hanifler.com Kuran odaklı dindarlık

hanifler.com Kuran odaklı dindarlık (http://www.hanifler.com/index.php)
-   Kuran Merkezli ve Allah odaklı iman! (http://www.hanifler.com/forumdisplay.php?f=463)
-   -   Tezgahında kur'an satan şeytan! (http://www.hanifler.com/showthread.php?t=2082)

Barış 1. January 2011 11:11 PM

[QUOTE]Ne tuhaf değil mi?
ABDEST
NAMAZ
ORUÇ
Hepsi farsça isimler ve hepsinde büyük sıkıntılar mevcut.

[/QUOTE]

Ben bu farsça işine çok kızıyordum, kafa karışıklığı-algı bozukluklarına sebep olmuş diye.

Ama, herşeyde bir hayır vardır sözü doğrulanmış bence.

Diller de bir ayettir. Arapçalarının (salat-savm gibi) kullanılmamış olması, onların daha rahat araştırılmasına, kelime köklerinin daha rahat bulunmasına kolaylık olmuş.Türkçe bir karşılık bulunmaması sayesinde de farsça kalmaları sebebiyle çok kök salamamışlar aslında.
Bu hali kötü gözükse de, benim açımdan anlama ve sorgulama kolaylığı oluşturdu diyebilirim.

Selam le.

TEBYİN 2. January 2011 08:52 AM

[B]Size katılmakla birlikte sevgibi barış kardeşim
Şuna işaret etmek istedim.
Bir şeyi bir milletten koparmak istiyorsan anlamadığı bir konumda tutarsınız
Yani, bu din yumağını karmaşıklaştıran hergele kim ise,
Bu kuralı çok iyi işletmiş[/B]

aşık74 2. January 2011 10:55 AM

[QUOTE=Miralay;7702]Selam güzel kardeşim aşık

Kaygılarından ötürü öncelikle seni tebrik ediyorum. Allah razı olsun duayrlılığından dolayı.

[COLOR="Red"]Teşekkür ederim. Hepimizden razı olur inşallah rabbimiz.[/COLOR]

Kur'anı okuyup anlamak isteyen kardeşlerime şunu tavsiye ediyorum öncelikle;

-Daha önce edindikleri önyargı ve önbilgileri bir tarafa koysunlar; sanki İslam'a yeni giriyorlarmış gibi Kur'anı (mealini) okusunlar.
-Ayetlerin siyak ve sibakına göre okusunlar. Yani okudukları her bir ayetin birkaç ayet öncesini ve birkaç ayet sonrasını da okusunlar. Gerekiyorsa okudukları surenin konu bütünlüğüne vakıf olsunlar. Eğer varsa (ki mutlaka vardır) diğer surelerdeki bağlantıları kontrol etsinler.Ayetleri tabiri caizse cımbızlayarak bir yere varamayız.

[COLOR="Red"]Demişsiniz. Çok güzel.
Şimdi bir tane örnek vereyim basit ce ;

Mesela maide suresi 6.ayet.

[url]http://www.kuranmeali.com/ayetkarsilastirma.asp?sure=5&ayet=6[/url]

Üstteki link deki 20 ye yakın meal ci , namaz olarak çevirmiş,sanırım sadece y.nuri ek olarak 'dua' diye yazmış.

Bu adamlar meal yazarlarken neden hiçbiri,bunu salaat değilde 'namaz' olarak çeviriyor.Bilmiyormu bu adamlar bunu ?

Bir takım kişilerde maide suresini namaz için ön hazırlık olan abdest ayeti olduğunu söylüyor.Ama bir takım kişilerde alakası yok diyor !

Bizim en büyük sorunumuz meal sorunu bence :( Bilmem anlatabildimmi sıkıntılarımı ?
[/COLOR]
Allah'a emanet olunuz.

Selametle

[COLOR="Red"]Sizde inşallah :)[/COLOR]

[/QUOTE]

Selamlar...

Miralay 2. January 2011 09:13 PM

Selam aşık kardeşim.

Öncelikle az önceki yazımı okuduysan; bunu vicdanına danışacaksın.
hiiiç kardeşimizin size verdiği kısa,öz cevapta da sanırım aynı şeyi söylemiştir.
Din işi vicdan işidir. Eğer ki vicdanınız namazı emrediyorsa (yani Allah'ın emri olarak telakki ediyorsanız) bunda hiçbir beis yoktur.

Bu konuda özellikle Dost1 kardeşimizin yazdığı makaleleri okumanızı tavsiye ederim.

Selam,saygı,dua ve muhabbetlerimle

TEBYİN 3. January 2011 08:06 AM

[B]Akşam Hilal tv de Mekke den yatsı namazı veriliyor dedim bir bakim, acaba ümmet kıble sandığı yerde birlik oluşturabilmiş mi?
Ne mümkün,
Her millet apayrı ritüellerle meşgul.
Dinin direği sayılan bir ibadette bile birlik ve beraberlik yakalayamamış bir toplumun neye dayanarak toplum ve ümmet olma iddiası güttüğü ise hep merakımı celbetmiştir[/B]

FEDAKARADAM 3. January 2011 07:21 PM

[B][COLOR="Red"]TEBYİN denilen bu adama itibar ederseniz imanınıza halel gelebilir, dikkatli olun!...
Adam Kur'an'ın tefsire ihtiyacı olmadığını ve bütün İslam alimlerini mason ilan etmiş...[/COLOR][/B]


[B]Tefsir; moda kitabı değildir. Her çağa, her asra göre değişik tefsir olmaz. Dinimiz eksik mi ki tamamlanacaktır? Yoksa fazlalık mı var ki çıkarılacak? Dinde eksiklik ve fazlalık olmadığı için değişik, yeni bir tefsire ihtiyaç olmaz. Çünkü dine yeni bir şey eklemek bid’at olur. Dinimizin emirlerini değiştirmek kadar büyük sapıklık olur mu? Her çağa, her asra göre değişik tefsir yazmak demek, dini her asırda, bozmak demektir.

Kur’an-ı kerimin manasını peygamber efendimiz aleyhisselam anlamış ve hadis-i şerifleri ile bildirmiştir. Doğru tefsir kitabı Onun hadis-i şerifleridir. Tefsir âlimleri, tefsirlerini Peygamber efendimizden ve Eshab-ı kiramdan naklederek meydana getirdiler. Bunların tefsirleri asra uygundur. Kur’an-ı kerimin emirleri, her asırdaki insan için aynıdır. Önceki asırlar için başka, sonraki asırlar için başka manası yoktur.[/B]

[B][COLOR="Blue"]"Eğer siz bilmiyorsanız, zikir ehlinden sorun" (Nahl;43) [/COLOR][/B]


Bu mübarek ayet, insanları irşat için yine insanlardan erkek olan birçok Peygamberlerin mucizeler ile, kitaplar ile gönderilmiş olduğunu bildiriyor. Allah'ın dinine muhalif, hilekârca hareketlerde cür'et edenlerin de ilâhî azaptan korkmalarını kendilerine ihtar buyuruyor. Ve Cenab-ı Hak'kın dinine girmekle onun acıma ve merhametine sığınmanın lüzumuna işaret buyurmaktadır. Şöyleki: (Ve) Ey Muhammed Aleyhisselâml. (Senden evvelde) ümmetlere, insan topluluklarına (Resul olarak) melekleri, kadınları, çocukları (göndermedik, ancak kendilerine) melekler vasıtasiyle (vahyettîğimiz) insan cinsinden olan (erkekleri gönderdik) bütün insanlığa gönderilmiş Peygamberler, insan cinsinden olan (erkekleri gönderdik) bütün insanlığa gönderilmiş Peygamberler, insan cinsinden olan bir kısım muhterem erkeklerdir. (İmdi) siz bu hakikati (bilenlerden sorunuz) İlim sahibi olan, duya tarihini bilen, Tevrat, Zebur, İncil gibi kitapların içeriğine vakıf olan ve bu özellikle tanınan kimselere sorunuz. Meselâ: Kitap ehline sorsanız onlar da vaktiyle Hazret-i Musa, Hazret-i Isa gibi zatların Peygamber gönderilmiş olduklarını haber verirler. (Eğer siz) ey Kureyiş müşrikleri vesair inkarcılar bu hakikati (bilmiyor iseniz) onlar size bu hususa dair bilgi verirler, bütün ümmetlere meleklerin değil, yine kendi cinslerinden olan erkeklerin Resul gönderilmiş olduğunu söylerler.

[B][COLOR="Red"][U]Bu ayeti kerime de işaret vardır ki, bir cemiyetin fertleri, bilmedikleri mes'eleleri bilen kişilerden sorup öğrenmelidirler.
[/U][/COLOR][/B]


[B][COLOR="Red"]İstişare etmeyeceksin, ictihad yapmak olmayacak, tefsir yapmayacaksın.Bütün meseleleri TEBYİN'e soracaksın o size cevaplandıracak ve dosdoğru yolunuzu gösterecek...

TEBYİN!., Aklını başına al ve bu müslümanların kafasını bulandırma.SEN KENDİ KAFANA GÖRE, ÇOK BİLİRMİŞ GİBİ YORUM YAPACAKSIN BİZ DE SENİ TASDİKLEYECEĞİZ ÖYLE Mİ...

PEYGAMBERİMİZ BİLE İSTİŞARE ETMİŞTİR ALLAH'TAN KORK VE UTAN!...
[/COLOR][/B]
[B][COLOR="Red"][COLOR="DarkGreen"]Allah'tan bir rahmet dolayısıyla onlara yumuşak davrandın Eğer kaba, katı yürekli olsaydın onlar çevrenden dağılır giderlerdi Öyleyse onları, bağışla onlar için bağışlanma dile ve iş konusunda onlarla müşavere et Eğer azmedersen artık Allah'a tevekkül et Şüphesiz Allah, tevekkül edenleri sever (ALİ İMRAN SURESİ-159)[/COLOR][/COLOR][/B]

[B]Kur'an başka söylüyor bizim TEBYİN kardeşimiz başka söylüyor.Kur'an'a mı inanancaksınız yoksa TEBYİN'E Mİ?
[/B]

FEDAKARADAM 3. January 2011 07:30 PM

[QUOTE=TEBYİN;7459][B]Birbakın çevrenize,
Üstü başı yırtık insanlar göreceksiniz
Kışın yazlık ayakkabıyla dolaşanlara şahit olacaksınız
İnsanımızın sapır sapır döküldüğü bir ortamda..
Camilere milyarlık avizeler
Heryıl milyonlar verip değiştirilen halılar
Bir tuğlası düşse, dünyanın diğer ucundan bulunup getirilen malzemeler..
Ve din adına israflar..
İNSAN ALÇATILDIKÇA MABETLER YÜKSELTİLİYOR
MABETLER YÜKSELDİKÇE İNSANLIK ALÇALIYOR
Kim çözecek burdaki tezat uçurumunu[/B][/QUOTE]

Aynen ben de sana katılıyorum.Müslümanlar ne yapacağını bilmez hale gelmişler...

FEDAKARADAM 3. January 2011 07:34 PM

[QUOTE=hiiic;7568]Bildiğiniz gibi yapın aşık74 kardeşim.
Nasıl biliyorsanız öyle yapın... zannediyorum ki abdest vesvesesinden de çok sorununuz olacak,,, solu bilmemde sağı 3 defa yıka..[/QUOTE]

Yakalandın sen şimdi bana!Daha öncede demiştim beynamaz olduğunu..Haklı oluşum perçinlenmiştir.

Abdestle alay edenin zaten namazı da yoktur,ve kafir olur...Abdest almak Allah'ın emri olduğu Maide Suresi 6.INCI AYETE BAKABİLİRSİN.!..

NAMAZ, ORUÇ HAC VE ZEKAT GİBİ FARZ OLAN İBADETLERİ HAFİFE ALAN ONLARLA ALAY EDEN KAFİR OLUR..

FEDAKARADAM 3. January 2011 07:41 PM

[QUOTE=TEBYİN;7290][B]Ben şunu kabullenemiyorum
Cami de veya kabe de tahtına oturmuş bir kral tanrı
Günde onu 5 kez ziyaret eden insanlar ve ziyaretlere karşılık veren bir yaratan
Bu halimizle sanki yaratana MESAİ ROLÜ biçiyoruz gibi.
Oysa Yaratana bir rol biçmek, O'na bir makam, mevki tahsis etmek şirk diye öğretildi yıllarca
Gel gör ki, evde ibadete bir karşılık veren Yaratan, makamında!!! 27 veriyor.
Ama, o makamı kendisi mi tahsis etti yoksa insanlar mı?
İşte bam orusu bu olmalı[/B][/QUOTE]

BEYNAMAZ OLUŞUNUN İŞARETİ VAR SEN DE!. MÜNAFIK MISIN SEN ALLAH AŞKINA!.

Bütün mesajlarını hep takip ediyorum elimden geldiğince.Dikkatli ol ve dikkatli düüşünüp söyle meseleleri!..

FEDAKARADAM 3. January 2011 07:44 PM

[quote=tebyin;7252][b]kur'anı nuhun gemisi olarak düşünelim
boğulmak üzreyken yanıbaşımızda bitivermiş
yani, ya binerek kurtulacağız ya da ebeden kaybedeceğiz
karar anınını iyi değerlendirelim, iki cihanımızıda berbat etmeyelim[/b][/quote]

bu çok doğru bir söz, tebrik ediyorum seni...

hiiic 3. January 2011 07:46 PM

Tamam istişareyi çok güzel açıklamışsınız, peki tebyin size Kuranın zaten açıklanmış olduğunu ([B]Hicr 1 Elif. Lam. Ra. Bunlar Kitab'ın ve apaçık bir Kur'an'ın ayetleridir.[/B]) , birtakım kirli kişilerin, insanları Allahla aldatmak ([B]Fâtır 5 Ey insanlar! Allah'ın vadi gerçektir, sakın dünya hayatı sizi aldatmasın ve o aldatıcı (şeytan) da [U]Allah hakkında sizi kandırmasın![/U] [/B]) içinyalan uydurduklarını ve sizlere suretihaktan gözükerek ([B]Sâffât 28 (Uyanlar, uydukları adamlara: ) Siz bize sağdan gelirdiniz (sureti haktan görünürdünüz) derler.[/B]) zarar verdiğini söylediğinde neden karşı geldiniz? buradaki istişareyi neden kınıyorsunuz? Yoksa bizi ilim sahibigörmediniz de, zanınızca sadece cübbeli eşkiyalarımı müslüman alim sanıyorsunuz?

Biz sadece istişare yapıyorduk. ama istişareden anladığınız "şeyhim ne derse o olur" diyorsanız. böyle bir özelliğin peygamberde dahi olmadığını yukarıdakendi verdiğiniz ayette görebilirsiniz ki, orada danışması emrolunuyor...

Ve o aldatıcı cübbelilerin oyunu bizekarşı çok zayıftır, biz ayetleri (hamd olsun) öreniyoruz, gerçekleri kavrıyoruz.

[B]A’râf 201
Takvaya erenler var ya, onlara şeytan tarafından bir vesvese dokunduğunda (Allah'ın emir ve yasaklarını) hatırlayıp hemen gerçeği görürler.[/B]

[B]Bakara 9
Onlar (kendi akıllarınca) güya Allah'ı ve müminleri aldatırlar. Halbuki onlar ancak kendilerini aldatırlar ve bunun farkında değillerdir. [/B]

FEDAKARADAM 3. January 2011 07:49 PM

Bu sitede yanlış fikirli olan kardeşlerimiz aşık74 kardeşimizi ağına almışlar ve onun beynini bulandırıyorlar..

Bunların fikirlerini akıl süzgeçinden geçirmeden sakın oralı olma, yoksa seni helak ederler kardeşim...

FEDAKARADAM 3. January 2011 07:51 PM

[QUOTE=hiiic;7844]Tamam istişareyi çok güzel açıklamışsınız, peki tebyin size Kuranın zaten açıklanmış olduğunu ([B]Hicr 1 Elif. Lam. Ra. Bunlar Kitab'ın ve apaçık bir Kur'an'ın ayetleridir.[/B]) , birtakım kirli kişilerin, insanları Allahla aldatmak ([B]Fâtır 5 Ey insanlar! Allah'ın vadi gerçektir, sakın dünya hayatı sizi aldatmasın ve o aldatıcı (şeytan) da [U]Allah hakkında sizi kandırmasın![/U] [/B]) içinyalan uydurduklarını ve sizlere suretihaktan gözükerek ([B]Sâffât 28 (Uyanlar, uydukları adamlara: ) Siz bize sağdan gelirdiniz (sureti haktan görünürdünüz) derler.[/B]) zarar verdiğini söylediğinde neden karşı geldiniz? buradaki istişareyi neden kınıyorsunuz? Yoksa bizi ilim sahibigörmediniz de, zanınızca sadece cübbeli eşkiyalarımı müslüman alim sanıyorsunuz?

Biz sadece istişare yapıyorduk. ama istişareden anladığınız "şeyhim ne derse o olur" diyorsanız. böyle bir özelliğin peygamberde dahi olmadığını yukarıdakendi verdiğiniz ayette görebilirsiniz ki, orada danışması emrolunuyor...

Ve o aldatıcı cübbelilerin oyunu bizekarşı çok zayıftır, biz ayetleri (hamd olsun) öreniyoruz, gerçekleri kavrıyoruz.

[B]A’râf 201
Takvaya erenler var ya, onlara şeytan tarafından bir vesvese dokunduğunda (Allah'ın emir ve yasaklarını) hatırlayıp hemen gerçeği görürler.[/B]

[B]Bakara 9
Onlar (kendi akıllarınca) güya Allah'ı ve müminleri aldatırlar. Halbuki onlar ancak kendilerini aldatırlar ve bunun farkında değillerdir. [/B][/QUOTE]

O ayetler sizin gibi olanlara karşı bir uyarı niteliğindedir.

Takva ehli olsaydınız farklı bir düşünceniz olurdu.Yanlış yollarda olduğunuzu farkedemiyorsunuz..

hiiic 3. January 2011 07:55 PM

sen öyle buyurduktan sonra bize ne düşer ki? Bu bilgiye hangi şeyhinizin sohbetinden aldınız? ,Ben Kurandan şunu bilirim, sözde şeyhinizin kelamından üstünmü yada sizin yorumunuzdan (hakkında çok tartıştığınız için diyorum) yine size bırakıyorum bu yargıyı ama;

[B]Kasas 85
(Resulüm!) Kur'an'ı (okumayı, tebliğ etmeyi ve ona uymayı) sana farz kılan Allah, elbette seni (yine) dönülecek yere döndürecektir. De ki: Rabbim, kimin hidayeti getirdiğini ve kimin apaçık bir sapıklık içinde olduğunu en iyi bilendir. [/B]

FEDAKARADAM 3. January 2011 08:15 PM

[quote=hiiic;7848]sen öyle buyurduktan sonra bize ne düşer ki? Bu bilgiye hangi şeyhinizin sohbetinden aldınız? ,ben kurandan şunu bilirim, sözde şeyhinizin kelamından üstünmü yada sizin yorumunuzdan (hakkında çok tartıştığınız için diyorum) yine size bırakıyorum bu yargıyı ama;

[b]kasas 85
(resulüm!) kur'an'ı (okumayı, tebliğ etmeyi ve ona uymayı) sana farz kılan allah, elbette seni (yine) dönülecek yere döndürecektir. De ki: Rabbim, kimin hidayeti getirdiğini ve kimin apaçık bir sapıklık içinde olduğunu en iyi bilendir. [/b][/quote]

Siz kendinizi o mübarek ayete göre amel edenlerden sanıyorsunuz.Oysa çok çok eksik taraflarınız var ve bunu da telafi etmek istemiyorsunuz.Artık başınızı kumdan çıkarın diyoruz..

FEDAKARADAM 3. January 2011 08:18 PM

Bir fıkra geldi aklıma...

Adamın birisi ramazanda oruç tutarken nasıl oldu ise karısı ile birlikte olmuş ve bunu semtlerinde bulunan bir hocaya sormuş .

- Hocam , ben bugün dayanamadım ve eşimle birlikte oldum . Orucu bozdum ..! Ben , bu yüzden cezalı duruma düşermiyim ..? Demiş .

-Hoca , evladım ,ağır tahrik var ,suç karında .Bu yüzden de kefaret gerekmez demiş .

-Adam mutlu bir şekilde oradan ayrılmış . Ayrılmış ama ,ertesi gün ve birkaçgün ara ile hocaya gitmesi devam etmiş . Hoca sonunda dayanamayıp ;

-Evladım ne gelip duruyorsun . Sana ağır tahrik var dedik ya ..! Suç karında demiş .

Adam gayet mutlu , ramazanı bitirmiş . Arkadaşları ile kahvede otururlarken sohbet ediyorlarmış . Birisi ,
-Ben bu sene orucu tam tuttum demiş .
-Bir diğeri , ben biraz rahatsızlandım ve iki tane yemek zorunda kaldım demiş . Arkadaşları mutlu aşığa sormuşlar , sen ne yaptın ..? diye ..!

- Valla tam da ş...e göre bir imam buldum .Ben bu sene çok rahat ettim demiş .

Bunlar da ş......e göre birilerini bulmuş , din , inanç , iman , hakkında ileri geri konuşup duruyorlar . Pek birşey bildikleri de söylenemez ya . Akıllarısıra kendileri çok alim kişilerdir.Şimdi kalkmışlar bize fikirlerini satıyorlar Tabii ki alıcısı yok!.

Gaflet uykusunda , yatar uyanmaz ,
Kalp gözü kapalı , cahilan çoktur .
Hak sözü dinlemez , asla inanmaz ,
İçi kafir , dışı Müslüman çoktur ..!

Mürşidi kamile vermez özünü
Gaflet uykusundan açmaz gözünü
Taştan beter,katı söyler sözünü
Bed amelli fasid sofiyan çoktur

Nefs atına binmiş gezer boşuna
Haksız olanların Hakta işi ne
İblis gibi düşmüş Halkın peşine
Şeytan dolabına aldanan çoktur

Bildiğinden şaşmaz nasihat almaz
Aslı münkir olan imlaya gelmez
Hakkını yitirmiş,kendini bilmez
Nefsiyle oynaşan pehlivan çoktur

snobyx 4. January 2011 07:12 AM

[QUOTE=FEDAKARADAM;7845]Bu sitede yanlış fikirli olan kardeşlerimiz aşık74 kardeşimizi ağına almışlar ve onun beynini bulandırıyorlar..

Bunların fikirlerini akıl süzgeçinden geçirmeden sakın oralı olma, yoksa seni helak ederler kardeşim...[/QUOTE]

Selamlar,

Değerli Aşık74 kardeşimiz tanıdığım kadarı ile inancında samimi bir insan.Doğruyu samimiyet ile arayan insanlara Rabbimiz kendi kelamı ile kılavuzluk eder.Aklını kullanmayan,önyargı ve hevasının peşine düşmüş kişi ise şeytanın adımlarını helak olana kadar takip eder.

snobyx 4. January 2011 07:24 AM

[QUOTE=FEDAKARADAM;7852]
Bunlar da ş......e göre birilerini bulmuş , din , inanç , iman , hakkında ileri geri konuşup duruyorlar . Pek birşey bildikleri de söylenemez ya . Akıllarısıra kendileri çok alim kişilerdir.Şimdi kalkmışlar bize fikirlerini satıyorlar Tabii ki alıcısı yok!.

[/QUOTE]

Selamlar,

Merak ediyorumda forumumuzda paylaşım yapan insanlar bulunduğunuz muhite gelip sizi bulup sonrada ''Lütfen fikirlerimizi dinle,satın al'' diye size telkindemi bulundular.Yoksa siz mi buraya gelip fikirlerinizi bize sunup bir de evimizde bize hakaret üstüne hakarette bulunup aklınızca dalga geçtiniz.Samimiyet ile vicdanınızda soruma cevap bulun lütfen.

Forumun çizgisi bellidir.Burası çıkmaz sokak tartışmaları forumundan ziyade daha çok bilgi paylaşım platformudur.Siz düşüncelerinizi hür ifade edin lütfen ama misafir olduğunuz bir yerde ev sahiplerine hakaret etmeyin.Yukarıda ki fıkra hiç bu tarz forumlara yakışıyor mu?Unutmayın bu foruma hanım ziyaretçilerde,çocuklarda giriyor.Siz kendi aile efradınızda ulu orta bu gibi fıkraları anlatabilirmisiniz?

TEBYİN 4. January 2011 08:00 AM

[B]Nahl Suresi 9 Yolu doğrultup denge noktasını bulmak Allah'ın işidir. Ondan sapan da var. Allah dileseydi, sizi toptan hidayete erdirirdi.

HİDAYETİN sadece ALLAHA mahsus olduğunu bu site erbabı çok iyi bilir bi iznillah[/B]

FEDAKARADAM 4. January 2011 08:16 AM

[QUOTE=TEBYİN;7862][B]Nahl Suresi 9 Yolu doğrultup denge noktasını bulmak Allah'ın işidir. Ondan sapan da var. Allah dileseydi, sizi toptan hidayete erdirirdi.

HİDAYETİN sadece ALLAHA mahsus olduğunu bu site erbabı çok iyi bilir bi iznillah[/B][/QUOTE]

EVET, O VERDİĞİNİZ AYETİN MANASINA VAKIFIM.HAKİKATEN ALLAH HERKESİ HİDAYETE ERDİRSEYDİ BELKİ DE DİNDE TARTIŞMALAR KAVGALAR ÇEKİŞMELER HİÇ OLMAZDI VE HAK- BATIL MÜCADELESİ GERÇEKLEŞMEZDİ.

Elbette ki hayatın birbirine olan zıtları vardır ve olacaktır.ilelebed hidayet yolunda olanlar ancak kurtulurlar.

TEBYİN 4. January 2011 08:37 AM

[QUOTE=FEDAKARADAM;7863]EVET, O VERDİĞİNİZ AYETİN MANASINA VAKIFIM.HAKİKATEN ALLAH HERKESİ HİDAYETE ERDİRSEYDİ BELKİ DE DİNDE TARTIŞMALAR KAVGALAR ÇEKİŞMELER HİÇ OLMAZDI VE HAK- BATIL MÜCADELESİ GERÇEKLEŞMEZDİ.

Elbette ki hayatın birbirine olan zıtları vardır ve olacaktır.ilelebed hidayet yolunda olanlar ancak kurtulurlar.[/QUOTE]
[B]
İmtihan dünyasındayız, herkesin kazanması da imkansız kaybetmesi de.
Allah, isteyene Hidayet nasip eder, istemeyene zorlamaz ki bu bir sünnetullahtır
Onun için BİZİ DOĞRU YOLUNA İLET diye kendimizi fatihalaştırıyoruz.[/B]

hiiic 4. January 2011 06:40 PM

fedakar,

padişah (ama o evliyaymış ya hani) haremde senin atalarını sabunlarken 40- 50 hatunla buna izin veren şeyhulislam (senin peygamberin) fetva verirken padişahın şeyine harem sevaptır diye... Fatih kardeşlerini öldürüp bunuda islama göre helal kılarken (sizin dininize göre) bunlşar şeyine göre imam olmuyorda...

zannınıza göre uydurduğunu bir ucube hikaye ve hiç savunmadığımız konuyu almışın eline yüzüne gözüne süre süre bize atıyorsun arsızca da sonra bizi bu işle suçluyorsun...

Hadi kıvırr görelim belini çalkala bakalım ne çalkalayacaksın. o haremde atalarının odluğu kesin. zaten seninki helal olur padişaha, ama bizimkiler haramdır..

sana ancak yazdığın kadarıyla karşılık veriyorum şimdilik. Allah haddi aşanları sevmnez.. eğer dilini biraz daha uzatıursan o ağzına pay olarak vereceğimin hatti hesabı yok. sapıksan sapıklığına tek başına devam et, burda zanna yalana dayanarak havlama...

seni daha hangi söz hidayete erdirir?

TEBYİN 5. January 2011 09:13 AM

[B]Şu katil Fatih'i bir hadisle ödüllendirip
Üstüne de ÇAĞ AÇAN PADİŞAH ünvanına bulayanlar yok mu?
Gerçekten komiklikte sınır tanımıyorlar[/B]

aşık74 5. January 2011 03:22 PM

İlk önce şunu söyleyeyim.Herşey bir kenara , İNSAN 'lar önce birbirlerine saygılı olmalı !
Karşımdaki sohbet ettiğim ve tartıştığım kişi,bir ateist bile olsa ona karşı ithamlarda ve hakaret lerde bulunmam.Önce saygı !!!

36 yaşımda , 1 evlat babası , yolunu arayan bir kul 'um. Dine yatkınlığım özümde var.
22 li yaşlarımdan beri bizi YARATAN'a layık olabilme sevdasında biri oldum,olmaya çalıştım.
Yanlışlarım , günahlarım elbetteki oldu,tövbemi eksik etmedim ! Gene yanlış yaptım,gene tövbe ettim ! Rabbimiz kabul eder umarım...

Ve bu arayışta olan insan, doğal olarak kendini bir takım gurupların içersine sokmak istiyor.
4 tane tarikat , 1 tane cemaat'e dahil oldum.

Fakat zaman içerisinde,bunların hepsinin içindeki yanlışları gördüm ve hepsini bıraktım.
Neden bırakmayayım,maaş la çalıştırmıyorlar ya beni :)
Umurumda bile değildi ! Çünkü ben yanlış olan şeyleri görüyorsam durmam orada !

Bu yanlışı yapan babam,annem , karım ve çocuğumda olsa farketmez ! Beni rabbimizin dedikleri bağlar,beşerin sözleri değil !!

Belki diyebilirsiniz ; ne yanlışlar gördün aşık74 ;
Bende derimki ; hangisiniz yazayım , doluuuu ....

Bende şunu yaptım;

'OKU' emrine uydum. Ne bulursam okuyor,akıl ve vicdan süzgecinden geçiriyorum.
Hiçbir beşerin sözüne 'heh budur' demiyorum..
Hep kullandığım bir tabirim vardır,forum kardeşlerimiz bilir ;
Açık denizde yol alan bir yelkenliyim,karayı bulmaya çalışıyorum.
Ama karayı bulamasamda ,tutunacak bir dalım var;
' RABBBİMMMMM' ben senin en doğru yolunun peşindeyim ' RABBBİMMMM' ...
en azından bu yoldayım 'RABBİMMM'...

Başınızı ağrıttım,burada kesiyorum,gene sulu gözlülüğüm tuttu benim :)
Mağazadaki elemanlarım,sormaya başladı,hayırdır abi neye üzüldün diye :)

Selamların een güzeli ' ALLAH ' aşıklarına olsun...

aşık74 5. January 2011 03:42 PM

Şu an 'din' diye yaşanılanlara bakıyorum. Diyorumki ; bu 'din' benim dinim olamaz !
Bu yaşanılanlar benim dinimde olamaz..O kadar saçmalıklar varki,bir kere akla ve mantığa yatmıyor bunlar.Geleneksel islamda bize tanıtılan yaratıcı , benim yaratıcım olamaz !!

Sizlere bir kaç söz paylaşmak istiyorum..

Ebû Hûreyre (R) şöyle demiştir: Ölüm meleği Mûsâ Peygamber’e gönderildi. Melek Mûsâ’ya gelince, Mûsâ, meleğe bir tokat vurdu. Melek Rabb’ına döndü ve:
- Sen beni ölmek istemeyen bir kula gönderdin, dedi.
Allah, meleğe gözünü iâde etti ve tekrar Mûsâ’ya dön (dedi)..........
(Buhâri, Kitâbu’l-Cenâiz 95 C.3 S.1261 Ötüken 1987. )

Böyle bir samalık olabilirmi ALLAH aşkına arkadaşlar. Aklını pazaramı çıkarmış bu insanlar !
Rabbimiz boşuna demiyor,hiçmi akletmezsiniz diye ...

Musa peygamber madem ki ölüp, ölmemekte serbestti, niçin ruhunu almaya gelen ölüm meleğinin gözünü çıkarsın? Ben Musa Peygamberi ve Ölüm meleğini böyle bir olaydan tenzih ederim, böyle bir olay olmamıştır. Ölüm meleğinin gözünü çıkarmak, bu rivayeti uyduranların içinde ki bir hasrettir, buna da asla güçleri yetmez.
-------------------------------------------------------------------

375-........... Peygamber’in zevcesi Ümmü Seleme’den (o şöyle demiştir): Rasûlullah (S) şöyle buyurdu: “Gümüş kaptan bir şey içen kişi var ya, muhakkak o kişi karnına ancak cehennem ateşini göndermektedir”. (Buhâri, Kitâbu’l-Eşribe H.57 C.12 S.5678 Bâb 27 Ötüken 1988. )
ALTTAKİNİ OKUYUN ŞİMDİDE :) ÇELİŞKİYE BAKIN ! BENİM DİNİMDE ÇELİŞKİ YOKTUR !

376-.............. Enes ibn Mâlik(R)’ten: Peygamber (S)’in su bardağı kırıldı, akabinde kırık yerine gümüşten bir bardak edindi dediğini tahdis etti.
Râvi Âsım el-Ahvel: Ben bu kadehi gördüm ve (teberruken içine su koyup) ondan su içtim, demiştir. (Buhâri, Kitâbu’l-Humus H.18 C.6 S.2895 Bâb 5 Ötüken 1987.)
-----------------------------------------------------------------------
"Allah, ahirette peygamberlere kimliğini kanıtlamak için bacağını açıp baldırını gösterir" (Buhari 97/24, 10/129 ve 68. surenin tefsiri).
-----------------------------------------------
"Uğursuzluk üç şeydedir, at, ev ve kadın" (Buhari 76/53).
-------------------------------------------------
"Peygamber, savaşta kadınların va çocukların öldürülmesinin bir sakıncası olmadığını söyledi" (Buhari, Cihad/146; Ebu Davud 113).
------------------------------------------------
"Karga fasıktır" (Buhari 59/16; Hanbel 2/52). Bence bunu söyleyen kim ise odur fasık.!!
---------------------------------------
Resûlullah’a atfen: “Her kim kertenkeleyi ilk vuruşta öldürürse ona şu ve şu kadar sevaba vardır, ve her kim onu ikinci vuruşta öldürürse, birinciden aşağı olmamak üzere ona şu kadar sevap vardır. Ve her kim onu üçüncü vuruşta öldürürse ona da ikincisinden aşağı olmamak üzere şu ve şu kadar sevaba vardır.” buyurdular. (Müslim 146/695 C.9 Sönmez Neşriyat A.Ş. )
--------------------

Offf sıkıldım saçmalıklardan,daha çok var yazılacak saçmalık , ama moralim bozuluyor yazdıkca...

Selamlar... iyi akşamlar...

TEBYİN 6. January 2011 06:56 AM

[B]Aşık kardeş
Aşkınızı atamız İbrahim'in aşkına benzettim
Elinde İbrahimin baltası, dilinde İbrahimin türküsü olan asla tökezlemez yarı yolda kalmaz
Mübarek olsun[/B]

TEBYİN 8. January 2011 09:51 AM

[QUOTE]Ve bu arayışta olan insan, doğal olarak kendini bir takım gurupların içersine sokmak istiyor.
4 tane tarikat , 1 tane cemaat'e dahil oldum. [/QUOTE]

[B]Kişi endeksli dinler batıldır, zaten onlara uyulursa kişiler din edinilmiş olur
Allah endeksli din Hak'tır, Ancak bu dine teslim olanlar kurtulacaktır.
Bundan dolayı, Lideri, efendisi, alimi, terbiyecisi ALLAH olan bir inanç sistemini benimsemek gerek.
Bunu başaran muhakkak kurtuluşa ermiştir[/B]

TEBYİN 11. January 2011 08:27 AM

[QUOTE=Barış;7253]Nuh'un Gemisi gerçekten çok güzel bir benzetme olmuş.

Aslında bir açıdan dünya hayatı her an tufandır, her an ise kıyametimiz gelebilir.

Kuran'ı indirene hamdolsun.[/QUOTE]

[B]Nebi kıssalarının laf olsun için verilmediği ortadayken
Bunu nasıl hayata yedirebiliriz'in tezahürüdür bu barış kardeşim.
Hem geminiz olacak ve hem sağlam zeminde seyredecek
Bir fasık gemiye tasallut ederse, asalar, baltalar ve kurbanlar devreye girecek.
Bu konuda bir yazı yazılabilir aslında.
Bir deneyim bakalım, ortaya ne çakıcak[/B]

dost1 11. January 2011 05:06 PM

Selamun Aleykumé Değerli hiiç Kardeşim!

[QUOTE=hiiic;7541]Aman yarabbi bu ne korkunç birşey,
Burdada aynı durumda bir ablamız kanserden vefaat etti. Evladı anasız babasız, bu insanın yüreğini parçalıyor, ne olacak o çocuklara,,, bu memleketin camiye imama ihtiyacı mı var hala devamlı gözleri dönmüşcesine dikiyorlar...[/QUOTE]

İslam yozlaştırılmasaydı. Salat namazlaştırılmasaydı... İnsanlar ölen kardeşleri için namaz kılmaya/dua etmeye değil de salata/destek olmaya çağrılsaydı... Çağrılanlar musallaya koşarak giderler ve geride kalan bu çocukların gelecek yaşamlarını sağlayacak destek hareketinde bulunurlardı.

Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz.

TEBYİN 12. January 2011 07:56 AM

[B]Hani ayette diyor ya
ALLAH VE RASÜLÜ NEBİSİNE SALAT (YUSALLUNE) EDER
Bu ayetteki YUSALLUNEyi namaz olarak çevirsek..
Ortaya nasıl bir ucube çıkar acep?[/B]

TEBYİN 25. January 2011 08:09 AM

[QUOTE=dost1;8117]Selamun Aleykumé Değerli hiiç Kardeşim!



İslam yozlaştırılmasaydı. Salat namazlaştırılmasaydı... İnsanlar ölen kardeşleri için namaz kılmaya/dua etmeye değil de [SIZE="4"][COLOR="Red"]salata/destek olmaya çağrılsaydı... [/COLOR][/SIZE]Çağrılanlar musallaya koşarak giderler ve geride kalan bu çocukların gelecek yaşamlarını sağlayacak destek hareketinde bulunurlardı.

Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz.[/QUOTE]

[B]
Bunu yapamazlar çünki bu millet zekatını verirken bile nasıl cimrileşiyor değil mi abi?
Allahın mülkünde kendini de mülk sahibi görenler oldukça, SALAT ta doğru anlaşılmayacak ZEKAT ta[/B]

TEBYİN 25. January 2011 01:11 PM

[SIZE="4"]SALÂT LÂF İLE OLMAZ HARCAMA İLE OLUR

İnsanın oturduğu yerden, lâfla salâtta bulunamayacağı, salât için mutlaka “harcama” gerektiği, Kur’ân'da çok açık bir ifade ile belirtilmiştir:
[COLOR="Red"]
Yine bedevilerden kimi de vardır ki, onlar, Allah'a ve âhiret gününe inanır ve harcadığını Allah katında yakınlıklar ve Elçi'nin destekleri edinir [sayar]. Gözünüzü açın! Şüphesiz bu, onlar için bir yakınlıktır. Allah onları yakında rahmetine girdirecektir. Şüphesiz Allah, gafûr'dur, rahîm'dir. (Tevbe/99)[/COLOR]

Salâtın “harcama” ile yapılacağını bildiren bu âyet, dinimizin yegâne kaynağı Kur’ân'da duruyorken, “lâf”tan ibaret bir salât uygulaması, maalesef din diye inanılan ve yaşanılanların arasına girmiş durumdadır. Dil-din ilişkisi açısından hareketle kavramların içi boşaltılmak ve sözcüklerin anlamı saptırılmak Sûretiyle din tüccarları tarafından icat edilen ucûbe bir din kapsamında pek revaçta olan bu uygulamaya; “salâvât getirme”, “salâvâtı şerîfe okuma” denmektedir. Bu konudaki çarpıklık öyle boyutlara ulaşmıştır ki, “Salâte'n-Tünciye”, “Salâte'n-Nâriye”, “Salât-ı Tefriciye” vs. gibi çeşit çeşit “salâvât” modelleri oluşturulmuş ve bunları okumak bütün ibadetlerin önüne geçirilmiştir. Meselâ, camilerde imamın namaz bitiminde okuduğu duadan sonra “Lillâhi'l-Fâtiha” demesine karşılık, cemaat, Fâtiha okuyacağı yerde, “Allahümme salli alâ seyyidinâ…” diye salâvât okur hâle gelmiştir. Çünkü salâvât getirmekle ilgili binlerce hadîs uydurulmuş ve şefaat de buna bağlanmıştır.

Salâvatla ilgili bu kadar çarpık yönlendirmeye delil olarak ise, –tahrif edilerek çevirilen ve yanlış tebyin (onlar tefsir diyorlar) edilen– Ahzâb/56 âyeti gösterilmiştir.

Yanlış çevirilen bu meallerden; Allah ve meleklerin Peygamber'e salâvât getirdikleri, müslümanların da salâvât getirmeleri gerektiği şeklinde bir anlam çıkmaktadır.

“Salâvât getirmek nedir?” sorusu ise, ilmihâllerde ve “Allahümme salli . .” vb. demek olarak cevaplandırılmıştır.

“Salâvât getirme” ya da “salâvâtı şerîfe okuma”nın ne manaya geldiğini anlamak için, –salât sözcüğünün “zihnî ve mâlî destek” demek olduğunu akıldan çıkarmadan– yine Kur’ân'a müracaat etmek gerekmektedir:[/SIZE]


[url]http://www.istekuran.com/index.php?page=salatvenamaz#SalatLafIleOlmazHarcamaIleOlur[/url]

TEBYİN 31. January 2011 11:29 AM

[B][I]Salat'ın tam ne manaya geldiğini anlamadan SALAT icra edilemez.
Bu sebeple, iştekuran sitesinden bu yazıyı bölüm bölüm vererek, konu hakkındaki bilgilerimizi tazeleyelim inş.
[/I][/B]


[SIZE="4"][COLOR="DarkRed"][SALÂT]
ANLAMI

الصّلوة [salât] sözcüğünün yapı olarak, ص ل ى [saly] ve ص ل و [salv] köklerinden türemiş olması mümkün görünmektedir. Dilbilgisi kurallarına göre her iki kökten de türemiş olabilir. Zira hem ص ل ى [saly] hem de ص ل و [salv] sözcükleri, son harflerinin “harf-i illet” olması sebebiyle “nâkıs”tırlar ve bu köklerden bir sözcük türediğinde, köklerin sonundaki harf-i illetler düşerek başka harfe dönüşür. Bu durumda, türeyen yeni sözcüğün, bu köklerin hangisinden türediği konusunda ciddi bir araştırma yapılmadığı takdirde ortaya bazı karışıklıklar çıkabilmektedir. Nitekim ص ل و [salv] kökünden olan kalıpların birçoğunun çekimlerinde و [vav] harfi, “galb” [değişim] neticesi ى ]ya]ya dönüşmekte ve bu şekilde türeyen sözcükler, ilk bakışta ص ل ى [saly] kökünden türemiş gibi görünmektedir.

Bu gibi durumlarda Kur’ân'ın mesajını doğru anlamak için yapılacak ilk iş, sözcüğün türemiş olabileceği köklerin anlamlarına bakmaktır. Bu sebeple biz de tahlilimize, الصّلوة [salât] sözcüğünün türemiş olabileceği ص ل ى [saly] veص ل و [salv] köklerinin anlamları ile başladık.

صلى [saly, sıla]; “pişirmek, yakmak, ateşe atmak-ateşe girmek, yaslamak” anlamına gelir. Sözcük bu manada Hâkka Sûresi'nde geçmektedir:

Sonra cahîme [cehennem] sallayın onu [صلّوه/sallûhû]. (Hâkka/31)

Bundan başka, sözcük Kur’ân'da birçok kez, bu kökten türemiş olan إصلوها [islavhâ], يصلى [yeslâ], وسيصلون [veseyeslavne], ساصليه [seüslîhi], لايصلاها [lâ yeslâhâ] gibi farklı kalıplar hâlinde yine aynı anlamda yer almıştır. Meselâ, صلى [s-l-y] kökünden türemiş olan المصلّين [musallîn] sözcüğü, “destek veren, yardım eden” anlamında değil, “hayvanının sırtına, uyluğuna yaslanan” anlamında kullanılmaktadır.[1]

صلى[saly] sözcüğü, Türkçe'deki “sallamak” ve “yaslamak” sözcüklerinin de kaynağıdır.

Ancak, konumuz olan salât sözcüğünün kökünün saly olduğu varsayılırsa, Kur’ân'da geçen tüm الصّلوة [salât] sözcüklerinin ve türevlerinin “ateşe atmak, yaslamak” anlamında olduğunu kabul etmek gerekecektir ki bu durumda, meselâ Kevser Sûresi'ndeki صلّ [salli] emrinden, “onu ateşe at” veya Ahzâb/56'daki صلّواعليه [sallû aleyhi] ifadesinden, “o'nu [Muhammed'i] ateşe sallayın/atın” anlamı çıkarmak gerekecektir. Sonuç olarak, “yardım, destek, çaba, gayret” anlamlarına gelen الصّلوة [salât] sözcüğüyle, “ateşe atmak, ateşe yaslamak, pişirmek, yakmak” anlamındak صلى [saly] sözcüğü arasında herhangi bir mana ilişkisi kurma imkânı yoktur.

ص ل و[salv]: İsim olarak “uyluk, sırt” demek olan sözcük şöyle açıklanır: صلو [salv], “insanın ve dört ayaklı hayvanların sırtı, kalça ile diz arası” anlamına gelir.[2]

Bu anlam doğrultusunda fiil olarak kullanıldığında sözcük; “uyluklamak, sırtlamak” anlamına gelir ki, uyluğun [bacağın, diz ile kalça arasındaki bölümünün] yatay duruma getirilerek bir yükün altına uzatılması şeklinde bir hareket olan “uyluklamak” da, bir yükü sırta almak demek olan “sırtlamak” da, yük altına girmeyi, yüke destek vermeyi ifade eder.

Bize göre salât sözcüğünün kökü saly değil, salv'dir. Sözcüğün aslı ise صلوة [salvet] olup, kök sözcük nâkıs [son harfi illetli] olduğundan, genel dilbilgisi kuralları gereği صلوة [salvet] sözcüğü,الصّلوة [salât] şekline dönüşmüştür. Nitekim sözcüğün çoğulu olan صلوات [salavât] sözcüğünde, kök sözcüğün asıl harfi olan و [vav] açıkça ortaya çıkmaktadır. Bu durum, başka birçok sözcük için de geçerlidir. Meselâ, ğazâ [savaştı] sözcüğünün mastarı غزوة [ğazve]dir ve ğazve'nin çoğulu غزوات [ğazevât] olarak gelir. Diğer fiil çekimlerinde de ğazâ'nın “vav”ı, ya ى [ya]ya dönüşür yahut da düşer. Zaten salât sözcüğünün, s-l-v kökünden türediği hususunda ittifak olduğu içindir ki, bir anlam karışıklığı olmasın diye mushaflarda salât sözcüğü, الصلاة şeklinde ا [elif] ile değil, الصّلوة şeklinde و [vav] ile yazılır.

Diğer taraftan, صلو [s-l-v] kökünden türemiş olan صلّى [sallâ] (mastarı salât) sözcüğünün anlamı, Kıyâmet/31-32'de, hiçbir yanlış anlamaya meydan vermeyecek şekilde net olarak açıklanmıştır:

فلا صدّق ولا صلّى ولاكن كذّب و تولّى [felâ saddaqa velâ sallâ velâkin kezzebe ve tevellâ=O, ne tasdik etti ne de çaba harcadı/destekledi. Ama yalanladı ve geri durdu].

Görüldüğü gibi yukarıdaki cümlede dört eylem zikredilmiş, bu eylemlerden ikisi diğer ikisinin karşıtı olarak gösterilmiştir. Şöyle ki: صدّق [saddaqa]nın karşıtı olarak كذّب [kezzebe], yani “tasdik etme”nin karşıtı olarak “tekzib etme, yalanlama” fiili kullanılırken, صلّى [sallâ] fiilinin karşıtı olarak da تولّى [tevellâ] fiili kullanılmıştır. Kalıbı itibariyle “süreklilik” anlamı taşıyan tevellâ sözcüğü; “sürekli geri durmak, sürekli yüz dönmek, lakayt kalmak, ilgisizlik, pasiflik ve yapılmakta olan girişimleri kösteklemek” demek olduğuna göre, تولّى [tevellâ]nın karşıtı olan صلّى [sallâ] da; “sürekli olarak destek olmak, seyirci kalmamak” anlamına gelmektedir.

Anlamı Kur’ân'da bu kadar açık olarak belirtilmesine rağmen salât sözcüğü, ünlü bilgin Râgıb el-İsfehânî'nin Müfredât adlı eserinde, “Lügat ehlinin çoğu, salât; ‘dua, tebrik ve temcit’tir demiştir” ifadesiyle âdeta geçiştirilmiştir.

Sonuç olarak الصّلوة [salât] sözcüğünün anlamını; “destek olmak, yardım etmek, sorunları sırtlamak; sorunların çözümünü üzerine almak” şeklinde özetlemek mümkündür. Ancak hemen belirtmek gerekir ki, buradaki sorunlar, sadece bireysel sorunları değil, aynı zamanda toplumsal sorunları da kapsamaktadır. Dolayısıyla الصّلوة [salât] sözcüğünün anlamını, “yakın çevrede bulunan muhtaçlara yardım” boyutuna indirgemek doğru olmayıp, “topluma destek olmak, toplumu aydınlatmak, toplumun sorunlarını sırtlamak, üstlenmek ve gidermek” boyutunu da içine alacak şekilde geniş düşünmek gerekir. Yapılacak yardımın, sağlanacak desteğin gerçekleştirilme şeklinin ise “zihnî” ve “mâlî” olmak üzere iki yönü bulunmaktadır:

• Zihnî yönü ile salât; eğitim ve öğretimle bireyleri, dolayısıyla da toplumu aydınlatmak, rüşde erdirmek; en sağlam yola iletmek;

• Mâlî yönü ile salât; iş imkânları ve güvence sistemleri ile ihtiyaç sahiplerine yardım etmek, onları zor günlerinde sırtlamak, böylece de toplumun sıkıntılarını gidermektir.[/COLOR][/SIZE]

TEBYİN 1. February 2011 12:28 PM

[SIZE="4"] إقام الًصّلوة [İQÂMİ'S-SALÂT=SALÂT'IN İKÂMESİ]

Kur’ân'daki, “salât'ın ikâmesi” ile ilgili emir ve haber cümlesi niteliğindeki ifadeler genellikle “namazı doğru kılın, namazlarını dosdoğru kılarlar” şeklinde çevirilegelmiştir. Bizim, sözcüklerin anlamları üzerinden yaptığımız tahlil ise bu çevirilerin, ifadenin anlamını yansıtması bakımından yetersiz kaldığını, hatta yanlış olduğunu göstermektedir.

Görüldüğü gibi ifade إقام[iqâm] ve الصّلوة [es-salât] sözcüklerinden oluşmaktadır. Salât sözcüğünün ne anlama geldiği yukarıda açıklandığı için, burada إقام[iqâm] sözcüğünü tahlil edeceğiz.

ق و م [q-v-m] harflerinden oluşan إقام[iqâm] sözcüğü, “oturmak” fiilinin karşıtı olan qıyâm sözcüğünün if‘âl babından mastarıdır ve lügatlerde bu kalıbın anlamı; “ayağa kaldırmak, dikmek, ayakta tutmak” olarak belirtilmiştir.

Buna göre إقام الصّلوة [iqâmi's-salât] tamlamasının anlamı da; “zihnî ve mâlî yönlerden yapılan yardım ve destekle sorunların üstlenilerek giderilmesi işlerinin gerçekleştirilmesi ve bunun sürdürülmesi, yani ayakta tutulması” demektir. Bunu somutlaştırarak ifade etmek gerekirse “salâtın iqâmesi”;

• Zihnî yönü ile, eğitim ve öğretimin yapılması için okullar, halk evleri, halk eğitim merkezleri açılması ve bunların ayakta tutulması,

• Mâlî yönü ile, iş alanları açılması, Emekli Sandığı, Bağkur, SSK gibi sosyal güvenlik sistemlerinin teşkil edilmesi, yoksul ve yetimlerin desteklenerek -bekâr ve dulların evlendirilmesi de dâhil- sorunlarının sırtlanması, dertlerine deva olunması için kurumlar oluşturulması ve bunların yaşatılarak ayakta tutulması demektir.
[COLOR="DarkRed"]

SALÂT'IN AMACI NEDİR, SALÂTI KİMLER İKÂME EDER?[/COLOR]

Zihnî yönüyle salâtın amacı; ikna etmek Sûretiyle insanı aydınlatmak, rüşde erdirmek ve Allah ile kul arasındaki ilişkiyi canlı tutmaktır:

Rüşd sözcüğü, “doğru ve eğriyi ayırt etme bilinci, zihinsel olgunluk, doğru yolu bulup ona girmek, iyi ve doğru olan şeyleri yapabilme olgunluğuna ulaşmak” demektir. Nitekim Rabbimiz, Kur’ân'ın insanları, “rüşd”e (Cinn/2) ve “en doğru ve en sağlam şeye” (İsrâ/9) kılavuzladığını ifade etmek Sûretiyle rüşd'ün, “en doğru ve en sağlam şey” olduğunu bildirmiştir. Buna göre rüşd sözcüğünün Kur’ân açısından manasını; “İslâm'ın öngördüğü olgunluğa ulaşmak ve yaşamak” diye tarif etmek mümkündür. Ancak, insanın rüşde kılavuzlanması Kur’ân'da, “beyin yıkama veya büyüleme” şeklinde değil, “aklı kullandırmak Sûretiyle bilinçlendirme”, yani “ikna etme” şeklinde gerçekleştirilmektedir. O hâlde, Kur’ân tebyini ile yapılan salâtın [zihnî desteğin] amacı da, insanları ikna ederek rüşde erdirmekten başka birşey değildir. Bu hususu Rabbimiz, Kendisinin ve meleklerinin ettiği salâtın [sağladığı desteğin] amacının, insanları karanlıklardan aydınlığa çıkarmak olduğunu bildirerek teyit etmiştir:

O, sizleri karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için size destek verendir. O'nun melekleri de destek verirler. Ve O, mü’minlere çok merhametlidir. (Ahzâb/43)

Oluşturulmuş eğitim-öğretim kurumlarında, insanlar reşit olurlarken, bir taraftan da kendileri ile Allah arasındaki ilişkileri sorgularlar ve böylece de, toplumun özlemini duyduğu “ideal insan” oluşur.

Hiç şüphesiz ki Ben, Allah'ın ta kendisiyim. İlâh diye bir şey yoktur Benden başka. O hâlde Bana kulluk et ve Beni anmak için salâtı ikâme et. (Tâ-Hâ/14)

Zikrullâh [Allah'ın anılması], “Allah'ın bizler üzerindeki haklarını, bize sunduğu nimetleri düşünmek, kul olarak O'na karşı sorumluluklarımızı yerine getirip getirmediğimizin kontrolünü yapmak ve verdiği görevleri eksiksiz yerine getirmek, nimetlerine karşı şükredip nankörlük etmemektir. Daima bu bilinç içerisinde olmak”tır.[/SIZE]

TEBYİN 5. February 2011 09:07 AM

[SIZE="4"]SALÂT, ZEKÂT [VERGİ] ve İNFAK [BAĞIŞ] İLE İKÂME EDİLİR

Kur’ân'da, Salâtı ikâme edin, Salâtı ikâme ettiler v Salâtı ikâme ederler ifadeleri ile birlikte Zekâtı da verin, Zekâtı da verdiler ve Zekâtı da versinler ifadelerinin de yer almasının nedeni, mâlî destek olmadan salâtın ikâme edilemeyeceğidir, yani sosyal destek ve eğitim-öğretim kurumlarının parasız, mâlî yardımsız oluşturulamayacağı ve yaşatılamayacağı gerçeğidir.

Konuya ait şu âyetler dikkate alınmalıdır:

Şüphesiz iman eden ve sâlihâtı işleyen, salâtı ikâme eden ve zekâtı verenlerin Rabb'leri katında mükâfâtları vardır. Ve onlar üzerine hiçbir korku yoktur, onlar üzülmezler de. (Bakara/277)

İşte bu kitap –kendisinde kuşku yoktur–; gaybda iman eden, salâtı ikâme eden, kendilerini rızıklandırdığımız şeylerden infak eden, sana indirilene ve senden önce indirilene iman eden muttakiler –ki bunlar, âhirete de kesinlikle inanırlar– için bir kılavuzdur. (Bakara/2-4)

Salâtı [eğitim-öğretimi, sosyal yardım kurumunu] dikiniz/ayakta tutun, zekâtı verin, rükû edenlerle birlikte siz de rükû edin! (Bakara/43)

Ve hani Biz, İsrâîloğulları'nın mîsakını [kesin sözünü] almıştık: “Allah'tan başkasına kulluk etmeyeceksiniz, ana-babaya, yakınlığı olanlara, yetimlere, miskinlere de iyilik yapacaksınız, insanlara güzelliği söyleyin, salâtı ikâme edin ve zekâtı verin.” Sonra çok azınız müstesna olmak üzere yüz çevirdiniz. Ve siz yüz çevirenlersiniz. (Bakara/83)

Ve siz salâtı ikâme edin ve zekâtı verin! Kendiniz için önceden her ne iyilik yaparsanız, Allah katında onu bulursunuz. Şüphesiz Allah, yaptıklarınızı en iyi görendir. (Bakara/110)

Şu haram aylar çıktığı zaman o müşrikleri nerede bulursanız öldürün, onları yakalayın, hapsedin ve her gözetleme yerinde onlar için oturun. Artık, eğer tevbe ederlerse, salâtı ikâme ederlerse ve zekâtı verirlerse, artık onların yollarını serbest bırakın. Şüphesiz Allah, gafûr'dur, rahîm'dir. (Tevbe/5)

Eğer tevbe ederlerse, salâtı ikâme ederlerse ve zekâtı verirlerse, bundan sonra onlar, dinde kardeşleriniz olurlar. Ve Biz, âyetleri, bilen bir kavm için detaylandırıyoruz. (Tevbe/11)

İnanan erkekler ve inanan kadınlar; bunların bazısı bazılarının velîleridirler. Bunlar ma‘rûfu emrederler, münkerden vazgeçirirler, salâtı ikâme ederler, zekâtı verirler, Allah'a ve O'nun Elçisi'ne itaat ederler. İşte bunlar, Allah onlara rahmet edecektir. Şüphesiz Allah, azîz'dir, hakîm'dir. (Tevbe/71)

Peki, Rabbinden sana indirilenin gerçek olduğunu bilen kimse, kör olan kimse gibi midir? Şüphesiz ancak Allah'ın ahdini yerine getiren, antlaşmayı bozmayan, Allah'ın birleştirilmesini istediği şeyi birleştiren, Rabb'lerine haşyet duyan ve hesabın kötülüğünden korkan, Rabb'lerinin rızasını kazanmak arzusuyla sabreden, salâtı ikâme eden ve kendilerine verdiğimiz rızıklardan gizli ve açık infak eden ve çirkinlikleri güzelliklerle ortadan kaldıran kişiler öğüt alıp düşünürler. İşte bu yurdun akıbeti; adn cennetleri kendilerinin olanlardır. Onlar, atalarından, eşlerinden ve soylarından sâlih olanlar oraya [adn cennetlerine] gireceklerdir. Melekler de her kapıdan yanlarına girerler: “Sabrettiğiniz şeylere karşılık sizeselâm olsun! Bu yurdun sonu ne güzeldir!” (Ra‘d/19-24)

Ve Biz, her ümmet için, Allah'ın kendilerine hayvanların behiminden rızık olarak verdikleri üzerine O'nun adını ansınlar diye bir mense [ibadet yeri/ibadet biçimi] kıldık. İşte, sizin ilâhınız, bir tek ilâhtır. Onun için yalnız O'na teslim olun. Allah anıldığı vakit kalpleri titreyen, kendilerine isabet edene sabreden, salâtı ikâme eden ve kendilerini rızıklandırdığımız şeylerden infak eden, Allah'a içtenlikle boyun eğenlere müjdele. (Hacc/34-55)

İşte o kimseler [Allah'a yardım ettikleri için Allah'ın yardımına mazhar olmuş kimseler], eğer kendilerine yeryüzünde bir güç verilirse, salâtı ikâme etmişlerdir, zekâtı vermişlerdir, ma‘rûfu emretmişlerdir ve münkerden alıkoymuşlardır. İşlerin sonucu sadece Allah'a âittir. (Hacc/41)

Ve Allah uğrunda gerektiği gibi cihad edin. O, sizi O seçti ve dinde; babanız İbrâhîm'in milletinde sizin için bir zorluk kılmadı. O, daha önce ve işte bunda [Kur’ân'da], Elçi'nin size şâhid olması, sizin de insanlara şâhid olmanız için, sizi “Müslümanlar” olarak isimledi. Öyleyse, salâtı ikâme edin, zekâtı verin ve Allah'a sarılın. O, sizin Mevlânızdır [yol gösteren, yardım eden, koruyan yakınınızdır]. O, ne güzel Mevlâ ve ne güzel yardımcıdır! (Hacc/78)

Evlerinizde vakarla oturun, ilk câhiliye kadınlarının süslerini açığa vurması gibi, siz de süslerinizi açığa vurmayın; salâtı ikâme edin, zekâtı verin, Allah'a ve Elçisi'ne itaat edin. Ey ehl-i beyt! Gerçekten Allah, sizden ricsi [kiri; rahatsızlık veren şeyleri] gidermek ve sizi tertemiz kılmak ister. (Ahzâb/33)

Ve yük çeken bir kimse, başkasının yükünü yüklenmez. Eğer ağır yüklü bir kimse, onun yüklenilmesine çağırsa da ondan hiçbir şey yüklenilmeyecek; bir akrabası olsa bile. Şüphesiz sen ancak Rabb'lerine karşı gaybda haşyet duyan ve salâtı ikâme edenleri uyarırsın. Her kim arınırsa ancak kendisi için arınır. Dönüş de yalnızca Allah'adır. (Fâtır/18)

İşte, verilen herhangi bir şey basit hayatın kazanımıdır. Sadece dünya hayatının geçici bir menfaatidir. Allah katında bulunanlar ise; iman eden ve sadece Rabb'lerine tevekkül eden, günahın büyüklerinden ve hayâsızlıktan kaçınan ve öfkelendikleri zaman bağışlayan, Rabb'lerinin çağrısına cevap veren, salâtı ikâme eden, işleri de kendi aralarında şûrâ [görüşme, danışma] olan, kendilerini rızıklandırdığımız şeylerden infak eden ve kendilerine bağ [bir zulüm ve saldırı] isabet ettiği zaman birbirleriyle yardımlaşan/intikam alan kimseler için daha hayırlı ve daha kalıcıdır. (Şûrâ/36-39)

İman eden kullarıma söyle: “Salâtı ikâme etsinler, alış-veriş ve dostluğun olmadığı bir günün gelmesinden önce, kendilerini rızıklandırdığımız şeylerden açık ve gizli olarak infakta bulunsunlar.” (İbrâhîm/31)

Ve hani bir zaman İbrâhîm, “Rabbim! Bu şehri güvenli kıl! Beni ve oğullarımı putlara tapmaktan uzak tut! Rabbim! Şüphesiz onlar [putlar] insanlardan bir çoğunu saptırdılar. Şimdi kim bana uyarsa, artık o, şüphesiz bendendir; kim bana karşı gelirse, … Artık Sen şüphesiz çok bağışlayan ve çok merhamet edensin. Rabbimiz! Şüphesiz ben çocuklarımdan bir bölümünü salâtı ikâme etmeleri için, Senin dokunulmazlaşmış Evinin yanında, ekinsiz bir vâdiye yerleştirdim. Rabbimiz! Şükretmeleri için artık Sen de insanlardan bir kısmının gönüllerini onlara meylettir. Ve onları bazı meyvelerden rızıklandır. Rabbimiz! Şüphesiz Sen bizim gizlediğimiz şeyleri ve açığa vurduğumuz şeyleri bilirsin. –Ve yerde ve gökte, hiçbir şey Allah'a gizli kalmaz.– İhtiyarlık halimde bana İsmâîl'i ve İshâk'ı lütfeden Allah'a hamd olsun. Şüphesiz ki Rabbim duamı çok iyi işitendir. Rabbim! Beni salâtı ikâme eden kıl! Soyumdan da. Rabbimiz! Duamı da kabul et! Rabbimiz! Hesabın kurulduğu günde benim için, anam-babam için ve mü’minler için mağfirette bulun!” demişti. (İbrâhîm/35-41)

Oysaki onlara sadece, dini yalnız Allah için arındıran kişiler halinde sadece Allah'a kulluk etmeleri, salâtı ikâme etmeleri, zekâtı vermeleri emredilmişti. Ve işte bu, doğru/eksiksiz/aşınmaz dindir. (Beyine/5)

Sizin velîniz [size yakın olan] Allah'tır, O'nun Rasûlu'dür, bir de rükû eder bir halde [hanif olarak] salâtı ikâme eden, zekâtı veren iman eden kimselerdir. (Mâide/55)

Ta-Sin. Bunlar, salâtı ikâme eden, zekâtı veren ve âhirete de kesin olarak inanan kişilerin ta kendileri olan mü’minler için hidâyet rehberi ve müjdeci olmak üzere Kur’ân'ın ve apaçık/açıklayıcı bir kitabın âyetleridir. (Neml/1-3)

İşte bunlar, salâtı ikâme eden, zekâtı veren, âhirete de kesin olarak inananların ta kendileri olan muhsinler [güzellik-iyilik üretenler] –ki işte bunlar, Rabb'leri tarafından bir hidâyet üzeredirler. Ve onlar kurtuluşa erecek olanların ta kendileridir– için bir hidâyet ve rahmet olmak üzere yasalar içeren o kitabın âyetleridir. (Lokmân/2-5)

Kendilerine, “Elinizi çekin, salâtı ikâme edin, zekâtı verin” denenleri görmedin mi? Sonra savaş üzerlerine yazıldığında, onlardan bir grup, Allah'ın haşyeti gibi yahut haşyetçe daha şiddetli olarak insanlara haşyet duyarlar. Ve, “Rabbimiz! Ne diye savaşı üzerimize yazdın, bizi yakın bir zamana ertelemeli değil miydin?” dediler. De ki: “Dünyanın kazanımı çok azdır. Âhiret ise muttakiler için daha hayırlıdır ve siz bir hurma çekirdeğindeki ipince bir iplik kadar bile haksızlığa uğratılmayacaksınız.” (Nisâ/77)

Sonra (korku halindeki) salâtı tamamlayınca, artık Allah'ı ayakta, oturarak, yan yatmışken anın. Sükûnet bulduğunuzda/güvene erdiğinizde, salâtı ikâme edin. Hiç şüphesiz ki salât, mü’minler üzerine vakti belirlenmiş bir yazgıdır. (Nisâ/103)

Fakat onlardan ilimde derinleşmiş olanlar ve iman edenler, sana indirilene ve senden önce indirilenlere iman ederler. Onlar, salâtı ikâme eden, zekâtı veren, Allah'a ve âhiret gününe iman edenlerdir. İşte onlar, Bizim büyük bir mükâfât vereceklerimizdir. (Nisâ/162)

Ve rahmet olunmanız için salâtı ikâme edin, zekâtı verin ve o Elçi'ye itaat edin. (Nûr/56)

Başbaşa konuşmanızdan önce sadakalar vermekten korktunuz mu? İşte, yapmadınız. Ve Allah, sizin tevbenizi kabul etti. Artık salâtı ikâme edin, zekâtı verin, Allah'a ve Elçisi'ne itaat edin. Ve Allah, yaptıklarınızdan en çok haberi olandır. (Mücâdele/13)

Hiç kuşkun olmasın, Rabbin senin gecenin üçte-ikisinden daha azını, yarısını, üçte-birini ayakta geçirmekte olduğunu biliyor. Seninle beraber olanlardan bir grup da öyle. Allah, geceyi de gündüzü de ölçüye bağlar. Sizin onu kuşatamayacağınızı bildi de size tevbe nasip etti. O hâlde Kur’ân'dan kolay geleni okuyun! Sizden hastalar olacağını bildi. Bir kısmının yeryüzünde dolaşıp Allah'ın fazlından bir şeyler isteyeceklerini, diğer bir kısmının da Allah yolunda çarpışacaklarını bildi. O hâlde ondan kolay geleni okuyun! Salâtı ikâme edin, zekâtı verin! Güzel bir ödünçle Allah'a ödünç verin! Öz benlikleriniz için önden gönderdiğiniz iyiliğin, Allah katında hayrını daha çok, ödülünü daha büyük olarak bulacaksınız. Allah'tan af dileyin! Hiç kuşkusuz Allah çok affedici, çok esirgeyicidir. (Müzzemmil/20)

Gerçekte inananlar, Allah anıldığında kalpleri ürperen ve âyetleri onlara okunduğunda, bunun, inançlarını artırdığı ve sadece Rabb'lerine güvenen kimselerdir. Onlar, salâtı ikâme ederler ve kendilerini rızıklandırdığımız şeylerden infakta bulunurlar. İşte bunlar, inananların ta kendisidir. Onlara Rabb'leri katında dereceler, bağışlama ve saygın bir rızık vardır. (Enfâl/3)
SALÂTI MÜ’MİNLER İKÂME EDERLER

Allah'ın mescidlerini, ancak Allah'a ve âhiret gününe inanan, salâtı ikâme eden [zihnî ve mâlî desteği oluşturup ayakta tutan], zekâtı veren ve sadece Allah'a haşyet duyan kimseler imar ederler. Artık işte onların, hidâyet üzere olanlardan olmaları umulur. (Tevbe/18)

Ve yeryüzünde sefere çıktığınız zaman, kâfir kimselerin sizi fitnelendirmesinden [size bir kötülük yapacağından] korkarsanız, salâtan kısaltmanızda sizin için bir sakınca yoktur. Şüphesiz kâfirler sizin için apaçık düşmandırlar. Ve sen onların içinde bulunup da onlar için salât ikâme ettiğin zaman [eğitim, öğretim verdiğin zaman], içlerinden bir kısmı seninle beraber dikilsinler [eğitime katılsınlar], silâhlarını da yanlarına alsınlar. Bunlar boyun eğdiklerine [ikna olduklarında], arka tarafınıza geçsinler. Sonra salâta katılmamış [eğitim-öğretim almamış] diğer bir kısmı gelsin seninle beraber salât etsinler [eğitim, öğretim yapsınlar] ve tedbirlerini ve silâhlarını alsınlar. Kâfirler, silâhlarınızdan ve eşyanızdan gâfil olsanız da size ani bir baskın yapsınlar isterler. Eğer size yağmurdan bir eziyet erişir veya hasta olursanız, silâhlarınızı bırakmanızda sizin için bir sakınca yoktur. Tedbirinizi de alın. Şüphesiz Allah, kâfirlere alçaltıcı bir azap hazırlamıştır. Sonra (korku halindeki) salâtı tamamlayınca, artık Allah'ı ayakta, oturarak, yan yatmışken anın. Sükûnet bulduğunuzda/güvene erdiğinizde, salâtı ikâme edin. Hiç şüphesiz ki salât, mü’minler üzerine vakti belirlenmiş bir yazgıdır. (Nisâ/101-103)
ALLAH'IN PEYGAMBER'E ve İNSANLARA SALÂTI

O, sizleri karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için size destek verendir. O'nun melekleri de destek verirler. Ve O, mü’minlere çok merhametlidir. (Ahzâb/43)

Şüphesiz Allah ve melekleri Peygamber'i destekliyorlar [yardım ediyorlar]. Ey mü’minler! Siz de o'na destek olun [yardım edin] ve o'nun güvenliğini tam bir güvenlikle sağlayın! (Ahzâb/56)

O [Allah], sizi karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için kuluna apaçık âyetlei indirendir. Ve şüphesiz Allah, size çok şefkatli, çok merhametlidir. (Hadîd/9)

Ve de kesinlikle Biz sizi korkudan, açlıktan bir şeylerle; ve mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltme ile belalandıracağız [imtihan edeceğiz]. Başlarına bir musibet geldiği zaman, “Biz şüphesiz Allah'a aidiz ve yalnız O'na döneceğiz” diyen şu sabredenleri müjdele! İşte onlar var ya, Rabb'lerinden, destekler ve rahmet onlaradır. İşte hidâyete erenler de onlardır. (Bakara/155-157)
BUNUN ÖRNEKLERİ

Ve hani sen, sabah erkenden mü’minleri savaş mevzilerine yerleştirmek için ehlinden ayrılmıştın. –Ve Allah, en iyi işitendir, ve en iyi bilendir.– O zaman sizden iki grup, Allah, kendilerinin velîsi olmasına rağmen bozulmaya yüz tutmuştu. Artık inananlar, yalnızca Allah'a tevekkül etsinler. Ve andolsun, sizler güçsüz iken, Allah, şükredesiniz diye size Bedir'de yardım etti. Öyleyse Allah'a takvâlı davranın. Hani sen inananlara, “Rabbinizin, indirilen/hulûl ettirilen üçbin melekle size yardım etmesi size yetmez mi?” diyordun. Eğer sabrederseniz ve takvâlı davranırsanız, evet (sizi Rabbiniz destekler). Ve eğer onlar, ansızın üzerinize gelseler, Rabbiniz size işaretlenmiş/eğiten/gönderilmiş beşbin melekle yardım eder. Ve Allah, bunu [yardımı] size sırf bir müjde olsun ve kalpleriniz bununla yatışsın diye yaptı. Ve bu yardım, sırf, O [Allah], küfretmiş olan kimselerden bir kısmının kökünü kessin yahut onları perişan etsin de kaybeden kimseler olarak dönüp gitsinler diye azîz ve hakîm Allah katındandır. (Âl-i İmrân/121-127)

Hani siz Rabbinizden yardım diliyordunuz da O [Rabbiniz], “Şüphesiz Ben işte ardarda bin melekle size yardım ediyorum” diye cevap vermişti. Ve Allah bunu sırf size bir müjde olsun ve bununla kalbleriniz yatışsın diye yapmıştı. Ve zafer ancak Allah katındandır. Şüphesiz Allah, azîz'dir, hakîm'dir. O sırada size, yine katından bir güven olarak bir uyku sardırıyordu, sizi temizlemek, şeytanın pisliğini sizden gidermek, yüreklerinize kuvvet vermek ve ayaklarınızı sağlam durdurmak için gökten üzerinize yağmur indiriyordu. İşte o anda Rabbin meleklere, “Şüphesiz Ben, sizinle beraberim, inanmış kimselere sebat verin. Ben, küfretmiş kimselerin yüreğine korku salacağım, hemen boyunların üstüne vurun, onlardan tüm parmak uçlarına [eklemlerine] da!” (Enfâl/9-12)

Melekler, o kâfirlerin yüzlerine ve sırtlarına vurarak, “Tadın bakalım kızgın ateşin azabını” diye onları vefat ettirirken bir görseydin. (Enfâl/50)

Hiç kuşkusuz, Allah, birçok yerde ve Huneyn Günü size yardım etti. Hani çokluğunuz size güven vermişti de onun size bir faydası olmamış ve yeryüzü bütün genişliğine rağmen size dar gelmişti. Sonra da arkası dönenler halinde kaçmıştınız. Sonra Allah, Elçisi'nin üzerine ve mü’minlerin üzerine huzurunu indirdi ve sizin görmediğiniz ordular indirdi. Küfreden kimseleri de azaba uğrattı. Ve işte bu, o kâfirlerin cezasıdır. Sonra, bunun [bütün bu olup bitenlerin] arkasından Allah, dilediği kimseye dönüş nasib eder. Ve Allah, çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir. (Tevbe/25-27)

Ey iman etmiş kimseler! Allah'ın üzerinizdeki nimetini hatırlayın. Hani size ordular gelmişti de Biz, onların üzerlerine bir rüzgâr ve sizin görmediğiniz ordular göndermiştik. Ve Allah, işlemiş olduklarınızı hakkıyla görüyordu. Hani onlar, üst tarafınızdan ve sizden daha aşağıdan size gelmişlerdi. Ve hani gözler kaymıştı, yürekler gırtlaklara ulaşmıştı. Ve siz Allah hakkında zan yaptıkça zan yapıyordunuz. Ve o vakit münâfıklar ve kalblerinde bir hastalık bulunanlar, “Allah ve Elçisi bize bir aldanıştan başka bir vaad yapmamış” diyorlardı. Ve hani bunlardan bir grup, “Ey Yesrib [Medîne] halkı! Sizin için duracak yer yok, hemen dönün” diyorlardı. Onlardan bir kısmı da, “Evlerimiz gerçekten savunmasızdır” diyerek Peygamber'den izin istiyorlardı. Hâlbuki onla [evleri] savunmasız değildi. Onlar sadece kaçmak istiyorlardı. Eğer onların üzerine, onların [evlerinin] her bir bucağından girilseydi, sonra da fitne çıkarmaları istenilseydi kesinlikle bunu yerine getirirlerdi. Buna fazla da beklemezlerdi. Ve hiç kuşkusuz onlar, bundan önce, arkalarını dönüp kaçmayacaklarına Allah'a ahid vermişlerdi. Ve Allah'ın ahdi sorumluluktur. (Ahzâb/9-15)

Ve Allah, o küfreden kişileri herhangi bir hayra ulaşmadan kinleriyle geri çevirdi. Ve Allah, mü’minlere savaşta kâfi geldi. Ve Allah kavî'dir [çok güçlüdür], azîz'dir [mutlak üstün olandır]. Hem de O [Allah], Kitap Ehlinden, onlarla [kâfirlerle/müşriklerle] yardımlaşanları kalelerinden indirdi. Ve kalplerine korku saldı: Siz onların bir kısmını katlediyordunuz, bir kısmını da esir alıyordunuz. (Ahzâb/25-26)[/SIZE]

TEBYİN 7. February 2011 07:33 AM

[SIZE="4"]PEYGAMBER'İN SALÂTI: TESBİH ve ÖĞÜT; EĞİTİM-ÖĞRETİM, İSLÂM İLKELERİNİ KURUMLAŞTIRMAK

Peygamber'in ve tüm peygamberlerin tebliğ ve tebyin [müjde, uyarı, öğüt] görevi kapsamındaki en önemli işlerinden biri “tesbîh”; Allah'ı noksan sıfatlardan arındırmak, tevhidi yerleştirmektir. Bu Rasûlullah'ın salâtı olduğu kadar diğer peygamberlerin de salâtıdır.

Güneşin dülûkundan [batmasından, kaybolmasından] gecenin kararmasına kadar salâtı ikâme et ve sabah Kur’ân'ını da. Çünkü sabah Kur’ân'ı görülecek şeydir. Ve geceden de. Ayrıca, sana özgü bir fazlalık olarak sen, onu [gece salâtını] teheccüd e [uyanıp ikâme et]! Rabbinin, seni güzel bir makama ulaştıracağı umulur. (İsrâ/78-79)

Sonra o [Zekeriyyâ] mihrabda dikilmiş destek verirken [eğitim, öğretim yaptırırken] melekler o'na, “Şüphesiz Allah sana, Allah'tan bir kelimeyi doğrulayıcı, efendi [bir önder], iffetli bir peygamber olarak, sâlihlerden müjdeliyor” diye seslendiler. (Âl-i İmrân/39)
TESBÎH

تسبيح [tesbîh] kelimesinin sözlükte, “havada ve suda hareket etmek, geçip gitmek, yüzerek uzaklara gitmek” demek olan سبح [sebh] kökünden türediğini; Kur’ân'daki anlamının da, Allah'ı O'na yakışmayan şeylerden uzak tutmak, yüceltmek, O'nun her türlü kemal sıfatlarla donanmış olduğunu kavramak ve bunu her vesile ile yüksek sesle söylemek olduğunu, Kalem/29'un tahlilinde belirtmiştik. Kısaca تسبيح [tesbîh], “yaratanı tüm nitelikleriyle tanımak ve tanıtmak”tır. Dolayısıyla tesbîh'in, 33'lük ve 99'luk tesbîhlerle de, –Ebû Hureyre'ye nisbet edilen rivâyetlerde zikredildiği üzere– namazlardan sonra 33 kere “sübhânallâh” denilmesiyle de bir alâkası yoktur.
İSMİN TESBÎHİ

Bir ismi tesbîh etmek [noksanlıklardan uzak tutup yüceltmek], aslında o ismin sahibini tesbîh etmektir. Çünkü bir ismin sahibinin yüceliği ve kutsallığı, ismin yüceliği ve arınmışlığı ile ifade edilir. Bir kısım âlimler, “İsim ile sahibi aynıdır” demişlerse de, hepsi ismin arındırılmasındaki maksadın, sadece ismin değil, ismin sahibinin arındırılmasına yönelik olduğunu kabul etmişlerdir. Dolayısıyla burada “ismin tesbîhi”nden maksat, kendisine yakışmayan isim ve sıfatların, Rabbimizden uzak tutulmasıdır.

Kur’ân'ın indiği dönemde Araplar arasında;

* Meleklerin, Allah'ın kızları olduğu,
* Üzeyr'in ve Îsâ'nın Allah'ın oğlu olduğu,
* Bazı melek ve putların Allah'a yaklaştırıcı olduğu,
* Cinnler ile Allah arasında bir neseb [soy bağı] ilişkisi bulunduğu gibi yanlış ve saçma inanışlar yaygındı.

İşte, “ismin tesbîhi” emri, bu tarz inançları yansıtan isim ve sıfatların Rabbimizin isim ve sıfatları arasından derhal çıkartılıp atılmasını gerektirir.

Peygamber'in toplumu ilk önce bu açıdan bilgilendirip eğitmesi, yani Allah'ı doğru olarak tanıtması gerekir.

O [Zekeriyyâ], “Rabbim! Benim için bir âyet [alâmet] kıl” dedi. O [Allah], “Senin âyetin [alâmetin], işaretle hariç, insanlara üç gün, konuşmamandır. Ve Rabbini çok an, sabah-akşa [daima] tesbîh et” dedi. (Âl-i İmrân/41)

O hâlde sana yakîn gelmesi için Rabbini hamd ile tesbîh et, secde edenlerden [boyun eğenlerden, teslim olanlardan] ol ve Rabbine kulluk et! (Hicr/98-99)

Artık onların söylediklerine sabret, hoşnutluğa erebilmen için güneşin doğuşundan önce de batışından önce de Rabbinin hamdi ile tesbîh et. Gecenin bazı saatleriyle gündüzün iki ucunda da tesbîh et! (Tâ-Hâ/130)

Ve sen, ölmeyen hayy'e [daima diri olana] güvenip dayan. Ve O'nu övgü ile arındır. Kullarının günahlarından haberdar olarak O [daima diri olan] yeter. (Furgân/58)

O halde sabret. Şüphesiz Allah'ın vaadi haktır. Günahın için affedilme iste ve akşam-sabah [her zaman] Rabbini hamdiyle tesbîh et. (Mü’min/55)

O nedenle, sen onların söylediklerine karşı sabret. Ve güneşin doğmasından önce ve batmasından önce Rabbini hamd ile tesbîh et, ve geceden bir bölümde. Ve secdelerin artlarında da O'nu tesbîh et. (Kaf/39-40)

Ve Rabbinin hükmüne sabret. Artık şüphesiz sen Bizim gözlerimizin önündesin. Kalktığın zamanda, gecenin bir kısmında ve yıldızların batışında Rabbinin övgüsü ile tesbîh et. Hadi O'nu tesbîh et! (Tûr/48-49)

Öyleyse büyük Rabbinin adını tesbîh et! (Vâkıa/74 ve 96)

Rabbinin Yüce adını tesbîh et! (A‘lâ/1)

Allah'ın yardımı ve zaferi geldiği ve insanları dalga dalga Allah'ın dinine girdiklerini gördüğün zaman, hemen Rabbinin övgüsüyle tesbîh et ve O'ndan bağışlanma dile. Şüphesiz O, tevbeleri çok kabul edendir. (Nasr/1-3)

O halde, çok büyük Rabbinin ismini tesbîh et [temize çıkar]! (Hâkka/52)
ÖĞÜT

Haydi öğüt ver/hatırlat; şüphesiz sen sadece bir öğütçüsün/hatırlatıcısın. Sen onların üzerinde bir zorba değilsin. (Ğâşiye/21-22)

Ve dinlerini oyun ve eğlence edinmiş/oyun ve eğlenceyi kendilerine din edinmiş, dünya hayatı kendilerini aldatmış olan kimseleri bırak ve onunla [Kur’ân ile] hatırlat/öğüt ver: Bir kişi, kendi elinin üretip kazandığıyla helake düşerse, onun için Allah'ın astlarından bir velî [yakın kimse] ve şefaatçi söz konusu olmaz. Her türlü dengi denkleştirse de [suçuna karşı her türlü bedeli ödemeyi istese de] ondan alınmaz. İşte bunlar, kazandıkları ile helake düşen kimselerdir. Nankörlük ettiklerinden ötürü onlar için kaynar sudan bir içecek ve can yakıcı bir azap vardır. (En‘âm/70)

Biz onların söylediklerini daha iyi biliriz. Ve sen onların üzerinde zorlayıcı değilsin. O halde sen, Benim tehdidimden korkan kimselere Kur’ân ile öğüt ver. (Kaf/45)

Artık sen onlardan yüz çevir. Artık sen kınanacak değilsin. Ve sen öğüt ver/hatırlat. Çünkü şüphesiz öğüt/hatırlatmak, mü’minlere fayda verir. (Zâriyât/55-55)

Hadi sen öğüt ver! Artık sen Rabbinin nimeti sayesinde kâhin ve mecnûn biri değilsin. (Tûr/29)

Bundan dolayı hemen öğüt ver, eğer öğüt fayda veriyorsa/verecekse, saygısı olan öğüt alacaktır. (A‘lâ/9-10)

Öyleyse kâfirlere itaat etme ve onunla [Furgân ile] onlara karşı olanca gücünle büyük bir cihad yap! (Furgân/52)
ALLAH ve MELEKLERİ GİBİ MÜ’MİNLERİN DE PEYGAMBER'E SALÂT ETMELERİ [DESTEK VERMELERİ] GEREKİR

Şüphesiz Allah ve melekleri Peygamber'i destekliyorlar. Ey iman etmiş kişiler! Siz de o'na destek olun ve o'nun güvenliğini tam bir güvenlikle sağlayın! (Ahzâb/56)[/SIZE]

FEDAKARADAM 7. February 2011 12:23 PM

[QUOTE=TEBYİN;8557][SIZE="4"]PEYGAMBER'İN SALÂTI: TESBİH ve ÖĞÜT; EĞİTİM-ÖĞRETİM, İSLÂM İLKELERİNİ KURUMLAŞTIRMAK

Peygamber'in ve tüm peygamberlerin tebliğ ve tebyin [müjde, uyarı, öğüt] görevi kapsamındaki en önemli işlerinden biri “tesbîh”; Allah'ı noksan sıfatlardan arındırmak, tevhidi yerleştirmektir. Bu Rasûlullah'ın salâtı olduğu kadar diğer peygamberlerin de salâtıdır.

Güneşin dülûkundan [batmasından, kaybolmasından] gecenin kararmasına kadar salâtı ikâme et ve sabah Kur’ân'ını da. Çünkü sabah Kur’ân'ı görülecek şeydir. Ve geceden de. Ayrıca, sana özgü bir fazlalık olarak sen, onu [gece salâtını] teheccüd e [uyanıp ikâme et]! Rabbinin, seni güzel bir makama ulaştıracağı umulur. (İsrâ/78-79)

Sonra o [Zekeriyyâ] mihrabda dikilmiş destek verirken [eğitim, öğretim yaptırırken] melekler o'na, “Şüphesiz Allah sana, Allah'tan bir kelimeyi doğrulayıcı, efendi [bir önder], iffetli bir peygamber olarak, sâlihlerden müjdeliyor” diye seslendiler. (Âl-i İmrân/39)
TESBÎH

تسبيح [tesbîh] kelimesinin sözlükte, “havada ve suda hareket etmek, geçip gitmek, yüzerek uzaklara gitmek” demek olan سبح [sebh] kökünden türediğini; Kur’ân'daki anlamının da, Allah'ı O'na yakışmayan şeylerden uzak tutmak, yüceltmek, O'nun her türlü kemal sıfatlarla donanmış olduğunu kavramak ve bunu her vesile ile yüksek sesle söylemek olduğunu, Kalem/29'un tahlilinde belirtmiştik. Kısaca تسبيح [tesbîh], “yaratanı tüm nitelikleriyle tanımak ve tanıtmak”tır. Dolayısıyla tesbîh'in, 33'lük ve 99'luk tesbîhlerle de, –Ebû Hureyre'ye nisbet edilen rivâyetlerde zikredildiği üzere– namazlardan sonra 33 kere “sübhânallâh” denilmesiyle de bir alâkası yoktur.
İSMİN TESBÎHİ

Bir ismi tesbîh etmek [noksanlıklardan uzak tutup yüceltmek], aslında o ismin sahibini tesbîh etmektir. Çünkü bir ismin sahibinin yüceliği ve kutsallığı, ismin yüceliği ve arınmışlığı ile ifade edilir. Bir kısım âlimler, “İsim ile sahibi aynıdır” demişlerse de, hepsi ismin arındırılmasındaki maksadın, sadece ismin değil, ismin sahibinin arındırılmasına yönelik olduğunu kabul etmişlerdir. Dolayısıyla burada “ismin tesbîhi”nden maksat, kendisine yakışmayan isim ve sıfatların, Rabbimizden uzak tutulmasıdır.

Kur’ân'ın indiği dönemde Araplar arasında;

* Meleklerin, Allah'ın kızları olduğu,
* Üzeyr'in ve Îsâ'nın Allah'ın oğlu olduğu,
* Bazı melek ve putların Allah'a yaklaştırıcı olduğu,
* Cinnler ile Allah arasında bir neseb [soy bağı] ilişkisi bulunduğu gibi yanlış ve saçma inanışlar yaygındı.

İşte, “ismin tesbîhi” emri, bu tarz inançları yansıtan isim ve sıfatların Rabbimizin isim ve sıfatları arasından derhal çıkartılıp atılmasını gerektirir.

Peygamber'in toplumu ilk önce bu açıdan bilgilendirip eğitmesi, yani Allah'ı doğru olarak tanıtması gerekir.

O [Zekeriyyâ], “Rabbim! Benim için bir âyet [alâmet] kıl” dedi. O [Allah], “Senin âyetin [alâmetin], işaretle hariç, insanlara üç gün, konuşmamandır. Ve Rabbini çok an, sabah-akşa [daima] tesbîh et” dedi. (Âl-i İmrân/41)

O hâlde sana yakîn gelmesi için Rabbini hamd ile tesbîh et, secde edenlerden [boyun eğenlerden, teslim olanlardan] ol ve Rabbine kulluk et! (Hicr/98-99)

Artık onların söylediklerine sabret, hoşnutluğa erebilmen için güneşin doğuşundan önce de batışından önce de Rabbinin hamdi ile tesbîh et. Gecenin bazı saatleriyle gündüzün iki ucunda da tesbîh et! (Tâ-Hâ/130)

Ve sen, ölmeyen hayy'e [daima diri olana] güvenip dayan. Ve O'nu övgü ile arındır. Kullarının günahlarından haberdar olarak O [daima diri olan] yeter. (Furgân/58)

O halde sabret. Şüphesiz Allah'ın vaadi haktır. Günahın için affedilme iste ve akşam-sabah [her zaman] Rabbini hamdiyle tesbîh et. (Mü’min/55)

O nedenle, sen onların söylediklerine karşı sabret. Ve güneşin doğmasından önce ve batmasından önce Rabbini hamd ile tesbîh et, ve geceden bir bölümde. Ve secdelerin artlarında da O'nu tesbîh et. (Kaf/39-40)

Ve Rabbinin hükmüne sabret. Artık şüphesiz sen Bizim gözlerimizin önündesin. Kalktığın zamanda, gecenin bir kısmında ve yıldızların batışında Rabbinin övgüsü ile tesbîh et. Hadi O'nu tesbîh et! (Tûr/48-49)

Öyleyse büyük Rabbinin adını tesbîh et! (Vâkıa/74 ve 96)

Rabbinin Yüce adını tesbîh et! (A‘lâ/1)

Allah'ın yardımı ve zaferi geldiği ve insanları dalga dalga Allah'ın dinine girdiklerini gördüğün zaman, hemen Rabbinin övgüsüyle tesbîh et ve O'ndan bağışlanma dile. Şüphesiz O, tevbeleri çok kabul edendir. (Nasr/1-3)

O halde, çok büyük Rabbinin ismini tesbîh et [temize çıkar]! (Hâkka/52)
ÖĞÜT

Haydi öğüt ver/hatırlat; şüphesiz sen sadece bir öğütçüsün/hatırlatıcısın. Sen onların üzerinde bir zorba değilsin. (Ğâşiye/21-22)

Ve dinlerini oyun ve eğlence edinmiş/oyun ve eğlenceyi kendilerine din edinmiş, dünya hayatı kendilerini aldatmış olan kimseleri bırak ve onunla [Kur’ân ile] hatırlat/öğüt ver: Bir kişi, kendi elinin üretip kazandığıyla helake düşerse, onun için Allah'ın astlarından bir velî [yakın kimse] ve şefaatçi söz konusu olmaz. Her türlü dengi denkleştirse de [suçuna karşı her türlü bedeli ödemeyi istese de] ondan alınmaz. İşte bunlar, kazandıkları ile helake düşen kimselerdir. Nankörlük ettiklerinden ötürü onlar için kaynar sudan bir içecek ve can yakıcı bir azap vardır. (En‘âm/70)

Biz onların söylediklerini daha iyi biliriz. Ve sen onların üzerinde zorlayıcı değilsin. O halde sen, Benim tehdidimden korkan kimselere Kur’ân ile öğüt ver. (Kaf/45)

Artık sen onlardan yüz çevir. Artık sen kınanacak değilsin. Ve sen öğüt ver/hatırlat. Çünkü şüphesiz öğüt/hatırlatmak, mü’minlere fayda verir. (Zâriyât/55-55)

Hadi sen öğüt ver! Artık sen Rabbinin nimeti sayesinde kâhin ve mecnûn biri değilsin. (Tûr/29)

Bundan dolayı hemen öğüt ver, eğer öğüt fayda veriyorsa/verecekse, saygısı olan öğüt alacaktır. (A‘lâ/9-10)

Öyleyse kâfirlere itaat etme ve onunla [Furgân ile] onlara karşı olanca gücünle büyük bir cihad yap! (Furgân/52)
ALLAH ve MELEKLERİ GİBİ MÜ’MİNLERİN DE PEYGAMBER'E SALÂT ETMELERİ [DESTEK VERMELERİ] GEREKİR

Şüphesiz Allah ve melekleri Peygamber'i destekliyorlar. Ey iman etmiş kişiler! Siz de o'na destek olun ve o'nun güvenliğini tam bir güvenlikle sağlayın! (Ahzâb/56)[/SIZE][/QUOTE]

Mesajınızdan herşeyi anladık, bildik, öğrendikte, Kur'anımız da ki salatın anlamı namazdan hiç bahsetmemişsiniz.Bakınız ayete, açıkça namaz kılmak için abdest ,gusül ve teyemmümden bahsediyor:

[B][B][COLOR="Blue"]Ey iman edenler! Salat (NAMAZ) için kalktığınız zaman yüzlerinizi, dirseklerinize kadar ellerinizi, başlarınızı meshedip, topuklara kadar ayaklarınızı yıkayın. Eğer cünüp oldunuz ise, boy abdesti alın. Hasta, yahut yolculuk halinde bulunursanız, yahut biriniz tuvaletten gelirse, yahut da kadınlara dokunmuşsanız (cinsî birleşme yapmışsanız) ve bu hallerde su bulamamışsanız temiz toprakla teyemmüm edin de yüzünüzü ve (dirseklere kadar) ellerinizi onunla meshedin. Allah size herhangi bir güçlük çıkarmak istemez; fakat sizi tertemiz kılmak ve size (ihsan ettiği) nimetini tamamlamak ister; umulur ki şükredersiniz. (MAİDE SURESİ-6)[/COLOR][/B]
[/B]
Dua mahiyetindeki bu özel salatın tatbikinde Köle sahibi bir müslümanın kölesiyle aynı safta durması, boyun eğmenin, itaat ve teslimiyetin yalnızca Allah’a yapılabileceğini simgeleyen rüku ve secdeler, sadece Allah’ı yücelten ifadeler ve Kuran tedrisi hep genel manadaki salata hazırlık olarak yapılmaktadır. Kulun Acizliği ve Allah’ın yüceliği ön plana çıkarılarak Allah’a teslimiyet manasına gelen İslam'ın ihyası için mücadelenin bir simgesi haline gelmiştir.Namazsız ,abdestsiz müslüman düşünülemez..

Müslümanlar Kur'an'ı düşünerek, öğüt alarak okumayı, onun terbiyesine girmeyi ihmal edince, zikrim (Kuran) için salatı ikame edin emrini unutunca namaz da özünü kaybederek sadece bazı şekillerden ibaret bir tatmin aracı haline geldi. İman iddiasında bulunan insanlar Allah resulü gibi Kurana tabi olmadıkça iman etmiş olmayacaklarını bilmeli, salatı ikame ederken (genel manada ) salat etmeliler, yani namazı kılmalıdırlar.

[B][COLOR="Red"][U]Eğer, Kur'an'da namaz diye bir ayet yoktur derseniz külliyen kafir olmuş olursunuz...[/U][/COLOR][/B]

hiiic 7. February 2011 12:34 PM

[QUOTE]Eğer, Kur'an'da namaz diye bir ayet yoktur derseniz külliyen kafir olmuş olursunuz... [/QUOTE]



Bu dünyada öyle bir zaman yaşandı ki, dünya yuvarlaktır diyenler uzunca bir süre kafir ilan edildi hatta dinsizlikten idam edildi. Pek değerli insanlar doğruyu söylediği için öldürüldü buna peygamberler de dahil. Çünkü gerçekler, atacı gelenekçi dindarların sandığından çok farklıdır. Atacı gelenekçi dindarlar doğru söyleyenleri peygamber yada bilim adamı demeden yada bir kitaba dayanarak konuşuyor demeden sırf "atalarımızın yolundan mı caydırıyorun" diyerek haksız yere öldürdüler.
Kafir olurmuşuz... Bir zamanlar peygamberide kafirlikle suçladılar, Çünkü o dinlere sokulmuş pek çok yalanı pek çok ifftira ve pek çok ibrahime atfedilen hadisi yasakladı yalanladı. Külliyen kafir oldu.. Bizde onun yolundayız bizde oluruz. Din diye uydurageldiğiniz yalanlar ne kötü.

Allah akıl mı vere yoksa vicdan mı vere bilmiyorum ama ikisinin birden olmaması ne kötü.

TEBYİN 8. February 2011 07:57 AM

[B]Halen
BU DİNİN SAHİBİ ALLAH diyenler zındık/fasık/kafir ilan edilmekte
Ama,
MUHAMMED=ALLAH diyenler güya takva ehli!
Muhammed Nebiye bile CİNLENMİŞ diyen zihniyet, günümüzde MUHAMMEDİLERE aynrı sözü sarfetmekte[/B]

TEBYİN 8. February 2011 08:09 AM

[QUOTE=FEDAKARADAM;8560][COLOR="Red"]Mesajınızdan herşeyi anladık, bildik, öğrendikte, Kur'anımız da ki salatın anlamı namazdan hiç bahsetmemişsiniz.Bakınız ayete, açıkça namaz kılmak için abdest ,gusül ve teyemmümden bahsediyor:

[B][B][COLOR="Blue"]Ey iman edenler! Salat (NAMAZ) için kalktığınız zaman yüzlerinizi, dirseklerinize kadar ellerinizi, başlarınızı meshedip, topuklara kadar ayaklarınızı yıkayın. Eğer cünüp oldunuz ise, boy abdesti alın. Hasta, yahut yolculuk halinde bulunursanız, yahut biriniz tuvaletten gelirse, yahut da kadınlara dokunmuşsanız (cinsî birleşme yapmışsanız) ve bu hallerde su bulamamışsanız temiz toprakla teyemmüm edin de yüzünüzü ve (dirseklere kadar) ellerinizi onunla meshedin. Allah size herhangi bir güçlük çıkarmak istemez; fakat sizi tertemiz kılmak ve size (ihsan ettiği) nimetini tamamlamak ister; umulur ki şükredersiniz. (MAİDE SURESİ-6)[/COLOR][/B][/COLOR]
[/B]
Dua mahiyetindeki bu özel salatın tatbikinde Köle sahibi bir müslümanın kölesiyle aynı safta durması, boyun eğmenin, itaat ve teslimiyetin yalnızca Allah’a yapılabileceğini simgeleyen rüku ve secdeler, sadece Allah’ı yücelten ifadeler ve Kuran tedrisi hep genel manadaki salata hazırlık olarak yapılmaktadır. Kulun Acizliği ve Allah’ın yüceliği ön plana çıkarılarak Allah’a teslimiyet manasına gelen İslam'ın ihyası için mücadelenin bir simgesi haline gelmiştir.Namazsız ,abdestsiz müslüman düşünülemez..

Müslümanlar Kur'an'ı düşünerek, öğüt alarak okumayı, onun terbiyesine girmeyi ihmal edince, zikrim (Kuran) için salatı ikame edin emrini unutunca namaz da özünü kaybederek sadece bazı şekillerden ibaret bir tatmin aracı haline geldi. İman iddiasında bulunan insanlar Allah resulü gibi Kurana tabi olmadıkça iman etmiş olmayacaklarını bilmeli, salatı ikame ederken (genel manada ) salat etmeliler, yani namazı kılmalıdırlar.

[B][COLOR="Red"][U]Eğer, Kur'an'da namaz diye bir ayet yoktur derseniz külliyen kafir olmuş olursunuz...[/U][/COLOR][/B][/QUOTE]


[B]Fedakar
Maide 6 da namaz falan yoktur, bak bunu sana isbat edeyim.
Gelenekçi müfessirler genellikle ALAK suresindeki ABDEN İZA SALLA ayetini, KULUNU NAMAZDAN KİM ENGELLER diye çevirir.
Biraz sonra bunu unutur ve der ki YOKYOK NAMAZ ASLINDA MİRACDA EMRİDİLDİ.
Şimdi,
İster alaktaki SALLAyı ister Miracdaki tuhaf olaylar dizisini NAMAZ'ın başlangıcı olarak kabul edin.
Ortaya şöyle bir tuhaflık çıkmakta.
Allah, namazı ilk surede , abdesti ise en son inen ikinci surede indirmek suretiyle Nebisine ve iman edenlerine abdestsiz namaz kıldırmıştır!
Öyleya, madem abdest namazın ön şartı, namaz emrinden önce inmeli değil miydi?
Neden en son inen ikinci surede insin (ki ALLAH ÇELİŞKİLERDEN MÜNEZZEHTİR)
Öyleyse ortaya başka bir realite çıkıyor.
O da şudur;
Toplantılara, eğitim merkezlerine, toplu yapılan faaliyet alanlarına PİS, PASAKLI, PESPAYE ve VURDUMDUYMAZ bir şekilde katılan Araplara..
Okkalı bir tokat lazımmış. Ve maide 6 bu görevi yerine getirmiş.
Aslında bu ayet, Arabların bir medeniyet belgesidir de..
Bir ELÇİ'nin bile huzuruna giderken nasıl hareket edeceğini bilemeyen BEDEVİLERE..
Günümüzde 2 yaşındaki çocukların bile riayet ettiği bir eylemi öğretmektedir.
Bu da.
ARAPLAR ÜSTÜN, MEDENİ, TEMİZ VE AKILLI millettir tezini çürütmektedir maalesef.
Arapların bir yarasını deşifre eden ayeti getirip abdest diye yutturmak..
Olsa olsa ya muaviyenin ya da onun çağımız uzantılarının işi olmalı demek ki!!![/B]


Tüm Zamanlar GMT +3 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 04:00 PM.

Powered by vBulletin® Version 3.8.1
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
Hanifler - Kuran odaklı gerçek din islam