgeyendir.»
«««««««««««»»»»»»»»»»
Ümit Şimşek :
De ki: Ey nefisleri aleyhine haddini aşmış olan kullarım! Allah'ın rahmetinden ümit kesmeyin. Çünkü Allah bütün günahları bağışlar. Hiç kuşkusuz, O çok bağışlayıcı, çok merhamet edicidir.
«««««««««««»»»»»»»»»»
Yaşar Nuri Öztürk :

De ki: "Ey öz benlikleri aleyhine sınırı aşan/aşırı giden kullarım! Allah'ın rahmetinden ümit kesmeyin! Allah, günahları tümden affeder. Çünkü O, mutlak Gafur, mutlak Rahim'dir."
«««««««««««»»»»»»»»»»
merdem isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 1. March 2013, 09:25 PM   #8
merdem
Uzman Üye
 
Üyelik tarihi: Nov 2012
Mesajlar: 1.606
Tesekkür: 667
710 Mesajina 1.305 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 23
merdem has much to be proud ofmerdem has much to be proud ofmerdem has much to be proud ofmerdem has much to be proud ofmerdem has much to be proud ofmerdem has much to be proud ofmerdem has much to be proud ofmerdem has much to be proud of
Standart ZUMER Suresi 10. Ayet Mealleri

Mealler:
Abdulbaki Gölpınarlı :
De ki: Ey inanan kullarım, çekinin Rabbinizden; bu dünyâda iyilik eden kişileredir iyilik ve Allah'ın yeryüzü, geniştir; sabredenlerin mükâfatları, sayısız bir sûrette ödenir.
«««««««««««»»»»»»»»»»
Adem Uğur :
(Resûlüm!) Söyle: Ey inanan kullarım! Rabbinize karşı gelmekten sakının. Bu dünyada iyilik yapanlara iyilik vardır. Allah'ın (yarattığı) yeryüzü geniştir. Yalnız sabredenlere, mükâfatları hesapsız ödenecektir.
«««««««««««»»»»»»»»»»
Ahmed Hulusi :
De ki: "Ey iman eden kullarım, Rabbinizden (yaptığınız her şeyin sonucunu kesinlikle yaşatacağı için) korunun! Bu dünyada güzellikler, iyilik yapanlar (mümin - kâfir fark etmez) içindir. . . Allâh'ın arzı (Beyinin Esmâ özelliklerini açığa çıkarma kapasitesi) geniştir. . . Sadece sabredenlerde bunun karşılığı hesapsız açığa çıkarılır. "
«««««««««««»»»»»»»»»»
Ahmet Tekin :
Rasulüm, müslümanlara:
'Ey iman eden kullarım, Rabbinize sığının, emirlerine yapışın, günahlardan arınıp, azaptan korunun. İyiliği, iyi niyetleri, dinin, ahlâkın ve kamu vicdanının emirlerini, devamlı davranışlarına, ilişkilerine, görevlerine, hayatlarına yansıtan, samimiyetle ibadet eden, aktif olarak iyiliğe, iyi uygulamaya, iyileştirmeye örnek olan, işlerinde mükemmellik, dürüstlük ve başarı için dikkat harcayan, hayırlı icraatlar, kalıcı hizmetler yapan, müslüman idarecilere, askerî erkâna, müslümanlara, bu dünyada bir güzellik, bir ikrâm, devlet nimeti, her türlü nimet vardır. Allah’ın ülkesi, yeryüzü geniştir. Hürriyetlerinize sahip çıkın. Baskılara boyun eğmeyin. Hicret edip güç ve gönül birliği yaparak devletli yaşayın, özgürce Allah’a kulluk ve ibâdet edin. Ancak, sabrederek mücadeleye devam edenlere, tahammül gösterenlere, kararlı davrananlara da, hesapsız mükafat vardır.' diye benim adıma ilan et.
«««««««««««»»»»»»»»»»
Ahmet Varol :
(Tarafımdan) şöyle söyle: 'Ey iman eden kullarım! Rabbinizden sakının. Bu dünyada iyilik edenlere iyilik vardır. Allah'ın arzı (yeri) geniştir. Ancak sabredenlerin ecirleri hesapsızca ödenecektir.'
«««««««««««»»»»»»»»»»
Ali Bulaç :
De ki: "Ey iman eden kullarım, Rabbinizden sakının. Bu dünyada iyilik edenler için bir iyilik vardır. Allah'ın arz'ı geniştir. Ancak sabredenlere ecirleri hesapsızca ödenir."
«««««««««««»»»»»»»»»»
Ali Fikri Yavuz :
(Ey Rasûlüm, tarafımdan şöyle) söyle: “- Ey iman eden kullarım! Allah’dan, (emirlerine sarılıb yasaklarından sakınmakla) korkun. Bu dünyada (Allah’a itaat ederek) güzel ve iyi iş yapanlara, (ahirette) güzel bir mükâfat (cennet) vardır. Allah’ın arazisi geniştir; (daraldığınız yerden başka memleketlere hicret edebilirsiniz). Ancak (Allah yolunda) sabredenlere mükâfatları hesabsız verilecektir.”
«««««««««««»»»»»»»»»»
Bekir Sadak :
soyle de: «Ey inanan kullarim! Rabbinize karsi gelmekten sakinin; bu dunyada iyilik yapanlara iyilik vardir. Allah'in yarattigi yeryuzu genistir. Yalniz sabredenlere, ecirleri sonsuz olarak odenecektir.»
«««««««««««»»»»»»»»»»
Celal Yıldırım :
De ki: Ey imân eden kullar! Rabbınızdan korkup (kötülüklerden, nankörlüklerden) sakının. Bu dünyada iyilikte bulunanlara iyilik vardır. Allah'ın arazisi geniştir. Ve elbette sabredenlere mükâfatları hesapsız verilir.
«««««««««««»»»»»»»»»»
Diyanet İşleri :
(Ey Muhammed!) Bizim adımıza de ki: “Ey iman eden kullarım! Rabbinize karşı gelmekten sakının. Bu dünyada iyilik yapanlar için (ahirette) bir iyilik vardır. Allah’ın yeryüzü geniştir. Sabredenlere mükâfatları elbette hesapsız olarak verilir.”
«««««««««««»»»»»»»»»»
Diyanet İşleri (eski) :
Şöyle de: 'Ey inanan kullarım! Rabbinize karşı gelmekten sakının; bu dünyada iyilik yapanlara iyilik vardır. Allah'ın yarattığı yeryüzü geniştir. Yalnız sabredenlere, ecirleri sonsuz olarak ödenecektir.'
«««««««««««»»»»»»»»»»
Diyanet Vakfi :
(Resûlüm!) Söyle: Ey inanan kullarım! Rabbinize karşı gelmekten sakının. Bu dünyada iyilik yapanlara iyilik vardır. Allah'ın (yarattığı) yeryüzü geniştir. Yalnız sabredenlere, mükâfatları hesapsız ödenecektir.
«««««««««««»»»»»»»»»»
Edip Yüksel :
De ki, 'Ey inanan kullar, Rabbinizi sayın. Bu dünya hayatında güzel davrananlara güzellik vardır. ALLAH'ın yeri geniştir. Gerçek uğrunda direnenlerin ücreti hesapsız olarak verilecektir.
«««««««««««»»»»»»»»»»
Elmalılı (sadeleştirilmiş - 2) :
Ey Muhammed! Tarafımdan söyle: «Ey iman eden kullarım! Rabbinizden korkun. Bu dünyada güzellik yapanlara bir güzellik vardır. Allah'ın yeryüzü geniştir. Ancak sabredenlere mükafatları hesapsız ödenecektir.»
«««««««««««»»»»»»»»»»
Elmalılı (sadeleştirilmiş) :
Tarafımdan söyle: «Ey iman eden kullarım, Rabbinize takva ile sığının. Bu dünyada güzellik yapanlara bir güzellik vardır. Allah'ın toprağı geniştir. Ancak sabredenler mükafatlarına hesapsız erdirilir.»
«««««««««««»»»»»»»»»»
Elmalılı Hamdi Yazır :
Tarafımdan söyle: ey iyman eden kullarım! Rabbınıza takvâ ile korunun, bu Dünyada güzellik yapanlara bir güzellik var ve Allahın Arzı geniştir, ancak sabredenlerdir ki ecirlerine hisabsız irdirilir
«««««««««««»»»»»»»»»»
Fizilal-il Kuran :
Ey Muhammed! De ki: «Ey inanan kullarım! Rabb'inize karşı gelmekten sakının; bu dünyada iyilik yapanlara iyilik vardır. Allah'ın yarattığı yeryüzü geniştir. Ancak sabredenlere, mükâfatları hesapsız ödenecektir.»
«««««««««««»»»»»»»»»»
Gültekin Onan :
De ki: "Ey inanan kullarım, rabbinizden sakının. Bu dünyada iyilik edenler için bir iyilik vardır. Tanrı'nın arzı geniştir. Ancak sabredenlere ecirleri hesapsızca ödenir."
«««««««««««»»»»»»»»»»
Hasan Basri Çantay :
(Tarafımdan) söyle: «Ey îman eden kullarım, Rabbiniz (in azabın) dan korkun. Bu dünyâda iyi hareket edenler için (mukadder) bir güzellik vardır. Allahın toprağı genişdir. Ancak sabredenlere ecirleri hesabsız ödenecekdir».
«««««««««««»»»»»»»»»»
Hayrat Neşriyat :
(Tarafımdan kullarıma) de ki: '(Rabbiniz buyuruyor ki Ey îmân eden kullarım! Rabbinizden sakının! Bu dünyada iyilik edenlere, (âhirette de) iyilik (Cennet) vardır. Çünki Allah’ın arzı geniştir. (O gün) ancak, sabredenlere mükâfâtları hesabsız olarak verilecektir.'
«««««««««««»»»»»»»»»»
İbni Kesir :
De ki: Ey iman eden kullarım, Rabbınızdan korkun. Bu dünyada iyilik yapanlara, iyilik vardır. Ve Allah'ın arzı geniştir. Yalnız sabredenlere ecirleri, hesapsız ödenecektir.
«««««««««««»»»»»»»»»»
İmam İskender Ali Mihr :
De ki: "Ey âmenû olan kullar, Rabbinize karşı takva sahibi olun! Bu dünyada ahsen olanlar için bir güzellik vardır. Ve Allah'ın arzı geniştir. Ama sabredenlere ecirleri hesapsız ödenir."
«««««««««««»»»»»»»»»»
Kadri Çelik :
De ki: «Ey iman eden kullarım! Rabbinizden korkup sakının. Bu dünyada iyilik etmekte olanlar için bir iyilik vardır. Allah'ın arzı geniştir. Ancak sabredenlere ecirleri hesapsızca ödenir.»
«««««««««««»»»»»»»»»»
Muhammed Esed :
De ki: "(Allah şöyle buyuruyor 'Ey inanan kullarım! Rabbinize karşı sorumluluğunuzun bilincinde olun! Bu dünyada iyi şeyler için gayret edenleri güzel bir son beklemektedir. (Unutmayın ki) Allah'ın arzı geniştir, (ve) elbette sıkıntılara göğüs gerenlere mükafatları hesapsız verilecektir!"
«««««««««««»»»»»»»»»»
Ömer Nasuhi Bilmen :
De ki: «Ey imân eden kullar! Rabbinizden korkunuz. Bu dünyada ihsanda bulunanlar için bir güzellik vardır. Ve Allah'ın ülkesi geniştir. Şüphe yok ki, sabredenler için mükâfaatları hesapsız olarak ödenecektir.»
«««««««««««»»»»»»»»»»
Ömer Öngüt :
De ki: "Ey iman eden kullarım! Rabbinizden korkun. Bu dünyada iyilik yapanlara iyilik vardır. Allah'ın arzı geniştir. Sabredenlere ecir ve mükâfatları hesapsız ödenecektir. "
«««««««««««»»»»»»»»»»
Şaban Piriş :
De ki: -Ey iman eden kullarım! Rabbinizden sakının! İyi kimseler için bu dünyada iyilik vardır. Allah’ın arzı geniştir. Ancak sabredenlere, hesaba sığmayan ödüller verilecektir.
«««««««««««»»»»»»»»»»
Suat Yıldırım :
Benden naklen onlara de ki: "Ey iman eden kullarım! Rabbinize karşı gelmekten sakının. Bu dünyada iyi işler yapanlar, mutlaka iyilik bulurlar. Allah’ın dünyası geniştir. Hak yolunda sabredenlere ücretleri sınırsız bir tarzda ödenir."
«««««««««««»»»»»»»»»»
Süleyman Ateş :
(Tarafımdan) De ki: "Ey inanan kullarım, Rabbinizden korkun. Bu dünyâ hayâtında güzel davrananlara güzellik vardır. Allâh'ın yeri geniştir. Ancak sabredenlere, ödülleri hesapsız ödenecektir."
«««««««««««»»»»»»»»»»
Tefhim-ul Kuran :
De ki: «Ey iman eden kularım, Rabbinizden korkup sakının. Bu dünyada iyilik etmekte olanlar için bir iyilik vardır. Allah'ın arz'ı geniştir. Ancak sabredenlere ecirleri hesapsızca ödenir.»
«««««««««««»»»»»»»»»»
Ümit Şimşek :
Tarafımdan şunu söyle: Ey iman eden kullarım! Rabbinize karşı gelmekten sakının. Bu dünyada iyilik yapanlar için bir güzellik vardır. Allah'ın arzı da geniştir. Sabredenlere ise ödülleri hesapsız şekilde verilecektir.
«««««««««««»»»»»»»»»»
Yaşar Nuri Öztürk :

Tarafımdan söyle: "Ey iman eden kullarım, Rabbinizden korkun! Bu dünya hayatında güzel düşünüp güzel davrananlara güzellik vardır. Allah'ın toprağı/yeryüzü geniştir. Sadece sabredenlere, ücretleri hesapsız ödenecektir."
«««««««««««»»»»»»»»»»
merdem isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 1. March 2013, 10:14 PM   #9
dost1
Site Yöneticisi
 
dost1 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 3.015
Tesekkür: 3.567
1.083 Mesajina 2.384 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 100000
dost1 is on a distinguished road
Standart

Selamun Aleyküm! Değerli Bartsimpson Kardeşim!


Alıntı:
bartsimpson Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
Abi o zaman korunmuşluktan nasıl bahsedersiniz...

Sözüm size değil ama, katip hatası diye geçiştirmek nasıl bir mantıktır.

Yarın arapçaya sizlerden çok çok daha vakıf olan Kureyş lehçelerini yalayıp yutmuş birisi çıkarda burası öyle değil böyle derse "yine karmaşa çıkar aman ellemeyelim" mi denecek.

Kurban olayım Allah kelamından bahsediyoruz abi.

Nüfus memurunun kimliğe yanlış yazdığı hatadan değil...
Allah Resulu'nün yaşadığı dönemde 28 çeşit ses kalıbına sahip olan Arapça'nın 22 harflik bir alfabesi bulunuyordu. Bu 22 harf de 15 harf şekline indirilebiliyordu. Bunlar: be,ha,dad,ra,sin,sad,tı,ayn,vav,lem,mim,he,ye harfleriydi.
Ayrıca kısa sesli harfler yazı ile ifade edilmiyor, aktif, pasif vb. fiil çekimleri görünüşte birbirinden ayrılmıyor, bunların okunuşlarını bulup keşfetmek büyük bir sorun oluyordu.
Allah Resulu'nün bu alfabe ile yazı tarzının geliştirilmesiyle ilgili olarak bizzat çalışmış, benzer harf işaretlerinin ayrılmalarını sağlamak üzere rakş (noktalama), tenvin ihtiyacını karşılamak üzere harekeleme usulünü bulmuştur.Peygamberimizin bu faaliyetleri Kur’an’ın resmi Mısır nüshalarında görülmektedir. (San’at’ul-Kitabe fi Ahd’ir Resul v’es Sahabe, Fikrun wa Fann bilimsel derginin 3.sayısı sayfa 21-27.)

Buraya bakar mısınız?

Buraya bakar mısınız?

Buraya bakar mısınız?

Buraya bakar mısınız?

Buraya bakar mısınız?

Allah Resulu'ne gelen vahiyler bu harflerle yazılıyordu. 22 Harflik alfabe daha sonraları 28 çeşit ses kalıbını da ifade edilecek şekilde geliştirildi.

Değerli Kardeşim!

Mushafda bulunan ayetler okuyanlarına göre meşhurlaşmış ve bu okunuşlara göre de harekelenmişlerdir.


1- İmâm Nâfi' (169/785). Râvileri; Kâlûn ve Verş.
2- İmâm İbn Kesîr (120/738). Râvileri: el-Bezzîve Kunbül.
3- İmâm Ebû Amr (240/854). Râvileri: Dûrî ve Sûsî.
4- İmâm İbn Âmir (118/736), Râvileri: HişâmveİbnZekvân.
5- İmâm Âsim (127/744)- Râvileri: Ebû Bekr Şu'beve Hafs.
6- İmâm Hamze (156/733). Râvileri: Halef ve Hallâd.
7- İmâm el-Kisâî (189/805). Râvileri: Ebu'l-Hârisve ed-Dûrî.
8- İmâm Ebû Ca'fer (132/749)- Râvileri: îsâ b. Verdân ve Süleyman b. Cemmâz.
9- İmâm Ya'kûb (205/820). Râvileri: Ruveysve Ravh.
10- İmâm Halef b. Hişâm (229/843). Râvileri: İshâkve İdris.
Bunlardan başka dört kıraat daha vardır ki, bunların da ilavesiyle On Dört Kıraat meydana gelmiştir. Bu dört kıraatin imam*ları ise şunlardır:
1- İbn Muhaysın (123/741).
2- Yezîdî(Yahya b. Mübarek) (202/812).
3- A'meş (Süleyman b. Mihrân) (148/765).
4- Hasan Basrî (110/728).


Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz.
__________________
Halil Ay
dost1 isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 2. March 2013, 08:49 PM   #10
Fers
Uzman Üye
 
Üyelik tarihi: Sep 2012
Mesajlar: 304
Tesekkür: 0
59 Mesajina 91 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 22
Fers has much to be proud ofFers has much to be proud ofFers has much to be proud ofFers has much to be proud ofFers has much to be proud ofFers has much to be proud ofFers has much to be proud ofFers has much to be proud of
Standart

selam bartsimpson...

http://www.hanifler.com/showthread.p...2502#post12502
http://www.hanifler.com/showthread.p...4690#post14690
http://www.hanifler.com/showpost.php...95&postcount=8

Alıntı:
“Sana okuduğmuz bunlar, ayetlerden ve hikmet sahibi zikirdendir.” (3/Ali İmran:58)
“Ey kendisine zikir indirilen kimse sen bir delisin dediler.” (15/Hicr: 6)
“Zikr’i biz indirdik, Onu koruyacak olan da biziz.”(15/Hicr:9)
...(pramid)

ali imran/58
Zaalike netluuhu aleyke minel aayaati vez zikril hakiimi.../
resule indirilen, delillerden, hak ve adaleti barındıran zikrden bahsediliyor...

hicr/6
ve kaaluu yaa eyyuhellezii nuzzile aleyhiz zikru inneke le mecnuunun.../
kendisine zikr indirilen resulu çılgın ilan ediyorlar...
hicr/9
innaa nahnu nezzelnez zikre ve innaa lehu le haafizuune.../
zikri indirenlerin onu koruyacağına dair sözü..

Bunlardan başka, zikrin Kur’an olduğu hususunda şu ayetleri de zikredebiliriz...(pramid)

Bu hususa örnek olarak Enbiya Suresi’nin 48. ayetini de verebiliriz:
“Biz, Musa’ya ve Harun’a hak ile batılı ayıran FURKAN ve sakınanlar için bir ışık ZİYA ve zikir/öğüt olan kitabı verdik.” ...(pramid)

enbiya/48
ve lekad aateynaa muusaa ve haaruunel furkaane ve dıyaaen ve zikren lil muttekiine.../
musa ve harun a verilen furkan, takvalılara ışık ve zikr olarak...

nerede kitap...
korunan yazılı bir kitap ise eğer, Allah son kitabı koruyup öncekileri/Musa, Harun ve diğerlerine verilenleri rüzgara mı bıraktı...

harun ve musa ya verilen, Muhammed ve İsaya verilen de furkan ve bu furkan hakkı mevcut batıldan ayıran, takvalılara yol gösteren öğüt/zikr/Allah nasihatı...

“Onları apaçık delillerle ve kitaplarla gönderdik. Sana da, insanlara, kendilerine indirileni açıklayasın diye zikri indirdik. Belki düşünürler.” (16/Nahl: 44)...(pramid)

nahl/44
bil beyyinaati vez zuburi, ve enzelnaa ileykez zikre.../açık deliller ve zeburu, ve sana zikr indirdik...

zebur nedir/neyi ifade ediyor,
nerede kitap, zebur yazılı bir kitapsa o da zikr değil midir, burada zikr ne anlama geliyor...

en am/7
ve lev nezzelnaa aleyke kitaaben fii kırtaasin fe le mesuuhu bi eydiihim le kaaleleziine keferuu in haazaa illaa sihrun mubiinun.../
inkarda direten şahsiyetler ellerine alıp hissedebilecekleri "yazılı bir kitap" gelse dahi "masal" diyip geçecekler kaale almayacaklar...
en am/8
ve kaaluu lev laa unzile aleyhi melekun, ve lev enzelnaa meleken, le kudıyel emru.../
ona melek indirilmesini isteyenlere verilen cevap "bir melek indirseydik iş bitirilitrdi"
en am/10
Ve lekadistuhzie bi rusulin min kablike.../
Muhammed elçiden öncede "habercilerle alay edilmiş"...

bakara/118
Ve kaalelleziine laa ya lemuune laa ya lemuune lev laa yukellimunaallaahu ev te tiinaa aayetun....kaalelleziine min kablihim misle kavlihim.../
bilgisizler, kendilerinden öncekilerinin dedikleri gibi Allah ın onlarla konuşmasını veya kendilerine "vahy/mucize/delil gelmesini" istemişler...

onlardan/resullerden yazılı kitap veya beraberlerinde melek, mucize isteyenler her dönem çıkmış...
ama onlar sadece ulaştığı kişilere alemlerin efendisinin sistemini/hükümlerini ulaştıran haberciler/öğütleyen/hatırlatanlardır......

yazılı kitap, mucize, yardımcı melek yok...

innaa nahnu nezzelnez zikre ve innaa lehu le haafizuune.../
koruma vaadi onu indirenler tarafından zikre dir, yazılı bir kitap veya nebi/resul olsun olmasın o zikr korunacak, o herzaman hayata müdahil olacak...
verilen mesaj budur...

BU özellikler bilin bakalım hangi kitap için de geçerli ?...(pramid)

hangisi...
Alıntı:
kitap: bildirme/bildiri/alemlerin efendisine ait sistemin bildirisi...
kitaben fii kırtasin: yazılı bildiri...
kitabun musaddikun lisaanen arabiyyen.../ doğruluğu tasdik edilmiş arapça lisanlı bildiri...

bakara/235
hattaa yeblugal kitaabu ecelehu.../ bildirilen süresine erişinceye kadar...

maide/47
vel yahkum ahlul inciili bimaa anzalallaahu fiihi.../ incil ehli Allah ın onda indirdiğiyle hükmetsinler....
maide/48
ve enzalnaa ileyka alkitaaba bialhakkı musaddıkan limaa beyna yadeyhi min alkitaabi ve muheyminan aleyhi.../
sana bildiriyi gerçek ile indirdik, bildiriden "limaa beyna yadeyhi" olanı doğrulayan olarak.....

kitap/bildiri hak ile daha önce gelenden "limaa beyna yadeyhi" olanı doğrulayan olarak inmiş olan...
ikinci ayetteki kitap yazılı sayfalar değil, alemlerin efendisinden daha önce gönderilendeki "limaa beyna yadeyhi" yani önceki ayetteki Allah ın onda indirdikleri, öncekilerdeki Allah ın sistemine/bildirisine ait olan delil/öğüt...

saff/6
ya benii israaiile innii rasuulullaahi ileykum musaddikan li maa beyna yadeyye minet tevraati.../
ey israiloğulları, size Allahtan haberciyim tevrattan iki elim arasındakilerinin/Allah ın onda indirdiklerinin doğruluğunu tasdik eden...
ve mubaşşiren bi rasuulin ye tii min ba diismuhuu ahmedu.../ sonra gelecek sözü övgüye layık haberciyi müjdeleyen...

israiloğullarına seslenen habercinin bahsettiği "li maa beyna yadeyye minet tevraati" tevrattaki Allah ın onda indirdikleri, sistemin/bildirinin delilleri/öğüdü...

ali imran/3
nezzele aleykel kitaabe bil hakkı musaddikan limaa beyne yedeyhi ve enzelet tevraate vel inciile.../
sana iki eli arasındakilerinin/Allah ın onda indirdiklerinin doğruluğunu tasdik eden gerçek ile bildireni indirdi, tevrat ve incili indirdi...

en am/7
ve lev nezzelnaa aleyka kitaaban fii kırtaasin fe le mesuuhu bi eydiihim.../ sana yazılı bir bildiri olarak indirseydik, sonra elleriyle dokunsalar...
le kaaleleziine keferuu in haazaa illaa sihrun mubiinun.../ inkarcılar mutlaka "bu masaldan başkası değil" derlerdi...

"lev nezzelnaa" indirseydik, "kitaaban fii kırtaasin" yazılı bildiri, "fe le mesuuhu bi eydiihim" sonra ona elleriyle dokunsalardı,
yazılı bir bildiri indirilmedi, haberciye gelen elleriyle dokunabilecekleri/inceleyebilecekleri yazılı bir kitap/bildiri değil...

şuara/192,193,194,195,196
ve innehu le tenzilu rabbil aalemin.../ kesinlikle o alemllerin efendisinin indirmesi...
nezele bihir ruhul emin.../ onunla indi itimat edilir bilgi...
alaa kalbike li tekuune minel munziriine.../ kalbine, uyaranlardan olman için...
bi lisaanin arabiyyin mubiinin.../ izahlı arapça bir dil ile..
ve innehu lefii zuburil evveliin.../ ilk metinlerinde de var olduğu kesin olan....

alemlerin efendisinden gelen ve ilk metinlerde de olan güvenilir bilgi, lisanları/dilleri arapça olan muhatapların uyarılması için arapça bir dil ile kalbe indirilen....

alemlerin efendisinden bildirilen, toplumlardaki isimlendirilmeleri ayrı ama içeriği değişmeyen ve her muhatabın kendi dilinde belirtilmiş olan tek bir sistem/ilm/bildiri....
yazılı gelmeyen, yazdırılma emri olmayan...
Fers isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Bookmarks

Etiketler
ait, bir, hakkı, makaleden, yılmaza


Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı

Hizli Erisim


Tüm Zamanlar GMT +3 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 10:11 PM.


Powered by vBulletin® Version 3.8.1
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
Hanifler - Kuran odaklı gerçek din islam