![]() |
[COLOR="Blue"]Benim yargım:
Aynı evde barınan insanlar içinde ayakların ve saçın görünmesinde sakınca yoktur.[/COLOR] Nûr 31'de sözü edilen "ziynetler"den kasit eger kadinin VÜCUDU örnegin kadinin ayaklari ve saçi ise böyle bir kural olamaz. Önce denecek: kadinin ayaklari ve saçi zinhar görünmeyecek yoksa namahremlerinin sehvetini uyandirir; sonra istisna uydurulacak: ama evin içinde görünmesinde sakinca yoktur. Yok öyle şey. Sehvet egilimi yer seçmez. Sehvet kontrol edilemez. (Bunu en iyi tesettürcüler bilir!) Kadinin ayaklari ve saçi eger örnegin erkek kölesinin sehvetini uyandiran seylerse evin içinde de uyandirirlar disinda da. Ziynetler o yüzden TAKILARDIR. Onlari ayetteki müstesna kisilerin yaninda takinmak elbet caizdir çünkü kadinin itimadini kazanmistir o kisiler; kadinin ziynet teşhiri yapmadigini [U]bil[/U]ecek kadar yakinindadirlar. [U]Bil[/U]gi, sehvet egiliminin aksine, edinilir; unutulur; kisacasi kontrol edilebilir. |
Selamun aleyküm! Değerli Hasan Akçay kardeşim!
Yazımdan alıntı yaptığınız yargım, Nur Suresinin 31. ayeti için değil aşağıdaki hadis ile ilgilidir. Enes Radıyallahu anh anlatıyor: "Resullullah aleyhissalatı vesselam Fatıma radıyallahu Anha’ya bir köle getirdi. Bunu O’na hibe etmişti. O’nun üzerinde çok uzun olmayan bir sevbün/elbise vardı. Elbiseyi başına çekecek olsa öbür ucu ayaklarına ulaşmıyordu. Elbisesiyle ayaklarını örtecek olsa üst ucu başına yetişmiyordu. Resulullah aleyhissalatı vesselam örtünme hususunda maruz kalınan bu sıkıntıyı görünce: “Bu kıyafette olmanın sana bir mahzuru yok. Zira karşındakiler baban ve kölendir.” Dedi. " [QUOTE=Hasan Akçay;16906][COLOR="Blue"]Benim yargım: Aynı evde barınan insanlar içinde ayakların ve saçın görünmesinde sakınca yoktur.[/COLOR] [/QUOTE] Örnek verdiğiniz hadis ile ilgili bu yargım; sizin aynı hadisten : “[B]Kizini yabanin o erkegine peskes çekmis."[/B] yargınız için belirtilmiş bir yargıdır. Nur 31 ile ilgili yargımız; dışa vurulması gerekenin dişilik değil, kişilik olması gerektiği yönündedir. Kusursuzluk sadece Allah’a mahsusdur. Doğrusunu en iyi bilen Allah’tır. Sevgi,saygı ve muhabbetle. Allah’a emanet olunuz. |
Peskes çekme adim adim zina iddiasinin baska sözlerle ifadesidir, ki tesettürcülere ait bir iddiadir, bana degil.
O hadis uydurmadir çünkü gerçekte köle, sahibesine namahremdir; avretlerin evin içinde de disinda köleye açilmasi haramdir. Allah'in elçisi harami asla helal saymamis, kizina "Zarari yok!" dememistir. Nûr 31'de "disilik"ten söz edildigi de yok; ziynetler var. Ziynetlerin açiga vurulmasi disiligin açiga vurulmasi diye çarpitildigi anda kadinlarin ihtiyaçsiz erkek tâbileri misillu namahremlere, tesettürcülerin kendi deyimiyle, adim adim zina daveti çikarilmis, bir baska ifadeyle, kadinlar kendi namahremlerine peskes çekilmis olur. Kanit, su ifade: Inanan kadinlar görünenlerin disindaki ziynetlerini açmasinlar ama kadinlarin tehlikeye açik neleri varsa onlardan bîhaber çocuklara, ihtiyaçsiz erkek tâbilerine, yeminleri kime sahipse onlara... baska. (Onlara açmalari caizdir.) |
Selamun Aleyküm! Değerli Kardeşlerim!
Nur 31 de geçen "[B] عَوْرَاتِ النِّسَاءِ-avrâtin nisâi/kadınların korunmasız yerleri [/B]", ifadesini daha iyi anlayabilmek için "avratin" sözcüğünün türediği köke bakmak gerekir. "[B]عور - avr[/B]" sözcüğünden türeyen "[B]عورة - avret"[/B] –çoğulu, [B]"عورات'tır - avrât[/B]"tır– sözcüğü, lügatte "[B]yarık, yırtık, açık, gedik, korumasız"[/B] demektir. İlk vaz'ı, "[B]ağızdaki ön dişlerin gedikliği[/B]" anlamındadır. (Lisânu'l-Arab, “Avr” mad.) Sözcüğün Kur'ân'da hangi anlamda kullanıldığını görmek için, sözcüğün geçtiği diğer Âyetlere de bakalım. [B]Ahzâb;13:[/B]"Ve iz galet tâifetum minhum yâ ehle yesribe lâ mugâme lekum ferciû, ve yesteé'zinu ferîgum minhumun nebiyye yegûlûne inne buyûtenâ [B]avratun [/B]ve mâ hiye bi[B]avratin[/B], iy yurîdûne illâ firârâ." [B]Ahzâb;13[/B]: Ve hani bunlardan bir grup, "Ey Yesrib [Medine] halkı! Sizin için duracak yer yok, hemen dönün" diyorlardı. Onlardan bir kısmı da, "Evlerimiz gerçekten [B]açık, korunmasız savunmasızdır ['avret'tir][/B]" diyerek peygamber'den izin istiyorlardı. Hâlbuki onlar [evleri] [B]açık,korunmasız,savunmasız ['avret][/B] değildi. Onlar, sadece kaçmak istiyorlardı. [B]Nur;58[/B]: "Yâ eyyuhellezîne âmenû liyeste'zinkumullezîne meleket eymânukum vellezîne lem yebluğul hulume minkum selâse merrât, min gabli salâtil fecri ve hîne tedaûne siyâbekum minez zahîrati ve mim bağdi salâtil ışâé', selâsu [B]avrâtin[/B] lekum, leyse aleykum ve lâ aleyhim cunâhum bağdehunn, tavvâfûne aleykum bağdukum alâ bağd, kezâlike yubeyyinullâhu lekumul âyât, vallâhu alîmun hakîm." [B]Nur;58[/B]: Ey iman etmiş kimseler! Yemînlerinizin sahip olduğu kimseler, sizden erginlik yaşına gelmemiş olanlarınız üç durumda; sabah salâtından önce, öğle vaktinde elbisenizi çıkardığınızda, ışa [gece] salâtından sonra izin istesinler. Bunlar sizin için üç [B]avrettir [açık ve korumasız, üç zamandır][/B]. Bunlar dışında ne size ne de onlara bir günah yoktur. Aranızda dolaşırlar, bazınız bazınızın üzerindedir. Allah, Âyetleri size işte böyle açığa koyuyor. Allah Alîm'dir, Hakîm'dir. Görüldüğü gibi "[B]avret[/B]" sözcüğü, Ahzâb Sûresinin 13. Âyetinde 2 kez geçmekte ve her ikisinde de "[B]açık, korumasız[/B]" anlamında kullanılmaktadır. Nur Sûresinin 58. Âyetinde ise çoğul hâliyle "[B]avrât[/B]" olarak geçen sözcük, bu kez insanların korumasız, savunmasız pozisyonunu anlatmak için kullanılmış ve sabah salâtı öncesi, kaylûle denilen öğle vaktindeki uyku zamanı ve yatsı salâtı sonrası, üç avret olarak nitelenmiştir. Gerçekten de kişiye özel bu zamanlar; korunma, savunma, kendine çeki düzen verme imkânının olmadığı zamanlardır. Şimdi de Nur 31 de iki kez geçen ve "[B]açmaları caiz[/B]" sözüne dayanak yapılan "yubdîne" sözcüğünün türetildiği köke bakalım. Birşeyin apaçık ortaya çıkması anlamındaki "[B]b-d-v[/B]" kökünden türetilmiş bir sözcüktür. Bu kökten türetilen tüm sözcükler bu anlamı taşırlar. Sözcüğün Kur'ân'da hangi anlamda kullanıldığını görmek için, sözcüğün geçtiği diğer Âyetlere de bakalım. [B]En'am,28[/B]: "Bel [B]bedâlehum[/B] mâ kânû yuhfûne min gabl, ve lev ruddû leâdû limâ nuhû anhu ve innehum lekâzibûn." "Aksine, işin aslı daha önce gizleyip durdukları [B]açığa çıktı[/B]. Geri çevrilselerdi yine men edildikleri şeye mutlaka dönmüşlerdi. Evet onlar gerçekten yalancıdırlar." [B]Zümer;47[/B]: "Ve lev enne lillezîne zalemû mâ fil ardı cemîan ve mislehû meahû leftedev bihî min sûil azâbi yevmel gıyâmeh, ve [B]bedâ[/B] lehum minallâhi mâ lem yekûnû yahtesibûn" Ve eğer bütün yeryüzündekiler ve onunla birlikte bir o kadarı da o zulmeden kişilerin olsaydı, kıyamet günü azabın kötülüğünden kurtulmak için onu mutlaka kurtulmalık verirlerdi. Ve onların hiç hesaba katmadıkları şeyler, Allah tarafından onlar için [B]açığa,meydana çıkar[/B]. [B]Zümer;48[/B]:" Ve [B]bedâ[/B] lehum seyyiâtu mâ kesebû ve hâga bihim mâ kânû bihî yestehziûn" Ve kazandıklarının kötülükleri onlar için [B]açığa ,meydana çıkmış[/B] ve kendisiyle alay edip durdukları şeyler, kendilerini çepeçevre sarmıştır. [B]Casiye;33[/B]: " Ve[B] bedâ[/B] lehum seyyiâtu mâ amilû ve hâga bihim mâ kânû bihî yestehziûn. "Ve işledikleri şeylerin kötülükleri kendilerine [B]açık oldu,belli oldu[/B] ve onları, kendisiyle alaya aldıkları şeyler ku*şatıverdi." [B]Mümtehine;4[/B]: " Gad kânet lekum usvetun hasenetun fî ibrâhîme vellezîne meah, iz gâlû ligavmihim innâ buraâu minkum ve mimmâ tağbudûne min dûnillâh, kefernâ bikum ve[B] bedâ[/B] beynenâ ve beynekumul adâvetu vel bağdâu ebeden hattâ tué'minû billâhi vahdehû illâ gavle ibrâhîme liebîhi leestağfiranne leke ve mâ emliku leke minallâhi min şeyé', rabbenâ aleyke tevekkelnâ ve ileyke enebnâ ve ileykel masîr." [B]Ali İmran;118[/B]: Yâ eyyuhellezîne âmenû lâ tettehızû bitânetem min dûnikum lâ yeé'lûnekum habâlâ, veddû mâ anittum, gad [B]bedet[/B]il bağdâu min efvâhihim, ve mâ tuhfî sudûruhum ekber, gad beyyennâ lekumul âyâti in kuntum tağgılûn. "Ey iman etmiş kimseler! Kendi seviyenizde olmayanlardan sırdaş [sıkı arkadaş] edinmeyin. Onlar size fenalık etmekten geri kalmazlar. Onlar, sıkıntıya düşmenizi istediler. Kesinlikle kinleri ağızlarından [B]açığa çıkmıştır,dışa vurmuştur[/B]. Göğüslerinde gizledikleri şeyler de daha büyüktür. Eğer siz, aklınızı kullanacaksanız, Biz, sizin için âyetleri kesinlikle açığa koymuşuzdur." [B]A'raf;22[/B] :" Fedellâhumâ biğurûr, felemmâ zâgaş şecerate [B]bedet[/B] lehumâ sev'âtuhumâ ve tafigâ yahsıfâni aleyhimâ miv veragıl cenneh, ve nâdâhumâ rabbuhumâ elem enhekumâ an tilkumeş şecerati ve egul lekumâ inneş şeytâne lekumâ aduvvum mubîn" "Böylece onları aldatarak zillete düşürdü. Ağacı tadınca, çirkinlikleri kendilerine [B]belli oldu,açığa çıktı[/B] ve cennet yapraklarından üst üste yamayıp üzerlerine almaya başladılar. Rabb’leri onlara seslendi: “Ben sizi o ağaçtan men etmedim mi ve size, ‘Bu şeytân kesinlikle sizin için apaçık düşmandır’ demedim mi?” [B]Ta Ha;121[/B]:" Feekelâ minhâ fe[B]bedet[/B] lehumâ sev'âtuhumâ ve tafigâ yahsıfâni aleyhimâ miv veragıl cenneh, ve asâ âdemu rabbehû feğavâ." Bunun üzerine ikisi de o ağaçtan yediler. Hemen çirkinlikleri kendilerine [B]açılıp görünüverdi[/B]. Ve aleyhlerine cennet yaprağından örtüp yamamaya başladılar. Âdem Rabbine asi oldu da şaşırdı / azdı. [B]Hacc; 25[/B] :" İnnellezîne keferû ve yesuddûne an sebîlillâhi vel mescidil harâmillezî cealnâhu linnâsi sevâenil âkifu fîhi vel [B]bâdi[/B], ve mey yurid fîhi biilhâdim bizulmin nuzıghu min azâbin elîm." Şüphesiz inkâr eden, Allah'ın yolundan insanlar –orada ibâdete kapanan veya [B]açıktan,dışarıdan gelen [/B]eşit olmak üzere– için kılınan Mescid-i Harâm'dan [dokunulmazlığı olan mescitten] alıkoyan kimseler ve orada zulümle yanlış yola sapmak isteyen kimse; Biz ona pek acıklı bir azaptan tattırırız. [B]Ahzab;20[/B]: "Yahsebûnel ahzâbe lem yezhebû, ve iy ye'til ahzâbu yeveddû lev ennehum [B]bâdûne[/B] fil ağrâbi yes'elûne an embâikum, ve lev kânû fîkum mâ gâtelû illâ galîlâ." "Onlar, ahzâbı [birleşik düşman birliklerini] gitmedi sanıyorlardı. Eğer o [Ahzâb/birleşik düşman birlikleri] gelecek olursa, [B]İçinde bulunan şeyi apaçık gösteren,çölde, bedevi[/B] Araplar içinde yer alıp, sizin haberlerinizden sormayı isterler. Ve eğer onlar içinizde olsalardı ancak pek az savaşırlardı." [B]Hud; 27[/B]: "Fegâlel meleullezîne keferû min gavmihî mâ nerâke illâ beşeram mislenâ ve mâ nerâket tebeake illellezîne hum erâzilunâ [B]bâdiye[/B]r ra'y, ve mâ nerâ lekum aleynâ min fadlim bel nezunnukum kâzibîn." "Buna karşılık, kavminin küfretmiş olanlarının ileri gelenleri: “Biz seni sadece bizim gibi bir beşer [sıradan bir insan] olarak görüyoruz. Sana sığ görüşlü aşağı tabakalarımızdan [ayak takımımızdan] başkasının uyduğunu görmüyoruz. Sizin bizim aleyhimize bir fazlalığınızı da görmüyoruz. Bilakis biz sizi yalancılar sanıyoruz” dediler." [B]Bakara;271[/B]: "İn [B]tubdus [/B]sadegâti feniımmâ hî, ve in tuhfûhâ ve tué'tûhel fugarâe fehuve hayrul lekum, ve yukeffiru ankum min seyyiâtikum, vallâhu bimâ tağmelûne habîr." "Sadakaları [B]açıkça [/B]verirseniz, artık o, ne iyi olur ve eğer onları gizlerseniz, fakirlere verirseniz artık bu, sizin için daha hayırlıdır ve günahlarınızdan bir kısmını kapattırır. Ve Allah, işlemiş olduğunuz şeylere haberdardır." [B]Bakara;284[/B]:" Lillâhi mâ fis semâvâti ve mâ fil ard, ve in [B]tubdû[/B] mâ fî enfusikum ev tuhfûhu yuhâsibkum bihillâh, feyağfiru limey yeşâu ve yuazzibu mey yeşâé', vallâhu alâ kulli şey'in gadîr." "Göklerde olan şeyler ve yeryüzünde olan şeyler Allah'ındır. Siz içinizdekileri [B]açığa vursanız[/B] da gizli tutsanız da Allah onunla sizi hesaba çeker. Sonra dilediği kimseyi bağışlar, dilediği kimseyi de azaplandırır. Ve Allah, her şeye en iyi güç yetirendir." [B]Nisa;149[/B]: "İn[B] tubdû[/B] hayran ev tuhfûhu ev tağfû an sûin feinnallâhe kâne afuvven gadîrâ." "Eğer bir hayrı açığa vurur yahut onu gizlerseniz yahut da bir kötülüğü affederseniz, biliniz ki, şüphesiz Allah çok bağışlayıcıdır, en iyi güç yetirendir." [B]Ahzab;54[/B]: "İn [B]tubdû[/B] şey'en ev tuhfûhu feinnallâhe kâne bikulli şey'in alîmâ." Siz bir şeyi [B]açığa vursanız[/B] yahut onu gizleseniz, biliniz ki, şüphesiz Allah her şeyi en iyi bilendir. [B]Bakara;33[/B]: "Gâle yâ âdemu embi'hum biesmâihim, felemmâ embeehum biesmâihim gâle elem egul lekum innî ağlemu ğaybes semâvâti vel ardı ve ağlemu mâ [B]tubdûne[/B] ve mâ kuntum tektumûn." "O [senin Rabbin] dedi ki: "Ey Âdem! Haber ver onlara; onların adlarını." Sonra da o [Âdem], onlara, onların adlarını haber verince, O [senin Rabbin], "Dememiş miydim Ben size! Şüphesiz Ben, göklerin ve yerin gaybını bilirim. Ve Ben, sizin [B]açığa vurduklarınızı[/B] ve sakladıklarınızı bilirim" dedi." [B]Maide;99[/B]: "Mâ aler rasûli illel belâğ, vallâhu yağlemu mâ [B]tubdûne[/B] ve mâ tektumûn. " "Elçiye düşen sadece tebliğdir. Ve Allah, [B]açığa vurduğunuz[/B] şeyleri ve gizlediğiniz şeyleri bilir." [B]Nur;29[/B]: " Leyse aleykum cunâhun en tedhulû buyûten ğayra meskûnetin fîhâ metâul lekum, vallâhu yağlemu mâ [B]tubdûne[/B] ve mâ tektumûn." "size ait herhangi bir meta [değerli şey] bulunduğu oturulmayan evlere girmenizde üzerinize bir sakınca yoktur. Ve Allah, sizin [B]açığa vurduğunuz[/B] şeyleri ve gizlediğiniz şeyleri bilir." [B]En'am;91[/B]: " Ve mâ gaderullâhe hagga gadrihî iz gâlû mâ enzelallâhu alâ beşerim min şeyé', gul men enzelel kitâbellezî câe bihî mûsâ nûrav ve hudel linnâsi tec'alûnehû garâtîse [B]tubdûnehâ[/B] ve tuhfûne kesîrâ, ve ullimtum mâ lem tağlemû entum ve lâ âbâukum, gulillâhu summe zerhum fî havdıhum yel'abûn. " "Ve onlar, “Allah, hiçbir beşere bir şey göndermemiştir” demekle, Allah’ı hakkıyla takdir edemediler [gereği gibi tanıyamadılar]. De ki: Musa`nın insanlara aydınlık ve kılavuz olmak üzere getirdiği, sizin parça parça kâğıtlar kıldığınız, bir kısmını [B]açığa vurduğunuz,belli ettiğiniz[/B], birçoğunu gizlediğiniz; siz ve babalarınızın, sayesinde bilmediğiniz birçok şeyleri öğrendiğiniz Kitap`ı kim indirdi? Sen de ki: “Allah!” Sonra onları boş uğraşlarında oynar hâlde bırak." [B]Ali İmran;29[/B]: Gul in tuhfû mâ fî sudûrikum ev [B]tubdûhu[/B] yağlemhullâh, ve yağlemu mâ fis semâvâti ve mâ fil ard, vallâhu alâ kulli şey'in gadîr. "De ki: “Göğüslerinizdeki şeyleri gizleseniz de, [B]açığa vursanız[/B] da Allah onu bilir. Ve O [Allah], göklerde olan şeyleri ve yerde olan şeyleri bilir. Ve Allah, her şeye gücü yetendir.” [B]Kasas;10[/B]: "Ve asbeha fuâdu ummi mûsâ fâriğâ, in kâdet [B]letubdî[/B] bihî levlâ er rabatnâ alâ galbihâ litekûne minel mué'minîn. " "Musa’nın anasının yüreği bomboş sabahladı. - Eğer Biz, inananlardan olması için onun kalbini pekiştirmemiş olsaydık, neredeyse onu [B]açığa vuracaktı[/B].-" [B]Yusuf;77[/B]:" Gâlû iy yesrıg fegad seraga ehul lehû min gabl, feeserrahâ yûsufu fî nefsihi ve lem [B]yubdihâ[/B] lehum gâle entum şerrum mekânâ, vallâhu ağlemu bimâ tesıfûn." Onlar [kafile] dediler ki: “Eğer o çalmışsa, ant olsun daha önce bunun kardeşi de çalmıştı.” O vakit Yusuf bunu kendi içine attı ve [B]onlara bunu hiç belli etmedi[/B], “Siz çok fena bir mevkidesiniz, nitelediğiniz şeyi Allah en iyi bilendir” dedi. [B]Ali imran;154[/B]: "Summe enzele aleykum mim bağdil ğammi emeneten nuâsey yağşâ tâifetem minkum ve tâifetun gad ehemmethum enfusuhum yezunnûne billâhi ğayral haggı zannel câhiliyyeh, yegûlûne hel lenâ minel emri min şeyé', gul innel emra kullehû lillâh, yuhfûne fî enfusihim mâ lâ [B]yubdûne[/B] lek, yegûlûne lev kâne lenâ minel emri şey'um mâ gutilnâ hâhunâ, gul lev kuntum fî buyûtikum leberazellezîne kutibe aleyhimul gatlu ilâ medâciıhim, ve liyebteliyallâhu mâ fî sudûrikum ve liyumahhısa mâ fî gulûbikum, vallâhu alîmum bizâtis sudûr." "Sonra O [Allah], o kederin ardından üzerinize bir güven, sizden bir grubu örtüp bürüyen bir uyku indirdi. Bir grup da; kendilerini nefisleri önemsetti; Allah'a karşı gerçek dışı câhiliyet zannı olarak, zann üretiyorlardı. Onlar, “Bu işten bize bir şey var mı?” diyorlardı. –De ki: “Bütün iş Allah'a aittir.– Onlar, sana [B]açıklamayacakları[/B] şeyleri içlerinde saklıyorlardı. Onlar, “Bize bu işten bir şey olsaydı burada öldürülmezdik” diyorlardı. De ki: “Eğer siz evlerinizde olsaydınız bile, üzerlerine öldürülme yazılmış olanlar kesinlikle yatacakları [öldürülecekleri] yerlere çıkıp gidecekti.” Ve o, Allah'ın göğüslerinizdekini sınaması ve kalplerinizdekini temizlemesi içindir. Ve Allah, göğüslerinizdekini çok iyi bilendir.” [B]Araf;20[/B]: "Fevesvese lehumeş şeytânu [B]liyubdiye [/B]lehumâ mâvûriye anhumâ min sev'âtihimâ ve gâle mâ nehâkumâ rabbukumâ an hâzihiş şecerati illâ en tekûnâ melekeyni ev tekûnâ minel hâlidîn." "Derken o [İblis] , onların kendilerinden gizli kalan çirkinliklerini kendilerine [B]açığa çıkarmak,göstermek[/B] için onlara vesvese verdi. Ve “Rabbiniz, başka bir sebepten dolayı değil, sırf ikinizin de birer melek/melik olmanız ya da ebedî kalıcılardan olmanız için sizi şu ağaçtan men etti” dedi." [B]Maide;101[/B]: "Yâ eyyuhellezîne âmenû lâ tes'elû an eşyâe in [B]tubde[/B] lekum tesué'kum, ve in tes'elû anhâ hîne yunezzelul gur'ânu [B]tubde[/B] lekum, afallâhu anhâ, vallâhu ğafûrun halîm." "Ey iman etmiş kimseler! [B]Açıklandığı[/B] zaman hoşunuza gitmeyecek olan şeylerden sormayın/ istemeyin. Eğer onlardan Kur'ân indirilirken sorarsanız/isterseniz de size [B]açıklanır[/B]. Allah, onlardan geçmiştir. Ve Allah, çok bağışlayan ve çok yumuşak davranandır." [B]Ahzab;37[/B] " Ve iz tegûlu lillezî en'amallâhu aleyhi ve en'amte aleyhi emsik aleyke zevceke vettegıllâhe ve tuhfî fî nefsike mallâhu [B]mubdîhi[/B] ve tahşen nâs, vallâhu ehaggu en tahşâh, felemmâ gadâ zeydum minhâ ve taran zevvecnâ kehâ likey lâ yekûne alel mué'minîne haracun fî ezvâci ed'ıyâihim izâ gadav minhunne ve tarâ, ve kâne emrullâhi mef'ûlâ." "Ve hani sen, Allah'ın kendisine nimet verdiği ve senin de kendisine nimet verdiğin kişiye, "Eşini yanında tut ve Allah'a takvâlı davran!" diyordun; insanlardan çekinerek Allah'ın [B]açığa vuracağı şeyi[/B] kendi içinde saklı tutuyordun. Oysa Allah, Kendisine haşyet duymana çok daha lâyıktı. Artık Zeyd, ondan ilişkisini kesince, Biz onu seninle evlendirdik ki böylelikle evlâtlıklarının kendilerinden ilişkilerini kestikleri zaman, onlarla evlenme konusunda mü'minler üzerine bir güçlük olmasın. Allah'ın emri yerine getirilmiştir." [B]Yusuf;100[/B]: "Ve rafea ebeveyhi alel arşi ve harrû lehû succedâ, ve gâle yâ ebeti hâzâ teé'vîlu rué'yâye min gablu gad cealehâ rabbî haggâ, ve gad ahsene bî iz ahracenî mines sicni ve câe bikum min[B]el bedvi[/B] mim bağdi en nezeğaş şeytânu beynî ve beyne ıhvetî, inne rabbî letîful limâ yeşâé', innehû huvel alîmul hakîm." "Ve anasıyla babasını yüksek bir taht üzerine yükseltti. Ve hepsi secde ederek onun için yere kapandılar. Ve o [Yusuf]: “Babacığım, işte bu durum, o gördüğümün tevilidir. Gerçekten Rabbim onu hakk kıldı. Şeytan benimle kardeşlerimin arasını bozduktan sonra, beni zindandan çıkarmakla ve sizi [B]içinde bulunan şeyi apaçık gösterenden/çölden [/B]getirmekle Rabbim bana hakikaten ihsan buyurdu. Şüphesiz Rabbim dilediği şeye lütuf edicidir. Şüphesiz O, en iyi bilen, hüküm koyanın ta kendisidir.” Kusursuzluk sadece Allah’a mahsusdur. Doğrusunu en iyi bilen Allah’tır. Sevgi,saygı ve muhabbetle. Allah’a emanet olunuz. |
Merhaba Halil kardesim.
Bu güzel açiklamalar için Allah sizden razi olsun. "Avret"in anlamlari konusunda hemfikiririz ama Nûr 31'deki "avrât"i farkli anliyoruz. Bu forumda daha önce açiklamaya çalismistim. [url]http://www.hanifler.com/showthread.php?p=12677#post12677[/url] Yalnizca Nûr 31'le ilgili bölümü alintiliyorum. Nûr 31'deki [U]avrât[/U] TEHLIKEYE AÇIK demek. Tipki Ahzâb 13'teki [U]avret[/U] gibi. Hani orda münafiklar cihada gitmemek için "evlerimiz avrettir" diyorlar -[COLOR="Green"]inne buyûtena [U]avret[/U]un[/COLOR]. Uzaklasirlarsa evleri talan edilecekmis. Evlerine mukayyet olmak için cihada cikmamalari gerekiyormus. Nûr 31'in konusu olan kadinlarin "avretler"i iste o TAKILAR; tehlikeye açik. Görmedigin oglu olmus... denilme tehlikesine açik, çalinma tehlikesine acik. [I](...görünenlerin disindaki ziynetlerini açmasinlar ama kadinlarin [U]avretler[/U]inden anlamayan ÇOCUKLAR baska; onlara açmalari caizdir -[COLOR="Green"]ve lâ yubdîne zînetehunne illâ mâ zahera minhâ illâ... TIFL ellezîne lem yazharû alâ [U]avrât[/U]in nisâ[/COLOR])[/I] Dikkat edilirse inanan kadinlarin kendi çocuklari 58'dekilerdir: [COLOR="Green"]ellezîne lem yeblugal hulume [U]minkum[/U][/COLOR]. 31'dekiler onlarin kendi çocuklari degil. Ve inanan kadinlarin yaşina ermemis o kendi çocuklari dahi göremez annelerinin [U]bedenî [/U]avretlerini. Caiz degil. Allah izni onlara bile vermiyor; yabanin çocuklarina verir mi? Nûr 31'de Allah "TAKI teşhirciligi yapmasinlar!" diyor, tipki Nûr 60'taki gibi: [I]Cinselligi kalmamis olup oturan kadinlarin, taki [U][B]teşhircilig[/B][/U]i yapmamalari şartiyla, giysilerini atmalari caizdir -[COLOR="Green"]gayre [U][B]müteberricât[/B][/U]in biziyneh[/COLOR].[/I] Bakin. Bir tür yatalak olan o kavâid, pörsümüs vücutlara sahiptir; açilip saçilirlarsa daha bi itici olurlar. O yüzden yani vücutlarinin iticiligini telafi etmek için takip takistirir, kokanalasir, TAKI teşhirciligi yaparlar. Allah onu yasakliyor. Ilahî emrin kadinin bedenî "avrât"ini örtmesiyle, tesettürle uzaktan yakindan ilgisi yok. |
[QUOTE=galipyetkin;16897]Sayın Mustafabey.
Teşekkürler. Kafamı kurcalayan ama, daha önce bu konuda yazılmış ve halen de yazılmakta olanlardandan kurtulabilmek kolay olmuyor. Tercüman oldunuz. Lütfen geliştirerek ve genişleterek devam edin. Saygılarımla. Galip Yetkin.[/QUOTE] Selam Galip Kardeşim; Hayatta hepimiz öğrenciyiz, düşünerek tartarak bilgimize, birikimlerimize göre yaşamı anlamaya çalışıyoruz. Kelam ve kelimeler bize yardımcıdır, olayın özünü kavramamızda bize yardımcı olmaktadırlar. İlim sonsuzdur Alim olan Allahtır. İnsanoğlu olarak bizler Allahın fıtratımızda yarattığı unsurlarla yaşamı anlamaya çalışıyoruz. Elimizden gelen bir yaşam boyunca mücadele etmektir. Kelam ve kelimeler anlaşılmayınca insanlarda tapma ve tapınma oluşur, korku oluşur, din tabulaşır. Anlaşılacak olan kelimeler anlaşılmaz hal alır. Dinde temel olan akıldır, akla düşünmeye davet vardır. Akletmek, düşünmek, idrak etmek gereklidir. Bunlar bir süreçtir, esas olanda yaşamda karşılığını görmek ve hayatında sergileyebilmektir. Yani Salih amel işleyebilmek. Örtünme ile ilgili konuyu anlayabilmek için daha geniş düşünmeliyiz. Kadın neyi temsil etmektedir. Kelimelerin özünü anlamayan bir başkasının lafını sözünü akıl zanneden veya sözleri akıl zanneden yaşamda karşılığını göremeyenler, bir şekli taklit edip ne olduğunu anlamayanlar, ne yaptıklarını bilmeyenler, iradesine sahip olamayanlar, kadın silüetidir. Olgunlaşmamış akli düşünceye sahip olanlar, sahip oldukları yarım bilgileri insanlara satmaya kalkarlarsa diğer insanlar arasında fitne çıkabilir. Örtülmelidir. İnsanlar birçok alanda bir bilgi sahip değildir, insanların her şeyi öğrenecek kadar vakti yoktur, bir alanda bilgili olan başka bir sahada cahil olabilir, işte bu noksan sıfatlanmada cahil olduğunuz konularda susulmalıdır, cahillik susarak örtülmesi gereklidir, yarım bilgiyle bilginlik yapmaya kalkarsak rezil oluruz, incinebiliriz yada başkalarını yanlış yönlendirmiş oluruz, onun için bu durumlar örtülmesi gerekendir, açığa vurulmaması gerekenlerdir. Bilgili olduğumuz konularda başımızı açabiliriz, bilgilerimizi anlatabiliriz. Kendi hayalleriniz, duygularınız, istek ve arzularınız size özeldir, namahremdir, ziynettinizdir, ulu orta, yakın olmadığınız aile dışında yabancıların içinde umuma açık yerlerde konuşacağınız, paylaşacağınız açığa vuracağınız konular değildir. Örtülmesi gereklidir. Kuranda anlatılanların sadece bir kısmını görebiliriz, tüm hallerini ince noktalarını anlayacak kadar ne aklımız, ne bilgimiz, ne yaşam tecrübemiz nede yeterince zamanımız vardır. Önemli olan doğru yola (Sırat-ı müstakime) girebilmek, yönelmek, bunun çabalamak gereklidir diye düşünüyorum. Anlayabildiklerimizi hayatımızda uygulayabilirsek ne mutlu bizlere… |
Sayın Mustafabey.
Saygılarımı, sevgilerimi sunuyorum. Teşekkür ederim. Saygılarımla. Galip Yetkin. |
Mustafabey Kardesim,
[COLOR="Blue"]Örtünme ile ilgili konuyu anlayabilmek için daha geniş düşünmeliyiz. Kadın neyi temsil etmektedir. Kelimelerin özünü anlamayan bir başkasının lafını sözünü akıl zanneden veya sözleri akıl zanneden yaşamda karşılığını göremeyenler, bir şekli taklit edip ne olduğunu anlamayanlar, ne yaptıklarını bilmeyenler, iradesine sahip olamayanlar, kadın silüetidir.[/COLOR] Hangi ayetlerden cikarmis oluyorsunuz bu görüsünüzü? Yoksa rivayetler yoluyla ve de Tevrat ile Incil'in aciklamalarindan mi elde ettiniz bu görüsleri? Kadin ahmak, enayi, ne dedigini anlamaz bilmez, kendine göre öz bir düsünceye sahip olamayan bir varlik mi sizin icin (sanki devamli güdülmeye, akil verilmeye muhtac olan sakat bir varlik sizin görüsünüze göre). Sebe melikesi'nden mi yoksa Meryem'den mi cikardiniz bu görüslerinizi? Sayet kadin silüetini bu sekilde görüyor ve anliyorsaniz Kur'an da, kadin geri zekali oldugu icin hic bir seyden sorumlu tutulamaz, özürlü bir varlik olur. Kadin neyi temsil ediyorsa, kadin silüeti demenizle zaten kadini izah etmis olmuyormusunuz? Yoksa Allah katinda kadinin ve erkegin degeri takva ile degilmidir? Aciklarmisiniz lütfen. Selam ve dua ile. |
Sayın Merdem;
Bu konuda yazdıklarım öncelerin devamıdır, birlikte okursanız anlaşılabilir. Yazdıklarımda kadını bir sıfat olarak açıklamaya çalıştım. Allahın huzurunda tüm insanlar eşittir, dediğiniz gibi üstünlük takvadadır, cinsiyette değil. Zaten örtünmenin anlamının anlaşılmama sebebi de cinsiyete vurmaktan kaynaklanıyor. Toplumumuza bakarsanız insanların çoğu kadın sıfatının boyunduruğu altında, er kişi kalmamış firavun zihniyeti hepsini öldürmüş… Kasas 4: Şüphe yok ki, Firavun yeryüzünde büyüklük taslamış ve ora halkını sınıflara ayırmıştı. Onlardan bir kesimi eziyor, [B]oğullarını boğazlıyor, kadınlarını ise sağ bırakıyordu[/B]. Şüphesiz o, bozgunculardandı. Araf 127: Firavun’un kavminden ileri gelenler dediler ki: “Sen Mûsâ’yı ve kavmini, bu ülkede fesat çıkarsınlar, seni ve ilâhlarını terk etsinler diye bırakacak mısın?” Firavun, “[B]Biz onların oğullarını öldüreceğiz, kadınlarını sağ bırakacağız[/B]. Biz onların üzerinde ezici bir güce sahibiz?” dedi. |
[COLOR="Teal"]Allahın huzuruna çıkacak olan insandır. İnsanlar zaten ırzlarını korumaları gereklidir bu geneldir. Her insan hem erkek hemde kadın karakterini sergileyebilir, [B][U]yüzde yüz erkek karakterli ve ya yüzde yüz kadın karakterli insan yoktur.
[/U][/B] Kadın veya erkek neyi temsil etmektedir. Anlatılanların şeklen görünürde olan bir yönü vardır, çünkü kuran ayetleri hadis ve hadiselerden zuhur etmiş, anlatılanlar genelleştirilmiştir, kuranda anlatılanların birçok da şeklin ötesinde mana yönü vardır. Burada anlatılan kadın herkesi kapsamaktadır. Herkes kadın karakterlerini hayatta sergilemektedir. Bu ziynetlere de herkes sahiptir. Herkese gösterilmemesi gereklidir.[/COLOR] Kas yaparken göz cikarmayin lütfen. Yüzde yüz kadin karakterli ve ya yüzde yüz erkek karakterli insan yoktur. Ama bozuk karaktere gelince (Kadin Karakteri ön plana aliniyor ) herkes kadin karakterini sergiyebilir oluyor. Karakter tariflenirken bir cinse yöneltmeyin, ister güzel olsun ister cirkin olsun karakter insan cinsine göre siniflandirilmaz. Yüce Allah bu sekilde bir siniflandirma yapmamistir. Insani insan olarak ele alin, kadin ve erkek ayirimi yapmadan. Kadin ve erkek arasinda ayirim yapip fitne yaratmayin. Öncelikle kendinizi bu güne kadar alismis oldugunuz ögretile gelen görüslerden arindirin ve yeniden Kur'an isiginda görüslerinizi ortaya koyun. Kelime oyunlariyla, apacik izah edilmistir denilen ayetleri devamli mecazi anlamlarla yorumlamaktan vaz gecin. Her bir ayetin mecazi bir anlamli olmus olsaydi "apacik izah edilmesinden" ne anliyacaktik. Acaba bu da mi mecazi anlam ifade ediyor? Illede her ayetin sonunda "Biz ayetlerimizi böyle acikca izah ederiz" cümlesimi bulunmasi lazim? Firavunun erkeklere ve kadinlara uyguladiklari ayrilimlar neyin nesi oluyor da misal vermissiniz? Eskilerin dedikleri gibi "Herkes Kur'andan anlamaz, biz anlar ve aciklariz." yollarina mi düsecegiz yine? |
Sonunda Bebeklere de Carsaf Giydirmeyi Basaracaklar!
Allah sasirtmaya görsün, bizler hala neyin ziynet, neyin korunulmasi/gösterilmemesi gerekir diye ugrasir dururken tüm iyi niyetlerimizle.... Kendi dillerinde indirilen Kur'an'i anlamayan bu ahmaklarin Allah cezasini versin, henüz bu dünyada versin, ahirette de kat kat cezalandirirlar Rabbimiz tarafindan insaALLAH.
Ahlaksizlaga bir bakarmisiniz, özürleri kabahatlerinden büyük. Bebekler zaten her türlü ve her zaman icin kendilerini korumaktan acizdirler, üstüne üstlük öne sürülen "Bebeklere de Carsaf Giydirilsin" denilerek, korunmalari icin uygun olur deniliyor. [COLOR="Blue"]Ancak gömülen bir bebek bu ahlaksizlarin elinden emin olabilir![/COLOR] Belalilarin ahlaksizlarin guruhu, iki bacak aralarina sahip olamiyan ve kendilerini dünyanin en müslüm (!) ülkelerinden sayan Suudiler, Iranlilar & Co. bizleri rezil ettiler gitti. Islam'i öyle bir lekelediler ki, duyan nefret eder hale geldi. Sanki terrorlar yetmiyormus gibi. Hangi ilaha hangi kitaba iman ediyor bunlar? Bunlara mi Din Kardeslerimiz diyoruz ve adimizi kirletiyoruz. Hic zannetmiyorum ki, ne Lut kavminde ne Firavun zamaninda ne cahiliye devrinde ne de herhangi bir zamanda günümüzün azginliklarina ulasilmamistir, tarihin gecmis tüm zulümlerini toplasaniz günümüzün ahlaksizliklari ve zulmünün yaninda hic kalirlar. Alin örnegini: [COLOR="Red"]Okuyanların kanını donduran haber! [/COLOR] 03.02.2013 - 13:43 [SIZE="3"][B]'Küçük kız çocuklarını korumak için çarşaf giydirilsin' önerisi ülkeyi karıştırdı. Suudi Arabistanlı bir din adamı, küçük kız çocuklarına cinsel taciz olaylarının son dönemde arttığını belirterek, bütün kız bebeklere burka giydirilmesi gerektiğini söyledi. Öz kızına tecavüz edip öldüren bir başka din adamına verilen hafif ceza ise tepkilere neden oldu. KIZ BEBEKLER BURKA GİYSİN Radikal İslamcı yayınlarıyla bilinen El Macid televizyonuna açıklamalarda bulunan Şeyh Abdullah Davud, peçeli çarşaf olarak da bilinen burkanın kız bebekleri koruyacağını söyledi. Şeyh kimliğini açıklamadığı hastane ve güvenlik kaynaklarına dayanarak ülkede bebeklerin cinsel tacize hedef olduğunu söyledi. Şeyh Davud’un açıklamaları sosyal medyada tepkilere neden oldu. Bazı kullanıcılar Şeyh’in İslam’ı aşağıladığını ve bireylerin mahremiyetini ihlal ettiği gerekçesiyle hakkında soruşturma açılmasını istedi. Suudi Şikayet Komisyonu’nun eski yargıçlarından Şeyh Muhammed el Cezlana, El Arabiya’ya yaptığı açıklamada, Davud’un sözlerinin İslam’ı ve şeriatı aşağıladığını ve İslam dinini kötü gösterdiğini belirtti. İnsanlara bu tür denetimsiz fetvalara kulak asmamalarını tavsiye eden Cezlana, böyle kararları herkesin veremeyeceğini ifade etti. Ne zaman çarşaflı bir bebek görse üzüntü duyduğunu da ifade eden Cezlana, bunun çocuklara yapılmış bir adaletsizlik olduğunu söyledi. KENDİ KIZINA TECAVÜZ EDİP... Beş yaşındaki kızına tecavüz edip öldüresiye dövmekle suçlanan bir başka Suudi din adamının birkaç ay hapse ve 50.000 dolar “kan parası” ödemeye mahkum edilmesi ise ülkede tepkilere neden oldu. Feyhan Hamdi isimli din adamının cezasının ölen çocuk kız olduğu için yarıya indirildiği de belirtildi. İslamcı Suudi televizyonlarının tanınmış isimlerinden olan Hamdi, kızı Lama’yı kablolar ve bastonla dövdüğünü itiraf etmişti. Hamdi’nin kızının bakire olmadığından şüphelendiği ve çocuğu zorla muayene ettirdiği de belirtilmişti. Lama, Aralık 2011’de kafatası, kaburga kemikleri ve bir kolu kırılmış, vücudunun çeşitli yerleri yara ve yanıklarla kaplı halde hastaneye getirilmişti. Hastane görevlisi kızın bel kemiğinin kırıldığını ve “her şekilde” tecavüze uğradığını söylemişti.[/B][/SIZE] |
Tüm Zamanlar GMT +3 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 07:16 PM. |
Powered by vBulletin® Version 3.8.1
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
Hanifler - Kuran odaklı gerçek din islam