hanifler.com Kuran odaklı dindarlık  

Go Back   hanifler.com Kuran odaklı dindarlık > NÜZUL SIRASINA GÖRE NECM NECM KUR'AN'IN TÜRKÇE MEALİ Hakkı YILMAZ > MEKKE DÖNEMİ > ALAK SÛRESİ

Cevapla
 
Seçenekler Stil
Alt 8. February 2013, 05:51 AM   #1
sevginur
Uzman Üye
 
sevginur - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Nov 2012
Mesajlar: 300
Tesekkür: 477
198 Mesajina 386 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 22
sevginur has much to be proud ofsevginur has much to be proud ofsevginur has much to be proud ofsevginur has much to be proud ofsevginur has much to be proud ofsevginur has much to be proud ofsevginur has much to be proud ofsevginur has much to be proud of
Standart Alak Süresi (İndirilen İlk Süre)

Selamun aleykum ,Kur’an ı doğru anlamak isteyen , bizzat tanışmamız ve anlama çabası içinde olan kardeşlerim.!

Eğer onu anlayarak okumayıp, Rabbin önerdiği gibi ayetler üzerinde düşünmüyorsak kuranı geleneksel okumadan ileri geçmemiş demektir..
İşte Kuran'da Değerli kardeşimiz Hakkı Yılmaz'ın bizlerle paylaştığı bilgileri sunuyorum. Hepimiz Kur'an bilgilerimizi pekiştirme,araştırma ve öğrenme açısından ''Alak süresi''süresinden kısa anlayabileceğimiz şekilde ,devamında teferruatlı ayet bilgilerini Hocamızın deyimiyle kur'an'ca Allah'ın açıklamalarıdır. Forumda ismini aldığı süreleri bölümünde , inceleyerek Kur'anı anlama gayretinde olan kardeşlerimiz için faydalı olacağını düşünüyorum..Bu yönde bizlerde kendisine yardımcı olmalıyız. Konuları arama da öne çıkartarak Kuranı nasıl anlamalıyım diyen kardeşlerimize ve bize bir ışık bir olması için çok çalışmalıyız..
Allah neyi dilediğimizi en iyi bilendir hidayete açılan kapı Kur'anı okuyarak anlamakla açılacaktır.Bu nedenle Rabbimizin değerli kullarıyla bizleri bu yolda mesafeler kat etmemiz için imkanlar sunuyor.Bu fırsatları değerlendirelim İnşallah.Gayret bizden Yardım Allah'tan..


ALAK SÛRESİ’NE GİRİŞ



Âdını ikinci Âyetinde geçen alak sözcüğünden alan bu Sûre, Mekke'de inen ilk Sûredir. Alak Sûresini bütün incelikleriyle anlamak, onun indirilen ilk Sûre olduğunu bilmek ve bunu dikkate almakla mümkündür. Edebiyattaki "mukaddime" usulüne kıyas edilerek bu Sûreye "Kur'ân'ın önsözü" de denilebilir. Bu özelliği dikkate alındığında, Sûrenin ibaresinden, işâresinden, delâletinden ve iktizasından hareketle Kur'ân'ın bütününe ulaşmak; Kur'ân'da neler bulunduğu, Kur'ân'ın neler içerdiği hakkında genel bir kanaate varmak mümkündür.

Bu Sûre ile Yüce Allah, Muhammed peygamberi muhatap alıp ona konuşmuştur. Tek taraflı bir hitap olan bu konuşmayla, Muhammed b. Abdullah'ı tüm insanlığa gönderdiği İslâm Dîninin son peygamberi olarak görevlendirmiştir. Bu Sûre ile ona ilk mesajlarını vahyetmiş, bu mesajların gereğini yerine getirme konusunda peygamberinin zihninde oluşan bazı soruları da gidermiştir. İçeriğini daha iyi anlayabilmek için Sûrenin yukarıda sayılan özelliklerini dikkatten uzak tutmamak gerekir.


Doğrusunu en iyi bilen Allah’tır



Hakkı YILMAZ
__________________
De ki: “Ey kâfirler!
Ben sizin taptıklarınıza tapmam/ Ben sizin yaptığınız ibâdeti yapmam.
Siz de benim taptığıma tapıcı değilsiniz/ Siz de benim yaptığım ibâdeti yapmazsınız.
Ve ben asla sizin taptıklarınıza tapacak değilim/ Ben asla sizin yapmış olduğunuz ibâdeti yapıcı değilim. Siz de benim taptığıma tapacak değilsiniz/ Siz de benim yapmakta olduğum ibâdeti yapıcı değilsiniz.
Sizin dininiz sadece sizin için, benim dinim de sadece benim içindir.”
Kâfirûn Sûresi
sevginur isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 8. February 2013, 06:09 AM   #2
sevginur
Uzman Üye
 
sevginur - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Nov 2012
Mesajlar: 300
Tesekkür: 477
198 Mesajina 386 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 22
sevginur has much to be proud ofsevginur has much to be proud ofsevginur has much to be proud ofsevginur has much to be proud ofsevginur has much to be proud ofsevginur has much to be proud ofsevginur has much to be proud ofsevginur has much to be proud of
Standart Peygamberimize ilk vahyin gelişi ile ilgili Rivayetleri Kur'ân ışığında incelenmesi

ÂYETLERİN İNİŞLERİYLE İLGİLİ MEŞHUR RİVÂYET:


Peygamberimize ilk vahyin gelişiyle ilgili olarak Sâhih-i Buhârî'nin Vahy Kitabı'nda nakledilen 3 numaralı rivâyet şöyledir:



Bize, Yahyâ b. Bükeyr, ona Leys, ona Ukayl, ona İbni Şihap, ona Urve b. Zübeyr, Urve de müminlerin annesi Ayşe'den tahdis etti. Mü'minlerin annesi Ayşe şöyle dedi:

Rasûlullâh'a ilk vahyin başlayışı, uykuda doğru rüya görmekle olmuştur. Her gördüğü rüya sabah aydınlığı gibi ortaya çıkardı. Sonraları ona yalnızlık sevdirildi. Hıra dağındaki mağaraya yalnızlığa çekilir, belirli gecelerde ailesinin yanına gelinceye kadar ibadet ederdi. Tekrar yiyecek içecek alır, yine giderdi. Tekrar Hadice'nin yanına döner, yiyecek içecek tedarik edip yine giderdi. Ta ki vahiy gelene kadar...

Bir gün Hıra mağarasında iken melek ona geldi, ikra = oku dedi. O da "Ben okuyucu değilim" dedi. Peygamber buyurdu ki: "O zaman melek beni alıp takatim kesilinceye kadar sıkıştırdı. Sonra beni bırakıp yine, ikra = oku dedi. Ben de ona, "Ben okuyucu değilim" dedim. Yine beni alıp ikinci defa takatim kesilinceye kadar sıkıştırdı. Sonra beni bırakıp yine, ikra=oku dedi. Ben yine, "Ben okuyucu değilim" dedim. Sonra beni üçüncü defa sıkıştırdı. Sonra bırakıp: "Yaratan Rabbinin adıyla oku! İnsanı kandamlasından yarattı. Oku! Rabbin en büyük cömertliğin sahibidir." Bunun üzerine Rasulüllah, bu Âyetlerle yüreği titreyerek Hadice'ye döndü." Beni sarıp örtünüz, beni sarıp örtünüz!" dedi. Korkusu gidinceye kadar vücudunu sarıp örttüler. Ondan sonra, olanları Hadice'ye haber verdi. Kendimden korktum dedi. Hadice de: "Hayır, vallahi. Allah seni ebedî yen rüsva etmez. Çünkü sen, yakınlarına sıla yaparsın, acizlerin işini görürsün, fakire yardım eder, kimsenin kazandıramayacağını kazandırırsın. Misafiri ağırlarsın. Hak vekillerine yardımcı olursun dedi. Ve hemen Peygamberi alıp amcasının oğlu Varaka'ya götürdü. Bu kişi cahiliye döneminde Hıristiyan olmuş bir kişi idi. İbrânîce yazı yazmasını bilir, 'denİncîl Allah'ın dilediği kadar bazı şeyleri İbrânîce yazardı. Ve kördü. Hadice Varaka'ya: Amcaoğlu dinle! Kardeşinin oğlu ne söylüyor? dedi. Varaka: "Ne var kardeşimin oğlu?" diye sorunca, Rasulüllah, gördüğü şeyleri ona haber verdi. Bunun üzerine Varaka: O gördüğün, Allah'ın Mûsâ'ya indirdiği Namus'tur. Ne olurdu, senin davetin günlerinde ben de genç olsaydım. Kavminin seni çıkaracakları/hicrete zorlayacakları zaman sağ olsaydım dedi. Bunun üzerine Rasulüllah: Onlar beni çıkaracaklar mı? diye sordu. O da: Senin gibi bir şey getirmiş [vahiy tebliğ etmiş] bir kimse yoktur ki düşmanlığa uğramasın. Şayet senin davet günlerine ulaşırsam sana son derecede yardım ederim dedi. Ondan sonra çok geçmedi, Varaka öldü. Ve bir müddet vahy kesildi." [1-1] Sâhih-i Buhârî'nin Vahy Kitabı'nda nakledilen 3 numaralı rivayet


Alak Sûresi şimdiye kadar bu rivâyet doğrultusunda anlaşılmaya çalışılmıştır. Oysa Âyetleri anlamanın en iyi yolu, onları Kur'ân'ın diğer Âyetleriyle açıklama ilkesinden hareket ederek Sûreyi Kur'ân'ın genel çerçevesi içinde anlamaya çalışmaktır. Bu ilke, öncelikle vahyin başlangıcını anlatan ve yukarıda özeti verilen meşhur rivâyetin Kur'ân ışığında dikkatle incelenmesini gerektirir.



Bu incelemenin bizi ilk elde ulaştıracağı sonuçlar şunlardır:




•İlk vahiylerin uyku esnasında inmediği Kur'ân ile sabittir. (Necm Sûresi'nin 11–13. Âyetleri.) Rivâyette iddia edildiği gibi ilk vahiyler rüyada inmiş ise, bunun Alak Sûresinden önce vuku bulmuş olması ve o rüyada inen vahye ait başka Âyetlerin de bulunmuş olması gerekir. Böyle bir şeyin kabulü ise vahyin eksik toparlandığının kabulü olur ki, bu hem tarihî belgelere hem de Rabbimizin kitabını koruma vaadine ters düşer. Ayşe'den rivâyet edilenler doğru ise, rivâyette sözü edilen vahiyler ancak Ayşe'nin olayları hatırlayabileceği çağa ve peygamberimizin evine dâhil olduğu döneme ait olabilir. Rivâyet, Ayşe'nin ağzıyla, sanki Ayşe olaylara tanık olmuş ve anlatmış gibi aktarılmış, geniş bilgi verilmemiştir. Hâlbuki herkes tarafından bilinmektedir ki, ilk vahiyler geldiğinde Ayşe küçük bir çocuktur.
•Peygamberimiz, kendisine ilk vahiy geldiğinde korkmamış, ürpermemiştir. (Necm Sûresini 13–17. Âyetleri.) Varaka gaybı bilmez, bilemez. Bu rivâyette Varaka, tahminin de ötesinde, kehanette bulunmaktadır. Rivâyetin peygamberlerin öz yurtlarından çıkarılmasıyla ilgili bu bölümü İbrâhîm Sûresi'nin 13. Âyetinden alınmış gibi görünmektedir. Böylece Rabbimizin değişmez ve şüphe götürmez beyanı Varaka'ya isnat edilmiştir.
(İbrâhîm: 13) Kâfirler peygamberlerine şöyle dediler: "Ya tamamıyla bizim dinimize dönersiniz yahut da sizi yurdumuzdan mutlaka çıkarırız."

•Kur'ân'a göre ilk vahiy Hıra Mağarası'nda değil, Mescid-i Aksa'da; Cennetu'l-Me'vâ denilen yerde gelmiştir. Hıra mağarası ile ilgili riâayetler, hem Peygamberimizi hem de vahyi rencide eder. (Kasas Sûresi'nin 86. Âyeti.)
•Bu rivâyet doğruysa, Kur'ân'da tam üç tane "ikra" sözcüğünün eksik olduğunun kabul edilmesi gerekir.
•Eğer bu rivâyet doğru sayılırsa, ilk mümin, ilk Müslüman Peygamberimiz değil, En'âm Sûresi'nin 14, 163. ve Zümer Sûresi'nin 12. Âyetlerinin hilâfına Hatice olur.
Rivâyetteki "bir müddet vahiy kesildi" ifadesi karşımıza bir de fetret problemini çıkarmaktadır. Sözlük anlamı olarak, "bir çeviklikten sonra gevşeme, sertlikten sonra yumuşama, güçlülükten sonra gelen zayıflık, aralık, boşluk" demek olan fetret, konumuz itibariyle "tebliğsiz dönem" anlamına gelir. Bu "tebliğsiz dönem"in ne kadar sürdüğü rivâyetten rivayete değişmektedir; 12, 15, 25, 40 gün, hatta 3 sene sürdüğünü iddia eden riâayetler vardır. Bu rivayetler, Fetret'in sebepleri konusunda da birbirleriyle çelişkili bir çeşitlilik arz ederler. Fetret'e, yani vahyin kesildiğine ve bunun sebebine dair rivâyetler güvenilir olmaktan çok uzaktır.



Fetretin nedenlerine dair Râzî'nin naklettiği şu görüşler, konuyla ilgili rivâyetlerin neden güvenilir olmadığını gösterecek niteliktedir:




1.Ehl-i Beyt içinde tırnağı uzun olanlar varmış.
2.Peygamberimiz bir savaşta ayağını taşa vurup kanatmış, bunun üzerine "Sen, kanayan ve karşılaştığı şey Allah yolunda sayılan bir parmak mısın?" diye sızlanmış. Allah da buna kızmış, vahyi kesmiş. (Oysa bu olay, Sâhih-i Buhârî'de başka konular dolayısıyla yer alan ve ilk vahiylerin gelmesinden yıllar sonrasına ait bir olaydır.)
3.Peygamberimizin evinde, torunları Hasan ile Hüseyin'e ait köpek yavruları varmış. Bu nedenle, bir melek olan Cebrâîl peygamberimizin evine girememiş.


Oysa peygamberimizin kızı Fatıma, Ehli Sünnet kaynaklarına göre vahyin başlangıcında henüz beş yaşlarında bir çocuktu. Şia kaynaklarına göre ise peygamberimizin nübüvvetle görevlendirilmesinden beş yıl sonra dünyaya gelmiştir. Eşi Ali ile evlenmesi ise hicretin ikinci yılında gerçekleşmiştir. İlk vahiyler sırasında çocuk oldukları iddia edilen Hasan ve Hüseyin, gerçekte hicretin ikinci yılından sonra dünyaya gelmişlerdir.

Yahudiler peygamberimize Zülkarneyn ve Ashâb-ı Kehf hakkında sorular sormuşlar, peygamberimiz de "yarın cevap vereyim" demiş fakat "İnşaallah" dememiş.

Hâlbuki Zülkarneyn ve Ashâb-ı Kehf'ten Kur'ân'da ilk defa 69. Sûre olan Kehf Sûresinde söz edilmektedir. Alak Sûresi ile Kehf Sûresi'nin inişleri arasında en az on yıllık bir zaman farkı vardır.

Gerçekte fetret denen böyle bir dönem yaşanmamış, vahiy kesintisiz olarak devam etmiştir. Aslında Duhâ Sûresi'nin 3. Âyeti, fetret konusuna malzeme yapılmıştır. Birçok çevirmen ve yorumcu bu Âyeti, Rabbin seni terk etmedi ve sana darılmadı şeklinde anlamış ve ilk vahiyle bu Âyet arasında bir fetret döneminin bulunduğu kanısına varmıştır. Oysa Dûhâ Sûresi, iniş sırası olarak 11. Sûredir. Eğer bu kabulleri doğru olsaydı, ilk vahiyden sonra -bu Âyete kadar- hiç vahiy gelmemiş olması veya Duhâ Sûresi'nin, 2. Sûre olması gerekirdi.

Söz konusu Âyetin doğru anlamı, Rabbin sana darılmayacak ve seni bırakmayacak şeklindedir (Duhâ Sûresi'nin 3. Âyeti). Yani, bu Âyetle Peygamberimiz ve misyonu kesin bir dille teminat altına alınmıştır. Bu Âyetteki ifadeler, Âyetin içeriğine kesinlik kazandırmak [olacağın kesinli*ğini tembih] maksadıyla geçmiş zaman kipiyle gelmiştir. Kur'ân'da bunun, -Ay'ın yarılması gibi- yüzlerce örneği vardır. Duhâ Sûresinin söz akışı da buna delâlet etmektedir.



Bu Sûrenin iniş sebebi, Rabbimizin rahmet ve hidâyeti kendine yazmış [farz kılmış] olmasıdır.



Daha sonraki Âyetlerden öğreneceğiz ki Rabbimiz, Rahmân ve Rahîm olmasının bir gereği olarak rahmeti kendi üzerine borç kılmıştır (En'âm Sûresi'nin 12, 54. Âyetleri) hidâyeti üzerine yazmıştır, (Leyl Sûresi 12; Nahl Sûresi'nin 9. Âyetleri) her canlıya rızık vermeyi üzerine borç kılmıştır. (Hûd Sûresi'nin 6. Âyeti)



Bu işleri kendine farz kılan Rabbimiz, insanlara hidâyet etmeyi; [doğru yola kılavuzlamayı] onlara akıl ve vicdan vermek, peygamber göndermek ve kitap indirmek sûretiyle yerine getirmiştir.

Yüce Allah'ın hangi şartlarda toplumlara peygamber gönderdiği, Kur'ân'ın birçok Sûresinde doğrudan ya da dolaylı olarak dile getirilmektedir.

Allah'ın yozlaşmış toplumlara peygamberler göndermesi konusundaki ilâhî sünneti gereği, tüm insanlık genel bir hidâyet çağrısına muhtaç bir durumdaydı. O günün Mekke'sinde de dinî inanç yozlaşmış, bu yozlaşma ve bozulmalar sonucu yüzlerce tanrısı bulunan müşrik bir kitle oluşmuştu. Bu kitlenin giderek tâğûtî bir sistemle entegre olması, doğrudan şirk inancının bir sonucuydu. Her tâğûtî sistemde olduğu gibi, orada da alt kesimdeki insanları hor ve hakir gören yeni firavunlar ve küstah asilzadeler türemişti. Bunlar kendi rabblıklarının ve kurdukları düzenlerin sarsılmaması için ihtirasla gayret göstermekteydiler.

Böyle bir ortamda doğmuş ve büyümüş olan Muhammed b. Abdullah, o toplumdan biri olmasına rağmen farklı bir uygulamaya tâbi tutulmuş, Rabbinin özel nimetine mazhar olmuştu. Onun henüz peygamber olmadan mazhar olduğu bu nimet, Allah'ın tektanrıcı bir Müslüman olan İbrâhîm (a.s.)'e de verdiği "doğruyu bulma" yeteneğinin ona da bahşedilmiş olmasıydı. (Enbiya Sûresi'nin 51. Âyeti)

O, kendisine bahşedilen bu anlama ve kavrama yeteneği sayesinde dalâletten kurtulmuş, tevhîd mücadelesi veren, bu uğurda toplumuyla tersleşen bir kimliğe bürünmüştü. Artık onlardan biri değildi, aksine onların şirkini ve tâğûtî düzenlerini protesto ediyordu.

O tarihte Kâbe, Mekkelilerin halka açık parlamentosu, ibadet merkezi idi. Kâbe'de yaptıkları ibadetler; beytin çırılçıplak tavaf edilmesi, ıslık çalarak ve el çırparak namaz kılınması şeklindeki yozlaşmış ibadetlerdi. (Enfâl Sûresi'nin 35. Âyeti) Kâbe'nin içi ve çevresi, sahte tanrıların yüzlerce heykeliyle doluydu. İdare ise yöresel firavunlar mesabesindeki Dâru'n-Nedve üyelerinin kontrolündeydi. Ne var ki, artık aralarında onlara karşı koyacak kimsesiz bir adam vardı: Muhammed b. Abdullah.

Kâbe'nin Araplar arasındaki işlevini de dikkate alarak, bir karşılaştırma ve tespit yapmak için önce o günün Mekke'sinin emiri, Kerîmi Ebû Cehl'i, sonra da yine Mekke'de doğmuş-büyümüş Muhammed b. Abdullah'ı düşünmek gerekir. Ayrıca yine düşünmek gerekir ki, Muhammed b. Abdullah, o günlerde müşriklerin kıldıkları namazdan farklı bir namaz kılmaktadır.

Bu hal ve şartlar içinde, Muhammed b. Abdullah bir gece Kâbe'de namaz kılma girişiminde bulunmuş fakat bu arzusu Ebû Cehl tarafından engellenmişti. Alak Sûresi'nin 9–10. Âyetleri ile Bakara Sûresi'nin 185. Âyetine göre Ramazan ayı içinde yer alan bu gece, Duhân Sûresi'nin 3. Âyetindeki adıyla Mübarek Gece, Kadr Sûresi'ndeki adıyla Kadr Gecesi'dir. Alak Sûresi'nin 9–10. Âyetinde bahsedilen kul, ittifakla Muhammed b. Abdullah'tır.

Bu tartışma ve namazdan engelleme sonrasında Muhammed b. Abdullah, bulunduğu Mescid-i Haram'dan Mescid-i Aksa'ya yürür. Nitekim bu olay İsrâ Sûresi'nin 1. Âyetinde, Yürüten... Allah tarafından yürütülen ifadeleriyle anlatılır.



MESCİD-İ HARAM'I BİLİYORUZ, AMA MESCİD-İ AKSA NERESİDİR:



Kur'ân'da geçen Mescid-i Aksa, bugünkü bildiğimiz Kudüs'teki "Mescid-i Aksa" değildir. Kur'ân'da geçen Mescid-i Aksa, Mekke'de; Haram bölgenin kenarında, Tâif yolu üzerinde, Cirâne vadîsinin yamacında eski bir mescittir. İslâm'ın ilk yıllarında Kudüs'te bulunan (bu günkü Mescid-i Aksa'nın yerindeki) mescidin adı Beytü'l-Makdis'tir. Beytü'l-Makdis'in inşası Süleymân peygambere dayanır. Hicretten 90 yıl sonra Abdülmelik b. Mervan, Beytü'l-Makdis'in yıkıntıları üzerine bugünkü mescidi yapmış ve adını da "Mescid-i Aksa" koymuştur. Kur'ân'da adı geçen mescitle ilgisi bulunmamakla beraber Abdülmelik'in yaptırdığı bu mescit de aynı isimle meşhur olmuştur. Konuyla ilgili daha ayrıntılı bilgi İnşallah İsrâ Sûresi'nin tahlilinde verilecektir.



Muhammed b. Abdullah'ın geceleyin yürütülüşünün nedeni, İsrâ Sûresi'nin 1. Âyetinden öğrendiğimize göre, Rabbimizin, Âyetlerinden bir kısmını ona göstermeyi irade etmesidir:



(İsrâ: 1) Kendisine Âyetlerimizden gösterelim diye, bir gece, kulunu Mescid-i Haram'dan çevresini mübarek [bereketli] kıldığımız Mescid-i Aksa'ya yürüten, her türlü noksanlıktan arınmıştır.



Orada neler oldu?



(Necm: 7–18) Ve O, en yüksek ufukta idi. Sonra yaklaştı ve hemen sarktı. İki yay uzunluğu kadar yahut daha az kaldı. Hemen de kuluna vahyettiğini vahyetti. Andolsun, o, Rabbinin Âyetlerinden en büyüğünü gördü.



Evet, en büyük Âyeti gördü: Vahiy aldı, peygamber oldu. İlk aldığı vahiy ikra'dır.



Muhammed b. Abdullah artık bir peygamberdir. Bundan sonra sadece Rabbi adına hareket edecektir.

Mûsâ peygamber ve Muhammed peygamberin ilk vahiy alışları arasında benzerlik vardır. Mûsâ peygamber bir ateş görür, ateşten bir parça kor almak için ateşe doğru yürür ve dağa çıkar. Orada bir ağaçtan [görüntü ve ses] tecelli etmesiyle vahye muhatap olur. Muhammed peygamber de Mescid-i Haram'dan Mescid-i Aksa'ya yürür ve orada son sidre ağacından bir tecelli ile vahye muhatap olur. (Kasas Sûresi'nin 30. ve Tâ - Hâ Sûresi'nin 9–24. Âyetleri.)


Doğrusunu en iyi bilen Allah’tır
Hakkı YILMAZ
__________________
De ki: “Ey kâfirler!
Ben sizin taptıklarınıza tapmam/ Ben sizin yaptığınız ibâdeti yapmam.
Siz de benim taptığıma tapıcı değilsiniz/ Siz de benim yaptığım ibâdeti yapmazsınız.
Ve ben asla sizin taptıklarınıza tapacak değilim/ Ben asla sizin yapmış olduğunuz ibâdeti yapıcı değilim. Siz de benim taptığıma tapacak değilsiniz/ Siz de benim yapmakta olduğum ibâdeti yapıcı değilsiniz.
Sizin dininiz sadece sizin için, benim dinim de sadece benim içindir.”
Kâfirûn Sûresi
sevginur isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
sevginur Kullanicisina Bu Mesaji Için Tesekkür Edenler:
dost1 (9. February 2013)
Cevapla

Bookmarks

Etiketler
alak, süre, süresi, ılk, ındirilen


Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı

Hizli Erisim


Tüm Zamanlar GMT +3 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 03:14 PM.


Powered by vBulletin® Version 3.8.1
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
Hanifler - Kuran odaklı gerçek din islam