hanifler.com Kuran odaklı dindarlık

hanifler.com Kuran odaklı dindarlık (http://www.hanifler.com/index.php)
-   Oruç (http://www.hanifler.com/forumdisplay.php?f=237)
-   -   Yazın Ortasında Oruç? (http://www.hanifler.com/showthread.php?t=1736)

mavera 11. August 2011 08:26 PM

[QUOTE=hiiic;10006]kutuplarda da bazı kötü zamanların güneş gibi açığa çıkdığı zamanlar olur. Her bölgede zaman zaman yokluklar, krizler ağırlaşıp insanları zora sokar. apaçık bir toplumsal sorundur bu, varlığı kıyaslamayla kolayca anlaşılır. İyi bir olayın dönemini yada referans bir değeri bu dönemle kıyaslarsanız sorunun varlığı Gün gibi apaçık ortadadır. Yani bu ara sıra kapılarmızı çalan milli sorunların varlığı diğer dönemleri yada sabit bir değeri kıyasla anlaşılır. İşsizlik rakamları, yoksulluk sınırı gibi değerleri krizin ve sorunun varlığını GÜN gibi açığa çıkarır.

Daha edebi bir dille anlamak gerekirse,,, sorunlar beyaz ipin rengini kıyaslayarak gün gibi açığa çıkarır. kıyas değeri her ne ise toplumsal sorun içerisinde kendisini belli eder. Bu sıkıntılı dönemlerde kendi harcamalarımızı kısıp bunları olmayan ihtiyaç sahipkerine ulaştırmamızla emrolunduk. Ha eğer sorunun üzerini kapatmak, sorunu çömeyip geçiştirmek yada paylaşmak istemiyorsanız senenin 1 ayı aç kalın...

Ancak sorun devam ettiği sürece, yani refernas değere (beyaz ipe) dayalı Gün gibi belirlenmiş sorun mevcut olduğu sürece her gün oruç bozuyorsunuz. Sorun ne zaman ortadan kalkar, artık yokluğun veya eksikliğin belirtisi hissedilmez, sorun ne zaman gece karanlığına bürünür ve kıyas değerleri normaline dönerse işte o zaman diğer sıkıntı belirene kadar yiyin için... Dışarısı yanarken kendi zevkini düşünen oruç bozmaktadır, isterse akşama kadar yemesin.

***
bunu daha önce okudunuz mu?[/QUOTE]


okumadım.

mavera 11. August 2011 08:41 PM

[QUOTE=dost1;10009]Selamun Aleykum! Değerli Mavera Kardeşim!

Alıntı yapmış olduğunuz yazıda "SAVM"ın ne olduğunu belirtmiştik. Savm bizleri TAKVAya ulaştıracak bir araçtır. İnsanın takvaya ulaşabilmesi için Kendisine kılavuz olarak gönderilen ve bunun açıklamalarının bulunduğu Kur'an'ın okunması ile doğru ile yanlışı ayırdetme bilincine ulaşarak Allah'ın koruması altına girecek Allah'ın rızasını kazanmaya yönelik eylemlere girişecek ve Allah'ın kendisine sunduğu nimetlerin karşılığını verecektir. Savm halinde amaç olarak sunulan "takvaya" ulaştıracak yukarıdaki belirtilen etkinlikleri yapmaya durumu uygun olmayan kişiler savm halinde olmazlar. Durumları buna uygun olduklarında Allah'ın istediği TAKVAYA ulaşmak için SAVM halinde gerekenleri yaparlar. Allah bizlerden kolaylık ister zorluk istemez.

Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz.[/QUOTE]

Aleykum selam.

İbadetlerin Allah için değil, insanlar için olduğunu konuşuyoruz, orucun "takva" sağlamak için olduğunu konuşuyoruz.

Ramazan'da makro ortamın da orucun "takva" sağlayabilmesine imkan sağlayacak şekilde düzenlemesi gerektiğini düşünüyorum. Koşmak normalde vücuda yararlı bir spor olabilir ama yüzlerce arabanın sürekli korna çalıp egzos bulutu oluşturduğu bir yerde koşmak bu yararı sağlamaz. Bugünkü oruç -bazı kişiler için- bence biraz buna benziyor.

Kendimden bildiğim, etrafımdan da gözlemlediğim şu durumun büyük bir çoğunluğa uyduğunu düşünüyorum: gece sahura kalkıp, dolu mide ile yatıp, yarım saat uyuyamamak, sonra uykuya dalıp, iki saat sonra yeniden kalkıp işe gittiğinizde, öğlene kadar bir fark ortaya çıkmıyor, öğleden sonra çapa sallıyorsanız vücut, bilgisayar başındaysanız beyin kontrolünü kaybetmeye başlıyor. akşama kadar çalışıp, eve geldiğinizde yıpranmışlık iyice artıyor, açlık ile bir miktar fazla kaçırılan yemekten sonra bu yıpranmışlık sonucu birkaç saat uyuklama durumu oluyor. sonrasında zaten yatmanız gerekiyor ki, gece yeniden sahura kalkıp aynı döngüyü başlattığınızda ayakta kalabilesiniz. bu döngü içinde "takva" ne kadar yakalanabiliyor.

bartsimpson 18. July 2013 12:49 PM

[QUOTE=dost1;9976]Selamun Aleykum! Değerli Kardeşlerim!

[B]SAVM[/B]" ; yemeden, içmeden,konuşmadan,refesten/cinsellikten el çekerek Kur'an'a odaklanmak, Kur'an'ı kendsine yaşam kılavuzu edinmek , doğru ve yanlışı ayırdetme bilincine erişmek, kulu olmaktan onur duyduğu Allah'ı yüceltme etkinliklerinde bulunmak, bunun AKİFİ/öğretmeni olmak ve Allah'ın kendisine verdiği hertürden nimetin ŞÜKRÜNÜ/KARŞILIĞINI vererek kul olma onuruna erişmektir. Rabbımız, kendisine kul olma sevdasında olanlara gereği gibi savmda bulunmayı nasip eylesin.

Savm bizleri TAKVAya ulaştıracak bir araçtır. Günümüzde amaç unutulmuş araca amaç diye sarılınmıştır. Kur'an yöresel değil evrenseldir ve zaman üstüdür. Yeter ki bizler onu yöreye ve zamana hapsedenlerden olmayalım. Günümüzde, günümüzün çalışma koşullarında her insan savm halinde olarak Bakara 185 de belirtilenleri gerçekleştiremez. Bu nedenle de Rabbımız ayette " ...Allah size kolaylık diler,size zorluk dilemez..." diye buyurmuştur. Bugün bakıyoruz yerin metrelerce altında çalışan madenci kardeşlerimiz yer altında sahur ve iftar yapmaktalar. Oysa ki, Allah'ın bizlerden istediği TAKVA dır.

[B]İnsanlar olanakları uygunsa[/B]: yemeden, içmeden,konuşmadan,refesten/cinsellikten el çekerek Kur'an'a odaklanacak, Kur'an'ı kendsine yaşam kılavuzu edinecek , doğru ve yanlışı ayırdetme bilincine erişerek, kulu olmaktan onur duyduğu Allah'ı yüceltme etkinliklerinde bulunacak, Allah'ın kendisine verdiği hertürden nimetin ŞÜKRÜNÜ/KARŞILIĞINI vererek kul olma onuruna erişecektir.

Kusursuzluk sadece Alalh'a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz.[/QUOTE]

Halil Ağabey,

Son döneme kadar orucu, yeme, içme ve sex ile sınırlı bilirdim.
ama konuşmamayı kapsadığını da sayenizde öğrendim.

Sorum şu : Ramazan döneminde 30 gün boyunca insanların birbirleri ile konuşmadığı bir ortamda sosyal hayat ve gerekleri nasıl devam eder ya da edebilir?

Dolmuşa bindim şöföre parayı uzattım

- Nereye?
- Karşıyaka. (ha...Gitti oruç)

Kapıya komşu geldi.

-Oğlum annen evde mi?
......... kafa ile (ı ıh işareti)
-nerede?
-........
-çocuğum söylesene dilini mi yuttun?

Toplantıda patron sorar...

-Mehmet bey önümüzdeki 3 ay satış hedeflerimiz nelerdir?
-...... (soğuk terler boşalır)
- Mehmet bey duymadınız mı bir soru sordum?
-......
-Adam konuşsana yahu.
-Efendim orucum, yani oruçtum, sayenizde... (Allahım affet)
-Haa Allah kabul etsin.
-:mad:

Cevaplarsanız sevinirim?

ORHAN VELİ 18. July 2013 01:18 PM

Bartsimpson çok güzel yerden yakalamışsın;yanlış tevil var bunda nimetlerden yararlanmak diyoruz sonrada belli bir süre o nimetlerden uzak durmak hemde hayatın en önemli nimetlerinden yemekten içmekten,cinsellikten uzak durmak Halil hocayı bekleyeceğim bir bakalım ne diyecek.

merdem 18. July 2013 04:09 PM

Ayin 5. de Hakki Yilmaz'dan "KUR'AN'DA ORUC" linki verdim, demek kimseyi ilgilendirmiyor icindekiler.


[url]http://www.hanifler.com/showthread.php?t=3382[/url]

[url]http://www.youtube.com/watch?v=b97IJB73juA[/url]

Sonra da bosu bosuna yaziyor konusuyor oluyorum :mad:

Hasan Akçay 24. July 2013 11:23 PM

[COLOR="Blue"]O zaman ramazanın kavuruculuğunu neden vurguladın orada (Avustralya'da) kış oluyor çünkü?[/COLOR]

Evet, ramazanin kavuruculugunu vurguladim; orucun degil. Çünkü oruç dünyanin her yerinde ayni anda tutulur. 21 hazirandan sonraki dolunay. O anda Arabistan sicaktan [B]kavrulur[/B] ama Avustralya soguktan [B]donar[/B].

Oruç vakti sicaktir diye bir kural yok.

Kavurucu olan, her iki yarikürenin farkli zamanlardaki ramazan aylaridir. Arabistan'da 21 Hazirandan sonraki ay, Avustralya'da ise 21 Araliktan sonraki ay. Ikisi de kendi yariküresine ait kavurucu yaz mevsiminin içinde.

Örnegin

Kuzey yarikürede 23 Haziran 2013.
Güney yarikürede 16 Ocak 2014.

Arapçada "ramazân"in kavurucu anlamina gelmesi önemli. Çünkü "SeHRu Ramazân"in yaz mevsimine ait oldugunu gösteriyor. Asiri sicak mevsime ait oldugu için [I]kavurucu ay[/I] demisler ona.

Öteki aylarin çogu da ait olduklari mevsimlere göre isimler almislar.

Bkz
1. [url]https://en.wikipedia.org/wiki/Islamic_calendar#Months[/url]
2. [url]http://www.belgeler.com/blg/146f/cah...sdlamic-period[/url]

Kur'ân'da geçen "SeHR"lerin ve örnegin Bakara 185'te geçen "SeHRu ramazân"in vakten sabit olduguna dair bir sürü kanit var. Ama yaziyi kisa tutmak için yalnizca ikisini anmakla yetineyim.

1.Kureys sûresi.

O sûrede belirtildigine göre kureys halki, ilk baharda (sayf*) ve kisin (sitâ) uzun ticarî yolculuklara çıkarlardi. Haram aylarda ise Mekke'nin geleneksel panayirlari kurulurdu (HICEC, 28:27). O panayirlarin ilk baharda ve kisin kurulması mümkün degil çünkü kureyssiz Mekke halki olmaz ve halksiz panayir olmaz.

[I]Eshurul hurum[/I] yani haram aylar vakten sabittir, her yil 11 gün erken filan gelip bir su mevsimin içinde bir bu mevsimin içinde yer almazlar; yoksa Mekke panayiri ilk baharda ve kisin da kurulurdu, demek gerekir ki mümkün degil.

2.Avlanma yasagi

Haram aylarda kan dökmek, örnegin av hayvani öldürmek yasaktir. Bakin, o yasak ta vakten sabit. Çünkü av hayvanlari yilin belli, sabit bir mevsiminde ürerler; yilin bi su mevsiminde bi bu mevsiminde degil.

[I]Inananlar, ya eyyuh ellezîne émenû!

Size helal kilindiginda avlanin, ve izâ haleltum fastâdû (5:2).
Size haram kilindiginda av hayvani öldürmeyin, lâ taktulûs sayde ve entum hûrûm (5:95)[/I]

Kisacasi Kur'ân'da geçen "ŞeHR"ler, uyduruk kamerî yila ait "şehr"lerin aksine, vakten sabittirler; zincirleme 11 gün erken gelip te bi ilk baharda, bi yazin, bi son baharda, bi kisin ortaya çikmazlar.

__________________________

*Sayf (الصيف) bugünün Arapçasinda "yaz mevsimi"dir ama kadîm Arapçada ilkbahar idi. Kelimenin anlami zamanla degismis görünüyor. Bir bakima Azerî dilindeki düsmek gibi. Hani saka yollu anlatilir:

Uçak inise geçmek üzereyken Azerî hostes su duyuruyu yapmis: "Möhderem seyyahlarimiz! Tayyaremiz düsüyor (iniyor); gusahlarinizi dahinin."

Dr Ayman'in açiklamasi:

[I]Her ne kadar bugünün Arapçasinda "sayf" "yaz mevsimi" ise de kadîm Arapçada "ilk bahar" idi. Kadîm Arapça sözlüklerine göre (bkz Lisan el-Arab) Kur'ân öncesi Araplar dört mevsim taniyorlardi:

Sayf: ilk bahar
Kayz: yaz
Harif: son bahar
Sitâ: kiş[/I]

merdem 25. July 2013 08:33 PM

Yani eskiden araplarin yaza ilkbahar demeleri yüzünden mi patliyor milyarlarca müslümanlarin kafalarina hac oruc derken sasiriyoruz?

Böyle bir hata nasil olusabilir.

Evlerinize arkadan girmeniz birr degildir diye uyaran Rabbimiz (ki hac ve oruc olmazsa olmaz ise) , bile bile müslümanlarin haccini orucunu bosa sallatir mi?

Rica ederim Hasan Kardesim, cuma günü diye de bir sey yoktu araplarda eskiden, biz kimin cumasina toplanmak icin yarisiyoruz?

Düzensizligin böylesinde nasil ibadet edilir ki.

Olmaz inanin ki. Lafini bilmez, kelimelerin anlamlarina gereken uyumu göstermez, gününü bilmez, mevsimleri tanimaz bir topluma mi indirilmistir Kur'an.

Hani arap simdi bir kelimeyi su anlamda kullaniyor, ama esasinda anlami o degildir bu denilecek olursa, Kur'an'i hangi arapcaya uyduracagiz? Ve en önemlisi kelime oyunlariyla (kasden yada cahillikten) anlami anlasilmayacak bir duruma sokulmus Kur'an'dan herhalde Rabbimiz bizleri sorguya cekecek degil.

Yüce Allah garanti veriyor zikrin korunacagina, ama arabin eski ve yeni dil inkilaplarindan bahsetmiyor herhalde.

Gelde sinir olma. Sanki Kur'an Tevrat ve Incil gibi yabanci bir dille (herhalde Musa ve Isa peygamberlerin anadilleri degildi latince ve her ne dil ile yazilmissa Tevrat) indirilmis, arapoglu arabin anlamadigi bir dil sanki.

Kur'an'da bir yerlerde dip notlar olmadigina göre, cinde okunan Kur'an'in yanina acep hangi sözlük lazim gerekecek.

Ateistler acep ne der bu dil uydurmalarina?

Ben pes ettim. Hangi Mushafin kac Elif'i eksik yada fazla derken, bir de sag kulagini sol kulaginla gösteren arap inadiyla ugras dur.

dost1 25. July 2013 11:13 PM

Selamun Aleyküm! Değerli Bartsimpson Kardeşim!

[QUOTE=bartsimpson;18235]Halil Ağabey,

Son döneme kadar orucu, yeme, içme ve sex ile sınırlı bilirdim.
ama konuşmamayı kapsadığını da sayenizde öğrendim.

Sorum şu : Ramazan döneminde 30 gün boyunca insanların birbirleri ile konuşmadığı bir ortamda sosyal hayat ve gerekleri nasıl devam eder ya da edebilir?

Dolmuşa bindim şöföre parayı uzattım

- Nereye?
- Karşıyaka. (ha...Gitti oruç)

Kapıya komşu geldi.

-Oğlum annen evde mi?
......... kafa ile (ı ıh işareti)
-nerede?
-........
-çocuğum söylesene dilini mi yuttun?

Toplantıda patron sorar...

-Mehmet bey önümüzdeki 3 ay satış hedeflerimiz nelerdir?
-...... (soğuk terler boşalır)
- Mehmet bey duymadınız mı bir soru sordum?
-......
-Adam konuşsana yahu.
-Efendim orucum, yani oruçtum, sayenizde... (Allahım affet)
-Haa Allah kabul etsin.
-:mad:

Cevaplarsanız sevinirim?[/QUOTE]

Umarım sorunuza ışık olur.

Oruç pasajında dikkat edilmesi gereken nokta, Rabbimizin “ الصّيامes Sıyâm” ifadesini kullanmış olmasıdır. Genellikle meal ve tefsir hazırlayanlar bu sözcükteki inceliği ihmal etmişlerdir.
Ayetlerdeki “ الصّيامes Sıyâm” sözcüğü, teknik olarak مفاعلة Müfâale babından “ فعالFiâl” kalıbında mastardır. Bu kalıp, sözcüğün anlamını “işteş” anlama dönüştürür. “ الصّومes Savm” sözcüğü mastar olarak “oruç tutmak” anlamında iken “ فعالFıâl” kalıbındaki “ الصّيامes Sıyam” ifadesi, “ortaklaşa, karşılıklı oruç tutmak” anlamına dönüşür. Aynı uygulamayı Bakara/ 187’de “Kısâs (karşılıklı âdil davranış)” ve Bakara/ 216’da “Kıtâl (karşılıklı öldürme; savaş)” görevi verilmesinde de görmekteyiz.
Bu ayrıntı ve oruç pasajının girişinde Rabbimizin “Ey iman etmiş kimseler! ….” buyurarak tüm mü’minleri muhatap alması, orucun bireysel olarak değil topluca uygulanması gerektiğini göstermektedir.
Demek oluyor ki mü’minler, ramazan ayında işlerini, mesailerini oruç şartlarına göre ayarlayacaklardır. Yani mü’min toplumlarda mesai ve sosyal ilişkiler Ramazan aylarında akşama taşınacaktır. Mü’minlerin yılın on iki ayından bir ayını dünya ve ahıretlerini kazanmak için ayırmaları, kendilerine çok şey kazandıracaktır. Bu, bir eğitim ve öğretim; revizyon sürecidir.
Mü’minler, ramazan ayında birbirlerini zora koşmadan, Allah’ın istediği orucu; yemeyi, içmeyi, konuşmayı (yazışma ve işaretle anlaşma hariç) ve cinsel ilişkiyi bırakarak kendileri ile Allah arasındaki ilişkiyi düşünecekler, Kur’an’ı; Allah’ın kendilerine gönderdiği mesajları; kısaca dinlerini iyice öğrenecekler ve bu sayede gerçek İslâm dinini yaşamaları sayesinde takvaya ulaşacaklardır.
Bireysel tutulan ve karmaşa ortamında; birinin tam tutup diğerinin tutmadığı veya aslına uygun tutmadığı; gerçek anlamında tutulmayan oruçlar, insanları takvaya ulaştırmaz. Sadece açlık ve susuzlukla yapılan bir işkence olur.
Kişiyi takvâ sahibi yapacak olan orucun, kimseyi takvâ sahibi yapmayıp aksine savurgan ve riyakâr yapmasının arkasındaki sebep, orucun İslâm'daki gerçek anlamından farklı uygulanması olsa gerek.

Değerli Kardeşim önemli ve dikkatlerden kaçan bir ifade de "sefer" sözcüğüdür.
“S-f-r”, sözcüğü ile ilgili kadim lügatlardan Tacü’l Arus ve Lisanü’l Arab’da şu açıklamayı görüyoruz:

“Evi süpüren kişiye “sefere beytehü (evini süpürdü)” denir. Rüzgarın bulutları parçalamasına, dağıtmasına; yerdeki tozları, yaprakları dağıtmasına, sürüklemesine “sefr” denir.
“sefer”, “hazar’ın (yerleşik düzenin, meydanda, ortada bulunmanın)” karşıtıdır. Bu duruma, bu ismin verilmesi, bu işin gelişli- gidişli oluşundandır.” (Lisanü’l Arab, Tacü’l Arus; s-f-r mad)
Bu açıklamalardaki iki noktayı; “süpürme” eylemindeki, “ileri-geri hareket”i ve “sefer”in tanımındaki “geliş-gidiş” gerekçesini dikkate aldığımızda kesin olarak sözcüğün anlamının, “hareketli iş” demek olduğu anlaşılacaktır.
Sözcüğün orijinal anlamını tespit ettikten sonra bu anlamı Kur’an kapsamında da kullanmak zorundayız.

Kur’an’a baktığımızda; Rabbimizin, kullarına çekemeyecekleri yükleri yüklemediğini, onlarca ayette görmekteyiz. Ayrıca Müzzemmil/20’de de, yanlış anlamalardan oluşan ağır yüklerin hafifletilmesi; kolaylaştırılması talimatı bulunmaktadır:

Hiç kuşkun olmasın, Rabbin senin gecenin üçte-ikisinden daha azını, yarısını, üçte-birini ayakta geçirmekte olduğunu biliyor. Seninle beraber olanlardan bir grup da öyledir. Allah, geceyi de gündüzü de ölçüye bağlar. Sizin bu işi kolaylıkla yapamayacağınızı bildi de sizin için bu görevi hafifletti. O hâlde Kur’ân'dan kolay geleni öğrenin-öğretin! Sizden hastalar olacağını bildi. Bir kısmının yeryüzünde dolaşıp Allah'ın fazlından bir şeyler isteyeceklerini, diğer bir kısmının da Allah yolunda çarpışacaklarını bildi. O hâlde ondan kolay geleni öğrenin-öğretin! Salât'ı [mâli ve zihinsel desteği; toplumu aydınlatma kurumlarını] kurun/ayakta tutun, zekat'ı verin! Güzel bir ödünçle Allah'a ödünç verin! Öz benlikleriniz için önden gönderdiğiniz iyiliğin, Allah katında hayrını daha çok, ödülünü daha büyük olarak bulacaksınız. Allah'tan af dileyin! Hiç kuşkusuz Allah çok affedici, çok merhamet edicidir. (Müzzemmil/20)

Görüldüğü üzere Müzzemmil/20’de “hastalık” ifadesi açıkça, “sefer üzerine bulunmak” ifedesi ise “…Bir kısmının yeryüzünde dolaşıp Allah'ın fazlından bir şeyler isteyeceklerini, diğer bir kısmının da Allah yolunda çarpışacaklarını bildi….” şeklinde yer almıştır.
Bu genellemeleri günümüz şartlarına uyguladığımız zaman, “sefer üzerinde bulunmak” tabiri ile; “çiftçilikle, esnaflıkla, tüccarlıkla, eğitim öğrenimle (öğretmen- öğrenci), askerlikle uğraşanlar ve beden gücüyle çalışanların” kastedildiğini anlayabiliriz.
Buradan hareketle diyebiliriz ki: Rabbimiz, oruçta da kesinlikle işlerin aksamasını, kulların zorlanmasını istememekte, buna razı olmamaktadır. Zaten orucun amacının, Bakara/183 ve 185’te açıkça gösterildiği üzere “takvaya ulaştırmak” olması sebebiyle, zorda, darda olan bir kimsenin, bu sorunları ortadan kalkmadıkça, sadece oruç tutmak suretiyle bilinçli olarak takvaya ulaşması da düşünülemez.
Açıkladığımız âyetle ilgili olarak, mealci ve tefsirciler tarafından görmezden gelinen teknik bir özelliğe dikkat çekmek istiyoruz: Ve sayıyı tamamlamanız, size yol gösterdiğinden dolayı Allah'ı büyüklemeniz ve şükretmeniz içindir şeklinde çevirdiğimiz 185. âyetin son cümlesi, و[ve] bağlacı ile başlamakta ve ikinci gerekçe zikredilmektedir.
Anlaşıldığı kadarıyla burada hazf vardır. Yani, birinci gerekçe zikredilmeyip و [vav/ve] bağlacıyla bunun varlığına işaret edilmiş ve kelam ikinci gerekçe ile devam etmiştir. Aynı uygulama, En‘âm/105; Ahkâf/19; Yûsuf/21, 52 ve Bakara/259'da da bulunmaktadır.
Pasajdan anlaşıldığına göre âyetteki hazf şöyle takdir edilebilir: “(Bu kolaylık, takvâlı davranmanız) ve sayıyı tamamlamanız, size yol gösterdiğinden dolayı Allah'ı büyüklemeniz ve şükretmeniz içindir.”
Âyetin son cümlesinde, orucun, oruç tutulamayan gün sayısınca kaza edilerek tamamlanması istenmektedir.
Kaynak: İşte Kur'an

Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz.

Hasan Akçay 25. July 2013 11:17 PM

[COLOR="RoyalBlue"]Yani eskiden araplarin yaza ilkbahar demeleri yüzünden mi patliyor milyarlarca müslümanlarin kafalarina hac oruc derken sasiriyoruz?[/COLOR]

Önemli olan, Allah'in ne dedigi. Örnegin Kureys suresinde ne diyor?

[I]Kendilerine kis ve [U]ilk bahar[/U] (yaz?) yolculuklarini sagladigi için kureys bu evin Rabbine ibadet etsin -Li ilafî kureysin, ilafihim rihlates sitâi ves [U]sayf[/U], felya'budû rabbe hézel beyt.[/I]

SAYF ister ilk bahar olsun ister kis, fark etmez; gerçek sudur: Kureys yilin o iki mevsimde ticarî yolculuklar yapardi, Mekke'de yoktu.

Kureys suresindeki SAYF kelimesinin [I]ilk bahar[/I] anlamina geldigini ek bilgi, ayrinti diye sundum. Birileri onu da sorun etmesin diye.

Görüyorum ki bosuna titizlenmis, bosuna özen göstermisim. Nasil olsa sorun edilecek bi seyler bulunacak, esas göz ardi edilecek.

merdem 26. July 2013 05:44 AM

[QUOTE=Hasan Akçay;18316][COLOR="RoyalBlue"]Yani eskiden araplarin yaza ilkbahar demeleri yüzünden mi patliyor milyarlarca müslümanlarin kafalarina hac oruc derken sasiriyoruz?[/COLOR]

Önemli olan, Allah'in ne dedigi. Örnegin Kureys suresinde ne diyor?

[I]Kendilerine kis ve [U]ilk bahar[/U] (yaz?) yolculuklarini sagladigi için kureys bu evin Rabbine ibadet etsin -Li ilafî kureysin, ilafihim rihlates sitâi ves [U]sayf[/U], felya'budû rabbe hézel beyt.[/I]

SAYF ister ilk bahar olsun ister kis, fark etmez; gerçek sudur: Kureys yilin o iki mevsimde ticarî yolculuklar yapardi, Mekke'de yoktu.

Kureys suresindeki SAYF kelimesinin [I]ilk bahar[/I] anlamina geldigini ek bilgi, ayrinti diye sundum. Birileri onu da sorun etmesin diye.

Görüyorum ki bosuna titizlenmis, özen göstermisim. Nasil olsa sorun edilecek bi seyler bulunacak, esas göz ardi edilecek.[/QUOTE]

Ortaliktaki karkasaligin sebebi siz degilsiniz Hasan Kardesim, sizi yermedim, yanlis anlasilmasin.

Isin icinden cikamaz durumlara düstük, aci veren budur.

Kendini ap acik izah eden ayetler mikroskop altinda incelenecek durumlara gelmistir, size attigim bir suc yok.

Selam ve Dua ile.

Hasan Akçay 26. July 2013 06:02 AM

Benim anlatmaya çalistigim,
Hz Peygamber zamanindaki Islam.

Nasil yani?

Örnegin Furkân sicak dolunayda indirildi (2:185); Biz onu kadir gecesinde indirdik (97:1). O dolunaya tanik olanlariniz onu صوم -savmlasin (2:185).

[I]Ne?! Dolunay mi?! Hilale degil de dolunaya mi tanik olcez yani?!

Bak yegenim. Bir sürü hilal gözetleme istasyonu kurmusuz. Oralarda çalisan, o isten ekmek yiyen bir sürü insan var. Arti, "Hilal göründü; oruca baslayin!" diyen, "Yok! Görünmedi, baslamayin!" diyen fetvacilar var... Onlarin da fiyakasi, ekmegi o isten.

Hilali görmek ister mümkün olsun ister imkansiz ramazan hilal bizim canimiz, cüzdanimiz. Biz hilalimizi birakmayiz; dolunaya molunaya bakmayiz.

Hz Paygamber zamaniymis. Dolunaymis. De git! Hz Peygamber zamanindaki Islam karnimizi doyurur mu?[/I]

bartsimpson 26. July 2013 08:01 AM

[QUOTE=dost1;18315]Selamun Aleyküm! Değerli Bartsimpson Kardeşim!



Umarım sorunuza ışık olur.

Oruç pasajında dikkat edilmesi gereken nokta, Rabbimizin “ الصّيامes Sıyâm” ifadesini kullanmış olmasıdır. Genellikle meal ve tefsir hazırlayanlar bu sözcükteki inceliği ihmal etmişlerdir.
Ayetlerdeki “ الصّيامes Sıyâm” sözcüğü, teknik olarak مفاعلة Müfâale babından “ فعالFiâl” kalıbında mastardır. Bu kalıp, sözcüğün anlamını “işteş” anlama dönüştürür. “ الصّومes Savm” sözcüğü mastar olarak “oruç tutmak” anlamında iken “ فعالFıâl” kalıbındaki “ الصّيامes Sıyam” ifadesi, “ortaklaşa, karşılıklı oruç tutmak” anlamına dönüşür. Aynı uygulamayı Bakara/ 187’de “Kısâs (karşılıklı âdil davranış)” ve Bakara/ 216’da “Kıtâl (karşılıklı öldürme; savaş)” görevi verilmesinde de görmekteyiz.
Bu ayrıntı ve oruç pasajının girişinde Rabbimizin “Ey iman etmiş kimseler! ….” buyurarak tüm mü’minleri muhatap alması, orucun bireysel olarak değil topluca uygulanması gerektiğini göstermektedir.
Demek oluyor ki mü’minler, ramazan ayında işlerini, mesailerini oruç şartlarına göre ayarlayacaklardır. Yani mü’min toplumlarda mesai ve sosyal ilişkiler Ramazan aylarında akşama taşınacaktır. Mü’minlerin yılın on iki ayından bir ayını dünya ve ahıretlerini kazanmak için ayırmaları, kendilerine çok şey kazandıracaktır. Bu, bir eğitim ve öğretim; revizyon sürecidir.
Mü’minler, ramazan ayında birbirlerini zora koşmadan, Allah’ın istediği orucu; yemeyi, içmeyi, konuşmayı (yazışma ve işaretle anlaşma hariç) ve cinsel ilişkiyi bırakarak kendileri ile Allah arasındaki ilişkiyi düşünecekler, Kur’an’ı; Allah’ın kendilerine gönderdiği mesajları; kısaca dinlerini iyice öğrenecekler ve bu sayede gerçek İslâm dinini yaşamaları sayesinde takvaya ulaşacaklardır.
Bireysel tutulan ve karmaşa ortamında; birinin tam tutup diğerinin tutmadığı veya aslına uygun tutmadığı; gerçek anlamında tutulmayan oruçlar, insanları takvaya ulaştırmaz. Sadece açlık ve susuzlukla yapılan bir işkence olur.
Kişiyi takvâ sahibi yapacak olan orucun, kimseyi takvâ sahibi yapmayıp aksine savurgan ve riyakâr yapmasının arkasındaki sebep, orucun İslâm'daki gerçek anlamından farklı uygulanması olsa gerek.

Değerli Kardeşim önemli ve dikkatlerden kaçan bir ifade de "sefer" sözcüğüdür.
“S-f-r”, sözcüğü ile ilgili kadim lügatlardan Tacü’l Arus ve Lisanü’l Arab’da şu açıklamayı görüyoruz:

“Evi süpüren kişiye “sefere beytehü (evini süpürdü)” denir. Rüzgarın bulutları parçalamasına, dağıtmasına; yerdeki tozları, yaprakları dağıtmasına, sürüklemesine “sefr” denir.
“sefer”, “hazar’ın (yerleşik düzenin, meydanda, ortada bulunmanın)” karşıtıdır. Bu duruma, bu ismin verilmesi, bu işin gelişli- gidişli oluşundandır.” (Lisanü’l Arab, Tacü’l Arus; s-f-r mad)
Bu açıklamalardaki iki noktayı; “süpürme” eylemindeki, “ileri-geri hareket”i ve “sefer”in tanımındaki “geliş-gidiş” gerekçesini dikkate aldığımızda kesin olarak sözcüğün anlamının, “hareketli iş” demek olduğu anlaşılacaktır.
Sözcüğün orijinal anlamını tespit ettikten sonra bu anlamı Kur’an kapsamında da kullanmak zorundayız.

Kur’an’a baktığımızda; Rabbimizin, kullarına çekemeyecekleri yükleri yüklemediğini, onlarca ayette görmekteyiz. Ayrıca Müzzemmil/20’de de, yanlış anlamalardan oluşan ağır yüklerin hafifletilmesi; kolaylaştırılması talimatı bulunmaktadır:

Hiç kuşkun olmasın, Rabbin senin gecenin üçte-ikisinden daha azını, yarısını, üçte-birini ayakta geçirmekte olduğunu biliyor. Seninle beraber olanlardan bir grup da öyledir. Allah, geceyi de gündüzü de ölçüye bağlar. Sizin bu işi kolaylıkla yapamayacağınızı bildi de sizin için bu görevi hafifletti. O hâlde Kur’ân'dan kolay geleni öğrenin-öğretin! Sizden hastalar olacağını bildi. Bir kısmının yeryüzünde dolaşıp Allah'ın fazlından bir şeyler isteyeceklerini, diğer bir kısmının da Allah yolunda çarpışacaklarını bildi. O hâlde ondan kolay geleni öğrenin-öğretin! Salât'ı [mâli ve zihinsel desteği; toplumu aydınlatma kurumlarını] kurun/ayakta tutun, zekat'ı verin! Güzel bir ödünçle Allah'a ödünç verin! Öz benlikleriniz için önden gönderdiğiniz iyiliğin, Allah katında hayrını daha çok, ödülünü daha büyük olarak bulacaksınız. Allah'tan af dileyin! Hiç kuşkusuz Allah çok affedici, çok merhamet edicidir. (Müzzemmil/20)

Görüldüğü üzere Müzzemmil/20’de “hastalık” ifadesi açıkça, “sefer üzerine bulunmak” ifedesi ise “…Bir kısmının yeryüzünde dolaşıp Allah'ın fazlından bir şeyler isteyeceklerini, diğer bir kısmının da Allah yolunda çarpışacaklarını bildi….” şeklinde yer almıştır.
Bu genellemeleri günümüz şartlarına uyguladığımız zaman, “sefer üzerinde bulunmak” tabiri ile; “çiftçilikle, esnaflıkla, tüccarlıkla, eğitim öğrenimle (öğretmen- öğrenci), askerlikle uğraşanlar ve beden gücüyle çalışanların” kastedildiğini anlayabiliriz.
Buradan hareketle diyebiliriz ki: Rabbimiz, oruçta da kesinlikle işlerin aksamasını, kulların zorlanmasını istememekte, buna razı olmamaktadır. Zaten orucun amacının, Bakara/183 ve 185’te açıkça gösterildiği üzere “takvaya ulaştırmak” olması sebebiyle, zorda, darda olan bir kimsenin, bu sorunları ortadan kalkmadıkça, sadece oruç tutmak suretiyle bilinçli olarak takvaya ulaşması da düşünülemez.
Açıkladığımız âyetle ilgili olarak, mealci ve tefsirciler tarafından görmezden gelinen teknik bir özelliğe dikkat çekmek istiyoruz: Ve sayıyı tamamlamanız, size yol gösterdiğinden dolayı Allah'ı büyüklemeniz ve şükretmeniz içindir şeklinde çevirdiğimiz 185. âyetin son cümlesi, و[ve] bağlacı ile başlamakta ve ikinci gerekçe zikredilmektedir.
Anlaşıldığı kadarıyla burada hazf vardır. Yani, birinci gerekçe zikredilmeyip و [vav/ve] bağlacıyla bunun varlığına işaret edilmiş ve kelam ikinci gerekçe ile devam etmiştir. Aynı uygulama, En‘âm/105; Ahkâf/19; Yûsuf/21, 52 ve Bakara/259'da da bulunmaktadır.
Pasajdan anlaşıldığına göre âyetteki hazf şöyle takdir edilebilir: “(Bu kolaylık, takvâlı davranmanız) ve sayıyı tamamlamanız, size yol gösterdiğinden dolayı Allah'ı büyüklemeniz ve şükretmeniz içindir.”
Âyetin son cümlesinde, orucun, oruç tutulamayan gün sayısınca kaza edilerek tamamlanması istenmektedir.
Kaynak: İşte Kur'an

Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz.[/QUOTE]

Ağabey Allah Razı Olsun...

Öğretmen olan insanın anlatma şeklide, hitab şekli de başka oluyor.

Namaz ve Salat konusunu iyice öğrenmiştik, sayenizde oruç ve savm kavramlarını da iyicene idrak ediyoruz.

Bir de size zahmet, Hasan Akçay beyefendi ile birkaç konu başlığında ramazanın zamanı, süresi vb. konularda ben kendi açımdan açmaza düştüm.

[url]http://www.hanifler.com/showthread.php?t=2850[/url]

[url]http://www.hanifler.com/showthread.php?t=3382[/url]

Vaktiniz olurda bir izahatta bulunabilirseniz sevinirim...

Saygılarımla...

Not : Tekrar aramıza dönmenizden dolayı çok mutlu oldum. Allah sizi "bir ağabey olarak" başımızdan eksik etmesin.

Hasan Akçay 26. July 2013 12:30 PM

Yukariya alintilanan iletide SeHRu Ramazân kastedilerek "yil"in [U]on iki ayindan biri[/U] deniyor. "Yil"dan kastin da kamerî yil oldugu açik ve net.

[I]Mü’minlerin [U]yılın on iki ayından bir ayı[/U]nı dünya ve ahıretlerini kazanmak için ayırmaları, kendilerine çok şey kazandıracaktır.[/I]

Oysa Bakara 185'te anilan SeHRu Ramazân yilin içinde degil "عدة الشهور -iddet es-suhûr"un içindedir (9:36); dolaysiyla on iki aydan biri degil bazan [U]13 aydan biri[/U], bazan 12 aydan biridir.

Örnegin su 3 "iddet"e bakar misiniz
([url]http://www.timeanddate.com/calendar/moonphases.html?year=2011&n=0):[/url]

Kisaltmalar. Ha: Haziran, Te:Temmuz, Ag: Agustos, Ey: Eylul, Ek: Ekim, Ka: Kasim, Ar: Aralik, Oc: Ocak...

[B]1[/B].[COLOR="Red"]15Te 2011[/COLOR]-13Ag-12Ey-12Ek-10Ka-10Ar-09 Oc [B]2012[/B]-07Su-08Ma-06Ni-06Ma-04Ha
[B]2[/B].[COLOR="red"]03Te 2012[/COLOR]-02Ag-31Ag-30Ey-29Ek-28Ka-28Ar-27 Oc [B]2013[/B]-25Su-27Ma-25Ni-25Ma
[B]3[/B].[COLOR="red"]23Ha 2013[/COLOR]-22Te-21Ag-19Ey-18Ek-17Ka-17Ar-16 Oc [B]2014[/B]-14Su-16Ma-15Ni-14Ma-13Ha

Görüldügü üzere

Iddet [B]1[/B]'deki SeHRu Ramazân 15 Te 2011 aksami dogmustur.
Iddet [B]2[/B]'deki SeHRu Ramazân 03 Te 2012 aksami dogmustur.
Iddet [B]3[/B]'teki SeHRu Ramazân 23 Ha 2013 aksami dogmustur.

Yine görüldügü üzere

Iddet 1'de 12 ay var,
Iddet 2'de 12 ay var,
Iddet 3'te 13 ay var.

Bu niçin önemli?

12 SeHR 1 kamerî yil yapar. Bu demektir ki Allah'in var ettigi 13 ncü ay, kamerî yil 12 "SeHR"den olussun diye, yok sayilmis ve bir sonraki kamerî yila devredilmistir.

Aylarin devredilmesi Tevbe 37'de lanetlenen النسئ -nesî küfrüdür. Kamerî yil 12 "SeHR"den meydana gelsin diye nesi küfrü otomatige baglanmistir.

Halil Hocama meramimi anlatmaya çalisiyorum ama yaziyi uzatip bikkinlik vermek te istemem. Özetliyeyim:

Yüce Allah'in Kur'ân'da andigi "SeHR"ler, 13 ncü aylar devreye sokulmak suretiyle, [B]vakten sabit[/B] hale getirilmistir; kamerî yilin aylari ise [B]vakten oynaktir[/B].

Kamerî yilin içindeki aylar, örnegin kamerî yilin "SeHRu Ramazân"i, gerçek SeHRu Ramazân degildir; sanaldir; yalandir.

Gerçek SeHRu Ramazân her "iddet es-suhûr"un içindeki [COLOR="Magenta"]ilk ay[/COLOR] olup vakten sabittir. Fiilî sünnetullahtir bu, tipki günesin dogudan gelmesi gibi (2:258).

Günesi nasil hiç kimse batidan getiremezse ve yine onu nasil hiç kimse erkene alip örnegin gece yarisi getiremezse Allah'in "SeHR"lerini de hiç kimse 11 gün erken getiremez.

aşık74 31. July 2013 08:34 AM

Ööööfff ..... Bu ne arkadaş yaaa.... Bulmaca, bilmecemi çözüyoruz ... Din mi yaşıyoruz !!!!

Var bu iş lerde bir yanlışlk ama nerede ??? Bulabilene aşkolsun yani...

:) :) :) Kızmayın lütfen,daraldım arkadaşlar ... :)

En güzeli herşeyi resetlemek diyorum bazen. Dünyaya yeni gelmiş bebek gibi olmak.

dost1 31. July 2013 10:56 AM

Selamun aleyküm ! Değerli Kardeşlerim!

Oruç ve hacc konularında araçların amaçlardan daha öne alınarak ulaşılması gereken amaçların gözardı edildiğini düşünüyorum.

Oruçdaki amaç: Takvaya ulaşmaktır.(Leallekum tettekun.)

Hacdaki amaç:KA’BE’DE YÜKSEK İLAHİYAT ÖĞRETİM VE EĞİTİMİNİ KAFAYA KOYUP ORAYA GİTME, ORADA İBRAHİMÎ EĞİTİM VE ÖĞRETİMLE İBRAHİMLEŞME; BİR KURMAY TEVHİD ERİ OLMAYA GİTMEKTİR.

Rabbimiz “[B]Hacc, bilinen aylardır[/B]” buyurarak; haccın ne zaman, hangi aylarda yapılması lazım geldiğinin belirlenmesini ve bunun İslam alemine duyurulmasını, Müslümanların da bilinen ve bildirilen bu aylarda, tertip tertip askere gider gibi hacca gitmesini istemektedir.

Ayette kullanılan “[B]eşhür[/B]” sözcüğü çoğul olduğundan haccdaki bir dönem (tertip; eğitim süreci), en az üç ay olmalıdır. Ayetteki “[B]eşhürün malumat[/B]” ifadesi nekre bir ifadedir. İslam öncesi kabul tasvip görseydi bu ifade nekre gelmeyip marife gelirdi. Bu demektir ki, Müslümanlar bir “[B]Hacc organize komitesi veya Hacc emiri[/B]” oluşturacaklar, bu kurum Hacc dönemlerini belirleyerek ilan edip herkese bildirecek, herkes de ilan edilen dönemlerde gidip Komite’ye veya Emir’e teslim olacaktır.

Hacc, 26-29’da “SANA GELSİNLER!” ifadesi dikkatlerden kaçmamalıdır. Orada kesinlikle başıboş, plansız, programsız dolanılmayacak, komite tarafından belirlenen, planlanan eğitim ve öğretim programı uygulanacaktır.

Hacc; 26-29:
26-29- Ve hani Biz, bir zamanlar, “Sakın bana hiçbir şeyi ortak koşma; dolaşanlar, orada kıyam edenler (zulme baş kaldıranlar), rükû edenler, secde edenler için evimi tertemiz et, kendilerine ait bir takım menfaatlere tanık olmaları ve Allah’ın kendilerine rızk olarak verdiği hayvanlar üzerinde belli günlerde O’nun adını anmaları için insanlar arasında haccı duyur. Yürüyerek veya incelmiş (yorgun düşmüş) binekler üstünde her derin vadiyi aşarak SANA GELSİNLER! Sonra kirlerini giderip temizlensinler. Adaklarını yerine getirsinler. Eski evde/ özgür evde (Ka’be’de) dolaşsınlar.” diye, o evin (Ka’be’nin) yerini, İbrahim için hazırlamıştık. -Siz de onlardan yiyin ve zorluk çeken fakiri doyurun-

Bakara/ 196. ayetin ikinci kısmında (ayetin ilk ve son cümleleri arasında) detaylı olarak verilen; “Buna rağmen, eğer alıkonursanız, o zaman hediyeden kolayınıza gelen şey! Bununla beraber bu hediye, yerine varıncaya kadar başlarınızı tıraş etmeyin. Artık içinizden hasta olana veya başından ona (tıraşa) bir rahatsızlığı bulunana oruç veya sadaka yahut da ibadetten bir fidye! Artık emin olduğunuz zaman da her kim umrede hacca kadar kazanç sağladıysa, artık hediyeden kolayına geleni! Fakat kim bulamazsa artık üç gün hacda, yedi de döndüğünüzde oruç tutması! Bu, tam ondur. Bu (hüküm), ailesi Mescid-i Haram’da hazır olmayanlar içindir.” ifadeleri ile, haccın ikinci aşamasını gerçekleştiremeyecek olanların ne yapması gerektiği açıklanmıştır. Bu ifadelere göre onlar, yani haccın ikinci aşamasına katılmayanlardan ailesi Mescid-i haram’da bulunmayanlar, yani taşradan gelenler; kendileri oraya gidemeseler de, haccın ikinci kısmına Hedy yollamak ve sivilleşmemek durumundadırlar. Hedy yollamak zorunda olan bir diğer kesim de, haccın ilk aşaması sırasında Mekke’de iken kazanç sağlamış olanlardır.
Kaynak:İşte Kur'an

Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen Alalh'tır.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz.

Hasan Akçay 31. July 2013 12:34 PM

[COLOR="Blue"]Ayetteki “eşhürün malumat” ifadesi nekre bir ifadedir. İslam öncesi kabul tasvip görseydi bu ifade nekre gelmeyip marife gelirdi.[/COLOR]

O ifadedeki aylarin "nekre"ligi, onlarin insanlar tarafindan belirlenmelerine mazeret teskil eder mi? Nekrelik yalnizca "zar"fa dayanan bir varsayim. Haram aylarin "sitai ves sayf"in içinde olmadigi ise mazruf. ASIL onun geçerli olmasi gerekir.

"Sitâi ves sayf" Kureysin Mekke'de bulunmadigi mevsimlerdi (106:2). Bu demektir ki haram aylar o iki mevsime denk gelemez. Mekke panayirlari Kureysin ekmek teknesiydi; kureyssiz Mekke panayiri olmaz.

Kureysin ticaretten baska gelir kaynagi yok. Ibrahim nebi ailesini o ekin bitmez vadiye yerlestiriken Rabbine bundan söz etti (14:37).

Insanlar (egitim amaçli?) dinî haccin aylarini [I]sitâi ves sayf[/I] mevsimlerine denk getiremez; öyle bir belirleme yetkisine sahip degiller. Allah belirlemis onlari.

Bir de hac aylari derken neyi kastettigimiz açik olsun. Gûya belirlemekle yetkili oldugumuz o aylar her biri kamerî yilin 12 ayindan biri midir ya da "iddet es-suhûr"un bazan 12 ve bazan [B]13[/B] ayindan biri mi?

Yani "Hac her yil su su su aylarda yapilacak" diye bi belirleme yaptiysak o su su su aylari vakten oynak midir, sabit mi?

Hasan Akçay 2. August 2013 10:07 AM

Yili Allah düzenlemis. Sene. Dünyanin günesi bir kez dolanmasi için gereken süre.
Günü Allah düzenlemis. Yevm. Dünyanin kendi etrafinda bir kez dolanmasi için gereken süre.
Dolunayi Allah düzenlemis. Sehr. Kamerin dünyayi bir kez dolanmasi için gereken süre.

Ama yilin aylarini Allah belirlememis. O, insanlarin isi. O yüzden yilin aylari degisiyor. Hattâ aysiz yil bile var. Örnegin Hz Peygamber döneminde Araplarin kullandigi iki takvimden biri Yildiz takvimi idi.

Bkz [url]http://www.belgeler.com/blg/146f/cahiliye-donemi-arap-takviminde-nesi-nasi-in-the-arap-calender-of-pre-isdlamic-period[/url]

Yildiz takvimin esas aldigi YIL, 28 menazilden meydana geliyormus. 12 Aydan degil. Ay yok! Bu menzillerden 27'si 13 gün (27 x 13 = 351), biri 14 gün. 351 + 14 = 365.

Yildiz takviminin esas aldigi YIL 365 gün.

Hz Peygamber döneminde Araplarin kullandigi öteki takvim ise ay-günes takvimi imis. Iste bu, 12 dolunaydan meydana gelen "kamerî yil"in semsî yila uyarlanmis hali.


Yani ay-günes takviminin esas aldigi YIL da 365 gün.

Kamerî yilcilar bu uyarlamayi es geçmisler. Sorun burdan kaynaklaniyor. Kamerî yildaki "[B]çakma ramazan[/B]"in zincirleme 11 gün erken gelmesi ve bir ilk bahara, bir yaza, bir son bahara, bir kisa denk gelmesi o yüzden.

"Dolunaylarin iddeti"indeki sehru ramazân ise mevsim açisindan vakten sabit olup daima ama daima yaz mevsiminin içindedir. [B]Gerçek ramazan[/B] iste o.

Allah Tevbe 36'de "Dolunaylarin iddeti 12 dolunaydir" diyor. Bu demektir ki IDDET yil degildir. Çünkü YIL [B]365[/B] gün oldugu halde 12 dolunayli bir IDDET [B]354[/B] gündür (12 x 29.5), 13 dolunayli bir IDDET ise [B]383.5[/B] gün (13 x 29.5).

Yani Yüce Allah 12 ay ile SINIRLAMAMIS dolunaylarin iddetini. Bir de her 3 iddetten 1'ine 13 ncü dolunayi eklemis ve böylece dolunaylari mevsim açisindan sabitlemis.

Kamerî yilda bu 13 ncü ay yok. O yüzden kamerî yil Kur'ân'daki yil kavramina aykiridir; aslinda yok öyle bir yil.

Hasan Akçay 4. August 2013 03:17 PM

Dolunaylarin yukarda verdigim o 3 iddetine bir daha bakar misiniz. Allah [B]3[/B]'ün sonuna 13 ncü bir ay eklemis, 13Ha (13 Haziran). Bunu yapmasaydi nolurdu?

Her iddettin basindaki dolunay "[COLOR="Red"]sehru ramazan[/COLOR]"dir; "Nolurdu?" sorusunun cevabi onun ne zaman geldiginde. Iddet [B]2[/B] ile baslayip görelim:

[B]2[/B].[COLOR="Red"]03Te[/COLOR], 15Te'dan 11 gün önce;
[B]3[/B].[COLOR="red"]23Ha[/COLOR], 15Te'dan 11 gün önce.
[B]4[/B].[COLOR="darkgreen"]13Ha[/COLOR], 23Ha'dan 11 gün önce.

Ve bu, bu sekilde zincirleme devam etmek suretiyle sehru ramazan yazdan ilk bahara sarkacak, ilk bahardan kisa, kistan son bahara, son bahardan yaza... yani vakten oynayip duracakti. Simdiki uyduruk kamerî yilda oldugu gibi.

Allah iste bu saçmaliga izin vermiyor. 13 Haziran, [B]3[/B]'e aittir; orda kaliyor. Gökteki aylar yani iddetlerin aylari mevsim baglaminda vakten sabitleniyor. Örnegin sehru ramazan hep yaz mevsiminin içinde kaliyor, hep yaz mevsiminin, hep yaz mevsiminin.

Buyurun:

[B]1[/B].[COLOR="red"]15Te[/COLOR] 2011-13Ag-12Ey-12Ek-10Ka-10Ar-09 Oc [B]2012[/B]-07Su-08Ma-06Ni-06Ma-04Ha
[B]2[/B].[COLOR="red"]03Te[/COLOR] 2012-02Ag-31Ag-30Ey-29Ek-28Ka-28Ar-27 Oc [B]2013[/B]-25Su-27Ma-25Ni-25Ma
[B]3[/B].[COLOR="red"]23Ha[/COLOR] 2013-22Te-21Ag-19Ey-18Ek-17Ka-17Ar-16 Oc [B]2014[/B]-14Su-16Ma-15Ni-14Ma-[COLOR="DarkGreen"]13Ha[/COLOR]
[B]4[/B].[COLOR="red"]12Te[/COLOR] 2014-10Ag-09Ey-08Ek-06Ka-06Ar-05 Oc [B]2015[/B]-03Su-05Ma-04Ni-04Ma-02Ha

Uyduruk kamerî yili güzelim hicrî takvime yamayanlar iste Allah'in bu hükmüne razi olmamislar.

Biliyorum bu söyledigimi kimse kâle almaz. "Indirilen din"in üzerine lök diye çökmüs olan "uydurulan din"i kimse yerinden kipirdatamaz. Cesaret edemezler. Kurulu düzen bozulur. Çikarlar zedelenir.

Ben de cesaret edemem. Konusuyorum iste.

Hasan Akçay 6. November 2013 05:17 AM

IDDET: süre*, sayi(m).

Tevbe 36'daki "Allah açisindan aylarin süresi 12 aydir" demek EN AZ 12 aydir, demek. 11 olmaz. 11 ay bir IDDET etmez. 12'nci dolunayi devredip te o katmerli nesî küfrünü islemeyin.

Ama 13 olur. Allah gökleri ve yeri yarattigi gün aylari böyle düzenlemis. Allah'in degismeyen yasalarindan biri bu. Sünnetullah. Örnegin Iddet [B]3[/B]'te 13 ay var. 13 Haziran 2014:

23Ha 2013-22Te-21Ag-19Ey-18Ek-17Ka-17Ar-16 Oc 2014-14Su-16Ma-15Ni-14Ma-[COLOR="Green"]13Ha[/COLOR]

13'ncü dolunayi oldugu yerde birakin; o, içinde bulundugu "süre"ye aittir; SAKIN ola bir sonraki "iddet"e devredilmeye. Yoksa haram aylari helal ilan edersiniz. O yüzden örnegin av yasagi vakten sabittir çünkü av hayvanlari yilin hep ayni vaktinde yavrulayip yavrularini büyütürler. Ama siz haram aylari vakten habire kaydirip av yasaginin disina çikarirsiniz ve av hayvani öldürür, "Allah'in haram aylari"nda kan dökersiniz.

Fesat Sokulmus. 12 sehr 1 kamerî yil olsun diye 13'ncü dolunay zincirleme devredilir olmus, küfür otomatige baglanmis.

______________________________

*Talâk 1'in Diyanet mealine düsülen dipnot: "Iddet, bosanan kadinin esiyle irtibatinin tamamen kesilmesi için dinen beklenmesi gereken [B]süre[/B]dir."

beyazasi 6. November 2013 12:03 PM

....

Hasan Akçay 6. November 2013 05:50 PM

...[I]bazı yıllar 12 dolunay bazı yıllar 13 dolunay oluyor bu 13.dolunayı nasıl tespit edebiliriz. (beyazasi)[/I]

Su tablo kullanilabilir ([url]http://www.timeanddate.com/calendar/moonphases.html?year=2011&n=0[/url]). Bir yilin basindan ertesi yilin basina kadar dogan dolunaylar sayilir. Ve devam edilir.

Örnegin 2011 ile baslayalim.

19 Oc 2011-18Su-19Ma-18Ni-17Ma-15Ha-15Te-13Ag-12Ey-12Ek-10Ka-10Ar
09 Oc 2012-07Su-08Ma-06Ni-06Ma-04Ha-03Te-02Ag-31Ag-30Ey-29Ek-28Ka-28Ar
27 Oc 2013-25Su-27Ma-25Ni-25Ma-23Ha-22Te-21Ag-19Ey-18Ek-17Ka-17Ar
...

Bu kadar.

Dolunaylarin
sayisi:

2011’de 12
2012’de 13
2013’te 12

Hasan Akçay 7. November 2013 07:22 AM

Siz "bazi [B]yil[/B]lar 12 dolunay bazi yillar 13 dolunay oluyor" dediginiz için ben 13'ncü ayin tesbitini yil baglaminda yaptim. Aslinda bizi ilgilendiren, "yil"in degil "[B]dolunaylarin iddeti[/B]"ndeki 13'ncü dolunay.

Çünkü oruç, hac, avlanma yasagi gibi farzlarin vakitleri gökteki ayin görüntülerine bakilarak ögreniliyor; örnegin hilal, dolunay... Zaten Allah'in da Bakara 185'teki buyrugu o: "O dolunayi görenleriniz onu "صوم - savm"lasin!"

Dolunay, hilal... gökteki ayin görüntüleri.

Gökteki 13'ncü dolunayin tesbiti için de ayni tablo kullanilabilir. 21 Haziran yilin en uzun gündüzü. Bu herkes tarafindan yasanip tanindigi için tesbitimize 21 Hazirandan sonraki ilk dolunay ile baslarsak:

26 Ha 2010-26Te-24Ag-23Ey-23Ek-21Ka-21Ar-19 Oc 2011-18Su-19Ma-18Ni-17Ma-15Ha
15 Te 2011-13Ag-12Ey-12Ek-10Ka-10Ar-09 Oc 2012-07Su-08Ma-06Ni-06Ma-04Ha
03 Te 2012-02Ag-31Ag-30Ey-29Ek-28Ka-28Ar-27 Oc 2013-25Su-27Ma-25Ni-25Ma
23 Ha 2013-22Te-21Ag-19Ey-18Ek-17Ka-17Ar-16 Oc 2014-14Su-16Ma-15Ni-14Ma-13Ha

Lütfen bi de siz kontrol eder misiniz.

26 Haz 2010'da baslayan iddet 13
15 Tem 2011'de baslayan iddet 12
03 Tem 2012'de baslayan iddet 12
23 Haz 2013'te baslayan iddet 13.

bartsimpson 7. November 2013 12:11 PM

Hasan Bey sizden rica etsek 2014 itibarı ile önümüzdeki 10 yıl için bize ay hareketlerine göre "ramazan şu gün başlar şu gün biter" şeklinde bir takvim verebilir misiniz?

Hasan Akçay 7. November 2013 02:00 PM

Sehru ramazân: [B]sicak[/B] dolunay, 21 Hazirani izleyen ilk dolunay.

"Sicak dolunay"da o okuma indirildi (2:185).
Biz onu ölçü gecesinde indirdik (97:1).

O dolunaya taniklik etmis olanlariniz onu oruçla ansinlar (2:185).
El parmaklari sayisinca gün (2:184).

2014: 12 Tem-22 Tem
2015: 02 Tem-12 Tem
2016: 19 Tem-29 Tem
2017: 09 Tem-19 Tem
2018: 28 Haz-08 Tem
2019: 16 Tem-26 Tem
2020: 05 Tem-15 Tem
2021: 24 Haz-04 Tem
2022: 13 Tem-23 Tem
2023: 03 Tem-13 Tem

beyazasi 7. November 2013 06:10 PM

....

Hasan Akçay 8. November 2013 02:02 AM

[COLOR="Blue"]“Sayılı günler/Eyyamen madudat” ifadesi kaç gün demektir?[/COLOR]

Ma'dûdât [U]el parmaklariyla sayilabilen[/U] demek.
Kaynak: Dr Ayman. Onun da kaynagi Arapçanin kadim sözlükleri, örnegin El-Vâsit:

Arapçanin kadim sözlükleri,
örnegin El-Vâsit,
"ma'dûtât"i [U]el parmaklariyla sayilabilen[/U] diye tarif ederler: مَعْدُودٌ عَلَى رُؤُوسِ الأَصَابِعِ.

Her ne kadar parmaklarla 1 000'e kadar bile sayilabilirse de akla ilk gelen sayi o degildir.

Eger El-Vâsit
[I]el ve ayak parmaklari[/I] deseydi akla gelen sayi 20 olurdu;
[I]üc insanin el parmaklari[/I] deseydi 30 olurdu.

Eger insanlar bir ön yargiya saplanip kalmadilarsa
"el parmaklari ile sayilabilen"den cikaracaklari anlam
10'dur.

[COLOR="Blue"]2 gün [B]savm[/B] etmek acele etmek ise...[/COLOR]

Benim bildigim, ayetlerde "acelesi olan için 2 gün [B]savm[/B]" diye bir ifade yok. O ifade savm ile degil hac ile ilgili. Acele etmek isteyenler haclarini 2 günde tamamlarlar.

galipyetkin 8. November 2013 09:33 AM

Nedir bu "acelesi olmak-acele etmek"? Nedeni nedir?
Uçağı, treni mi kaçıracaklar da hacc'dan öncelikli randevularına yetişemiyecekler?
Ameliyata, doğumhaneye mi yetişecek?
Nedir bu çok mühim olup da hacc'ı yarıda bıraktıran veya iki ayağını bir papuca sığdırtan?

Saygılarımla.
Galip Yetkin.

Hasan Akçay 8. November 2013 08:30 PM

[I]Uçağı,treni mi kaçıracaklar da [U]hacc'dan öncelikli[/U] randevularına yetişemiyecekler?[/I]

Özgür o insanlar; hacdan daha öncelikli bir randevuya tutsak degiller. Iki günde tamamlanabilen bir ibadeti yerine getirmeye özgür iradeleriyle karar vermisler.

Kendilerine taninan süre 10 gün, ihtiyaç duyduklari süre 2 gün. O iki günü o on günün içinde, ister [COLOR="DarkRed"]tecil[/COLOR] ister [COLOR="Blue"]tehir[/COLOR] ederek, istedikleri gibi kullanabilirler.

Seçim onlarin. Tecil ya da tehir fark etmiyor. Ikisi de onlarin seçimi. Ikisi de [B]caiz[/B].

Vezkurûllâhe fî eyyâmin ma’dûdât, fe men [COLOR="DarkRed"]teaccele[/COLOR] fî yevmeyni fe [B]lâ ism[/B]e aleyh, ve men [COLOR="Blue"]teahhara[/COLOR] fe [B]lâ ism[/B]e aleyhi, li menittekâ vettekûllâhe va’lemû ennekum ileyhi tuhserûn. (2:203)

galipyetkin 8. November 2013 11:09 PM

Yani bu "[B]özgür müşrikler[/B]" seç seç al misali üç günlük Müslümanlığı boş verip de iki günlük Müslümanlığı mı tercih etmişler, pazardan mal seçer gibi? Tercihli-tehirli Müslümanlık seçer gibi?
Yani "acelesi olmak-acele etmek" tercih mi ifade ediyor? On günlük zaman birimi içerisinde iki günü mü ifade ediyor?
"Acelesi olmamak-acele etmemek" üç gün mü?
Yoksa, isterse 24 saatte bitirebileceği işi, günde 2 saat 24 dakika ile on günde de yapabilir mi?
Yani bu iş ültimatom yemiş "özgür müşriklerin" keyfine terk edilmiş keyfe keder işlerden mi?

Saygılarımla.
Galip Yetkin.

Hasan Akçay 9. November 2013 12:46 AM

Ayeti söyle okuyorum: "Allah'i 10 gün içinde anin ama bunu 2 günde tamamlamaniz ve uzatmaniz da takva açisindan caizdir; yeter ki Allah'in önünde toplanacaginizi bilin".

Hac, 10 günlük sürenin öncesine ve sonrasina tasmamak kosuluyla, 2 günde tamamlanabilen bir ibadet.

Ister 2 günde tamamlayip evinize yurdunuza dönersiniz ister 10 gün orda kalirsiniz. Ibadetinizi 2 güne sigdirmaniz da 10 güne yaymaniz da sizin tercihiniz.

Kaldi ki, özür dilerim, Allah'in bu ayetinde ben [B]özgür müsrik[/B] göremiyorum. Burada Allah inananlara sesleniyor; dinî hac inananlarin isi. Üç günlügüne müslümanlikti yok iki günlügüne müslümanlikti... onu da göremiyorum.

Ama siz baska bi seyden söz ediyor gibisiniz. Emin degilim. Anlamiyorum. Böyle körebe oyunundaymis gibi, gözü kapali, bana hamle edeceginize ne demek istiyorsaniz siz bi zahmet açiklasaniz? Allah ne diyor bu ayette?

Lütfen.

galipyetkin 9. November 2013 10:53 AM

...."Burada Allah inananlara sesleniyor.".....
Müşrikler inanmayanlar değil ki. Onlar da inananlar. Öyle olmasa onlara "şirk koşan" denilir mi idi; Allahları var, ekstradan ilahları da var.

Burada Allah "inananlar" diye kastedilen Müslüman denilenlere ne sesleniyor?
Hiç bir şey. Allah onlara Kur'an ile seslenmiş, Peygamber ile eğitmiş, hala da Kur'an ile eğitiyor bile.

Hacc-ı Ekber Müslümanlara değil, müşriklere bir çağrıdır. Çünkü o zaman Müslümanlar Peygamberin etrafındakilerdir. Ki hacc ile (hac okulunda ve delilli münâzara/ikna ile Peygamberle beraber olmayanlar, yani Peygamber'in öğrettiği kadar Müslüman olmayanlar, çünkü Kur'an daha bitmemiş) ya Müslümanlığı öğrenip kabul ederek Müslüman olacaklar(veya münafık), böylece Mekke'de Müslümanlarla "Müslüman sosyo-ekonomi politikasına uygun" oturmaya devam edecekler, ya da kovulacaklar Medine'nin zalim Yahudileri gibi.

Bu nedenle Sayın Hasan Akçay, hacc anlayışlarımız birbirlerine aykırı. Biz haccı müslüman imal mühendisliği olarak görmekteyiz. Bu nedenle de biz sizinle anlaşamayız.
Peygamber'in yaptırdığı Hacc da bize göre üç safhadan meydana gelir: 1-Toplanma ve bilgilendirilme safhası, 2-Geceli gündüzlü kaç göç olmadan kadınlı erkekli kollektif yaşamın tatbikatı safhası, 3-Mekke'de İslam'ın getirmek istediği kolektif yaşamı sürdükleri için kendileriyle anlaşma yapılmış ve korumaya alınmış kolektif yaşam süren o günün müşrik, bilahere müslüman olmuş toplum olan "mescidi'l haram"ın kolektif yaşam tarzını yerinde gözlemlemek için ziyareti.
İşte, kendileriyle anlaşma yapılmış/himaye altına alınmiş kollektif yaşam süren bu toplum için hacc iki safhalıdır. Çünkü üçüncü safha zaten kendilerinin yaşam tarzlarıdır. Biz bu görüşlerimizi de en son olarak "başın traş edilmesi" bahsinde anlatmıştık.
Saygılarımla.
Galip Yetkin.

bartsimpson 9. November 2013 01:38 PM

[QUOTE=Hasan Akçay;18532]Ayeti söyle okuyorum: "Allah'i 10 gün içinde anin ama bunu 2 günde tamamlamaniz ve uzatmaniz da takva açisindan caizdir; yeter ki Allah'in önünde toplanacaginizi bilin".

Hac, 10 günlük sürenin öncesine ve sonrasina tasmamak kosuluyla, 2 günde tamamlanabilen bir ibadet.

Ister 2 günde tamamlayip evinize yurdunuza dönersiniz ister 10 gün orda kalirsiniz. Ibadetinizi 2 güne sigdirmaniz da 10 güne yaymaniz da sizin tercihiniz.[/QUOTE]

Aşağıdaki örnekleme zihinlerde bir fikir oluşturması amacı ile tamamen kurgusal olarak tasarlanmıştır.

[COLOR="Red"][B][SIZE="4"]2013 - 2014 yılı "HAC" Programı. [/SIZE][/B][/COLOR]
(Katılımcılar min. 2 gün max. 10 gün uygun programlara iştirak edebilirler.)

[COLOR="Blue"][B]1. Dönem : (Zilhicce) 6 Ekim 2013 Pazar - 3 Kasım 2013 Pazar (29 Gün)[/B][/COLOR]

Program : 1. Grup İştirakçiler. 6 Ekim - 15 Ekim (10 Gün)

1. Gün : Açılış, Hitabet, Program Hakkında Bilgilendirme.
2. Gün : Toplumsal Konular Hakkında Çalışmalar.
3. Gün : Uzman Komisyonların Çalışmaları. (Belirlenen Konularda)
4. Gün : Hukuki Konular Hakkında Çalışmalar.
5. Gün : Sosyal Yardımlaşma ile İlgili Konular Hakkında Çalışmalar.
6. Gün : Konferans ve Seminerler (Belirlenen Konularda)
7. Gün : İslam Ülkelerinin Birbirleri ile İlişkileri Hakkında Çalışmalar.
8. Gün : Kültürel Serbest Zaman. (Gezilecek ve Görülecek Yerler)
9. Gün : Arafat'ta Yapılan Çalışmalarla İlgili Sonuç Bilgilendirmesi.
10. Gün : Çalışma Sonuçlarının İslam Dünyasına Sunulması.

Program : 2. Grup İştirakçiler. 16 Ekim - 25 Ekim (10 Gün)

1. Gün : Açılış, Hitabet, Program Hakkında Bilgilendirme.
2. Gün : Toplumsal Konular Hakkında Çalışmalar.
3. Gün : Uzman Komisyonların Çalışmaları. (Belirlenen Konularda)
4. Gün : Hukuki Konular Hakkında Çalışmalar.
5. Gün : Sosyal Yardımlaşma ile İlgili Konular Hakkında Çalışmalar.
6. Gün : Konferans ve Seminerler (Belirlenen Konularda)
7. Gün : İslam Ülkelerinin Birbirleri ile İlişkileri Hakkında Çalışmalar.
8. Gün : Kültürel Serbest Zaman. (Gezilecek ve Görülecek Yerler)
9. Gün : Arafat'ta Yapılan Çalışmalarla İlgili Sonuç Bilgilendirmesi.
10. Gün : Çalışma Sonuçlarının İslam Dünyasına Sunulması.

Program : 3. Grup İştirakçiler. 26 Ekim - 3 Kasım (9 Gün)

1. Gün : Açılış, Hitabet, Program Hakkında Bilgilendirme.
2. Gün : Toplumsal Konular Hakkında Çalışmalar.
3. Gün : Uzman Komisyonların Çalışmaları. (Belirlenen Konularda)
4. Gün : Hukuki Konular Hakkında Çalışmalar.
5. Gün : Sosyal Yardımlaşma ile İlgili Konular Hakkında Çalışmalar.
6. Gün : Konferans ve Seminerler (Belirlenen Konularda)
7. Gün : İslam Ülkelerinin Birbirleri ile İlişkileri Hakkında Çalışmalar.
8. Gün : Kültürel Serbest Zaman. (Gezilecek ve Görülecek Yerler)
9. Gün : Arafat'ta Yapılan Çalışmalarla İlgili Sonuç Bilgilendirmesi. Çalışma Sonuçlarının İslam Dünyasına Sunulması.

[COLOR="Blue"][B]2. Dönem : (Muharrem)........[/B][/COLOR]
....
....
....
....

[B][COLOR="Blue"]3. Dönem : (Safer)........[/COLOR][/B]
....
....
....
....

[B][COLOR="Blue"]4. Dönem : (R.Evvel)........[/COLOR][/B]
....
....
....
....

Not : Kurgusal programda aralarda yapılan namaz vb. gibi ibadetler belirtilmemiştir. Program detaylandırılabilir.

[SIZE="7"][B][COLOR="Red"][SIZE="5"]... ŞEKLİNDE Mİ ANLAMALIYIZ????[/SIZE][/COLOR][/B][/SIZE]

bartsimpson 9. November 2013 01:41 PM

[QUOTE=Hasan Akçay;18525]Sehru ramazân: [B]sicak[/B] dolunay, 21 Hazirani izleyen ilk dolunay.

"Sicak dolunay"da o okuma indirildi (2:185).
Biz onu ölçü gecesinde indirdik (97:1).

O dolunaya taniklik etmis olanlariniz onu oruçla ansinlar (2:185).
El parmaklari sayisinca gün (2:184).

2014: 12 Tem-22 Tem
2015: 02 Tem-12 Tem
2016: 19 Tem-29 Tem
2017: 09 Tem-19 Tem
2018: 28 Haz-08 Tem
2019: 16 Tem-26 Tem
2020: 05 Tem-15 Tem
2021: 24 Haz-04 Tem
2022: 13 Tem-23 Tem
2023: 03 Tem-13 Tem[/QUOTE]

Hasan Bey ricamı kırmadığınız için teşekkür ederim

Sehru ramazân: [B]sicak[/B] dolunay, 21 Hazirani izleyen ilk dolunay.

21 Haziran sabitini tesbitinize Kuran referansı nedir öğrenebilirmiyim mümkünse.

Saygılarımla.

Hasan Akçay 9. November 2013 03:37 PM

[COLOR="Blue"]Müşrikler inanmayanlar değil ki. Onlar da inananlar. Öyle olmasa onlara "şirk koşan" denilir mi idi; Allahları var, ekstradan ilahları da var.[/COLOR]

Ama ahrete inanmiyorlar. Dolayisiyla ahret yaptirimina inanmiyorlar. Bu durumda haccin özellikle ahret inancini hedefleyen bir etkinlik olmasi gerekir.

[COLOR="blue"]Burada Allah "inananlar" diye kastedilen müslüman denilenlere ne sesleniyor?[/COLOR]

2:200-201 açik ve net; Allah’in hacca çagirdigi insanlar müsrik degil tektanrici müslümanlardi çünkü ahrete inaniyorlardi. O halde sorunuzu kendiniz cevaplar misiniz: Allah Müslüman denilen o kimselere ne sesleniyor?

… [COLOR="blue"]dört ay içinde hacc ile (hac okulunda) ya müslümanlığı öğrenip kabul ederek müslüman olacaklar (veya münafık) Mekke'de Müslümanlarla[/COLOR]…

Hac okulu… Her hangi bir kanit var mi buna dair, arkeolojik bulgu ya da o devirde yasayip yazmis bir tarihçinin düstügü not? Birakin hac okulunu Mekke diye bir kasabanin mevcudiyetine dair tek bir arkeolojik bulgu, tek bir tarih belgesi bile yok. Biraz daha ölçülü olmamiz gerekiyor.

[COLOR="blue"]Biz bu görüşlerimizi de en son olarak "başın traş edilmesi" bahsinde anlatmıştık.[/COLOR]

Görüslerinize elbet saygim var. Özgürce savunun onlari ama ayetlerden benim anladigim farkli. Ben de özgür olayim. Biz anlasamayiz diye kestirip atmak ta ne oluyor?

[COLOR="blue"]Hacc-ı Ekber müslümanlara değil, müşriklere bir çağrıdır.[/COLOR]

Hayir. Müslümanlara idi. Bakin siz anlatmistik diyorsunuz ya ben de anlattim Hacc-i Ekberin ne oldugunu bu forumda. Sizin de benim de yanilmamiz mümkün. Burnumuzu havaya kaldirmayalim. Uygarca görüselim.

Mescidi Harâm kurgunuzu ayrica ele alacagim, Allah isterse.

galipyetkin 9. November 2013 08:06 PM

Adam Allah'a, ahırete de inanıyor fakat millet açken kendisi para babası ve kendisinden bahsederken "biz inananlar" deyip sıyrılıveriyor. O halde "inanan" ifadesi kullanılırken neye inandığının da belirtilmesi gerekiyor; aksi tuzak ifade oluyor.

2:200-201 de hac yapacak müşriklere yapmaları gerekenlerin hatırlatılmasıdır.
Evet Hac, müşrikleri Müslümanlığa evrimleştirmek için bir okuldur hem de hızlandırılmış Müslümanlık eğitimi veren bir okuldur/eğitim sistemidir.
Bunlar benim anlayışımdır.

Anlayamadığım "acelesi olup " da haccı iki günde bitirme torpili olanlar. Bu yönde biz kendi görüşümüzü belirttik. bizim görüşümüzü kabul etmeyenlerin gerekçelerini merak ediyorum. Belki üstün bir gerekçesi vardır da biz de uyarız. Nedir bu acelesi olmak ve ne, neden bir torpil sağlamakta. İfadeden anlaşıldığına göre bu iki gün genel kural değil; isteğe-keyfe filan da bağlı değil. Bunun için bazı şartlar,aceleyi gerektirten şartlar gerekiyor. Nedir bunlar.
Saygılarımla.
Galip Yetkin

Hasan Akçay 10. November 2013 01:01 AM

Görüs alip verelim; tamam da bir birimizin dediklerini kâle alirsak yapabiliriz bunu. Ben sizin dediklerinizi kâle almaya çalisiyorum; siz de benim dediklermi kâle alin. Lütfen.

Örnegin, 2:200-201'le ilgili olarak. "Rabbimiz! Bize dünyada iyilik ver!" deyip o kadarcikla kaliveren, "[B]Ahirette[/B] de iyilik ver!" demeyenler kim? Elbette ahrete inanmayanlar. Onlara hiç bi eylemlerinden nasip yok; elbet haccin da bi getirisi olamaz. "Ahret yok, uhrevî [B]yaptirim[/B] yok!" diyen müsriklerin, islevi uhrevî yaptirim uyarisinda bulunmak olan bir hacla ne isi olur? Ama "Rabbimiz! Bize dünyada [B]ve[/B] ahrette iyilikler ver!" diyenler... ahrete inaniyor. Hacdan onlar nasiplenir. Hac onlarin isi.

Müsrikleri Islama sokup ahret yaptirimini göz önüne alarak yasamaya çagirmak baska, "Ahret yok!" deyip dururlarken ahret dersleri vermek baska.

Kusura bakma kardes ama "haccin acelesi"yle ilgili söylediklerimi de kâle almiyorsunuz. Acele macele yok. Tercih var. 2 günlük bir etkinliktir hac. Aceleden degil [B]yalnizca o kadar vakit aldigi için[/B] 2 gün. Isteyen 2 gün sonra evine yurduna döner isteyen de kendisine taninan 10 günlük süreyi sonuna kadar kullanir.

galipyetkin 10. November 2013 08:57 AM

Sayın Akçay.
2:203. ayet tercihten filan bahsetmiyor. Haccın iki günlük bir etkinlik olduğunu da söylemiyor. Söylenen şu:" kim iki gün içinde ACELE EDİP....... , kim GERİ KALIRSA-TEHİR EDERSE ........ bunlar SAKINANLAR içindir."
Görüldüğü gibi bir tercih işi değil. Bir sakınma mevzubahs. Sorduğum bu.
Sayılı günleri de 10 gün olarak kayıtlamanızı da anlayamıyorum. Çünkü 2:196 "traş olma" ve 9:2 de "erbaate eşhürin" denilen bir zamanı tayin etmiş.
Saygılarımla.
Galip Yetkin.

bartsimpson 10. November 2013 10:29 AM

[COLOR="Red"]
Kehf (10) "Ey Rabbimiz! Bize katından bir rahmet ver ve içinde bulunduğumuz şu durumda bize kurtuluş ve doğruluğa ulaşmayı kolaylaştır."

Bakara (185) Allah size kolaylık diler, zorluk dilemez.

Kamer (17) Andolsun biz, Kur'anı düşünüp öğüt almak için kolaylaştırdık. Var mı düşünüp öğüt alan?

Kamer (32) Andolsun, biz Kur'anı, düşünüp öğüt almak için kolaylaştırdık. Var mı düşünüp öğüt alan?

Kamer (40) Andolsun, biz Kur'an'ı düşünüp öğüt almak için kolaylaştırdık. Var mı düşünüp öğüt alan?

Abese (20) Sonra ona yolu kolaylaştırdı.

Ala (8) Biz seni en kolay olana kolayca ileteceğiz.
[/COLOR]
Yoksa;
[COLOR="Red"]
Duhan (58) Biz Onu senin dilinle kolaylaştırdık ki, düşünüp öğüt alsınlar.
[/COLOR]
dediği için mi bu kadar açmazdasınız.

saygılarımla...

galipyetkin 10. November 2013 11:47 AM

Hacc görevi kişileri ahıretin varlığına inandırmak, ikna etmek değildir; böyle bir görev Peygamber'e dahi verilmemiştir ki görevi tebliğ etmek olup, o yönde, yalnızca tebliğ görevi içinde hareket etmesi emredilmiş olup, Allah "-Onları bana bırak" demiştir.

Hac üniter bir yaşam sunan islamda toplumsal ve ekonomik entegrasyon içinde kollektivizmi, barış içinde birlikte yaşamanın yollarını gösteren sistem bilimidir, yani şeriat öğretisidir. Müslüman da bunu bilen, barış içerisinde yaşamı kabul etmiş demektir. Bu nedenle de hacc Müslümanlara değil, İslamı barış içerisinde yani şeriate uygun yaşamayı öğrenmek isteyenler için bir çağrı/bir davettir. Dolayısı ile "hacca gitmek" bir kereye mahsus, Peygamberin daveti ile yapılmış, Peygamber sonrasında "haca gitmek" yoktur; "hac yapmak" vardır". "Hac" da bu çağrıya /bu davete icabet ederek, "sana gelsinler" dendiğinden de "vicdanlarını ve yaşantılarını " peygamberin adı Muhammed'in manasının ifade ettiği "içlerinde var olan merhamete, hamiyete, iyilik, fedakarlık yapma melekesine" ulaşmaya çalışın, onları çalıştırın demektir. Çünkü "Haccı-Ekber" bir keredir ve Peygamber de Haccı-Ekber'den sonra Medine'ye dönmüş olup, Kur'an da daha tamamlanmamış ve kitlelere ulaşmamıştır. Hac da Kur'an'ın ayetleri üzerinde, bütün İslam göz önünde tutularak ve de akıl çalıştırılarak yükselmek için yapılır.

İslam toplumu, kendisiyle birlikte yaşayan müşriklerin, Hristiyanların, Yahudilerin yaşamına şeriata yani ekonomik ve sosyal kollektif hayata uydukları müddetçe karışmaz fakat münafıklara, düzen bozuculara da yaşam hakkı tanımaz, islam toplumu dışına atar, tıpkı Medine'li zalim Yahudiler gibi, cennetten kovulan Adem gibi toplum dışına atar, Maide:33-34'ü uygulatır yahut Maide:38 de gösterildiği gibi cezalandırır, "ellerini keser".

O nedenlerle "hac" müslümanların nasiplenmeleri işi değildir.

Saygılarımla.
Galip Yetkin.

Hasan Akçay 10. November 2013 12:05 PM

[COLOR="Blue"]2:203. ayet tercihten filan bahsetmiyor.[/COLOR]

TEHIR: agirdan almak, zamana yaymak (Â’râf 34): Ecelleri geldiginde bir an bile agirdan alamazlar -izâ câe eceluhum lâ yes[U]te’hır[/U]ûne sâaten.

TACEL: bir an önce yapmak (Tâ Hâ 114): Kur’an’in sana inmesi tamamlanmadan bir an önce okumaya kalkma -lâ [U]ta’cel[/U] bil kur’âni min kabli en yukdâ ileyke.

Allah Â’râf 34’te agirdan alip isi zamana yaymaktan söz ediyor. Allah bunu elbet caiz kilabilir. Nitekim 2:203’te caizdir diyor: 10 güne yaymaniz caizdir.

Tâ Hâ 114’te ise inmekte olan ayeti elçisinin okumasini caiz kilmamis ama öyle isler olur ki Allah o islerin bir an önce yapilmasini caiz kilabilir. Nitekim 2:203’te caizdir diyor: "2 güne indirmeniz caizdir."

Madem caizdir [B]2 güne indirebilirsiniz[/B]. Zamana yaymaniz da caizdir; o halde [B]10 güne yayabilirsiniz[/B]. Size kalmis. Tercih sizin.

[COLOR="Blue"] Haccın iki günlük bir etkinlik olduğunu da söylemiyor.[/COLOR]

Benim gördügüm, söylüyor. Ayetin konusu hacda Allah'i anmak. "Allah'i 10 gün anin ama [U]2 gün[/U]e indirenlere günah yok" -Vezkurûllâhe fî eyyâmin ma’dûdât fe men teaccele fî [U]yevmeyn[/U]i fe lâ isme aleyh."

Siz de hacci [B]birinci, ikinci, üçüncü etkinlikler[/B] diye anlattiniz. Birinci ve ikinci etkinlikler: gün 1, üçüncü etkinlik: gün 2. Siz 3'e okul disi dediniz yani yasam.

[COLOR="Blue"]Sayılı günleri de 10 gün olarak kayıtlamanızı da anlayamıyorum.[/COLOR]

Ayette [I]ma'dûdât[/I] geçiyor. Arapçanin kadim sözlüklerinde bunun tanimi: [I]el parmaklariyla sayilabilen[/I]. Yani 10. Bakin, o kadim sözlükler örnegin El-Vâsit "ma'dûdât"i "iki insanin el parmaklari" diye tanimlasaydi süre 20 gün olurdu.

[COLOR="Blue"]9:2 de "dört ay" ile zamanı tayin etmiş.[/COLOR]

Bartsimpson'dan izin alin, anlatayim.
Onun SABRI tükendi.


Tüm Zamanlar GMT +3 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 04:05 PM.

Powered by vBulletin® Version 3.8.1
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
Hanifler - Kuran odaklı gerçek din islam