![]() |
Aşık kardeşim ,sanırım kendi araştırmanızı kendiniz yapmadan ve deriiiin derin tefekküre dalmadan gönlünüz mütmain olmayacak :) .İnşallah muhatabınızı Alemlerin Rabbi Allah yapıp (yapmıyorsunuz demedim -sözüm geneledir) onun Kitabına sarılıp Rabbinizin size öğretmesini umarak ona yaklaşır ve güzel bir kadir gecesi ile doğru bilgilere ulaşarak nefsinizi mütmain edersiniz. :) ... Aradığınız herşey Kuranda mevcuttur ,yeterki Kurana yaklaşmayı bilip OKUyanlardan olalım ,acele etmeyelim. Sizin gönlünüzü nur cemaatininde mütmain eyleyemeyeceğinden şimdi emin oldum ve sizin adınıza sevindim :) .Sorgulayan birisisiniz ancak hazır bilgi seviyorsunuz ,cevapları özünüzde değil dışarıda arıyorsunuz. Bu nedenle kafanız karışıyor diye düşünüyorum. İnşallah haddimi aşmadım. Yazmaktaki amacım yardımcı olmak. İnanın dışarıda hiçbirşey yok ,dışarıdakiler bize içeridekini göstermek için birer ip ucu. Cennet gibi yerlerde cehendeme girip girip çıkan -cehendem gibi yerlerde cenneti yaşayan çok kişi görmüşsünüzdür. İnşallah namaz hususunda "Allah bana yeter" ,"ben Allaha teslim olanlardanım" diyerek onun dosdoğru yoluna kılavuzlayan kitabına yapışarak hakikati kendi gözlerinizle görürsünüz. Sizin için sizden "bizler dahil" hiç kimseden etkilenmeden ,kovulmuş şeytandan Allaha sığınarak ve dini ona has kılarak ,deriiin deriiin düşünerek en az 3-4 farklı mealden Kuran okumanızı isterim.
Sağlıcakla kalın. İnşallah bilgilerinizi bizlerlede paylaşırsınız. |
[QUOTE=Eren Erdem;3418]Aşık74 kardeş,
Put ne ? Put BEN'im ;) Put, Benim TEK GÜÇ ve OTORİTE'den ayrı olduğunu iddia eden benliğim. Her kim, O'nun dışında haram-helal ekler, O MENAT'ı beyan eder. Putu taşta değil, özde arayıp, Hükmü çarpıtan gözde görmeli. O vakit, fetullahların hezimet vaktidir işte. Selam ile[/QUOTE] Bu konuda size katılıyorum. Kuranda haram olduğu belirtilmediği halde,haram gibi gösterilen o kadar çok şey varki dinimizde,resmen insanları din'den soğutuyor bunlar :( svg... |
[QUOTE=Toslunba;3430]Aşık kardeşim ,sanırım kendi araştırmanızı kendiniz yapmadan ve deriiiin derin tefekküre dalmadan gönlünüz mütmain olmayacak :).
[COLOR="Red"]Bencede :) Ama ben zaten 1 yıldır araştırıyorum,okudukcada kafam dahada karışıyor,hatta bu topic'de bile oldu kafa karışıklığım,3-4 yazı önceki namazın 2 vakit olduğu mevzuu mesela.:confused:[/COLOR] İnşallah muhatabınızı Alemlerin Rabbi Allah yapıp (yapmıyorsunuz demedim -sözüm geneledir) onun Kitabına sarılıp Rabbinizin size öğretmesini umarak ona yaklaşır ve güzel bir kadir gecesi ile doğru bilgilere ulaşarak nefsinizi mütmain edersiniz. :) [COLOR="red"]Amiiiiin,inşaallah,ne güzel dua'lar bunlar,çok sağolun :)[/COLOR] ... Aradığınız herşey Kuranda mevcuttur ,yeterki Kurana yaklaşmayı bilip OKUyanlardan olalım ,acele etmeyelim. Sizin gönlünüzü nur cemaatininde mütmain eyleyemeyeceğinden şimdi emin oldum ve sizin adınıza sevindim :) .Sorgulayan birisisiniz ancak hazır bilgi seviyorsunuz ,cevapları özünüzde değil dışarıda arıyorsunuz. Bu nedenle kafanız karışıyor diye düşünüyorum. İnşallah haddimi aşmadım. Yazmaktaki amacım yardımcı olmak. İnanın dışarıda hiçbirşey yok ,dışarıdakiler bize içeridekini göstermek için birer ip ucu. Cennet gibi yerlerde cehendeme girip girip çıkan -cehendem gibi yerlerde cenneti yaşayan çok kişi görmüşsünüzdür. İnşallah namaz hususunda "Allah bana yeter" ,"ben Allaha teslim olanlardanım" diyerek onun dosdoğru yoluna kılavuzlayan kitabına yapışarak hakikati kendi gözlerinizle görürsünüz. Sizin için sizden "bizler dahil" hiç kimseden etkilenmeden ,kovulmuş şeytandan Allaha sığınarak ve dini ona has kılarak ,deriiin deriiin düşünerek en az 3-4 farklı mealden Kuran okumanızı isterim. [COLOR="red"]İnşaallah bu dediklerinizi yapacağım,meal'e devam :)[/COLOR] Sağlıcakla kalın. İnşallah bilgilerinizi bizlerlede paylaşırsınız.[/QUOTE] svg... |
Konuyu biraz dağıtacak belki,ama genede paylaşmak istiyorum.
Cemaat'ler ve tarikat lerde kişiler arasında bir takım söylentiler çok dolaşır. Yani konuyu açarsam ; mesela peygamberimizin kişilere rüyada veya normalde görünmesi,bir takım olağanüstü olaylar çok söylenir. Bunlar belki doğrudur,belkide kişileri o guruba bağlamak için söylenen sözlerdir. Mesela bir örnek ; Cemaatin bir otel organizasyonuna gitmişdik,2 gece 3 gün süren bir organizasyondu bu. Burada geceleri teheccüde kalkıldı,gündüzleri namazlar cemaatle kılındı. Konuşmacılar geldi,konuşuldu anlatıldı,dinlenildi vs vs Fakat bir ara ; teheccüd namazlarında birilerinin namaz kılma esnasında,otel'in mescidinin vaaz verilen yerinde,peygamberimizi gördüğü söylentisi söylenmeye başladı. Bu organizasyonun doğruluğu kişilerce onaylandı vs vs... En son otel'i terkedeceğimiz gün , konferans salonunda isteyenler görüşlerini,şikayetlerini,memnuniyetlerini bildirmek için değerlendirme yapabiliyordu. Ve kişiler çıkdı konuşdu,hatta bende çıkdım,memnun olduğumu,ömrümde ilk teheccüd namazımı bu mekanda kıldığımı söyledim. Biride şunu söyledi ; ağlamaklı bir halde; Ahh görseniz,aaah bir görseniz , şu an burada hz ömer,hz hamzalar, hz ali ler ahhh bir görseniz,hepsi şu an burada , görüyorum hepsi burada şu an , resululllah 'da burada , ve doğal olarak salonda ağlama sesleri birbiri ardına.... Sonrada gözümüzaydın tebrikleri konuşulmaya başlandı,çok şükürki , resulullah da yanımızda ve bu organizasyonu onaylıyor konuşmaları söylenmeye başlandı.... Uzun lafın kısası ; acaba hanif ler arasındada bu şekilde söylentiler varmı,bunlar hakkaten oluyormu ? Oluyorsa biz neden göremiyoruz :) Bizdemi bişeyler eksik ..? svg... |
[QUOTE=aşık74;3475]Konuyu biraz dağıtacak belki,ama genede paylaşmak istiyorum.
Cemaat'ler ve tarikat lerde kişiler arasında bir takım söylentiler çok dolaşır. Yani konuyu açarsam ; mesela peygamberimizin kişilere rüyada veya normalde görünmesi,bir takım olağanüstü olaylar çok söylenir. Bunlar belki doğrudur,belkide kişileri o guruba bağlamak için söylenen sözlerdir.[COLOR="Red"]Değerli kardeşim,ben de çocukken peygamberimizi rüyamda görmüşdüm ve sevinmiştim.Elbette güzel bir olay ama ne ben özel seçilmiş bir insanım ne de bu anlatımlar gerçek.Bunun iki açıklaması olabilir,ya bunu söyleyen insanlar bu gibi anlatımlarla insanların dini duygularını sömürüyorlar ve kendileri için basit bir kazanç elde etme peşindeler ya da halk arasındaki söylem ile ''Aç tavuk kendini darı ambarında görüyor''.Değerli kardeşim gece yatmadan evvel bir avuç tuz yutup,uyumayı deneyin.Size garanti veririm ki kendinizi şarıl şarıl akan cennet ırmaklarının yanında göreceksiniz :) Değerli kardeşim,peygamber ve sahabeyi sevmek ve özlemek güzel fakat bu özlemi bu tür olaylara alet etmek çok da doğru değil.Ayrıca size bir sorum daha var,bu arkadaşlar neden hiç rüyalarında veya yanlarında diğer peygamberleri,İsa'yı,Musa'yı veya diğer dinlerdeki Allah dostlarını görmezler.Onlar peygamber değil mi,müslümana gözükmez mi? [/COLOR] Mesela bir örnek ; Cemaatin bir otel organizasyonuna gitmişdik,2 gece 3 gün süren bir organizasyondu bu. Burada geceleri teheccüde kalkıldı,gündüzleri namazlar cemaatle kılındı. Konuşmacılar geldi,konuşuldu anlatıldı,dinlenildi vs vs Fakat bir ara ; teheccüd namazlarında birilerinin namaz kılma esnasında,otel'in mescidinin vaaz verilen yerinde,peygamberimizi gördüğü söylentisi söylenmeye başladı. Bu organizasyonun doğruluğu kişilerce onaylandı vs vs... En son otel'i terkedeceğimiz gün , konferans salonunda isteyenler görüşlerini,şikayetlerini,memnuniyetlerini bildirmek için değerlendirme yapabiliyordu. Ve kişiler çıkdı konuşdu,hatta bende çıkdım,memnun olduğumu,ömrümde ilk teheccüd namazımı bu mekanda kıldığımı söyledim. Biride şunu söyledi ; ağlamaklı bir halde; Ahh görseniz,aaah bir görseniz , şu an burada hz ömer,hz hamzalar, hz ali ler ahhh bir görseniz,hepsi şu an burada , görüyorum hepsi burada şu an , resululllah 'da burada , ve doğal olarak salonda ağlama sesleri birbiri ardına.... Sonrada gözümüzaydın tebrikleri konuşulmaya başlandı,çok şükürki , resulullah da yanımızda ve bu organizasyonu onaylıyor konuşmaları söylenmeye başlandı....[COLOR="red"]Değerli kardeşim;Ömer,Hamza,Ali hepsi şehit edilmiş sahabedendir.Size şehitler yani Allah yolunda öldürülenler ile ilgili iki ayet vermek istiyorum. Bakara 154.Ve la tekulu li men yuktelü fi sebilillahi emvat, bel ahyaüv ve lakin la teş'urun Allah yolunda öldürülenler için ölüler demeyin,hayır diridirler/hayattadırlar FAKAT SİZ BİLİNCİNDE OLMAZSINIZ. Demek ki onlar yaşıyor fakat istinasız bir şekilde hiç birimiz onlar ile görüşemiyoruz.Ölmüş insanları peygamber veya evliyalar bu şekilde görüyorsa peygamberimiz Hz.Hamza şehit edildiğinde neden çok üzüldü.Nasıl olsa hep beraber değiller mi? Peki şehitler nerde yaşıyor.Hayattalar ama bizim göremediğimiz nerdeler? Ali İmran 169.Ve la tahsebennellezine kutilu fi sebilillahi emvate bel ahyaün inde rabbihim yürzekun Allah yolunda öldürülenleri ölüler zannetmeyin,hayır Rableri indinde/katında diridirler/hayattadırlar,rızıklandırılmaktalar. Demek ki Rabbimizin katında bizim farkında olmadığımız,tasavvur edemediğimiz bir hayat yaşamaktalar.Dünya ile ilişkileri yok.Onlar her insan gibi imtihanını yaşayıp,görevlerini tamamlayıp bu alemden geçti ve gittiler.Size tavsiyem iyi niyetli müslümanları kandırmak için Gayb'dan bilgi edindiklerini,peygamberler gibi din büyükleri ile görüştüklerini iddia eden şarlatanlara inanmayın,Kuran'ın ilgili ayetlerini tefekkür edin.Elbette karar sizin. Kuran'ın anlattığı ve davet ettiği dinde,hiçbir fani başka bir faniyi ne istismar edebilir ne de kandırabilir.Kuran bu tip aracıları devre dışı bırakıp yolu direk Rabbimize kılavuzlar.İstismar kapıları Kuran'ın dini İslam'da sonuna kadar kapalıdır. [/COLOR] Uzun lafın kısası ; acaba hanif ler arasındada bu şekilde söylentiler varmı,bunlar hakkaten oluyormu ? Oluyorsa biz neden göremiyoruz :) Bizdemi bişeyler eksik ..? [COLOR="red"]Çok şükür Kuran'a bağlı müslümanlar böyle şeylere prim vermez,en azından benim tanıyabildiklerim.Eksik yok fazlamız var oda çalışan bir beyin :)[/COLOR] svg...[/QUOTE] [COLOR="red"]Selametle...[/COLOR] |
Değerli Aşık kardeşim ,samimi içten anlatımınıza ,dürüstlüğünüze ve cesaretinize hayran kaldım. Öncelikle şahsım adına size şu düşüncemi söylemek isterim. Bir kişi tutup koca bir şehri havaya kaldırıp 100 km uzaha taşısa ,hemde hiç dokunmadan -yine onun Kurana uyup uymamasına bakarım. Kurana uyuyorsa başımız üzerine -marifetli bir KUL deriz. Uymuyorsa yaramaz deriz. Bakın aşağıdaki ayet düşündürücüdür.
Diyanet İşleri : İsra 36 : Hakkında kesin bilgi sahibi olmadığın şeyin peşine düşme. Çünkü kulak, göz ve kalp, bunların hepsi ondan sorumludur. Rabbimiz bize duvarların içinden geçin -düşünce gücüyle cisimleri hareket ettirin deseydi amacımız bu olurdu ve bu gibi şeylere (vardır veya yoktur) önem verirdik fakat Rabbimiz bizden KUlluk ister. Şov değil. İslamın propagandayada ihtiyacı yoktur. Acizene tecrübelerim bana şunu gösterdi değerli dostum ; Şahsımı bağlayacak bu düşünceler Kuran okurken ve hayata geçirme mücadelesi içerisindeyken idrakime geldi . Hatalı ise bizden ,doğru ise Rabbimizdendir. Üzerinde yürüdüğümüz Allahın dosdoğru yolunu kıldan ince kılıçtan keskin gördüm. Kuranda bildirilen şaşmaz doğru bilgilerin hayati önemi olduğunu gördüm. Ve kişinin gözünü diktiği yöne bilinçli yada bilinçsiz kılavuzlandığını gördüm. Kıldan ince kılıçtan keskin bu yolda gözünü Allahtan kaydırdınmı yoldan çıkmaya başlandığını gördüm. Bu nedenle çeşitli metafizik olayların inananların gözünü farklı noktalara kaydırması olasıdır-ki çevremde çok gördüm bunu. Kim ne gördüyse gördü bu bizi bağlayacak bir şey değildir zira ölürkende yaşarkende hesap vereceğimiz -muhatap olacağımız bellidir. LA İLAHE (ilah yoktur) dememize engel olan her şey bizler için tehlikelidir. Aksi halde nefislerimizdeki ilahlaştırma müessesinde şeytanla bir randevu ayarlamış oluruz diye düşünüyorum. Rüyalarda görülen şeylerin kişiler için çok önemli olabileceğine şahidim ancak nasılı ap ayrı bir konudur. Ve sadece gören kişiyi bağlar. Delil değildir. İslam delil dinidir. Eskilerin çok hoş bir sözü var. Doğruluğuna şahsım adına şahidim. İnşallah size bir faydası olur bu sözün : " EREN ERDİM DEMEZ ,BİLEN BİLDİM DEMEZ ; SIRRI OLAN SIRRI OLDUĞUNU BİLMEYENDİR -SÖYLEMEZ (hele cemaatin orta yerinde hiç söylemez :) -algıda bozukluk durumları hariç)" . Lütfen bu sözleri çok iyi düşünün. Değerli dostum ,ülkemizdeki yoğun bilgisizlik ve insanların bilinmeyene olan merakı -bilinmeyenin çekiciliği gibi gerçekler cemaat ve tarikatların uzun süredir dikkatini çeken bir unsurdur. Ve bunu kullanmayı çok iyi bilirler. LÜtfen aşağıdaki ayeti hiç unutmayın Diyanet İşleri : Araf 16 : Şeytan dedi ki: “(Öyle ise) beni azdırmana karşılık, yemin ederim ki, ben de onları saptırmak için senin dosdoğru yolunun üzerinde elbette oturacağım.” Şeytanın bulunduğu yer Allahın dosdoğru yolunun tam üzeridir. Allah yolunda yürürken şeytanlar görmeye hazırlıklı olmalıyız (cemaatinizi kast etmiyorum -genel konuşuyorum). Eğer bu yolda hiç şeytan göremiyorsakta şöyle bir düşünmeli derim. Değerli dostum ; Bir kişi keramet gösterdi(?) diye gidip ona tapınmayacağınızdan eminim. Zira Kuranda Peygamberimizden mucize isteyenlere "ELLERİNDEKİ BU KURAN ONLARA YETMEDİMİ" denir. Aman dikkat ; LA İLAHE İLLA ALLAH.... İLLEDE ALLAH ,BAŞKASINA RAZI DEĞİLİZ ,YA O YA HİÇ. ÇÜNKÜ "LA İLAHE" .Aman gözünüzü hedeften kaydırmayın dostum. Eren erdim demez. BU gibi metafizik unsurların peşine düşen insanları anlıyorum ancak islam dini İLLA ALLAH der. Biz budist yada Hindu değiliz. Korede tapınaklarının kapatılmasını protesto etmek için iki budist rahip seçilir. Bu 2 rahip sessiz sedasız parlemento binesının önüne gider bağdaş kurar otururlar. Üzerlerine benzin dökerler ve o halde kendilerini yakarlar. Hiçbirisinin kılı bile kıpırdamaz -ne bir çığlık nede en ufak bir hareket. Külleri hala bağdaş kurmuş oturur haldedir ,ve bu şekilde can verirler. Medyadada çok geniş yankı uyandıran bu olay bizim ülkemizde olsa sanırım bağlı bulundukları TAPINAK en kalabalık cemaat olurdu ne dersiniz? O halde müslümanlık başka birşey -keramet(?) denilen şeyler başka birşey. Selametle kalasın. |
[QUOTE=Toslunba;3480]Değerli Aşık kardeşim ,samimi içten anlatımınıza ,dürüstlüğünüze ve cesaretinize hayran kaldım.
[COLOR="Red"]Allah razı olsun :)[/COLOR] Öncelikle şahsım adına size şu düşüncemi söylemek isterim. Bir kişi tutup koca bir şehri havaya kaldırıp 100 km uzaha taşısa ,hemde hiç dokunmadan -yine onun Kurana uyup uymamasına bakarım. Kurana uyuyorsa başımız üzerine -marifetli bir KUL deriz. Uymuyorsa yaramaz deriz. Bakın aşağıdaki ayet düşündürücüdür. Diyanet İşleri : İsra 36 : Hakkında kesin bilgi sahibi olmadığın şeyin peşine düşme. Çünkü kulak, göz ve kalp, bunların hepsi ondan sorumludur. [COLOR="red"]Elhamdülillah,kesinlikle sizin gibi düşünüyorum,zaten bende bu iş leri yapıyorum,şunları bunları yapıyorum diyenlere prim vermiyorum, ama isanın dikkatinide çekiyo haliyle :) Yani içimden diyorumki; acaba bunlar gerçekmi ? Yoksa bizi guruba bağlamak adına yapılan edilen sözler ve işlermi diyorum.. Hatta şuna bir bakın; bu kişi balıkesirde yaşayan birisidir. Bana şu kısım çok enteresan geldi mesela; [url]http://www.siddiknacieren.org/index.php?ussaki=KERAMETLERI[/url] Yani her gurup bir şeylerle övünüyor.Hepsi biz doğru yoldayız diyor,bu arada haniflerde bunu iddia ediyor,forumda görebildiğim kadarıyla...! Ama doğru yol hangisi ? :( Öyle bir hal aldım ki , artık rabbime dua'larım değişdi inanın,eskiden bize rahmet et,günahlarımız bağışla derdim. Ama artık rabbime şunu diyorum ; Allahım nolur bana doğru yolu göster,nolur bana doğru yolu gitmeme vesile olacak mucizeler göster , diyorum . Kısacası; dinimizdeki bu karmaşıklıkdan dolayı ne yapacağımı şaşırmış durumdayım.[/COLOR] Rabbimiz bize duvarların içinden geçin -düşünce gücüyle cisimleri hareket ettirin deseydi amacımız bu olurdu ve bu gibi şeylere (vardır veya yoktur) önem verirdik fakat Rabbimiz bizden KUlluk ister. Şov değil. İslamın propagandayada ihtiyacı yoktur. Acizene tecrübelerim bana şunu gösterdi değerli dostum ; Şahsımı bağlayacak bu düşünceler Kuran okurken ve hayata geçirme mücadelesi içerisindeyken idrakime geldi . Hatalı ise bizden ,doğru ise Rabbimizdendir. Üzerinde yürüdüğümüz Allahın dosdoğru yolunu kıldan ince kılıçtan keskin gördüm. Kuranda bildirilen şaşmaz doğru bilgilerin hayati önemi olduğunu gördüm. Ve kişinin gözünü diktiği yöne bilinçli yada bilinçsiz kılavuzlandığını gördüm. Kıldan ince kılıçtan keskin bu yolda gözünü Allahtan kaydırdınmı yoldan çıkmaya başlandığını gördüm. Bu nedenle çeşitli metafizik olayların inananların gözünü farklı noktalara kaydırması olasıdır-ki çevremde çok gördüm bunu. Kim ne gördüyse gördü bu bizi bağlayacak bir şey değildir zira ölürkende yaşarkende hesap vereceğimiz -muhatap olacağımız bellidir. LA İLAHE (ilah yoktur) dememize engel olan her şey bizler için tehlikelidir. Aksi halde nefislerimizdeki ilahlaştırma müessesinde şeytanla bir randevu ayarlamış oluruz diye düşünüyorum. Rüyalarda görülen şeylerin kişiler için çok önemli olabileceğine şahidim ancak nasılı ap ayrı bir konudur. Ve sadece gören kişiyi bağlar. Delil değildir. İslam delil dinidir. Eskilerin çok hoş bir sözü var. Doğruluğuna şahsım adına şahidim. İnşallah size bir faydası olur bu sözün : " EREN ERDİM DEMEZ ,BİLEN BİLDİM DEMEZ ; SIRRI OLAN SIRRI OLDUĞUNU BİLMEYENDİR -SÖYLEMEZ (hele cemaatin orta yerinde hiç söylemez :) -algıda bozukluk durumları hariç)" . Lütfen bu sözleri çok iyi düşünün. [COLOR="red"]Bu söz'ler çok güzel,yerden göğe kadar katılıyorum :) Ve artık düşüncelerim her geçen gün değişiyor dini açıdan...[/COLOR] Değerli dostum ,ülkemizdeki yoğun bilgisizlik ve insanların bilinmeyene olan merakı -bilinmeyenin çekiciliği gibi gerçekler cemaat ve tarikatların uzun süredir dikkatini çeken bir unsurdur. Ve bunu kullanmayı çok iyi bilirler. LÜtfen aşağıdaki ayeti hiç unutmayın Diyanet İşleri : Araf 16 : Şeytan dedi ki: “(Öyle ise) beni azdırmana karşılık, yemin ederim ki, ben de onları saptırmak için senin dosdoğru yolunun üzerinde elbette oturacağım.” Şeytanın bulunduğu yer Allahın dosdoğru yolunun tam üzeridir. Allah yolunda yürürken şeytanlar görmeye hazırlıklı olmalıyız (cemaatinizi kast etmiyorum -genel konuşuyorum). Eğer bu yolda hiç şeytan göremiyorsakta şöyle bir düşünmeli derim. [COLOR="red"]Güzel tespit :) [/COLOR][COLOR="Blue"]Not: Benim cemaatim yok,sadece ara sıra sohbet'lere gidiyorum toslunba :)[/COLOR] Değerli dostum ; Bir kişi keramet gösterdi(?) diye gidip ona tapınmayacağınızdan eminim. Zira Kuranda Peygamberimizden mucize isteyenlere "ELLERİNDEKİ BU KURAN ONLARA YETMEDİMİ" denir. Aman dikkat ; LA İLAHE İLLA ALLAH.... İLLEDE ALLAH ,BAŞKASINA RAZI DEĞİLİZ ,YA O YA HİÇ. ÇÜNKÜ "LA İLAHE" .Aman gözünüzü hedeften kaydırmayın dostum. Eren erdim demez. BU gibi metafizik unsurların peşine düşen insanları anlıyorum ancak islam dini İLLA ALLAH der. Biz budist yada Hindu değiliz. Korede tapınaklarının kapatılmasını protesto etmek için iki budist rahip seçilir. Bu 2 rahip sessiz sedasız parlemento binesının önüne gider bağdaş kurar otururlar. Üzerlerine benzin dökerler ve o halde kendilerini yakarlar. Hiçbirisinin kılı bile kıpırdamaz -ne bir çığlık nede en ufak bir hareket. Külleri hala bağdaş kurmuş oturur haldedir ,ve bu şekilde can verirler. Medyadada çok geniş yankı uyandıran bu olay bizim ülkemizde olsa sanırım bağlı bulundukları TAPINAK en kalabalık cemaat olurdu ne dersiniz? O halde müslümanlık başka birşey -keramet(?) denilen şeyler başka birşey. Selametle kalasın.[/QUOTE] Çok sağolun,allah sizden ve hepimizden razı olsun inşaallah,inanın yazdıklarınız bana o kadar faydalı oluyorki anlatamam,bu forumda açdığım konuları,birilerinin cevaplamasını hevesle bekliyorum inanın... Hatta hiçbir foruma bu kadar bağlı kalamamışdım,sinir oluyordum,çok bağnaz,çok hurafeci insanlar vardı. Amaaaa bu forum farklı :) Neden farklı ?? Çünkü ilk kaynak kuran,yüce kitabımız,rabbimizin en büyük hediyesi olan kitap. Elhamdülillaaaaah ......... Biraz şevke geldim ve coşdum kusura bakmayın :) sevgiler,saygılar,hayırlı cumalar hepinize.... |
Kur'an Allahın insanların dünya hayatında nerde ne yapacağının en güzel şekilde projelendirilmiş bir kitaptır. o yaşamın ölçü kaynağıdır. her şeyin doğruluğu ve yanlışlığı ona göre ölçülür. Eğer kurana göre başka kitapları kıyaslamaya kalkışırsak kurana büyük haksızlık yapmış oluruz. onda yanlış yok onda yanılma ihtimali de yok. çünkü kovulmuş şeytan ona musallat olamadı. Ne demek :"Sual: Yalnız Kur’an diyenlerin sapıttıklarını görüyoruz. Hâlbuki Kur’an, Resulullah’a ve âlimlere uyulmasını emretmiyor mu? Yalnız Kur’an diyenler niye, Kur’anın emrine uymuyorlar?"Hem alimlere uyulmasını emrediyor diyorsun hem de kuran diyenler sapıtmıştır diyorsun bu ne biçim lahana turşusu ne biçi
m perhiz. Eğer Arapça biliyorsan kendin tercüme et ve kendin anla eğer bilmiyorsan bilen birilerinin tercümesinden istifade ederek anlamaya çalış. kuranın yerini dolduracak hiç bir kitap yoktur peygambner ve alim olanlarda ona göre hayatlarını yaşarlardı69/44,45,46 Elbette kuranı anlamak için ne söylediğini değil ne söylemek istediğini yakalamakla olur. bu da o konuda uzmanlaşmakla olur. Kur’an: İnsanları ve Kâinatı Yaratan Allah’ın, Dünya hayatında insanların nerde nasıl davranacağının en güzel biçimde, Allah tarafından çizilmiş bir hayat projesinin adıdır. Ne yazık Ki Asırlardır, Kuran’ın dili çözülemediğinden veya çözülmek için uğraşılmadığından, ne söylemek istediği anlaşılamamıştır, bu sebeple İslam toplumlarında yüzlerce binlerce biri birleriyle uyuşmayan, Dinler ortaya çıkmıştır. İşte bizim uğraşı ve gayretimiz çözümlenmemiş olan kura’nı kendi bütünlüğü içerisinde, ne söylemesinden ziyade ne söylemek istediğini, yakalayarak, kurana, o konunun ilmine akıla ve pratik hayata ters düşmeden, anlamaya çalışmaktır. Kuranın Doğru bir şekilde ne söylemek istediğinin anlaşılmasında benim tespit edebildiğim kadarıyla iki engel olduğu kanaatindeyim. 1- Mucize, 2- Sünnet ( Yani Kuranın dışında peygamber söyledi ve yaşadı denilip de uydurma hadislerdir.) MUCİZE Mucize: İslam toplumlarında, Bütün Peygamberlerin, Kendi peygamberliklerini iddia ve ispat etmek için, Allahın vermiş olduğu olağan üstü harikulade güçler anlamında. Tanımlanmıştır. Örneğin, Hazreti Musa Peygamberin Asası ile denizi yarması, Salih peygamberin Dağdan mucize olarak deve doğurtturması hazreti Muhammet’in (sav)on parmağından su akıtıp askerleri sulaması ayı ikiye bölmesi, Kısır koyunu kuzulatması hep günümüze kadar aktarıla gelen peygamberlerin gösterdi diye, anlatılan mucizelerinden, bir kaçıdır. Ama Gerçek olana baktığımız zaman Kuranda Mucize kelimesi geçmediği gibi Peygamberlere verilen böyle aktarıla gelen gibi mucize verilmediğini aşağıda örnekleriyle izah edeceğiz. Peygamberlere sadece vahiy iletilme farklılığı ile gündeme gelmişlerdir. Yani Peygamberleri Diğer insanlardan ayıran özellik Onların Kutsal ruh ile desteklenerek, Onlara kitaplar indirilmesidir. Allah Kur’anda Mucize kelimesi yerine Ayet beyyine delil burhan, Kelimeleri kullanmıştır. Ayet kelimesi de Allahın Yarattığı Zerreden küreye kadar bütün varlıklar için kullanmıştır. Bu Ayeti meydana getirecek hiçbir yaratığın olmadığını ve Mucizeyi Ortaya kayabilecek kendisinden başka hiçbir gücün Bulunmadığını ve bunu hiç kimseye vermediğini anlatmaktadır. 29/50- Dediler ki: "Ona Rabbinden ayetler (birtakım mucizeler) indirilmeli değil miydi?" De ki: "Ayetler yalnızca Allah'ın Katındadır. Ben ise, ancak apaçık bir uyarıcıyım." Eğer. Allah. Yarattığı ve ortaya koyduğu ayetleri yaratılanlardan herhangi birine vermiş olsaydı veya onlar da ayet mucize meydana getirebilselerdi o zaman Kâinatta Allah ikileşir fesat çıkardı. Asırlardır toplumlarda oluşan mucize kavramı peygamberlerde zuhur etme anlayışları toplumları şirke götürmüş Sanki Peygamberleri kanun çıkarma helalleri haram yapma haramları helal yapma konumuna götürerek Allaha ortak koşmuşlardır. Peygamberleri diğer insanlardan ayıran özellik Allah’ın gözetimi altında eğitilerek yanlış yaptığı yerlerde düzeltilmesi. Ve dünya hayatında gideceği yolda yol gösterilmesidir. 17/93- "Yahut altından bir evin olmalı veya gökyüzüne yükselmelisin. Üzerimize bizim okuyabileceğimiz bir kitap indirinceye kadar senin yükselişine de inanmayız."De ki: "Rabbimi yüceltirim; ben, elçi olan bir beşerden başkası mıyım? İşte peygamberi diğer insanlardan ayıran kuranın anlattığı fark budur. İşte Kuran Bu Günkü Toplumun söylediklerini veya peygamberler hakkında bildiklerini Gündeme getirirken şöyle buyurmaktadır. 17/90- Dediler ki: "Bize yerden pınarlar fışkırtmadıkça sana kesinlikle inanmayız." 17/91- "Ya da sana ait hurmalıklardan ve üzümlerden bir bahçe olup aralarından şarıl şarıl akan ırmaklar fışkırtmalısın." 17/92- "Veya öne sürdüğün gibi, gökyüzünü üstümüze parça parça düşürmeli ya da Allah'ı ve melekleri karşımıza (şahid olarak) getirmelisin." İşte Kuran Gelmezden Önce Mekke Müşriklerinin veya ehli kitap’ın peygamberlerden istedikleri bunlardı. Kuran Yaşıyor Hem de yeniden doğmuş gibi tazeliğini koruyarak yaşıyor. O Bu güne kadar bozulmamış ve kıyamete kadar da bozulmadan yaşayacak. Bu Allahın Vadidir. Asırlar geçtikçe ilim ve teknoloji ilerledikçe Çağlara mesajını vermeye devam edecek. Hem de insanların ve cinlerin toplanıp da bir konu hakkındaki veremedikleri mesajı kuran en güzel bir şekilde verecek. İşte Allahın Peygamberlere verdiği mucize budur. Bütün Peygamberlere verilen mucizeler veya kitaplar kuranla özetlenerek İnsanlığa Allahtan gelen en büyük mucizeyi oluşturmuştur. İşte Allah onların Mucize istemelerine karşın verdiği cevap. 29/50- Dediler ki: "Ona Rabbinden ayetler (birtakım mucizeler) indirilmeli değil miydi?" De ki: "Ayetler yalnızca Allah'ın Katındadır. Ben ise, ancak apaçık bir uyarıcıyım." 29/51- Kendilerine okunmakta olan Kitap’ı sana indirmemiz onlara yetmiyor mu? Şüphesiz, bunda iman eden bir kavim için gerçekten bir rahmet ve bir öğüt (zikir) vardır. İşte Allahın Peygamberlere verdiği mucize gönderdiği kitaplardır. Kuranda sanatsal üsluplarla Anlatılan peygamber kıssalarını sanki gerçek anlamında anlamaları onların kuranı doğru anlamalarını engellemektedir. Her milletin dillerinde olduğu gibi kuranın dilinde de mecazi anlatım sanatı çok geçmektedir. Mecaz sanatı herkesin bildiği gibi bir olayı gerçek anlamının dışında anlatma sanatıdır. Bunlardan Birkaç Tane örnek verecek olursak. Hazreti Musa’nın Asasıyla denizi yarması, Salih peygamberin devesi, Süleyman peygamberin Balkısın sarayını getirttirmesi, Hazreti isa peygamberin ölüleri diriltmesi hep bunlar değişmeceli olarak anlatılmıştır. Kur’an Okuyucuları şunu iyi düşünmelidir ki Peygamberlerde böyle olağan üstü vahiylerin dışında bir mucizeleri olmuş olsaydı neden kâfir olanlar tarafından eziyet edilmelerine müsaade edilirlerdi. Peygamberler kendisine tabi olanları mucizeleri ile kâfirlerden korumaları gerekirdi. Yoksa Son Peygamber olan hazreti Muhammet sav de on üç sene gibi bir zaman Mekke müşriklerinin içerisinde işkence ve ızdırap çekmezdi. Mekke’den Medine’ye gidebilmesi için mağaralarda yılanların çıyanların içerisinde gizlenmelerine gerek yoktu. Veya. Uhut savaşında bir çok Müslümanlar ölürken buna mucizeleriyle engel olurdu. Hayır. Peygamberlerin diğer insanlardan farkı sadece ve sadece vahiy almalarıydı. Öyle insanların inanmaları için olağan üstü vahiylerin dışında gösterdikleri bir mucizeleri yoktur. 6/111- Gerçek şu ki, Biz onlara melekler indirseydik, onlarla ölüler konuşsaydı ve her şeyi karşılarına toplasaydık, -Allah'ın dilediği dışında- yine onlar inanmayacaklardı. Ancak onların çoğu cahillik ediyorlar. Demek ki insanların bu güne kadar mucize anlayışları, mucize kavramı kuranın anlattığı ile alakası yok. Şimdi soruyorum onlara,? o zaman kuranın tarif ettiği peygamber günümüzde de gelmiş olsaydı kaç kişi onun peygamberliğine inanırdı. Bu Günkü inandım ben müslümanım diyen toplumlar. Diyeceklerdi ki Haydi peygambersen bize mucize göster bakalım dediğinde peygamberim diyen kişinin onlara göstereceği mucize vahiyden başka bir şey olmayacaktı. Ve toplum da onu dövüp öldüreceklerdi. O zaman Ey Müslümanım diyen insanlar, Ortada şimdi bir peygamber yok artık bir daha peygamber de gelmeyecek, size o büyük gün gelmezden önce Allah peygamberlik ayetini feshederek onun yerine insanların yollarını vahiylerle düzeltebilecekleri kuran gibi yeterli bir kitap var. O Kitapta insanlar için her örnekten bir örnek verilmiş ve hiçbir eksik bırakılmamıştır. Ve insanlar sadece ondan sorguya çekileceklerdir. 17/89- Andolsun, bu Kur'an'da her örnekten insanlar için çeşitli açıklamalarda bulunduk. İnsanların çoğu ise ancak inkârda ayak direttiler. 6/38- Yeryüzünde hiçbir canlı ve iki kanadıyla uçan hiçbir kuş yoktur ki, sizin gibi ümmetler olmasın. Biz kitapta hiçbir şeyi noksan bırakmadık, sonra onlar Rablerine toplanacaklardır. 43/44- Ve şüphesiz o (Kur'an), senin ve kavmin için gerçekten bir zikirdir. Siz (ondan) sorulacaksınız. Kuranda geçen mucize ile ilgili ayetlerden ne anlatmak istediği konusunda herhalde yeterli bir açıklama yapıldığı kanaatindeyim Bu Gün Ehli Kitap ve İslam dünyası. Kavramları yeniden gözden geçirerek, Yanlış anlamalara neden olan kelimeleri doğru anlamaları gerekir. Kuranın tarif ettiği yolu doru anlama ve doğru yolda yürüme dileğiyle. Şimdi de Kuranı Doğru Anlamada ikinci engel olan sünnet veya hadis Kavramı üzerinde durmaya çalışalım. SÜNNET VEYA HADİSLER Önce Kur’anda geçen sünnet anlayışı ile ilgili birkaç tane ayetlerden örnekler verelim 35/43- (Hem de) Yeryüzünde büyüklük taslayarak ve kötülüğü tasarlayıp düzenleyerek. Oysa hileli düzen, kendi sahibinden başkasını sarıp-kuşatmaz. Artık onlar öncekilerin sünnetinden başkasını mı gözlemektedirler? Sen, Allah'ın sünnetinde kesinlikle bir değişiklik bulamazsın ve sen, Allah'ın sünnetinde kesinlikle bir dönüşüm de bulamazsın. 17/77- (Bu,) Senden önce gönderdiğimiz resullerimizin bir sünnetidir. Sünnetimizde bir değişiklik bulamazsın. 7/185- Onlar, göklerin ve yerin 'bağımlı olduğu egemenliğe ve sünnete’ (melekût) Allah'ın yarattığı şeylere ve ihtimal (verip) ecellerinin pek yaklaştığına bakmıyorlar mı? Bundan sonra onlar artık hangi söze inanacaklar? Bu Naklettiğimiz ayetlerden Kuranın Tarif ettiği sünnet neymiş onu açıklamaya çalışalım. SÜNNET: Allahın Evrene ve Toplumlara uyguladığı veya koyduğu yasaların değişikliğe uğramadan tekrarlana gelmesidir. Güneşin doğudan doğup batıdan batması, gece ile gündüzün birbiri ardınca takip etmesi, doğan her canlının eceli geldiği zaman ölmesi, canlılar yaratılırken bir erkek ve bir dişiden yaratılması Yüzme bilemeyenlerin denizde boğulması Hep Allahın evrene koyduğu değişmeyen yasalardandır. Bir Başka Sünnet ve değişmeyen yasalarda Toplumlarda olagelen değişmeyen tekrarlana gelen yasalar sünnetlerdir. Bunlardan Kurandan Örnekler vermeye çalışalım. 17/16- Biz, bir ülkeyi helak etmek istediğimiz zaman, onun 'varlık ve güç sahibi önde gelenlerine' emrederiz, böylelikle onlar onda bozgunculuk çıkarırlar. Artık onun üzerine söz hak olur da, onu kökünden darmadağın ederiz. Bu Ayette Mecazi bir anlatım sanatı var. Şimdi Ayette geçen anlatımın yüzeyselliğine değil içeriğinde. kastetmek istediği anlam üzerinde durmaya çalışalım. Tarih Boyunca Toplumlarda var ola gelen sünnete baktığımız zaman peygamberlere karşı çıkanlar toplumun hep önde gelenleri olmuştur. Firavunlar Nemrutlar Ebucehiller. EbuLehepler hep toplumların önde gelen şımarmış kibirlenmiş ve gururlanmış olanlardır. Çünkü Onlar Kendi tahtlarının yıkılma endişesi taşımaktadırlar. 7/146- Yeryüzünde haksız yere büyüklük taslayanları ayetlerimden engelleyeceğim. Onlar her ayeti görseler bile ona inanmazlar; dosdoğru yolu (rüşt yolunu) da görseler, yol olarak benimsemezler, azgınlık yolunu, gördüklerinde ise onu yol olarak benimserler. Bu, onların ayetlerimizi yalanlamaları ve onlardan gafil olmaları dolayısıyladır. Kuranın Anlatım sanatına baktığımız zaman. “ Yeryüzünde büyüklük taslayanları ayetlerimden engelleyeceğim.” Ayette geçen bu ifade Kur’anın bütününe baktığımız zaman diğer ayetlerin özünden süzülüp gelen onların anlamlarını da içinde barındıran bir anlam taşımaktadır. Nasıl Kişileri Allah özel olarak saptırma hidayete getirme, bağışlama olayı olmuyorsa kişilerin kendi yönlerini istedikleri tarafa yönlendirmesi ve fiiliyata geçirmesi ile olagelen bir şey ise, Büyüklük Taslayanlar da rabbani yolda yürümeye istekli olmadıklarından dolayı Kuran Böyle bir ifade ile anlatmaktadır. Dünya hayatına Sanki hiç ölmeyecekmiş gibi sarılan biri Yığdıkça yığan zevk aldıkça daha çok dünyayı mamur hale getiren biriyle, Dünya hayatında malı mülkü olmayan hem hayatı işkence ve ızdırapla geçen birinin, Ölüm anındaki durumları ölüme giden fotoğrafları herhalde bir değildir. Dünya hayatında saltanat sürenler canlarını kolay kolay vermek istemezler. Ama İnanmış ve Salih amel işleyerek. Hayatını ölüme kadar itekleyerek götürmüş biri Daha Güzellik beklerken onun ölüm halindeki fotoğrafı farklı olacaktır herhalde. Şu sözün kime ait olduğunu bilmiyorum ama. “ Sen doğarken ağlıyordun herkes sana gülüyordu, sen öyle bir hayat yaşa ki, sen ölürken gülerek git herkes sana ağlasın.” İnkar edip Ahiret hayatına iman etmeyenler ve dünyada güllük gülistanlık yaşayanlar kolay kolay ölmek istemezler. 2/96- Andolsun, onları hayata karşı (diğer) insanlardan ve şirk koşanlardan (bile) daha ihtiraslı bulursun. (Onlardan) Her biri, bin yıl yaşatılsın ister; oysa bunca yaşaması onu azaptan kurtarmaz. Allah, onların yapmakta olduklarını görendir. Kuran burada Yahudi ve Yahudi zihniyetli adamlardan söz etmektedir. Dünya hayatına bu kadar önem veren insanlar ölürken canlarını zor teslim ederler. Bu da Allahın bir sünnetidir. 18/55- Kendilerine hidayet geldiği zaman insanları inanmaktan ve Rablerinden bağışlanma dilemelerinden alıkoyan şey, ancak evvelkilerin sünnetinin kendilerine de gelmesi veya azabın onları karşılarcasına gelmesi(ni beklemeleri)dir. Kuranda geçen Allahın sünnetleri ile ilgili ayetlerden aktarmaya çalıştık. Şimdi de Peygambere ait oldukları sanılan hadis ve sünnetlerden söz etmeye çalışalım. Bütün Peygamberler. Kendilerine ait Allaha rağmen hiçbir şey söyleyemezler ve söyleme hakkına da sahip olamazlar.69/44- Eğer o, Bize karşı bazı sözleri uydurup-söylemiş olsaydı. 69/45- Muhakkak onun sağ-elini (bütün güç ve kudretini) çekip-alıverirdik.69/46- Sonra onun can damarını elbette keserdik.69/47- O zaman, sizden hiç kimse araya girerek bunu kendisinden engelleyip-uzaklaştıramazdı. Öyleyse Resule ait sünnet Allahın göndermiş olduğu emir ve yasakları, insanlara aktarır ve yaşar. Yani Kuran Bir kanun peygamber de o kanunu hayatına uygulayan diğer insanlara örnek bir elçidir. 33/38- Allah'ın kendisine farz kıldığı bir şey(i yerine getirme)de peygamber üzerine hiçbir güçlük yoktur. (Bu,) Daha önce gelip geçen (ümmet)lerde Allah'ın bir sünnetidir. Allah'ın emri, takdir edilmiş bir kaderdir. Görüldüğü gibi, Bütün peygamberlerdeki haslet Allahın Emirlerini yerine getirilmesindeki hassasiyettir. Önce Şu Tarihi bir yanılgı ve yanlışlığı düzeltmek gerekir. Hadis İlmi Diye bir ilim Olmaz. İlim belge kanıt ister. Belge ve kanıtı olmayan ancak hikâye ve masal olur onlara itibar edilmez. Bütün İslam toplumlarının bildiği bir gerçek odur ki, Hadisler Kuran ile karışmasın diye yazılmadığı konusunda İslam bilginleri hem fikirdir. Hicri yüzeli sene sonra Gündeme gelmeye başladı. Yazılmayan ve kim söylediği kim rivayet ettiği onlarca kuşağın ağızdan ağza dolaşarak köküne inildiği sanılan sözler ne kadar, güvenirli olabilir onu siz düşünün. Bir programda bununla ilgili bir konu dikkatimi çekti. Beş on tane kişiyi sıralıyorlar. İlk sıradaki ikinci sırada olana öbür sırada olana söylemek için bir cümle söyleniyor. bu cümle son söyleyenden nakledildiği zaman, ilk söyleyenle karşılaştırıldığında hiç ilgi ve alakası olmayan bir cümle karşımıza çıkıyor. Dikkatinizi çekmek istiyorum Bu Aynı anda olan bir yanlışlık Peygambere ait sözlerin doğru olup olmadığı Aradan yüzeli sene geçtiğinde ne kadar güvenilir olduğuna siz karar verin. Bütün Hadis Kitaplarında geçen Güvenilir hadis diye aktarılan bir sözde hadisi naklederek hadisler konusundaki düşüncelerinizi tekrar gözden geçirmenizi istiyorum. Bir Gün Allah Resulü sahabelerden birkaçıyla beraber çöle gezmeye çıkarlar. Resulün o arada taharet ihtiyacı gelir. Her taraf açık gizlenmesi gerekiyor. Arkadaşlarından olan birine git karşıdaki ağaçlara selam söyle beni gizlesinler diyor. Arkadaşı da gidiyor ağaçlara selam söylüyor. Durumu anlatınca ağaçlar hemen yerlerinden fırlayarak resulün yanına gelip gizliyorlar. Sonra da tekrar yerlerine geri gidiyorlar. Allah Aşkına Bu Anlayışın Bu dinin, Yahudi ve Hıristiyanlık dini ile ne farkı var. Şeytan daha önce de bahsettiğim gibi Kuranı tahrip etme gücünü kendisinde bulamamış ne kadar çamur atsa da tutturamamış Ama Hadisler adı altında İslam toplumunu bölmeyi tevhit inancını bozmayı başarmıştır. Kuran gelmezden önce peygamberler toplumu boş bırakmıyordu peş peşe birebirlerini takip ediyordu. Bozulan yerleri düzeltiyorlardı. Son Peygamber olan Hazreti Muhammet SAV ile peygamberlik noktalanınca. İnsanları kurandan başka düzeltecek kalmadı. 33/40- Muhammed, sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası değildir; ancak O, Allah'ın Resulü ve peygamberlerin sonuncusudur. Allah, her şeyi bilendir. Artık İnsanların Yol Göstericisi Kurandır. Onu Anlamak onu hayatımıza uygulamak gerekmektedir. Çünkü Onda hiçbir şey eksik bırakılmamış.6/38- Yeryüzünde hiçbir canlı ve iki kanadıyla uçan hiçbir kuş yoktur ki, sizin gibi ümmetler olmasın. Biz kitapta hiçbir şeyi noksan bırakmadık, sonra onlar Rablerine toplanacaklardır. Ve onda Her örnekten bir örnek verilmiş30/58- Andolsun, Biz bu Kuran’da insanlar için her örneği gösterdik. Şüphesiz, sen onlara bir ayetle geldiğin zaman, o inkâr edenler, mutlaka: "Siz ancak muptil olanlardan başkası değilsiniz" derler. Bazıları Benim hakkımda. iftira ederek Peygamber düşmanı diye fısıldadıklarını biliyorum. Asla Ve tövbe hâşâ, Peygambere karşı içinde zerre kadar şüphe ve saygısızlık bulunanlar iman etmiş olmazlar. 4/65- Hayır öyle değil; Rabbine Andolsun, aralarında çekiştikleri şeylerde seni hakem kılıp sonra senin verdiğin hükme, içlerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın, tam bir teslimiyetle teslim olmadıkça, iman etmiş olmazlar.33/36- Allah ve Resûlü, bir işe hükmettiği zaman, mümin bir erkek ve mümin bir kadın için o işte kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Kim Allah'a ve Resulü’ne isyan ederse, artık gerçekten o, apaçık bir sapıklıkla sapmıştır. İşte Allah resulüne iman itaat saygı sevgi böyledir. Bu Kuranı bize sunan o Resul Allahtan bu kitap’ı Gökten zembil ile indirmedi. Ona vah yedilerek ağzından süzülerek bize geldi. Peygambere iman etmeyen kurana da iman etmez Asla Peygambere karşı benim saygısızlık ve hafife alma diye bir konumum olamaz. Ben Ona tam bir teslimiyetle iman ettim. ve bazılarının yaptığı gibi de onu kendi bulunmuş olduğu konumdan kaldırarak Allah konumuna da getirmeyi asla kabullenemem. O Resul de böyle bir davranışı yaptığım zaman benden hesap soracaktır. 2/136- Deyin ki: "Biz Allah'a; bize indirilene, İbrahim, İsmail, İshak, Yakub ve torunlarına indirilene, Musa ve İsa'ya verilen ile peygamberlere Rabbinden verilene iman ettik. Onlardan hiçbirini diğerinden ayırt etmeyiz ve biz O'na teslim olmuşlarız." Kuranın dışında peygamberler hakkında söylenen sözlerin hiç birine katılmam Çünkü Allah kâinattaki varlıklara insanlar ve peygamberler de dâhil hepsine bir değer vermiş onları bir yere oturtturmuştur. Kimse Allahın yerine koyduğu kelimeleri yerinden kaldırıp da başka bir yere koyamaz koyma hakkı da yoktur. 4/46- Kimi Yahudiler, kelimeleri 'konuldukları yerlerden' saptırırlar ve dillerini eğip bükerek ve dine bir kin ve hınç besleyerek: "Dinledik ve karşı geldik. İşit, -işitmez olası- ve 'Raina' bizi güt, bize bak" derler. Eğer onlar: "İşittik ve itaat ettik, sen de işit ve 'Bizi gözet' deselerdi, elbette kendileri için daha hayırlı ve daha doğru olurdu. Fakat Allah, onları küfürleri dolayısıyla lanetlemiştir. Böylece onlar, az bir bölümü dışında, inanmazlar. Bu Ayetlere göre peygamberlerin yerlerini ve konumlarını Allah belirleyip sınır çizerken insanlardan herhangi biri kalkıp Allahın çizmiş olduğu sınırı çiğnemeye onu ihlal etmeye “ Hakkı yoktur. Bazı Yahudi ve Hıristiyanlardan Allah örnek vererek Peygamberleri ilahlaştıranları sorgulamaktadır. 5/116- Allah: "Ey Meryem oğlu İsa, insanlara, beni ve annemi Allah'ı bırakarak iki İlah edinin, diye sen mi söyledin?" dediğinde: "Seni tenzih ederim, hakkım olmayan bir sözü söylemek bana yakışmaz. Eğer bunu söyledimse mutlaka Sen onu bilmişsindir. Sen bende olanı bilirsin, ama ben Sende olanı bilmem. Gerçekten, görünmeyenleri (gaybleri) bilen Sensin Sen." 5/117- "Ben onlara bana emrettiklerinin dışında hiçbir şeyi söylemedim. (O da şuydu:) 'Benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah'a kulluk edin.' Onların içinde kaldığım sürece, ben onların üzerinde bir şahidim. Benim (dünya) hayatıma son verdiğinde, üzerlerindeki gözetleyici Sendin. Sen her şeyin üzerine şahit olansın.” İşte Hazreti İsa İnsanlara Allahtan başka ilah olmadığını ilan ederken, Hıristiyanlardan bazılarının onu Allah yerine koyup Allaha olan sevgi karşısında ona olan sevgi ve ihtiramı Allaha denk ve Allahın üzerinde bir yere oturtmaları Allaha şirk olmaktadır. Bazı Müslümanların da Aynı Hataya düşerek Hazreti Muhammedi sav De aynı konuma düşürmeleri onları şirke götürmektedir. Bir Ayeti alarak Allahın helal ve haram ettiklerini sanki helal ve haramları da peygamberler de koyar bir konuma getirmeleri müslümanım diyenleri şirke götürmektedir. 7/157- Onlar ki, yanlarındaki Tevrat'ta ve İncil'de (geleceği) yazılı bulacakları ümmi haber getirici (Nebi) olan elçiye (Resul) uyarlar; o, onlara marufu (iyiliği) emrediyor, münkeri (kötülüğü) yasaklıyor, temiz şeyleri helal, murdar şeyleri haram kılıyor ve onların ağır yüklerini, üzerlerindeki zincirleri indiriyor. Ona inananlar, destek olup savunanlar, yardım edenler ve onunla birlikte indirilen nuru izleyenler; işte kurtuluşa erenler bunlardır. Bilindiği gibi her peygamber kendilerinden önce gelmiş olan peygamberleri tasdik eder ve kendilerinden sonra gelecek olanları da müjdelerler. İşte tevratta ve incilde gelecek olan son resul müjdelendiği halde, onun gelişi ile ilgili bilgiyi saklamışlar ve Kendilerine Allahın bazı helal ettikleri şeyleri haram bazı haram ettikleri şeyleri de helal etmişlerdir. O Haramları helalleştiren ve helalleri de haramlaştıran Allah resulü değil. Allah tır. Allah ona haram ve helalleri bildirmektedir. İşte burada sanki helal ve haramı koyan peygamber gibi bir anlayış kuranın anlatım esprisine ters düşmektedir. Buna yine bir açıklama daha gerekmektedir. Onlar kendilerine haram ettikleri aslında daha önce Allah tarafından helal idi. Onlar helal olanı kendilerine haramlaştırdıklarından. Tekrar son resul ile tekrar helalleştiriliyor. Olay bundan ibarettir. Sünnet Ve hadis Konusunda Söylenenleri biraz daha açacak olursak, İki Kısma ayırmak lazım. 1- Resuli Sünnet 2- Muhammedi sünnet Resuli Sünnet: Allah resulü olan Muhammedin davranış biçimlerini Kuranın emriyle bütünleştiren sünnettir. O Kendi hevasından konuşmayan kendi istek ve arzularına göre hüküm vermeyen vahyin gözetiminde hayatını düzenleyen sünnetidir ki. İşte Bu Kuranın Ta Kendisidir. Kuran Kanun Resul de onu pratik hayata uygulayan bir örnek elçidir. Öyleyse Onun Yaşamı kuranın emirlerinin hayata geçirilmesi uygulaması onun açıklaması oluyor. Açıklama derken kuran müphem manasında değil sadece hayata geçirmesi anlamında açıklamasıdır. Yoksa kuranı açıklayan o anlamda resul değil Allah tır.75/19- Sonra muhakkak onu açıklamak Bize ait (bir iş)tir. İslam Toplumlarında Yanlış İnançlardan birisi de Kuranı Biz anlayamayız onu Peygamberimiz Hadisleriyle açıklar. Anlayışı insanları kurandan uzaklaştırmıştır. Peygamber Allah tarafından açıklanmış olan kuranı pratik hayata geçirir onun pratik hayata geçirilmiş olanı peygamberin açıklaması oluyor. Peygamberin açıklayamadığı bazı şeyler vardır. İşte Kuranın Bazılarını açıkladığımız bazılarından vaz geçtiğimiz derken onu kastetmektedir. 6/91- Onlar: "Allah, beşere hiçbir şey indirmemiştir" demekle Allah'ı, kadrinin hakkını vererek takdir edemediler. De ki: "Musa'nın insanlara bir nur ve hidayet olarak getirdiği ve sizin de (parça parça) kâğıtlar üzerinde yazılı kılıp (bir kısmını) açıkladığınız ve çoğunu göz ardı ettiğiniz kitabı kim indirdi? Sizin ve atalarınızın bilmediği şeyler size öğretilmiştir." De ki: "Allah." Sonra onları bırak, içine 'daldıkları saçma uğraşılarında' oyalanıp-dursunlar. Açıklanmak Olayın yaşanılır hale gelmesini anlatmaktadır. Bilindiği gibi bazı bilgiler insanoğlunun ilim ve teknolojide gelişmesiyle ortaya çıkmaktadır. Kuranın indiği dönemde Güneşin ayın ve dünyanın konumları hakkında sadece teorik olarak bilgileri kuran söyleyip geçiyordu. Peygamber o günkü dönemde uzay bilimlerine ait araç yoktu. O bilgileri o konuyla ilgili ilim geliştiği zaman ancak açıklanabilirdi işte peygambere bazı açıklamağı şeyler bu gibi şeylerdir. Ama şimdi bir uzay köprüsü kurularak onlar hakkında detaylı bilgiler alınmaya başlandı ve bizlere kapalı şeyler ilim adamlarının buluşlarıyla açıklanmaya başladı. Peygamberi İnanan Müslümanlar Öyle bir Konuma getirmişler ki. Sanki Bütün İlimleri bilme gibi bir yeteneği olduğunu sanmışlar. Hayır, Allah resulü sadece Allahın bildirdiklerini bilir o Allahın gayıp ile ilgili bildirdiği şeylerin dışında bilgileri bilemez. 7/188- De ki: "Allah'ın dilemesi dışında kendim için yarardan ve zarardan (hiçbir şeye) malik değilim. Eğer gaybı bilebilseydim muhakkak hayırdan yaptıklarımı arttırırdım ve bana bir kötülük dokunmazdı. Ben, iman eden bir topluluk için, bir uyarıcı ve bir müjde vericiden başkası değilim." Resulü sünnet: Bütün Müslümanların ilgi odağı olan ve uyması gereken sünnetlerdir. O Allahın emirlerini söyleyip de pratik hayata yansıttığı sünnetlerdir. Muhammedi sünnet: Peygamberimizin vahiyle sınırlandırılmayan sünnetlerdir. Elbisenin rengi kalınlığı, sakal koyması saç bırakması yemek çeşitlerinin hangisini sevip sevmemesi Muhammedi sünnetlerdendir. Bunlar diğer Müslümanların zevki keyfi ile alakası olmayan şeylerdir bu sünnet sadece kendisini ilgilendirir.Şimdi Bunları da, anladıktan sonra Kuranda söylenenlerin ne söylemek istediğini anlamaya çalışalım. 2/ 245- Allah'a karşılığını çok artırma ile kat kat artıracağı güzel bir borcu verecek olan kimdir? Allah, daraltır ve genişletir ve siz O'na döndürüleceksiniz. Bu Ayeti açıklamak için kuranda geçen diğer ayetlerin yardımına ihtiyaç vardır. Eğer bu ayetin anlamına bakarak hüküm verecek olursak Allahın ihtiyaç sahibi olduğu anlaşılır. Ama kuranda onu ile ilgili ayetlere baktığımız zaman3/ 189- Göklerin ve yerin mülkü Allah'ındır. Allah, her şeye güç yetirendir. Allahın hiçbir şeye ihtiyacı olmadığını yerleri ve gökleri yaratan Allah olduğunu söylerken insanlarda Allaha borç vermek veya Allahın insanların borç vermesine ihtiyaç olduğunu düşünmek, çok yanlış olur. Ancak İnsanları denemek için rızkı bazılarına yayarak bazılarına da kısarak rızkı dar olanlara rızkı geniş olanların ihtiyaçlarını gidermek istemesidir. 2/ 219- Sana içkiyi ve kumarı sorarlar. De ki: "Onlarda hem büyük günah, hem insanlar için (bazı) yararlar vardır. Ama günahları yararlarından daha büyüktür." Ve sana neyi infak edeceklerini sorarlar. De ki: "İhtiyaçtan artakalanı." Böylece Allah, size ayetlerini açıklar; umulur ki düşünürsünüz; 6/146- Yahudi olanlara her tırnaklı (hayvanı) haram kıldık. Sığırlardan ve koyunlardan, sırtlarına veya bağırsaklarına yapışan veya kemiğe karışanlar dışında iç yağlarını da onlara haram kıldık. 'Azgınlık ve hakka tecavüzde bulunmaları' nedeniyle onları böyle cezalandırdık. Biz şüphesiz doğru olanlarız Bu Ayete göre Sanki çift tırnaklı hayvanları Müslüman olanlara helal kıldığı halde Yahudi olanlara haram kıldığı söyleniyor ve anlaşılıyor. Bilindiği gibi İlk insan topluluğundan bu tarafa Allah hangi peygambere neyi helal etmiş ise diğer peygamberlere de onları helal neleri haram etmişse de onları da diğer peygamberlere haram etmiştir.16/118- Yahudi olanlara da, bundan önce sana aktardıklarımızı haram kıldık. Biz onlara zulmetmedik, ancak onlar kendi nefislerine zulmediyorlardı3/93- Tevrat indirilmeden evvel, İsrail'in kendine haram kıldıklarından başka, İsrail oğulları’na bütün yiyecekler helal idi. De ki: "Şu halde eğer doğruysanız, Tevrat'ı getirin de onu okuyun". Bu ayetlere göre Bütün peygamberlere gelen kitapların kaynağı Allah’tır Allah hiçbir peygamber ve kavme helal ve haram kıldıklarını başka bir kavme de helal ve haram kılar. Buradaki Kuranın söylemek istediği, Allahın helal ettiklerini kendi kendileri haramlaştırdıkları için böyle bir ifade kullanmıştır. Bazı Alevi vatandaşlar kendilerine tavşan etini örf ve adetlerine göre yemezler. Tavşan onlara hâşâ Allah tarafından haram edilmedi. Onların ellerinde böyle bir belge yok onların kendi kendilerine haram ettiklerinden dolayı onu yemiyorlar. İşte Yahudi olanların durumu da bunun gibidir. İşte Kuran’daki ayetlerin ne söylediği değil ne söylemek istediği yakalandığı veya anlaşıldığı zaman kuran anlaşılmaya başlar. |
Allah,peygamber ve kur'an biz müslümanlar kur'anın ipine sımsıkı sarılalım not:şu bilinmeliki dünyaya kuranın adeleti yüce türk milletinin eliyle gelecektir.
|
Selamlar.
[QUOTE=mustafa hasanpaşaoğlu;3763]Allah,peygamber ve kur'an biz müslümanlar kur'anın ipine sımsıkı sarılalım [COLOR="Red"]İnşaallah,bencede her müslümanın amacı bu olmalı,doğruyu aramalıyız.[/COLOR] not:şu bilinmeliki dünyaya kuranın adeleti yüce türk milletinin eliyle gelecektir. [COLOR="red"]Bunu neye dayanarak yazdınız ?[/COLOR] [/QUOTE] |
selamün aleyküm. Allahın hiç af kamsamına almadığı büyük günahların başında gelenlerden birisi şirkle gidiştir.4/48- Gerçekten, Allah, Kendisi'ne şirk koşulmasını bağışlamaz. Bunun dışında kalanı ise, dilediğini bağışlar. Kim Allah'a şirk koşarsa, doğrusu büyük bir günahla iftira etmiş olur. Şirk: Allaha olan sevgi ve ihtiramı allaha denk veya allahın üzerinde yaratıklardan herhangi birine verilmesidir. Kainatta en çok sözü edilmesi gereken allah ve onun gönderdiği kitaplar ve peygamberlerdir. eğer kuranın karşısında kuranın denginde ve onun sözü üzerine başkalarının sözü ön plana çıkarılıyorsa. orada düşünülmesi gerekir.
|
[QUOTE=mustafa hasanpaşaoğlu;3763] not:şu bilinmeliki dünyaya kuranın adeleti yüce türk milletinin eliyle gelecektir.[/QUOTE]
Bunu neye dayanarak yazdınız ? Cevap rica etsem ? |
Ali rıza bey ???
|
Allah razı olsun toslunba kardeşime aynen katılıyorum. Kuran insanları allaha davet eder Allaha davet etmeyen Allaha çağırmayan hiç bir düşünce tevhidt akidesine ship değildir. şirke götürür
|
Alirıza abi selamlar...
Alirıza abi; namaz vakitleri hususunda , sizin sitenizden gördüğüm kadarıyla,namaz vakit lerini 5 vakit olarak yorumlamışsınız ! Acaba toslunba kardeşimizin bu konudaki 28 nolu iletisini, bu bölüm üzerinde konuşabilirmiyiz ? [COLOR="Red"]Not: Amacım 2 ayrı fikri çakışdırmak değil,lütfen yanlış anlaşılma olmasın! Sadece bu konuşma dan faydalanabilmek ve faydalandırabilmek amacım!! Allah rızası için,konu amacını aşmasın!!![/COLOR] Selamlar,saygılar... |
Doğruyu bulmak için geçmiş tecrübelerden faydalanmak güzel bir yaklaşım. Bu sayede yaşanarak uzun yıllarda oluşmuş bilgiyi kısa sürede edinebiliriz. Ancak bu ahiretide ilgilendiren konularda pek tutarlı değil sanki ,sonuçta ölüp tekrar dirilen birisini tanımıyoruz. Elimizde güvenilir sadece Kuran var. Bunun idrakindeyiz. O halde gönlümüze yatacak bilgileri ,hakikatleri KENDİ GÖNLÜMÜZ ile KENDİ KİTABIMIZDA BİZZAT KENDİMİZ aramalıyız diye düşünüyorum. Aşık dostum bence senin gönlün ancak bu şekilde mütmain olur. Dışarılarda boşa aranmaktasın gibi geliyor bana :) ...
|
Önce şekillenmiş olan namazın anlatalım sonrada. beş vakit olduğunu anlatmaya çalışalım inş.
|
Sabırsızlıkla bekliyoruz abi.:)
|
[QUOTE=aşık74;3475]
Uzun lafın kısası ; acaba hanif ler arasındada bu şekilde söylentiler varmı,bunlar hakkaten oluyormu ? Oluyorsa biz neden göremiyoruz :) Bizdemi bişeyler eksik ..? svg...[/QUOTE] Sevgili kardeşim, "Peygamberi görme" iddiaları size ilginç mi geldi? Size daha ilginç şeyler söyleyeyim. Said Nursi kitaplarının kendisine Allah tarafından yazdırıldığını iddia etmekte, bilgilerin Allah katından geldiğini iddia etmektedir. Kendisi ile ilgili hükmü verecek olan Allahtır tabi ama ona bir suçlama yöneltmeden bu iddiasının da kendi kitaplarında yer aldığını belirtmek istedim. Size tavsiyem; bu şüpheciliğinizi kaybetmeyin ve bilmediğiniz şeyin ardından gitmeyin. Delili olmayan bir şeye inanmayın ve delil gösterme veya karşı delil çürütme konusunda konusunda Kuran'dan daha iyi bir rehber bulamayacağınızı unutmayın. Kuranı anlayamayacağımızı söyleyen insanlar Kuranla bazı noktalarda çeliştikleri için Kuranın okunmasını istemeyen insanlardır. Dünyada Allah katından indiği söylenen yüzlerce kitap var. Rehberiniz son peygamberimiz Hz. Muhammed'e vahyedilen Kuran olsun. Fakat Kuranı bile şüpheyle okuyun (meal çeşitliliğinden dolayı), hüküm içeren ayetler ile anlamadığınız veya size mantıksız/çelişkili/eksik gelen ayetler görürseniz başka meallerden tefsirlerden karşılaştırın. NOT: Bu yazdıklarım da bana göre doğrulardır, dolayısıyla yanlış içerebilirler. |
Nur cemaati ve Risale-i Nur hakkında daha detaylı bilgileri:
http:\\[url]www.tevhidnesli.de[/url] sitesinden okuyabilirsiniz. Gerçekten çok tatminkar bir çalışma yapmışlar. Çok uzun olduğu için buraya alamadım. |
LÜTFEN DİKKATLİ OKUYUN
Siz bu ayetleri okurken Allahın sizi titizlikle izlediğini ve dua ettiğinizde size cevap vereceğini unutmayın!!! [COLOR="red"][B]İsrâ 2[/B][/COLOR] Biz, Musa'ya Kitab'ı verdik ve İsrailoğullarına: "Benden başkasını dayanılıp güvenilen bir rab edinmeyin" diyerek bu Kitab'ı bir hidayet rehberi kıldık. [COLOR="red"][B]Neml 2 [/B][/COLOR] İman eden müminler için bir hidayet rehberi ve bir müjdedir. [COLOR="red"][B]Neml 77 [/B][/COLOR] Ve o, müminler için gerçekten bir hidayet rehberi ve rahmettir [COLOR="red"][B]Lokman 3 [/B][/COLOR] Güzel davrananlar için bir hidayet rehberi ve rahmet olmak üzere (indirilmiştir). [COLOR="red"][B] Mü’min 54[/B][/COLOR] O, akıl sahipleri için bir öğüt ve doğruluk rehberidir. [COLOR="red"][B] Nûr 46 [/B][/COLOR] [COLOR="red"][B][/B][/COLOR]And olsun ki, açıklayıcı ayetler indirmişizdir. Allah dilediğini doğru yola eriştirir. [B][COLOR="red"] Yâsîn 69 [/COLOR][/B] Ve biz, ona şiir belletmedik ve bu, ona yakışmaz da; bu, ancak bir öğüttür ve her şeyi açıklayan Kur'an. [COLOR="red"][B]Zuhruf 2 [/B][/COLOR] Andolsun her şeyi açıklayan kitaba. [COLOR="red"][B] Duhân 2 [/B][/COLOR] Andolsun her şeyi açıklayan Kur'an'a. [B][COLOR="red"]Zümer 23 [/COLOR][/B] Allah sözün en güzelini, birbiriyle uyumlu ve bıkılmadan tekrar tekrar okunan bir kitap olarak indirdi. Rablerinden korkanların, bu Kitab'ın etkisinden tüyleri ürperir, derken hem bedenleri ve hem de gönülleri Allah'ın zikrine ısınıp yumuşar. İşte bu Kitap, Allah'ın, dilediğini kendisiyle doğru yola ilettiği hidayet rehberidir. Allah kimi de saptırırsa artık ona yol gösteren olmaz. [COLOR="Red"][B] En’âm 114[/B][/COLOR] Allah'tan başka bir hakem mi arayayım ki size, her muhtaç olduğunuz şeyi bildirip açıklayan kitabı, o indirmiştir. Kendilerine kitap verilenler de bilirler ki o, senin Rabbin tarafından gerçek olarak indirilmiş bir kitaptır; artık şüphe edenlerden olma. ve kuranda daha niceleri geçer... artık isteyen varsın başka kaynaklara, isteyende onun ayetlerini derinlemesine düşünüp şöyle bir etrafına baksın da hayatına geçirip tatbik etsin. [U]Kuranda açıklaması tam olarak verilmediği söylenen ayetler ki buna namazda dahil, tamamen kulun kendi iradesine ve isteğine bırakılmıştır.[/U] Aksini idda eden kişi yukarıdaki ayetlere ters düştüğü için dinden çıkabilir. Her sıkıntıda önce Allaha dua edelim, o bize doğruyu gösterecektir. |
toslunba kardeşim Allah razı olsun senden... işte her şey apaçık ortada ya. "[B]Öyleyse nereye gidiyorsunuz? bu (mesaj, kuran), bütün insanlık için bir öğüt ve uyarıdan başka bir şey değildir, doğru yolda yürümek İSTEYEN her biriniz için. ama ALLAH, bütün alemlerim rabbi, (o yolu size göstermeyi) istemedikçe SİZ onu İSTEYEMEZSİNİZ.[/B]" [Tekvir, 26-27-28-29]
cemaatte düşünme hakkın yoktur. sana yukarıdan(bu da ayrı komik ya) emir gelir, bugün bunları yapacaksın, şu kitabı okuyacaksın gibi. sen de bir güzel okursun. birileri ne derse onu yapmakla yükümlüsündür. "[B]hiç mi düşünmüyorsunuz[/B]" düşünemezsin arkadaşım senin yerine abin düşünür, onun yerine de biri bulunur düşünmesi için. en son sağolsun hoca efendiler düşünür de senin ne yapman gerektiğini belirlerler. ben görmedim ya daha cemaatte hadi bugün kuran okuyoruz arkadaşlar diyeni. risale oku, boş boş hikaye oku, ne alâ ya değil mi? arkadaş madem peygamberimizin hayatını örnek almak istiyorsun işte ortada KURAN. nereye bakıyorsun? Allah için bir şeyler yapmak istiyorsun işte ortada KURAN. Allah görenlerden ve istememizi istediklerinden olmamızı nasip eder inşallah... |
Bir istihbaratçı şöyle demişti ;
Hiçbir cemaat yada tarikat olmasınki bilerek yada bilmeyerek herhangi bir istihbarat teşkilatının oltasında olmasın. Bu yerler insanların gönülden bir bağlılıkla topluluk oluşturduğu yerler olduğu için istihbari açıdan çok önemli ve zengin yerlerdir. Hakikatende özellikle islam tarihi incelendiğinde yüzlerce yıldır bu tür oluşumların kurulduğu ,kullanıldığı ,ele geçirildiği çokça görülür. Ne denli güçlendikleri ve işe yaradıklarıda birinci dünya savaşında ve kurtuluş harbinde ortaya çıkmıştır. |
Kuran herşeyi açıklamış diyoruz ayet gösteriyoruz adam hala çıkıyor ayeti inkar ediyor diyorki, yok efedim rivayet hadisler kuranın eksiklerini tamamlar, yok efedim imamı azam dinimizi tamamladı eksikti çünkü, yok efendim saidi nursi kuranı açıkladı...
Ya bunu söylerken dinden çıktıklarının farkında değilmi bu adamlar? Hadi onu anladımda bu fetullahda neyin nesi, islami yapıyı kullanarak kendisine kölemen sistemi kuruyor daha da ötesi kazandıklarının çok az bşr kısmıyla fakir ülkelere okul yaptırıyor (şirin gözükmek için) diğer gelirlere böylece bakın cebe atmıyorum imajı gösteriyor... İsrâ 2 Biz, Musa'ya Kitab'ı verdik ve İsrailoğullarına: "Benden başkasını dayanılıp güvenilen bir rab edinmeyin" diyerek bu Kitab'ı bir hidayet rehberi kıldık. Neml 2 İman eden müminler için bir hidayet rehberi ve bir müjdedir. Neml 77 Ve o, müminler için gerçekten bir hidayet rehberi ve rahmettir Lokman 3 Güzel davrananlar için bir hidayet rehberi ve rahmet olmak üzere (indirilmiştir). Mü’min 54 O, akıl sahipleri için bir öğüt ve doğruluk rehberidir. Nûr 46 And olsun ki, açıklayıcı ayetler indirmişizdir. Allah dilediğini doğru yola eriştirir. Yâsîn 69 Ve biz, ona şiir belletmedik ve bu, ona yakışmaz da; bu, ancak bir öğüttür ve her şeyi açıklayan Kur'an. Zuhruf 2 Andolsun her şeyi açıklayan kitaba. Duhân 2 Andolsun her şeyi açıklayan Kur'an'a. Ben bu ayetlerde ne risaleyi nur nede sahihihi buhari göremiyorum. ama açıklayıcı gerekmediğiniz yani bu kitaplara gerek olmadığını görüyorum... bu nurculukta acayip bir din, keşke müslüman olsalardı |
fetullaha ayet yazalım biraz da.. çok kitap yazmış yarıdan çoğu yalan dolan iftira. Bunlar olmuşlar ehli kitap. bugünkü klasik müslümanlar ehli kitap ayetlerinin muhatabı olmuşlar.
[COLOR="Red"]Âl-i İmrân 78 [/COLOR] Ehl-i kitaptan bir gurup, okuduklarını kitaptan sanasınız diye kitabı okurken dillerini eğip bükerler. Halbuki okudukları Kitap'tan değildir. [U]Söyledikleri[/U] [U]Allah katından olmadığı halde[/U]:[U] Bu Allah katındandır, derler[/U]. [U]Onlar bile bile Allah'a iftira ediyorlar.[/U] [COLOR="red"]Bakara 79 [/COLOR] Elleriyle (bir) Kitap yazıp sonra onu az bir bedel karşılığında satmak için "Bu Allah katındandır" diyenlere yazıklar olsun! Elleriyle yazdıklarından ötürü vay haline onların! Ve kazandıklarından ötürü vay haline onların! ------------------------------------------------------ |
Kuranı allah anlaşılması için arapça olarak indirdi. Kuran anlşılması güç bir kitap değil. Sadece dua edin ve şöyle deyin
"rabbim ilmi artır." "müslüman olarak vefat ettir ve salihlerle beraber eyle." "dosdoğru yola ilet". Kurandan insanları soğutmak ne kadar kötü |
[QUOTE]Kuranı allah anlaşılması için arapça olarak indirdi. Kuran anlşılması güç bir kitap değil. Sadece dua edin ve şöyle deyin
[B]"rabbim ilmi artır."[/B] [B]"müslüman olarak vefat ettir ve salihlerle beraber eyle." "dosdoğru yola ilet". [/B] Kurandan insanları soğutmak ne kadar kötü [/QUOTE] Ellerine sağlık pramid Bazı zümreler (müslüman olduklarını idda eden kendini bilmezler) böyle dua işe yaramaz diyor, illa şeyh lazım diyor sanki doğru yola kılavuzlamak Allahın işi değilmiş gibi yada Allah duaya karşılık vermezmiş gibi bile bile hakikatların üstünü örtmeye onu değiştirmeye çalışıyorlar... Allahın gazabı zalimlerin üzerine olsun. Ancak ona itaat ve kulluk ederiz; umarız ki bizi doğru yola, nimet verdiklerinin yoluna iletir. |
Bu konuyu açalı uzuuun zaman olmuş. O zamandan bu zamana düşüncelerimde değişmeler ve gelişmeler oldu.
En sonunda cemaat'imi buldum... :) YARATICISINA KOŞULSUZ GÜVENİP VE YALNIZ O’NA ÇAĞIRAN, İŞİNE SIMSIKI SARILIP VE DÜZGÜN YAPAN.BARIŞI(SALAAT'I) AYAKTA TUT ' ANLAR CEMATİ :) ÇİZGİM : YANLIZ ALLAH'IN ÖĞRETİLERİ. VAZGEÇİLMEZİM : İNSANLARIN DİRLİK VE ESENLİĞİ( SALAAT)'NE ÇALIŞMAK. Adımız : Barış. Kulvarımız : Barış kulvarı. Andımız : Dirlik ve esenlikli olarak,barış'ı sürdürmek.(salaat). Ve şuna inandımki ; rabbim ; iyi niyet ile kendine yönelenlere doğru yolunu gösteriyor... Kafamdaki dumanlar yaklaşık 2 yıl içerisinde dağıldı..Çok mutluyum.Sizlerle paylaşmak istedim.... Selam ALLAH aşık larının hepsine olsun.... Sizleri çok seviyorum.... |
[QUOTE]YARATICISINA KOŞULSUZ GÜVENİP VE YALNIZ O’NA ÇAĞIRAN, İŞİNE SIMSIKI SARILIP VE DÜZGÜN YAPAN.BARIŞI(SALAAT'I) AYAKTA TUT ' ANLAR CEMATİ
ÇİZGİM : YANLIZ ALLAH'IN ÖĞRETİLERİ. VAZGEÇİLMEZİM : İNSANLARIN DİRLİK VE ESENLİĞİ( SALAAT)'NE ÇALIŞMAK.[/QUOTE] [B]02:125 Ve biz sistemi (evi) insanlar için bir kazanç/ödül yeri ve güvenli bir yer kıldık. Ve (Rabbine) bağlı / kendini adayan İbrahim 'in makamından bir yer edinin. İbrahim ve İsmail'e "Sistemimi (evimi) ziyaret edenler, sadık kişiler ve boyun eğip itaat edenler için temiz tutacaksınız" diye emretmiştik. Sen de ibrahimi emmareler görüyorum demiştimya, Yanıltmayan RABBE kainatın zerratınca ham ederim Tekrar kutlu olsun aşik kardeş[/B] |
[QUOTE]Ve şuna inandımki ; rabbim ; iyi niyet ile kendine yönelenlere doğru yolunu gösteriyor...
Kafamdaki dumanlar yaklaşık 2 yıl içerisinde dağıldı..Çok mutluyum.Sizlerle paylaşmak istedim.... Selam ALLAH aşık larının hepsine olsun.... Sizleri çok seviyorum.... [/QUOTE] Şimdi söyler misiniz? ALlah hidaye vermedikçe, biz aciz nankör ve günahkar kimseleri kim doğru yola iletir. Allahın terbiye sisteminden, rabliğinden ve yol göstericiliğinden dhaa mükemmel ne vardır? Allah kuranda sınırsız anlatılacakların sadece yeterli kesimini bize göndermiş, sürekli okuyanı arındıran, temizlenmek isteyeni temizleyen bir kitap, arapçasını bilmem ama meali dahi temizliyor. Orada peygamberleri temizleme ve doğru yola iletme stretejilerini vermiş, aslında bize yazılanda onlarınkınden farksız... Azıcık daha sıkacağız dişimizi ve sabredeceğiz belalara karşı. Bir kere temizlendik mi artık bu konuları cennette tahtlarda konuşuruz inşallah, ama erdemli insan olmak zor, çok dert sıkıntı görmek lazım çok. nimete ulaşınca şımarmayan, böbürlenmeyen, şükrünü eda eden kullar olamazsak eğer, Rab bizi cennete sokar mı? ki o galaksinin az ötesinde dahi olsun... |
Size katılıyorum hiiiç kardeşim. Şımarma'dan,böbürlenmeden , dürüst'ce, ve en önemlisi kararlı bir şekilde yürümemiz lazım.
Sürekli öğrenme ve anlama modunda olmalıyız! Sıkıntılar ve dertler illaki olacak bu yolda,bunun farkındayım\farkındayız . Mesela yaşadığım bir olayı kısaca anlatayım sizlere. Cemaat sohbetlerine 6 aydır gitmiyordum.Dolayısıyla sohbet gurubundan,arkadaşların dikkatleri bana çekilmişti. Çünkü yanlış yapıyordum(onlara göre). Neden yanlış ? Risaleler den nasiplenmeden olmaz ! O yüzden yanlış...! Israr lar üzerine kıramadım ve 1 kere daha gittim. Çay'lar ,kahve'ler içildi.Risaleler okunuldu ve dinlendi. Sonra sıra geldi serbest kürsü sohbet'e.Ben ise bu serbest kürsülerde , her defasında,geleneksel yaşanan islamı eleştirdim(nazikce). En sonunda bu işe bozulan hoca ları , bana dedi ki; Eeeeee abi, sen yakında kendini 'peygamber' de ilan edersin dedi. Ve doğal olarak benim nazik liğim , yerini hafif sert liğe bıraktı... Karşılıklı tatlı sert konuşmalar oldu,bu arada yaklaşık 20 kişiydik. En sonunda zurna zırrtt dedi, ve şunu dedi bana HOCA ..!!! 'Abi ; sen bizim kutsalımıza laf söylüyorsun' dedi.. Ne diyeceğimi bilemedim,nutkum tutuldu.Dedimki; size kutsalınızla ( risale-i nurlar) mutluluklar.Benim kutsal'ım beşer kelam'ı olmayan kuran dır. dedim. Ve sohbeti sonlandırdım.Bu olay beni üzdü ve etkiledi.Sıkıntı yarattı bende... Yani uzun lafın kısası illaki sıkıntılar yaşayacağız,bize sapık diyecekler,kafayı yemişin sen diyecekler,yakında peygamber ve ya mehdilik ilan edersin bile diyecekler... Ama yılmayacağız ( elçiler gibi ). Yaradanımıza sımsıkı sarılacağız,onun sistemine çağıracağız dostlarımızı,işimizi düzgün yapacağız,salaatı ayakta tutacağız. Yaşamımızın vazgeçilmezi ,salaat(dirlik ve esenlik) dir diyeceğiz. Çizgimiz ALLAH'ın öğretileridir diyeceğiz... Adımız : Barış. Kulvarımız : Barış kulvarı. Andımız : Dirlik ve esenlikli olarak,barış'ı sürdürmek(salaat). , diyeceğiz. Ve bu sistem üzerine son nefesimizi vereceğiz inşaallah... sevgi ve selamlar kardeşlerim... |
Laf söyletmedikleri Kutsalın onları görecek gözleri mi var? yoksa işitecek kulakları mı?
İnsan oğlu kendisini yaratan rabbin yeryüzü ve gökyüzündeki hakimiyetinin oralarda gezen yada uçan dirilerden daha fazla olduğunu ne zaman anlayacak. En diri ve mutlak hakimiyet sahibi Allah dururken neden başka dirilerden, üstelik ALlah tarafından hidayete erdirilmedikçe hidayeti bulamayan dirilerden medet istenir onların ölüsü yada yazdığı deli saçması şeyler kutsal kabul edilir? [B]İsrâ 2 Biz, Musa'ya Kitab'ı verdik ve İsrailoğullarına: "Benden başkasını dayanılıp güvenilen bir rab edinmeyin" diyerek bu Kitab'ı bir hidayet rehberi kıldık. [/B] İnsan oğlu rabbin yeryüzünde gezen her aciz canlıdan daha diri ve hüküm sahibi olduğunu hala anlamadı mı? O ne güzel vekildir, o ne güzel dayaılacak dosttur. [B]Âl-i İmrân 2 Hayy ve kayyum olan Allah'tan başka ilah yoktur.[/B] Bırak onlar Allahın berisinden bir takım kutsallarını dillerine dolasın dursunlar, yakında her an çok titiz ve sürekli bir gözetim altında olduklarını, hiç bir yerde en ufak dahi olsa rabbin denetiminden uzak olmadıklarını ve olamayacaklarını görecekler. O vakit Allahtan başka saydıkları kutsalları da kendilerinden uzaklaşmış olacak. [B]En’âm 59 Gaybın anahtarları Allah'ın yanındadır; onları O'ndan başkası bilmez. O, karada ve denizde ne varsa bilir; O'nun ilmi dışında bir yaprak bile düşmez. O yerin karanlıkları içindeki tek bir taneyi dahi bilir. Yaş ve kuru ne varsa hepsi apaçık bir kitaptadır.[/B] |
[QUOTE=aşık74;3307]Selamlar;
Ben şu an bir arkadaşımın tavsiyesi üzerine , o arkadaşımla nur cemaati'nin sohbet lerine katılıyorum. Acaba bu cemaat hakkında sizinde iyi veya kötü yönde görüşlerinizi alabilirmiyim ? svg...[/QUOTE] Selam Kardesim. Nur cematinin sohbetlerine katılıyor olman, halk diliyle nurcu olmanı gerektirmiyor. Evet belki fethullah Gülen Allahu alem birilerinin maşasıdır, evet nur cemati icerisinde okuyageldikleri kitabı belki kurandan daha cok onemseyenler vardır. Evet kendi iclerinde bike parcalara ayrılmıslardır. Evet belki onların dogru diye algıladıkları bizlerin yanlıs olarak nitelendirdiklerimizde olabilir. Sozumun ozu asıl demek istedigim sudur; Said Nursi gercekten alim ve muvahhit bir kişiliktir. Sözleriyle ve amelleriyle o doneme damgasını vurmus, tagut karsısındaki dik durusuyla bir cok insana emsal teskil etmistir. Eserlerinde genellikle iman konusu uzerinde durmus, asıl meselenin iman oldugunu savunmustur. Bu baglamda bakıldıgında ideolojik kaygılar bir yana koyuldugunda, Nur risaleleri adı ile nesredilen kitaplar gercekten faideli ve ilim kokan kitaplardır. Osmanlıca dili nedeniyle anlasılması yeni nesil icin zor olsada :) Maalesef sadelestirme yapmıyorlar. Said Nursi bir alimdir. Bir insandır. İctihadlarında, soylemlerinde, fikirlerinde isabet yada hata sozkonusu olabilir. Bizim asıl kitabımız kurandır, ancak nasıl birbirimizin soylemlerinden faydalanıyor ve Kuranı, kelamı, yasamı, esyayı, tarihi anlamak icin kuran uzerine munazara ve istisareler yapıyorsak, yeri geldiginde icimizde beyin fırtınaları yaratıp, farklı ilim sahibi arastırmacıların goruslerini paylasıp uzerinde konusuarak en sonunda kanaatimizi ortaya koyuyor isek, aynı sekilde Said Nursi efendiden de faydalanmakta beis gormuyorum. Ben gucum yettigi kadar her cemaatin sohbetlerine katılmaya calısırım. Cunku ben biliyorum ki halkın icinden olan bu insanların hepsinin gayesi Allah rızasıdır. Bu sayede yargı gucumun geliştigini dusunuyorum. Kimse herseyiyle dogruyu isabet ettiremez. Cemaatlarin fikirleri deyisleri farklı olabilir. Yaklasımlar degişik olabilir, ancak Allah ihlasla yola cıkmıs her muslumana bir sekilde arayısının sonucunda gercegi bulduracaktır. Resullerin dualarındaki su nokta dikkatimizden kacmasın. "Rabbim beni suan uzeride oldugumdan daha dogru olana eristir." Dogrunun ve gercegin pesinde arayıcı ve takipci olalım insaallah. Allahın verdigi aklı kullanarak bir kanaat ortaya koymak icin herkese soz vermeyi,faydalanmayı bilmeliyiz. Selam ve dua... |
Öncelikle hoş geldiniz kardeşim. :)
İnşallah bu platformda faydalı bilgi paylaşımlarımız olur hep beraber. Bende aynı sizin gii davranıyordum,sürekli farklı guruplara katılır,bir şeyler öğrenmeye çalışırdım. Ama ters giden birşeyler vardı !!! Ters giden şey ise bu gittiğim toplulukların hiç birinde KURAN ' ı anlama adına hiçbir çalışma yapılmamasıydı. Ama basit bir mantık yürütürsek rabbimiz bize KURAN' dan sorumlu tutulacağımızı bildirmiş,bu ipe sarılın demiş,buna uyan mutlu sonu bulacaktır demiş. Rabbime çoook dualar ettim,çok yalvardım.Çok şükür'ki rabbim dua larımı kabul etti,birileri ve birşeyleri vesile kıldı,ve yaşadığım şehir de ,YANLIZ KURAN konuşulan bir gurup insanlarla tanışmamı nasip etti. Ve bu KURAN konuşmalarımızı ,cuma suresine uyarak yapıyoruz çok şükür :) Yani KURAN da farz olan bir ibadeti de yapmış oluyoruz. Nurculuk ile ilgili ise alttaki yazıyı okumanız faydalı olacaktır diye düşünüyorum. [SIZE="4"]1- İslam dininin ana kaynağı olan Kuran'da mezhep, tarikat yoktur. Kuran-ı Kerim bölücü değil bütünleştiricidir. Oysa bütün mezhepler ve tarikatlar bölücüdür, ayrı ayrı topluluklar oluşturmayı yeğler. 2- İslam’da bütün ibadetler, Kuran’da adı sanı geçmeyen kişiler için değil Allah adına sürdürülür. Oysa Nurculukta kurucusunun adı, Allah’ın adları yanında anılır. 3- İslam’ın biricik kitabı Kuran-ı Kerim’dir. Onun yenisi, eskisi olmaz, benzeri, örneği yazılamaz, başka bir kitap Kuran anlamında alınamaz, yorumlanamaz. Oysa Nurculukta Risale-i Nur, Kuran yerine de okunabilmektedir. Bu tutum İslam’a büsbütün aykırıdır; “Küfr-i kebir”dir, büyük suçtur. 4- Kuran'da bütün inananların kardeş oldukları, Allah’ın bütün evrenin yaratıcısı olduğu bildirilir, insanlar arasında üstünlük-aşağılık ayrımı gözetilmez. Oysa Nurculukta Said-i Kürdi; üstün yaratılışlı, Allah’la aracısız bağlantı kuran bir kimse diye nitelenir. 5- Kuran'a göre ibadet belli bir düzene göre, alçakgönüllüce sürdürülür. Nurculukta değişik kılıklara bürünmek, olduğundan başka türlü görünmek, elde değnek (asa) bulundurmak, vs… vardır. 6- İslam'da belli bir toplumsal sınıf ayrımı yoktur, bütün insanlar eşittir. Oysa Nurculukta “Nur talebesi” denen özel bir topluluk, ayrı bir sınıf vardır. Bunlar gerçek Müslümanken öbürleri dinsizdir, kafirdir. 7- İslam'da ibadet açıktır, gizli kapaklı değildir. Nurculuktaysa gizlidir, toplumun gözünden uzaktır. Nitekim ülkemizde Nurcuların oluşturdukları toplulukların tümü dışarıya gizlidir. Risale-i Nur’daki Sayıklamalar : Said-i Nursi, “Sikke-i Tasdik-i Gaybi” adlı risalesinde kendi yazılarını Kuran’la özdeş sayar, kendini Allah’la konusan peygamberle eş tutar. Nitekim şöyle bir yorum getirir : “ “Risale-i Nur”u Allah Kuran-ı Kerim’de imzalamıştır. Basta Hz. Muhammet olarak Hz. Ali, Abdulkadir Geylani, Muhittin Arabi ve öteki büyükler de Risale-i Nur'a imza koymuşlardır.” Said-i Kürdi Isparta'da yazdığı lemalardaysa şunları söylüyor : “Risale-i Nur girdiği her yeri kutsallaştırmış, bu arada Isparta'ya mübareklik kazandırmıştır. Risale-i Nur, Isparta'ya bütün illerin üzerinde bir dindarlık meziyeti kazandırmıştır.” Kendini böylece Allah yerine de koyan Said-i Nursi(Said-i Kürdi), “Sönmez Risalesi”nde su sözlerle “Risale-i Nur”u övmektedir : “Risale-i Nur Kuran’ın aynasıdır, bir mucize niteliğindedir… Risale-i Nur’a kimse karşı koyamaz; onunla boy ölçüşemez, hiçbir kitap ona denk tutulamaz.” Said-i Nursi’ye göre Risale-i Nur, kendisine Allah’ın isteği üzerine dolaysız olarak indirilmiştir. “Bediüzzaman Cevap Veriyor, 1960” adlı yazıda da “Risale-i Nur, Said-i Nursi’ye Allah tarafından verilmistir.” denmektedir. İslam dinine göreyse Allah dört peygambere kutsal kitap indirmiştir. Tersini iddia eden sahte peygamber Kürt Sait’in ardından gitmek sapkınlıktır. Nursi'nin “Mesnevi-yi Nuriye” adlı yazısındaysa şu ifadeler vardır : “Risale-i Nur, Kuran’ın bir mucizesi olduğundan her şeyde bir marifet penceresi açmıştır. Bu kitap, Kuran'a ait bir sırrı çözerek bir yıllık bir işi bir saatte bitirecek duruma gelmiştir... Risale-i Nur, Musa peygamberin asası gibi nereye değdiyse oradan su çıkarmıştır.” İslam dinine göre başta insan olmak üzere, bütün yaratılmışlar kendi dillerince Allah’ın adını anarlar. Bizim Said-i Nursi ise bakınız bu konuda ne der: “Risale-i Nur'u sadece kuşlar değil, gökte ve yerde bulunan bütün varlıklar alkışlar.” Said-i Nursi yazılarının çoğunda kendini kimi yerde üstü kapalı, kimi yerde çok açık olarak Allah’la aracısız konuştuğunu vurgular. Onun “Hizmet Rehberi” dediği yazısında şu ifadeler vardır : “...Ama onda (Risale-i Nur'da) yazılanlar Kuran’ın malıdır. Hepsi Allah’tandır... Peygamberimiz Kuran-ı Kerim'in sadece bir tercümanıydı. Üstat da (Said-i Kürdi) Risale-i Nur'un sadece bir tercümanı gibidir.” “İman Hakikatleri” başlıklı yazısında söyledikleriyse ürperticidir : “Risale-i Nur, peygamberimizin risaletini yani peygamberliğinin bir mirasını üstada verir.” Risale-i Nur'un “Hizmet Risalesi” bölümünde geçen şu sözler de ilginçtir : “Risale-i Nur'a itiraz edilemez. Yapılacak her itiraz en ulu kişilerden , Kutbu'l Azam'dan da gelse aldırış edilmemeli.” İslam terminolojisinde Kutbu’l Azam peygamber demektir. Said-i Nursinin eserlerinden birkaç örnek daha : “Kuran-ı Kerim ve Risale-i Nur, rahman ve rahim olan Allah’ın bir indirişidir. Kuran-ı Kerim ve Risale-i Nur'un indirilişi aziz ve hakim olan Allah’tandır.” “İşte o nur hem Kuran-ı Kerim’dir hem de Risale-i Nurdur.” “ “Risale-i Nur'un 129 parçası Kuran'dan uzanan elektrik telinin ucuna takılan 129 elektrik lambası gibidir.” Kuran-ı Kerim’deki Secde suresinin 2. ve 3. ayetleri, Said-i Nursi'ye göre Risale-i Nur'u anlatmaktadır. Nurculara göre Risale-i Nur öyle bir kitaptır ki Fussilet suresi 33. ayette de anlatılan Nur tarikatı üyeleridir. Said-i Nursi'ye göre de “Hiç bir sözün kendisininkinden daha güzel olamayacağı “söz” , Risale-i Nur külliyatından olan “Sözler” adli risaledir. Fussilet suresi 33. ayette de işte bu kitap anlatılmak istenmiş ve övülmüştür. İslam dininin ve de Kuran-ı Kerim’in nasıl çarptırmalara uğratılarak Nurculuk denilen sayıklamanın desteklenmek istediği, Allah buyruğuymuş gibi gösterilmeye çalışıldığı açıkça ortadadır. Said-i Nursi “Nur Meyveleri” adlı yazısında da şöyle der : “Risale-i Nur okumak veya yazmak alim olmak için yeterlidir, başka bilgiye gerek yoktur.” Said-i Nursi’ye göre “Risale-i Nur, kendisine hizmet edenleri en başta Nur talebelerini mutlak cennete götürecektir.” Ortaçağ Avrupası’nda kiliseler de varsıl (zengin) kişilere büyük paralar karşılığında cennetten arsa satıyorlardı. Nurcular Kendilerine Niçin Cemaat Derler? Nurculukta “tarikat” sözcüğü kullanılmaz. Nurcular kendi sapkın topluluklarına “cemaat” derler. Kendilerine “cemaat” demelerinin nedeniyse “Cemaat-i Müslimin” örneğinde olduğu üzere Said-i Nursi’nin kurduğu, Risale-i Nur’un da sözde kutsal kitap olduğu, sözde “yeni İslam dininin” üyelerini de “Nur Cemaati” oluşturmaktadır. Yanıtı Belli Sorular : 1- (Said-i Kürdi) Bediüzzaman(!) Said-i Nursi Risale-i Nur’da gecen sözlerinin Allah’tan geldiğini, esin kaynağının Allah olduğunu savunmaktadır. Bu iddia, onun aracısız olarak Allah’la bağlantı kurduğu anl!!!!! gelmez mi? Allah’la aracısız bağlantı kuran kişilere ne denir? İslam’a göre son peygamber Hz. Muhammet olduğuna göre Kürt Sait kimdir? 2- Said Nursiye göre “Risale-i Nur'a itiraz edilemez. Yapılacak her itiraz en ulu kişilerden , Kutbu'l Azam'dan da gelse aldırış edilmemeli.” diye tanımlanan Risale-i Nur’u Kuran-ı Kerim’den üstün gören Nurcular kimdir? 3- Said Nursinin Nur Cemaati ve ilhamını ondan alan Fettulah Gülen’in tarikatı bu para kaynağını nereden bulmaktadır? Açılan bütün okulların, binaların, yurtların, çalıştırılan insanların masrafları kişisel bağışlarla karşılanmaktadır iddiasına inanıp bu sapkınların peşinden gidenlere ne denir? … KURAN'DA LAİKLİĞE İLİŞKİN AYETLER "Size Rabbinizden basiretler (gerçekleri anlama, kavrama yetenekleri) verildi. Artık kim hakkı (iyiyi kötüyü, eğriyi-doğruyu) görürse kendine, kim de körlük ederse kendi zararınadır. Ben, sizin üzerinizde muhafız (koruyan, kollayan) değilim." (En'am / 104) "Ey iman edenler! Peygamberinize raina (çobanımız) demeyin." (Bakara / 104) "Kim doğru yola gelirse kendisi için gelmiş, kim doğru yoldan saparsa, kendi aleyhine sapmış olur. Kimse, kimsenin günahını çekmez." (İsra / 25) "Kimse başkasının yükünü taşımaz." (En'am / 164) "Hiç kimse başka birisinin günahını yüklenmez." (Necm / 38 ) "Bize düşen sadece doğru yolu göstermektir." (Leyl / 12) "Yolun doğrusunu göstermek Allah'a aittir. Yolun eğrisi de vardır. Allah dileseydi hepinizi doğru yola iletirdi." (Nahl / 9) "Dinde ikrah (zorlama) yoktur." (Bakara / 256) "Rabbin dileseydi, yeryüzünde bulunanların hepsi kesinlikle inanırlardı... Durum böyleyken inanmaları için insanları sen mi zorlayacaksın." (Yunus / 199) "Öğüt ver, çünkü sen ancak bir öğütçüsün. İnsanlar üzerine musallat (rahatsız eden, ısrar eden) değilsin." (Gaşiye / 188) "Allah dileseydi hepinizi tek bir ümmet yapardı. Verdikleriyle sizi denemek için tek bir ümmet yapmadı." (Maide / 48 ) "Sizin dininiz sizin olsun, benim dinim bana yeter." (Kâfirun / 109) "Rabbin dileseydi, insanları tek bir ümmet haline getirirdi." (Hud / 118, 119) "Her ümmetin bir yönü ve yöntemi vardır ki ona doğru yönelir. Öyleyse hayırlı işlerde birbirinizle yarışın." (Bakara / 148) "Müminler, Yahudiler, Hıristiyanlar ve Sabiilerden kim Allah'a ve ahiret gününe inanır ve iyi hareketlerde bulunursa onların Rableri katında elbette mükafatları olacaktır. Onlara bir korku da yoktur. Onlar mahzun da olmayacaklardır." (Bakara/62) "Üzerlerine gerekli kılmadığımız halde, Allah'ın rızasına erişmek için, ruhbaniyeti din adına icat edip ortaya çıkardılar." (Hadid / 27) "İyi bilin ki öz din yalnız ve yalnız Allah'ındır." (Zümer / 3) "Yoksa Allah'tan başka şefaatçılar mı edindiler? De ki; şefaat tümden Allah'ındır." (Zümer / 43, 44) "Kitlelerin malını, emeğini 'Sizi Allah'a götüreceğiz.' diyerek çeşitli oyunlarla yiyenler..." (Tövbe / 34) Sapkındır, delidir denilerek Toptaşı Tımarhanesi’ne atılan Atatürk’ün özenle adaylarını belirlediği İkinci Meclis’e alınmayan, Kuvayı Milliye düşmanı, Kürdistan talepçisi, sahte peygamber Kürt Sait’in Risale-i Nur adlı yazıları bir sayıklamadan ibarettir. Bunun tersini inanmak isteyenler binbir demogoji ve saptırmayla kendi bildikleri yolda yürümeye devam edebilirler. Kuran-ı Kerim’i bile saptırmaktan çekinmeyen kişilerin yazdığımız sözleri, bunca kanıtı saptıracakları da kuşkusuzdur. Bizim sözlerimiz bu yolun yolcularına değil kendi öz ve temiz İslam inançlarından dolayı bu gibi sapkınların ağlarına düşebilecek kesimler içindir. “Türk ulusu daha dindar olmalıdır. Yani bütün yalınlığıyla dindar olmalıdır demek istiyorum. Dinime bizzat gerçeğe nasıl inanıyorsam ona da öyle inanıyorum. Bilince ters, ilerlemeye engel hiçbir şey içermiyor. Oysa Türkiye'ye bağımsızlığını veren bu Asya ulusunun içinde daha karışık, yapay, boş inançlardan ibaret bir din daha vardır. Ancak bu cahiller, bu acizler sırası gelince aydınlanacaklardır. Onlar aydınlığa yaklaşamazlarsa kendilerini yok ve mahkum etmişler demektir. Onları da kurtaracağız.”(Mustafa Kemal ATATÜRK) [/SIZE] |
Selam kardesim, yukarıda alıntısını yaptıgın yazıya kısmen katılıyorum. Katılmadıgım kısımlarada simdilik katılmıyorum, cunku Risale kitapları ve Said nursi hakkında yukarıda alıntıladıgın iddiaları ya daha once duymadım yada risaleden faydalandıgımda dikkatimden kacmıs. Ben bu kitapların tamamını okumus biri degilim. Savunma geregide duymuyorum. Bizzat teyid etmedende takdir etmek istemiyorum. Ancak yukarıda ki bazı maddelerin ise sanki bir onyargı olusturdugunu sezinliyorum. Bu benim zannımdır.
Su konuda hemfikiriz. İslam dininde mezhep, tarikat, cematcilik yoktur, kuranı kerimde Allah bize muslumanlar ismini vermistir ve buda hepimize kafidir. Benim ise bu konuda dikkat cekmek istedigim husus sudur; ben tarikatcılıgı, mezhepciligi, cemaatciligi, akımları ve ekolleri savunmuyor, bilakis zararlarının faydalarından cok daha fazla oldugunu dusunuyorum. Ve bu durumdan dolayı birbirimiz icine karısmalı, oncelikle hepimizin musluman oldugumuzun bilinci ile dıslamadan, otekinin bizi dıslamasına museade etmeden, kendi kabuklarımıza cekilip, diğerlerinin kabuklarına cekilmesine museade etmeden, gercegi hakkıyla takdir etmeye calısarak, dini nasıl Allaha has kılarız dusuncesi ile hareket edebilmeliyiz. Belkide bu sadece benim iyi niyetimdir. Bu taassubları kırmanın yolu yeni bir taassubla karsılarına cıkmak degildir, vah vah bunlar yanlıs yoldalar Allah onlara hidayet etsin diye acıyarak bakmak degildir. Yasantımızla, mutevaziligimizle, fikirlere onem veren, dinleyen, yorumlayan, tekfir etmeyen kişiliklerimizle beraber olma gayreti ile olmalıdır. Lafa geldiginde hepimiz dunyada 1-1,5 milyar musluman var deriz. Amma velakin, siası, mutezilesini, cebriyesini, mezhepsizini, selefini, tarikatcısını, tasavvufcusunu yani bizim gibi dusunmeyen herkesi cıktıgımızda sadece kendimiz gibi dusunen toplulugun kaldıgını goruruz musluman olarak. Onlarıda, sen surada yanlıssın, sen burda çarpıksın, sen surada gunahtasın, aksın sütsün, kasın gozun derken birde bakıyoruz tek bir musluman kalmıs. Oda kendimiz. :) Selam ve dua ile |
[B]“Risale-i Nur”u Allah Kuran-ı Kerim’de imzalamıştır. Basta Hz. Muhammet olarak Hz. Ali, Abdulkadir Geylani, Muhittin Arabi ve öteki büyükler de Risale-i Nur'a imza koymuşlardır.”
Bu sözü söyleyen BABAM bile olsa MÜŞRİKTİR[/B] |
nur-i saadet zincir cemaati...abd tekelinde....bir çalışmayı yakında buraya ekliyeceğim
|
Nur Cemaati hakkında;
NURJUVAZİ... [url]http://www.eren-erdem.com/kitap.asp?id=71[/url] |
Selamun Aleykum! Değerli Kardeşlerim!
Hilmi POLAT (İlahiyatçıÖğretmen) kardeşimizin çalışmasını sizlerle paylaşmak istiyorum. [B]Said-i Nursi; 3 aylık kısa bir ilim tahsiliyle nasıl “Allame-i cihan” olup ulaşılmaz bir makama çıkmıştır?[/B] [B]Şuâlar, 542, Onbeşinci Şua’da geçen[/B]; “Evet o zât (Said Nursî) daha hal-i sabavette iken ve hiç tahsil yapmadan zevahiri kurtarmak üzere üç aylık bir tahsil müddeti içinde ulûm-u evvelîn ve âhîrine ve ledünniyat ve hakaik-ı eşyaya ve esrar-ı kâinata ve hikmet-i İlâhiyeye vâris kılınmıştır ki, şimdiye kadar böyle mazhariyet-i ulyâya kimse nail olmamıştır. ” Kur'an-ı Kerim’e göre peygamberler bile böyle bir bilgiye ve makama ulaşmamışken, bu iddia için Allah (c.c)’tan korkmak gerekmez mi? ; [B]Said Nursi; ne olursa olsun her zaman her şeyi bilen birisi midir?[/B] [B]Tarihçe-i Hayat, c. II, s. 2123-2124 de geçen[/B] “.. daha çocukken asrın bilgini olarak tanınmış ve kimseye soru sormamış, ama sorulan bütün sorulara mutlaka cevap vermiştir” [B]İctimâi Reçeteler I, 11, Tarihçe-i Hayat/Rü'ya’da geçen[/B] “ Herhangi ilme sorulan suale bila-tereddüd derhal cevap verirdi.” [B]İctimâi Reçeteler I, 14, Tarihçe-i Hayat’ta geçen[/B] “Sorulacak suallere cevap vermeye hazır bulunduğu gibi kimseye sual sormayacağını da beyan ederek bu kararda yirmi sene sebat etti.” Her zaman her şeyi bilen sadece Allah değil midir? Böyle bir inanç şirk, küfür değil midir? [B]Risale-i Nur denen kitaplar kutsal mıdır, değil midir? Ya da Kur'an-ı Kerim’in taklidi midir?[/B] [B]Şualar, Birinci Şua, c. I, s. 833.de geçen[/B]; “Resailin Nur dahi ne şarkın malûmatından, ulûmundan ve ne de garbın felsefe ve fünunundan gelmiş bir mal ve onlardan iktibas edilmiş bir nur değildir. Belki semavî olan Kur'an'ın, şark ve garbın fevkindeki yüksek mertebe-i arşîsinden iktibas edilmiştir.” [B]Sikke-i Tasdîk-ı Gaybî, 92[/B],; “Risale-i Nur müminlere şifa ve rahmettir.” [B]Zülfikar Mecmuası, 436 da geçen[/B]; “EY RİSALE-İ NUR! (...) Sen, "Ben, Rabbânî ve Kur'anîyim. Öyle kuru kavak değilim. Şevkli ve şa’şaalı ve nûrâniyim. Bir Hayy-ı Lâyemût’un eserinden fışkıran, lâyemût san'atlı ve kerâmetli bir nurum. Cansızlara can ve canlılara taze can üflüyorum. Bin, dertlere derman ve âlemlere rahmet-i Rahmânım. İnat ve ısrarı bırak. Beni oku ve beni dinle. Karanlığa ve hiçe giden, hesapsız ve hedefsiz yolundan seni kurtarıp, kokocaman bir saadet ve sermediyet âlemi kazandırayım." diye nidâ ediyorsun”. [B]Sikke-i Tasdîk-ı Gaybî, 89-90’da geçen[/B]; “o semavî bürhan-ı kudsînin yerde bir bürhanı Resâil-in-Nur’dur [B]Sözler, 645-646’da geçen[/B]; “Nur Risaleleri de 23 senede tamamlandı.” [B]Sikke-i Tasdîk-ı Gaybî, 199’da geçen[/B]; "ve lâ ratbin ve lâ yâbisin illâ fî kitâbin mubînin" sırrıyla, Kur'anda elbette bu istikametli tefsirinin istikametine işaret var. Evet var. Kur'an o tefsirine hususî bakıyor.” ( Söz konusu ayet madem Nur Risaleleri’ne işaret etmektedir, başka risalelere, başka kitaplara... da işaret etmektedir.İslâm fukahası, söz gelimi beş vakit namazın kaçar rekât olduğunu bile Kur'an’da bulamamışlarken; Said Nursî kendi adını, doğum tarihini, risalelerinin isim ve yazılış tarihlerini onda bulabilmiştir!... Demek fakihler aramayı bilememişler!...) [B]Zülfikar Mecmuası, 433’de geçen[/B]; “İslâmiyet güneşinin doğuşundan tam öndört asır sonra, senin gibi ulvî ve İlâhî ve arşî bir nurun tekrar ve yeniden, bahusus bu son asırda, hem Türk elinde ve hem de Türk dilinde doğması, acaba kimin hatır ve hayalinden geçerdi? Bu ne büyük bir ni’met bizlere ve bu asır halkı için ne bahtiyarlık Yârabbi!. Türkçemiz seninle iftihar edip dolmakta, kabarıp şişmekte ve her lisan üstüne bağdaş kurup oturmaktadır.” [B]Şuâlar, 241’de geçen[/B]; “(...) Risale-i Nur’a hücum edilmez. O doğrudan doğruya Kur'an’a bağlanmış ve Kur'an dahi arş-ı a’zamla bağlıdır. Kimin haddi var, elini oraya uzatsın ve o kuvvetli ipleri çözsün.” [B]Müdâfaalar, 104’te geçen[/B]; “Risale-i Nur’un arkasında otuzüç âyât-ı Kur'aniye işârâtı ve Hazret-i İmam-ı Ali Radıyallahu Anh’in üç kerâmât-ı gaybiye ile ihbârâtı ve Gavs-ı A’zâm’ın sarahate yakın şehâdeti var. Ona hücûm, bunlara hücûmdur.” Alıntı yaptığımız bu cümlelerde anlatılmak istenenler düpedüz Kuran-ı kullanarak Risaleleri kutsallaştırmak değil midir? Bu iddia yeni bir din, yeni bir ilahi kitap ve yeni bir peygamber demek değil midir? Bu İslam’a göre küfür değil midir? Kur’an’da Hz.Muhammed’e açıklanmadığı halde Said Nursi’ye açıklanmış gizli gerçekler var mıdır? Risalei Nur; Kur’an’nın gizli gerçeklerinin arştan inen kesin delili midir? [B]Şualar, Birinci Şua, Yirmi dördüncü Ayette geçen[/B]; “Kur’an’ın gizli hakikatleri Risale-i Nur ile birlikte bize iniyor!!...” [B]Kastamonu Lâhikası, 231, Yirmiyedinci Mektubda geçen[/B]; “Risale-i Nur, yüze yakın din tılsımlarını ve hakâik-ı Kur'aniyenin muammalarını keşfetmiştir ki; her bir tılsımın bilinmemesinden çok insanlar şübehata ve şükûke düşüp, tereddüdlerden kurtulmayıp, bazan îmanını kaybederdi. Şimdi, bütün denizler toplansalar, o tılsımların keşfinden sonra galebe edemezler.” [B]Şualar, Birinci Şua, Yirmi ikinci Ayet ve Ayetler, c. I, s. 841’de geçen[/B]; “Resailin Nur denilen otuz üç aded Söz ve otuz üç aded Mektub ve otuz bir aded Lem'alar, bu zamanda, Kitabı Mübin'deki âyetlerin âyetleridir”. Bu iddiaları ileri sürenlere göre; Said Nursi yeni bir peygamber, Risaleler ise yeni bir ilahi kitap, Kur’an sırlarla dolu açıklanmamış gizli bir kitap, Risale-i Nur’lar imanı kurtaran kitap, Hz.Muhammed ise Kur’an’ın sırlarından habersiz veya haberi varsa bunları ümmetten saklamış bir peygamber olur ki böyle bir iddia küfürdür. [B]Risalei Nur denen kitaplar kusursuz, eksiksiz, izaha ihtiyacı olmayan ve mükemmel bir kitap mıdır?[/B] [B]Barla Lahikası, Yirmi Yedinci Mektub ve Zeyilleri, c. II, 1415. de geçen[/B]; “Mübarek Sözler şübhesiz Kitabı Mübin'in nurlu lemeatıdır. İçinde izaha muhtaç yerler eksik olmamakla beraber küll halinde kusursuz ve noksansızdır”. [B]Barla Lâhikası, 56’da geçen[/B]; “Kimin haddidir ki, bu Nurlarda yanlışlık bulsun. (...) Onun için bir harfe dokunmayı azîm bir günah işliyorum telâkki ediyorum.” [B]Barla Lâhikası, 194’de geçen[/B]; “Kimin haddi var ki, risâlelerin birisine el uzatsın veyahut bir sahifesine dil uzatsın, veyahut bir cümlesini tenkid etsin, veyahut bir kelimesine, hatta bir harfine ve belki bir noktasına itirazda bulunsun.” (Malumdur ki, Kur'an’ın bazı harflerinde, hatta kelimelerinde ve vakıf (duraklama) yerlerinde, dolayısıyla noktalamasında çeşitli ihtilâflar vardır. Buna karşın Nur Risaleleri’nin noktasına bile itiraz edilemez, bir harfine bile dokunmak büyük bir günahtır) [B]Rehberler, 194, Hanımlar Rehberi’inde geçen[/B]; “ Risale-i Nur, yer yüzünde emsaline rastlanmıyan ve bundan sonra dahi rastlanmasına imkân olmıyan bir derya-yı îmân ve bir tevhid hazinesidir.” [B]Sikke-i Tasdîk-ı Gaybî, 199’da geçen[/B]; “Ey Risale-i Nur! (...) Bütün eller ve dillerde kemâl-i iştiha ve iştiyakla dinlenip okunacak ve yazılıp yayılacak en tatlı ve en halâvetli, en câzibedar ve en revnekdar yegâne eser-i metin ve nûr-u mübîn ancak sensin! Bu iddialar hangi cesaretle söylenmektedir. Kur'an-ı Kerim’e iman etmiş bir Müslüman için; Kur’an dışında kusursuz, tam ve mükemmel bir kitap olabilir mi? Bu iddia insan eliyle yazılmış bir kitap için fuhşiyat/ aşırı gitmek değil midir? Bu görüşler kişiyi şirke, küfre götürmez mi? [B]Bu devirde; “Urvet-ül vüska”, yani çok sağlam, kopmaz bir zincir ve bir “hablullah” (Allah’ın ipi) olan kitap Kuran mıdır yoksa Risalei Nur mudur?[/B] [B]Şualar, On Birinci Şua, c. I, s. 985.de geçen[/B]; “Risale-i Nur bu asırda, bu tarihte bir “urvet-ül vüska”dır. Yani çok sağlam, kopmaz bir zincir ve bir “hablullah” yani Allah’ın ipidir.” [B]Âsâ-yı Mûsa, 82’de geçen[/B]; “Buna rağmen bizzat Kur'an-ı Kerim, Risaletu’n-Nur’un çok muhkem, kopmaz bir zincir ve bir "Hablullah" olduğunu "Ona (Nur Risaleleri’ne) elini atıp yapışanın necat bulacağını" mana-yı ********yle haber verir.” cümlelerine ne demeli? Yorumu siz yapın!! [B]Müslümanların şeriat, dua, ve ibadet kitabı Kuran mıdır, yoksa Risaleler midir?[/B] [B]Emirdağ Lahikası I, c. II, s. 1719. de geçen[/B] “Risale-i Nur'un menşur-u hakikatında tam tecelli ettiğinden, hem bir kitab-ı şeriat, hem bir kitab-ı dua, hem bir kitab-ı hikmet, hem bir kitab-ı ubudiyet, hem bir kitab-ı emr-ü davet, hem bir kitab-ı zikir, hem bir kitab-ı fikir, hem bir kitab-ı hakikat, hem bir kitab-ı tasavvuf, hem bir kitab-ı mantık, hem bir kitab-ı İlmi Kelâm, hem bir kitab-ı İlmi İlahiyat, hem bir kitabı teşviki san'at, hem bir kitabı belâgat, hem bir kitabı isbat-ı vahdaniyet; muarızlarına bir kitab-ı ilzam ve iskâttır”. Cümlesi Said Nursi’nin Risalelerini Kur’anlaştırma çabaları değil midir? [B]Bu devirde Müslümanlar Kurana mı yoksa Risalelere mi muhtaçtır? Müslümanların tekrar tekrar okuması gereken kitap Kuran mı yoksa Risaleler mi?[/B] [B]Kastamonu Lâhikası, 73’te geçen[/B]; “Risale-i Nur, hakaik-ı İslâmiyeye dair ihtiyaçlara kâfi geliyor, başka eserlere ihtiyaç bırakmıyor. Kat'î ve çok tecrübelerle anlaşılmış ki, îmanı kurtarmak ve kuvvetlendirmek ve tahkikî yapmanın en kısa ve en kolay yolu Risale-i Nur’dadır. Evet onbeş sene yerine, onbeş haftada Risale-i Nur o yolu kestirir, îman-ı hakikîye îsal eder. Hem madem ben sizlere kanaat ettim ve ediyorum, başkalara bakmıyorum, meşgul olmuyorum. Siz dahi Risale-i Nur’a kanaat etmeniz lâzımdır, belki bu zamanda elzemdir.” [B]İctimâi Reçeteler II, 193’te geçen[/B]; “Hem şu hakikat zahir ve bahirdir ki: Bir kimse allâme dahi olsa, Risale-i Nur’un ve Müellifinin talebesidir; Risale-i Nur’u okumak zaruret ve ihtiyacındadır. Eğer gaflet ederse kendini aldatan enaniyetine boyun eğip, Risale-i Nur Külliyatını okumazsa büyük bir mahrumiyete düçar olur.” [B]Bediüzzaman Said Nursî, 666’da geçen[/B]; “Bütün bunlar, Risale-i Nur’un dünya çapında muazzam bir boşluğu doldurmakta olduğunun delil ve emareleri değil midir? Bütün beşeriyet, Kur'âna ve dolayısiyle asrımızda onun mânevî i’cazını ispat ve beyan eden Risale-i Nur’a muhtaçtır.” Cümlelerinde geçen telkinler Müslümanların, Kur’an’ı suiistimal eden Risalelere muhtaç olduğunu ortaya koymaktadır. [B]Zamanımızda İmanı kurtarmanın veya kurtuluşun tek yolu Nur cemaatına girip Risaleye mi tabii olmaktır?[/B] [B]Emirdağ Lâhikası (1), Mektup No: 81, c. II, s.1733. de geçen[/B]; “Bu acip ve dehşetli ve hiç misli görülmemiş devirde, hususan ehl-i imanın çok sarsıntılar geçirdiği ve çok dehşetli düşmanlar karşısında bulunduğu ve küfr-ü mutlak ateşinin mahallemizi sardığı bir zamanda, ancak ve ancak, güvenimizin en müstahkem, kavî, yıkılmaz, sarsılmaz tahkimatı olan Risale-i Nur'un nurânî siperlerine iltica etmekle ve onun daire-i kudsiyesine dehalet etmekle kurtulacak ve imanınızı kurtararak, idam-ı ebedî zannettiğiniz ölümü bir hayat-ı bâkiyeye tebdil edeceksiniz”. [B]Rehberler, 134, Gençlik Rehberi’nde geçen[/B]; “Evet bu asırdaki insanları saadete kavuşturacak eser ancak Risale-i Nur’dur. Bu hüküm Nur Risalelerini okuyanların kat'i bir hükmüdür. (...) Nasıl Kur'an-ı Kerim’e sarılanların dünya ve âhiretleri mamur olursa; O’nun parlak ve yüksek bir tefsiri olan Risale-i Nur’u okuyup amel edenler de hakiki saadete erişeceklerdir.” [B]Bediüzzaman Said Nursî, 277, Kastamonu Hayatı’nda geçen[/B]; “(...) işaret ve beşaret-i Kur'aniyede ifade eder ki: "Risale-i Nur dâiresi içine girenler, tehlikede olan îmanlarını kurtarıyorlar ve îmanla kabre giriyorlar ve Cennete gidecekler." diye müjde verirler.” [B]s. 312’de geçen[/B]; Evet, Risale-i Nur’un bu dehşetli zamanda kazandırdığı iki netice-i muhakkakası, her şeyin fevkindedir; Başka şeylere ve makamlara ihtiyaç bırakmıyor. Birinci Neticesi: Sadakat ve kanaatla Risale-i Nur dairesine giren, îmanla kabre gireceğine gayet kuvvetli senetler var.” [B]Kastamonu Lâhikası, 47’de geçen[/B]; “fefi’l-cenneti hâlidîne” âyetinin sırrıyle, "Risale-i Nur talebeleri, îman ile kabre gireceklerdir" tebşîratının (...)” Cümlelerde Said Nursi; kurtuluşun, cennetin, gerçek saadetin yolu olarak Risalelere sığınmayı, kutsal cemaatine girmeyi, Kur’an’la yetinilmeyip Risalelere tabi olunması gerektiğini söylemektedir. [B]Risalelerin yolunda çalışmak, hizmet etmek günahlara kefaret midir?[/B] [B]Sikke-i Tasdik-i Gaybî, c. II, s. 2061. de geçen[/B]; “Kur'an lemeatlarına ve dellâlı bulunan Risale-i Nura değil ilişmek, tamamiyle terviç ve neşrine çalışmaları elzemdir ki, geçen dehşetli günahlara keffaret ve gelecek müdhiş belâlara ve anarşistliğe bir sed olabilsin.” Cümlesiyle Said Nursi af olmanın yolu olarak Risale propagandasını ve yazımını göstermektedir. [B]Risale-i Nur; bela ve musibetleri def edip kendisine itiraz edenlerin başlarına bela veya musibetler getirir mi?[/B] [B]Şuâlar, 308-311, Onüçüncü Şua’da geçen[/B]; “İşte Üstadımız Bediüzzaman Hazretleri uzun senelerdenberi "zındıklar Risale-i Nura dokunmasınlar ve şakirdlerine ilişmesinler. Eğer dokunurlar ve ilişirlerse, yakından bekliyen felâketler, onları yüz defa pişman edecek," diye Risale-i Nur ile haber verdiği yüzler hadisat içinde işte zelzele eliyle doğruluğunu imza ederek gelen dört hakikatlı felâket daha…Bütün arkadaşlar lâ ilâhe illallah zikrine devam ediyorduk. Zelzele bütün şiddetiyle devam etmekteydi. O sırada hatırımıza geldi, Risale-i Nur’u aşkla ve bir saikle üç-beş defa şefaatçi ederek Cenab-ı Hak’tan halâs ettik.(Bu apaçık şirk değil midir?) Elhamdulillah derhal sakin oldu…Zındıka tarafdarları mübarek Üstadımızın ihbarları olan ve Risale-i Nur’un büyük kerametlerinden olup... zelzele eliyle gelen beliyyelere ehemmiyet vermek istemiyorlardı.” [B]Sikke-i Tasdîk-ı Gaybî, 270’de geçen[/B]; “Şimdi tam tahakkuk etti ki; zelzele, Risale-in-Nur ile alâkadardır. …bu şiddetli zelzelenin gelmesi gösteriyor ki; Risale-i Nur, bir vesile-i def'-i belâdır... tatile uğradıkça belâ fırsat bulup gelir.” [B]Kastamonu Lâhikası, 14’de geçen[/B]; “Kardeşlerim, bu zelzele benim itikadımca Şakk-ı Kamer gibi bir mu’cize-i Kur'an’dır. En mütemerridi dahi tasdike mecbur eden bir vaziyete girdi.” [B]Bediüzzaman Said Nursî, 557, Afyon Hayatı’nda geçen[/B]; “ Pek çok tecrübelerle ve hâdiselerle kat'î kanaat verecek bir tarzda Risale-i Nur’un ağlamasiyle, ya zemin titrer veyahut ağlar. Gözümüzle çok gördüğümüz ve kısmen mahkemelerde dahi isbat ettiğimiz gibi, tahminimce, bu kış, emsalsiz bir tarzda bidayette yaz gibi gülmesi, Risale-i Nur’un perde altında teksir makinesiyle gülmesine ve intişarına tevafuku ve her tarafta taharri ve müsadere endişesiyle tevakkufla ağlamasına, birdenbire kış, dehşetli hiddeti ve ağlamasiyle tetabuku, kuvvetli bir emaredir ki, hakikat-ı Kur'aniyenin bu asırda parlak bir mu’cize-i kübrasıdır. Zemin ve kâinat onun ile alâkadar.” (Risale için asfalt-yer ağlamış bee!) [B]Sikke-i Tasdîk-ı Gaybî, 35’te geçen[/B]; “Risalet-ün-Nur’un intişarına karşı gelen düşman ve casuslara mukabil bir tek fare çıktı, planlarını zîr ü zeber etti.”(Hayret abartının bu kadarına..Risale farelerin eline kalmış!) [B]Şuâlar, 361-362, Ondördüncü Şua’da geçen[/B]; “Her ihtimal var ki; mübarek soba, benim teessüratımı ve tazarruatımı dinliyen tek ve menfaatli arkadaşım bana haber veriyor ki: "Bu zindan ve hapishaneden gideceksin, bana ihtiyaç kalmadı..." (Said; sobayla konuşup sobadan alıyor haberi!!) [B]Şuâlar, 413, Ondördüncü Şua’da geçen[/B]; “ Aynı saatte, ağır penceremiz adeta sebepsiz kablarım ve şişelerim ve yemeklerim üzerine düştü. Biz tahmin ettik ki, hem camlar, hem bütün şişe ve bardaklarım kırıldılar ve içlerindeki taamlar zâyi’ oldular. Halbuki, hârika olarak hiçbir kırık ve zâyiat olmadı. Yalnız bana hediye gelen pişirdiğim et döküldü. Fakat Nur’un namzed yeni talebelerine kısmet oldu, benim de hediye kabul etmemek olan kaidemi muhafaza etti ve birinci hâdiseye hârikalığıyle tasdik edip imza bastı.” (Kapların, şişelerin ve yemeklerin dökülmesi Saidin doğruluğuna delil!!) [B]Lem'alar, 246, Yirmialtıncı Lem'a’da geçen[/B]; “Risalet-ün-Nur şâkirdlerinin, hüsn-ü hizmetine acele bir mükâfat gördükleri gibi, hizmette kusur edenler dahi tokat yediklerini, Isparta’da olduğu gibi burada dahi gözümüzle gördük. Hacı Osmanla gelince, kapı güya lisan-ı hâl ile ona demiş ki: "üstadım seni kabul etmeyecek fakat ben sana açılacağım" diyerek arkasından sürgülenmiş kapı kendi kendine Mustafaya açılmış. Demek üstadımın onun hakkında, "Mustafa istikbale lâyıktır" diye söylediği sözü istikbal gösterdiği gibi, kapı da buna şahid olmuştur. Evet Husrevin yazdığı doğrudur, tasdik ediyorum. Kapı bu mübarek Mustafayı benim bedelime hem istikbal etti, hem de kabul etti. Said Nursî” (Kapıları konuşturan bir mucize!! Ve Said bunu tasdik ediyor??) [B]Sikke-i Tasdîk-ı Gaybî, 39-40’da geçen[/B]; “Üstadımız diyor ki: "Benim de kanaat-ı kat'iyyem çok tecrübelerle gelmiş ki, ben Risalet-ün-Nur’un tashihatiyle meşgul olduğum zaman, pek zâhir bir tarzda hem rızkımda bereket, hem suhulet görüyordum. Ne vakit çalışmazsam, o hali göremiyordum." (Haşa Rezzak Risale olmuş!!) [B]Şuâlar, 322-323, Onüçüncü Şua’da geçen[/B]; “ Ona "Meyve"deki gençlik ve namaz mes'elelerini okudum ve dedim: Kumar oynama, namaz kıl. Kabûl etti. Fakat haylazlık galebe etti, namaz kılmadı, kumar oynadı. Birden, hiddet tokadını yedi. Üç-dört def'ada daima mağlûb oldu, fakir hâliyle beraber kırk lira ve sako ve pantolonu kumara verdi, daha aklı başına gelmedi. Bu gibi tokatlar daha var; fakat kâğıt bitti, mâna da bitti. Said Nursî” Cümlelerde değindiğimiz ve değinemediğimiz onlarca saçma sapan iddialara dinî bir cevap veremiyoruz, söyleyecek söz bulamıyoruz. Sadece şunu soralım Nurculara; Üstadınızın tutuklandığı veya Nurculuğunuz yüzünden size menfi bir şey yapıldığı veyahut üstadınız öldüğü gün güneş veya ay tutulsaydı; siz de üsve-i hasene şanlı Resul (s.a.v.) gibi mertçe "güneşin veya ayın tutulmasının bu olaylarla bir alâkası yoktur" diyebilir miydiniz? [B]“Risalei Nur” darda kalanlara ve günahkârlara yardım eder mi?[/B] [B]Sikke-i Tasdik-i Gaybî s.2102 de geçen bir şiirde[/B]: “Cürmümüzle külhan gibi pürnârız, Dert elinden hem her gün zâr u zârız. Affet bizi madem sana hep yârız, Ey nur-u rahmet-i âlem Risaletü'n-Nur! Çevrildi ateşle bu koca dünya, Bir cehennem gibi kaynadı derya. Yetiş imdada ey şâh-ı evliya! Ey bu zamanda rahmet-i âlem Risaletü'n-Nur!” Bu şiir Kuran’a göre şirktir. Çünkü af istenecek, sığınılacak, yardım istenecek Risale değil Allah’tır; alemlerin rahmet nuru Risaleler değil Kur'an-ı Kerim’dir. [B]Risale-i Nur'un manevî kişiliği (her kimse artık!!), ve talebelerinin manevi kişiliği Gavs-ı Âzam mıdır?[/B] İslama göre “Gavs” (kendisine sığınanlara yardım eden) sadece Allah ‘tır. Aksi inanç ise şirktir. Fakat Kastamonu Lâhikası 121.Mektup ta geçen cümlede Said-i Nursi yardım için şöyle diyor: “Ben, eskide, Risale-i Nur'un şahs-ı mânevîsini, o imamlardan birisini zannediyordum. Şimdi anlıyorum ki, Gavs-ı Âzam'da, kutbiyet ve gavsiyetle beraber, "Ferdiyet" dahi bulunduğundan, âhirzamanda, şakirtlerinin bağlandığı Risale-i Nur, o Ferdiyet makamının mazharıdır” (Bu inanç düpedüz şirktir.) [B]Risaleler itfayeciler gibi yangına engel olabilirler mi? [/B] [B]Emirdağ Lahikası, Yirmi Yedinci Mektup, c. II, s. 1723. de geçen[/B]: “ bîçare Ceylan yanıma geldi, dedi: "Biz yanıyoruz, mahvolduk." Ben de iki gün evvel mağazalarında bulunan Âyet-ül Kübra'nın bir kısım matbu' nüshalarını yanıma getirmek için söyledim, fakat getirmedi. Demek o ateşi söndürmek için orada kalmıştı. Ben de Risale-i Nur'u ve Âyet-ül Kübra'yı şefaatçı yapıp: "Ya Rabbi kurtar" dedim. Üç saat o dehşetli yangın hücumunda bütün o büyük daireyi mahvetti. Altında ve bitişiğindeki dükkânları bütün yaktı, yıktırdı. Risale-i Nur'un ve Âyet-ül Kübra'nın hıfzında (korumasında) olan mağazaya kat'iyyen ilişmedi ve altındaki şakirdin dükkânı da müstesna olarak sağlam kaldı.” Sözleriyle Said Nursi Risalelerin yangına engel olduğunu, mağazayı koruduğunu iddia ederek şirk işlemiyor mu? [B]Risale-i Nur’daki uydurma Hadisler ve Said-i Nursi’nin Hadis Uydurmacılığı[/B] [B]Yirmisekizinci Lem'a’da geçen[/B]; "Ben ilmin şehriyim Ali’de onun kapısıdır.” Nur Risaleleri’nde "Keramet-i Aleviye" diye sunulan zırvaların temel dayanağı, işte bu hadistir. [B]Sözler, 269, Yirmiikinci Söz’de geçen[/B]; “Büyük bir nur lâmbası, Güneştir ki; arzın şarktan geri dönmesiyle yeniden güneşin görünmesi, kucağında Peygamberin (A.S.M.) yatmasiyle ikindi namazını kılmayan İmam-ı Ali (R.A.) o mu’cizeye binaen ikindi namazını edâen kılmış.” (Dünya tersine dönmüşşşşşşş!) [B]Mu’cizat-ı Ahmediyye/Onüçüncü İşaret’te geçen[/B]; Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm namaz kılarken, hırçın bir çocuk, namazını kat'edip geçtiğinden, Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm ﻩﺮﺜﺍ ﻊﻁﻗﺍ ﻢﻬﻟﻟﺍ demiş. Ondan sonra çocuk daha yürümemiş öyle kalmış, hırçınlığının cezasını bulmuş.” (Peygamberimize atılan iftira) [B]Kastamonu Lâhikası, 35, Yirmiyedinci Mektubda geçen[/B]; “Ben namaz tesbîhatının âhirinde otuzüç def'a kelime-i tevhîd zikrederken birden kalbime geldi ki: Hadîs-i Şerîf’te "Bâzen bir saat tefekkür, bir sene ibadet hükmüne geçer." Risalet-ün-Nur’da o saat var, çalış o saati bul, ihtar edildi.” (işi gücü bırak Risale-i Nur’la uğraşşşşş!) [B]Mektubat, 410, Yirmidokuzuncu Mektup’ta geçen[/B]; "Bir rivayette, lisanı ehli cennetten sayılan Farisi lisanı….” (Eyvah Farsça bilmeyenler yandı!) [B]Mektubat, 381-382, Yirmidokuzuncu Mektub’ta geçen[/B]; “ Hadîsin rivayetlerinde var ki: Cenâb-ı Hak nefse demiş ki: "Ben neyim, sen nesin?" Nefis demiş: "Ben benim, sen sensin" Azab vermiş, cehenneme atmış, yine sormuş. Yine demiş: "ENE ENE; ENTE ENTE". Hangi nevi azabı vermiş, enâniyetten vazgeçmemiş. Sonra açlık ile azab vermiş. Yâni aç bırakmış. Yine sormuş: "MEN ENE VEMA ENTE" Nefis demiş: "Sen benim Rabb-ı Rahîmimsin, ben senin âciz bir abdinim..."( Said-in Allah’a ve peygambere attığı iftira!!) [B]Şuâlar, 48, Üçüncü Şua’da geçen[/B]; “Kur'an’dan ve münâcât-ı nebeviye olan Cevşen-ül-Kebîr’den aldığım bu dersimi,.. ( Said; peygambere ait dediği bu cevşen hakkında maalesef hiçbir kaynak gösterememiştir.) [B]Şuâlar, 484, Onbeşinci Şua’da geçen[/B]; “Binbir Esma-i İlâhiyyeye sarîhan ve işareten bakan ve bir cihetle Kur'an’dan çıkan bir hârika münâcât olan ve mârifetullahda terakki eden bütün âriflerin münâcâtlarının fevkınde bulunan ve bir gazvede "Zırhını çıkar onun yerine bu Cevşeni oku" diye Cebrail vahy getiren "Cevşen-ül-Kebîr" münâcâtı içindeki hakikatlar ve tam tamına Rabbine karşı tavsifler,”(Ey Said! nerde bu vahiy dediğin iftiranın kaynağı) [B]Kastamonu Lâhikası, 130, Yirmiyedinci Mektubda’da geçen[/B] şu sözdür: Birden bu gelen Hadîs-i Şerif ihtar edildi: "Ahir zamanda, ihtiyâre kadınların samimî dinlerine ve kuvvetli itikadlarına tâbi olunuz.” (Kur’ana değilde ihtiyar kadınların dinlerine!!!) [B]Mektubat, 165, Ondokuzuncu Mektub’da geçen[/B]; “Mi’rac gecesinin sabahında (...) Hem Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm Kureyş’e demiş ki: "Yolda giderken, sizin bir kafilenizi gördüm; kafileniz yarın filân vakite gelecek. Sonra o vakit kafileye muntazır kaldılar. Kafile bir saat teehhür etmiş. Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm’ın ihbarı doğru çıkmak için, ehl-i tahkikın tasdikıyla, Güneş bir saat tevakkuf etmiş. Yâni Arz, O’nun sözünü doğru çıkarmak için; vazifesini, seyahatını bir saat tâtil etmiştir ve o tâtili, Güneş’in sükûnetiyle göstermiştir.” (Said attığı iftirayla güneşi durdurduuuu!) [B]Lem'alar, 272, Yirmisekizinci Lem'a’da geçen[/B]; Said Nursî, Hacc suresinin 73. ayetinin tefsirinde, ayetin metninden sonra şöyle diyor: “….Nemrud’u mağlub eden ve Hazret-i Musâ (A.S.) onların ta’cizlerine karşı müştekiyâne: "Ya Rab, bu muacciz mahlukları ne için bu kadar çoğaltmışsın?" deyince ilhamen cevap gelmiş ki: Sen bir def'a sineklere itiraz ettin, bu sinekler çok defa sual ediyorlar ki: "Ya Rab, bu koca kafalı beşer seni yalnız bir lisan ile zikr ediyor. Bazı da gaflet ediyor. Eğer yalnız kafasından bizleri halk etse idin, binler lisan ile sana zikredecek bizim gibi mahluklar olurlardı," diye …” (Bu da Hz. Musa’ya attığı iftira) [B]Şuâlar, 228, Onbirinci Şua’da geçen şu[/B]; “Hem meselâ küre-i arzın nevileri adedince başlar ve o nevilerin fertleri sayısınca diller ve o ferdlerin âzâ ve yaprak ve meyveleri mikdarınca tesbihatlar yaptığı için elbette o haşmetli ve şuursuz ubûdiyet-i fıtriyeyi bilerek, şuurdarâne temsil edip dergâh-ı ilâhiyeye takdim etmek için kırkbin başlı ve her başı kırkbin dil ile herbir dil ile kırkbin tesbihat yapan bir melek-i müekkeli bulunacak ki, ayn-i hakikat olarak muhbir-i sâdık haber vermiş.” (Said’in Melekler hakkında ki iftirası) Hz. Peygambere isnat edilen bütün bu rivayetlerin kaynağı nedir? Bu haberler, hangi hadis kitabında geçmektedir? İşkembeyi kübradan atmak kolay!! [B]Sözler, 233, Yirminci Söz’de geçen[/B]; (...) Nil-i mübârek, Dicle ve Fırat gibi ırmaklar, (...) hadiste rivayet ediliyor ki: "O üç nehrin herbirine Cennetten birer katre her vakit damlıyor ve ondan bereketlidirler." Hem bir rivayette denilmiş ki: "Şu üç nehrin menbaları, cennettendir."(Sait Dicle’yi hadise eklemiş) [B]Mektubat, 104, Ondokuzuncu Mektub’da geçen[/B]; “Sonra ehl-i keşfin tasdikıyla; yetmiş def'a Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm temessül edip, yakaza hâlinde O’nun sohbetiyle müşerref olan Celâleddin-i Suyutî gibi allâmeler ve muhakkikler ehâdis-i sahîhanın elmaslarını, sair sözlerden ve mevzuattan tefrik ettiler.” (Keşif yolunu kabul edince , bu durumda; bazı mülhitlerin, fikirsizlerin, hıfzsızların, bilgisizlerin karıştırdıkları uydurma hadisleri o büyük muhaddislerin ayırmalarının ne kıymeti kalır?! Onlar ayırsınlar, siz Resule sorup (!) onların ayırdıklarını tekrar sokuşturun... Bundan daha kötü ne olabilir ki! ) [B]Şuâlar, 433; Müdâfaalar’da Peygamberimize şöyle iftira atmaktadır[/B]: “Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâm, bazı hâdislerle Ümmet-i Muhammediyenin ömrünün binbeşyüz seneyi pek geçmiyeceğini söylüyor.” [B]RİSALE-İ NURUN EBCED-CİFR YOLUYLA KURAN AYETLERİNİ TAHRİF ETMESİ[/B] [B]Said Nursi; büyücü ve sihirbazların (Hurafecilerin) kullandığı ve hiçbir doğruluğu olmayan, hayal mahsulü ve yalan olan ebced-cifir hesaplarını kullanarak, Kuran’ın 33 ayetini (kendisini ve kitaplarını kutsallaştırmak için) saptırmış ve tahrif etmiş midir?[/B] “Kimi Yahudiler kelimeleri yerlerinden tahrif ederler (yerleşik anlamlarından kaydırırlar). …... Bunu dillerini bükerek ve dine saldırarak yaparlar. ….” (Nisa 4/46) “Yazık o kimselere ki kendi elleriyle Kitap yazarlar; sonra « Bu, Allah katındandır.» derler ki, karşılığında az bir bedel alsınlar. Yazık o, kendi elleriyle yazdıklarından dolayı onlara! Yazık onunla kazandıklarına! (Bakara2/79) Bu ayetlerin muhatabı sadece Yahudi ve Hristiyanlar değildir. Bu ayet Müslümanlara da hitap etmektedir. ‘Yahudi yapınca suç, Müslüman (veya Said Nursi) yapınca tefsir’ mantığı yanlıştır. [B]Reşid Rıza Ebced-Cifir hakkında şunları söyler[/B]: “Cifir; hak ve gerçek olsaydı, o yolla verilen her haberin doğru çıkması gerekirdi. Bunlar hükümdarları, valileri ve bu çapta başka kişileri aldatarak mallarını çarpmak, yanlarında iyi görünmek için vaz edilmiştir. Tesadüf neticesinde doğru çıkan birkaç haber cahilleri aldatıyor da, söylenen şeylerin hepsini doğru zannediyorlar.” [B]Katip çelebi ise der ki[/B]; “Cefr ilmi, Emevî ve Abbasî halifeleri devrinde baskı gören Ali taraftarlarının baskıdan kurtulmak için ortaya attıkları ve yaydıkları bir inanıştır. Daha sonra bu iş, gelecekten haber veren ve kehanette bulunan bir yöntem hâline gelmiştir.” İşin ilginç bir tarafı da şudur: Bu adamlar, bu işi çeşitli kehanetlerde bulunmak için yapmışlardır. Yani, bu gaybî anahtarı (!) "gelecek" kapısının kilidine sokmuşlardır. Edebiyatçılar, ebced hesabını meşru bir tarzda kullanmışlar, sanat eserleri ortaya koymuşlar, belki de geçimlerini bu yolla temin etmişlerdir. Oysa Said Nursî beyhude yere, aynı anahtarı zaten açık olan "geçmiş" kapısının kilidine sokup durmaktadır. Said Nursî bu hesabı, gayrimeşru kullanmıştır çünkü Ebcet hesabını Kur'an ayetlerine ve hadislere, hatta Hz. Ali’ye isnat edilen uydurma kasidelere tatbik ederek, bundan kendine, risalelerine ve tebaasına pay çıkarmaya çalışmaktır. Ediplerin ebced hesabını kullanmaları Said Nursî’nin bu hesapla yapıp ettiklerine delil teşkil edemez. Tıpkı mubah bir şeyin mubah bir şekilde mubah bir gaye için kullanılmasının, aynı mubah şeyin mubah olmayan bir biçimde mubah olmayan bir maksat ile kullanılmasına delil teşkil etmeyeceği gibi. [B]Tefsirci Cerrahoğlu bu konuda şöyle der[/B]; “Çeşitli fırka mensupları, Bâtınîler, aşırı sufiler, şiiler ve felsefeciler aynı usûl ve metotları kullanarak, Kur'an’ın asıl maksadını ve manasını ya yok etmeye veya onu gizleyip, asıl kendi maksatlarını ortaya koymaya çalışmışlardır. Bütün bunlar asırlar boyunca, remiz, işaret ve bâtın adı altında Müslümanlar arasında kullanıla gelmiştir. İslâm’ın ilk asrının ortalarından itibaren başlayan bu cereyanlar, meşruiyetlerini ispat edebilmek için delillerini Kur'an-ı Kerim’de aramışlar, aradıklarını tam olarak orada bulamayınca da lâfızların hakikî manalarından sapma yoluna yönelip keyfî manalar çıkarmaya teşebbüs etmişlerdir. ” [B]Şimdi Said-i Nursi’nin Ebced-Cifir hesabıyla Kur’an ayetlerini nasıl tahrif, te’vil ettiğini Risale-i Nur’daki örnekleriyle görelim.[/B] [B]Sikke-i Tasdîk-ı Gaybî, 67-68’de şöyle anlatır[/B]; (...) "Acaba Risale-i Nur’u, Kur'an kabul eder mi? Ona ne nazarla bakıyor?" denildi. O acib sual karşısında bulundum. Ben de, Kur'an’dan istimdat eyledim. Birden otuzüç âyetin sarîhinin teferruatı nev'indeki tabakattan "mâna-yı işârî" tabakasından ve mâna-yı işârî külliyetinde dahil bir ferdi, Risale-i Nur olduğunu ve duhulüne ve medar-ı imtiyazına birer kuvvetli karîne bulunmasını bir saat zarfında hissettim; ve bir kısmını mücmelen gördüm. Kanaatımda hiçbir şek ve şüphe ve vehim ve vesvese kalmadı; ve ben de, ehl-i îmanın îmanını Risale-i Nur ile takviye etmek niyetiyle o kat'î kanaatımı yazdım ve has kardeşlerime mahrem tutulmak şartiyle verdim. (...)” (Ebced-manayi işari- ile Risale, Kur’an tarafından meşrulaştırılıyor!!) ; [B]Lem'alar, Onuncu Lem'a’da ilmi cifr işe ilgili ilginç bir olay anlatır[/B]; “(...) Seyranîdir. Bu zat, Husrev gibi Nur’a müştak ve dirayetli bir talebemdi. Esrâr-ı Kur'aniyenin bir anahtarı ve ilm-i cifrin mühim bir miftahı olan tevâfukata dair Isparta’daki talebelerin fikirlerini istimzac ettim. Ondan başkaları, kemal-i şevk ile iştirak ettiler. O zat başka bir fikirde ve başka bir merakta bulunduğu için, iştirak etmemekle beraber, beni de kat'î bildiğim hakikattan vaz geçirmek istedi. Cidden bana dokunmuş bir mektup yazdı. "Eyvah! dedim, bu talebemi kaybettim!" Çendan fikrini tenvir etmek istedim. Başka bir mana daha karıştı. Bir şefkat tokadını yedi. Bir seneye karib bir halvethânede (yani hapiste) bekledi.” (İşte böyle, yersiniz şefkat tokadını... Seyranî denen bu zatın hapiste yatmasının hikmetini tevafuka, ilm-i cifre karşı olmasında ve Said Nursî’yi bunlardan vazgeçirmek istemesinde bulan bu zihniyete şu soruyu sormadan edemeyeceğiz: Siz bu adamcağızdan daha uzun süre hapislerde yattınız. Birisi de çıkıp size derse ki: "Sen bunca hapsi, kendi hevana ve hevesine göre Kur'an-ı Kerim’i tefsir edip, o yüce Kitabı emellerine alet ettiğin için yattın. Kaç defa bu tokadı yedin, hâlâ akıllanmıyorsun!" Ne cevap vereceksiniz?..) [B]Sikke-i Tasdîk-ı Gaybî, 112 ve Birinci Şua 31.ayette[/B]; "(... su da bulamadıysanız, temiz bir toprağa teyemmüm edin.” (Maide/6) ayetinde geçen "toprak" (ﺪﻳﻌﺻ )ın Said Nursî olduğu iddia edilmiş, aynen şöyle denilmiştir: (...) Sad ve sin, birbirine tam kardeş olması ve bir kelimede birbirinin yerine geçmesi münasebetiyle bu âyetteki "sa‘îden" kelimesindeki sad, sin okunsa Risale-i Nur’un tercümanını göstermesi” Ayet; açıkça abdestten, gusülden, teyemmümden bahsetmekte iken Nur Risaleleri’ne göre; ayetteki "eğer hasta iseniz" anlamına gelen "ve in küntüm merzâ" cümlesi çarpıtılarak "dalâlet ehli tarafından artırılan manevî hastalıkların büyük bir kısmı, Nur Risaleleri’nin Kur'anî ilaçlarıyla giderilebilir" anlamı verilmiş "Bir sapık fırka, üzüntü ile beraber, -şayet dünyanın iki yüz sene daha ömrü varsa- faaliyetlerine devam edecektir" diye de tahrif sürdürülmüştür. [B]Sikke-i Tasdîk-ı Gaybî, 74-78’de Nur suresi 35.ayet şöyle tahrif edilir[/B]; "Allah, göklerin ve yerin nurudur. Onun nurunun bir örneği, içinde ışık bulunan bir kandil yuvası gibidir. Işık bir cam içindedir; cam ise, doğuya da batıya da ait olmayan mübarek, ateş değmese bile yağı neredeyse ışık verecek olan bir zeytin ağacından yakılan, sanki inci bir yıldız gibidir. Nur üzerine nurdur. ..." (Nûr,35) “Hem işaret eder ki; Resâil-in-Nur müellifi dahi ateşsiz yanar, tahsil için külfet ve ders meşakkatine muhtaç olmadan kendi kendine nurlanır, âlim olur. Evet bu cümlenin bu mu’cizane üç işarâtı elektrik ve Resâil-in-Nur hakkında hak olduğu gibi, müellif hakkında dahi ayn-ı hakikattır. … Hem, nasılki bu cümlenin mânevî münasebet cihetinde kuvvetli ve letâfetli işareti var; öyle de cifrî ve ebcedî tevafukiyle hem elektriğin zaman-ı zuhurunun kurbiyetini, hem Resâil-in-Nur’un meydana çıkması, hem de müellifinin velâdetini remzen haber veriyor.” Said Nursî, hiç utanıp sıkılmadan bu hezeyan, kuruntu ve zırvalarının, bir de hakikatin ta kendisi olduğunu söylüyor. Bu ve buna benzer yorumların ayetin siyakıyla uygun olup olmadıkları bir yana, görüldüğü gibi, Kur'anî ifadeler, içinde geçtikleri siyaklarından kopartılmaları durumunda çok çeşitli ve bazen de çok tehlikeli hatalar ortaya çıkabilmektedir. [B]Tılsımlar Mecmûası, 193’de[/B]; "Eğer kulumuz (Muhammed)a indirdiğimiz (Kur'an)den şüphe içindeyseniz, haydi onun (surelerinden biri) gibi bir sure getirin; (bunun için) Allah’tan başka şahitlerinizi de (yardıma) çağırın; eğer doğru kimseler iseniz." (Bakara,23) ayetinin ebcedî tefsirinde “Fe'tû bisûratin min mislihi" (ebced hesabı ile) 1880'dir. Son asırların tağut dalâletinin doğumu olup, onun temsil ettiği ruh-u dalâlete hazret-i Kur'ân’ın ve ondan nebean eden Risale-i Nur meydan okumasını gösterir.” Denmektedir. [B]Nur Risaleleri’ndeki ebced hesabına göre "tağut" Mustafa Kemal kabul edilirken aynı yolun (Ebce-Cifr metodunun) farklı yolcularınca Mustafa Kemal’in "Mehdî" ilân edildiğini görüyoruz.[/B] Bu da bizlere; uygulanmasıyla aynı kişinin hem yerin dibine batırıldığı hem de göklere çıkarıldığı bir yöntemin ne kadar geçersiz olduğunu ve bu yöntemle Kur’ana yaklaşmanın ne kadar sapıklık olduğunu gösterir. Risale-i Nur’da ebcet yoluyla tahrif edilen ayetlerin bazılarını gösterdikten sonra şimdi de tahrif edilen hadislerden bazılarına göz atalım. [B]Tılsımlar Mecmûası, 186’da[/B]: “Ve vasfuke’s-Sa‘îdu fi’l-Kitâbi’l-Mecîd. Ente mevsûfun yâ Sa‘îde’n-Nâsi min Rasûlillâhi (...) Yani: (Ey Said Nursî!) Senin Kitab-ı Mecid’de vasfın "es-Said"dir. Sen, Resulullah tarafından vasfedilmişsin, ey insanların saidi! Bu cümleye "Hâşiye" düşülür ve orada denir ki: ﻦﺘﻓﻠﺍ ﺏﻧﺠ ﻦﻤﻠ ﺪﻴﻌﺳﻠﺍ ﻥﺇ cümle-i celilesi hadiste üç def'a tekrar edilerek, nazar-ı dikkati bu ism-i pâkin sahibine şiddetle tevcih etmekte olduğu gibi, o zâtın icra-yı faaliyette bulunacağı tarihleri ve ilminin hükümranlığı tarihlerini aynen göstermektedir. (...)" “Mes'ut kimse, fitnelerden uzaklaştırılmış kimsedir. (...)" mealindeki bu hadiste geçen "es-Sa‘îd" sözcüğünden kastedilenin "Said Nursî" olduğunu iddia etmek kadar komik ve çarpık bir başka anlayış var mıdır acaba? [B]Tılsımlar Mecmuası, 205’te Said Nursî[/B]; “Binâenaleyh bu Zât (Said Nursî), cismaniyet noktasında mir'at-ı Peygamberî’dir.”diyerek kendisini Hz. Muhammed’in aynası olarak göstermektedir. Hâşâ ve kellâ... Said Nursî, ne cismaniyet ne de ruhaniyet noktasında Hz. Muhammed’in aynası olabilir. Bu ancak Peygamberi suistimal etmektir. Aynı yazının devamında ebced hesabına dayanılarak şu terbiyesizlik yapılır: “Üstelik ancak iki Muhammed, bir Bediüzzaman ediyor. Şöyleki; Muhammed (92) Âyine karşısına koyarak Muhammed (92); Bedîüzzaman (184)’dır. (Ebcede göre Muhammed adının sayı değeri 92’dir, Bedîüzzaman adının sayı değeri 184’dür. Yani 92+92=184) Peki, sizin bu ahmakça çıkarsamanızı esaslı bir şey zanneden muzırın biri çıksa da dese ki: " Kur'an’da Tebbet suresinde adı geçen Ebu Leheb’in cifri değeri 46’dır. Ebu Leheb’in sağına, soluna, önüne, arkasına ayna koysak ( Yani 46 x 4= 184) kim görünür acaba?” Bu münasebetsize ne cevap vereceksiniz? Hadi biz verelim cevabı: Bediüzzaman Said Nursî görünür. Çünkü: Ebu Leheb (46) x 4 = Bediüzzaman (184) eder. Bir diğeri ise çıkıp Ebced ile şöyle bir yorum yapsa; “Bakara 220’. ayette "(...) Allah, müfsidi muslihten ayırt etmesini bilir. (...)" buyurulmaktadır. "Müfsid" (Ara bozucu, karıştırıcı) kelimesinin "Bediüzzaman"a tam tamına tevafuk etmesi cihetiyle (Çünkü Müfsid’in cifri değeri 184 iken Bediüzzaman’ın cifri değeri de 184’tür.) ayet, Bediüzzaman’ın fesâd-ü ifsadına ima, belki remz ediyor. Hatta bunu delâlet, belki sarahat derecesine çıkarıyor. Nitekim, Said-i Nursi’nin cümleleri de bunu hem lâfzen hem de mealen tasdik edercesine diyor ki: &nb sp; Hiçbir müfsid ben müfsidim demez, daima suret-i haktan görünür. Yahud bâtılı hak görür. Evet, kimse demez ayranım ekşidir. Fakat siz mihenge vurmadan almayınız…” dese ne yaparsınız? [B]Sikke-i Tasdîk-ı Gaybî, 119-120, Kastamonu Lâhikası, 30-31de şu hadis tahrif edilir[/B]; Ramazan-ı Şerif’te onuncu günün ikinci saatinde birden bu Hadîs-i Şerif ("Ümmetinden birtakım insanlar, kendilerine Allah’ın emri (kıyamet) gelinceye kadar galip gelmekte devam edeceklerdir. (Allah’ın emri) onlar galip olduğu hâlde (gelecektir)." hatırıma geldi. Belki, Risale-i Nur şâkirdlerinin tâifesi ne kadar devam edeceğini düşündüğüme binaen ihtar edildi: ….. Ve’l-ilmu indallahi lâ ya’lemu’l-gaybe illallâhu. Hattâ ye'tiyallahu bu emrihi (şedde sayılır) fıkrası dahi, makam-ı cifrîsi bin beşyüz kırkbeş (1545) olup kâfirlerin başında kıyamet kopmasına îmâ eder. Cây-ı dikkat ve hayrettir ki; üç fıkra bil'ittifak bin beşyüz (1500) tarihini göstermeleriyle beraber, tam tamına mânidar, mâkul ve hikmetli bir surette bin beşyüz altıdan (1506) ta kırkbeşe (1545) kadar üç inkılâb-ı azîmin ayrı zamanlarına tetabuk ve tevafuklarıdır. Bu îmalar gerçi yalnız bir tevafuk olduğundan delil olmaz ve kuvvetli değil, fakat birden ihtar edilmesi bana kanaat verdi. Hem kıyametin vaktini kat'î tarzda kimse bilmez; fakat, böyle îmalar ile bir nevi kanaat bir gâlip ihtimal gelebilir. (...) Said Nursî, hadiste belirtilen topluluğunun Risale-i Nur şakirtleri olduğundan (?) öylesine emindir ki, artık çıkarımlarını Nurculuğun ne kadar devam edeceği üzerine yoğunlaştırmıştır. E, Said Nursî’nin muhtırı durur mu, hemen ihtar eder hadisi... Said Nursî’nin, hesap aralarına "Allah’tan başka, hiç kimse gaybı bilmez" anlamına gelen "lâ ya‘lemu’l-gaybe illallâhu" cümlesini koymasının da üzerinde durmak gerekmektedir. Hem bu cümle konulacak, hem de hâlâ kıyamet gibi en gizli gayba muttali olunmaya çalışılacak... Bu, fasıkların büyük günahları bile bile işlerlerken "tövbe, tövbe" demelerini andırmaktadır. Şatibi derki; “Şu hâlde, Kuran’dan elde edildiği öne sürülen ve fakat Arap dili üzere carî olmayan hiçbir mananın Kur'an ilimleri ile ilgisi yoktur, ne kaynak ne de metot olabilir. Kim böyle bir iddiada bulunursa, onun bu iddiası batıldır. Nasipsizin birinin kendisinin Kur'an’da zikredildiğini iddia etmesi bu konunun örneklerinden birini teşkil eder.” Said Nursî’nin ve onun bu saçma sapan sözlerine inananların hak ettiği kelâmı, İmam Şatıbî yüzyıllar önce, aynı yolun yolcuları için etmiş. [B]Bizde Risale-i Nur talebelerine şunu hatırlatalım[/B]: “Aklı zayıf olanlar, hakkı adam ile tanırlar, adamı hak ile değil. Akıl sahibi olan kimseler için Hz. Ali buyurmuş ki: “Hakkı adamla bilemezsin. Önce hakkı tanı, böylece ehlini de tanırsın. Akıllı adam, esasen hakkı tanır. Bir söz işittiği vakit ona bakar, hak ise kabul eder. Söyleyen, ister bozuk fikirli olsun, ister doğru düşünceli. Hatta çok kere sapık kimselerin sözlerinden hakikati çıkarmaya çalışır. Bir âlimin en aşağı derecesi, koyu cahil halktan farklı olmaktır. Bir sözü, halkın büyük tanıdığı bir adama isnat etsen, batıl dahi olsa, cahiller hemen kabul ederler. Fena, değersiz bildikleri bir kimseye isnat etsen, doğru da olsa reddederler. Daima hakkı adamla ölçerler. Adamı haktan tanımazlar. Bu, çok büyük bir dalâlettir.” Esasen Nur Risaleleri’nde yapılan ebced ve cifir hesaplarında asla kural tutarlılığı yoktur. Bu hesaplarda şeddeler, tenvinler bazen sayılmış, bazen de sayılmamıştır. Bu hesaplar yapılırken eldeki sayıya ulaşılabilmek için, ayetlerdeki harfler bile çeşitli gerekçelerle değiştirilmiştir. Bu hesaplarda dikkati çeken diğer bir unsur, hem Said Nursî’nin hem de Nur Risaleleri’nin birden fazla ismi olmasıdır: Said-i Nursî, Said-ün-Nursî, Said-i Kürdî, Molla Said... Risale-i Nur, Resail-in-Nur, Risalet-ün-Nur, Risale-in-Nur, Risalet-ün-Nuriyye, Bediüzzaman... İsimlerdeki bu çeşitliliğin, hesaplarda kolaylık sağlayacağı aşikârdır. Bu hesaplamalarda öylesine keyfî davranılmıştır ki, aynı isim ya da isim tamlaması için farklı yerlerde farklı sayı değerleri verilmiştir. İstenilen rakamı elde edebilmek için keyfî davranılmıştır; ayetlerdeki cümleler anlamını yitirecek şekilde bölünmüştür. Ebced hesaplamalarından çıkan sayı, bazen hicrî, bazen rumî ve bazen de milâdî tarihin senesi sayılmıştır ki, bu da tamamen indî bir uygulamadır. Eğer ebced hesabı, Said Nursî’nin ileri sürdüğü gibi gaybî bir anahtar ise, yüce Allah’ın kendisine edilmesini istediği "hamd", "kufuryok"le tevafuk etmiştir. Böyle bir anahtar, gaybın kapıları bir yana adî bir kapıyı bile açamaz. [B]Nurcular Risalelerdeki bütün bu çarpıklıklarını örtmek için Said-i Nursi’nin İşari tefsir yaptığını iddia ederler. Hâlbuki âlimlere göre; İşarî (Bâtınî) tefsirlerin makbul olabilmesi için, şu dört şarttan hâlî olmaması gerekir[/B]: 1. Bâtın mananın, Kur'an lâfzının zahir manasına aykırı olmaması, 2. Başka bir yerde bu mananın doğruluğunu teyit eden şer'î bir şahidin bulunması, 3. Verilen bu manaya, şer'î veya aklî bir muarızın bulunmaması, 4. Verilen bâtın mananın tek mana olduğunun ileri sürülmemesi. İşarî tefsir için ortaya konan şartları, Said Nursî ve talebelerinin ebced ve cifre dayanarak yaptıkları tefsirlere uyguladığımızda; son şart hariç hiç birinin olmadığı görülmektedir. Son şartta da Nur Risaleleri’nde şüpheli anlatımlar vardır. Dolayısıyla Nur Risaleleri’ndeki ebced ve cifre dayalı tefsirlerin, işarî tefsirden kabul edilmesi mümkün değildir. [B]Bâtınîler[/B]; lâfzı, zanlarına göre lâfzın çağrıştırdığı manalar ile yorumlamışlardır. Yani, manayı esas almışlardır ki, batıl da olsa kendilerine göre bir metotları vardır. Oysa Nur Risaleleri’nde, ayetteki lâfızların, ebced ve cifir hesabına göre aldığı sayı değeri, Said Nursî ve Nur Risaleleri ile alâkadar bir sayıyla çakıştığında, bu, o ayetin bunlara işaret, ima... ettiğinin delili kabul edilmiş, bunu tekit edecek bir-iki masal uydurmaktan da geri kalınmamıştır. Velhâsıl, Nur Risaleleri’nde ebced ve cifir hesaplarıyla yapılan bu tefsirler, lâfzın manasına bakmadığından, işarî değil ancak Hurufî tefsirdir. [B]Nesefî akaid risalesinde[/B] Said-i Nursi gibilerine şöyle der: “Nasslar, zahirleri üzerine hamledilir. Bunun aksine yönelmek, bâtın ehlinin iddia ettiği manalara sapmak, ilhattır ve küfürdür.” [B]Gazalî Said-i Nursi gibilerine şöyle der[/B]: “Bazıları tevil yaptıklarına inanarak mütevatir bir nassa muhalefet ederler. Bunların yaptıkları tevillerin lisan kaideleri ile yakından ve uzaktan bir ilgisi bulunmazsa; bu, küfürdür. Tevilci olduğunu iddia etse de tekzipçidir. [B]Muhsin Abdülhamid, Said-i Nursi gibi hurafeciler için şöyle der[/B]; “Evet, bu işle uğraşan kişi Kur'an ayetlerine gelince, bunları mevzusuyla asla ilgisi olmayan, delilsiz ve burhansız görüşlerle keyfince tevil eder; canının istediği, hayalinin düşündürdüğü gibi yazar. Kendi yüksek keyfi için coşup yürüyen herkes serbest bırakılsa da Kur'an-ı Kerim ayetlerine hücum etse, onlara kabul edemeyeceği manaları yüklese, acayip Bâtınî tefsirlerle, alçak şeytanî fikirlerle bunları anlasa, bu mevzuda batıl görüşler, bozuk teviller, terk edilmiş manalar ortaya koysa; bu takdirde binlerce insan peygamberlik ve velilik iddia ederlerdi, birçokları da kötü niyetlerini, sapık prensiplerini teyit ederlerdi.” Ne yazık ki Said-i Nursi, ayetlerde anlatılan Yahudiler gibi Allah’ın ayetlerini tahrif, tağyir ve te’vil etmiştir. İşin daha kötü tarafı ise müritleri de Said’e kanıp Risalelere iman ederek İslam adına yeni dinlerini körü körüne savunur olmuşlardır. [B]Said-i Nursi bu güne kadar hiçbir akıllı insanın yapamayacağı bir metod olan Kur'an-ı Kerim tefsirinde Kur'an-ı Kerim’i delme metodunu uygulamış mıdır?[/B] Allah (c.c) Ali İmran,7’de; “Sana Kitabı indiren O'dur. O'ndan, Kitabın anası (temeli) olan bir kısım ayetler muhkem'dir; diğerleri ise müteşabihtir. Kalplerinde bir kayma olanlar, fitne çıkarmak ve olmadık yorumlarını yapmak için ondan müteşabih olanına uyarlar. Oysa onun tevilini Allah'tan başkası bilmez. İlimde derinleşenler ise: "Biz ona inandık, tümü Rabbimizin katındandır" derler. Temiz akıl sahiplerinden başkası öğüt alıp-düşünmez.” buyuruyor. Yani Allah’ın bizlere açıkca bildirmediği, yoruma açık ayetler konusunda biz Müslümanların "Biz ona inandık, tümü Rabbimizin katındandır" demesi gerekirken; kalbinde fitne olan bozuk insanların ise bu kapalı ayetleri dillerine dolayıp olmadık yorumlarda bulunmaları vurgulanıyor. Herhalde Said-i Nursi’nin bu ayetten haberi olmamış ki(!) bakın Mektubat, Ondokuzuncu Mektub’da şöyle bir tefsire yelteniyor; “yalnız gözü bulunan kulaksız, kalbsiz, ilimsiz tabakasına karşı da, Kur'an’ın bir nevi alamet-i i’câzı vardır. Şöyle ki: Hâfız Osman hattiyle ve basmasiyle olan Kur'an-ı Mu’ciz-ül-Beyan’ın yazılan kelimeleri birbirine bakıyor. Meselâ: Sure-i Kehf’de: "ve sâminuhum kelbuhum" kelimesi, altında yapraklar delinse: Sure-i Fâtır’daki "kıtmîr" kelimesi, az bir inhirafla görünecek ve o kelbin ismi de anlaşılacak.” Kehf suresinin bu ayeti, Kur'an’ın 295. sayfasında yer alırken, köpeğin ismi (müteşabihtir) olduğu iddia edilen "kıtmîr" (el-Kıtmîr: çekirdeğin üzerindeki ince kabuk, çekirdek zarı; darbımesel olarak kıymetsiz, adî, ehemmiyetsiz manasında kullanılır) kelimesinin geçtiği ayet 435. sayfadadır. "Ve sâminuhum kelbuhum" ifadesinin altındaki yapraklar delinse (!) bile, "kıtmîr" kelimesi açılan deliğe denk gelmemektedir. Çünkü bu ibare Hafız Osman hattıyla yazılmış Mushafta 295. sayfanın 6. satırının sol tarafında iken; "kıtmîr" kelimesi 435. sayfanın 7. satırının sağ tarafındadır. Kaldı ki, denk gelse dahi bu, o köpeğin isminin "Kıtmîr" olduğunu ve bunu Kur'an’ın şifreli bir şekilde belirttiğini göstermez. Kur'an’ın icazını bu şekilde gösteren zihniyete, aşağıdaki soruların cevaplarını bulmamız için Kur'an’ın hangi sayfasının neresini, nereye kadar delmemiz (!) gerektiğini sormaya herhâlde hakkımız vardır; çünkü bunlara da yanıt vermeleri yöntemlerinin tutarlı olmasının bir gereğidir. 1. Ashab-ı kehfin isimleri ne idi? Her hâlde Kur'an’ın, bu yiğitlerin isimlerini belirtmesi, köpeğin ismini belirtmesinden daha anlamlı olsa gerektir. 2. Yiyecek almaya giden hangisiydi? 3. Şehirden alınan erzakın cinsi ne idi ve miktarı ne kadardı? 4. kufuryok hangisinindi? 5. Köpeğin cinsi ve rengi ne idi? Doğrusu, ümmetten İsrailiyat ile uğraşan, yukarıdaki soruların cevaplarını arayan birçok kişi olmuştur; fakat herhâlde Mushaf delme metodunu (!) bulan ve kullanan ilk kişi Said Nursî’dir. Ashab-ı kehf kıssasını ve Kur'an’daki diğer kıssaları anlamak, düşünüp ibret almak yerine; böyle işlerle uğraşmak hastalıklı ruhların, fitnecilerin işidir. Hele bunları Kur'an’ın icazı diye takdim etmenin asla tutarlı bir yanı yoktur. Her şeyin en doğrusunu Allah bilir. Selamun Aleykum Hilmi POLAT (İlahiyatçı) |
Bu saidin kitaplarında inanılmaz bir cahiliye inanılmaz bir saçmalık görüyorum..
İşte "Allah" ile kandırmak. İşte ağızları eğip bükme.. Ve Allahın dediği doğru,,, gerçekten insanları kandırmışlar. [B]Mâide 41 Ey Resul! [U]Kalpleri iman etmediği halde ağızlarıyle "inandık" diyen kimseler[/U]den ve yahudilerden küfür içinde koşuşanlar(ın hali) seni üzmesin. Onlar durmadan [U]yalana kulak verirler[/U], ve sana gelmeyen (bazı) kimselere kulak verirler; kelimeleri yerlerinden kaydırıp değiştirirler. "Eğer size şu verilirse hemen alın, o verilmezse sakının!" derler. [U]Allah bir kimseyi şaşkınlığa (fitneye) düşürmek isterse, sen Allah'a karşı, onun lehine hiçbir şey yapamazsın[/U]. Onlar, Allah'ın kalplerini temizlemek istemediği kimselerdir. [U]Onlar için dünyada rezillik vardır ve ahirette onlara mahsus büyük bir azap vardır[/U]. [/B] |
Tüm Zamanlar GMT +3 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 04:45 PM. |
Powered by vBulletin® Version 3.8.1
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
Hanifler - Kuran odaklı gerçek din islam