hanifler.com Kuran odaklı dindarlık  

Go Back   hanifler.com Kuran odaklı dindarlık > MAKALELER(DİNİ ve SİYASİ) > Makaleler

Cevapla
 
Seçenekler Stil
Alt 3. December 2010, 08:45 PM   #11
dost1
Site Yöneticisi
 
dost1 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 3.016
Tesekkür: 3.567
1.083 Mesajina 2.384 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 100000
dost1 is on a distinguished road
Standart

9. AYETLERDEN VE HADİSLERDEN HIRİSTİYAN VE YAHUDİLERİ İŞARET EDEN OLUMSUZ KELİMELERİN ÇIKARTILMASI

Yine Milli Eğitim Bakanlığının aynı ders kitabında Kur'an'dan ve Sünnet'ten dua örnekleri olarak verilen ayetlerden ve hadislerden Hıristiyanlara ve Yahudilere işaret eden olumsuz ifâdeler çıkartılmıştır.

Biriki örnek verelim:

Fatiha suresi 6. ayete kadar tam veriliyor; esas dua olan 6. ayet yarıda kesiliyor, böylece "...gazaba uğramışların ve sapmışların yoluna değil" ifadesine yer verilmiyor.(22)

Oysa dediğimiz gibi, Fatiha'nın esas dua ifade eden ayeti bu ayettir. Ayetin bu kısmının atlanılması Yahudi ve Hıristiyanlardan söz etmesindendir; çünkü bütün tefsirlerde "Gazaba uğrayanların ve sapanların" Yahudiler ve Hıristiyanlar olduğu belirtilir.

Başka bir örnek, Bakara Suresi'nin 284. ayetidir. Ayetin dua kısmının baş tarafı ahnıyor, son kısmı olan "Kâfir kavimlere karşı bize yardım et" cümlesi alınmıyor.(23)

Çünkü atlanılan kısımda Üzeyir'e Allah diyen bazı Yahudileri ve Allah üçten birisidir diyen yani teslise inanan Hıristiyanları, Allah, kâfirler olarak nitelemiştir.(24)

Ayetler ve hadisler böyle kesilerek verilirken, bazı ayetlerin anlamına, tam tersine ilâveleri de yapılıyor.

İbrahim suresinin 41. ayetinin anlamı, "Ey Rabbimiz! ...Hesap görülecek günde... anababamı ve inananlan bağışlar" şeklinde veriliyor.

Ayette geçen "mü'minler"sözcüğü "inananlar" olarak karşılanarak muğlaklaştırılıyor; böylece inananın nasıl ve neye inandığı dikkate alınmadan her din mensubu "mü'min" kelimesine dahil ediliyor.

Oysa ki, mü'min özel bir tabir olarak sadece Allah'a doğru inancı olan demektir. Nitekim Kur'an söz konusu surenin 37. ayetinden itibaren Hz. İbrahim'in duasını veriyor; burada Allah'a dosdoğru inanan ve ibadetlerini eda eden kişiler söz konusudur.

Kitabın danışma kurulunda ismi geçen bazılarıyla daha önce bu meseleyi tartıştım. Bana dedikleri: Bazen ayetleri tam değil de bir kısmını vermiyor muyuz? Bunu çeşitli konuları anlatırken hep yapıyoruz dediler. Doğru; ama burada yapılan tam o değil; ayetleri ve hadisleri siz dua örneği olarak veriyorsunuz tam da dua olan cümleleri ve ifadeleri çıkarıyorsunuz, dedim.

Şimdi Milli Eğitim Bakanlığından sonra Diyanet İşleri Başkanhğından da bazı örnekler verelim.
__________________
Halil Ay
dost1 isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
dost1 Adli üyeye bu mesaji için Tesekkür Eden 2 Kisi:
hiiic (5. December 2010), kamer (5. December 2010)
Alt 3. December 2010, 08:47 PM   #12
dost1
Site Yöneticisi
 
dost1 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 3.016
Tesekkür: 3.567
1.083 Mesajina 2.384 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 100000
dost1 is on a distinguished road
Standart

10. RİYÂZU'SSÂLİHİN'DEN DİYALOG GEREKÇESİYLE HADİS AYIKLAMAK

Diyanet İşleri Başkanlığı da, Aralık 1999 yılından itibaren Dış İlişkiler Dairesine bağlı olarak Dinlerarası Diyalog Biriminin kurulmasıyla dinlerarası diyalog kervanına katılmıştır. Bazı Diyanet İşleri Başkanlığı mensupları ve memurları dinlerarası diyalog faaliyetlerine hizmet için bize göre yanlışlıklar yapmaktadırlar. Bir iki örnek de bunlardan verelim.

Riyâzu'sSâlihin adlı İmâm Nevevî'nin meşhur eserinin tercümesini Başkanlık tarafından uzun suredir basmaktaydı. Hadislere yorum eklenmiş, bence güzel de olmuş yeni bir basım istemiyle, Din İşleri Yüksek Kurul Uzmanlarından bazılarının inceleme raporuyla Din İşleri Yüksek Kuruluna gelen eser hakkında, uzman raporlarından birisinde bazı hadislerin eserden çıkarılması teklife vardır ki, onlardan birisinin gerekçesi, hadisin "medeniyetler ittifakı ve dinlerarası diyalog stratejisine aykırıdır" yargısıdır (Bkz. Belge 2). Belge 2.
Eklenen Resim Ön İzlemesi
Dosya tipi: jpg Belge 2.jpg (68,2 KB (Kilobyte), 7x kez indirilmiştir)
__________________
Halil Ay

Konu kamer tarafından (5. December 2010 Saat 05:46 PM ) değiştirilmiştir.
dost1 isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
dost1 Adli üyeye bu mesaji için Tesekkür Eden 2 Kisi:
hiiic (5. December 2010), kamer (5. December 2010)
Alt 3. December 2010, 08:48 PM   #13
dost1
Site Yöneticisi
 
dost1 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 3.016
Tesekkür: 3.567
1.083 Mesajina 2.384 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 100000
dost1 is on a distinguished road
Standart

11. TEVHİD İLE TESLİSİ AYNÎLEŞTİRMEK

Diyalog süreci başladıktan bu yana gerek aktif ve gerekse pasif Müslüman diyalogçular, kurum veya kişi olarak, durmadan "Aynı Tek" Allah'a inanıyoruz nakaratını tekrarlayıp duruyorlar.

Bunu onlara kim öğretti: Papalık mı yoksa Kur'ânı Kerim mi? Ümmi bir Müslüman bile bunu bilir ki bunu Kur'ân öğretmez. Kur'ân'ın öğrettiği şudur:

Maide:116 "Allah, Ey Meryem oğlu İsâ! İnsanlara: "Beni ve anamı, Allah'tan başka iki tanrı daha edinin" diye sen mi söyledin? buyurduğu zaman, o "Hâşâ! Seni tenzîh ederim; hakkım olmayan şeyi söylemek bana yakışmaz."

Mâide: 72 "Andolsun ki, Meryem oğlu Mesih, Allah'dır diyenler kesinlikle kâfir olmuşlardır. Mesih: Ey İsrâil oğulları! Rabbim ve Rabbiniz olsun Allah'a kulluk ediniz. Kim Allah'a şirk koşarsa, Allah ona cenneti haram kılar; onun yeri ateştir ve zâlimlere yardımcılar da yoktur."

Bu âyetler apaçık dururken, hangi dinî, felsefî ve bilimsel gerekçe ile diyalogçular İslâm'ın Tevhid'ini Hıristiyanların teslisi ile aynîleştirirler. "Hepimiz Tek Allah'a inanıyoruz" diyebiliyor!

Kelâm ve felsefede Allah'ın basitlik ilkesi vardır; hatta kırbaç yemişler veya engizisyona uğramış da olsalar, bu ilkeden dolayı Ortaçağın batılı bazı filozofları ve teologları Tek Tanrı'ya inanmak üç tanrıya inanmaktan daha evladır diyerek üçlü veya üçlemeli tanrı inanışına karşı gelmişlerdir.

Bir'in hiçbir şekilde üç, üç'ün de bir olmadığı ve üçün içinde üç tane ayrı birin olduğu basit bir matematik bilgisiyle anlaşılır. Mantıkta ayniyet ilkesi vardır. Bu basit felsefî ve matematik zihniyete bile sahip olmadıkları anlaşılan modern Müslüman diyalogçular, yukarıda zikrettiğimiz ayetlerden de mi haberdar değillerdir?

Bir çok putperestlik şekillerinde de insanlar Tanrı'ya inanıyorlar; burada önemli olan Tanrı'ya hangi imân ve Tanrı tasavvuruyla inanıldığıdır. Yukarıda zikrettiğimiz ayetlerde ve başka benzerlerinde de açıkça görüldüğü gibi Hıristiyanların teslis tasavvuruyla inandıkları ile Müslümanların tevhid tasavvuruyla inandıkları, şimdiki diyalogçu Müslümanların söyledikleri gibi, aynı ve tek tanrı olsaydı niçin Allah teslisçi inanışı küfür ve şirk olarak nitelesin ki? Şaşıran hâşâ Allah mı; yoksa Müslüman diyalogçular mı?

Tevhidi teslisin vaftiz suyuna batıran Müslüman diyalogçulardan birisi de ilki S.H.Nasr'dır; papaz akademisyen John Hick’in dini çoğulculuğu, kendisinin gelenekselciliği ve dinlerin aşkın birliği adına ve burada dinlerarası diyalog adına tabii bundan yaklaşık 20 yıl önce John Hick ile yaptığı bir diyalogta teslis inancını Allah'ın Hıristiyan kullarına özel tezahürü ve tecellisi olarak temellendirmektedir.

Nasr şöyle der: "Bu doktrin (teslis) tarihi olarak varolan dokümanlardan doğmamış bile olsa, bunun Müslümanlara değil Hıristiyanlara ilâhî olarak istendiğine inanıyorum... Tâbii olan bu doktrinin imkânına müsaade etmek için o yorum Allah'ın. iradesinin bir yönüne tekabül etmiş olması gerekir. Eğer birisi bu, binlerce yıllık korkunç bir hataydı derse, bunu ben kabul etmiyorum."(25) "Tek" olduğunu, "Doğmadığını" ve "Doğurtmadığını" bildiren(26) Allah'a karşı bundan daha büyük bir buhtan olabilir mi?

Allah her dine kendisini farklı akideyle tezahür ettiriyorsa, aşağıda bahsedeceğimiz Papa XVI. Benedikt'e gönderilen mektubun imzacılarından da birisi olan Nasr'a sorulmaz mı ki niçin Allah Ehli Kitâb'ı Müslümanlar ile onlar arasında olması gereken "Ortak Kelime'ye" davet ediyor?

Eğer onlarda da aynı tek Allah'a inanıyorlarsa bu ilâhî davetin dini ve mantıksal açıklaması ne olabilir?
Âli İmrân Suresi'nin 64. ayetinde "Ortak Kelime" ile Allah'ın Ehli Kitâb'a yaptığı bu daveti bile anlamamış görünen Nasr'a ve onun gibi diyalogçu Müslümanlara ki diyalog için gerekçelerinin birisi de bu ayettir bizzat bu kelime bir cevaptır. Çünkü Allah her dine farklı bir akide veya inançla tezahür ve tecelli etmediğini beyân ediyor.

Şimdi Müslüman diyalogçuların kendilerine dayanak olarak gösterdikleri ve yanlış değerlendirdikleri Ali İmrân Suresi'nin 64. ayetini aktaralım ve kısaca üzerinde duralım:

Allah'ın Hz. Muhammed'e (şimdi de bize) Ehli Kitâb'a okumamız istediği ayet şöyledir:

"De ki: Ey Ehli Kitâb! Bizim ve sizin aranızda ortak kelimeye geliniz! Bu, Allah'dan başkasına tapmamak, O'na hiçbir şeyi ortak koşmamak, Allah'dan başka bazılarınızın bazılarını rabler edinmemesi değil midir? Eğer onlar yüz çevirirlerse, bizim Müslüman olduğumuza şahit olunuz deyiniz."

Allah hâşâ, bugünkü diyalogçu Müslümanlar gibi şaşkın ve çelişkili olmadığı için, ayette görüldüğü gibi Ortak Kelime'nin ne olması gerektiğini açıklayarak bunun Allah'a şirksiz ve küfürsüz bir imân, yani Tevhid olduğunu beyan etmiştir. Yoksa buradaki Ortak Kelime'nin işaret ettiği ortaklık, Müslüman diyalogçuların düşündüğünün, anladığının aksine, Ehli Kitâb'ın bugün sahip oldukları inançları ve Tanrı tasavvurları ile Tevhid'in ortak olması değildir. Hiç şüphesiz Hz. Musa ve Hz. İsâ'nın kendilerinin tebliğ ettiği tevhidçi imân Ortak Kelime'dir; yoksa işaret ettiğimiz gibi Hz. İsâ'nın da Rab ve Tanrı olarak inanıldığı teslisin veya başka türlü inançların Ortak Kelime ile bir ortaklığı, aynîliği ve eşitliği söz konusu olamaz.

Nasr gibi, tevhidi ve teslisi ayın gören Müslüman diyalogçuların sayısı baya hayli kabarık görünmektedir. Papa XVI. Benedikt'in Türkiye ziyaretini Tempo dergisi 990. sayısını "Aynı Tanrı, Yollar Farklı" başlığıyla özel sayı yapmıştır. Bu münasebetle Bekir Karlığa ve Ali Murat Yel gibi iki ilahiyatçı akademisyenin dergiye söyledikleri cidden esef vericidir.

"Medeniyetler İttifakı ve Dinlerarası Diyalog konularındaki yetkinliğiyle dikkat çekiyor" diye tanıtılan Bekir Karlığa:

"Dinlerde kast edilen aynı Allah. Fakat Hıristiyanlıkta üçlü bir Tanrı anlayışı var. İsâ da Tanrı. Tanrı oğlu Tanrı, Baba Tanrı, oğul Tanrı ve Kutsal Ruh. Yani Cebrâil, Meryem'e üflenen ruh. Çünkü Hz. İsâ, Meryem'e üflenen ruh'tan ibarettir. Dolayısıyla burada aynı Tanrı'ya inanmıyorlar demek yanlış olur. Üçü de İbrahim'in Tanrısı. Yani tek Tanrı."(27)

Karlığa'nın bu çelişkili olduğu kadar da, yukarıda Allah'ın, Kur'ân'dan alıntıladığımız ayetlerde Hıristiyan inancını şirk ve küfür olarak nitelediği ayetlerin anlamlarına ters düşen beyanına göre, Üçlü Tanrı inancı, Tek Tanrı inancıyla aynıdır. O'na göre, öyleyse, Kur'ân'da anlatılan Tek Allah'a, haşâ, Hıristiyanlıktaki gibi Baba Tanrı'dır, Oğul Tanrı'dır (İsâ) ve Kutsal ruh Tanrı'dır demekte bir sakınca yoktur her halde! Hâşâ. Aksi takdirde İslâm tevhidiyle Hıristiyan teslisi nasıl Tek ve Aynı Tanrı'yı anlatabilirler ki?

Kur'ân'a göre üç dinin Tanrı inancını Hz. İbrahim'de de birleştirmek yanlıştır. Çünkü ayet apaçıktır:

"İbrahim, ne Yahudi, ne de Hıristiyan idi; o ancak hanîf ve Müslümandı; müşriklerden de değildi" (Âli İmrân: 67);

"De ki: Şüphesiz Rabbim beni doğru yola, İbrahim'in dosdoğru dinine iletti; o müşriklerden değildi" (En'âm: 161).

Bu tenkitler karşısında diyalogçuların bize yöneltebilecekleri, "Her dinin Allah'ı veya Tanrı'sı başka başka mıdır da siz bizi eleştiriyorsunuz? Dinlere göre ayrı ayrı Allah mı var?" gibi sorulan ve itirazları olabilir; bunları tartışmayı daha sonraya bırakarak, diyalogçuların görüşlerini tanıtmaya devam edelim.

Tempo'nun aynı sayısından Fatih Üniversitesi sosyoloji bölümünden, "Katolik uzmanı" olarak A.Murat Yel'in de bir söyleşisi vardır; söyleşi kısa olduğu için aynen aktaralım:

"Hıristiyanların teslis yani üç Tanrı kavramı aslında sırlı bir kavramdır. Papa bile bunu açıklayamaz. Onun da bilmediği bir şey. Bir de şu örneği verirler: Elması elinize aldığınızda kaç yüzü var? Üç yüzü. Ama tek bir elmas. Bizim teslis inancımız da buna benzer derler. Aslında tek Tanrı var orada. Müslümanlar çok abartarak Hıristiyanlar üç Tanrı'ya inanıyor yorumunu yapıyorlar. Teslisin temelinde de aslında birlik var. Aynı İslâm'da olduğu gibi. İslâm vahdet kavramının çok üzerinde duruyor."(28)

Eğer Tempo'nun bu sözleri aktarımında bir sorun yoksa sondan başa Yel'de şöyle demek istiyor herhalde:
Ey Allah, niçin vahdet üzerinde fazla duruyorsun! Niçin İhlâs suresini vahyettin? Niçin Hıristiyan inancını küfür ve şirk olarak anlattın? Sen, hâşâ, bilmiyorsun ki Hıristiyanlar da İslâm'da olduğu gibi Sen'in Tekliğine inanıyorlar. Senin Müslümanların da Hıristiyanlar üç tanrıya inanıyorlar şeklinde meseleyi abartıyorlar; ah şunları bir sustursan!

Peki Yel ve Yeller! Papa bile üçlü Tanrı inancını açıklayamıyor da, sizler onun adına teslisi bilip nasıl oluyor da Tevhid ve Vahdaniyetle aynı sayabiliyorsunuz?

Papalar bile Tevhid ve Teslis aynıdır demiyor da sizler diyebiliyorsunuz! Nasıl oluyor da Hıristiyanlar gibi elinize aldığınız bir elması örnek vererek, elmas birdir ama üç yüzü vardır diyebiliyorsunuz?

Elmas doğadan çıkarılırken doğal üç yüzlü mü çıkıyor? Yoksa elması, üç yüzlü kesersen mi üç yüzlü olur? Velev ki, elmas doğadan üç yüzlü çıksın, bu teslise nasıl kanıt olabilir!

Verilen örnekte olduğu gibi üç yüzlü bir elmas düşünelim. Bu tek bir elmasın, üç yüzlü elmas olarak bir niteliğidir. Niteliklerine göre bir elmasa, sayıca üç elmastır denebilir mi? Denemediği için teslis "Sır" oluyor. Sırlı teslis, nasıl oluyor da açık Tevhid ile aynı oluyor? Madem ki Katolik uzmanısınız şu soruların yanıtını iyi bilirsiniz:

Katolikler veya diğer teslisçi Hıristiyanlar her üç Tanrı'ya ayrı üç şahıs (persona) demiyorlar mı? Aynı cevher (öz), ayrı üç şahıs, bu üç şahıs da her yönden denk ve eşit. Üç Tanrı, tanrılıkta aynı cevherdir; fakat şahıs olarak üçtür. Üç insan düşünün, bu üç insan İnsanlık veya insan olma cevherinde aynıdır; fakat Ali, Mehmet, Ahmet olarak ayrı şahıslardır. Nasıl olur da, Ali, Mehmet, Ahmet sayı ve şahıs olarak aynıdır, tektir diyebiliyorsunuz?

Müslüman dinlerarası diyalogçular bu konuda şimdiye kadar söylediklerimize, "Onlardan zalimlik yapanları hariç Ehli Kitap ile en güzel şekilde mücadele ediniz. Bize indirilene de, size indirilene de inandık; bizim Tanrı'mız da, sizin Tanrı'nız da birdir; biz yalnız O'na teslim oluyoruz. deyiniz." mealindeki Ankebut 46. ayetini hatırlatarak itiraz edebilirler; bakınız ayette de bizim söylediğimiz:

Bizim Tanrı'mız da, sizin Tanrı'nız da birdir deniliyor. Hayır siz bunu, Allah'ın küfr olarak nitelediği teslisçi Hırıstiyanların akidesi ile Müslümanların tevhidçi akidesinin aynı olduğunu ifade etmek için söylüyorsunuz. Oysaki söz konusu bu ayetin iniş nedeni, Ehli Kitap'tan Müslüman olmuş olanlara inanç açısından teminattır. Yani Allah onlara Müslüman olmakla, sizin dininizde de asli olan Allah'ın birliği akidesine kavuşmuş oldunuz demiştir; zaden ayette bu imanı tasdik etmeyen Ehli Kitap zalimler olarak nitelenip istisna edimleştir. Yani başka bir ifadeyle zalimlere :
" Sizin de bizim de Allah'ımız birdir." denilmemiştir.
Kaldı ki, bu durumu Ehli Kitap'ı İslam’a çağıran Kur'an'daki bu benzer ayetlerin sıra bakımından en sonuncusu olan Enbiya 108 ve 109. ayetleri çok daha açık bir biçimde anlatıyor :

" De ki: Bana tanrınızın ancak Tek bir Tanrı olduğu vahyediliyor. Hala Müslümanlar olamayacak mısınız?", " Eğer yüz çevirirlerse, de ki: Sizi Ortak olana çağırdım; ancak tehdit edildiğiniz o kıyamet gününün yakın mı, uzak mı olduğunu bilmiyorum."
__________________
Halil Ay
dost1 isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
dost1 Adli üyeye bu mesaji için Tesekkür Eden 2 Kisi:
hiiic (5. December 2010), kamer (5. December 2010)
Alt 3. December 2010, 08:49 PM   #14
dost1
Site Yöneticisi
 
dost1 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 3.016
Tesekkür: 3.567
1.083 Mesajina 2.384 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 100000
dost1 is on a distinguished road
Standart

12. ALLAH'IN BİRLİĞİNDEN DE ŞÜPHELENMEK

Müslüman dinlerarası diyalogçular, Tevhid ile teslisi aynîleştirince, ister istemez Hıristiyanlık tarihinde görüldüğü şekliyle Tanrı'nın bir mi, iki mi, üç mü, hatta bazı zamanlarda dört mü, beş mi olduğu tartışmaları onların zihnini de etkilemiş olmalı ki, inandıkları Allah'ın birliği hakkında "spekülasyonların" olduğunu söylüyorlar.

Bakınız Bekir Karlığa, Sefa Kaplan'ın kendisine yönelttiği "Kur'an'da ateistlerle ilgili ne gibi hükümler var?" sorusuna verdiği cevabının ilk cümlesine:

"İslâm'ın temel anlayışı, Allah'ın varlığı ve birliğine dayanır. Birliği konusunda değişik spekülasyonlar olsa da, varlığını kabul ettikten sonra, gerisi üzerinde fazla durmaz İslâm"(29) diyerek başlıyor.

Önce cümlenin başıyla sonu tezattır. Çünkü İslâm Allah'ın varlığı ve birliğine dayanıyorsa, Allah'ın birliği nasıl önemsiz olur!

İkincisi, İslâm'ı diğer dinlerden ayıran en temel nokta, zaten Allah'ın birliği ve tekliği inancıdır. İşte bunun içindir ki, diğer dinler Allah'ın varlığına inanmalarına rağmen, Allah'ın, Kur'an'da da çok açık ifadelerle belirttiği gibi, onların inancını Allah'ın birliğine inanmadıkları için şirk ve küfr sayarak reddediyor.

Üçüncüsü, bir önceki alt başlıkta Karlığa'nın Müslümanlar da Hıristiyanlar da aynı tek Allah'a inanıyor derken meseleyi Allah'ın birliği ve tekliği üzerine vurgu yapmasıyla da bu son ifadesi çelişmektedir.

Dördüncüsü, kendini Müslüman veya mümin kabul edip de Allah bir miydi, üç müydü diye spekülasyon yapan bir kişiye rastlamadım; bilmem rastlayan var mı? Böyle bir Müslüman bugün varsa, her halde yeni türeme "Müslüman" olmalıdır.

Karlığa Allahın birliği konusunda "spekülasyonlar" vardır derken, eğer kelamcılar arasında Allah'ın sıfatlarının statüsü hakkında yapılmış tartışmalara işaret etmek istiyorsa bu onların hangi görüşü savunmuş olurlarsa olsunlar, kendi görüşlerinde Allah'ın birliği hakkında spekülasyonları olduğu anlamına gelmez çünkü her görüşte.statülerini belirleme nasıl yapılırsa yapılmış olsun, sıfatlar ve isimler Tek Allah'a racidir, O'na eş koşulan ikinci.üçüncü başka tanrılara değildir.

Kur'an'a göre Ehli Kitap bir yana putperestler bile Allah'ın var olduğuna inanıyorlar. Ancak hem Ehli Kitap hem de putperestler, Allah ile birlikte tabii ve insani nesneleri de tanrılar olarak kabul ettikleri için Allah onların inancını şirk ve küfür olarak nitelemektedir.
__________________
Halil Ay
dost1 isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
dost1 Adli üyeye bu mesaji için Tesekkür Eden 2 Kisi:
hiiic (5. December 2010), kamer (5. December 2010)
Alt 3. December 2010, 08:50 PM   #15
dost1
Site Yöneticisi
 
dost1 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 3.016
Tesekkür: 3.567
1.083 Mesajina 2.384 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 100000
dost1 is on a distinguished road
Standart

13. CENNETALLAH'INTEKELİNDEN DİYALOGCULARIN TEKELİNE GEÇİYOR

Bekir Karlığa aynı cevabının devamında şunları söylüyor:

"Hatta, Allah'ın varlığından da öte, Hz. Peygamber'i kabul etmeyenlere bile hoşgörülü davranır. Nitekim bir hadiste, Allah'tan başka ilah yoktur diyenler cennete girecektir' denilir. Bu hadisten dolayı İslâm bilginleri Hıristiyanların, Yahudilerin, Zerdüştilerin, hatta Budist gibi herhangi bir şekilde bir Tanrıya inananların cennete gireceklerini kabul ederler. Halbuki, Kur'an tanrı tanımazlılığa karşı derin bir hassasiyet göstermektedir. Ancak bu hassasiyet onların canına, malına kıyma noktasında değildir. Dolayısıyla, günümüzde ateistlere karşı olumsuz bir tutum takınılması söz konusu bile olamaz. Kaldı ki, ben ateistim diyen insanların, Kur'an'da söylenen tarzda ateist oldukları kanaatinde değilim."

Keşke Karlığa ateistleri de cennetten mahrum etmediğini açıkça ifade etseydi daha tutarlı olurdu. Belki bunu cümlesinin sonunda zımmen de ifâde ediyor gibi. Zira o, ateistlere bile ateist olma hakkı tanımayarak, "Kur'an'da söylenen tarzda ateist" olmadıklarını düşünüyor. Öyleyse! Öyleyse gerçek ateist olmadıkları için cennete yol bulabilirler!

Gelelim kullandığı hadise, bizzat bu hadis, Karlığa'nın bütün söylediklerini boşa çıkarmaktadır.

Ne demek: "Allah'tan başka ilah yoktur"?

Allah Bir ve Tek'tir demek değil midir?

Putlar, Allah değildir demek değil midir?

İsa, Allah olamaz demek değil midir?

Kutsal Ruh, Allah olamaz demek değil midir?

Üzeyir, Allah'ın oğlu olamaz demek değil midir?

Allah'ın oğlu, kızı yoktur demek değil midir?

Melekler, Allah'ın çocukları olmaz demek değil midir?

"Allah'dan başka ilâh yoktur" demek, Allah vardır; O'ndan başka ilâh veya tanrı yoktur demektir. Bu da, Allah Bir'dir ve Tek'tir demektir. Uzatmayalım, bu da her Müslümanın bildiği ve spekülasyonsuz inandığı şeydir.

Hadisten dolayı İslam bilginleri her din mensubunun cennete gireceğini söylüyormuş! Merak ediyoruz hangi İslâm bilgini Karlığa gibi düşünüyor? Belki birkaç tane.
Bu, İslâm âlimlerinin verecekleri bir karar değil ki! Çünkü Allah'ın kararı belli:

Mâide 72: "Andolsun "Doğrusu, Allah'ın kendisi, Mesihtir" diyenler kafir olmuşlardır. Ve Mesih "Ey İsrailoğulları! Benim de Rabbi, sizin de Rabbiniz olan Allah'a tapın; doğrusu kim Allah'a ortak koşarsa Allah cenneti ona haram eder, onun varacağı yer ateştir, haksızlık edenlerin yardımcıları yoktur" demişti."

Mâide 73: "Andolsun, "Doğrusu, Allah üçün üçüncüsüdür" diyenler kâfir olmuşlardır. Ancak tek Tanrıdan başka tanrı yoktur. Onlar dediklerinden vazgeçmezlerse, doğrusu, onlardan inkâr edenlere acıklı bir azap dokunacaktır."

Bizler Müslüman olarak Allah'a herkese Cennet'ini nasip etmesi için dua edebiliriz ancak. Cenneti veya Cehennemi parselleyerek dağıtamayız.
__________________
Halil Ay
dost1 isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
dost1 Adli üyeye bu mesaji için Tesekkür Eden 2 Kisi:
hiiic (5. December 2010), kamer (5. December 2010)
Alt 3. December 2010, 08:53 PM   #16
dost1
Site Yöneticisi
 
dost1 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 3.016
Tesekkür: 3.567
1.083 Mesajina 2.384 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 100000
dost1 is on a distinguished road
Standart

14. MÜSLÜMAN DİYALOGÇULARIN PAPAYA GÖNDERDİKLERİ "ARAMIZDAKİ ORTAK KELİME" BAŞLIKLI MEKTUP

Müslüman dinlerarası diyalogçular, aynı garabeti, 138 imzayla 12 Ekim 2007 günü Papa XVI. Benedikt'e gönderdikleri, "Sizin ve Bizim Aramızdaki Orta Kelime" başlıklı mektupta da sergilemişlerdir.

Ürdün Amman'daki Kraliyet Ehli Beyt İslâm Düşüncesi Müessesesi başkanı Prens Gazi bin Muhammed bin Tala'nın girişimiyle yazılan ve 5'i Türk 138 kişinin imzaladığı meşhur mektubun son III. kısmında şöyle deniyor:
(Tercümeyi mektubun Arapça aslından yapıyoruz)

"İslâm ve Hıristiyanlık arasındaki bazı şekli ihtilafların azaltılması bulunmadığı zamanda İslâm ve Hıristiyanlık muhtelif iki din olarak değerlendirilmesine rağmen, açıktır ki iki büyük vasiyet, Kur'ânı Kerim, Tevrat ve Ahdı Cedid (İncil) arasında bir bağ ve ortak bir zemin teşkil etmektedir. Tevrat'ta ve AhdCedid'te iki vasiyete temel teşkil eden ve onlardan fışkıran şey, Allah'ın vahdaniyetidir; yani Tek İlâh'tır..." (Bkz. Belge 3).
Belge 3



Papa'ya Müslümanca bir mektup yazılıyor; fakat her şeyden önce mektubun en önemli kelimeleri bile İncil'den alınıyor. Şöyleki: "İki Büyük Vasiyet" Pavlus İncili'nin Arapça tercümelerinden alınmadır. Markos'ta (12. Bab, 2831. cümlelerinde Hz. İsâ'nın Yahudilerin "Yazıcılar" denen bir grubuna mensup birisiyle tartışması anlatılır ve o, Hz. İsâ'ya sorar:

"Bütün vasiyetlerin ilki hangisidir?" Hz. İsâ cevap verir: "Birincisi, Ey İsrâil, işitin! Rabbimiz Tanrı'dır, Rabb bir'dir... İkincisi, komşunu kendin gibi seveceksin. Bu iki vasiyetten daha büyük vasiyet yoktur."

Oysa Kur'ânî kavram, "Emr"dir. Emr ile vasiyet arasında anlamca nüans farkı olmalıdır. Bu, o kadar önemli değildir. Burada yanlış olan, yine, İslâm'ı ve Hıristiyanlığı eş tutma; tevhidi ve teslisi eş görme; teslisi, en önemli bir İslâmî kavram olan "Vahdaniyet" ve "Tevhîd" ile karşılama girişimidir.

Aziz Egidio Cemaati tarafından 19 Kasım 2007 günü 42 kişilik farklı din mensubunun katılımıyla Napoli'de düzenlenen dinlerarası diyalog toplantısı vesilesiyle Napoli'deki Plebiscito meydanında diyalogçulann da hazır olduğu bir toplantıya hitab eden Papa XIV. Benedikt "Angelus" adlı bir konuşma yapmış ve özetle şu mesajlar vermiştir:

Bu kültürel ve dinsel etkinliğin dünyada barışın güçlenmesine katkı olmasını diliyorum. Bunun için dua edelim. Ama bütün misyonerler için de dua edelim. Bütün insanlığın Hıristiyanlaştırılması hususunda, her kilise aynı derecede sorumludur. Zorluklarla yüz yüze olan, çoğu kez takibata maruz kalan, papazlarıyla, rahibeleriyle, sivilleriyle misyonerlik cephesine de çalışanlardan da dualarımızı esirgemeyelim demiş ve diyalogçuları Hıristiyanhğa davet etmiştir.(30)

Papa kendi açısında doğru mantıksal bir çıkarım yapmıştır;Hıristiyanlara sürekli olarak "Aynı Tanrı'ya inanıyoruz", "İnancımız aynıdır" diyen Müslüman diyaloğçulara daha başka ne gibi bir teklif yapabilirdi Papa ?

İşte Papa'nın mektuptan ve diyalogtan anladığı budur; kendi adına ve hesabına doğru anlamıştır. Biz iyi de anlıyoruz; fakat anlatamıyoruz! Bu şekliyle yaptığınız diyalog Hıristiyanlığa hizmettir diyoruz; eğer aynı Tanrı'ya inanıyorsanız ortada bir şey kalmıyor diyoruz. Fakat Papa bu işlerden doğru mantıksal çıkarım yaparak: Buyurun Hıristiyanlığa diyor. Haksız mı?!

Daha da önemlisi mektuba imza koyanlardan beş kişiden birisi İstanbul müftüsü Mustafa Çağrıcı'dır; diğer dördü Ali Özek, İbrahim Kalın (SETA Başkanı), Ekmeleddin İhsanoğlu ve Caner Dağlı'dır. Ayrıca Yusuf Ziya Kavakçı'nın da imzası vardır.

Çağırıcı'nın İstanbul Müftüsü ismi ve sıfatıyla mektuba imza atmasıyla Diyanet İşleri Başkanlığı da bu mektuba ortak olmuştur; böylece hem de Papa'nın Hıristiyanlığa davetine muhatap olmuştur, hem de tevhidin teslis ile denk tutulmasına katılmıştır.

Ayrıca Ürdün Kraliyet ailesinin hazırladığı, böyle uluslar arası ilişkilerle ilgili bir mektuba imza koymak da bazen son derece tehlikeli olabilir. Geçen yıllarda da zaman zaman basına yansıdığı gibi, Batı ve Vatikan, küreselleşme siyaseti için İslâm dünyasına bir halife veya lider arıyor.

Dedeleri Kral Hüseyin'den beri Ürdün Kraliyet ailesi, İngilizlerin girişimi ve tahrikleriyle taliptir. Bilindiği gibi Ürdün Krallığının bugün başta ABD ve Vatikan olmak üzere, Batı ile çok yönlü sıkı ilişkisi vardır; dinlerarası diyalog için verdiği çok yoğun faaliyetleri ile önde olmak istiyor. Nitekim de söz konusu Papa'ya gönderilen bu son ikinci mektup ve 2006 yılında yine onun girişimiyle hazırlanıp gönderilen birinci mektupla, bunu bir ölçüde de gerçekleştirdi. Bu mektuplara, bütün İslâm dünyasından dilayogçu kişilere ve resmi kurumların temsilcilerine imza koydurtarak önderliğini göstermiştir.
Meselenin siyasi boyutuna böyle çok kısaca işaret ettikten sonra tekrar doğruların diyalog meselesine ve diyalog adına verilen tavizleri anlatmaya tekrar dönelim.
Eklenen Resim Ön İzlemesi
Dosya tipi: jpg Belge 3.jpg (46,5 KB (Kilobyte), 7x kez indirilmiştir)
__________________
Halil Ay

Konu kamer tarafından (5. December 2010 Saat 06:09 PM ) değiştirilmiştir.
dost1 isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
dost1 Kullanicisina Bu Mesaji Için Tesekkür Edenler:
hiiic (5. December 2010)
Alt 3. December 2010, 08:54 PM   #17
dost1
Site Yöneticisi
 
dost1 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 3.016
Tesekkür: 3.567
1.083 Mesajina 2.384 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 100000
dost1 is on a distinguished road
Standart

15. CUMA HUTBELERİNE İTİRAZ

2006 yılı içerisinde, eski ABD Türkiye Büyük Elçisi E.Edelman ve AB. Türkiye Deligasyonu başkanı Kretschmer'in Cuma hutbelerinde geleneksel olarak okunan 'Allah indinde din, İslâm'dır" (Âli İmrân, 19) meâlindeki ayetinin okunmasıyla dinler arasında ayırım ve Hıristiyanlığa tehdit yapıldığı iddiasıyla rahatsızlıklarını dile getirdikleri basında yer aldı. Hatta Edilman'ın bu rahatsızlığını AKP hükümetine mektupla ilettiği söylendi.

Yine basında Diyanet İşleri Başkanlığının müftülüklere genelge göndererek, söz konusu ayetin okunmamasını talep ettiği yönünde haberler yer aldı. Bunun üzerine Başbakanlık 03.04.2006 tarihli basın açıklamasıyla olayı yalanladı.

Benim de bildiğim kadarıyla Başkanlığın müftülüklere göndermiş olduğu resmi bir genelgesi yoktur.
Ancak, o günden bugüne, gerek yut içindeki ve gerekse DİTİB bağlı Yurtdışı camilerde hutbelerde bu ayetin okunmasında kayda değer bir azalma olduğu gözlemlenmektedir. Bunda bazı imamların veya müftülerin şahsi tutumları da etkili olmuş olabilir.
__________________
Halil Ay
dost1 isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
dost1 Kullanicisina Bu Mesaji Için Tesekkür Edenler:
hiiic (5. December 2010)
Alt 5. December 2010, 01:02 AM   #18
dost1
Site Yöneticisi
 
dost1 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 3.016
Tesekkür: 3.567
1.083 Mesajina 2.384 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 100000
dost1 is on a distinguished road
Standart

16. HIRİSTİYANLAR DOĞUŞTAN HIRİSTİYAN YARATILMIŞ

Müslüman dinlerarası diyalogçularının İslâm'ı tahrif hareketlerinden birisi de, insanların doğuştan Hıristiyan, Müslüman ve Yahudi vb. din mensubu olarak yaratılması iddiasıdır.

Bakınız aynı Uşşak ne diyor: "Yani benim Müslüman, senin Hıristiyan olarak yaratılman ya da benim Türk, senin Kürt olarak sırf biz tanışalım, kesret içinde vahdeti bulalım diye. İşte bu çoğulculuk, çok dillilik, çok dinlilik ... Allah'ın muradı olduğunu kabullenmek."(31)

Allah elbette insanları tanışmaları için kavim kavim yaratmıştır; ancak onları doğuştan ne şu dinin ne bu dinin mensubu olarak mı yaratmıştır? Acaib bir iddia. Böyle bir iddia, birçok İslâmî hakikati boşa çıkarmak olur.

1.Hz. Peygamber (s.a.v.)'in "Her çocuk, fıtrat üzere doğar. Çocuk ebeveyni yahudiyse Yahudi, hıristiyansa Hıristiyan, mecusiyse Mecusi olur." Şeklindeki meşhur hadislerine aykırıdır.

2.Allah'ın adalet ilkesini zedeler. Çünkü Allah insanları doğuştan farklı dinlerde yaratacak, sonra da kafir ve müşrik oldukları için ahrette cezalandıracak! Bu Allah'ın âdil olmasına aykırı olduğu gibi, Allah'ın tahrif edilen her ilâhi dinden sonra dinini yenilemesi ve risalet tarihi gerçeğine de aykırıdır.

3.İslâm'ın önceki dinleri nesh ettiği inancına aykırıdır: İslâm inancına göre, İslâm'ın Hz. Peygamber'e vahyedilmesiyle Yahudilik ve Hıristiyanlık nesh edilmiştir. İnsanları Allah doğuştan Hıristiyan veya Yahudi yaratıyorsa, o zaman Allah'ın ve Hz. Peygamber'in insanları İslâm'a davet etmesinin bir anlamı kalıyor mu?

4.İslâm'ın son din olması inancını ortadan kaldırır. İslâm sadece tarih açısından son din değildir; bir dinde olması gereken en başta doğan insan ve ahret açısından da tam dindir. Nitekim Allah buyuruyor ki: "Bugün sizin için dininizi kemâle erdirdim, size nimetimi tamamladım, ve size din olarak İslâm vaz ettim." (Mâide:3)

Uşşak gibi düşünen Müslüman dinlerarası diyalogçular, sap ile samanı birbirine karıştırma deyişinde ifade edildiği, hakikat de vahayı, doğru ile yanhşı birbirine karıştırıyorlar.
__________________
Halil Ay
dost1 isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
dost1 Kullanicisina Bu Mesaji Için Tesekkür Edenler:
hiiic (5. December 2010)
Alt 5. December 2010, 01:05 AM   #19
dost1
Site Yöneticisi
 
dost1 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 3.016
Tesekkür: 3.567
1.083 Mesajina 2.384 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 100000
dost1 is on a distinguished road
Standart

17.TÜRKİYE'NİN ŞEHİRLERİNE HAÇ VE SİYON DAMGASI VURMAK

Müslüman Hıristiyan diyalogçuların diyalog toplantıları için seçtikleri şehirlerimiz özellikle geçmişte Hıristiyanlık için önemli olmuş şehirlerimizdir: İstanbul, İzmir, Hatay, İskenderun, Urfa, Harran vb.

25-30 Eylül 2005 tarihinde Hatay'da tertiplenen "I. Hatay Antioch Medeniyetler Buluşması, Antioch Güneşi Altında" adlı toplantı, bütün toplantıların en rezili ve aynı zamanda ibretle üzerinde durulması gereken bir toplantıydı. Uluslar arası nitelikli olan bu toplantı "akademik" görünümlü siyasi bir toplantıydı.

Hatay'da dinlerarası diyalog neyi medeniyetler ittifakı buluşması yapmak için, Hatay ismini siyon yıldızına, Hıristiyan haççın çevirmek mi gerekliydi?

Toplantının alt başlığı, "Antioch Güneşi Altında" ibaresi, güneş filan temsil etmiyor! Gökten inen, kanatlarını germiş beyaz güvercin ve ayakları altına yazılan ibare, sanmayın barışı temsil ediyor. O şekliyle o güvercin hıristiyanî bir semboldür; Teslis'in üçüncü tanrısı Kutsal Ruhu temsil eder. (Bkz. Belge 4).

Bu sembol, varlığını şu İncil cümlesinden alır:

"Bütün insanlar vaftiz edildiğinde, Mesih de vaftiz edildiğinde ve dua ettiğinde, gökler açıldı ve kutsal ruh, bir güvercin gibi kendi şekliyle onun üzerine indiğinde, göklerden bir ses geldi: Sen benim sevgili oğlumsun, seninle ben çok hoşnudum." (Luka: 3, 2122)

Başka eski İncil nüshalarında, son cümle yerine "Bugün seni doğurttum" cümlesi vardır.(32)

Bugüne dek, dünyanın çeşitli kentlerinde bir çok benzer toplantı yapıldı, o şehirlerden hangisinin ismine siyon yıldızı ve haç işareti kazındı?

Burada Ziya Paşa'nın şu meşhûr beytini balısla hatırlamamak elde değil:

"Ümmîdi vefa eyleme her şahsı değalde,
Çok hacıların çıktı haçı zîri beğalden."
(Her hileci kişiden vefa ümidi bekleme,
Çok hacıların koltuk altında haçı çıktı.)


Mason Mithat Paşa'nın yaptığını hatırlamamak olur mu?

Mithat Paşa da, batının gelişmesini Hıristiyanlık sanarak batıcılık sevdasıyla bir Osmanlı bayrağının ay ve hilâlinin yanına haç resmi kondurtmuştur. Hatıratında kendi yaptığı edepsizliği üçüncü bir şahıs ağzından takdirle anlatmayı da ihmal etmemiştir.(33)

Görüyorsunuz, bu ülke ne cevherler .insanlar yetiştirebilmiş! Gündüz elinde yanan fenerle sokaklarda dolaşan Sinoplu Diyogen'e sormuşlar: "Ne yapıyorsun!" Üstad? "Adam arıyorum, adam" demişti.

Üstüne üstlük, Hatay Buluşmasını tanıtan kitapçığın içine bir de Atatürk resmi koymuştur.

Misyoner okullarını kapatan ve misyonerleri Türk çocuklarını Hıristiyanlaştırıyorlar diye ülkemizden kovan Atatürk'ün resmi böyle bir kitaba niçin konuyor!?

Öyle sanıyorum ki, verdiğimiz bu birkaç örnek, Müslüman dinlerarası diyalogçuların diyalog adına nasıl bir İslâm anlayışına doğru gittiklerini göstermeye kafidir.

Müslüman diyalogçuların İslâm bahçesinde yetiştirmeye çalıştıkları bu acı meyveler, umarım genç nesillerimizi zehirlemez. Bunların en acısı ve zehirlisi de, daha önce de belirttiğimiz gibi tevhid ile teslisi denkleştirme aynileştirme girişimidir.

Şimdi, tartışmasını yapmayı söylediğimiz soruya gelelim:

Birçok dinlerarası diyalogçunun da dediği gibi Bekir Karlığa'nın "Allah aynı yollar farklı yaklaşımı doğrudur." (34) yargısının doğru olup olmadığı üzerinde duralım.

Buradan maalesef tam bir sofistik mantık ve zihniyet sergileniyor. Belki, "Her dine göre ayrı Tanrı olmaz; Tanrı Tek'tir" doğru önermesi ve akidesinden hareket ediliyor; ancak bu, her dinin Tanrı tasavvurunun O'na imân şekli olan amentüsünün aynı ve tek tanrı olduğu sonucunu zorunlu olarak doğurmaz. "Tek Tanrı, yollar farklı" şeklindeki Müslüman veya Hıristiyan diyalogçuların sloganları, mantık, matematik ve bizzat farklı yollar, yani dinler açısından saçmalıktır; bizzat her dinin kendi akidesine aykırıdır.

Tek Tanrı, Hıristiyanlıktaki teslisin hangi Tanrısı olabilir? Baba'ya mı, Oğul İsâ'ya mı, Kutsal Ruh Tanrı'ya mı karşılık gelecektir? Her üçüne de denirse bu, Tek = üç demek gibi bir şey olur.

Bunlardan, sözgelimi Baba Tanrı, tek olarak nitelenirse, diğer ikisi artık Tanrı olmayacaklar mıdır? Teslis inancına göre üç tanrı ortak bir cevhere sahiptir; ancak her üçü de ayrı üç şahıstır (persona).

Hıristiyanlar teslisi, "Scutum Fidei" (İmân Füzesi) dedikleri Şema l'de şöyle ifade ederler.
Görüldüğü hepsinin ortak cevheri Tanrı'dır; ama Baba, ne Oğuldur ne de Kutsal Ruh'tur; aynı şey böylece diğerleri için de söylenir. Dolayısıyla ortada üç ayrı şahıs tanrı vardır. Diyalogçular bunu nasıl Tek Tanrı'ya indirgeyebiliyorlar da, "tevhid gibidir" diyebiliyorlar.

Geçmişte Yahudiler gibi bazı Hıristiyan mezhepleri, özellikle Yahya İbn Adî gibi Hıristiyan teologları,(ŞEMA 1)
Müslümanlarla tartışmalarında ve bir ölçüde de İslâm'dan etkilenerek, İsa Tanrı, babanın kelâm ve hikmet sıfatının ve Kutsal Ruh da O'nun güç ve kudret sıfatının tecellisidir; o halde durum, İslâm'daki Allah'ın sıfatlan gibidir demişlerdir. Bugün de bazı Cizvit diyalogcu papazlar Müslüman diyalogculara bu öğretiyi tekrarlıyorlar; bunların en bilinen örneği, Th. Michel'dir.(35)

Diyelim, Müslümanlara yanaşmak için iddia ettikleri gibi Tek Tanrı'nın sıfatları olarak kabul edelim. İslâm'da Allah'ın sıfatlan veya isimleri, yine Allah'ın kendisini niteler ve Allah'dan başka ve ayrı tanrıların varlığına asla delâlet ve tekabül etmezler. Yani sıfatlarla Allah, hâşâ bir, iki, üç tanrı olmaz. Oysa Hıristiyanlıkta, İsâ'yı Tek Tanrı'nın kelâm sıfatı ve Kutsal Ruh'u güç sıfatı kabul edilse bile, bu sıfatlar Tek Tanrı (diyelim Baba Tanrı)dan ayrı varlıksal niteliğe sahip şahıs tanrılara tekabül ederler. Dolayısıyla İsâ'ya ve Kutsal Ruh'a Tanrı'nın sıfatları demek, tanrıları, Tek tanrı'ya indirgemez. Çünkü bilindiği gibi teslise göre, İsa tanrı ve Kutsal Ruh tanrı, Baba'dan sıfatları olarak birincisi "doğurtma" ve ikincisi "üfleme" yoluyla çıksa bile, İsa'nın kendi başına ve Kutsal Ruh'un kendi başına ayrı tanrısal varlıkları söz konusudur.

Yahudilikte İslâm'a yakın Tek Tanrı inancı vardır; fakat onların Tanrı hakkında, Tevrat metinlerinde geçtiği şekliyle, Tanrı'ya Tanrılıkla asla bağdaştırılamayacak olumsuz nitelikte öğretileri vardır.

Budizm'de ve Hinduizmde tek ve şahıs bir Tanrının olup olmadığı bile tartışmalıdır.
O halde nasıl oluyor da Allah, bu dinlerin Tanrılarıyla aynı ve tek görülebiliyor? Bir dinde her şeyden önce esas olan Tanrı inancı ile bu inancın Tanrı'ya ait bildirilen nitelikleri, isimleri ve fiilleri vasıtasıyla insanda tasavvur ettirdiği tanrı anlayışıdır. Yollar böyle farkh olursa, nasıl bütün dinler Tek ve Aynı Tanrı inancını tasavvur ettirirler?

Elbette Allah, Tek'tir; dinlere göre çok değildir, ancak, Allah, İslâm'da olduğu gibi insanlardan Kendisine doğru imanla, doğru Tanrı tasavvuruna sahip olmalarını ister. İmânın manası da budur.

İhlâs Suresi: "De ki Allah Tek'tir, Samet'tir; doğmamış ve doğurtmamıştır. O'na başka bir şey eşit ve denk değildir."

Kâfirûn Suresi: "Ey kâfirler! Ben sizin taptığınıza tapmam O halde sizin dininiz size, benim dinim bana."

Fatiha Suresi: Râhman, Râhim Allah'ın adıyla... Ancak Sana ibadet eder ve Sen'den yardım dileriz. Bizi doğru yola ilet.... Gazaba uğramışların ve sapmışların yoluna değil" Âmin.

Müfessirlere göre gazaba uğrayanlar Yahudiler; sapmışlar da Hıristiyanlardır.

O halde "Yollar farklı" ise; bütün yollar Tek Tanrı inancına götürmüyor.

Zikrettiğimiz bu ayetlerde Allah, zaten farklı yılların Tek Tanrı'ya götüren yollar olmadığını açıkça belirtiyor. Allah'ın kendinde Tek olması ayrı şeydir; insanların bu Tek Tanrı'yı dinlerinde ve imanlarında tasdik edip etmeleri ayrı şeydir. Dolayısıyla, farklı yollar, insanları farklı farklı Tanrı inancına götürüyor. Allah'a göre bu farklı ve tevhidçi olmayan inançların ise, hiçbir dini değeri yoktur. Çünkü Allah'ın tabiatı hakkında yanlış şeylere inanıyorlar.

Bu, "Bütün yollar Roma'ya çıkar" gibi bir şey değildir. Kaldı ki, ancak ve ancak Roma'ya çıkan bütün yollar Roma'ya çıkar; yoksa bütün yollar Roma'ya çıkmaz.

Diğer taraftan, bazı dinler arası diyalogcular "Diyalog, dinlerin inançları ve kelâmî teolojik meseleleri üzerinden yapılmamalı", "diyalog dinleri birleştirme girişimi değildir" gibi laflar ediyorlardı!

Bütün insanlar Tek Tanrı'ya inanıyor demek ve böylece tevhidi ve teslisi aynı görmek nedir? Bu, kelâmî veya teolojik değil midir? Bütün iman ve inanışları denk ve aynı görmek dinleri bir görmek değil midir?

"Yollar farklı, Allah Tek'tir" önermesi, zaten doğru sonuç vermeyen çelişkili bir önermedir. Yolların farklılığı neden ve neredendir? Eğer Hıristiyanlar da doğrudan Allah, Tek'tir; doğurtmaz ve doğrulmaz deselerdi yollar farklı olmayacaktı.

Örneklerde ortaya koymaya çalıştığımız gibi, çıkarım, diyalog için anladıkları ve anlattıkları İslâm, Hz. Muhammed'siz ve Tevhid ile teslis arasında fark görmeyen, diyalog adına her türlü tavizin verildiği ılımlı başkalaştırılmış bir İslâm'dır.
Eklenen Resim Ön İzlemesi
Dosya tipi: jpg Belge 4.jpg (95,4 KB (Kilobyte), 6x kez indirilmiştir)
Dosya tipi: jpg Belge 5.jpg (23,3 KB (Kilobyte), 8x kez indirilmiştir)
__________________
Halil Ay

Konu kamer tarafından (5. December 2010 Saat 05:40 PM ) değiştirilmiştir.
dost1 isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
dost1 Adli üyeye bu mesaji için Tesekkür Eden 2 Kisi:
hiiic (5. December 2010), kamer (5. December 2010)
Alt 5. December 2010, 01:06 AM   #20
dost1
Site Yöneticisi
 
dost1 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 3.016
Tesekkür: 3.567
1.083 Mesajina 2.384 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 100000
dost1 is on a distinguished road
Standart

18. İSLÂM'IN HEDEFİ İNSANLIĞIN MÜSLÜMAN OLMASI DEĞİLMİŞ

Polemik Değil Diyalog adlı kitabın "Ortak Söze Gelmek" başlıklı kısmına H.Karaman ile yapılmış bir sohbetin metni veriliyor.

"Polemik"e yol açabileceği düşünülen bazı ayetler diyalog için yorumlanırken, şüphesiz doğru yorumlar da yapılarak güzel şeyler de söyleniyor.

Müslümanların kafirler ve müşriklerle dostluk kurup kuramayacağı meselesi tartışmasını Karaman şu cümleleriyle bitiriyor: "Şimdi tekrar konumuza dönelim. Bütün insanların müslüman olmaları dinin, Kur'an'ın hedefi değildir. Kur'an'ın hedefi; din özgürlüğü ve adalet çerçevesinde, insanların birbirlerine karşı iyi ilişkiler içerisinde yaşadıkları bir dünya düzenidir. Kur'an bunu istiyor" (s .41)

Cümlenin son ifadelerine bir itiraz olamaz : İslam kimsenin zorla ve kılıçla da Müslüman yapılmasını istemez. Ancak cümlenin anlamadığımız tarafı insanların müslüman olması Kur'an'ın değildir kısmıdır.

Karaman, "Kur'an'ın hedefi insanları Müslüman yapmak değildir ." şeklinde bir şeyler söyleseydi belki cümlesinin son kısmıyla birlikte değerlendirildiğinde anlamlı olabilirdi; yani derdik ki Karaman, İslam insanların özgür iradesine ve seçimine seslenir, dileyen Müslüman olur.dileyen olmaz gibi bir düşünceyi ifade etmek istemiştir.

Kur'an'ın hedefi insanların müslüman olması değilse, Kur'an'ın vahyedilmesinin ne anlamı var?

Alemlere rahmet, müjdeci ve uyarıcı olarak Hz. Muhammed (sav.) risalatle görevlendirilmiş olması, sadece başka din mensuplarının misyonerlik yapmaları için özgürlükçü bir ortam ve düzen sağlamak için midir?

Kur'an'da davet ve tebliğ emri hiç yok mudur? Kur'an'ın hedefi insanları Müslüman olması değildir derken Karaman'ın zihninde hidayet Allah'tandır yargısı; Peygamber'e " Sen dilediğini doğru yola eriştiremezsin.lakin Allah eriştirir" (Kasas 56) şeklindeki ayeti veya benzer ayetleri düşünmüş olabilir.

Nevar ki, yine de bunlarla Karaman'ın kendi yargısı çelişiktir. Çünkü Allah, Hz. Peygamber'e senin vazifen ancak tebliğdir, hidayet ancak Ben'im işimdir derken tam da Kur'an'ın hedefinin insanların Müslüman olması olduğunu belirtiyor.

Kısaca ifade edecek olursak, Kur'an'ın hedefinin özgür ve adil bir dünya düzeni olmasıyla, aynı zaman insanların müslüman olması veya insanlara müslüman olmaları için teklifte bulunmak çelişki teşkil etmez.

Sonuç olarak diyebilirz ki, diyalog düşüncelerinden verdiğimiz bazı örneklerin de gösterdiği gibi, Müslüman diyalogçuların yaptıkları diyaloğun Hz. Muhammed 'e ve ümmetine bir faydası olmayacağı açıktır.

Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı, bu amaçlı ve gerekçeli 67 Haziran 1997 tarihinde istanbul Hilton Otel'de "Medeniyetlerarası Diyalog" isimli bir konferans tertip etmiştir.

Tebliğleri, "Medeniyetler Çatışmasından Diyaloğa" adıyla istanbul, 2000 neşretmişlerdir.

Paton ((D.R.): Breaking Barriers, Nairobi, 1975, Geneva,WCC, 1972, s. 73. Aydüz (D.): Tarih Boyunca Dinlerarası Diyalog, izmir, 2005, s. 2021.

Neuner (J.) and Dupuis (S.J.): The Christian Faith in the Doctrinal Documents of Catholic Church, London, Collins, 1983, s. 323

Zaman, "Dünya Barışı için" adlı M.Erişen ve M.Ermek'in haberi, 10Şubat 1998.

Flannery (A.): Vatican Concil II, The Conciliar and Post Consiliar Documents, Dublin, 1981,s.819.

Papa II. John Paul: Redemptoris Missio, Vatican, Roma, 1991, s. 5557.

Gülen (F.): Kur'an'dan idrake Yansıyanlar, istanbul, 2000, s. 247248.

Bu nikahlanma olayına eserin 146 nolu dipnotu ile Gülen, Ali elMuttaki'nin "Kenzu'lUmmaI"
(11/424) adlı eserinden dayanak gösteriyor. Ancak rivayetin metnini vermiyor. Orada Hz.Peygamber'e isnad edilen söz şudur:
"Sa'd ibn Cünade'den, Allah Resûlü dedi: Cennet'te Allah beni imrân kızı Meryem, Firavun'un hanımı ve Musa'nın kız kardeşi ile evlendirecek..." Bu rivayet farklı ravilerden az çok farklarla Taberânî: Mu'cemu'lKebîr, VI, 52, no: 5485;

Heysemî: Mecmu'a, IX, 128, gibi diğer kaynaklarda da geçmektedir. Ancak rivayet sahih hadislerin kaynağı Kütubi Sitte'de yoktur.

10 Karayeğen (i.): "10 Yıldır Doğru Adrestesiniz", Aksiyon Özel Sayı, No: 470, sAralık2003, s. 5.

" Oruç (M.): Dinlerarası Diyalog Tuzağı ve Dinde Reform, 3. baskı, Arı Sanat Yayınları, istanbul, tz.S. 3031.

12 Zaman On Line, 9.12.2006, N.Akman: "Kardinal Ratzinger Türkiye'de Papa Oldu."

13 Hz.isâ'nın dönüşüyle ılgılı gösterilen ayetlerin yorumunda, meşhur tefsirci elKurtubi'ye göre,
Sahabe ve Tâbi'ûn devrinde yorum ihtilafı çıkmıştır. Bkz. ElKurtubî: elCâmi'u li'lAhkâmi'l
Kur'ân, Kelime, 1934, c. 16, s. 105.

14 Yıldırım (S.): "Salat ve Selam Hz. isa için", Aksiyon, sayı 470, 8 Aralık 2003, s. 45.

15 Yıldırım (S): Kur'ânı Hakîm ve Açıklamalı Meâli, istanbul, 2002, s. 9.

16 Kutsal Kitap, Kitabı Mukaddes Şirketi, istanbul.2001, s. 1193.

17 KutsalKitap, s. 1374.

18 Batı'da Kur'an hakkında en son çıkan kitaplardan birisi olan "The Cambridge Companion to
the Our'ân" (Cambridge University Press,2006) adlı eserde, H.Motzki "Altematif Acco
unts of the Our'ân's Formation" adlı makalesinde, "Kur'an'ın yazarı Muhammet'tir"
demektedir, bkz. s. 59.

19 Mason (D.): Le Coran et la Revelation Judeo Chretienne, 2 cilt, Paris, 1958.

20 VVİckvvire (D.): Yahudi, Hıristiyan ve islâm KaynaklarınaGöre Kutsal Kitabın Değişmezliği,
istanbul 1999; Agy.: ilahiyata Ait Bir Kaynak Kitap (Henüz basılmamıştır)

21 Milli Eğitim Bakanlığı Din Kültürü ve Ahlâk Bilgisi, 5, istanbul 2002, s. 18.

22 A.g.e, s. 29.

23 A.g.e, s. 29.
24 A.g.e, s. 29.

25 Aslan (A.): Religious Pluralism in Christian and Islamic Philosophy, Surrey, 1998, s. 262.
26 Kur'ân: ihlâs Suresi
27 Tempo: Sayı 990, 23 Kasım 2006, s. 18.
28 Tempo: 990. Sayı, 23 Kasım 2006, s. 19.
29 http://arama.hurriyet.com.tr/arsivnews.aspx?id=218557 (Hürriyet, 18 Nisan 2004)
30 Vatan Gazetesi: "Herkes Hıristiyan Olsun",22.10.2007.
31 Zaman, 09.12.2006, C.Uşşak: Diyalogda Herkez Kazanır, s. 3 http:/www.zaman.com.tr/webapptr/yazdır.do?haberno=465339.
32 The Holey Bible, Reviser Standart Version, 2.baskı, 1974, s. 57,dipnotk.
33 Mithat Paşa: Tabsırai ibret, istanbul, 1325H,c.l,s. 181.
34 Tempo, s. 18
35 Michel (Thomas): Tevhid Çizgisinde Müslüman Hıristiyan Dilayoğu, Hz. isa'nın Geri Dönüşü,istanbul, Yeni Asya Neşriyat, 2004.
__________________
Halil Ay

Konu kamer tarafından (5. December 2010 Saat 06:07 PM ) değiştirilmiştir.
dost1 isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
dost1 Adli üyeye bu mesaji için Tesekkür Eden 2 Kisi:
hiiic (5. December 2010), kamer (5. December 2010)
Cevapla

Bookmarks

Etiketler
arası, dinler, diyalog


Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı

Hizli Erisim


Tüm Zamanlar GMT +3 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 09:26 AM.


Powered by vBulletin® Version 3.8.1
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
Hanifler - Kuran odaklı gerçek din islam