hanifler.com Kuran odaklı dindarlık  

Go Back   hanifler.com Kuran odaklı dindarlık > İMAN > Peygamberlere İman > Kuran'da adı geçen Peygamberler > Musa Peygamber ve Firavun

Cevapla
 
Seçenekler Stil
Alt 8. March 2011, 09:15 AM   #1
Miralay
Uzman Üye
 
Üyelik tarihi: May 2010
Mesajlar: 568
Tesekkür: 4.080
276 Mesajina 635 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 24
Miralay has much to be proud ofMiralay has much to be proud ofMiralay has much to be proud ofMiralay has much to be proud ofMiralay has much to be proud ofMiralay has much to be proud ofMiralay has much to be proud ofMiralay has much to be proud of
Standart Hz.Musa ve "İsra" olayı bağlantısı

Selamünaleyküm.
Dün gece Şuara Suresini okurken birşey dikkatimi çekti. Sizlerle paylaşmak istedim.

Gerek İsra suresi 1 ve 2.ayetlerdeki,gerekse Şuara Suresi 52.Ayetteki benzerliklerden ben bazı çıkarımlarda bulundum.

--------------------------------------------------------------------
Şuara 52. Ayet:

Ve Biz, Musa’ya: “Kullarımı geceleyin yola çıkar, Şüphesiz siz takip edilenlersiniz” diye vahyettik.

---------------------------------------------------------------------
İsra 1.Ayet: Bir gece, kendisine ayetlerimizden bir kısmını gösterelim diye kulunu Mescid-i Haram'dan, çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksa'ya götüren Allah noksan sıfatlardan münezzehtir; O, gerçekten işitendir, görendir.

İsra 2.Ayet: Biz, Musa'ya da Kitab'ı verdik ve İsrailoğullarına: "Benden başkasını dayanılıp güvenilen bir rab edinmeyin" diyerek bu Kitab'ı bir hidayet rehberi kıldık.

----------------------------------------------------------------------

Acaba her iki surede de Hz.Musa mı anlatılıyor? Her ikisinde de "İsra" , "yesri" kelimeleri kullanılmış. Yani "gece yürüyüşü","gece yola koyulmak" anlamında.

Veya Şuara suresinde Musa aleyhisselam'ın başına gelen "gece yola koyulma" eylemi Muhammed aleyhisselam'ın da mı başına geldi?

Musa aleyhisselam'ın Tur'da ağaçtan yanan ateş görmesi; Muhammed aleyhisselam'ın Sidretül münteha denilen sınır ağacının yanında gördüğü harikalıklar (inen necmler,ayetler gurubu ve kaplayanın kaplaması,gözünün hiç şaşmaması) birbirine benzeşmiyor mu?

Rabbulaemin'in vahiy verme yöntemi her iki elçide de aynı mı? Yani direkt olarak mı elçileriyle muhatap oldu? veya her zaman bahsettiğimiz gibi Cebrail, Allah'u Teala'nın vahyetme melekesi mi?

Bu arada Lut aleyhisselam'ın da bir gece vakti, helak olacak kavminden ayrılması; yani Sodom ve Gomore'nin Lut aleyhisselam'a Mescidili Haram haline mi geldi de, bir gece vakti o da yürütüldü?

Ve benzeri bir sürü şey aklıma geldi.

Kardeşlerimin bu konuda değerli katkılarını bekliyorum. Belki çok güzel şeyler ortaya çıkacak; kimbilir

Selametle inşaAllah

Konu Miralay tarafından (8. March 2011 Saat 06:38 PM ) değiştirilmiştir.
Miralay isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Miralay Adli üyeye bu mesaji için Tesekkür Eden 4 Kisi:
Anonymous (8. March 2011), Barış (16. March 2011), Derin Düşünce (9. March 2011), hiiic (8. March 2011)
Alt 9. March 2011, 07:12 AM   #2
Derin Düşünce
Uzman Üye
 
Derin Düşünce - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Feb 2011
Bulunduğu yer: Bursa
Mesajlar: 120
Tesekkür: 413
79 Mesajina 268 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 24
Derin Düşünce has much to be proud ofDerin Düşünce has much to be proud ofDerin Düşünce has much to be proud ofDerin Düşünce has much to be proud ofDerin Düşünce has much to be proud ofDerin Düşünce has much to be proud ofDerin Düşünce has much to be proud ofDerin Düşünce has much to be proud of
Standart

1 - Kulunu geceleyin, Mescid-i Haram'dan kendisine bazi âyetlerimizi gostermek icin, etrafini mubarek kildigimiz Mescid-i Aksâ'ya goturen Allah, her turlu noksan sifatlardan munezzehtir. Suphesiz ki her seyi hakkiyla isiten, hakkiyla goren O'dur.

Oyleyse sana destek olalim. Evet katilirsak cok guzel yerlere varabiliriz. isra 1 ile isra etmeye baslar isek sadece yurekli olanlar yolculugu bitirebilirler. Bu yurek ister cunku butun bildiklerimiz, atalarimizdan gelen din degisiverir. Baska bir Kuran aciliverir onumuzde. Tum kelimelerin isaret ettigi mana degisir ve muallaktan siyrilip sikica yerine oturuverir. Simdiye kadar ki dogrular batil oluverir ve gercek olan ortaya cikiverir. Bu cesaret ve yurek ister. İsra 1 ile cesurca yola cikabilenler, iste o mubarek kilinan yere ulasir. Bu ayetle yola cikmak, Musanin bilgin kul ile yola cikmasi gibidir. Sabir ister.

Ayetin oznesi kim?
Neresidir bu mubarek kilinan yer?
Oraya giden kimdir?
__________________
Rabbim! ilmimizi, anlayışımızı, imanımızi ve sıdk üzere yakinimizi çoğalt! Rabbim! gerçeğe erdirdikten sonra kalplerimizi o gerçekten saptırma; bize indinden rahmet bağışla; kesinlikle sen sonsuz bağışlarda bulunansın. Rabbim! Dünyada ve ahirette sen bizim velimizsin. Bizim canımızi müslüman olarak al ve bizi iyilere kat. Rabbim! Ayrılığa düştükleri şeyler konusunda kulların arasında en iyi sen hükmedersin. Rabbimiz bizi, suan üzerinde bulundugumuzdan daha doğru olana ulaştır.
Derin Düşünce isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Derin Düşünce Adli üyeye bu mesaji için Tesekkür Eden 4 Kisi:
Anonymous (11. March 2011), Barış (16. March 2011), hiiic (9. March 2011), Miralay (9. March 2011)
Alt 10. March 2011, 12:01 AM   #3
dost1
Site Yöneticisi
 
dost1 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 3.015
Tesekkür: 3.567
1.083 Mesajina 2.384 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 100000
dost1 is on a distinguished road
Standart

Aleykum Selam. Değerli Miralay Kardeşim!

Alıntı:
Miralay Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
Selamünaleyküm.
Dün gece Şuara Suresini okurken birşey dikkatimi çekti. Sizlerle paylaşmak istedim.

Gerek İsra suresi 1 ve 2.ayetlerdeki,gerekse Şuara Suresi 52.Ayetteki benzerliklerden ben bazı çıkarımlarda bulundum.
Allah razı olsun. Paylaşımınız için sağolun.

Alıntı:
Miralay Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster

Şuara 52. Ayet:

Ve Biz, Musa’ya: “Kullarımı geceleyin yola çıkar, Şüphesiz siz takip edilenlersiniz” diye vahyettik.


İsra 1.Ayet: Bir gece, kendisine ayetlerimizden bir kısmını gösterelim diye kulunu Mescid-i Haram'dan, çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksa'ya götüren Allah noksan sıfatlardan münezzehtir; O, gerçekten işitendir, görendir.

İsra 2.Ayet: Biz, Musa'ya da Kitab'ı verdik ve İsrailoğullarına: "Benden başkasını dayanılıp güvenilen bir rab edinmeyin" diyerek bu Kitab'ı bir hidayet rehberi kıldık.



Acaba her iki surede de Hz.Musa mı anlatılıyor? Her ikisinde de "İsra" , "yesri" kelimeleri kullanılmış. Yani "gece yürüyüşü","gece yola koyulmak" anlamında.
Değerli Kardeşim!

Kur'ân bir kerede toplu olarak değil, iyice sindirilmesi, ortaya çıkan her bir problemi çözmesi ve en gizlileri bile deşifre etmesi gerekçeleriyle parça parça, necm necm, bölüm bölüm indirilmiştir:

(Furkan; 32-33.) Ve inkâr edenler: 'Kur'ân ona bir defada topluca indirilmeli değil miydi?'dediler. Biz onu senin kalbine iyice yerleştirelim diye böyle. [parça parça indirdik] Ve Biz onu tane tane okuduk. Onların sana getirdikleri hiçbir temsil yoktur ki, sana hakkı, doğrusunu ve en güzel açıklamayı getirmeyelim.


Bu şekilde parça parça, necm necm, bölüm bölüm inen Âyetler, Kur'ân'dan öğrendiğimize göre ilk dönemlerden itibaren sayfa sayfa yazılmış ve Sûreler hâline getirilmiştir. Âyetlerde
(Bakara Sûresinin 23;Ve eğer kulumuza indirdiğimizden kuşku içinde iseniz, haydi onun mislinden bir sûre siz getirin, Allah'ın astlarından tüm tanıklarınızı da çağırın. Eğer doğru kimseler iseniz.


Tövbe Sûresinin 86, Ve “Allah'a iman edin ve Elçisi ile birlikte cihad edin” diye bir sûre indirildiği zaman, onlardan güç [mal, mülk, evlat] sahibi olanlar senden izin istediler ve “Bırak bizi oturanlarla beraber olalım” dediler.

Tövbe;124,Ve bir sûre indirildiği zaman, içlerinden bir kimse, “O [indirilmiş sûre] hanginizin imanını arttırdı?” der. Fakat iman etmiş kimselere gelince, o [inen sûre], onların imanını arttırmıştır ve onlar sürekli olarak müjdelenip duruyorlar.

Tövbe;127;Bir sûre indirildiğinde, bazısı bazısına bakar, “Sizi bir kimse görüyor mu?” Sonra sırt çevirir giderler. Gerçekten onlar, iyice anlayıp kavramayan bir topluluk olmaları dolayısıyla, Allah onların kalplerini çevirmiştir.


Yûnus Sûresinin 38;Yahut "Onu kendisi uydurdu" diyorlar. De ki: "Öyleyse siz benzeri, bir Sûre meydana getirin, Allah'ın astlarından çağırabileceklerinizi de çağırın. Eğer doğru kimseler iseniz."


Nûr Sûresinin 1;İndirdiğimiz ve farz kıldığımız/parça parça ayırdığımız bir sûre! Öğüt alasınız diye onda apaçık âyetler de indirdik.


Muhammed Sûresinin 20,21; İman eden kimseler, “Keşke bir sûre indirilse” derler. Ama yasalarla donatılmış bir sûre indirildiği ve içerisinde savaş anıldığı zaman, kalplerinde hastalık olanların, ölüm korkusuyla baygınlık geçiren bir kimsenin bakışı gibi sana baktığını görürsün. Artık itaat ve ma‘rûf söz onlara daha yakındır. Sonra iş kesinleşince artık Allah'a sadakat gösterselerdi, kesinlikle kendileri için daha hayırlı olurdu.


Hud Sûresinin 13.Yahut [aslında], "Onu kendisi uydurdu" diyorlar. De ki: "Öyleyse, eğer doğrulardan iseniz, uydurma olarak da olsa, benzeri on Sûre getirin, Allah'ın astlarından gücünüzün yettiği kişileri de çağırın."

Kur'ân Sûrelerinden,

Abese sûresinin 13. "değerli sayfalar içindedir,"

Âyetinde de Kur'ân sayfalarından bahsedilmektedir.

Abese Sûresinin 13. Âyetinde sözü edilen Kur'ân sayfaları ne maddi olarak bugün elimizdeki 605 sayfadır, ne de diğer Âyetlerde sözü edilen Sûreler 114 adet olarak tespit edilmiş Sûrelerdir.

Bugün elimizdeki Kur'ân sayfaları hattatların yazdığı sayfalardır. 114 adet olarak belirlenmiş Sûreler ise "Sûre"den söz eden Âyetlerin indiği zamandaki Sûre anlayışı ile değil, yıllar sonra sahabenin içtihatlarındaki anlayış ile belirlenmiş Sûrelerdir.

Sözünü ettiğiniz Şuara 52 ayeti uzun bir necmin ayetidir.(Şuara10-51,63,52-56,60-66,57-59,67-68) Ayetleri bu sıra ile aşağıda belirttim.

Bir vakit de Rabbin, Mûsâ'ya: "Git o zalim kavme; Firavun kavmine, hâlâ takvalı davranmayacaklar mı?" diye nida etmişti.
O: [Mûsâ] "Rabbim! Şüphesiz ben, beni yalanlamalarından korkarım. Göğsüm de daralır, dilim konuşmaz, onun için Hârûn'a da elçilik ver. Hem onlara ait benim üzerimde bir suç var. Ondan dolayı beni öldürmelerinden korkarım" dedi.
O: [Allah] "Hayır… Hayır… Haydi, ikiniz Âyetlerimizle gidin. Şüphesiz ki, Biz sizinle beraberiz, işitenleriz. Haydi, ikiniz Firavun'a gidin de 'Biz kesinlikle, İsrailoğullarını bizimle beraber gönderesin diye' âlemlerin Rabbinin elçisiyiz deyin" dedi.
O: [Firavun] "Biz seni çocukken içimizde terbiye etmedik mi? Hayatından birçok yıllar içimizde kalmadın mı? Sonunda o yaptığın işi de yaptın. Sen inkârcılardan/nankörlerden birisin de..." dedi.
O: [Mûsâ] "Ben, o işi şaşkınlardan olduğum zaman yaptım. Sizden korkunca da hemen sizden kaçtım. Sonra Rabbim bana hüküm bahşetti ve beni gönderilmişlerden [elçilerden] kıldı. O başıma kaktığın nimet de İsrailoğullarını kendine köle edinmiş olmandır" dedi.
Firavun: "Âlemlerin Rabbi dediğin de nedir ki?" dedi.
O: [Mûsâ] "Eğer yakinen bilmiş olsanız, O, göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunan şeylerin Rabbidir."
O, [Firavun] yanı başında bulunanlara "İşitmiyor musunuz?" dedi.
O: [Mûsâ] "O, sizin Rabbiniz ve daha önceki atalarınızın da Rabbidir." dedi.
O: [Firavun] "Size gönderilen bu elçiniz kesinlikle mecnundur" dedi.
O: [Mûsâ] "Şayet aklınızı kullansanız, O, doğunun, batının ve ikisinin arasında bulunanların Rabbidir" dedi.
O: [Firavun] "Benden başka ilâh edinirsen, andolsun ki seni zindana kapatılmışlardan kılarım" dedi.
O: [Mûsâ] "Sana apaçık bir şey getirmiş olsam da mı?" dedi.
O: [Firavun] "Haydi hemen getir onu, eğer doğrulardan isen" dedi.
Bunun üzerine o [Mûsâ] asasını bırakıverdi; bir de bakmışsın ki o, [asa] apaçık bir ejderhadır.
Elini de çekti çıkardı; bir de bakmışsın ki o, [eli] bakanlara bembeyazdır.
O, [Firavun] yanı başındaki ileri gelenlere: "Şüphesiz bu, kesinlikle çok bilgili bir sihirbazdır! Sizi sihriyle yeryüzünüzden çıkarmak istiyor. Şimdi ne buyurursunuz?" dedi.
Onlar [ileri gelenler] dediler ki: "Onu ve kardeşini alıkoy, şehirlere de toplayıcılar gönder. Bütün büyük ve çok bilgili sihirbazları sana getirsinler."
Böylece, sihirbazlar belli bir günün tayin edilen vaktinde bir araya getirildi.
İnsanlara da "Siz toplanıyor musunuz?" denildi.
-"Bizim sihirbazlara uymamız için kendilerinin galip gelenler olması lazım!"-
Sihirbazlar geldiklerinde Firavun'a: "Şayet biz üstün gelirsek, muhakkak bize bir ücret var mı?" dediler.
O: [Firavun] "Evet, o takdirde siz, hiç şüphe yok ki, yakınlardan olacaksınız" dedi.
Mûsâ onlara: "Atın, ne atacaksanız!" dedi.
Bunun üzerine onlar, iplerini ve değneklerini attılar ve "Firavun'un gücü hakkı için şüphesiz elbette bizler galip olanlarız" dediler.
Sonra Mûsâ asasını attı; bir de ne görsünler, onların uydurduklarını yutuyor!
Sonra sihirbazlar secde edenler olarak bırakıldılar:
"Biz iman ettik, Âlemlerin Rabbine; Mûsâ ve Hârûn'un Rabbine" dediler.
O [Firavun] dedi ki: "Ben size izin vermeden O'na iman mı ettiniz? Şüphesiz ki o elbette size sihri öğreten büyüğünüzdür! Peki, yakında bileceksiniz!

Andolsun, ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama/art arda kestireceğim ve kesinlikle hepinizi astıracağım!"
Onlar: [Sihirbazlar] "Zararı yok, şüphesiz biz Rabbimize dönenleriz. Biz müminlerin ilkleri olduğumuzdan dolayı, Rabbimizin bize mağfiret edeceğini umuyoruz" dediler.
Sonra Mûsâ'ya: "Vur asan ile denize!" diye vahyettik. Sonra o [deniz] yarıldı da, her parça ulular ulusu bir dağ gibi oluverdi.
Ve Biz, Mûsâ'ya: "Kullarımı geceleyin yola çıkar, şüphesiz siz takip edilenlersiniz" diye vahyettik.
Derken Firavun da şehirlere toplayıcıları gönderdi: "Şüphesiz bunlar, sayıları azar azar, bölük pörçük bir topluluktur. Ve onlar bizim için elbette öfkelidirler. Biz ise, elbette hazırlıklı, tedbirli bekleyen bir cemaatiz."
Sonra onlar [Firavun ve adamları] güneş doğarken onların ardına düştüler.
İki topluluk birbirini görünce, Mûsâ'nın ashâbı "Şüphesiz biz, kesinlikle kıstırıldık" dediler.
O: [Mûsâ] "Hayır... Hayır... Şüphesiz Rabbim benimledir, bana yol gösterecektir" dedi.
Sonra Mûsâ'ya: "Vur asan ile denize!" diye vahyettik. Sonra o [deniz] yarıldı da, her parça ulular ulusu bir dağ gibi oluverdi.
Ötekilerini de oraya yaklaştırdık.
Ve Mûsâ ve beraberindekilerin hepsini kurtardık,sonra da ötekileri suda boğduk.
Sonunda Biz, onları [Firavun ve kavmini] bahçelerden, pınarlardan, hazinelerden ve şerefli makamdan çıkardık. İşte böyle! Ve sonra onlara İsrailoğullarını mirasçı yaptık.
Şüphesiz bunda kesinlikle bir Âyet vardır. Ama çokları iman etmiş değillerdi.
Ve şüphesiz ki Rabbin, kesinlikle Aziz [mutlak galip] ve Rahîm'in [engin merhamet sahibinin] ta kendisidir.

Aynı şekilde İsra 1 (Kasas 85-88,isra1)ayrı bir necmin ayeti İsra 2 (İsra 2-8) ayrı bir necmin ayetidir. Ayetleri buradaki sıra ile aşağıda belirttim.

İsra 1 (Kasas 85-88,isra1)ayrı bir necmin ayetidir.

Şüphesiz ki Kur'ân'ı sana farz kılan kişi [Allah] , elbette seni dönülecek yere döndürecektir. De ki: "Benim Rabbim, kimin hidayetle geldiğini ve kimin apaçık bir sapıklık içinde olduğunu daha iyi bilendir."
Ve sen Kitab'ın sana ilka edileceğini [indirileceğini] umuyor değildin. [O] ancak Rabbinden bir rahmet olarak [verildi]. Öyleyse sakın kâfirlere arka çıkma. [yardımcı olma]
Ve onlar [müşrikler] sana indirildikten sonra, sakın seni Allah'ın Âyetlerinden alıkoymasınlar. Ve Rabbine davet et. Ve asla müşriklerden olma!
Ve Allah ile beraber başka bir tanrıya yalvarma. O'ndan başka hiçbir ilâh yoktur. O'nun yüzünden [zatından] başka her şey yok olacaktır. Hüküm [yasa-ilke] yalnızca O'nundur. Siz de ancak O'na döndürüleceksiniz.
Kulunu, bir gece, Âyetlerimizden gösterelim diye, Mescid-i Haram'dan bir kenarını mübarek kıldığımız Mescid-i Aksa'ya yürüten zat, her türlü noksan sıfatlardan arınıktır. Şüphesiz O, en iyi işitenin, en iyi görenin ta kendisidir.

Bu ayetler peygamberimizin elçi oluşunun bir delilidir. Tıpkı Mûsâ peygamber gibi, peygamberimiz de hiç beklemediği hâlde, daha önceki yaşantısıyla hiç ilgisi olmayan bir göreve tayin edilmiş, yani peygamberlikle görevlendirilmiştir.

Peygamberimizin bu görevlendirmeden habersiz oluşu birçok Âyette vurgulanan bir husustur. Bu Âyetler peygamberimizin elçiliğine hiçbir akıllı, insaf sahibi insanın reddedemeyeceği birer kanıt durumundadır:

(Yûnus: 15–16) Ve Âyetlerimiz onlara açıkça okunduğunda, Bize kavuşmayı ummayanlar; "Bundan başka bir Kur'ân getir yahut bunu değiştir." dediler. De ki: "Onu nefsimin [kendimin] öngörmesiyle değiştirmem benim için söz konusu olamaz. Ben sadece bana vahyolunana uyuyorum. Rabbime isyan edersem, kesinlikle büyük bir günün azabından korkarım. De ki: "Allah dileseydi, ben onu [Kur'ân'ı] size okumazdım ve O [Allah] , onu [Kur'ân'ı] size bildirmemiş olurdu. Ben de ondan [Kur'ân'dan] önce kesinlikle içinizde bir ömür kalmıştım. Hâlâ aklınızı kullanmayacak mısınız?"

(Yûnus: 21) Ve insanlara dokunan bir sıkıntıdan sonra kendilerine bir rahmet tattırdığımız zaman, Âyetlerimiz hakkında onların bir plânı vardır. De ki: "Plân bakımından Allah daha çabuktur." Şüphesiz ki elçilerimiz plânladığınız şeyleri yazıp duruyorlar.

(Ankebût: 48) Ve sen bundan evvel herhangi bir kitaptan okumuyordun; onu sağ elinle de [kendiliğinden] yazmıyorsun. Eğer böyle olsaydı bâtılcılar [bâtıla inananlar] mutlaka kuşku duyacaklardı.

(Şûrâ: 52) İşte böylece Biz sana da kendi emrimizden/ kendi işimizden olan ruhu vahyettik. Sen, kitap nedir, iman nedir bilmezdin. Fakat Biz onu, kullarımızdan dilediğimizi kendisiyle kılavuzladığımız bir nur/ışık yaptık. Hiç kuşkusuz sen de dosdoğru bir yola kılavuzluk etmektesin.

(Kaf: 1–2 [22]) Kaf. Çok şerefli Kur`an`a kasem olsun ki, kesinlikle sen bundan [şerefli Kur`an`dan] gaflet içinde [duyarsız] idin. Şimdi senden perdeni kaldırdık. Artık bugün gözün keskindir.

(Sâd: 67–70) De ki: "O, çok büyük, önemli bir haberdir. Siz ondan yüz çeviriyorsunuz. Onlar birbirileriyle tartışırken, benim mele-i a'lâ'ya dair bir bilgim yok idi. Ancak ben, evet ben apaçık bir uyarıcı olduğum için bana vahyediliyor."

(Yûsuf: 3) Sana bu Kur'ân'ı vahyetmekle Biz, sana kıssaların en güzelini anlatıyoruz. Hâlbuki sen bundan önce kesinlikle gafillerden [duyarsız olanlardan, bilgisizlerden idin].

Kasas;88. Âyetin sonunda "İltifat" sanatı yapılarak peygamberimizden tüm insanlığa dönülmüş ve Siz de ancak ona döndürüleceksiniz denilmek suretiyle herkese âhirete dönüleceği hatırlatılmıştır.

Bu Âyetteki yüz ifadesi ile "Allah'ın Zatı" kastedilmiş olup burada bir "Cüz'iyyet mecaz-ı mürseli" söz konusudur. Nasıl vesikalık fotoğraftaki bir yüz o kişinin bütün varlığını temsil ediyorsa, varlıkların en belirleyici organı olması sebebiyle yüz sözcüğü de Arapçada o yüzün ait olduğu varlığı temsil eder. Bu dil kuralından dolayıdır ki, Âyette geçen "O'nun yüzü" ifadesi de Allah'ın tüm varlığını temsil etmektedir.
Bizim "yüz" olarak çevirdiğimiz وجه - vech sözcüğü, Sarf İlmi kurallarına göre - جهة cihet olarak da söylenebilir. Dolayısıyla her iki sözcük de hem yüz hem de yön anlamında kullanılabilir. Eğer Âyette geçen vech sözcüğü "yön" anlamına alınırsa, bu takdirde Âyet "Allah yönüne olmayan [O'nun tasvip etmeyeceği şekilde olan] her şeyin boşa çıkacağı" anlamını ifade etmiş olur.

İsra 2 (İsra 2-8) ayrı bir necmin ayetidir.

Mûsâ'ya da kitap verdik ve Benim astlarımdan "vekil" edinmeyiniz diye onu [Kitab'ı] , İsrâîl oğulları; Nûh'la beraber gemiye taşıyarak kurtardığımız kimselerin soyundan olanlar için kılavuz kıldık. Şüphesiz o [Nûh] çok şükredici bir kuldu.
Ve Biz İsrâîloğullarına Kitap'ta/yazgıda şunu gerçekleştirdik: "Kesinlikle siz, yeryüzünde iki defa fesat çıkaracaksınız/fesat bulacaksınız [bozguna uğrayacaksınız] ve kesinlikle büyük bir yükselişle yükseleceksiniz."
İşte o ikisinden birincisinin zamanı gelince, üzerinize güçlü kuvvetli kullarımızı gönderdik de onlar, evlerin aralarına girip araştırdılar. Ve o yerine getirilmesi gereken bir vaat idi.
Sonra sizi tekrar onların [güçlü kulların] üzerine galip kıldık ve size mallarla ve oğullarla yardım ettik. Ve sizi işe yarayanlar açısından daha çok kıldık.
–Eğer iyilik ettiyseniz, kendinize iyilik etmişsinizdir ve eğer kötülük ettiyseniz o da onun [kendisi] içindir.– Artık diğer fesadınızın zamanı gelince de yüzlerinizi kötülemeleri [size kötülük yapmaları] , ilk kez girdikleri gibi yine mescide [Beytü'l-Makdis'e] girmeleri, ele geçirdikleri yerleri harap etmeleri için (üzerinize güçlü kullarımızı tekrar göndereceğiz).
Umulur ki Rabbiniz size merhamet eder. Ve eğer siz döndüyseniz Biz de döndük. Ve Biz cehennemi, kâfirler için kuşatıcı bir zindan kıldık.


Alıntı:
Miralay Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
Veya Şuara suresinde Musa aleyhisselam'ın başına gelen "gece yola koyulma" eylemi Muhammed aleyhisselam'ın da mı başına geldi?
Şuara Suresinin sözünü ettiğiniz ayetin necmini yukarıda gördük.
Bu ayetin geçtiği necmdeki olay ile İsra 1 deki sözü edilen olayın aynı olmadığını düşünüyorum. Ancak Müslümanların Habeşistan ve Medine'ye hicreti ve peygamberin Medine hicreti olayı arasında dolaylı bir ilişki düşünülebilir.

Alıntı:
Miralay Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster

Musa aleyhisselam'ın Tur'da ağaçtan yanan ateş görmesi; Muhammed aleyhisselam'ın Sidretül münteha denilen sınır ağacının yanında gördüğü harikalıklar (inen necmler,ayetler gurubu ve kaplayanın kaplaması,gözünün hiç şaşmaması) birbirine benzeşmiyor mu?
Kur'an'dan ,Musa ve Muhammed'in ki, Allah'ın selamı üzerine olsun peygamber olarak atanmalarında benzerlikler olduğu görülmektedir.

Alıntı:
Miralay Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster

Rabbulaemin'in vahiy verme yöntemi her iki elçide de aynı mı? Yani direkt olarak mı elçileriyle muhatap oldu? veya her zaman bahsettiğimiz gibi Cebrail, Allah'u Teala'nın vahyetme melekesi mi?
Cenabı Allah'ın vahiy verme yöntemi her iki elçide de aynıdır. Cenabı Allah elçilerine direk olarak vahyetmiştir. Cebrail, "Allah’ın vahyi, onarımı" anlamındadır.


Alıntı:
Miralay Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster

Bu arada Lut aleyhisselam'ın da bir gece vakti, helak olacak kavminden ayrılması; yani Sodom ve Gomore'nin Lut aleyhisselam'a Mescidili Haram haline mi geldi de, bir gece vakti o da yürütüldü?

Ve benzeri bir sürü şey aklıma geldi.
Sözünü ettiğiniz olay Hud Suresinin 69-83 ayetlerinin oluşturduğu necmde anlatılır.

"Ve andolsun ki, İbrâhîm'e de elçilerimiz müjde ile geldiler, "Selâm!" dediler. O; "Selâm!" dedi, sonra da saf hale getirilmiş buzağıyı getirmekte gecikmedi.

Sonra da onların ona uzanmadığını görünce, onları yadırgadı ve içinde onlara karşı bir korku uyandı. Onlar: "Korkma, şüphesiz biz Lût'un kavmine gönderildik" dediler.

Ve onun [İbrâhîm'in] karısı ayaklanmıştı, gülüverdi. Sonra ona İshâk'ı, İshâk'ın arkasından da Ya'kûb'u müjdeledik.

O [İbrâhîm'in karısı] Dedi ki: "Vay be! Ben mi doğuracağım! Ben bir "acûz"um [kocası işe yaramaz bir zavallıyım, bahtsız bir karıyım]. Şu kocam da yaşlı bir adam iken! Şüphesiz bu, çok tuhaf bir şey!"

Onlar [elçiler]: "Sen Allah'ın işinden dolayı mı şaşıyorsun? Allah'ın rahmeti ve bollukları üzerinizdedir. Ey ev halkı! Şüphesiz ki O, Hamîd'tir [övülmeye lâyıktır], Mecîd'tir [cömertliği boldur]" dediler.

Sonra İbrâhîm'den korku iyice geçip gidince ve kendisine müjde gelince, Bizimle Lût kavmi hakkında mücadeleye başladı.

Şüphesiz İbrâhîm, çok yumuşak huylu, çok ah vah eden [yufka yürekli], yönelen biri idi.

–"Ey İbrâhîm! Bundan vazgeç. Şüphesiz Rabbinin emri kesin olarak geldi ve hiç şüphesiz onlar; onlara geri çevrilmesi mümkün olmayan bir azap gelecektir.–

Ve ne zaman ki elçilerimiz Lût'a geldiler, bunlar yüzünden o üzüldü, bunlar yüzünden kolu daraldı [sıkıntıya düştü] ve "Bu, müthiş bir gündür!" dedi.

Ve onun kavmi hızlıca ona geldiler. Onlar daha önce de çirkinlikler yaparlardı. O [Lût]: "Ey kavmim! İşte bunlar kızlarım. Onlar sizin için daha temizdirler. Gelin Allah'a takvalı davranın, beni misafirlerim ile ilgili olarak rezil rüsva etmeyin. Sizden hiç reşit [aklı başında] bir adam yok mu?" dedi.

Onlar: "Hiç şüphesiz sen, senin kızlarında bizim için herhangi bir hak olmadığını bildin. Ve şüphesiz ki sen bizim ne istediğimizi kesinlikle biliyorsun." dediler.

O [Lût]: "Keşke size karşı bir gücüm olsaydı, ya da çok çetin bir rükne [ulaşılmaz bir bölgeye/güçlü bir topluma] sığınabilseydim!" dedi.

Onlar [misafir elçiler]: "Ey Lût! Şüphesiz ki, biz Rabbinin elçileriyiz. Onlar sana asla dokunamayacaklar. Sen, gecenin bir parçasında ailenle birlikte hemen yola çık. Ve içinizden hiç kimse geri bakmasın, eşin başka. Şüphesiz onlara isabet eden ona da isabet edecektir. Şüphesiz vaat edilenin zamanı, sabah vaktidir. Sabah vakti yakın değil mi?" dediler.

Nihayet emrimiz gelince, oranın üstünü altına getirdik. Ve üzerlerine, istif edilmiş pişmiş çamurdan Rabbinin katında işaretlenmiş taşlar yağdırdık. Ve bunlar, zâlimlerden uzak değildir."

Necme baktığımızda Lut Aleyhisselamın toplumunun cezalandırılması nedeniyle toplumundan ayrılmasına yönelik olduğu görülür. Muhammed Aleyhisselamın Mescidil Haramdan Mescidil Aksa 'ya yürütülmesi olayının peygamber olarak atanmak için olduğu görülmektedir. Bu anlamda bir benzerlik sözkonusu değildir. Ancak Muhammed Aleyhisselamın Mekke'den Medine'ye hicreti ile Lut Aleyhisselamın toplumundan ayrılmasının Allah'ın vahyi ile olduğu konusu benzerlik taşımaktadır. Her iki peygamberin de Allah'ın vahyi ile yaşadıkları yerden hicret ettikleri benzerlik göstermektedir.
Kaynak:İşte Kur'an


Kusursuzluk sadece Alalh'a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz.
__________________
Halil Ay
dost1 isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
dost1 Adli üyeye bu mesaji için Tesekkür Eden 5 Kisi:
Anonymous (11. March 2011), Barış (16. March 2011), Derin Düşünce (10. March 2011), Miralay (10. March 2011), snobyx (15. March 2011)
Alt 10. March 2011, 12:12 AM   #4
dost1
Site Yöneticisi
 
dost1 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 3.015
Tesekkür: 3.567
1.083 Mesajina 2.384 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 100000
dost1 is on a distinguished road
Standart

Selamun Aleykum! Değerli Derin Düşünce Kardeşim!

Alıntı:
Derin Düşünce Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
1 - Kulunu geceleyin, Mescid-i Haram'dan kendisine bazi âyetlerimizi gostermek icin, etrafini mubarek kildigimiz Mescid-i Aksâ'ya goturen Allah, her turlu noksan sifatlardan munezzehtir. Suphesiz ki her seyi hakkiyla isiten, hakkiyla goren O'dur.


Ayetin oznesi kim?
Neresidir bu mubarek kilinan yer?
Oraya giden kimdir?
Bu sorularınıza cevap olacağını düşündüğüm bir çalışmayı sizlerle paylaşmak istiyorum.

Mushaf tertip heyeti tarafından İsrâ Sûresinin ilk Âyeti olarak tertip edilen bu Âyet, "giriş" bölümünde söylediğimiz gibi, Kur'ân, elçi ve Kur'ân-elçi ilişkisi üzerinde duran Kasas Sûresinin 85–88. Âyetlerinin devamıdır:

(Kasas: 85–88 ve İsrâ: 1) Şüphesiz ki Kur'ân'ı sana farz kılan kişi, [Allah] elbette seni dönülecek yere döndürecektir. De ki: "Benim Rabbim, kimin hidayetle geldiğini ve kimin apaçık bir sapıklık içinde olduğunu daha iyi bilendir." Ve sen Kitab'ın sana ilka edileceğini [indirileceğini] umuyor değildin. [O] ancak Rabbinden bir rahmet olarak [verildi]. Öyleyse sakın kâfirlere arka çıkma [yardımcı olma]. Ve onlar [müşrikler] sana indirildikten sonra, sakın seni Allah'ın Âyetlerinden alıkoymasınlar. Ve Rabbine davet et. Ve asla müşriklerden olma! Ve Allah ile beraber başka bir tanrıya yalvarma. Ondan başka hiçbir ilâh yoktur. O'nun yüzünden [zatından] başka her şey yok olacaktır. Hüküm [yasa-ilke] yalnızca O'nundur. Siz de ancak O'na döndürüleceksiniz. Kulunu, bir gece, Âyetlerimizden gösterelim diye, Mescid-i Haram'dan bir kenarını mübarek kıldığımız Mescid-i Aksa'ya yürüten kişi, her türlü noksan sıfatlardan arınıktır. Şüphesiz O, en iyi işitenin, en iyi görenin ta kendisidir.

İslâm toplumları arasında özel bir yeri olan bu Âyet, gerçek ifadelerinden uzaklaştırılmış ve "Miraç" diye ortaya konulan bir efsaneye kaynak yapılmıştır.

Biz, Âyetin doğru anlaşılabilmesi için Âyetteki ifadelerin değerlendirmesinin topluca değil de sözcükler bazında yapılmasının daha yararlı olduğunu düşünüyor ve tahlilimizi buna göre sürdürüyoruz.

Bir gece,
Âyette sözü edilen olayın bir gece vakti meydana geldiği tartışmasızdır. Ama bu gecenin hangi gece olduğu, Âyette geçen diğer sözcüklerin açıklamaları yapıldıktan sonra, ileride belirtilecektir.

Kulunu,
Olayın kahramanı olarak Âyette bahsi geçen kulun, adı sanı açıklanmamasına rağmen ittifakla peygamberimiz Muhammed (a.s) olduğu kabul edilmiş ve bu konuda farklı bir görüş ileri sürülmemiştir. Çünkü eski ve yeni tüm din bilginleri, Alak ve Cinn Sûrelerinde geçen عبد - kul 'un, Necm Sûresinin 3. ve Tekvir Sûresinin 22. Âyetlerinde geçen - صاحبكم sâhibüküm = arkadaşınız ifadesi ile kastedilenin ve Kadır Sûresinin 2. Âyetindeki وما ادراك - ve mâ edrâke =… sana şeklindeki hitabın muhatabının peygamberimiz Muhammed olduğunda, dolayısıyla buradaki "kul'un" da yine peygamberimize yönelik olarak kullanıldığında en başından beri aynı fikirde olmuşlardır.

Mescid-i Haram'dan.
Gerek tüm din ve dil bilginlerine, gerek tüm tarih ve coğrafya kaynaklarına göre ve gerekse hem Arap hem Rûm şair ve yazarlarının eserlerinde yer aldığına göre, Mescid-i Haram , "Kâbe'dir". Çünkü Kâbe'nin haram, yani savaşın, kavganın yapılmadığı, yapılmayacağı "güvenli bölge/güvenli mescit" olarak bilinmesi İslâm öncesine dayanmaktadır. Bu sebeple Âyette geçen " Mescid-i Haram " tartışmasız olarak "Kâbe"dir.

Mescid-i Aksa'ya.
Konumuzu aydınlatacak hususlardan biri, sıfat tamlaması şeklindeki bu ifadedir. Peygamberimizin bir gece Mescid-i Haram'dan yürütüldüğü [yürüyerek gittiği] Mescid‑i Aksa'nın neresi olduğunun doğru bilinmesi önem arz etmektedir.

Rivayetlere dayalı yorum yapanlar, konumuz olan Âyette geçen Mescid-i Aksa'nın bugün Kudüs'te bulunan mabet olduğunu ileri sürerek kitaplara bu şekilde yazılmasını sağlamışlar ve bu yanlışı âdeta dayatmışlardır. Dolayısıyla bugün Mescid-i Aksa denilince çoğunluğun aklına Kudüs'teki mescit gelmektedir. Bu yanlış bilginin üstüne bir de bu konuda uydurulmuş çok sayıdaki rivayetin etkisi eklenince, Müslümanlar arasında peygamberimizin Mekke'deki Mescid-i Haram'dan Kudüs'teki Mescid-i Aksa'ya yürüyerek gittiği, hatta oradan da göklere çıktığı yolunda bir inanç oluşmuştur.

Hâlbuki "Mescid-i Aksa" ismi sadece üç rivayette yer almakta, o rivayetlerde de bu mescidin nerede olduğu hakkında herhangi bir ifade bulunmamaktadır. Diğer taraftan, Kudüs'te bulunan tapınağın kastedildiği rivayetlerde ise, bu tapınak hep Beytü'l-Makdis adıyla anılmaktadır.

Bu rivayetlere geçmeden önce, her Müslüman tarafından mutlaka iyice ve doğru olarak bilinmesi gerektiğine inandığımız aşağıdaki hususları hatırlatmakta yarar görüyoruz:

UYARI: Hadis ıstilâhında "sahih" kavramı bir isnadın mutlak doğru ve sağlam olduğunu değil, o isnadın Hadis ilmi otoritelerince belirlenmiş belli kural ve kriterlere uygun olduğunu ifade etmektedir. Hadis İlmi'nin bu kural ve kriterlerine, göre; adalet ve zabıt sahibi kişilerin birbirlerinden naklederek getirdikleri, kesintisiz senetle rivayet edilen, şazz olmak ve illetli bulunmak gibi vasıflardan uzak hadislere "sahih" denir. Bu kurallar içerisindeki hadislerin sahih olduğu söylenebilirse de kesinkes peygamberimize ait oldukları söylenemez. Ayrıca muhaddislerden bazısının sahih gördüğünü bir başkası sahih görmeyebilir.

Hadis konusunda Müslüman bilginlerin geliştirdikleri yöntem o gün için ileri bir metodolojik çalışmayı ifade etse de, ilgi alanı mahza "din" olan "sünnet" gibi bir konuda Allah Resulü'nün sözlerini doğru tespit etme anlamında çok daha güvenli bir metodolojinin belirlenmesine ihtiyaç vardır. Rivayet edilen hadis metinlerine bu evsafta bir metodolojik yaklaşımla eğilinememesinin nedeni Hadis bilginlerinin konuya olan duyarsızlıkları değil, araştırma teknikleri bakımından modern çağlardaki araçsal imkânlara o gün sahip olunamamış olmasıdır. İslâm egemenliğinin ilk yüzyılında hızlı ve yaygın bir İslâmlaşma trendi izlenmiş, pozitif istikrarsızlığın [sosyal ve dinî hareketliliğin] hızla devam ettiği bu dönemde tüm Müslümanların Kur'ân değerlerini gereği gibi içselleştirdikleri varsayılarak peygamberimizden rivayet edilen bir sözün mutlaka ona ait olması gerektiği şeklindeki iyimser kanaate sımsıkı bağlı kalınmıştır. Bu iyimser kanaatle bir Müslüman'ın kendi yalan ya da yanlış sözünü peygamberimize isnat edebileceğine pek az ihtimal verilmiştir. Bu nedenle, ravi güvenilirliğini ön planda tutan Ehli Hadis, rivayet ettiği hadislerin "metin tenkidi'ni" yapmayı hiç düşünmemiştir. Böylece hadislerin "akla, bilime, Kur'ân'a, fıtrata, mütevatir sünnete ve ümmetin icmasına" uygun olup olmadığı hiç dikkate alınmamıştır. Herkesin duyup bilmesi lâzım gelen olayları yalnızca tek bir kişinin rivayet etmesi bile dikkatleri çekmemiştir.

Ancak Hadis bilginlerinin bu dikkatsizliklerini, sıradan ve kolayca anlaşılabilir yalan rivayetleri bile hakikat zannedecek kadar saf ve zekâsız oldukları şeklinde değerlendirmek gerçekçi bir yaklaşım değildir. Düştükleri açmaz, insanların kendi inanç ve bakış açılarını teyit etme yönündeki beşeri zaaflarını gözlemleyememeleri, önlerine gelen rivayetleri kesin güvene değil, kesin kuşkuya öncelik vererek değerlendirme gerekliliğini kavrayamamış olmalarıdır. Onlar sadece "sahih" tanımı içindeki kriterleri göz önüne almışlar ve rivayetlerin nakil kurallarına uygun olup olmadığına dikkat etmekle yetinmişlerdir.

Bazı mezhep mensupları ise Bakara Sûresinin 143; Âl-i İmran Sûresinin 110; Enfâl Sûresinin 64; Tövbe Sûresinin 100; Fetih Sûresinin 18; Haşr Sûresinin 8 Âyetlerini kendi siyasî görüşleri doğrultusunda çarpıtmışlar, ayrıca çok sayıda hadis uydurarak sahabe sıfatlı kişilerin hatasız, kusursuz, yalansız, yanlışsız, art niyetsiz ve yüzde yüz güvenilir olduklarını kabul etmişlerdir. Öyle ki, sahabe sayılanlardan bir bölümünün münafık olduğu hiç dikkate alınmadan hepsine dokunulmazlık zırhı giydirilmiştir. Durum böyle olunca da, hiç kimse önüne konulan rivayeti sorgulama cesaretini gösterememiştir. Dolayısıyla yalan ve yanlışın üstüne gidilememiş, "Hazretin böyle deyişinde, böyle yapışında mutlaka bir hikmet vardır" denilerek pek çok rivayet "sahih" kabul edilmiştir. Hâlbuki sahabe de olsa, beşerin masumluğu söz konusu olamaz. Ayrıca İslâm literatüründe "münafık" denilen kesimin peygamberimizin çevresinde bulunan, bizim de sahabe dediğimiz kimselerden oldukları unutulmamalıdır. Bu tür kimselerin her türlü hainliği, sinsi düşmanlığı yapabileceği göz ardı edilmemelidir.

Bu hatalı ön kabullerin sonucu olarak hem bazı kimselerin uydurdukları yalanlarla arı duru İslâm dinini yozlaştırma çabalarına destek olunmuş, hem de o kimselerin haksız olarak elde ettikleri saltanatları ve gayrimeşru icraatları meşrulaştırılmıştır. Peygamberimiz döneminde iktidarları ellerinden alınıp sus pus olanlar, hırs ve hınçlarını peygamberimizin vefatından yıllar sonra bu yolla almışlardır.

Bu safsataları gören din büyüklerimiz ise "Bu, yalan veya yanlıştır" deyip reddetmek yerine, onlara uygun kılıflar bulunabilmesi için yüzlerce yeni yalan ve yanlışın ortalığa yayılmasına vesile olmuşlardır.

Bu uyarıdan sonra, konumuz olan Âyetteki Mescid-i Aksa'nın neresi olduğu hakkındaki araştırmamıza rivayetlerle devam edebiliriz.

RİVAYETLERDEKİ MESCİD-İ AKSA:
Yukarıda da belirtildiği gibi, "Mescid-i Aksa" ismi sadece üç rivayette geçmektedir.

1. RİVAYET:

... Ebû Hüreyre'den tahdis etti ki, Peygamber şöyle buyurmuştur: "İbadet için şu üç mescitten başkasına yolculuk edilmez: Mescidi Haram, Mescid-i Rasülillah ve Mescid-i Aksâ. " [50–02] (Sâhih-i Buharî, 21 kitab, 1. Bab, 1 numaralı hadis: 3.cilt/1130)

2. RİVAYET:

… Bize Şu'be, Abdulmelik b. Umeyr'den tahdis etti. O şöyle demiştir: Ben, Ziyâd'ın himayesinde olan Kazaa'dan işittim, o şöyle dedi: Ben Ebû Said Hûdri'den işittim; o, peygamberden dört şey tahdis ediyordu ki, bu dört şey hem beni hayrete düşürdü, hem de sevindirdi. Peygamber şöyle buyurmuştur: "Eşi veya bir mahremi kendisiyle beraber bulunmayan kadın, iki günlük mesafeye sefer etmesin. Ramazan bayramının ilk günü ile kurban bayramının dört gününden ibaret olan ramazan ve kurban bayramı günlerinde oruç tutmak yoktur. İki namazdan sonra da namaz yoktur; biri sabah namazından sonra güneş doğup yükselinceye kadar, öbürü ikindi namazından sonra güneş batıncaya kadar. Namaz kılmak için şu üç mescitten başka bir mescide sefer edilmez: Mescidi Haram, Mescid-i Aksâ ve benim mescidim." [50–03] (Sâhih-i Buharî 21. Kitab, 8 numaralı hadis)

Ezrakî'nin tespitlerine göre bu rivayet, saray beslemelerinden Şihâb ez-Zühri tarafından o günkü iktidara yaranmak ve iktidara meşruiyet kazandırmak maksadıyla peygamberimizin "Ancak üç mescit için sefere çıkılır. İbrâhîm'in mescidi [Kâbe], şu benim mescidim ve Süleymân'ın mescidi" şeklindeki ifadesinin: "Ancak üç mescit için ziyaret seferine çıkılabilir. Bunlar, Mescid-i Haram, şu benim mescidim ve Mescid-i Aksa'dır" şekline sokulması suretiyle tahrif edilmiştir. [50–04] (Geniş bilgi Ezrakî'de mevcuttur. bkz)
Bu iki rivayet aslında aynı olmasına rağmen ravileri farklıdır; birinci rivayet Ebû Hüreyre menşeli iken, ikincide ara ravi Ebû Said el-Hûdrî olmuştur. Bu konudaki başkalarının farklı rivayetleri de Şihâb tarafından tahrif edilmiştir. Biz ise, orijinal olarak ileri sürülen rivayetin de uydurma olduğu kanaatindeyiz. Çünkü Kur'ân'da birçok Âyette : Âl-i İmran Sûresinin 137; En'am Sûresinin 6, 11; Yûsuf Sûresinin 109; Nahl Sûresinin 36; Hacc Sûresinin 46; Neml Sûresinin 69; Ankebût Sûresinin 20; Rûm Sûresinin 9, 42; Fâtır Sûresinin 44; Mümin Sûresinin 21, 82; Muhammed Sûresinin 10. Âyetlerinde. seyrüsefer emredilmektedir ve bu ilâhî emirleri yasaklamak ya da sınırlamak, peygamberimizin asla yapmayacağı bir eylemdir.

3. RİVAYET:

İbrâhîm Îbn Yezîd et-Teymî anlatıyor: Babamdan mescidin avlusunun kenarında Kur'ân öğreniyordum. Bu sırada secde Âyeti okumuşsam babam hemen secdeye kapanıyordu. Kendisine: "Babacığım yolda niye secde ediyorsun?" diye sordum. Dedi ki: "Ben Ebû Zerr (r.a)'ın şöyle dediğini işittim: Rasûlullah'a yeryüzünde inşa edilen ilk mescidin hangisi olduğunu sordum: Mescid-i Haram olduğunu söyledi. Ben: Sonra hangisi dedim, Mescidi Aksâ diye cevap verdi. Ben: İkisi arasında kaç yıl fark var dedim. Kırk yıl dedi ve ilave etti: Yeryüzü sana mescittir, öyleyse nerede namaz vaktine ulaşırsan namazını kıl, çünkü fazilet ondadır." [50–05] Bu Rivayet, Buharî, Müslim, Tirmizî, Nesaî, İbn-i Mâce'de çeşitli konularda mükerreren yer almıştır. Bkz. Prof. İbrahim Canan; Hadis Ansiklopedisi, Kütüb-i Sitte, c. 8, s. 134.

Bu rivayet, Sâhih-i Buharî'nin "Kitâbu'l-Enbiyâ" bölümünde 40 ve 98 numara ile yine Ebû Zerr kaynaklı, ama son ravileri farklı olarak yer almıştır. Oradaki metinlerde de "Mescid-Aksa " adı geçmektedir. Bu üçüncü rivayette dikkat edilmesi gereken nokta, Mescid-i Haram ile Mescid-i Aksa'nın yapımları arasında 40 sene olduğu şeklindeki ifadedir. Ne var ki, bu ifade tarihî gerçeklere uymamaktadır. Çünkü M.Ö 2. bin yılın başlarında yaşamış olan İbrâhîm peygamberin [50–06] (Ana Britannica, c: 16, s: 234) inşa ettiği Mescid-i Haram'ın inşa tarihi ile milâttan önce 1000-962 yıllarında hüküm sürmüş olan Dâvûd peygamber [50–07] (Ana Britannica, c: 9, s: 340) ve ondan sonra tahta geçen Süleymân peygamber tarafından yapılmış olan mescidin inşası arasında yaklaşık 1000-1200 sene olması gerekmektedir. Bu bilgiler ışığında, rivayetlerdeki Mescid-i Aksa'nın Dâvûd ve Süleymân peygamberler tarafından Kudüs'te yapılan mescit olmadığı, 3.rivayette ortaya atılmış olan 40 senelik sürenin de uydurma olduğu kesin olarak anlaşılmaktadır. Her ne kadar rivayetlerdeki bu uydurma -hâşâ- peygamberimize mal edilmişse de, gerçekte uyduranların kim veya kimler olduğu ortadadır.

Tarihî bir gerçektir ki, gerek Kuran'ın indiği dönemde ve gerekse daha sonraki yıllarda Kudüs'teki mescit "Beytü'l-Makdis" olarak bilinir, öyle anılır ve öyle yazılırdı. Nitekim peygamberimize ve sahabeye mal edilen sahih rivayetlerin tümünde de Kudüs'teki mescit için "Beytü'l-Makdis" ifadesi kullanılmıştır:

1. RİVAYET:

… Rasûlullah'ın azatlısı Meymune (r.a) anlatıyor: "Ey Allah'ın Rasulü! Bize Beytü'l-Makdis hakkında fetva ver!" demiştim. Şöyle buyurdular: "Orası mahşer ve menşer yeridir. [İnsanların kıyamet gününde toplanacağı ve defterlerin yayılacağı yer.] Oraya gidin ve içinde namaz kılın. Çünkü orada kılınacak tek namaz kendi dışındaki yerlerde kılacağınız bin namaz gibidir."

Ben tekrar sordum: "Oraya gitmeye muktedir olamazsam ne yapmalıyım?" Şu cevabı verdi: "Ona kandil yağı bağışlarsın, aydınlatılmasında kullanılır. Böyle yapan da oraya varan gibidir." [50–08] (Prof. İbrâhîm Canan'ın hazırladığı Kütübü Sitte kitabının 17. Cilt, 95. sayfası)

Not: Bu rivayetin birçok ta'n noktası vardır. Ancak biz bu rivayeti sadece konumuz sadedinde yani Beytü'l-Makdis konusunda ele aldığımız için diğer hususlara değinmiyoruz.

2. RİVAYET;

… Abdullah b. Amr (r.a) anlatıyor: Rasûlullah buyurdular ki: "Hz.Davut'un oğlu Süleymân, Beytü'l-Makdis inşaatını tamamlayınca Allah'tan üç şey talep etti: Allah'ın hükmüne uygun düşecek şekilde hüküm vermek, kendinden sonra kimseye nasip olmayacak bir saltanat, bu mescide sırf namaz kılmak niyetiyle gelenlerin günahlarından temizlenerek annelerinden doğdukları gündeki gibi olmaları."

Sonra dedi ki: "İlk ikisi verilmiştir, üçüncünün de verildiğini ümit ediyorum." [50–09] (Prof. İbrâhîm Canan; Hadis Ansiklopedisi, Kütübü Sitte, c: 17, s: 96)

Yukarıdaki rivayetlerde görüldüğü gibi, Kudüs'teki mescidin adı o dönemde "Mescid-i Aksa" değil, "Beytü'l-Makdis"dir.

Kudüs'teki Beytü'l-Makdis'in İslâm tarihinde önemli bir yeri vardır. Zira peygamberimiz Medine'ye hicretinde Beytü'l-Makdis'i kıble edinmiş ve bu durum uzun süre devam etmiştir.

Tarih ve rivayet kitaplarında yer aldığına göre, peygamberimiz kendisine vahiy gelmemiş olan birçok konuda Ehlikitap'ı esas almış, yani Ehlikitap'ı müşriklerden üstün tutmuştur. Hatta müşriklere muhalefet olsun diye saçlarının şeklini bile Ehlikitap'ınkine benzetmiştir. H akkında herhangi bir vahiy bulunmayan kıble konusunda da peygamberimiz Medine'ye gelince Ehlikitap'a uymuş ve onların kıblesi olan Beytü'l-Makdis'i kıble edinmiştir. Peygamberimizin fayda umarak yaptığı bir içtihadı olan bu uygulama, rivayetlere göre 16-18 ay kadar sürmüştür. Ne var ki, bu süre zarfında bu uygulamadan beklenen fayda sağlanamamış ve peygamberimiz bu konuda Allah'tan vahiy beklemeye başlamıştır. Nitekim çok geçmeden vahiy gelmiş ve Mescid-i Haram kıble olarak belirlenmiştir. Bazıları peygamberimizin Beytü'l-Makdis'i kıble olarak seçmesinin de vahiy ile olduğunu ve sonradan bu vahyin nesh edildiğini ileri sürmüşlerse de bu iddia doğru değildir.

Müminlerin Mekke dönemindeki kıbleleri ile ilgili iki farklı rivayet vardır. Konunun aslı Bakara Sûresinin 142–145. Âyetlerinde yer almakta olup oradan tetkik edilmesi daha uygundur.

BEYTÜ'L-MAKDİS'İN KIBLE OLMASI İLE İLGİLİ RİVAYETLER:
1. RİVAYET:

El-Berâ anlatıyor: Rasûlullah ile birlikte Beytü'l-Makdis'e doğru on sekiz ay namaz kıldık. Medineye girişinden iki ay sonra kıble istikameti Kâ'be'ye çevrildi. Rasûlullah Beytü'l-Makdis'e müteveccihen namaz kılarken yüzünü çokça semaya çeviriyordu. Allah Teâlâ hazretleri, peygamberinin kalbinden geçeni, yani, Kâ'be'ye yönelme arzusunu bildi. Bir gün Cebrâîl Aleyhisselam yükseldi. Rasûlullah, o, yerle gök arasında yükselirken onu gözüyle takip etmeye başladı, onun nasıl bir vahiy getireceğini gözetliyordu. Derken Aziz ve Celil olan Allah "Biz senin yüzünü göğe doğru çevirip durduğunu görüyoruz ..." Bakara Sûresinin 144. Âyetini indirdi. Biz, Beytü'l-Makdis'e doğru farzın iki rekâtını kılmış tam rükûda iken, bir adam gelip: "Kıble, Kâ'be'ye doğru çevrilmiştir!" haberini getirdi. Derhal yönlerimizi çevirdik. Namazımızı yenilemeyip kıldığımız kısmın devamını tamamladık. Rasûlullah: "Ey Cibril! Beytü'l-Makdis'e doğru kıldığımız namazların hali ne olacak?" diye sordu. Bunun üzerine de Allah Teâlâ Hazretleri: " Allah sizin imanınızı [daha önce Beytü'l-Makdis'e doğru kıldığınız namazları] zayi etmeyecektir" âyetini Bakara Sûresinin 143. Âyetini inzal buyurdu. [50–10] (Prof. İbrâhîm Canan; Hadis Ansiklopedisi, Kütübü Sitte, c: 17, s: 26, 27)

2. RİVAYET;

… El-Berâ b. Âzib buyurdular ki: Rasûlullah Medine'ye gelince, önce Ensar'dan olan ecdadının -veya dayılarının- yanına indi: O zaman namazlarını on altı veya on yedi ay boyunca Beytü'l-Makdis'e doğru kıldı. Ancak kıblenin Kâ'be'ye doğru olmasını arzuluyordu. Kâ'be'ye doğru kıldığı ilk namaz da ikindi namazı idi. Bu namazı Rasûlullah ile beraber ashaptan bir grup kimse kılmıştı. Bu namazı kılanlardan biri, oradan ayrılınca bir mescide rastladı. Cemaati namaz kılıyordu ve tam rükû halinde idiler. Adam onlara: "Şehâdet ederim ki Hz. Peygamber'le Kâ'be'ye doğru namaz kıldık" dedi. Cemaat oldukları yerde Kâ'be'ye yöneldiler. Müslümanların Beytü'l-Makdis'e doğru namaz kılmaları Yahudileri memnun ediyordu. Yüzler Kâ'be'ye doğru yönelince Yahudiler bundan hiç memnun kalmadılar. Beyinsiz Yahudiler dedikoduya başladılar. Arkadan hemen şu âyet nazil oldu: " İnsanlar içinden bazı beyinsizler … Bakara Sûresinin 142-a45. Âyetleri . " [50–11] (Prof. İbrâhîm Canan; Kütübü Sitte, c: 2, s: 154)
Bu hadis Buhârî'de dört kez, Müslim'de bir kez, Tirmizi'de üç kez, Nesaî'de dört kez yer almıştır.

3. RİVAYET;

Müslim ve Ebû Dâvûd'un Enes'ten rivayet ettikleri bir diğer hadis şöyledir:

Onlar Beytü'l-Makdis'e doğru yönelmiş halde sabah namazının rükûunda iken, Benî Seleme'den bir adam kendilerine uğradı ve "Kıble istikameti Kâ'be'ye çevrildi" dedi. Bu sözünü iki kere tekrar etti. Cemaat rükûda iken Kâbe'ye yöneldiler. [50–12] (Prof. İbrâhîm Canan; Hadis Ansiklopedisi, Kütübü Sitte, c: 2, s: 157)

4. RİVAYET;

İbnü Abbas anlatıyor: Âyeti kerimenin emriyle Rasûlullah kıbleyi Kâ'be'ye yöneltince Müslümanlar sordular: "Ey Allah'ın rasulü, Beytül Makdis'e yönelerek namaz kılmış ve şimdi ölmüş olan kardeşlerimizin namazları ne olacak?" Bunun üzerine Cenabı Hakk şu âyeti indirdi: " Senin yöneldiğin istikameti, peygamberlere uyanları, cayanlardan ayırd etmek için kıble yaptık … Bakara Sûresinin 143. Âyeti " [50–13] (Prof. İbrâhîm Canan; Hadis Ansiklopedisi, Kütübü Sitte, c: 2, s: 157)
Bu rivayet Ebû Davut ve Tirmizî'de yer almıştır.

Görüldüğü gibi Kudüs'teki mescidin adı bütün rivayetlerde Beytü'l-Makdis olarak geçmiş, birinde bile Mescid-i Aksa adı anılmamıştır. Zaten konumuz olan 1. Âyette geçen Mescid-i Aksa gerçekten de Kudüs'teki mescit olsaydı, başta peygamberimiz olmak üzere tüm Müslümanlar Kudüs'teki mescit için "Mescid-i Aksa" ifadesini kullanırlar, Beytü'l-Makdis adını ağızlarına bile almazlardı.

BEYTÜ'L-MAKDİS'E MESCİD-İ AKSA ADINI KİM VERDİ:
Burada, muhtemel bir yanılgıyı önlemek için hemen belirtmek gerekir ki, لاقصا - el-agsâ sözcüğü ile مُقدّس - mugaddes ve مَقدِس - magdis sözcükleri arasında anlam ve yapı yönünden herhangi bir bağ ve yakınlık yoktur.

Çoğunluk tarafından yanlış olarak Mescid-i Aksa diye bilinen Kudüs'teki mescit, Dâvûd ve Süleymân peygamberler tarafından yapılmış olan mescidin [Kudüs Tapınağı] M.S. 70 yıllarında Romalılar tarafından yıkılmasından sonra yıkıntıların hemen yanına yapılmıştır. Yapılışından itibaren de adına uzun yıllarca Yahudiler tarafından "İlya Mescidi", Araplar tarafından ise "Mescid-i Mukaddes" veya "Beytü'l-Makdis" denilmiştir:

Kudüs Tapınağı, … Birinci tapınak, Hz. Davut'un oğlu Hz. Süleymân'ın hükümdarlığı sırasında inşa edilerek İÖ 957'de tamamlandı. … Bâbil kralı II. Nabukadnezar İÖ 586'da… Yapıyı tümüyle yıktırdı. … Babil fatihi II. Kyros [Büyük], İÖ 538'de… Yahudilerin Kudüs'e dönmelerine ve tapınağı yeniden inşa etmelerine izin verdi. Çalışmalar İÖ 515'te tamamlandı. Özgün yapının gösterişsiz bir benzeri olarak yapılan İkinci Tapınağın ayrıntılı plânı günümüze ulaşamadı. … İS 66'da Roma'ya karşı çıkan ayaklanma kısa sürede tapınak üzerinde odaklaştı ve İS 70'de… Romalıların tapınağı yıkmasıyla sonuçlandı. İkinci Tapınaktan geriye yalnızca batı duvarının bir parçası, bugün Ağlama Duvarı diye anılan bölüm kaldı. [50–14] (Ana Britannica, c: 19, s: 420)

Görüldüğü gibi, Dâvûd ve Süleymân peygamberler tarafından yapılan tapınak 70 yılında yerle bir olmuş ve bugüne de sadece bir duvarı kalmıştır. Ama bugün o duvardan başka 6. ve 7. yüzyıllarda tapınağın yıkıntılarının bir bölümü üzerinde inşa edilmiş iki yapı da ayaktadır. Bunlardan biri, 527–565 yılları arasında hüküm sürmüş olan Bizans imparatoru I. İustinianos tarafından yaptırılan bir bazilikadır ki, bu yapı 638 yılında halife Ömer'in Kudüs'ü almasından sonra camiye çevrilmiştir. [50–15] (Ana Britannica, c: 22, s: 304–305) Diğer bina ise 691 yılında Emevî halifesi Abdülmelik b. Mervan tarafından ve halife Ömer'in camiye çevirttiği yapının hemen kuzeyinde yaptırılan Kubbetü's-Sahra'dır. [50–16] (Ana Britannica, c: 19, s: 411)

Bazı kaynaklara göre Abdülmelik b. Mervan, kendisine karşı Mekke'de halife ilân edilen Abdullah b. Zübeyr [50–17] (Ana Britannica, c: 1, s: 32) ile girdiği politik mücadelede bir taktik olarak Halife Ömer tarafından camiye çevrilen yapının adını, Mekke'deki Mescid-i Haram'a nazire olsun diye "Mescid-i Aksa" koymuştur. Abdülmelik b. Mervan'ın koyduğu isim meşhurlaşınca, geriye, konumuz olan 1. Âyette geçen Mescid-i Aksa'nın bu mescit olduğunu kitaplara yazdırmak kalmıştır. Tahmin edileceği gibi, bu da pek zor olmamıştır. Sonuç olarak o yıllardan bu yana ne yazık ki tüm Müslümanlar bunu böyle kabul etmişler ve bunun aksini söylemek, açıklamak hatta düşünmek bile imkânsız hâle gelmiştir.

Yanlış olarak Mescid-i Aksa diye bilinen Beytü'l-Makdis hakkındaki bu tahlilimizden sonra, 1. Âyetteki ifadelerle ilgili değerlendirmemize kaldığımız yerden devam edelim.

Âyetin orijinalinde yer alan حول - havl kelimesinin gerçek anlamı bir yan, bir kenar, kıyı demek olup, çevre demek değildir. Önemine binaen, A'râf Sûresinin tahlilinin sonundaki "Cehennem ile İlgili Meseleler" başlığı altında verilen "havl" sözcüğü ile ilgili detayın yeniden okunmasını öneriyoruz. [50–18] (Tebyînü'l-Kur'ân; c: 3, s: 148–149)

Ancak kısaca özetlemek gerekirse, havl sözcüğünün esas anlamı "bir şeyin değişmesi, değişime uğrayıp başkasından ayırt edilmesi" demektir. Bir şeyin havl' i, üzerine dönebilecek, çevrilebilecek tarafı'dır. Yani bir şeyin değiştiğini gösteren, belli eden tarafı [dış yüzü, dış kenarı] o şeyin havlidir. Hile sözcüğü de havl sözcüğünden gelmektedir. [50–19] (Tacü'l-Arus; c: 14 s: 179–186, Lisânü'l-Arab; c: 2 s: 664–673, Müfredât; s: 137, 138)

Havl sözcüğü Kur'ân'da 17 kez geçmektedir. Bunlardan ikisi Bakara Sûresinin 233–240. Âyetlerinde "sene" anlamında, 15 tanesi de Meryem Sûresinin 68; Zümer Sûresinin 75; Âl-i İmran Sûresinin 159; Tövbe Sûresinin 101–120; Ahkâf Sûresinin 27; Bakara Sûresinin 17; İsrâ Sûresinin 1; Şu'arâ Sûresinin 25–34; Mümin Sûresinin 7; En'âm Sûresinin 92; Ankebût Sûresinin 67; Neml Sûresinin 8; Şura Sûresinin 7. Âyetlerinde "bir şeyin dış kenarlarından birisi" anlamında kullanılmıştır. Havl sözcüğü Türkçemize "havlu [avlu; yapının yanı başında duvarla çevrili yer]" olarak geçmiştir.

Bir kenarını mübarek kıldığımız.Havl sözcüğünün yukarıdaki açıklamaları çerçevesinde, Âyette geçen bir kenarını mübarek kıldığımız ifadesinden, Mescid-i Aksa'nın coğrafî olarak mübarek kılınmış yerin dışında, bir kenarında olduğu anlaşılmaktadır. Bu durumda yapılması gereken, önce mübarek yer'in neresi olduğunu bulmak, sonra da bu yerin kenarının neresi olduğunu tespit etmektir.

Mübarek yerin neresi olduğu Kur'ân'da bildirilmiştir:
(Âl-i İmran: 96) İnsanlar için konulan ilk ev, Bekke [Mekke] 'deki mübarek ve âlemlere rahmet olan evdir.

Yani, mübarek yer "Kâbe'dir, diğer adıyla Mescid-i Haram'dır. Mescid-i Haram, "Haram bölgenin mescidi" demek olduğuna göre, merkezinde Kâbe'nin bulunduğu haram/mübarek/bereketli bölgenin sınırları belirlenmelidir ki, bu bölgenin kenarlarının nereleri olduğu da tespit edilebilsin.

Mekke ve Kâbe'yi konu alan tüm belgelerde haram/mübarek/bereketli bölgenin sınırları şöyle belirlenmiştir:

•Kâbe'den Medine yolu istikametine dört mil,
•Kâbe'den Yemen yolu istikametine altı mil,
•Kâbe'den Taif yolu istikametine on bir mil,
•Kâbe'den Irak yolu istikametine yedi mil,
•Kâbe'den Ci'rane vadisi istikametine dokuz mil,
•Kâbe'den Cidde yolu istikametine on mil.
Bu durumda, konumuz Âyette sözü edilen Mescid-i Aksa, yukarıda sınırları belirlenmiş olan bölgenin hemen dışında, kenarında olmalıdır. Yani, adı Abdülmelik b. Mervan tarafından bu Âyetlerin inişinden en az 50 sene sonra Mescid-i Aksa ola rak konulmuş Kudüs'teki mescidin Âyette sözü edilen Mescid-i Aksa olması mümkün değildir.

TARİHÎ KAYNAKLARDAKİ MESCİD-İ AKSA:
Mescid-i Aksa , "en uzak mescit" demektir. Bu ifadenin kullanılabilmesi için birden fazla mescit olması ve bu mescitlerden birinin merkeze diğerlerinden daha uzak olması gerekir. Aksi hâlde bu ifade dilbilimi bakımından hatalı olur. Nitekim o dönemin Mekke şehrinin tarih ve coğrafyasından bahseden eserlere bakıldığında, karşımıza bu mantığı doğru çıkaran bilgiler çıkmaktadır.

İlk İslâm tarihçilerinden Vâkıdî'nin Kitabü'l-Meğazî ve el-Ezrakî'nin Ahbâru'l-Mekke adlı kitaplarında derlemiş oldukları bilgilere göre, Mekke'de Mescid-i Haram'dan başka değişik yerlerde mescitler vardır. Hatta bazı evler bile Mekkeliler tarafından mescit olarak kullanılmaktadır. Bu mescitlerden biri de Mekke'ye dokuz mil mesafedeki Cirane Vadisi'nin yukarısında olmasından dolayı "Mescid-i Aksa/en uzak mescit" denilen mescittir. Bu mescidi Kureyş'ten birisi yaptırmıştır. Bir keresinde peygamberimiz burada ihrama girerek Mescid-i Haram'a gelmiş ve Kâbe'yi tavaf etmiştir. Mekke'nin fethinden sonra Müslümanlar bu eski küçük mescitleri yenilememişlerdir. Buna rağmen bu mescitlerin yerlerinde teberrüken namaz kılmışlardır.



UYARI: O günkü Mekkeliler, kendi inanışlarına göre İbrâhîm peygamberin dininin mensupları idiler. Dînleri tahrifata uğramış olsa da, namaz, secde, rükû ve hacc gibi dinî vecibeleri kendi mevcut inançları doğrultusunda yerine getirmekteydiler. Peygamberimizin durumu da aynıydı. Bu husus daima göz önünde tutulmalı, namazın, secdenin ve dolayısıyla da mescidin peygamberimizin elçi oluşu ile ortaya çıktığı düşünülmemelidir. Diğer taraftan, mescit denilince bugünkü mescitler akla gelmemelidir. Örneğin Mescid-i Haram ve Mescid-i Nebevî denilince onların bugünkü şekli akla gelip bugünkü yapıları anlaşılmamalıdır. O mescitler bugünkü şaşaalı, debdebeli, şatafatlı, tantanalı hâllerine Emevi, Abbasi, Selçuklu, Osmanlı ve Suudiler döneminde getirilmişlerdir. Mescit, secde edilen yer demek olduğuna göre, bu mescitler de, namaz kılmak ya da toplantı yapmak için belirlenmiş olan yerler, yani o çağa göre basit kerpiç yapılar veya ağaçtan yapılma çardaklardır. Önemli olan yapılarının şekli değil, kullanım amaçlarıdır.

Yukarıda verdiğimiz bilgiler ışığında, artık Âyetteki bir kenarını mübarek kıldığımız ifadesi daha iyi değerlendirilerek Mescid-i Aksa'nın haram/mübarek bölgenin dışında, kenarında bir yerde olduğu anlaşılmış olmalıdır. Sonuç olarak söylemek gerekirse; Mescid-i Aksa Kudüs'te değil, Mekke'deki haram/mübarek yerin kenarındadır. Dolayısıyla, konumuz olan Âyette geçen Mescid-i Aksa da, rivayetlerde söz konusu edilen mescit de Kudüs'teki mescit değil, Mekke'nin kenarındaki bu mescittir. Yani, hakikî Mescid-i Aksa Mekke'nin kenarındadır ve Kur'ân'dan yapılan bu tespit, ilk dönem tarih ve coğrafya bilimcisi Vakıdi'in kitabındaki ile aynıdır.

Gerçek bu olmasına rağmen, yukarıda verdiğimiz rivayetlere tefsir, şerh ve haşiye yazanlar, bu rivayetlerde oluşan tutarsızlıklara kılıf hazırlamak için çeşitli teviller ileri sürmüşlerdir. Birçoğu gülünç olan bu tevilleri görmek için klasik kitapların orijinallerine veya tercümelerine bakılabilir.

PEYGAMBERİMİZİN YÜRÜTÜLÜŞ NEDENİ: 'Âyetlerimizden gösterelim diye...
Âyette bildirildiğine göre; Allah'ın kulu [Muhammed (a.s)], kendisine bir takım Âyetler gösterilmek üzere, bir gece, Mescid-i Haram'dan, mübarek kılınmış yerin kenarındaki Mescid-i Aksa'ya yürütülmüştür.

Rabbimiz hem bu gösteriyi hem de Âyetlerini "nerede" ve "nasıl" gösterdiğini Necm Sûresinde açıklamıştır. Konunun öneminden dolayı, Necm Sûresi'nin ilgili bölümünün yeniden okunmasının yararlı olacağı kanaatindeyiz. [50–20] (Tebyînü'l-Kur'ân; c: 1, s: 405–415)

Kısaca özetlemek gerekirse, Necm Sûresinin ilgili Âyetleri çarpıtılmış ve Allah`a ait olan nitelikler maalesef Cebrâîl`e yakıştırılarak Kur'ân'ı vahy edenin Cebrâîl olduğu ileri sürülmüştür. Necm Sûresi'nin ilgili Âyetlerinde vahyi kimin öğrettiği isimle değil, sıfatlarla açıklanmıştır. Bu sıfatlar Yüce Allah'ın sıfatlarıdır. Hâlbuki rivayetçiler bu sıfatları Cebrâîl`e vermişler, 10. Âyette peygamberimizin Cebrâîl'e kul olması anlamı ortaya çıkınca da işin içinden çıkamayarak bin bir safsata uydurmuşlardır. Kur`an`ı öğretenin Cebrâîl olduğunu söylemek, Kur'ân'a tamamen terstir.

Tekrar konumuza dönersek; Kulunu [Muhammed (a.s)'ı] ... Mescid-i Aksa'ya yürüten ifadesinden, peygamberimizin yürümesinin ve mucizelerden en büyüğünü görmesinin geceleyin gerçekleştiği anlaşılmaktadır. Yürüyüşün bir gece vakti vuku bulduğu, hem leylen = geceleyin zarfıyla hem de "gece yolculuğu" anlamına gelen esra fiili ile vurgulanmaktadır

Bu gecenin nasıl bir gece olduğu hakkında Kur'ân'da şu bilgiler verilmiştir:

•Bu gece mübarek bir gecedir:
(Duhân: 1–3) Hâ Mîm. O ayan-beyan gösteren Kitab'a yemin olsun ki, Biz onu mübarek/kutlu/bereketli bir gecede indirdik. Hiç kuşkusuz biz uyarıcılarız.

•Bu gece Kadir gecesidir:
(Kadr: 1) Biz o Kur'ân'ı Kadir gecesinde indirdik.

Bu Âyetlerden anlaşıldığına göre, İsrâ Sûresinin 1, Duhân Sûresinin 4 ve Kadir Sûresinin 1. Âyetlerinde geçen "gece" aynı gecedir.

Bakara Sûresinin 185. Âyetinde ise bu gecenin Ramazan ayında olduğu açıklanmıştır. Ancak hangi yıldaki Ramazan ayının kaçıncı gecesi olduğu Kur'ân'da bildirilmemiştir. Rabbimizin bilgi vermediği birçok konuda olduğu gibi bu konuda da rivayetler ortaya çıkmış, bunların en sağlam kabul edilenlerinin birinde "Hicretten bir sene evvel olduğu " [50–21] (Mükâtil); diğerinde ise "Muhammed (a.s) henüz peygamber olmazdan evvel" [50-22] (Zemâhşerî; Keşşâf Enes ve Hüseyin'den naklen) denmiştir. Pek tabiidir ki, bu olay peygamberimizin elçilik görevi almasından 1–2 saat önce gerçekleşmiştir. Çünkü Âyette bildirildiğine göre, peygamberimiz, Mescid-i Haram'dam Mescid-i Aksa'ya, kendisine bir takım Âyetler gösterilmek, yani peygamber yapılmak, vahye dilmek için yürütülmüştür. Nitekim Necm Sûresinden öğrendiğimize göre, peygamberimiz, bu yürüyüşün sonunda, Mescid-i Aksa'daki son sidre ağacının yanında ilk vahyi almış ve "Kul Muhammed" olarak geldiği "Cennetü'l-Meva"dan "Elçi Muhammed (a.s)" olarak ayrılmıştır.

Şüphesiz O, en iyi işitenin, en iyi görenin ta kendisidir.
Bu Âyette Allah'ın السّميع - es-semî ve بصير - basîr sıfatlarıyla yer almasının sebebi, bize göre, Allah'ın toplumun cehaletinden ileri gelen sıkıntılarını görmesi ve mevcut düzenlerdeki zulümden kaynaklanan feryatları duymasıdır. Yüce Allah, bu sıkıntıları ve feryatları görmezlikten, duymazlıktan gelmemiş, toplumu aydınlatacak, insanları mutlu kılacak, onların Allah'ın rahmetine kavuşmalarını sağlayacak bir elçi görevlendirmek için o kişiyi Mescid'i Haram'dan Mescid'i Aksa'ya yürütmüştür.

Yüce Allah'ın elçi göndermesindeki bu gerekçeler, Mûsâ peygamberin elçi yapılması ile ilgili olarak Kitab-ı Mukaddes'te de varittir:

RAB, "Halkımın Mısır'da çektiği sıkıntıyı çok iyi biliyorum" dedi, "Angaryacılar yüzünden ettikleri feryadı duydum. Acılarını biliyorum. Bu yüzden aşağıya indim. Onları Mısırlıların elinden kurtaracağım, o ülkeden çıkarıp geniş ve verimli topraklara, süt ve bal ülkesine, Kenanlıların, Hititler'in, Amorlular'ın, Perizliler'in, Hivliler'in, Yevuslular'ın topraklarına götüreceğim. İsrâîllilerin feryadı bana erişti. Mısırlılar'ın onlara yapmakta olduğu baskıyı görüyorum. Gel, halkım İsrâîl'i Mısır'dan çıkarmak için seni Firavun'a göndereyim." Mûsâ, "Ben kimim ki Firavun'a gidip İsrâîllileri Mısır'dan çıkarayım?" diye karşılık verdi. Tanrı, "Kuşkun olmasın, ben seninle olacağım" dedi, "Seni benim gönderdiğimin kanıtı şu olacak: Halkı Mısır'dan çıkardığın zaman bu dağda bana tapacaksınız." [50–23] Çıkış, 3. Bab; 7-12:
Kaynak:İşte Kur'an

Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz.
__________________
Halil Ay
dost1 isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
dost1 Adli üyeye bu mesaji için Tesekkür Eden 5 Kisi:
Anonymous (11. March 2011), Barış (16. March 2011), Derin Düşünce (10. March 2011), Miralay (10. March 2011), snobyx (15. March 2011)
Alt 10. March 2011, 06:22 AM   #5
Derin Düşünce
Uzman Üye
 
Derin Düşünce - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Feb 2011
Bulunduğu yer: Bursa
Mesajlar: 120
Tesekkür: 413
79 Mesajina 268 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 24
Derin Düşünce has much to be proud ofDerin Düşünce has much to be proud ofDerin Düşünce has much to be proud ofDerin Düşünce has much to be proud ofDerin Düşünce has much to be proud ofDerin Düşünce has much to be proud ofDerin Düşünce has much to be proud ofDerin Düşünce has much to be proud of
Standart

Allah razı olur insaallah dost1. Çok guzel bir calisma. Ben herkesin katılımı ile sorgulama yaparak gitmeyi dusunmustum. Siz meseleyi etraflıca tahlil ederek bir cok soruya toptan cevap vermis oldunuz. Cevap verilmesi gereken bazı sorularda var. İnsaallah uygun bir vakitte bunları paylasacagım.

Selam ve dua...
__________________
Rabbim! ilmimizi, anlayışımızı, imanımızi ve sıdk üzere yakinimizi çoğalt! Rabbim! gerçeğe erdirdikten sonra kalplerimizi o gerçekten saptırma; bize indinden rahmet bağışla; kesinlikle sen sonsuz bağışlarda bulunansın. Rabbim! Dünyada ve ahirette sen bizim velimizsin. Bizim canımızi müslüman olarak al ve bizi iyilere kat. Rabbim! Ayrılığa düştükleri şeyler konusunda kulların arasında en iyi sen hükmedersin. Rabbimiz bizi, suan üzerinde bulundugumuzdan daha doğru olana ulaştır.

Konu Derin Düşünce tarafından (10. March 2011 Saat 06:30 AM ) değiştirilmiştir.
Derin Düşünce isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Derin Düşünce Adli üyeye bu mesaji için Tesekkür Eden 4 Kisi:
Anonymous (11. March 2011), Barış (16. March 2011), Miralay (10. March 2011), snobyx (15. March 2011)
Alt 10. March 2011, 04:13 PM   #6
Derin Düşünce
Uzman Üye
 
Derin Düşünce - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Feb 2011
Bulunduğu yer: Bursa
Mesajlar: 120
Tesekkür: 413
79 Mesajina 268 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 24
Derin Düşünce has much to be proud ofDerin Düşünce has much to be proud ofDerin Düşünce has much to be proud ofDerin Düşünce has much to be proud ofDerin Düşünce has much to be proud ofDerin Düşünce has much to be proud ofDerin Düşünce has much to be proud ofDerin Düşünce has much to be proud of
Standart

İsra 1 Bir gece, kendisine ayetlerimizden bir kismini gosterelim diye (Muhammed) kulunu Mescid-i Haramdan, cevresini mubarek kildigimiz Mescid-i Aksaya goturen Allah noksan sifatlardan munezzehtir; O, gercekten isitendir, gorendir.

Ustadim burada adi gecen eger Peygamberimiz ise, bu durumda kendisine daha once ayetleri almamismiydi? Bu durumda ayet Peygamberimize uymuyor.. Vuku bulmus bir olay peygamberimize anlatiliyor. Peki yuruyusu yapan kim? Acaba Kuran bunu bize veriyor mu?

Ta-Ha 9 Musa haberi sana ulasti mi?
Ta-Ha 10 Hani o, bir ates gormus ve ailesine: Bekleyin! Eminim ki bir ates gordum. Belki ondan size bir mesale getiririm veya atesin yaninda bir rehber bulurum, demisti.
Ta-Ha 11 Oraya vardiginda kendisine (tarafimizdan): Ey Musa! diye seslenildi:
Ta-Ha 12 Muhakkak ki ben, evet ben senin Rabbinim! Hemen pabuclarini cikar! Cunku sen kutsal vadi Tuvadasin!
Ta-Ha 13 Ben seni sectim. Simdi vahyedilene kulak ver.
Ta-Ha 14 Muhakkak ki ben, yalnizca ben Allahim. Benden baska ilah yoktur. Bana kulluk et; beni anmak icin namaz kil.
Ta-Ha 15 Kiyamet gunu mutlaka gelecektir. Herkes pesine kostugu seyin karsiligini bulsun diye neredeyse onu (kendimden) gizleyecegim.
Ta-Ha 16 Ona inanmayan ve nefsinin arzularina uyan kimseler sakin seni ondan (kiyamete inanmaktan) alikoymasin; sonra mahvolursun!
Ta-Ha 17 Su sag elindeki nedir, ey Musa?
Ta-Ha 18 O, benim asamdir, dedi, ona dayanirim, onunla davarlarima yaprak silkelerim; benim ona baskaca ihtiyaclarim da vardir.
Ta-Ha 19 Allah: Yere at onu, ey Musa! dedi.
Ta-Ha 20 Onu hemen yere atti. Bir de ne gorsun, hizla surunen bir yilan degil mi!
Ta-Ha 21 Allah buyurdu: Al onu! Korkma! Biz onu simdi ilk haline sokacagiz.
Ta-Ha 22 Bir de elini koltugunun altina sok ki, bir baska mucize olmak uzere o, kusursuz ve lekesiz beyazlikta ciksin.
Ta-Ha 23 Ta ki, sana, (boylece) en buyuk ayetlerimizden bazilarini gosterelim.
Ta-Ha 24 Firavuna git. Cunku o iyice azdi.


İsra ile Taha suresi arasinda bir baglanti olabilir mi? Taha suresinde oraya varan anlatilana gore Musadir. Bir ornek daha veremek gerekirse;

Naziat 15 Sana Musanin haberi geldi mi?
Naziat 16 Kutsal vadi Tuvada Rabbi ona soyle seslenmisti:
Naziat 17 Firavuna git! Cunku o cok azdi.


goruldugu gibi burada da gocu yapan bizzat Musa nin kendisidir. Bir ornek daha vermek istiyorum.

Neml 7 Hani Musa, ailesine soyle demisti: Gercekten ben bir ates gordum. (Gidip) size oradan bir haber getirecegim, yahut bir ates parcasi getirecegim, umarim ki isinirsiniz!

Neml 8 Oraya geldiginde soyle seslenildi: Atesin bulundugu yerdeki ve cevresindekiler mubarek kilinmistir! Alemlerin Rabbi olan Allah, eksikliklerden munezzehtir!

Neml 9 Ey Musa! İyi bil ki, ben, mutlak galip ve hikmet sahibi olan Allahim!


dikkatli bakiniz buradada cevresi mubarek kilinan yer cok net belli degil mi? İsra ayetlerinin akisindan yolculugu yapanin Musa oldugu son derece net gozukuyor. Peygamberimiz ile alakali gorunmuyor. Bu olay Peygamberimize anlatiliyor.

İsra 2 Biz, Musaya Kitabi verdik ve İsrailogullarina: "Benden baskasini dayanilip guvenilen bir rab edinmeyin" diyerek bu Kitabi bir hidayet rehberi kildik.

Siz ne dersiniz.. Dogrusunu Allah bilir.

Muhabbetle…
__________________
Rabbim! ilmimizi, anlayışımızı, imanımızi ve sıdk üzere yakinimizi çoğalt! Rabbim! gerçeğe erdirdikten sonra kalplerimizi o gerçekten saptırma; bize indinden rahmet bağışla; kesinlikle sen sonsuz bağışlarda bulunansın. Rabbim! Dünyada ve ahirette sen bizim velimizsin. Bizim canımızi müslüman olarak al ve bizi iyilere kat. Rabbim! Ayrılığa düştükleri şeyler konusunda kulların arasında en iyi sen hükmedersin. Rabbimiz bizi, suan üzerinde bulundugumuzdan daha doğru olana ulaştır.
Derin Düşünce isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Derin Düşünce Adli üyeye bu mesaji için Tesekkür Eden 3 Kisi:
Anonymous (11. March 2011), Barış (16. March 2011), Miralay (11. March 2011)
Alt 10. March 2011, 11:46 PM   #7
dost1
Site Yöneticisi
 
dost1 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 3.015
Tesekkür: 3.567
1.083 Mesajina 2.384 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 100000
dost1 is on a distinguished road
Standart

Selamun aleykum! Değerli Derin Düşünce Kardeşim!

Alıntı:
Derin Düşünce Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
İsra 1 Bir gece, kendisine ayetlerimizden bir kismini gosterelim diye (Muhammed) kulunu Mescid-i Haramdan, cevresini mubarek kildigimiz Mescid-i Aksaya goturen Allah noksan sifatlardan munezzehtir; O, gercekten isitendir, gorendir.

Ustadim burada adi gecen eger Peygamberimiz ise, bu durumda kendisine daha once ayetleri almamismiydi? Bu durumda ayet Peygamberimize uymuyor.. Vuku bulmus bir olay peygamberimize anlatiliyor. Peki yuruyusu yapan kim? Acaba Kuran bunu bize veriyor mu?
Burada sözü edilen kul Peygamberimizdir. Allah'tan ilk aldığı vahiy bu gece yürüyüşünden sonraki ulaştığı Mescidil Aksa ki, Necm Suresinde adresi verilen yerde olmuştur. Peygamberimize uymaz olur mu hiç? Peygamberimize vuku bulmuş olayları anlatan çok ayet vardır.

Değerli Kardeşim!
Mescidil Haram - Kâbe-, Mekkelilerin halka açık parlamentosu, ibadet merkezi idi. Kâbe'de yaptıkları ibadetler; beytin çırılçıplak ta*vaf edilmesi, ıslık çalarak ve el çırparak salatın gerçekleştirilmesi şeklindeki yozlaşmış ibadetlerdi. (Enfâl Sûresinin 35. Âyetine bkz.)
Kâbe'nin içi ve çevresi, sahte tanrıların yüzlerce heykeliyle doluydu. İdare ise yöresel firavunlar mesabesindeki Dâru'n-Nedve üyelerinin kontrolündeydi. Ne var ki, artık aralarında onlara karşı koyacak kimse*siz bir adam vardı: Muhammed b. Abdullah.

Kâbe'nin Araplar arasındaki işlevini de dikkate alarak, bir karşılaştırma ve tespit yapmak için önce o günün Mekke'sinin emiri, Ke*rîmi Ebû Cehl'i, sonra da yine Mekke'de doğmuş-büyümüş Muhammed b. Abdullah'ı düşünmek gerekir. Ayrıca yine düşünmek gerekir ki, Muhammed b. Abdullah, o günlerde müşriklerin gerçekleştirdikleri salattan farklı bir salat gerçekleştirmekteydi.

Bu hal ve şartlar içinde, Muhammed b. Abdullah bir gece Kâbe'de salatı ikame etme girişiminde bulunmuş fakat bu arzusu Ebû Cehl tarafından engellenmişti. Alak Sûresinin 9–10. Âyetleri ile Bakara Sûresinin 185. Âyetine göre Ramazan ayı içinde yer alan bu gece, Duhân Sûresinin 3. Âyetindeki adıyla Mübarek/bereketli Gece, Kadr Sûresi'ndeki adıyla Kadr Gecesi 'dir.
Alak Sûresinin 9–10. Âyetinde bahsedilen kul, ittifakla Muhammed b. Abdullah'tır.

Bu tartışma ve salattan engelleme sonrasında Muhammed b. Abdullah, bulunduğu Mescid-i Haram'dan Mescid-i Aksa'ya yürür. Bu olay İsrâ Sûresinin 1. Âyetinde , Yürüten... Allah tarafından yürütülen ifadeleriyle anlatılmaktadır.

"Kulunu, bir gece, Âyetlerimizden gösterelim diye, Mescid-i Haram'dan bir kenarını mübarek kıldığımız Mescid-i Aksa'ya yürüten kişi, her türlü noksan sıfatlardan arınıktır. Şüphesiz O, en iyi işitenin, en iyi görenin ta kendisidir."

ayetinde sözü edilen kul, Mekkeli Abdullah oğlu Muhammed'dir. Necm suresinde belirtildiği gibi Allah'ın ayetlerinden gösterilmek için yürütüldüğü Mescidil Aksa'da vahiyle şereflendirilerek Peygamber olarak atanmıştır ki, Necm Sûresinin 7 ila 10. Âyetlerinde anlatılan olaylar [Allah'ın yeryüzüne inmesi, yaklaşması ve kuluna vahy etmesi], yanında bahçe konağın cennetü'l -me'vâ 'nın bulunduğu son sidre ağacının yanında gerçekleşmiştir. 14 ve 15. Âyetlerde bu ilk vahyin vuku bulduğu mahallin adresi verilmektedir.

O günün Mekkelileri gerek oradaki sidre ağaçlarını, gerekse en sondaki sidre ağacını ve onun yanındaki bahçe konağı biliyor olmalılar ki, içlerinden hiçbiri bu yerin neresi olduğuna dair herhangi bir soru sormamış ve bu olayın peygamberimizin göğe çıkıp Allah veya Cebrâîl ile sohbet ettiğini anlatan bir olay olduğuna dair hiçbir iddia ileri sürmemişlerdir. Peygamberimizin göğe çıktığı yolundaki çarpık anlayış, peygamberimizden 90–100 yıl sonra yaşayan rivayetçilerin o günkü iktidara yaranmak için gösterdikleri art niyetli yaklaşımlardan kaynaklanmıştır.


Alıntı:
Derin Düşünce Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
Ta-Ha 9 Musa haberi sana ulasti mi?
Ta-Ha 10 Hani o, bir ates gormus ve ailesine: Bekleyin! Eminim ki bir ates gordum. Belki ondan size bir mesale getiririm veya atesin yaninda bir rehber bulurum, demisti.
Ta-Ha 11 Oraya vardiginda kendisine (tarafimizdan): Ey Musa! diye seslenildi:
Ta-Ha 12 Muhakkak ki ben, evet ben senin Rabbinim! Hemen pabuclarini cikar! Cunku sen kutsal vadi Tuvadasin!
Ta-Ha 13 Ben seni sectim. Simdi vahyedilene kulak ver.
Ta-Ha 14 Muhakkak ki ben, yalnizca ben Allahim. Benden baska ilah yoktur. Bana kulluk et; beni anmak icin namaz kil.
Ta-Ha 15 Kiyamet gunu mutlaka gelecektir. Herkes pesine kostugu seyin karsiligini bulsun diye neredeyse onu (kendimden) gizleyecegim.
Ta-Ha 16 Ona inanmayan ve nefsinin arzularina uyan kimseler sakin seni ondan (kiyamete inanmaktan) alikoymasin; sonra mahvolursun!
Ta-Ha 17 Su sag elindeki nedir, ey Musa?
Ta-Ha 18 O, benim asamdir, dedi, ona dayanirim, onunla davarlarima yaprak silkelerim; benim ona baskaca ihtiyaclarim da vardir.
Ta-Ha 19 Allah: Yere at onu, ey Musa! dedi.
Ta-Ha 20 Onu hemen yere atti. Bir de ne gorsun, hizla surunen bir yilan degil mi!
Ta-Ha 21 Allah buyurdu: Al onu! Korkma! Biz onu simdi ilk haline sokacagiz.
Ta-Ha 22 Bir de elini koltugunun altina sok ki, bir baska mucize olmak uzere o, kusursuz ve lekesiz beyazlikta ciksin.
Ta-Ha 23 Ta ki, sana, (boylece) en buyuk ayetlerimizden bazilarini gosterelim.
Ta-Ha 24 Firavuna git. Cunku o iyice azdi.


İsra ile Taha suresi arasinda bir baglanti olabilir mi? Taha suresinde oraya varan anlatilana gore Musadir. Bir ornek daha veremek gerekirse;
İsra suresi ile Ta Ha Suresi arasında bir bağlantı sözkonusu değildir.

"Kulunu, bir gece, Âyetlerimizden gösterelim diye, Mescid-i Haram'dan bir kenarını mübarek kıldığımız Mescid-i Aksa'ya yürüten kişi, her türlü noksan sıfatlardan arınıktır. Şüphesiz O, en iyi işitenin, en iyi görenin ta kendisidir."

ayeti "Mushaf tertip heyeti tarafından" İsrâ Sûresinin ilk Âyeti olarak tertip edilmiştir. Bu Âyet, Bu başlıkta Miralay Kardeşimize verdiğimiz cevapta söylediğimiz gibi, Kur'ân, elçi ve Kur'ân-elçi ilişkisi üzerinde duran Kasas Sûresinin 85–88. Âyetlerinin devamıdır:

(Kasas: 85–88 ve İsrâ: 1) Şüphesiz ki Kur'ân'ı sana farz kılan kişi, [Allah] elbette seni dönülecek yere döndürecektir. De ki: "Benim Rabbim, kimin hidayetle geldiğini ve kimin apaçık bir sapıklık içinde olduğunu daha iyi bilendir." Ve sen Kitab'ın sana ilka edileceğini [indirileceğini] umuyor değildin. [O] ancak Rabbinden bir rahmet olarak [verildi]. Öyleyse sakın kâfirlere arka çıkma [yardımcı olma]. Ve onlar [müşrikler] sana indirildikten sonra, sakın seni Allah'ın Âyetlerinden alıkoymasınlar. Ve Rabbine davet et. Ve asla müşriklerden olma! Ve Allah ile beraber başka bir tanrıya yalvarma. Ondan başka hiçbir ilâh yoktur. O'nun yüzünden [zatından] başka her şey yok olacaktır. Hüküm [yasa-ilke] yalnızca O'nundur. Siz de ancak O'na döndürüleceksiniz. Kulunu, bir gece, Âyetlerimizden gösterelim diye, Mescid-i Haram'dan bir kenarını mübarek kıldığımız Mescid-i Aksa'ya yürüten kişi, her türlü noksan sıfatlardan arınıktır. Şüphesiz O, en iyi işitenin, en iyi görenin ta kendisidir.



Alıntı:
Derin Düşünce Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
[
Naziat 15 Sana Musanin haberi geldi mi?
Naziat 16 Kutsal vadi Tuvada Rabbi ona soyle seslenmisti:
Naziat 17 Firavuna git! Cunku o cok azdi.


goruldugu gibi burada da gocu yapan bizzat Musa nin kendisidir. Bir ornek daha vermek istiyorum.
Evet burada sözü edilen Musa Aleyhisselamdır. Aksini söylemiş değilim.

Alıntı:
Derin Düşünce Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
Neml 7 Hani Musa, ailesine soyle demisti: Gercekten ben bir ates gordum. (Gidip) size oradan bir haber getirecegim, yahut bir ates parcasi getirecegim, umarim ki isinirsiniz!

Neml 8 Oraya geldiginde soyle seslenildi: Atesin bulundugu yerdeki ve cevresindekiler mubarek kilinmistir! Alemlerin Rabbi olan Allah, eksikliklerden munezzehtir!

Neml 9 Ey Musa! İyi bil ki, ben, mutlak galip ve hikmet sahibi olan Allahim!


dikkatli bakiniz buradada cevresi mubarek kilinan yer cok net belli degil mi? İsra ayetlerinin akisindan yolculugu yapanin Musa oldugu son derece net gozukuyor. Peygamberimiz ile alakali gorunmuyor. Bu olay Peygamberimize anlatiliyor.

Örnek verdiğiniz Neml suresinin bu ayetlerinin bulunduğu necmin ayetlerine bütün olarak bakalım.

Necm;7–14: Hani Mûsâ ehline; "Şüphesiz ben bir ateş gördüm, ondan size bir haber getireceğim yahut ısınmanız için bir kor ateş getireceğim" demişti. Sonra oraya geldiği zaman seslenilmişti: "Ateşin içindeki ve yanı başındaki kişi mübarek kılınmıştır! Ve âlemlerin Rabbi olan Allah, eksikliklerden münezzehtir! Ey Mûsâ! Şüphesiz Ben, Aziz [mutlak galip] ve Hâkim [hikmet sahibi] Allah'ım! Ve asanı bırak!" -Onu yılan gibi deprenir görüverince dönüp, arkasına bakmadan kaçtı.- "Ey Mûsâ korkma! Şüphesiz ki Ben; Benim yanımda gönderilmişler (elçiler) korkmaz. -Ancak, kim zulüm yapar, sonra kötülüğün sonunda iyiliğe çevirirse, şüphesiz Ben, çok bağışlayıcıyım, çok merhamet sahibiyim.- Ve elini koynuna sok; kusursuz bembeyaz çıkacaktır; dokuz Âyet içinde Firavun'a ve onun kavmine. Şüphesiz onlar yoldan çıkmış bir kavim olmuşlardır." Sonra da Âyetlerimiz onlara parlak bir şekilde gelince; "Bu apaçık bir sihirdir" dediler. Ve onların kendileri bunlara tam bir kanaat getirdiği hâlde, zulüm ve kibirlerinden ötürü onları bile bile inkâr ettiler. -Şimdi bozguncuların sonunun nice olduğuna bir bak!-

Bu Âyetlerde, çok kısa olarak Mûsâ peygambere ilk vahyin verilişinden Firavun ve ordusunun helâkine kadarki olaylara değinilmektedir. Kısa bir hatırlatma şeklindeki bu anlatımla ibret aldırma amacı güdüldüğü açıkça belli olmaktadır.

Evet bu ayetler Musa aleyhisselam ile ilgilidir. Muhammed alleyhisselamla ilgili değildir ve bu olay Vahiyle Muhammed Aleyhisselama anlatılmıştır.

Anlayamadığım, bu ayetlerde sözü edilen kişinin Muhammed aleyhisselam olduğunu söylemişim izlenimini uyandıracak şekilde bir anlatımda bulunmanızdır.

Değerli Kardeşim!
Mealini verdiğiniz Neml Suresinin 8.ayetine dikkatinizi çekmek istiyorum .

Felemma caeha nudiye en burike men fiynnari ve men havleha ve subhanAllahi Rabbil alemiyn

(Musa) ona (ateşe) geldiğinde: “O narın/ateş’in içindeki kimse de onun havlinde /çevresinde olan kimse de mübarek/bereketli kılınmıştır... Rabb’ül Alemiyn olan Allah Subhan’dır!” diye nida olundu/seslenildi.

Bu ayette, çevresi mübarek/bereketli kılınan yerden değil narın/ateşin içindeki kimse ve bu kişinin çevresindekilerden sözedilmektedir.

Alıntı:
Derin Düşünce Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster

İsra 2 Biz, Musaya Kitabi verdik ve İsrailogullarina: "Benden baskasini dayanilip guvenilen bir rab edinmeyin" diyerek bu Kitabi bir hidayet rehberi kildik.

Siz ne dersiniz.. Dogrusunu Allah bilir.

Muhabbetle…
Mushaf heyeti tarafından İsra Suresinin 2. ayeti olarak verilen bu ayet (İsra 2-8) ayrı bir necmin ayetidir.

"Mûsâ'ya da kitap verdik ve Benim astlarımdan "vekil" edinmeyiniz diye onu [Kitab'ı] , İsrâîl oğulları; Nûh'la beraber gemiye taşıyarak kurtardığımız kimselerin soyundan olanlar için kılavuz kıldık. Şüphesiz o [Nûh] çok şükredici bir kuldu.
Ve Biz İsrâîloğullarına Kitap'ta/yazgıda şunu gerçekleştirdik: "Kesinlikle siz, yeryüzünde iki defa fesat çıkaracaksınız/fesat bulacaksınız [bozguna uğrayacaksınız] ve kesinlikle büyük bir yükselişle yükseleceksiniz."
İşte o ikisinden birincisinin zamanı gelince, üzerinize güçlü kuvvetli kullarımızı gönderdik de onlar, evlerin aralarına girip araştırdılar. Ve o yerine getirilmesi gereken bir vaat idi.
Sonra sizi tekrar onların [güçlü kulların] üzerine galip kıldık ve size mallarla ve oğullarla yardım ettik. Ve sizi işe yarayanlar açısından daha çok kıldık.
–Eğer iyilik ettiyseniz, kendinize iyilik etmişsinizdir ve eğer kötülük ettiyseniz o da onun [kendisi] içindir.– Artık diğer fesadınızın zamanı gelince de yüzlerinizi kötülemeleri [size kötülük yapmaları] , ilk kez girdikleri gibi yine mescide [Beytü'l-Makdis'e] girmeleri, ele geçirdikleri yerleri harap etmeleri için (üzerinize güçlü kullarımızı tekrar göndereceğiz).
Umulur ki Rabbiniz size merhamet eder. Ve eğer siz döndüyseniz Biz de döndük. Ve Biz cehennemi, kâfirler için kuşatıcı bir zindan kıldık."

Bu necmde peygamberimizin çağdaşı olan İsrailoğulları, geçmişte başlarına gelenler hatırlatılarak uyarılmaktadır. Bu uyarı, hem uzak hem de yakın tarihî geçmişleri dile getirilerek yapılmaktadır.

Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz
__________________
Halil Ay
dost1 isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
dost1 Adli üyeye bu mesaji için Tesekkür Eden 5 Kisi:
Anonymous (11. March 2011), Barış (16. March 2011), Derin Düşünce (11. March 2011), Miralay (11. March 2011), snobyx (15. March 2011)
Alt 11. March 2011, 06:33 AM   #8
Miralay
Uzman Üye
 
Üyelik tarihi: May 2010
Mesajlar: 568
Tesekkür: 4.080
276 Mesajina 635 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 24
Miralay has much to be proud ofMiralay has much to be proud ofMiralay has much to be proud ofMiralay has much to be proud ofMiralay has much to be proud ofMiralay has much to be proud ofMiralay has much to be proud ofMiralay has much to be proud of
Standart

Selam

İsra 2.Ayet: Biz, Musa'ya da Kitab'ı verdik ve İsrailoğullarına: "Benden başkasını dayanılıp güvenilen bir rab edinmeyin" diyerek bu Kitab'ı bir hidayet rehberi kıldık.

Allah razı olsun. Dost1 kardeşimiz konuyu çok güzel izah etmişsiniz. Zaten daha önce de Tebyinül Kuran'da İsra Suresinin tahlilinde de bu şekilde okumuştum.

İsra 2.ayet ayrı bir necm olsa da; diyelim ki 1.ayetin devamı bile olsa;Dost1 kardeşimizin açıklamalarını destekleyen bir ek var orda:

-da

eki...

Yani "Muhammed aleyhisselam'ın başına gelen olayın tıpkısı Musa'ya da geldi." olarak düşündüm. Sanki ona da bu şekilde vahyettik der gibi.

Ya da ben öyle düşündüm. En doğrusunu Allah bilir.

Selametle
Miralay isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Miralay Adli üyeye bu mesaji için Tesekkür Eden 3 Kisi:
Anonymous (19. March 2011), Barış (16. March 2011), Derin Düşünce (11. March 2011)
Alt 11. March 2011, 12:38 PM   #9
Derin Düşünce
Uzman Üye
 
Derin Düşünce - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Feb 2011
Bulunduğu yer: Bursa
Mesajlar: 120
Tesekkür: 413
79 Mesajina 268 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 24
Derin Düşünce has much to be proud ofDerin Düşünce has much to be proud ofDerin Düşünce has much to be proud ofDerin Düşünce has much to be proud ofDerin Düşünce has much to be proud ofDerin Düşünce has much to be proud ofDerin Düşünce has much to be proud ofDerin Düşünce has much to be proud of
Standart

Alıntı:
Necme baktığımızda Lut Aleyhisselamın toplumunun cezalandırılması nedeniyle toplumundan ayrılmasına yönelik olduğu görülür. Muhammed Aleyhisselamın Mescidil Haramdan Mescidil Aksa 'ya yürütülmesi olayının peygamber olarak atanmak için olduğu görülmektedir. Bu anlamda bir benzerlik sözkonusu değildir.
Ustadim burada adi gecen eger Peygamberimiz ise, bu durumda kendisi daha once ayetleri almamismiydi? Zaten peygamber olarak atanmamısmıydı. İsra 50 ci süredir. Peygamberlik ilanından sonra tam 49 süre verilmistir Peygamberimize. Bu durumda ayet Peygamberimize uymuyor?

Kardeslerim; Hikayeyi hatırlayalım beraber… Musanın annesine vahyedilir, Ve Musayı bebek iken nehire bırakması söylenir. Firavunun emri ile tüm evler aranmaktadır. Musanın kavmine kötülüklerin en büyüğü yapılmaktadır. Çünkü erkek çocukları öldürülmektedir ve kızlar sağ bırakılmaktadır. Bir sekilde Musa firavunun sarayında yer bulur ve imkanlar içinde firavunun yanında büyür. Yetiskinliginde baska birinin kavgasına karışır ve yumruk atarak azgın kişinin karşısındakini öldürür. Baska gün birde bakar ki o azgın kişi yine bir baska belanın içindedir. Daha once oldugu gibi Musadan yardım ister, Musayı kavgasına davet eder. Musa orda durumu anlar. Ve ona Sen azgın birisin der. O esnada Musanın yanına kosarak biri yetişir. Musaya “Büyükler seni aramakta der. “ yaptıgı işten dolayı.

İste tamda isra 1 e buradan gelinir. İsra suresinin önceside sonrasıda kuvvetle muhtemel Musanın hikayesidir. Mumkunat dahilindedir ki; işte bu olaydan sonra Musa isra eder. Bir gece oradan kacar ve gider. Bir kaçış elbette gizlice olacaktır. Henüz Musaya ayetler gösterilmemiştir. Kendisine peygamberlik verilmemistir. isra suresi 1 ci ayette, kuluna ayetleri göstermek için der, bu bile birebir Musaya uyar. Amma velakin isra suresinde giden Muhammed olsa ayetler çoktan gösterilmiştir kendisine ! İsra 50.suredir. İsradan once tam 49 sure verilmiştir zaten. Musa mescidi aksaya dogru yurur. İste Musa cevresi mübarek kılınan yere geldiginde; kendisine bir kısım ayetler gösterilir. Ve inanılmaz bir tutarlılıkla Kuranı kerimde Çevresi ve cevresindekiler mubarek sadece tek bir yer vardır. Orasıda KUTSAL TUVA VADİSİDİR. Ve sizinde fark edeceginiz gibi oraya giden Musadır. isra 1 ayetinin başka bir özne için hiç ama hiçbir istisnası gorulmemekte.

Lutfen hep beraber isra edelim dostlarım. Herseyin dogrusunu Allah bilir, biz sadece tefekkur ediyoruz. MESCİDİ HARAM bir degil iki tanedir. Biri Musanın mescidi haramıdır diğeri Muhammedin mescidi haramıdır. İste tam burada su soruyu sormak zorunda kalacak insanlar. Buna kendilerini mecbur hisedecekler.. Oyle ise bizim kıblemiz neresi, mescidi haram varsa kıblemiz neresi ! işte o zaman Namazın kibleside degisir. Çünkü isra 1 e parantez içinde Muhammed ekleyenler (bence bu tahribatı) aynı sekilde kıble ayetinede NAMAZ parantezini ekleyerek saklamaya/ degistirmeye çalışmışlardır.

Alıntı:
İsra suresi ile Ta Ha Suresi arasında bir bağlantı sözkonusu değildir.

"Kulunu, bir gece, Âyetlerimizden gösterelim diye, Mescid-i Haram'dan bir kenarını mübarek kıldığımız Mescid-i Aksa'ya yürüten kişi, her türlü noksan sıfatlardan arınıktır. Şüphesiz O, en iyi işitenin, en iyi görenin ta kendisidir."

ayeti "Mushaf tertip heyeti tarafından" İsrâ Sûresinin ilk Âyeti olarak tertip edilmiştir. Bu Âyet, Bu başlıkta Miralay Kardeşimize verdiğimiz cevapta söylediğimiz gibi, Kur'ân, elçi ve Kur'ân-elçi ilişkisi üzerinde duran Kasas Sûresinin 85–88. Âyetlerinin devamıdır:
Benim baglantıdan kastım ayetlerin birbirinin devamı oldugu manasında degildir ustadım. Kuranın aynı olayları/kıssaları degisik zamanlarda tekrar ederek anlattır, biliyoruz hepimiz. İste kasıtta bulundugum baglantı budur. Kuvvetle muhtemel yine musanın hikayesi anlatılmaktadır.


Alıntı:
İsra 2.Ayet: Biz, Musa'ya da Kitab'ı verdik ve İsrailoğullarına: "Benden başkasını dayanılıp güvenilen bir rab edinmeyin" diyerek bu Kitab'ı bir hidayet rehberi kıldık.

Allah razı olsun. Dost1 kardeşimiz konuyu çok güzel izah etmişsiniz. Zaten daha önce de Tebyinül Kuran'da İsra Suresinin tahlilinde de bu şekilde okumuştum.

İsra 2.ayet ayrı bir necm olsa da; diyelim ki 1.ayetin devamı bile olsa;Dost1 kardeşimizin açıklamalarını destekleyen bir ek var orda:

-da

eki...

Yani "Muhammed aleyhisselam'ın başına gelen olayın tıpkısı Musa'ya da geldi." olarak düşündüm. Sanki ona da bu şekilde vahyettik der gibi.

Ya da ben öyle düşündüm. En doğrusunu Allah bilir.

Selametle
Bu detay aslında bu husustaki dusuncemi destekler nitelikte. Cunku hitap edilen kisi peygamberdir. Vuku bulmus bir olay peygamberimize anlatiliyor. Biz Musaya da sana verdigimiz gibi kitap verdik anlamı tasımaz mı?

Lutfen, sadece Tefekkur ediyor konu uzerinde munzara ediyoruz. Kimseye sen haklısın ben haklıyım diyemem. Hakkı ve en dogruyu Allah bilir. Sadece dusunuyoruz. Hakkınızı simdiden helal ediniz. Eger ben yanlıyorsam sayenizde dogruyu isabet ettirebilirim.

Muhabbetle.
__________________
Rabbim! ilmimizi, anlayışımızı, imanımızi ve sıdk üzere yakinimizi çoğalt! Rabbim! gerçeğe erdirdikten sonra kalplerimizi o gerçekten saptırma; bize indinden rahmet bağışla; kesinlikle sen sonsuz bağışlarda bulunansın. Rabbim! Dünyada ve ahirette sen bizim velimizsin. Bizim canımızi müslüman olarak al ve bizi iyilere kat. Rabbim! Ayrılığa düştükleri şeyler konusunda kulların arasında en iyi sen hükmedersin. Rabbimiz bizi, suan üzerinde bulundugumuzdan daha doğru olana ulaştır.

Konu Derin Düşünce tarafından (11. March 2011 Saat 12:54 PM ) değiştirilmiştir.
Derin Düşünce isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Derin Düşünce Adli üyeye bu mesaji için Tesekkür Eden 3 Kisi:
Anonymous (19. March 2011), Barış (16. March 2011), Miralay (11. March 2011)
Alt 11. March 2011, 01:18 PM   #10
Miralay
Uzman Üye
 
Üyelik tarihi: May 2010
Mesajlar: 568
Tesekkür: 4.080
276 Mesajina 635 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 24
Miralay has much to be proud ofMiralay has much to be proud ofMiralay has much to be proud ofMiralay has much to be proud ofMiralay has much to be proud ofMiralay has much to be proud ofMiralay has much to be proud ofMiralay has much to be proud of
Standart

Selam Derin Düşünce kardeşim.

Allah razı olsun. Zaten burada haklı haksız davamız yok elhamdülillah. Dediğiniz gibi munazara ediyoruz ve çok güzel bir şekilde fikir jimnastiği yapıyoruz.

Rabbimizin vahyine kulak kabartarak, en mükemmel olarak algılamaya çalışıyoruz. İtiraf edeyim ki, sizden de harika sorgulamalar ve fikirler çıkıyor.

Sorgulamalarınız ışığında munazaraların devamını dilerim.

Saygılarımla
Miralay isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Miralay Adli üyeye bu mesaji için Tesekkür Eden 2 Kisi:
Anonymous (19. March 2011), Barış (16. March 2011)
Cevapla

Bookmarks

Etiketler
bağlantısı, hzmusa, olayı, ısra


Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı

Hizli Erisim


Tüm Zamanlar GMT +3 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 10:47 PM.


Powered by vBulletin® Version 3.8.1
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
Hanifler - Kuran odaklı gerçek din islam