hanifler.com Kuran odaklı dindarlık  

Go Back   hanifler.com Kuran odaklı dindarlık > NÜZUL SIRASINA GÖRE NECM NECM KUR'AN'IN TÜRKÇE MEALİ Hakkı YILMAZ > MEKKE DÖNEMİ > RÛM SÛRESİ

Cevapla
 
Seçenekler Stil
Alt 18. September 2012, 08:57 PM   #1
dost1
Site Yöneticisi
 
dost1 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 3.014
Tesekkür: 3.566
1.083 Mesajina 2.384 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 100000
dost1 is on a distinguished road
Standart Rûm sûresi

MEKKE DÖNEMİ

Necm: 375

1Elif/1, Lâm/30, Mîm/40.322
2-6Rûmlar/ Bizanslılar, yeryüzünün en alçak/ çukur yerinde yenildiler. Onlar, bu yenilgilerinin ardından da birkaç yıl içinde galip geleceklerdir. Bundan önce ve sonra emir Allah'ındır. Ve o gün mü’minler, Allah'ın yardımıyla sevineceklerdir. Allah, Kendisinin bir vaadi olarak dilediğine yardım eder, galip kılar. Allah, vaadinden dönmez. Ama insanların çoğu bilmezler. O, en üstün, en güçlü, en şerefli, mağlûp edilmesi mümkün olmayan/mutlak galip olandır, engin merhamet sahibidir.
7İnsanların çoğu, basit dünya yaşamından görüneni bilirler. Ve onlar, âhireti önemsemeyenlerin ta kendileridirler.
(84/30, Rûm/1-7)


Necm: 376

8Kendi içlerinde hiç düşünmediler mi ki, Allah göklerde, yerde ve bu ikisi arasında bulunan her şeyi ancak hak ile ve belirlenmiş bir süre için oluşturmuştur? Ve şüphesiz insanlardan çoğu, Rablerine kavuşmayı kesinlikle bilerek reddedenlerdir/ inanmayanlardır.
9Onlar, yeryüzünde gezip de kendilerinden öncekilerin âkıbetlerinin nasıl olduğuna bakmadılar mı? Onlar, kendilerinden daha güçlü idiler; yeryüzünü kazıp altüst etmişler, onu bunların imar ettiklerinden daha çok imar etmişlerdi. Elçileri de onlara nice açık delilleri getirmişlerdi. O hâlde Allah onlara haksızlık edecek değildi, fakat onlar şirk koşarak kendilerine haksızlık etmekteydiler.
10Sonra Allah'ın âyetlerini/ alâmetlerini/ göstergelerini yalanladıkları için, kötülük eden o kimselerin âkıbetleri, “en kötü” oldu. Onlar alay da ediyorlardı.
(84/30, Rûm/8-10)


Necm: 377

11,12Allah, oluşturmayı ilkin yapar, sonra onu iade eder. Sonra da O'na döndürülürsünüz. Kıyametin kopuş anında da suçlular, ümidi keserler.
13Onlar için ortak koştuklarından, şefaat; yardım, kayırma yapacaklar da bulunmaz. Ve onlar, ortaklarını reddettiler/ kabul etmeyenler oldular.
14Ve Saat'in dikildiği günde de, işte o gün onlar ayrılırlar.
15Şimdi iman etmiş ve düzeltmeye yönelik işler yapmış kimselere gelince; artık onlar, bir bahçe içinde neşelendirilirler.
16Kâfirlere; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddeden, âyetlerimizi ve âhiret buluşmasını yalanlayan şu kimselere de gelince, işte onlar azap içinde hazır bulundurulurlar.
17,18O hâlde, yapmanız gereken, akşama erdiğinizde, sabaha erdiğinizde, gece sırasında, öğleye erdiğinizde; her zaman Allah'ın tüm noksan sıfatlardan arındırılmasıdır! Göklerde ve yerde de tüm övgüler sadece O'na aittir.
19O, ölüden diriyi çıkarır, diriden de ölüyü çıkarır ve yeryüzüne ölümünden sonra hayat verir.
Sizler de işte öyle çıkarılacaksınız.
(84/30, Rûm/11-19)


Necm: 378

20O'nun, sizi bir topraktan oluşturması da Kendisinin alâmetlerinden/ göstergelerindendir. Sonra da siz, şimdi, dağılıp-yayılan bir beşersiniz.
21Yine O'nun alâmetlerinden/ göstergelerindendir ki, sizin için nefislerinizden kendilerine ısınırsınız diye eşler oluşturmuş, aranıza bir sevgi ve merhamet koymuştur. Şüphesiz ki bunda iyiden iyiye düşünecek bir toplum için nice alâmetler/ göstergeler vardır.
22Yine göklerin ve yerin oluşturuluşu, dillerinizin ve renklerinizin değişikliği O'nun alâmetlerinden/göstergelerindendir. Şüphesiz bunda bilginler için nice alâmetler/ göstergeler vardır.
23Yine gecede ve gündüzde uyumanız ve armağanlarından rızık aramanız O'nun alâmetlerinden/göstergelerindendir. Şüphesiz bunda kulak verecek bir toplum için nice alâmetler/göstergeler vardır.
24Yine O'nun âyetlerindendir ki, size hem korku ve hem de umut vermek için şimşeği gösteriyor. Ve gökten bir su indiriyor da onunla yeryüzüne ölümünden sonra hayat veriyor. Şüphesiz ki bunda aklını kullanacak bir toplum için nice alâmetler/ göstergeler vardır.
25Göğün ve yeryüzünün Kendi emriyle durması yine O'nun alâmetlerinden/göstergelerindendir. Sonra sizi yeryüzünden bir tek çağırışla çağırdığı zaman bir de bakarsınız ki siz çıkarılıyorsunuz.
46Size rahmetinden tattırsın, emriyle gemiler akıp gitsin ve sahip olduğunuz nimetlerin karşılığını ödersiniz diye armağanlarından rızık aramanız için rüzgârları müjdeciler olarak göndermesi de O'nun alâmetlerinden/ göstergelerindendir.
26Göklerde ve yerde kim varsa hepsi de O'nundur. Hepsi de O'na saygı duyanlardır.
27Ve O, oluşturmayı başlatan, sonra onu çevirip yeniden yapandır. Ve bu O'na çok kolaydır. Ve göklerde ve yerde en yüce örnek O'nundur. Ve O, en üstün, en güçlü, en şerefli, mağlûp edilmesi mümkün olmayan/ mutlak galip olandır, en iyi yasa koyan, bozulmayı iyi engelleyen/
sağlam yapandır.323
(84/30, Rûm/20-25-46, 26-27)


Necm: 379

28Allah, size kendinizden bir örnek veriyor: Hiç size rızık olarak verdiğimiz şeylerde yasa ile size teslim edilen kişilerden324 ortaklarınız bulunur da onlarla siz eşit olur ve kendinize çekindiğiniz/ değer verdiğiniz gibi onlarla da karşılıklı çekinir misiniz/ birbirinize aynı değeri verir misiniz, eşit olur musunuz? İşte Biz, aklını kullanan bir toplum için âyetleri böyle açıklarız.
29Tam tersi, şirk koşarak yanlış; kendi zararlarına iş yapmış kimseler, bilgisizce boş-iğreti arzularına uydular. Peki, Allah'ın şaşırttığını kim yola getirebilir? Onlar için yardımcılardan da yoktur.
(84/30, Rûm/28-29)

Necm: 380

30O hâlde sen yüzünü, eski inançlarını terk eden biri olarak dine, insanları üzerine ilk olarak yoktan yaratmış olduğu Allah'ın fıtratına doğrult. Allah'ın oluşturuşunda değişiklik söz konusu değildir. Dosdoğru/ ayakta tutan din, budur. Fakat insanların çoğu bilmiyorlar.
31,32Kalben O'na yönelenler olarak, Allah'ın koruması altına girin, salâtı ikame edin [mâlî yönden ve zihinsel açıdan destek olma; toplumu aydınlatma kurumları oluşturun-ayakta tutun], ortak koşanlardan; dinlerini parça parça bölmüş, ayrılıkçı gruplara ayrılmış kimselerden de
olmayın. –Her ayrılıkçı grup kendi yanlarındaki şeylerle böbürlenmektedir.–
(84/30, Rûm/30-32)


Necm: 381

33,34İnsanlara bir sıkıntı dokununca da, Rablerine yönelerek O'na yalvarırlar. Sonra, onlara Kendinden bir rahmet tattırınca, bir de bakarsın ki, içlerinden bir grup, kendilerine verdiğimiz nimetlere iyilikbilmezlik etmek için Rablerinin ortakları olduğunu kabul ederler. –Haydi, yararlanın bakalım! Yakında bileceksiniz.–
35Yoksa Biz, onlara bir delil indirmişiz de o delil, onların Allah'a ortak koştukları şeyleri mi söylüyor?
36Biz insanlara bir rahmet tattırdığımız zaman da, onunla şımarırlar. Ellerinin önceden yaptığı şeyler sebebiyle kendilerine bir kötülük isabet ederse, hemen onlar umutsuzluğa düşerler.
37Onlar, şüphesiz Allah'ın dilediği kimseye rızkı serdiğini ve ölçülendirdiğini de mi görmediler? Şüphesiz bunda iman edecek bir toplum için alâmetler/ göstergeler vardır.
38Öyleyse, yakınlık sahibine; yurtlarından çıkarılan fakirlere, miskine ve yolcuya hakkını ver. Bu, Allah'ın rızasını dileyenler için daha hayırlıdır. Ve bunlar durumunu koruyan, zafer kazanan kimselerin ta kendileridir.
39Ve insanların malları içinde artsınlar diye ribadan verdikleriniz, Allah yanında artmaz.
Allah'ın rızasını dileyerek zekâttan/ vergilerinizden verdikleriniz… İşte o kimseler, kat kat arttıranların ta kendileridir.
(84/30, Rûm/33-39)


Necm: 382

40Allah, sizi oluşturan, sonra size rızık veren, sonra sizi öldüren ve sizi diriltendir. Hiç sizin ortak koştuklarınızdan, bunlardan birini yapacak kimse var mı? Allah, onların ortak koştuklarından arınık ve çok yücedir.
41İnsanlar dönerler diye; kendilerinin elleriyle kazandıkları şeyler yüzünden, yaptıklarının bir kısmını onlara tattırmak için karada ve denizde kargaşa ortaya çıktı.
42De ki: “Yeryüzünde gezin de bundan öncekilerin âkıbeti nasıl olmuş bir bakın. Onların çoğu ortak koşanlar idiler.”
43-45Öyleyse, Allah'tan, geri çevrilmesi olmayan bir gün gelmeden önce yüzünü dosdoğru/koruyan dine çevir. O gün onlar, Allah'ın, iman eden ve düzeltmeye yönelik işler yapan kimselere armağanlarından karşılık vermesi için bölük bölük ayrılırlar. Şüphesiz O, kâfirleri; Kendisinin ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddedenleri sevmez. Kim küfrederse; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddederse, artık bu reddi/ inanmayışı kendi aleyhinedir. Kim de sâlihi işlerse, artık onlar da kendileri için döşek/ rahat bir yer hazırlamış olurlar.
48Allah, rüzgârları gönderendir. Sonra rüzgârlar, bir bulutu savururlar. Sonra Allah, onu gökyüzünde nasıl dilerse öyle yayar ve onu parça parça yapar. Sonra da sen, onun derinliklerinde yağmur çıkar görürsün. İşte Allah, onu kullarından dilediği kimselere isabet ettirdiği vakit, onlar müjdelenirler, mutlu olurlar.
49Hâlbuki onlar, önceden; daha önce üzerlerine indirilmeden evvel kesinlikle ümit kesenlerdirler.
50Öyleyse Allah'ın rahmetinin eserlerine bir bak; yeryüzünü ölümünden sonra nasıl diriltiyor? Şüphe yok ki O, kesinlikle ölüleri diriltir ve O, her şeye gücü yetendir.
51Ve andolsun ki Biz, bir rüzgâr göndersek de ekini sararmış görseler, kesinlikle onun arkasından küfretmeye; Bizim ilâhlığımızı ve rabliğimizi bilerek reddetmeye başlarlar.
52Bu nedenle sen ölülere işittiremezsin. O daveti, arkalarını dönmüş giderlerken sağırlara da dinletemezsin.
53Sen körleri de sapıklıklarından doğru yola götüremezsin. Sen ancak âyetlerimizi, iman edeceklere duyurursun; artık onlar Müslümanlardır.
54Allah, sizi güçsüz olarak oluşturandır. Sonra güçsüzlüğün arkasından kuvvet getirdi. Sonra kuvvetin arkasından güçsüzlük ve ihtiyarlık getirdi. O, dilediğini oluşturur. Ve O, en iyi bilendir, en iyi güç yetirendir.
(84/30, Rûm/40-45, 48-54)


Necm: 383

55Ve kıyâmetin kopacağı gün günahkarlar bir saatten fazla durmadıklarına yemin ederler. Onlar işte böyle döndürülüyorlardı.
56Kendilerine bilgi ve iman verilen kimseler de diyecekler ki: “Andolsun ki Allah'ın yazısında, dirilme gününe kadar kaldınız. İşte bu, ölümden sonra dirilme günüdür. Fakat siz bunu bilmiyordunuz.”
57Artık o gün şirk koşarak yanlış; kendi zararlarına iş yapanlara mazeretleri yarar sağlamaz.
Onlar, bağışlanmazlar da.
(84/30, Rûm/55-57)


Necm: 384

58Ve andolsun ki Biz, insanlar için bu Kur’ân'da tüm örneklerden kesinlikle örnekler getirdik. Ve andolsun ki sen, onlara bir âyet de getirsen o kâfirler; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddetmiş olan o kimseler: “Siz, sadece, bâtıl şeyleri ortaya koyanlarsınız” diyeceklerdir.
59İşte, bilmeyen kimselerin kalpleri üzerine Allah böyle damga vurur.
47Ve andolsun ki Biz, senden önce birtakım elçileri toplumlarına gönderdik de, onlar onlara, apaçık delilleri getirdiler. Sonra Biz, günah işleyen kimseleri yakalayıp cezalandırarak adaleti sağladık. Mü’minlere yardım da, Bizim üzerimize bir hak idi.325
60Şimdi sen sabırlı ol. Şüphesiz Allah'ın vaadi haktır. Sakın kesin inanmamış kimseler, seni hafifleştirmesinler.
(84/30, Rûm/58-59, 47, 60)

Dip not:
322 Kur’ân'da birçok sûrenin “kesik, bağlantısız harfler” ile başladığı görülür. Çeşitli kimselerce bu harflerin müteşâbih, bir şifre, bir sözcüğün kısaltılmış şekli, bazı sözcüklerin ilk harfi veya son harfi olduğu gibi görüşler ileri sürülür. Bize göre bu harfler, “elâ” [dikkat, gözünüzü açın] sözcüğü gibi bir uyarı işaretidir ve telefon konuşmalarındaki “alo!” ünlemi gibi dikkati, okunacak âyetlere çekmektedir. Ayrıca Kur’ân'ın matematiksel yapısındaki olmazsa olmaz unsurlardan birisidir. Ayrıca bu harfler, sayısal bir değer de ifade ediyor olabilirler. Zira Kur’ân indiği dönemde Araplar arasında rakamlar henüz icat edilmemişti, rakam yerine harfler kullanılmaktaydı. Rakam yerine harf kullanılması, “Ebced” hesabı olarak bilinir. Biz kesik harflerin yanında sayısal değerlerini de gösterdik. Sayısal değerler ile neyin kastedilmiş olabileceği noktasında da henüz bir kanaatimiz oluşmamıştır. “Ebced” hesabının, Kur’ân'ın indiği dönemlerde rakam yerine kullanılmış olmasından başka, herhangi bir nitelik ve özelliği yoktur.
Bu kesik harflerle ilgili henüz doyurucu bir çalışma yapılmamış olup mevcut eserlerde de eskilerin aktarımlarından başka bir bilgi bulunmamaktadır. Bu meselenin tam aydınlığa kavuşması da, –diğer birçok mesele gibi– dürüst, samimî ve gönüllü Kur’ân erlerini beklemektedir.

323 Resmi Mushaf'ta 46. sırada yer alan bu âyeti, –aidiyeti gereği– burada tertip ettik.

324 Âyetlerde geçen mâ meleket eymanühüm [sözleşmelerinin sahip oldukları] ifadesi, genelde “cariyeler” olarak anlaşılagelmiştir. Cariyelerle ilgili sayı sınırlaması olmadığı gibi onlarla nikâh da gerekmediği anlayışı hâkim olmuştur. O hâlde mâ meleket eymanühüm [sözleşmelerinin sahip oldukları] ifadesiyle kimlerin kast edildiğinin tahlil edilmesi gerekir: İslâm geldiğinde dünyanın her tarafında olduğu gibi Arabistan coğrafyasında da kölelik müessesesi mevcut olup satın alma, miras kalma, kaçırma, harp esirlerinin köleleştirilmesi gibi yollarla devam ediyordu. İslâm, sıcak savaş dışında esir almayı ve savaşta alınan esirlerin köleleştirilmesini yasakladı (Enfâl/62 ve Muhammed/4) ve böylece de, kölelik müessesini tedricî bir metotla tamamen yasakladı. 19. yüzyılda İngiltere başta olmak üzere diğer devletler de köleliği yasaklayarak bu müesseseyi ortadan kaldırdılar. Ne yazık ki, bir İslâm devleti olan Osmanlı Devleti, zenci köle ticaretini 1857'de, beyaz köle ticaretini ise ancak 1909'da yasaklamıştır. Geniş açıklama için bkz. Tebyînu'l-Kur’ân; c. 2, s. 167. Kölelik müessesesinin devam ettiği süreçte, yerel ve uluslar arası töreler gereği kadın ve erkek köleler belirli koşullar, sözleşmeler çerçevesinde koruyucu ailelerin himayelerine verilirler, bu hami aileler onların iş gücünden yararlanır ve onları himaye ederlerdi. Köleler din ve vicdan özgürlüğüne sahip olmalarına rağmen, ekonomik ve siyasî açıdan özgür değillerdi. Miras ve gasp yoluyla köle edinme ortadan kalktıktan sonra harp esirlerinden değişime tâbi tutulmayan, fidye verilmeyen ve ailesinden himaye edecek kimsesi bulunmayan hanımlar yine belirli koşullar çerçevesinde birilerinin himayesine verilirdi. Bazen de köleliğin kalkmadığı komşu bir ülkeden hediye olarak köleler gönderilirdi.
Pasajdaki mâ meleket eymanühüm [sözleşmelerinin sahip oldukları] ile, “bu şartlar çerçevesinde himaye altında olan kadınlar” kast edilmiştir. Bunlarla cinsel ilişkiye girebilmek için mutlaka yakınlarından izin alınması ve örfe göre mehirlerinin verilmesi sûretiyle nikâhlanmaları şarttır (Nisâ/24). İslâm, nikâhsız cinsel ilişkiyi tasvip etmez; nikâhsız gönüllü ilişkiyi zina, nikâhsız ve gönülsüz ilişkiyi ise tecavüz sayar.
Âyette bu kadınların, “veya” ifadesiyle ikinci bir grup sayılması, geçmişlerindeki bilinmez noktalar ve o günün örfünde mehir açısından asıl hemşehrileriyle eşit olmamalarından kaynaklanmaktadır. Nikâhın temeli bir olmasına rağmen, detayda farklılık söz konusudur. Bu tür hanımlara somut örnek olarak şu isimler verilebilir: Peygamberimizin eşlerinden “Safiye” bir savaş esiridir; Mariye de kendisine hediyedir. Peygamberimiz her ikisi ile de nikâhlanmıştır. Ayrıca bu iki kadın Kur’ân'da [Tahrîm ve Ahzâb sûrelerinde] Rasûlullah'ın “eşleri” olarak nitelenmiştir.
Bugün kölelik müessesi kaldırılmış, törelerin yerini yerel ve evrensel hukuk almıştır. Bugün bu kavramın, toplama kamplarındaki, sığınma evlerindeki ve esirgeme kurumlarındaki kadınlar olarak ele alınması gerekir.

325 Resmi Mushaf'taki 47. âyeti, –aidiyeti gereği– burada tertip ettik.
__________________
Halil Ay
dost1 isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Bookmarks

Etiketler
rum, suresi


Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı

Hizli Erisim


Tüm Zamanlar GMT +3 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 09:48 AM.


Powered by vBulletin® Version 3.8.1
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
Hanifler - Kuran odaklı gerçek din islam