hanifler.com Kuran odaklı dindarlık

hanifler.com Kuran odaklı dindarlık (http://www.hanifler.com/index.php)
-   VÂKIA SÛRESİ (http://www.hanifler.com/forumdisplay.php?f=619)
-   -   Vâkıa sûresi (http://www.hanifler.com/showthread.php?t=2827)

merdem 30. January 2013 02:26 PM

[QUOTE=galipyetkin;15505]Kur'an'da ''HAVVA'' diye biri veya bir ifade yok.

Saygılarımla.
Galip Yetkin.[/QUOTE]


Adem demek yani "insan" demek mi oluyor ve "ADEM" diye bahsedilen kim oluyor adi yokmu? Esinin adi yokmu? Rabbimiz Adem'e tüm isimleri bildirirken "ADEM" e bir isim vermemismidir?

galipyetkin 30. January 2013 03:47 PM

Sayın merdem.

Sizin akıl yürütmekten tefekküre geçmeniz beni mutlu ediyor. O yönde devam edin.

Saygılarımla.
Galıp Yetkin.

merdem 30. January 2013 04:47 PM

[QUOTE=galipyetkin;15513]Sayın merdem.

Sizin akıl yürütmekten tefekküre geçmeniz beni mutlu ediyor. O yönde devam edin.

Saygılarımla.
Galıp Yetkin.[/QUOTE]

Degerli Kardesim,

birincisi sorum size yönelik olmamakla beraber, bana [COLOR="Red"]Kur'an'da ''HAVVA'' diye biri veya bir ifade yok.[/COLOR] diye gökten düsme bir cümle ile gecistiriyorsunuz. Zahmet edipte bir aciklamada da bulunabilirdiniz. Caniniz sagolsun, demek hamaratli aniniza rastlamamisim. Hem insani lap diye orta yerde birakiyorsunuz bir cümle ile, hemde üstüne üstlük alayli bir ifadeye geciyorsunuz.

Olabilir, herkesin ters bir günü vardir. Ne ben sizi iyi taniyorum, ne de siz beni. Bu yüzden filin porselan magazasinda gezinmesi türünden davranislardan uzak kalma amciyla sizden bir müddet icin olsada uzakta durmami tenkid etmeyin.

Bana arada sirada bulundugunuz tavsiyelerden dolayi tesekkür ederim. Ve kibar bir sekilde ben de size bir tavsiyede bulunayim.

Kur'an'in icini disini iyi bildiginize göre insanlara davranis sekillerinden de bilmis olmaniz gerekir. Her seye ragmen karsinizdaki insana sempati duymaya mecbur degilsiniz ve bunu hareketlerinizle ifade bulunmaya hic mecbur degilsiniz.

Ayni duraktan hareket etmemiz icin bir sebeb te yok ortada, isterseniz bir önce duragi alin isterseniz bir sonraki duragi alin arzunuza birakiyorum.


Saygilarimla

galipyetkin 30. January 2013 05:25 PM

Sayın Merdem.

''birincisi sorum size yönelik olmamakla beraber, bana Kur'an'da ''HAVVA'' diye biri veya bir ifade yok. diye gökten düsme bir cümle ile gecistiriyorsunuz!!.''

Bu ifade sizin. Ne demek istiyorsunuz?

Fers 30. January 2013 10:15 PM

[I]Allah öyle söylüyor ama benim dedigimi demek istiyor iddialariyla yeni yeni kurânlar yazmanin lüzumu yok. Allah ne diyorsa o.[/I]
(H. Akçay)

vaakıa/

32.Bir cok meyveler
34.Ve yükseltilmis dösekler
(35.Öyle bir var ederiz ki ONLARI...)
38.sagin halki icin...
(H. Akçay)

32.Pek çok mevya arasında;
34.Ve yükseltilmiş döşekler üstündedirler.
35.Biz (oradaki) kadınları da yeniden bir güzel inşâ' etmişiz,
36.Onları bâkireler yapmışızdır...
38.Sağın adamları için...
(S. Ateş)

aynı ayetler ama çevirilerin birbirleriyle alakası yok, biri, sağın adamları için yeniden güzel inşâ edilmiş bakire kadınlar diyor, diğeri sağın halkı için ONLAR,
şimdi bunlardan hangisi "Allah ne diyorsa o" ve hangisi "yeni kurânlar yazan"...

hem nedir şu "sağ" ne anlama gelir, Allah ne diyor haydi buyrun tefsirsiz yorumlayın...

.

Fers 30. January 2013 10:16 PM

[I]Râ'd 23'te
sag-sol ayakkabi anlaminda ezvâc yok ;

baba, ogul, es...
var.

Yani aile:
aralarinda baba-ogul, KARI-KOCA iliskisi olanlar.

Oraya girer cenneti hak edenler ve onlarin erdemli babalari, esleri.[/I]
(H. Akçay)

diyelimki buradaki cennetlikler aile bireyleri/baba, oğul, eş...
hem şu annelere ve kız çocuklarına ne oldu, onlardan cennetlik olanlar yok mu, neden zikredilmediler...

Fers 30. January 2013 10:20 PM

saffat/22
uhşuraalleziine zalemuu ve ezvaacehum ve maa kaanuu ya buduune.../ zulmedenleri, onlara eş/benzer olanları ve taptıkları şeyleri toplayın...

vakıa/7
ve kuntum ezvaacen selaaseten.../ üç sınıf olacaksınız...

taha/131
ve laa temuddenne ayneyke ilaa maa mettaa naa bihii ezvaacen minhum zehretel hayaatid dunyaa li neftinehum fiihi.../
onlardan bir sınıfa/sınıflara, onları fitnelemek için faydalandırdığınız dünya hayatına ait zinetlere gözlerini dikme...

tıpkı bunlarda olduğu gibi...

rad/19
fe men ya lemu ennemaa unzile ileyke min rabbikel hakku.../ rabbinden sana indirilenin hak olduğunu bilen kimse...

bu ayetin konu edindiği muhterem sadece önceki nesillere ait değil indiği dönemi de kapsıyor...

rad/23
ve men salaha
min aabaai him/ atalar/öncekiler...
ve ezvaaci him/eşler/sınıflar/benzerler...
ve zurriyyaati him/zürriyetler/nesiller/kuşaklar/sonrakiler...

ve men salaha min aabaaihim ve ezvaacihim ve zurriyyaatihim.../ kendinden öncekiler, eşler/benzerler/kendi dönemlerindekiler ve sonrakilerden düzgün muhteremler...

eşleri diyor karıları/hanımları demiyor...
ortada ne baba var ne karı/hanım, ne koca ne de evlat...

atalar/kendinden öncekilerden olan muhteremler, kendi eşlerinden/benzerlerinden muhterem olanlar ve gelecek kuşaklar içerisindeki muhteremler yani her dönemin düzgün muhteremleridir ödül sahipleri...
buradaki ezvaac i tanımlayan önceki ifadedeki aabaa/atalar/önceki nesiller ve sonraki ifadedeki zurriyyaat/soy/kuşak/sonraki nesiller...

bu ayetten de benim anladığım budur...

.

Hasan Akçay 31. January 2013 01:30 AM

[COLOR="Blue"]Esten kasit sadece bir evliligi ya da [B]nikahi/akdi[/B] paylasanlar degil ayni zamanda ayni anne ve babaya sahip olan, ayni rahimde buyuyen bir ikiz de digerinin esidir. Allah ne diyorsa O. Buradaki es algisi neyse her yerdeki es algim odur.[/COLOR]

Sayin ates demir,

Elbet
haklisiniz.

"Nikah"i vurgulamamin nedeni,
asagidaki sorum
evli olmayanlar acisindan degil
Râ'd 23 ve Ahzâb 50'dekiler gibi

evli = bir birine helal

olan ezvâc acisindan
bir anlam ifade eder:

Allah'in dininde
[B]nikahsiz[/B] es mi var?

Hasan Akçay 31. January 2013 07:13 AM

Konumuza dönersek… Önce sunu bi dinleyelim. [url]http://www.youtube.com/watch?v=YNTEp-PRpKw[/url]

Sonra söyleyeceklerimizi söyleyelim.
Benim de söyleyeceklerim var.

[B]Cübbeli Ahmet[/B]:

Huriler aslinda cinsel bi partner degilmis.
Neymis? Hizmetci, süpürgeciymis.

Allah diyo ki [COLOR="DarkGreen"]ve zevvecnâ hum bihûrin iyn[/COLOR] (Zâriyât 20), Biz onlari hurilerle eslestirdik. Zevvecnâ = tezvic, nikah, evlilik diyo, zevvecnâ. Bu da diyo ki, cinsel partner degil. Cinsel degil demek karinla da cinsel degil o zaman, evlendin ama... Süpürgeyle …mü …türüyorsun kariya?

[B]Ali Riza Demircan[/B]:

Uzatmayin.
Bu adam tam bir sarlatan…

Iki türlü cennet hizmetcisi var.

Bunlardan bi tanesi
erkek görünümlü gilman-vildan.

Digeri kadin görünümlü, aslinda cinsiyeti olmayan huriler… Bunlar kadinlara da erkeklere de verilecek olan cok özel hizmetciler: sekreterler, asistanlar konumundadir.

Cinsel partnerler

sadece
bizim dünyadaki eslerimiz,

veya, eslerimiz cennete giremiyecekse,

bâkire veya dullar olarak
cennete giren kadinlardir.

[COLOR="darkgreen"]Ve zevvecnâ hum bihûrin iyn[/COLOR] ifadesi bu zat gibi nice nice insanlari yanilttti… Kurân-i Kerîm’de zevvece, tezvic fiili evlenme mânâsina kullanilmaz. Mesela [COLOR="darkgreen"]Ve izan nufûsu zuvvicet[/COLOR] (Tekvîr 7) kiyametle birlikte bedenlerin ruhlarla birlestirilmesi anlamina kullanilir.

….

Miralay 31. January 2013 09:12 AM

[QUOTE=Hasan Akçay;15524][COLOR="darkgreen"]Ve zevvecnâ hum bihûrin iyn[/COLOR] ifadesi bu zat gibi nice nice insanlari yanilttti… Kurân-i Kerîm’de zevvece, tezvic fiili evlenme mânâsina kullanilmaz. Mesela [COLOR="darkgreen"]Ve izan nufûsu zuvvicet[/COLOR] (Tekvîr 7) kiyametle birlikte bedenlerin ruhlarla birlestirilmesi anlamina kullanilir.….[/QUOTE]

Haydaaaa!
Aklım iyice karıştı şimdi. Ben ne güzel hurin ıyn' ı [B]"su pınarı"[/B] ; [B]"tomurcuk göğüslü yaşıt kızları" "üzüm salkımı"[/B]olarak kabul edip,şartlanmışken; [B]"zevvecnâ"[/B] işi bozdu. Tüm kabullenişlerim yıkıldı bir anda.

Hasan abi, o zaman biz inşaAllah cennete gidersek; hurilerle evleneceğiz anlamına mı geliyor bu?

Ben de acizane etrafımdaki insanlara,[B]"huri,nuri falan yok! Su pınarı o! Ahirette ne erkek, ne de dişi olarak değil; farklı bir biçimde yaratılacağız"[/B] deyip duruyordum. Hasan abi yanılgıda mıyım?
Eğer öyleyse o kadar insanı bilmeden yanıltmış oluyorum.
Lütfen yardım et!

ates demir 31. January 2013 09:52 AM

Hasan Bey
Aslinda konuya vakif oldugunuzu hissediyorum.
Tecahulu arifane yapiyorsunuz gibi geliyor bana.
Sayın Fers e tesekkurlerimi iletiyorum ama sorularimi insallah bu aksam soracagim.
Birtakim sozcuklerin kavram karmaşasina yol acmadan anlasilmasi yerinde olacaktir.
Karı/koca olmak için evlilik şarttır.
Evlilik bir hayat dostluğudur. (eVLi) Evlilik için akaid/kaide/kural/antlasma zorunlu olup bu antlaşma nikah ile sağlanır.
Nikahsız evlilik olmaz, ona evlilik değil dost hayatı denir.
Nikah için de gerekli şart belag şartı olup bunu buluğa ermek/rüşde ermek olarak anlayabiliriz. Ne yazıkki 18 yasindan kucuk biri bir insani oldurdugunde tam akil balig sayilmadigindan ona idam cezasi verilemezken, ayni yastaki bu kisinin nikah akdini aile onayi ile gecerli sayabiliyoruz. Saçma...
Eş kavramı evlilik kavramından farklidir. Eş eşleşmek eşleştirilmek farklı bir kavram olup bunu evlilik olarak algilamayiniz.
İkiz dogan 2 bebenin herbiride digerinin EŞİdir. Burada ben eşi deyince hanginiz bu iki bebeğin evlenmiş olduğunu algiladi? HİCBİRİNİZ...
Meramim budur.
Sevgilerimle

Hasan Akçay 1. February 2013 03:30 AM

Cübbeli Ahmet’e göre
cinsel partnerler olan

HURILER,

Ali Riza Demircan’a göre hizmetcilerdir;
Allah’a göre ise

dösek (55:54, 56:34)
üzüm taneleri (78:32)
RIZIK (38:52, 55:56)
pinarlar (52:20, 56:22)

*

Cenneti hak edenler

[COLOR="DarkGreen"]Muttekiîne alâ furusin betâinuhâ min istebrak [/COLOR]
Ipek astarli döseklerin üzerine yaslanirlar

Bu, Rahmân 54.
Acik ve net olarak görüldügü üzere [COLOR="darkgreen"]furus[/COLOR] dösektir;
hizmetci ya da cinsel partner olamaz
cünkü astarlidir, üzerine yaslanilir.

Bu acik ve net
gercege inat

Vâkia sûresindeki su ayetlere yapilana bakar misiniz:

Sirildayan su (31)
Tükenmeyen, yasaklanmayan bol bol meyva (32,33)
[COLOR="darkgreen"]Ve furusin merfûah[/COLOR] (34)
ONLARI öyle bir var ettik ki… (35)
ilk var edilislerini gerceklerstirdik ONLARIN (36)

[COLOR="darkgreen"]Furus[/COLOR] döseklerdi, degil mi;
[I]merfûah[/I] da [I]yükseltilmis[/I] anlamina geldigine göre

Vâkia 34'te
Allah’in söyledigi:

[COLOR="indigo"]34.Ve yükseltilmis dösekler;
35.[U]onlar[/U]i öyle bir var ettik ki...
36.ilk var edilislerini gerceklestirdik [U]onlar[/U]in[/COLOR]...

35 ve 36'daki [U]onlar[/U]a dikkat. ONLAR nedir? Hayir ille Arapca bilmemiz gerekmiyor. Okudugumuzu anlayalim yeter. [COLOR="darkgreen"]Furus[/COLOR] ne ise ONLAR odur: dösekler.

Yani Allah'in dedigi:
"O yükseltilims [U]dösekler[/U]i öyle bir var ettik ki..."

Ama
meallerin dedigi bambaska
(örnegin Diyanet):

[COLOR="Indigo"]Biz onlari (hurileri) yepyeni bir yaratilista yarattik.[/COLOR]

ONLAR
[U]huriler[/U] ...imis.

Allah askina bu da nerden cikti?

[I]Huriler[/I] kelimesini parantez icine almislar,
ki
mealen
"Arapca metinde yok; onu biz uydurduk!"
diyorlar.

Neden kardesim,
neden uydurdunuz?

Cünkü Allah ONLARI diyor ama [I]hurileri[/I] demek istiyor.

Bakar misiniz
"Allah öyle diyor ama benim dedigimi demek istiyor!"
diyecek raddeye gelmis su kayitsizliga.

M Esed o kayitsizligi kendisine yakistiramamis olmali ki
ONLAR zamirinin "[COLOR="DarkGreen"]furus[/COLOR]"a gittigini kabul etmis

ama bu kez de

"[COLOR="DarkGreen"]furus[/COLOR]"u
[I]esler[/I] diye carpitmis:

[COLOR="indigo"]Ve yüceltilmis [U]esler[/U](i onlarla olacak) cünkü biz [U]onlar[/U]i yenilenmis bir hayatta tekrar var etmis olacagiz.[/COLOR]

Yani akillarina koymuslar bi kere. Gercegi yiyecekler. Hani Aziz Nesin'in bir [I]sabun yiyen adam[/I] öyküsü var ya. Sabun köpürür, direnir. "Bana bak!" der adam; "Hapirsan da yiycem seni köpürsen de!"

Miralay 1. February 2013 06:26 AM

Allah razı olsun Hasan abim.
Bu konuda hemfikiriz.

Ben,[B]" zevvecnâ"[/B] ifadesine takıldım.

Bu konudaki değerli görüşlerini öğrenmek istiyorum.
Zira Hakkı abimin,Dost1 abimin ve sizin Arapça bilginiz bana gerçekten ışık tutuyor.
Ben Arapça'ya vakıf değilim. Kur'anı mealleri karşılaştırarak, akıl ve mantık süzgecimle ancak çözümleyebiliyorum. Bir de sizlerin değerli görüşleri bana yol gösteriyor.

Saygı ve dualarımla

dost1 1. February 2013 11:55 AM

Selamun Aleykum! Degerli Kardeslerim!
"ONLAR/hunne" zamiri sadece "yataklar" sozcugune degil kendisinden once kullanilan cogul sozcuklere gider. Cogullarin cogulunda Kullanilir.

Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur.
Dogrusunu en iyi bilen Allah'tir.
Sevgi saygi ve muhabbetle .
Allah'a emanet olunuz.

Hasan Akçay 1. February 2013 02:17 PM

[COLOR="Blue"]"ONLAR/hunne" zamiri sadece "yataklar" sozcugune degil kendisinden once kullanilan cogul sozcuklere gider. Cogullarin cogulunda Kullanilir.[/COLOR]

Bu [B]hunne[/B] Muhammed Esed'e göre
yalnizca "yükseltilmis dösekler"e gidiyor.

Esed'in
cevirisi:

34 Ve yüceltilmis esler(i onlarla olacak). 35 cünkü Biz onlari yenilenmis bir hayatta tekrar var etmis olacagiz.

[COLOR="Indigo"]Esed'in aciklamasi
dipnot 13:

Benim tercih ettigim* ceviri en önde gelen bazi müfessirlerin kabul ettikleri ceviridir (mesela Begâvî, Zemahserî, Râzî, Beydâvî vb). Bunun iki gerekcesi var. Birincisi klasik Arapcada [I]firâs[/I] terimi (lafzen yatak veya sedir) cogunlukla mecazî olarak "kadin"i veya "koca"yi anlatmak icin kullanilir. (Râgib, ayrica Kâmûs, Tâcu'l-Arûs, vb). Ikincisi hemen arkasindan gelen ayette Allah onlari (hunne) yenilenmis bir hayatta tekrar var edecegini buyurmaktadir...[/COLOR]

Arti,

Yaseen'in COMPANIONS OF HEAVEN baslikli makalesini
kaynak olarak daha önce göstermistim; bunu bir daha belirteyim.
[url]http://www.free-minds.org/companions-heaven[/url]

[COLOR="indigo"]Vâkia 35-37'de (huriler misillu) bir Nesne yok. Yalnizca 36'daki [I]ensa'nâ[U]hunne[/U][/I] ve 37'deki [I]fecealnâ[U]hunne[/U][/I] ifadelerinde gecen HUNNE var, ki disiligi cagristiran cogul bir zamir olup 34'teki "furusin merfûah - yükseltilmis dösekler"e gider.[/COLOR]

Verses 56:35-37 do not contain an object (such as mates or companions). There is only a pronoun (hunna) in plural feminine connotation found in verses 56:35- ansha/nahunna - and 56:36 – FajaAAalnahunna-. This pronoun is referring to the noun/object mentioned in verse 56:34 that is: “furushin marfooAAatin” (luxurious furnishings/raised couches or beds).

_________________________________

*M Esed'in birinci gerekcesini sayin dost1 cökertiyor; ikinci gerekce ise birinciye baglidir; o yüzden birinci gecersiz olunca ikinci de gecersiz oluyor. Nitekim FURUS [I]dösekler[/I] olarak birakildiginda onun hemen arkasindan gelen ayette, Esed'in deyimiyle, Allah [COLOR="Indigo"]ilk var edilislerini gerceklestirdik onlarin[/COLOR]... buyurmaktadir.

sevginur 1. February 2013 03:06 PM

Selamun aleykum kardeşlerim bilenle bilmeyen bir olmaz elbet
Yazdığınız iştişareleri okurken benimde dikkatimi çekti araştırdığımda ayette döşekler kelimesinin çok çok farklı meallerini okudum..Elimde mustafa islamoğlu mealinden yüksek döşeklere ''mecazen cazibe katsayısı yüksek göz kamaştırıcı eşler '' demiş...Diğer mealleri söylemekbile istemiyorum ''gökle yer arası beşyüz metre döşekler makamlar gibi sanki görmüşler gibi tefsir etmişler ..

merdem 1. February 2013 03:16 PM

bir yerlerden gök gürültüleri duyar gibi oluyorum, insaAllah ortalik alt üst olmaz.

galipyetkin 1. February 2013 06:12 PM

Sayın Sevginur

Neden ''döşek'' ifadesini, yeniden yaratılmış ortamın ''Yaşam şartı/ortamı'' olarak düşünmüyorsunuz?

Saygılarımla.
Galip Yetkin.

sevginur 1. February 2013 07:38 PM

[QUOTE=galipyetkin;15556]Sayın Sevginur

Neden''döşek'' ifadesini '' yeniden yaratılmış ortamın ''Yaşam şartı'' olarak düşünmüyorsunuz?[/QUOTE]

sayın galipyetkin

''Döşek''' ifadesini izin verirseniz okuduklarımdan edindiğim izlenim .Araplar kadınlara Araplar kadına "firaş (döşek) diyorlarmış bu kadınlardan kasıt el-hum´1-ındir. Biz onları bir annden doğmaksızın yarattık, demektir. Maksadın ademoğlu kadınları oldukları da okudum..Biz onları yeniden yarattık demektir ki. bu da onların gençlik haline ve mükemmel güzelliğe döndürülmeleri demektir.sizin kasdettiğinizde bu Yani yaşlı kadını da, genç olanları da aynı şekilde yarattık. Onlardan daha önce sözedilmediği halde zamir ile sözkonusu edilmiş olmaları bu kadınların da Ashabul-yemîn arasına girmelerinden dolayıdır.
kadından bahsediyorsa döşek kelimesi oturuyor kafamda ama öncekiler geçmiş ümmetlerden sonrakiler bu zamanın ümmetlerinden olacak deniyor burayı anlayamadım .geçmiş yada yeni olabilirmi amellerin eskisi yenisi gibi yani
şöyle diyeyim benim görmediğim neslim ve gördüğüm neslim nasıl ayırım yapılacak

galipyetkin 1. February 2013 08:25 PM

yani?...

sevginur 1. February 2013 08:36 PM

heyecanlandım birden kendimi sınıf tahtasına çıkmış tembel öğrenci gibi hissettim hepiniz alim sayılırsınız neyse buyrun verilen rivayetin ayete uygunluğunu göremedim Rabbimiz geçmiş gelecek sigasını kullanmışmı..

Ebu´l-Aliye, Mücahid, Ata b. Ebi Rebah ve ed-Dahhak şöyle demişlerdir: "Öncekilerden de çok vardır" buyruğundan kasıt, bu ümmetin ilkieridir. "Sonrakilerden de çok vardır" buyruğunda da kasıt bu ümmetin sonra ge*lenleridir. Buna da İbn Abbas´tan: "Öncekilerden de çok vardır, sonraki*lerden de çok vardır" âyeti ile ilgili olarak Peygamber (sav)´ın: "Hepsi de be*nim ümmetimdendir." buyruğu delil teşkil etmektedir.[34]

el-Vahidî dedi ki: Cennetlikler iki eşit kısımdır. Bunların yarısı geçmiş üm*metlerden, diğer yansı da bu ümmetten olacaktır.

Ancak bu görüşü İbn Mace´nin Simere´inde, Tirmizi´nin Cami´indc, Bureyde b. Hasîb (r.a)´dan kaydettikleri şu rivayet reddetmektedir. Bureyde dedi ki.: Rasûlullah (sav) buyurdu ki: [U]"Cennetlikler yüzyinni saf olacaktır. Bunla*rın sekseni bu ümmetten, kırkı ise diğer ümmetlerden olacaktır. Ebu İsa de*di ki: Bvı hasen bir hadistir[35][/U]

"Çok vardır" buyruğu ya mübtedâ olanık merfudur, veya sıfat har*finin haberinin hazfedümesi dolayısıyla inerfu gelmiştir, takdiri de şu şekil*dedir: "Ashabu´l-yeminin iki kalaba*lık grubu vardır. Bunların birisi bunlardan, diğeri de öbürlerindendir." [U]İkinci görüşe göre öncekiler geçmiş ümmetlerden, sonrakiler de bu ümmetten olacaklardır. [36][/U]

Hasan Akçay 2. February 2013 01:53 AM

[COLOR="Blue"]''Dösek''' ifadesini izin verirseniz okuduklarimdan edindigim izlenim. Araplar kadinlara Araplar kadina "firas (dösek) diyorlarmis; bu kadinlardan kasit el-hum´1-îndir.[/COLOR]

Sevginur kardesim, bu yanlis izlenimi benim yazdiklarimdan edindiyseniz düzeltmek isterim. Hayir. "Furûs"tan kasit [I]kadinlar[/I] olamaz.

Cünkü

Bir: O furûs, sagin halki olup ta cenneti hak eden erkeklere ve kadinlara verilen ödüldür. Tipki SIRIL SIRIL akan pinarlar ve tükenmeyen meyvalar gibi. Bi daha: FURÛS, kendilerine ödül verilenler degil ödülün kendisi.

Iki: Furûs, Rahmân 54’te de geciyor. Ve Allah orada belirtiyor ki cennet halki ipek astarli o ''furûs''un üzerine rahaaat uzanacak. Kadinlar astarli olmaz.

Üc: Sayin dost1 tarafindan da aciklandigi üzere ONLAR, yalnizca dösekler degil dösekler arti pinarlar arti meyvalardir. Allah ''O dösekleri ve pinarlari ve meyvalari öyle bir var ederiz ki'' diyor; "[B]ilk var edilmelerini[/B] gerceklestiririz onlarin." Hayir, ''onlari, daha önce hic cinsel iliskide bulunmamiscasina, bâkireler yapariz" demiyor.

Koca, kari, es, kadin kelimelerinin Kurân'daki karsiligi asla dösek degildir; baska kelimelerdir. Örnegin ba'l/zevc, ezvâc, imrâ, nisâ.

Arapcada
bakireligi anlatan kelime de baska.
Onu sonra anlatayim gerektiginde.
Allah isterse.

Fe cealnâ hunne EBKÂRA.

Bekara: erken kalkmak*
Bukraten: sabahin erken vakti
El-bakr: her hangi bir seyin ilki
Bâkûr: mevsime ait [B]ilk meyva[/B], turfanda

EBKÂRÂ döseklerin ve pinarlarin ve meyvalarin [B]ilk var edilisi[/B] ile ilgili bir ifade. Daha önce onlari, ne cin ne insan, hic kimse ellemis, yemis, icmis olamaz. Cünkü öteki dünyaya özgüdürler; bu dünyada yoklar ki onlari birileri yemis, icmis, ellemis olabilisin (Bakara 25).

_____________________________________________

*“bakara” is to get up early, “bukratan” is early morning. “el bakr” is the first of anything and “baakoor” is the early fruit of the season. [url]http://www.free-minds.org/companions-heaven[/url]

galipyetkin 2. February 2013 06:10 AM

''buyrun verilen rivayetin ayete uygunluğunu göremedim Rabbimiz geçmiş gelecek sigasını kullanmışmı.''

Sayın Sevginur.
Yukarıda yazılanlar sizden alınma.

Bu ifadeler üzerinde sizinle fikir alış-verişi yapmak isterim. Eğer bu yöndeki bilgilerinizden bizi de faydalandırmak isterseniz yeni bir sayfa açarak bizi de o sayfaya davet eder misiniz?

Saygılarımla.
Galip Yetkin.

sevginur 2. February 2013 07:09 PM

Rica ederim galipyetkin kardeşim..

Öncelikle size ve burada bilgilerini paylaşan tüm kardeşlerime tekrar teşekür ederim
Sizin gibi kendini yetiştirmiş degerli kardeşlerimin karşısında benim vereceğim bilgilerden kat kat fazlasını biliyorsunuz..Tevazu gösterdiğinizin farkındayım sağolun, varolun..Yazılarınızı ayırt etmeden Sevinerek heyecanla okuyorum yorum yapmasamda bilgi dağarcığıma yeni bilgiler ekliyorum hamd olsun .Elbette sorularım ,paylaşımlarım olacak sizlerle.. ama şu ara çok önemli işim var..İlk fırsatta nasipse uzun uzun iştişare ederiz .

Allah razı olsun kardeşim galipyetkin

sevginur 2. February 2013 08:19 PM

[QUOTE=Hasan Akçay;15574][COLOR="Blue"]''Dösek''' ifadesini izin verirseniz okuduklarimdan edindigim izlenim. Araplar kadinlara Araplar kadina "firas (dösek) diyorlarmis; bu kadinlardan kasit el-hum´1-îndir.[/COLOR]

Sevginur kardesim, bu yanlis izlenimi benim yazdiklarimdan edindiyseniz düzeltmek isterim. Hayir. "Furûs"tan kasit [I]kadinlar[/I] olamaz.

Cünkü

Bir: O furûs, sagin halki olup ta cenneti hak eden erkeklere ve kadinlara verilen ödüldür. Tipki SIRIL SIRIL akan pinarlar ve tükenmeyen meyvalar gibi. Bi daha: FURÛS, kendilerine ödül verilenler degil ödülün kendisi.

Iki: Furûs, Rahmân 54’te de geciyor. Ve Allah orada belirtiyor ki cennet halki ipek astarli o ''furûs''un üzerine rahaaat uzanacak. Kadinlar astarli olmaz.

Üc: Sayin dost1 tarafindan da aciklandigi üzere ONLAR, yalnizca dösekler degil dösekler arti pinarlar arti meyvalardir. Allah ''O dösekleri ve pinarlari ve meyvalari öyle bir var ederiz ki'' diyor; "[B]ilk var edilmelerini[/B] gerceklestiririz onlarin." Hayir, ''onlari, daha önce hic cinsel iliskide bulunmamiscasina, bâkireler yapariz" demiyor.

Koca, kari, es, kadin kelimelerinin Kurân'daki karsiligi asla dösek degildir; baska kelimelerdir. Örnegin ba'l/zevc, ezvâc, imrâ, nisâ.

Arapcada
bakireligi anlatan kelime de baska.
Onu sonra anlatayim gerektiginde.
Allah isterse.

Fe cealnâ hunne EBKÂRA.

Bekara: erken kalkmak*
Bukraten: sabahin erken vakti
El-bakr: her hangi bir seyin ilki
Bâkûr: mevsime ait [B]ilk meyva[/B], turfanda

EBKÂRÂ döseklerin ve pinarlarin ve meyvalarin [B]ilk var edilisi[/B] ile ilgili bir ifade. Daha önce onlari, ne cin ne insan, hic kimse ellemis, yemis, icmis olamaz. Cünkü öteki dünyaya özgüdürler; bu dünyada yoklar ki onlari birileri yemis, icmis, ellemis olabilisin (Bakara 25).

[/QUOTE]
Tekrar tekrar okudum.Arapçadan çok az bilgim var.arapça bilmeyen biri anlıyamıyacakmı arapça bazı kelimelerin kök anlamlarından türetildiğini biliyorum..Dediğiniz gibi kadınlar anlmında değilmiş. Teşekür ederim araştırmama vesile oldunuz ayetteki ''furûs''kadın olarak meal veren kaynaklar mevcut halen düşünüyorum inş ilerde düşüncemi paylaşırım.. Bu arada nebe süresi 6 ayetinde mihâden döşek kılmadıkmı cümlesi anladığımız anlamda döşek değil benzetme desek Mihâd: Beşik, menzil ve mekan anlamında beşik anlamı verilmiş arz ritmik bir harekete sahip olduğunu tanımlıyor döşek kelimesini mecaz olarak vermiş değilmi..bazı kelimelerde arapçada dişil yada erkil zamirlere girincede farklı işte orasını nasıl kavrayacağızayrı bir sorun
1. e : mı
2. lem nec’al(i) : kılmadık
3. el arda : arz, yeryüzü
4. mihâden : döşek

umarım sizi sıkıp bunaltmadım hoş görünüze sıgınıyorum aslında en büyük sorunum kuranı anlamaya nasıl bir yol izleyip çalışmalıyım bir türlü program yapamıyorum ordan oraya atlıyorum .sonunç kafa karışlıklığı getiriyor Allah benim gibi istekli kardeşlerimin en dogru şekilde kavramalarını nasip etsin inşALLAH

merdem 3. February 2013 01:12 AM

Nisa / 1. [COLOR="Blue"]Ey insanlar! Sizi tek bir nefisten yaratan, ondan eşini yaratan ve her ikisinden birçok erkek ve kadın türetip yayan Rabbinize takvâlı davranın. Ve Kendisiyle birbirinizle dilekleştiğiniz Allah'a ve akrabalığa takvâlı davranın. Şüphesiz Allah, sizin üzerinizde gözeticidir.
[/COLOR]

[SIZE="3"]Âyetin birinci kısmında, Sizi tek bir nefisten yaratan, ondan eşini yaratan ve her ikisinden birçok erkek ve kadın türetip yayan ifadesiyle, insanların yaratılış mucizesine dikkat çekilmiştir. Bu Âyet, İsrâîliyatın etkisiyle yanlış değerlendirilerek; Allah'ın ilk önce Âdem'i bedenî ve zihnî donanımlarının tümüyle bir anda yoktan var ettiği, sonra da Âdem'den Havva'yı yarattığı iddia edilmiştir. İşte bu husustaki görüşler:

Buradaki ez-zevcu kelimesinden murad, Havva'dır.[/SIZE]


[COLOR="Red"]Tekvir / 7. nefisler eşleştirildiğinde,[/COLOR]


[SIZE="3"]Âyetteki nefislerin eşleştirilmesi ifadesi hakkında çeşitli yorumlar yapılmıştır." Ruhlar bedenleriyle birleştirildiğinde, Herkes amellerinde kendi benzerleriyle birleştirildiğinde, Müminler hurilerle birleştirildiğinde, Yahudi Yahudi ile Hıristiyan Hıristiyan ile birleştirildiğinde, Canlar amelleriyle birleştirildiğinde" şeklindeki yorumlar bunlardandır.

Âyetteki زوّجت - züvvicet kelimesi, bir araya getirmek demektir. Ama her hangi iki şeyi bir araya getirip bir çift oluşturmak değil, bir şeyi misliyle, simetrik eşiyle bir araya getirmek, bir takım oluşturmak demektir. Aynı kelime, Şûrâ Sûresinin 50. Âyetinde bir batındaki/ana karnındaki birden çok çocuğu ifade etmek için, Vâkıa Sûresinin 7. Âyetinde ise mahşerde diriltilen insanların üç grupta toplanmalarını ifade etmek için de kullanılmıştır.

Tekvîr Sûresinin bu Âyetinde de mahşer sahnelendiğine göre, Vâkıa Sûresinin 7. ve sonraki Âyetleri bu Âyetin detayı olarak düşünülebilir. Bu durumda, Âyette geçen eşleştirmenin Vâkıa Sûresindeki sağcılar, solcular ve öncüler şeklinde kendi aralarındaki eşleştirme ile aynı olduğu söylenebilir.


[/SIZE]


[COLOR="Green"][FONT="Comic Sans MS"]El-insan’ın nefs yönünün yaratılışında öncelikle şu konu çok önemlidir;

İnsan TEK BİR NEFS’ten yaratılmıştır, ondan da ZEVC’i yaratılmıştır, Kıyamet Günü NEFSLER tekrar ZEVC’leştirilecektir. Nisa Suresi 1. Ayet, Tekvir Suresi 7. Ayet ve benzeri diğerleri bunu anlatmaktadır. Buradaki ZEVC kavramı “biyolojik eş” ile karıştırılmaktadır lakin Kuran’da anlatılan burada kullanılan ZEVC in biyolojik eş olmadığı İnsan’ın nefs yönünü oluşturan iki kutuplu bir yapıyı düşündürmektedir.

el-İnsan’ın NEFS yönü, Kuran’da anlatıldığı üzere bu muhtariyetini yani iradesini istediği yönde kullanabilmesi için – Kuran’daki sembol tabirleri ile söylersek – % 50 Melek, % 50 Şeytan (İblis) potansiyelleri ile donatılmıştır.[/FONT][/COLOR]

Hasan Akçay 3. February 2013 07:36 AM

102:7’deki عين yakîn, "göz ile" demek. Buradaki عين: [U]insan[/U] gözü.
88:12’deki عين câriyeh ise "akan pinar" demek. Buradaki عين: [U]su[/U] gözü.

Görüldügü gibi harekesiz mushafta ikisinin yazilisi da ayni (عين);
ama anlam keyfe birakilmamis olup muhtevadan ortaya cikar.

Örnegin Vâkia 22’deki عين insan gözü müdür ya da su gözü mü, muhtevadan anlasilir.

Zevvece de
öyle.

Bu fiil,

Ahzâb 37’de evlendirmek anlamini tasiyor: Seni Zeyd'in eski esiyle زوجنا.
Tekvîr 7’de ise bir araya getirmek, birlestirmek: Canlar *زوجت.


* * *

[B]Bu dünyada Allah’i kâle alanlar[/B]
öteki dünyada nasil ödüllendirilecek?

Tûr 17-20’de
Allah
onu anlatiyor.

17.Allah’i kâle alanlar bahcelerde, nimetler icindedir.
18.Allah’in onlara verdikleriyle mutlu... Ve Allah ates cezasindan uzak tutar onlari.
19.Amellerinize karsilik afiyetle yiyin, icin.
20.Dizi dizi koltuklara yaslanirlar. Ve onlari [COLOR="DarkGreen"]hûrin عين[/COLOR] ile [U]زوجنا[/U].

20’de gecen
[COLOR="darkgreen"]hûrun عين[/COLOR] ve "[COLOR="darkgreen"]وزوجنا[/COLOR]"yi
dogru anlamak isteyene
Allah'in bi tek şu gercegi yeter:

17.Bahcelerde nimetler icinde olanlar kim? Kadin erkek, Allah’i kâle alanlarin hepsi.
18.Mutlu ve ates cezasindan uzak olanlar? Kadin erkek, hepsi.
19.Orda yiyip icmeyi kim hak etmis? Kadin erkek, Allah'i kâle alanlarin hepsi.
20.Allah dizi dizi koltuklara kimi oturtur; kimi [COLOR="darkgreen"]hûrin عين[/COLOR] ile [U]وزوجنا[/U]? Kadin erkek, hepsini.

O halde eger

cenneti hak eden kadinlarin
disilerle
evlenmesi [B]makul[/B] ise

[COLOR="darkgreen"]عين[/COLOR] [I]huriler[/I] anlaminda "iri gözler"dir;
[COLOR="darkgreen"]زوجنا[/COLOR] [U]evlendirdik[/U] anlamina gelir.

Allah

Cenneti hak eden, örnegin, karilarimizi
iri gözlü, turunc memeli, sehvetli hurilerle evlendirecek.

Yok eger

Cenneti hak eden karilarimizin
sehvetli hurilerle evlenmesi [B]abes[/B] ise

[COLOR="darkgreen"]عين[/COLOR] [I]pinarlar[/I] anlaminda "su gözleri"dir;
[COLOR="darkgreen"]زوجنا[/COLOR] [U]bir araya getirdik[/U].

Allah

Cenneti hak eden, örnegin, karilarimizi
pinarlarla bir araya getirecek;

onlara
rahat koltuklarla, yiyeceklerle, iceceklerle birlikte serin pinarlar da verecek.

Kadin erkek, cenneti hak eden herkes, pinar baslarinda zevk sürecek.

___________________________________

*
ölüm esnasinda can bedenden cikar (Zümer 42);
kiyamette yeniden bedenle birlestirilir.

sevginur 3. February 2013 01:50 PM

Ayetlerde bazılarına cennetten bahsediyor bazılarına Rabbimizin sevdiği kullardan olacağını, bazılarının razı olduğu kullardan olacağını ifade ederken Kadın,erkek kim ALLAH’ın kitabullahına uygun davranırsa iyi işler yaparsa mükafatlandırılacağı söylüyor. Cennet tasvirleri ve kadınla ilgili ayetlere baktığımızda erkekler özendiriliyor,kadınlarda genççecik olması kadınların esnetik güzellik gibi arayışlarını düşünürsek annelik eşlik yaradılış itibariyle erkek kadın gibi değildir itaat ederler, daha kolay kabullenirler anladığım kadarı ile güzellik kavramı olarak kadın görünüyor ayetlerde .kadınların genç olarak yaratılması kadınlar için mükafatlardan biri olarak algılayabiliriz diye içimden geçirdim

Hasan Akçay 4. February 2013 03:13 AM

[COLOR="Blue"]yaradilis itibariyle erkek kadin gibi degildir itaat ederler, daha kolay kabullenirler[/COLOR]

Erkeklerin asi olmasi, zor kabul etmesi yaradilislarinin icabidir? Yani [B]Allah[/B] öyle istiyor? Sözlerimizi ayetlerle örneklersek okuyanlar daha kolay anlar. Ben öyle yapmaya calisacagim.

Allah'in Nisâ 34'teki hükmü geregince erkekler kadinlarin "kavvâm"idir.

Mevcut meallere bakarsaniz [I]kavvâm[/I] "yöneticiler"dir yani Allah "Erkekler kadinlarin üzerinde yöneticilerdir," diyor...mus; kadinlar erkeklere itaat edecek...mis.

Oysa [I]kavvâm[/I] [B]destekleyenler[/B] demek. Bunu Nisâ 135'te Allah söylüyor: Inananlar! Allah icin taniklik ederek ADALETI destekleyenler olun (kûnû "kavvâm"îne bil KIST).

Yönetilip yönlendirilen

adalet adalet olmaktan cikar, birilerinin borazani olur;
kadin kadin olmaktan cikar, samar oglani olur.

Hayir!

Allah'in istedigi acik ve nettir. Inananlar adaletin ve kadinlarin ihtiyaclarini temin ederek onlari destekleyecek ama asla yönetip yönlendirmeye, koruyup kollamaya yeltenmeyecek. Onlar kendi kendilerini yönetecekler. Kadinlar, tipki erkekler gibi, gelismelerini tamamlamis yetiskinlerdir; yönetilip yönlendirilmeye, korunup kollanmaya muhtac degildir.

Hem, yönetip yönlendirmek ve koruyup kollamak masum da degildir.
Cumhuriyeti koruyup kollamak icin cumhuriyetin icine ettiler bu ülkede;
basbakan astilar.

Yine Nisâ 34:

Allah bazi kimselere bazilarina verdiginden daha cok verir; iste o sayede erkekler mallarindan harcayip kadinlara destek olurlar; iyi kadinlarsa itaat ederler ve Allah'in korudugu üzere gizliyi korurlar.

Acik ve net. Kadinlarin itaati sarta baglidir yani Allah'in, ERKEKLERE daha cok vermesine. Oysa Allah bazan [B]kadinlara [/B]daha cok verir ve o zaman [B]kadinlar mallarindan harcayip[/B] erkeklere destek olurlar ama bu, onlarin erkekleri yönetip yönlendirmesini gerektirmez.

Tabii, ayni kural erkeleri de baglar.

Kisacasi
erkekler kadinlara omuz verecek,
kadinlar erkeklere.

Erkekler kendilerinin "destekciler"i olan kadinlara hangi bakimdan itaat ederse
kadinlar da kendilerinin "destekciler"i olan erkeklere o bakimdan itaat ederler.

Kayitsiz sartsiz itaat Allah'adir; o alanda kadin erkek herkes islam (teslim) olmakla yükümlüdür. Hucûrât 13: Allah'i kim daha cok kâle alirsa Allah'in indinde daha üstün odur. Kadin erkek farketmez.

Konudan uzaklastik. Simdilik bu kadar.

Sevgi ile,
Hasan Akcay

Hasan Akçay 6. February 2013 01:07 PM

Bir ifadenin anlamini
onun önündeki ve ardindaki cümlelerden
cikarabiliriz.

Bi denemek ister misiniz.

Örnegin asagida gecen
"kâsirâtut tarf"in ne oldugunu
[B]hicbir meale bakmaksizin[/B]
lütfen söyler misiniz:

49.Allah’i kâle alanlarin ulasacagi güzel bir yer var:
50.kapilari onlara acik Adn bahceleri.
51.Orda rahaaat uzanirlar; bol bol meyva ve icecek isterler.
52.Ve önlerindedir bir birine denk [COLOR="DarkGreen"]kâsirâtut tarf[/COLOR].
53.Hesap günü icin size söz verilen iste bu.
54.Iste bu, tükenmesi olmayan rizkimizdir.

Kâsirâtut tarf:

A.BAGLAR, BAHCELER
B.KADINLAR, KIZLAR
C.KOLTUKLAR, YATAKLAR
D.MEYVALAR, ICECEKLER
E.LALELER, GÜLLER

Sevgi ile,
Hasan Akcay

ates demir 6. February 2013 08:47 PM

Kasuratut tarf ı
Guzel olan seylerden cokca bahşedilmesi olarak algiliyorum.
Antiparantez Allah i kaale almak nasil olur? Onu bir sorayim dedim.
Cevabiniz lutfen evrensel olsun. İslam evrenseldir kuralına binaen.
Cevap 15. Yuzyilda Amerikada yasayip ölmüş kizilderilileride kapsasin, kuzey kutbuna yakın yaşayıp ölen eskimolari da.
Kapsasinki Allah adildir sozu Hakk olsun.

Hasan Akçay 7. February 2013 05:00 AM

[COLOR="Blue"]Allah i kaale almak nasil olur?[/COLOR]

Allah'i kâle almak = takva sahibi olmak. Allah'i kâle alanlar = muttekiûn. Cenneti hak edip kitabi sagdan verilecek sekilde yasayanlar.

Allah'i kâle alanlar yerine
takva sahipleri diyerek

sorumu bir daha soruyorum:

Bir ifadenin anlamini
onun önündeki ve ardindaki cümlelerden
cikarabiliriz.

Bi denemek ister misiniz.

Örnegin asagida gecen
"kâsirâtut tarf"in ne oldugunu
hicbir meale bakmaksizin
lütfen söyler misiniz:

49.Takva sahiplerinin ulasacagi güzel bir yer var:
50.kapilari onlara acik Adn bahceleri.
51.Orda rahaaat uzanirlar; bol bol meyva ve icecek isterler.
52.Ve önlerindedir bir birine denk [COLOR="DarkGreen"]kâsirâtut tarf[/COLOR].
53.Hesap günü icin size söz verilen iste bu.
54.Iste bu, Bizim tükenmeyen rizkimiz.

Kâsirâtut tarf:

A.BAGLAR, BAHCELER
B.DILBERLER, ESLER
C.KOLTUKLAR, YATAKLAR
D.MEYVALAR, ICECEKLER
E.GÜLLER, SÜMBÜLLER

Sevgi ile,
Hasan Akcay

merdem 7. February 2013 06:10 AM

[QUOTE=Hasan Akçay;15625][COLOR="Blue"]yaradilis itibariyle erkek kadin gibi degildir itaat ederler, daha kolay kabullenirler[/COLOR]

Erkeklerin asi olmasi, zor kabul etmesi yaradilislarinin icabidir? Yani [B]Allah[/B] öyle istiyor? Sözlerimizi ayetlerle örneklersek okuyanlar daha kolay anlar. Ben öyle yapmaya calisacagim.

Allah'in Nisâ 34'teki hükmü geregince erkekler kadinlarin "kavvâm"idir.

Mevcut meallere bakarsaniz [I]kavvâm[/I] "yöneticiler"dir yani Allah "Erkekler kadinlarin üzerinde yöneticilerdir," diyor...mus; kadinlar erkeklere itaat edecek...mis.

Oysa [I]kavvâm[/I] [B]destekleyenler[/B] demek. Bunu Nisâ 135'te Allah söylüyor: Inananlar! Allah icin taniklik ederek ADALETI destekleyenler olun (kûnû "kavvâm"îne bil KIST).

Yönetilip yönlendirilen

adalet adalet olmaktan cikar, birilerinin borazani olur;
kadin kadin olmaktan cikar, samar oglani olur.

Hayir!

Allah'in istedigi acik ve nettir. Inananlar adaletin ve kadinlarin ihtiyaclarini temin ederek onlari destekleyecek ama asla yönetip yönlendirmeye, koruyup kollamaya yeltenmeyecek. Onlar kendi kendilerini yönetecekler. Kadinlar, tipki erkekler gibi, gelismelerini tamamlamis yetiskinlerdir; yönetilip yönlendirilmeye, korunup kollanmaya muhtac degildir.

Hem, yönetip yönlendirmek ve koruyup kollamak masum da degildir.
Cumhuriyeti koruyup kollamak icin cumhuriyetin icine ettiler bu ülkede;
basbakan astilar.

Yine Nisâ 34:

Allah bazi kimselere bazilarina verdiginden daha cok verir; iste o sayede erkekler mallarindan harcayip kadinlara destek olurlar; iyi kadinlarsa itaat ederler ve Allah'in korudugu üzere gizliyi korurlar.

Acik ve net. Kadinlarin itaati sarta baglidir yani Allah'in, ERKEKLERE daha cok vermesine. Oysa Allah bazan [B]kadinlara [/B]daha cok verir ve o zaman [B]kadinlar mallarindan harcayip[/B] erkeklere destek olurlar ama bu, onlarin erkekleri yönetip yönlendirmesini gerektirmez.

Tabii, ayni kural erkeleri de baglar.

Kisacasi
erkekler kadinlara omuz verecek,
kadinlar erkeklere.

Erkekler kendilerinin "destekciler"i olan kadinlara hangi bakimdan itaat ederse
kadinlar da kendilerinin "destekciler"i olan erkeklere o bakimdan itaat ederler.

Kayitsiz sartsiz itaat Allah'adir; o alanda kadin erkek herkes islam (teslim) olmakla yükümlüdür. Hucûrât 13: Allah'i kim daha cok kâle alirsa Allah'in indinde daha üstün odur. Kadin erkek farketmez.

Konudan uzaklastik. Simdilik bu kadar.

Sevgi ile,
Hasan Akcay[/QUOTE]


Eline saglik Degerli Hasan Kardesim,

sayet bu aciklamani herkes kavrayabilmis olsaydi zaten sevgi ve saygi terimleri tam anlamiyla otomatikman ortaya cikmis ve uygulanmis olurdu.

Elinde kamciyla emreden birine karsi bir insan nasil sevgi ve saygi duyabilirki, olsa olsa nefret ve korku dogurur.

Bazi sapiklari katmiyorum buraya, onlar kamcidan ve pis sözlerden zevk alirlar, zaten insan sifatina katmiyorum o kisileri.

Selam ve dua ile.

Not: Isin aci tarafi, bir takim erkek milleti dünya hayatinda oldugu gibi ahiret hayatini da tekellerine almislar. Kiminle pazarlikta olduklarinin farkina dahi varamayan zavalli mahluklardir bunlar.

Fers 10. February 2013 11:37 PM

yeni yeni kuranlar uyduralım gitsin " kâsirâtut tarf " neymiş D şıkkı, meyveler, içecekler...


ahver/çok beyaz/iri göz/ak ı ak karası kara göz.../ahver in müennesi(dişi) havraa/huur havraa nın çoğulu...
a yen/göz.../iyn, a yen in çoğulu...
huurin iinin/iri göz sahibi/ak ı ak karası kara göz sahibi...


duhan/51,52,54
innel muttekiine fii makaamin emiinin.../ sakınanlar güvenilir yerde...
fii cennaatin ve uyuunin.../ bahçelerde ve pınarlarda...
kezaalike ve zevvecnaahum bi huurin iinin.../onları eşleştirdik iri gözlülerle...

sad/49,50,51
haazaa zikrun ve inne lil muttekiine le husne meaabin.../ bu bir öğüt, sakınanlara eksiksiz sığınak...
cennaati adnin mufettehaten le humul ebvaabu.../adn bahçeleri, onlara kapılar açık...
muttekiine fiihaa yed uune fiihaa bi [B]faakihetin kesiiretin[/B] ve [B]şeraabin[/B].../ yaslanarak isterler orada, [B]türlü meyve[/B] ve [B]içecek[/B]...

vakıa/32
ve [B]faakihetin kesiiretin[/B] ve [B]şeraabin[/B].../ [B]türlü meyveler[/B] ve [B]içecek[/B]...

meyve ve içeceğin ne olduğu belli zaten, sonrasındaki " kaasiraat ut tarf " ile ilgisi yok...

tirb/akran, etraab/akranlar...
tarafe/et tarf/göz/bakma...
kasr/menetmek/kısmak/kısa kesmek...

sad/52
ve ındehum [B]kaasıraat ut tarfi etraabun[/B].../ yanlarında, [B]göz kapağını/bakış kısan akranlar[/B]...
ibrahim/42
laa yerteddu ileyhim [B]tarfuhum[/B].../ [B]bakışları[/B] onlara dönmez...
neml/40
ene aatiike bihii kable en yertedde ileyke [B]tarfuke[/B].../ onu sana getiririm, [B]bakışın[/B]ın sana dönüşünden önce/göz kapağın açılıp kapanmadan önce...

.

dost1 11. February 2013 12:31 AM

Selamun Aleyküm! Değerli Kardeşlerim!


قيّم - Kayyim sözcüğü "[B]dik, ayakta tutan, gözeten[/B]" demektir. Günlük hayatta "[B]mescidin kayyımı, hamamın kayyımı[/B]" diye kullanılır. Lisanü'l Arab, c. 7, s. 549)

"Kayyım" sıfatı "[B]başkasının faydasına olan şeyleri yerine getiren[/B]" demektir. Sözcüğün mübalağa kalıbıyla çoğul formu Nîsâ Sûresinin 34. Âyetinin başında Allah'ın, bazı şeyleri bazısına fazla kılması ve erkeklerin mallarından harcadıkları şey nedeniyle erkekler, kadınlar üzerine [B]kavvamdırlar/koruyup, gözeticidirler[/B]... diye yer alır.

Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz.

galipyetkin 11. February 2013 06:40 AM

Sayın dost1.

''Kayyum'' için verdiğiniz bilgiler için teşekkürler. Fakat bunun yanında buna çok yakın iki ifade daha var: a)''Veli, b)''Vasi''

Bu üç kelimenin de mânâlarının ve bu mânâlarına göre yerine getirdikleri fonksiyonlarının etraflı bilinmesi gereklidir.

Acaba bu yönde bizi bilgilendirebilir misiniz?

Saygılarımla.
Galip Yetkin.

Hasan Akçay 11. February 2013 08:05 AM

[COLOR="Blue"]Sözcügün (KAYYIM kelimesinin) mübalaga kalibiyla çogul formu Nîsâ Sûresinin 34. âyetinin basinda Allah'in, bazi seyleri bazisina fazla kilmasi ve erkeklerin mallarindan harcadiklari sey nedeniyle erkekler, kadinlar üzerine [B]kavvamdirlar/koruyup, gözeticidirler[/B]... diye yer alir.[/COLOR]

Sayin dost1, [B]destekleyenler[/B] ve [B]omuz verenler[/B] es anlamli oldugu için "kavvâm"in Türkçe karsiliklari olarak yukardaki iletimde ikisini de kullandim. Ama sizin onayladiginiz [I]koruyup gözetenler[/I] ifadesi? Hayir.

Bir daha, efendim:

Nisâ 34 ve 135'te geçen
KAVVÂM kelimesinin Türkçesi

destekleyenler olabilir;
omuz verenler olabilir;
ayakta tutanlar olabilir.

Ama [I]koruyup gözetenler[/I] olamaz.

Çünkü koruyup gözetmek [B]istismara açik bir ifade[/B]. Yukardaki iletimde belirtmeye çalistim, cumhuriyetimizi koruyup gözetmek adina cumhuriyetimize müdahale ettiler bu ülkede; bakanlari, basbakani astilar. Koruyup gözetmek masum bir hareket degil.

Eger

Nisâ 135'teki KAVVÂM [I]koruyup gözetenler[/I] anlamina gelip
birilerini adaleti koruyup gözetmekle yetkili kilsaydi
adalet adalet olmaktan çikardi; adil kararlar veremez, birilerinin borazanini öttürürdü.

Ve tipki erkekler gibi [U]yetiskin insan[/U]dir kadinlar; [U]çocuk[/U]larini koruyup gözetirler. Onun için bilerler koruyup gözetmenin ne oldugunu. Kadinlari koruyup gözetmek suretiyle çocuk yerine koymaya kimsenin hakki yok.

Koruyup gözetmek nasil
adaleti adalet olmaktan çikarirsa
kadini da kadin olmaktan çikarir.

Hayir.

Allah Nisâ 135'te "Adaletin kavvâmi olun!" derken nasil
adalete müdahaleyi caiz ilan etmiyorsa

Nisâ 34'te de "Erkekler kadinlar üzerine kavvâmdirlar" derken
kadinlara müdahaleyi caiz ilan etmiyor.

Kurân'da bir biriyle ihtilaf halinde ayetler yoktur (4:82);
Nisâ 34 ve 135 bir biriyle ihtilaf halinde gösterilemez.

Inananlar

hukuk okullari açarak, yargiçlarin ayliklarini ödeyerek, adalet saraylari yapip adaletin hizmetine kolluk kuvvetleri vererek adaletin destekçileri, omuz verenleri, ayakta tutanlari olacaklar

ama adaleti koruyup gözetmeye yeltenmeyecekler. Adalet kendi kendini koruyup gözetecek ki [B]bagimsiz[/B] kalarak adalet dagitabilsin.

Erkekler

kadinlarin ihtiyaçlarini karşilamak üzere eve yiyecek, içecek getirerek, giysi getirererek kadinlarin omuzlayanlari, destekleyenleri, ayakta tutanlari olacaklar

ama onlari kollayip gözetmeye yeltenmeyecekler. Kadinlar kendi kendilerini koruyup gözetecekler ki [B]insan[/B] kalarak görevlerini yapabilsinler.

dost1 11. February 2013 11:32 AM

Selamun Aleyküm! Değerli Galipyetkin Kardeşim!

[QUOTE=galipyetkin;15785]Sayın dost1.

''Kayyum'' için verdiğiniz bilgiler için teşekkürler. Fakat bunun yanında buna çok yakın iki ifade daha var: a)''Veli, b)''Vasi''

Bu üç kelimenin de mânâlarının ve bu mânâlarına göre yerine getirdikleri fonksiyonlarının etraflı bilinmesi gereklidir.

Acaba bu yönde bizi bilgilendirebilir misiniz?

Saygılarımla.
Galip Yetkin.[/QUOTE]

Allah razı olsun. Önemli bir noktaya dikkat çekmişsiniz.

"[B]Velî ve Evliyâ[/B]" sözcüklerinin kavramsal anlamları İslâm dışı inanç ve kültürlerden Müslümanlara empoze edilmiş, İslâm’ın yozlaştırılması amacına yönelik girişimlerdir ve bu girişimler halen devam etmektedir.

"Velî"[B][/B] sözcüğü, "velâ" kökünden türemiş sıfatı müşebbehe kipinde bir sözcüktür. Mastarı velâyet’dir.

Anlamı, “[B]arada bir şey bulunmadan bitişiklik, yan-yana olma ve yaklaşma, yakın olma[/B]” demektir ve “[B]arkadaşlık, yer, niyet, zaman, din ve nisbette, yardımda tam bir yakınlık[/B]” anlamı verilmektedir.

[B]“Velâyet[/B]” sözcüğü, mastar haliyle Kur’ân’da iki yerde geçmektedir.

Enfal 72:” İnneleziyne amenu ve haceru ve cahedu bi emvalihim ve enfüsihim fiy sebiylillâhi velleziyne avev ve nesaru ülaike ba'duhüm evliyaü ba'd velleziyne amenu ve lem yühaciru ma leküm min [B]velayetihim[/B] min şey'in hatta yühaciru* ve inistensaruküm fiyd diyni fealeykümün nasru illâ alâ kavmin beyneküm ve beynehüm miysak* vAllahu bi ma ta'melune Basıyr;”


“Kuşkusuz inanan ve hicret edenler, Allah yolunda mallarıyla, canlarıyla savaşanlar ve barındırıp yardım edenler, evet işte bunlar birbirlerine yakın olanlardır. İnanan ve hicret etmeyenlere gelince, hicret edene kadar, onlara [B]YAKINLIK [/B]söz konusu değildir. Ve din uğrunda yardım isterlerse, aranızda antlaşma bulunan bir halk zararına olmaksızın, onlara yardım etmeniz gerekir. Ve Allah yaptıklarınızı çok iyi görür.”

Kehf 44:” Hünalikel [B]Velayetü[/B] Lillahil Hakk Huve hayrun sevaben ve hayrun ukba;”


“Orada [B]YAKINLIK[/B] ancak Hakk olan Allah’a aittir. Ödüllendirme bakımından en iyi ve kovuşturma yönünden de en iyi olan O’dur.”

"Velâyet" sözcüğü, “ve” harfinin kesresiyle “[B]vilâyet[/B]” olarak da okunur.
Normalde anlam değişmemesine rağmen zaman içerisinde vilâyet sözcüğü, kök anlamından uzaklaşmadan “[B]toplumsal yakınlık[/B]” anlamında “emirlik, sultanlık anlamında da kullanılmıştır.

“[B]Velâyet[/B]” sözcüğü, öz anlamı ekseninde zaman içerisinde kişilerin ve toplumların birbiriyle olan ilişkilerinde kavramlaşmıştır. Kavram olarak da, “ [B]Reşîd bir şahsın, şahsi ve mali işlerini gözetip yürütme hususunda kasır (eksikli, becerisi, yeteneği olmayan) olan bir şahsın yerini tutmasıdır.[/B]” demek olmuştur.


“[B]Velâyet[/B]” mastarından müştak/türemiş “[B]velî[/B]” sözcüğünün anlamı ise, “yakın olan, yakın duran[B]” demektir.
“[B]Velî[/B]” sözcüğü ve bu sözcüğün çoğulu olan [B]“evliyâ[/B]” sözcüğü Kur’ân’da hep sözcük anlamında kullanılır.

“[B]Velî”[/B] sözcüğü Kur’ân’da hem Allah için hem de kullar için kullanılmıştır. “[B]Velî[/B]” sözcüğü aynı zamanda Esmâ-i Hüsnâ’dan birisidir.

“Velî” sözcüğü Kur’ân’da :Nasîr /yardımcı; mürşid/aydınlatan, yol gösteren; şefi’/şefâat eden; vâk/koruyucu; Hamîd/ öven, yücelten sıfatları ile karanlıklardan aydınlığa çıkarır, bağışlayıp merhamet eder, zarardan alıkoyup yarara yaklaştırır nitelemeleriyle birlikte yer alır.

Velîliğin, yakınlığın bu niteliklerle yakın ilişkisi vardır.
Bunlar velînin, yakın olanın belirgin nitelikleridir.
Bu yakınlıklar nicel bir yakınlık değil nitel bir yakınlıktır.
Buna göre “[B]Velî/Yakın Biri[/B]” denildiğinde: “[B]Yardım eden, yol gösteren, aracılık yapan, aydınlatan ve koruyan birisi[/B]” anlaşılmalıdır.

Bakara 107:” Elem ta'lem ennAllahe leHu mülküsSemavati vel Ard ve ma leküm min dunillahi min [B]veliyyin ve la nasıyr[/B];”


“Bilmedin mi ki göklerin de yerin de mülk ve saltanatı yalnız Allah’ındır. Sizin için Allah’ın astlarından ne bir [B]Yakın Kişi vardır ne de bir yardımcı.[/B] ”

Bakara 120:” Ve len terda ankelyehudü ve lennesara hatta tettebia milletehüm kul inne hüdAllahi hüvel hüda* ve leinitteba'te ehvaehüm ba'delleziy caeke minel ılmi, ma leke minAllahi min [B]veliyyin ve la nasıyr[/B]”

“Öz milletlerine uymadıkça ne Yahudiler ne de Hıristiyanlar senden asla hoşnut olmazlar. De ki: “ Allah’ın kılavuzluğu erdirici kılavuzluğun ta kendisidir.” İlimden sana ulaşan nasipten sonra bunların boş ve iğreti arzularına uyarsan, Allah katından ne bir [B]Yakın Kimsen olur ne de bir yardımcın.[/B]”

Nisa suresi âyet 45:” VAllahu a’lemü bi a'daiküm ve kefa billahi [B]Veliyyen ve kefa billahi nasıyra;”[/B]


“Allah sizin düşmanlarınızı daha iyi bilir. [B]Yakın kişi olarak, Allah yeter. Yardımcı olarak da Allah yeter.”[/B]

Nisa 123:” Leyse bi emaniyyiküm ve la emaniyyi ehlil Kitab men ya'mel suen yücze bihi ve la yecid lehu min dunillahi[B] veliyyen ve la nesıyra[/B]”


“İş ne sizin kuruntularınızladır ne de Ehlikitab’ın kuruntularıyla. için Kötülük yapan onunla cezalandırılır. Ve böyle biri, kendisi için Allah’ın astlarından ne bir [B]Yakın Kimse bulacaklardır ne de bir yardımcı.[/B]”

Nisa 173:” Feemmelleziyne amenu ve amilus salihati fe yüveffiyhim ücurehüm ve yeziydühüm min fadliHi, ve emmelleziynestenkefu vestekberu feyü’azzibühüm azaben eliymen, ve la yecidune lehüm min dunillahi [B]veliyyen ve la nesıyra;[/B]

“Bunun ardından da inanıp barışa yönelik işler yapanların ödüllerini tam verecek ve lütfundan onlara fazlalıklar da bağışlayacaktır. Kulluktan çekinip büyüklük taslayanlara gelince, onlara korkunç bir azapla azap edecektir. Böyleleri, kendileri Allah’ın astından ne bir[B] Yakın Kimse bulur ne de bir yardımcı.”
[/B]
En’âm 51: “Ve enzir bihilleziyne yehafune en yuhşeru ila Rabbihim leyse lehüm min dunihî [B]veliyyün ve la şefiy’un[/B] leallehüm yettekun;”


“Rablerinin huzurunda haşr edileceklerinden korkanları, o vahiy ile uyar ki korunabilsinler. Onların O’nun astlarından ne bir [B]Yakın Kimseleri vardır ne de şefâatçıları.”[/B]

En’âm suresi âyet 70:” Ve zerilleziynettehazu diynehüm leiben ve lehven ve ğarrethümül hayatüd dünya ve zekkir bihi en tübsele nefsün bima kesebet leyse leha min dunillahi [B]veliyyün ve la şefiy'un[/B], ve in ta'dil külle adlin la yü'haz minha ülaikelleziyne übsilu bima kesebu lehüm şerabün min hamiymin ve azabün eliymün bima kânu yekfürun;”

“Dinlerini oyun ve eğlence haline getirmiş, dünya hayatı kendilerini aldatmış olanları bırak da o Kur’ân ile şunu hatırlat: Bir kişi, kendi elinin üretip kazandığına teslim edilirse onun, Allah’ın astlarından ne bir [B]Yakın Kimsesi kalır ne de şefâatçısı[/B]. Her türlü fidyeyi verse de ondan kabul edilmez. İşte bunlar, kazandıklarına teslim edilmişlerdir. Nankörlük ettiklerinden ötürü onlar için kaynar sudan bir içki ve korkunç bir azap vardır.”

Ra’d suresi âyet 37:” Ve kezâlike enzelnahu hukmen arabiyya ve leinitteba'te ehvaehüm ba'de ma caeke minel ılmi, ma leke minAllahi min [B]Veliyyin ve la Vak[/B];”


“İşte biz o Kur’ân’ı Arapça bir hüküm kaynağı olarak indirdik. Eğer sana gelen ilimden sonra onların keyiflerine uyarsan, Allah’tan sana bir [B]Yakın Kimse ve bir koruyucu yoktur.”[/B]

Kehf suresi âyet 17:” Ve teraşşemse iza taleat tezaveru an Kehfihim zatel yemiyni ve iza ğarebet takriduhüm zateş şimali ve hüm fiy fecvetin minh zâlike min ayatillah men yehdillahu fehüvel mühted ve men yudlil felen tecide lehu [B]veliyyen mürşida[/B];


“Güneşi görüyorsun: doğduğu vakit mağaralarından sağ tarafa kayar, battığı vakit ise onları sol tarafa doğru makaslayıp geçer. Böylece onlar mağaranın geniş boşluğu içindedirler. Bu, Allah’ın mucizelerindendir. Allah’ın kılavuzluk ettiği doğruyu bulmuştur. Şaşırttığına gelince, sen ona [B]yol gösteren bir Yakın Kimseyi [/B]asla bulamazsın.”

Kehf 26:” Kulillahu a'lemu bima lebisu leHu ğaybüs semavati vel Ard ebsır bihi ve esmı' ma lehüm min duniHi min veliyyin, ve la yüşrikü fiy hükmiHi ehada;

Şura suresi âyet 28,” Ve Huvelleziy yünezzilül ğayse min ba'di ma kanetu ve yenşuru rahmeteHu, ve Huvel [B]Veliyyül Hamiyd[/B];”

” O, onlar (ümit kestikten sonra yağmuru, rahmeti indiren ve rahmetini yayandır. O, [B]Yakındır. Öven yüceltendir[/B].”

Şura 46:” Ve ma kâne lehüm min [B]evliyae yensurunehüm[/B] min dunillah ve men yudlilillahu fema lehu min sebiyl;”

“Onların Allah’dan başka kendilerine [B]yardım edecek yakınları[/B] da yoktur. Allah kimi saptırırsa, onun için artık bir yol yoktur.”

En’âm 14:” Kul eğayrAllahi ettehızü veliyyen Fatıris Semavati vel Ardı ve Huve yut'ımu ve la yut'am kul inniy ümirtü en ekûne evvele men esleme ve la tekûnenne minel müşrikiyn;”

” ” De ki: “Semavat ve Arz’ın Fatırı olan ve O besleyip-doyuran, kendisi beslenmeyen Allah’dan ğayrını mı Yakın edineyim?” “Ben İslam olanların ilki olmakla emrolundum”, de ve sakın müşriklerden olma.”

A’raf suresi âyet 196:” İnne [B]Veliyyiyellahulleziy[/B] nezzelel Kitabe, ve Huve yetevelles salihıyn;”

”Muhakkak ki benim [B]Yakınım,[/B] O Kitab’ı indiren Allah’dır!.. Ve O, salihleri Yakın edinir .”

Yusuf 101:” Rabbi kad ateyteniy minel mülki ve allemteniy min te'viylil ehadiys [B]FatıresSemavati vel Ardı ente veliyyiy fiyd dünya vel ahireti[/B], teveffeniy müslimen ve elhıkniy bissalihıyn;”

“Rabbim! Gerçekten sen bana Mülk’den verdin ve bana hadiselerin te’vilinden öğrettin.[B]Semavat ve Arz’ın Fatırı! Dünya’da ve Ahiret’te Sen’sin Yakınım[/B] Müslim olarak beni vefat ettir ve beni salihlere kat!”.


Yine “[B]velâ[/B]” kökünden, “[B]velâyet[/B]” mastarından türemiş olan “ [B]Vâlî[/B]” sözcüğünün anlamı da [B]“Velî[/B]” sözcüğünün anlamıyla aynıdır. Allah için de kullanılmıştır.

Ra’d suresi âyet 11:” LeHu muakkıbatün min beyni yedeyhi ve min halfihı yahfezunehu min emrillah innAllahe la yuğayyiru ma bi kavmin hatta yuğayyiru ma bi enfüsihim ve iza eradAllahu bi kavmin suen fela meradde leh ve ma lehüm min dunihi min [B]val;[/B]


“Her kişi için, önünde ve arkasında, Allah’ın emriyle onu koruyan izleyiciler vardır. Gerçekte, bir halk, kendindekileri değiştirmedikçe, Allah hiçbir şeyi değiştirmez. Ve Allah, bir halka kötülük dileyince, o zaman, onun geri çevrilmesi söz konusu değildir. Onlar için, O’nun astlarından bir [B]Yakın [/B]olan da yoktur. ”

“ قيّ[B]مKayyim[/B]” sözcüğü ise “[B]dik, ayakta tutan, gözeten[/B]” demektir. Günlük hayatta “mescidin kayyımı, hamamın kayyımı” diye kullanılır. (Lisanü’l Arab, c. 7, s. 549)

Mescidin, hamamın kayyımı denildiğinde; mescidin,hamamın ayakta kalarak işlevini sürdürebilmesi için hizmet ederek mescidi ve hamamı koruyup gözeten anlaşılır.

“Kayyım” sıfatı “[B]başkasının faydasına olan şeyleri yerine getiren[/B]” demektir. Nitekim sözcüğün mübalağa kalıbıyla çoğul formu Nisa/34’ün başında “[B]Allah’ın, bazı şeyleri bazısına fazla kılması ve erkeklerin mallarından harcadıkları şey nedeniyle erkekler, kadınlar üzerine kavvamdırlar/koruyup, gözeticidirler ...[/B]” diye yer alır.

Burada sözcüğün asıl anlamı kavvam olunan şeyin ayakta durarak işlevini yitirmemesi için hizmet edilerek gözetilmesidir. Nisa 34. ayeti "Allah’ın, bazı şeyleri bazısına fazla kılması ve erkeklerin mallarından harcadıkları şey nedeniyle erkekler, kadınlar üzerine kavvamdırlar/ kadınların hizmetini görerek koruyup, gözeticidirler ..." şeklinde meallendirebiliriz.

Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz.

dost1 11. February 2013 01:01 PM

Selamun Aleyküm! Değerli HAsan Akçay Kardeşim!

[QUOTE=Hasan Akçay;15786]

Sayin dost1, [B]destekleyenler[/B] ve [B]omuz verenler[/B] es anlamli oldugu için "kavvâm"in Türkçe karsiliklari olarak yukardaki iletimde ikisini de kullandim. Ama sizin onayladiginiz [I]koruyup gözetenler[/I] ifadesi? Hayir.

Bir daha, efendim:

Nisâ 34 ve 135'te geçen
KAVVÂM kelimesinin Türkçesi

destekleyenler olabilir;
omuz verenler olabilir;
ayakta tutanlar olabilir.

Ama [I]koruyup gözetenler[/I] olamaz. [/QUOTE]

İsterseniz olup olamayacağına birlikte bakalım.

[B]Önce sizin olabilir dediklerinize sözlükten bakalım[/B].

"[B]Destekleyenler[/B]" olabilir demiştiniz.
Net olarak görebilmek için destek, destek olmak, destekleme,desteklemek sözcüklerine bakalım.
[B]destek[/B]:
* Dayanak, dayak.
* Üzerine bir şey oturtmaya, tutturmaya, koymaya yarar araç, hamil.
* Yardımcı.
* Bir vektörü taşıyan sonsuz doğru.
* Bir birlik için sağlanan yardım veya koruma.

[B]destek olmak:[/B]
* güç sağlamak, yardımcıolmak.

[B]destekleme:[/B]
* Desteklemek işi.
* Devletçe yapılan para yardımı, sübvansiyon.

[B]desteklemek[/B]:
* Destek koymak.
* Bir kimse veya kuruluşa yardım sağlamak, müzaheret etmek.
* Arka olmak, arka çıkmak.

"[B]Omuz verenler[/B]" olabilir demiştiniz.

[B]omuz vermek[/B]:
* omzuyla dayanmak.
* destek olmak.

"[B]Ayakta tutanla[/B]r" olabilir demiştiniz.

[B]ayakta tutmak[/B]:
* oturtmak gerekirken oturtmamak.
* bozulmasına, yıkılmasına, çökmesine engel olmak.
* bir kuruluşun yaşamasını sağlamak.
* o şeyin sürekliliğini sağlamak.


Ama [I]koruyup gözetenler[/I] olamaz demiştiniz.



Biz ne demiştik:
م - Kayyim sözcüğü "[B]dik, ayakta tutan, gözeten[/B]" demektir. Günlük hayatta "mescidin kayyımı, hamamın kayyımı" diye kullanılır. Lisanü'l Arab, c. 7, s. 549)

"[B]Kayyım[/B]" sıfatı "[B]başkasının faydasına olan şeyleri yerine getiren[/B]" demektir. Sözcüğün mübalağa kalıbıyla çoğul formu Nîsâ Sûresinin 34. Âyetinin başında Allah'ın, bazı şeyleri bazısına fazla kılması ve erkeklerin mallarından harcadıkları şey nedeniyle erkekler, kadınlar üzerine [B]kavvamdırlar/koruyup, gözeticidirler.[/B].. diye yer alır.

[B]ayakta tutmak[/B]:
* oturtmak gerekirken oturtmamak.
* bozulmasına, yıkılmasına, çökmesine engel olmak.
* bir kuruluşun yaşamasını sağlamak.
* o şeyin sürekliliğini sağlamak.

[B]korumak[/B]:
* Bir kimseyi veya bir şeyi dışetkilerden, tehlikeden veya zor bir durumdan uzak tutmak, muhafaza etmek,
vikaye etmek, sıyanet etmek.
* Güçlü bir kimse veya kuruluş, güçsüz birini veya bir şeyi her türlü tehlikeden esirgemek, onu desteklemek,
himaye etmek.
* Tehlikeye karşıdenetimi altında bulundurmak, savunmak, müdafaa etmek.
* Tehlikeli, zararlı durumları önlemek.
* Bir şeyin eskimesini, yıpranmasınıönlemek için gereken dikkat ve özeni göstermek.
* Süregelen bir durumun değişikliğe uğramasını önlemek.
* Karşılamak, denk gelmek.

[B]gözetmek[/B]:
* Korumak, bakmak, özen göstermek, himaye etmek.
* Önem vermek, göz önünde bulundurmak, ayrıtutmak.
* Kollamak, kayırmak, beklemek.
* Bir sonuca giderken bütün ayrıntı ve etkenleri dikkate almak.
[B]gözetici:[/B]
* Gözetme yapan, koruyucu, bakıcı, kollayıcı

Takdir sizindir.

[QUOTE=Hasan Akçay;15786]Çünkü koruyup gözetmek [B]istismara açik bir ifade[/B]. Yukardaki iletimde belirtmeye çalistim, cumhuriyetimizi koruyup gözetmek adina cumhuriyetimize müdahale ettiler bu ülkede; bakanlari, basbakani astilar. Koruyup gözetmek masum bir hareket degil.
[/QUOTE]

İstismara açık olmayan ifade bulmakta zorlanırsınız. Siz ne söylerseniz söyleyin insanlar anlamak istediklerini anlarlar.

Kötü örnek doğru sözü yanlış kılmadığı gibi iyi örnek de yanlış sözü doğru kılmaz.


[QUOTE=Hasan Akçay;15786]
Eger

Nisâ 135'teki KAVVÂM [I]koruyup gözetenler[/I] anlamina gelip
birilerini adaleti koruyup gözetmekle yetkili kilsaydi
adalet adalet olmaktan çikardi; adil kararlar veremez, birilerinin borazanini öttürürdü.[/QUOTE]

Nisa 34.Ayette adaletten sözedilmez erkeklerin kavvamlığından sözedilir. Erkekler kadınların kavvamıdırlar. Onların ayakta tutulması için hizmetlerini görerek koruyup gözetenleridirler.


[QUOTE=Hasan Akçay;15786]Ve tipki erkekler gibi [U]yetiskin insan[/U]dir kadinlar; [U]çocuk[/U]larini koruyup gözetirler. Onun için bilerler koruyup gözetmenin ne oldugunu. Kadinlari koruyup gözetmek suretiyle çocuk yerine koymaya kimsenin hakki yok.
[/QUOTE]

Kadınlar yetişkin de olabilirler yetişkin de olmayabilirler. Yetişkin kadınlar şüphesiz çocuklarının kavvamıdırlar. Çocuklarının hizmetini görerek koruyup gözetirler. Bu işi yapmaları onları çocuk yerine koymak değildir.

[QUOTE=Hasan Akçay;15786]
Koruyup gözetmek nasil
adaleti adalet olmaktan çikarirsa
kadini da kadin olmaktan çikarir.[/QUOTE]

Yukarıda sözlük anlamlarını verdiğimiz " koruyup gözetmek" işi; adaleti adalet olmaktan nasıl çıkarır; kadını kadın olmaktan nasıl çıkarır? Şaşılacak bir durum.Yukarıda anlamı verilen sözcüklere rağmen böyle düşünürseniz bu sizin kararınız olur.

[QUOTE=Hasan Akçay;15786]
Hayir.

Allah Nisâ 135'te "Adaletin kavvâmi olun!" derken nasil
adalete müdahaleyi caiz ilan etmiyorsa

Nisâ 34'te de "Erkekler kadinlar üzerine kavvâmdirlar" derken
kadinlara müdahaleyi caiz ilan etmiyor.[/QUOTE]

Bakalım Allah Nisa 135 de ne diyor.

Nisa;135:"Ya eyyühelleziyne amenu kûnu kavvamiyne bil kıstı şühedae Lillahi ve lev alâ enfüsiküm evil valideyni vel akrabiyn in yekün ğaniyyen ev fakıyren fAllahu evla bihima fela tettebiul heva en ta'dilu ve in telvu ev tu'ridu fe innAllahe kâne bi ma ta'melune Habiyra"

Bu ayette hangi sözcük "[B]adalet[/B]"tir?

Sanırım siz "[B]kıst[/B]" sözcüğünü adalet olarak anlıyorsunuz.

Ayette geçen “ قسط[B]kıst”[/B] sözcüğü genellikle “ عدل[B]adalet[/B]” diye açıklanmıştır. Böyle açıklanmış olmakla beraber, “kıst” sözcüğü tam olarak “adalet” demek değildir. Çünkü “[B]adalet[/B]”, “[B]bire bir karşılık, denge, denklik, eşitlik[/B]” (Lisanü’l-Arab; c.7, s. 359-360) demek iken, “[B]kıst[/B]” sözcüğü “[B]nasip, pay, hak edilmiş olan pay”[/B] (Lisanü’l-Arab, c.6, s. 123-128) demektir.

“[B]Kıst”[/B] söz konusu olduğunda, mutlaka hak edilen ve söz verilen kadar karşılık ödenir. Bir nevi eşitlik olan “[B]adalet[/B]” ise işlenene bire bir karşılık vermeyi gerektirir. Hâlbuki eşitlik her zaman hakkın karşılığı değildir, hatta bazen de zulümdür. Nitekim çalışma hayatında eşitlik esası değil, elemanların kalifiye oluşu, kıdemi gibi hususlar hesaba katılarak kıst esası uygulanır; böylece ücretler kişilerin niteliklerine göre belirlenir. Bir aile reisi de evlâtları arasında eşitlik ilkesiyle değil, kıst ile muamele yapar. Çünkü her çocuğun yaşına ve gördüğü eğitime göre ihtiyaçları değişiktir ve çocuklar aile bütçesinden bu ihtiyaçlara göre pay alırlar. Meselâ, biri ilk öğretimde diğeri üniversitede okuyan iki çocuklu bir aile, çocukların harçlıklarını hiçbir zaman eşit miktarlarda tespit etmez.
Türevleriyle birlikte Kur’an’da 27 kez yer alan “[B]kıst[/B]” sözcüğünün, “ اقتساط iktisat [zulme yol açmadan, aşırıya kaçmadan, hayırlı, yararlı yolu izlemek”, “ تقسيط taksit [hakkı olan bir şeyi belli zamanlara pay pay bölmek]” ve “ قسطاسkıstas” formları Arapça anlamlarının aynısıyla Türkçede de kullanılmaktadır.
Rabbimiz hem “ عادلAdil”, hem de “ قاسطKasit”tir. Yani, hem adaletle hem de kıst ile muamele eder:



[QUOTE=Hasan Akçay;15786]
Kurân'da bir biriyle ihtilaf halinde ayetler yoktur (4:82);
Nisâ 34 ve 135 bir biriyle ihtilaf halinde gösterilemez.[/QUOTE]

Kesinlikle Kur'an'da birbiriyle ihtilaf halinde olan ayetler bulunamaz.
Nisa 34 ve 135 birbiriyle ihtilaflı değildir.

Nisa;34: [B]ErRicalu kavvamune alen nisai [/B]bi ma faddalAllahu ba'dahüm alâ ba’din ve bi ma enfeku min emvalihim fessalihatü kanitatün hafizatün lil ğaybi bi ma hafızAllah vellatiy tehafune nüşüzehünne feızuhünne vehcüruhünne filmedaciı vadribuhünne, fein eta'neküm fela tebğu aleyhinne sebiyla innAllahe kâne Aliyyen Kebiyra"

"Allah'ın, bazı şeyleri bazısına fazla kılması ve erkeklerin mallarından harcamaları nedeniyle [B]erkekler, kadınlar üzerine iyi koruyup iyi gözeticidirler.[/B] Hâl böyle olunca, sâlih kadınlar, Allah'a itaat edicidirler; Allah'ın koyduğu kurala uyanlardır, Allah'ın koruduğu şey nedeniyle henüz gelmediği hâlde başlarına gelebilecek felaketler için koruyucudurlar. Dik kafalılık yaparak kendisini taciz ve tecavüz riskine atmasından korktuğunuz kadınlara da, öğüt verin ve yan gelip yattıkları yerlerde; kendi ülkeniz sınırları içerisinde göç ettirin ve de baskı yapın. Bunun üzerine size saygılı davranırlarsa, artık onlar aleyhine başka bir yol aramayın. Allah, çok yücedir, çok büyüktür."

Nisa 135: "Ya eyyühelleziyne amenu kûnu [COLOR="Blue"][B]kavvamiyn[/B][/COLOR]e bil [COLOR="red"]kıst[/COLOR]ı şühedae Lillahi ve lev alâ enfüsiküm evil valideyni vel akrabiyn* in yekün ğaniyyen ev fakıyren fAllahu evla Bihima fela tettebiul heva en [B]ta'dilu[/B] ve in telvu ev tu'ridu fe innAllahe kâne Bi ma ta'melune Habiyra"

"Ey iman etmiş kimseler! Kendiniz, ana-babanız ve yakın akrabanız aleyhine de olsa, Allah için tanıklık eden kimseler olarak [COLOR="Red"]hakkaniyeti[/COLOR] tümden [COLOR="blue"][B]ayakta tutanlar/ gözetenler[/B][/COLOR] olun. İster zengin olsun, ister fakir olsun, bilin ki Allah, ikisine de daha yakındır. Artık [B]adaleti [/B]yerine getirebilmek için boş-iğreti arzunuza uymayın. Eğer eğip bükerseniz veya geri durursanız, biliniz ki şüphesiz Allah yaptıklarınızdan haberdardır."

Ayetlerde hiçbir ihtilaf yok ancak Siz sözcüklerden algınıza göre ihtilaf olduğuınu varsanıyorsunuz.


[QUOTE=Hasan Akçay;15786]
Inananlar

hukuk okullari açarak, yargiçlarin ayliklarini ödeyerek, adalet saraylari yapip adaletin hizmetine kolluk kuvvetleri vererek adaletin destekçileri, omuz verenleri, ayakta tutanlari olacaklar

ama adaleti koruyup gözetmeye yeltenmeyecekler. Adalet kendi kendini koruyup gözetecek ki [B]bagimsiz[/B] kalarak adalet dagitabilsin.

Erkekler

kadinlarin ihtiyaçlarini karşilamak üzere eve yiyecek, içecek getirerek, giysi getirererek kadinlarin omuzlayanlari, destekleyenleri, ayakta tutanlari olacaklar

ama onlari kollayip gözetmeye yeltenmeyecekler. Kadinlar kendi kendilerini koruyup gözetecekler ki [B]insan[/B] kalarak görevlerini yapabilsinler.[/QUOTE]

Değerli Kardeşim.
Sözcüklerin anlamlarını en başda belirttik. Karar algınıza göre olacaktır. Takdir sizindir.

Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz.

Hasan Akçay 12. February 2013 12:51 AM

[COLOR="Blue"]Ayette geçen قسط KIST sözcügü [U]genellikle[/U] عدل ADALET diye açiklanmistir. Böyle açiklanmis olmakla beraber, KIST sözcügü tam olarak “adalet” demek degildir.[/COLOR]

Bizim konumuz, [I]genellikle[/I] degil [U]özellikle[/U] [B]Nisâ 135[/B]'te geçen KIST. O ayette tanikliktan ve ananiz babaniz bile olsalar denerek davalilardan, kisacasi "mahkeme"den söz ediliyor. Iste ADALET odur, efendim; mahkeme, "mahkeme"nin isi.

Açiklamami
buna göre yapmisim:

[I]Inananlar

hukuk okullari açarak, yargiçlarin ayliklarini ödeyerek, adalet saraylari yapip adaletin hizmetine kolluk kuvvetleri vererek adaletin destekçileri, omuz verenleri, ayakta tutanlari olacaklar

ama adaleti koruyup gözetmeye yeltenmeyecekler. Adalet kendi kendini koruyup gözetecek ki bagimsiz kalarak adalet dagitabilsin.

Erkekler

kadinlarin ihtiyaçlarini karşilamak üzere eve yiyecek, içecek getirerek, giysi getirererek kadinlarin omuzlayanlari, destekleyenleri, ayakta tutanlari olacaklar

ama onlari kollayip gözetmeye yeltenmeyecekler. Kadinlar kendi kendilerini koruyup gözetecekler ki insan kalarak görevlerini yapabilsinler.[/I]

[COLOR="Blue"]korumak:
* Bir kimseyi veya bir seyi dis etkilerden, tehlikeden veya zor bir durumdan uzak tutmak, muhafaza etmek, vikaye etmek, siyanet etmek.[/COLOR]

Bir kimse veya bir sey: keriz feneri misillu bir yolsuzluk davasina bakacak olan mahkeme
dis etkiler, tehlikeler: aleyhlerine karar verilen hortumcularin gazabi

[COLOR="blue"]Yukarida sözlük anlamlarini verdigimiz "koruyup gözetmek" isi; adaleti adalet olmaktan nasil çikarir; kadini kadin olmaktan nasil çikarir? Sasilacak bir durum.[/COLOR]

Mahkemenin yargiclarini hortumcularin gazabindan[B] korumak[/B] adina görevden alip bir sekilde cezalandirma yetkiniz varsa mahkeme o davaya hakkiyla bakamaz; adalet adalet olmaktan çikar.

Simdilik bu kadar. Allah izin verirse devam edecegim. Yazinizda konumuzla ilgisi olmayan ifadeler var. Isterseniz onlari silebilirsiniz. Hatta bence iyi olur.


Tüm Zamanlar GMT +3 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 08:37 PM.

Powered by vBulletin® Version 3.8.1
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
Hanifler - Kuran odaklı gerçek din islam