![]() |
[QUOTE]Sayın H.Yılmaz'ın gerçekten çok yararlı açıklamaları vardır.[/QUOTE]
Şahsen okumanıza sevindim. Hakkı abi meallendirmede gerçekten çok iyidir. Benimde yıllarca yaptığım çalışmalara denk bir gidişatı var. Umarım Melek, ibadet, mucize vb. makalelerini kuran ile karşılaştırırsınız. [QUOTE]onun üzerinden gidilmesini kural olarak gerekli görmenizi doğru bulmuyorum. [/QUOTE] Bu sözünüz de çok doğru. Ama geleneğin görüşü ile de gidilmesine ve onu kural olarak görülmemesi kanaatindeyim. Abdest diye adlandırılan uygulamaya gelince; adliyeye çarşıya, okula, camiye (ki ben bunları mescid olarak algılamaktayım) vb. topluma açık yerlere giderken her halükarda temiz olunmasını amaçlayan bir uygulama olarak görüyorum. Elin, kolun, yüzün temiz ve yıkanmış olacak, Saçın tozsuz topraksız, taralı, Ayaklar/ ayakkabılar temiz tozsuz/boyalı olacak. Su bile bulamazsanız bir çözüm bulunmalı. Kısacası Kuran, insanlara saygılı birey yetiştiriyor. [B][I]Elinizi kollara kadar, yüzünüz yıkayın. Baş ve ayakları ise silin mesh edin. Su bulamazsanız [B][COLOR="Red"]su ile yıkanacak yerleri [/COLOR][/B]mesh edin yani silin.[/I][/B] |
Selamun aleyküm,
Sayın dost1, Yazılarınızı üç kısımda cevaplandırmaya çalışacağım. Bunlardan 1.kısım; salatın bazı vakitler için namazı ifade ettiğinin anlatılması, 2. kısım; kuranın belli bir coğrafya ve zamana hapsedilemeyeceğinin anlatılması, 3.kısım ise salattan, her durumda "mali, zihni destek ve sosyal destek ile eğitim anladığımızda, bunun vakitleri belirten ayetlere göre ters düşeceğine ilişkin açıklamalardan oluşacaktır. 1. KISIM: [QUOTE=dost1;14370] Salat ve namaz birbirinden farklı iki kavramdır. Salat namazı kapsamaz. “[B]salât[/B]” sözcüklerinin bilinen “namaz” ile alakası yoktur. Namaz, salat için musallaya toplananların salatı başlatmadan önce gerçekleştirdikleri dualarıdır/ tazarruan olan yakarışlarıdır. [/QUOTE] [FONT="Comic Sans MS"][B][I]Daha önce de bu konuda bir sorunuz üzerine,kısaca; "her zaman için salat=namaz değildir. Salat namazı da kapsayan bir ifadedir." demiştim. Şimdi biraz daha açarsam; "bazı vakitlerde istenen namaz için salat=namaz" olmaktadır diyorum.[/I] Aksi halde, 1- Abdesti; namaz dışında kalan "zihni, mali destek, eğitim, sosyal yardım" şeklindeki salat için gerekli kılmış oluruzki, bu eylemler için abdest istenmesi mantıksızdır. Çünkü, abdestin tarifine baktığımızda, abdestin bir özel şekli (teyemmüm) bizatihi bu şekildeki salata ters düşer. Suyla alınan abdest ise, bu şekildeki salat için gereksiz olur. 2- Savaş anında kısaltılan salatın, namaz olmaması halinde; savaş esnasında zaten yeri olmadığından hiç yapılmaması gerektiği, aksi halde savaş anında zihni, mali destek, eğitim ve sosyal yardım konularının işlenmesinin bizdeki kaba tabirle "dam üstünde saksağan..." durumuna düşüleceğini ve savaşta bulunan kimseler için gereksiz bulunacağını, mantıksız bulunacağını kabul etmek gerekir. Çünkü, a_ namaz dışındaki salat, insanların durumunu ıslah etmek amacıyla insanlar için yapılan eylem olduğundan ve savaşa katılanlar, zaten savaşa katılmakla, insanlar için hayatlarını ortaya koyarak destek vermiş olduklarından, aynı anda bir de mali destek, zihinsel destek, sosyal yardım da bulunmaları imkanı da olamaz, isteğide olamaz ve istekli olmamakta haklıda olurlar. Çünkü; toplum için, insanlar için yapılabilecek en büyük destek zaten yapılmaktadır. b_ Halbuki, savaş esnasındaki kısaltılan salattan anlıyoruzki bu salat tamda namaz denen olgudur. Çünkü, bu anlamda salat, insanlar için yapılan zihni, mali, sosyal yardımlar ve destekler olmaktan çıkıp, rabbimize yapılan bir teslimiyet şeklini almaktadır. Buna, savaşa katılanlar (insanlarda olduğunun aksine) isteksiz olmayacak, rabbe yaptıkları eylem olarak savaş esnasında dahi gerekli bulacaklardır, anlayışla kabul edeceklerdir. [/B][/FONT] [QUOTE=dost1;14370] Bu namaz/tazarrulu dua, yapılması gerekendir/farzdır. Yazımızda bu ayet belirtilmişti. Sanırım dikkatinizden kaçtı. [B]A’raf;55[/B]: “Üd'u Rabbeküm tedarruan ve hufyeten, inneHu la yuhıbbul mu'tediyn” [B]Rabbinize alçala alçala ve gizlice/açıkça göstererek dua edin. Kesinlikle O, haddi aşanları sevmez [/B] [B]A‘râf;205[/B]:” Vezkür Rabbeke fiy nefsike tedarruan ve hıyfeten ve dunel cehri minel kavli bil ğuduvvi vel asali ve la tekün minel ğafiliyn “ [B]Ve her zaman kendi içinden, korkarak ve alçala alçala, yüksek olmayan bir sesle Rabbini an ve umursamazlardan olma![/B] Dua edilirken önce Allah üstün vasıflarıyla anılıp O'na hamd edilmeli, sonra kişisel istekler dile getirilmelidir. Fâtiha sûresi'nde öğretilen dua buna en güzel örnektir. Dua, hudû ve huşû içinde, umarak, korkarak ve ürpererek yapılmalıdır. Bu kuralın en iyi uygulanma zamanlarının, günlük gailelerden uzak bulunulan gece ve seher vakitleri olduğu kanaatindeyiz. Toplu olarak dua etmenin de hudû ve huşû duygularını canlandırması bakımından etkili olacağını düşünüyoruz. “namaz” sözcüğünün Farsça'daki “eğilerek saygı ile dua etmek” anlamı Arapça'da ve Kur’ân'da بالتّضرّع الدّعاء [ed-du‘au bi't-tezarru‘=alçala alçala; sürekli alçalarak yakarma] şeklinde ifade edilir. Nitekim bu ritüelin ana hatları, Rasûlullah'tan bize intikal etmiştir. Ne var ki, bunların bazıları, anlam ve kavram olarak mecrasından çıkarılmıştır. Âyetten anlaşıldığına göre namazda [Rabbimizin huzurunda dua anında] sürekli bir alçalma sergilenmelidir. Şöyle ki: Kul; • Saygılı bir şekilde durarak, • Ta’zim ve tekbir ile [Allah'ı büyükleyerek, Allah'ın her şeyden daha yüce olduğunu ifade ederek], • Bel bükerek, • Yere kapanarak, • Oturup boyun bükerek Allah'a yakaracaktır. Bu sürekli alçalış şekli, bizzat Rasûlullah'tan bize intikal etmiş bulunmaktadır. Nitekim günümüzde kılınan namazın şekli böyledir. [/QUOTE] [QUOTE=dost1;14370] [COLOR="Navy"]“Kur’an meallerinde “namaz” diye çevrilen kelime “salat”tır. Bugünkü kılınan namaz salat değildir. Bugünkü “namaz “ diye bilinen kelime Kur’an’daki “tazarrulu dua” dır. Müslümanlara “farz “ diye nitelenen “yapılması gereken” anlamındadır. Salat, yapılması gerekendir/farzdır... Namaz/tazarrulu dua yapılması gerekendir/farzdır.”[/COLOR] [/QUOTE] [FONT="Comic Sans MS"][B]Bu kısımda yaptığınız açıklamalarla ilgili olarak, hatalı yorumladığınızı bu başlıktaki 36 nolu yazımda sadece bu kısmı ele alarak ayetlerle açıklamıştım. Oradan inceleyerek, görüşlerime katılmamanız durumunda bunu belirtmenizi rica ederim. Saygı ve selamlarımla... aorskaya[/B][/FONT] |
Selamun aleyküm,
[B][I]Sayın dost1, Yazılarınızı iki kısımda cevaplandırmaya çalışacağımı bunlardan "1.kısmın; salatın bazı vakitler için namazı ifade ettiğinin anlatılması, 2. kısım ise kuranın belli bir coğrafya ve zamana hapsedilemeyeceğine ilişkin açıklamalardan, 3.kısım ise salattan, her durumda mali, zihni destek ve sosyal destek ile eğitim anladığımızda, bunun vakitleri belirten ayetlere göre ters düşeceğine ilişkin açıklamalardan oluşacağını" söylemiştim. Şimdi 2. kısımla ilgili anlatımlarımı yapmaya çalışıyorum:[/I] 2. KISIM: [COLOR="Blue"]Kuran evrenseldir, ondaki hüküm ve kıssalar belli bir an ve coğrafyada geçsede, o anla sınırlı yada o coğrafyayla sınırlı olmayıp, zaman ve mekan üstü olarak her yeri geldiğinde kıyamete kadar uygulanacak ve olabilecek şeylerdir.[/COLOR] [/B] [QUOTE=dost1;14370] [QUOTE=aorskaya] 1- Bu ayetlerde geçen salat, “zihinsel ve mali destek” ise gündüzün iki tarafında ve geceye yakın saatlerde, kime yada kimlere nasıl zihinsel destek verilebilir, nasıl mali destek verilebilir? [/QUOTE] Dinin indiği coğrafyada insanların hareket halinde oldukları zamanlar bu zamanlardır. [/QUOTE] [FONT="Comic Sans MS"][B]Sevgili dost1, [COLOR="Red"]Burada sizin açıklamanıza göre; coğrafi bölge ve zaman şeklinde iki sorun ortaya çıkmaktadır. [/COLOR] 1- Din indiği coğrafi bölge şartlarına göre yaşanacaksa, "o coğrafya şartlarını taşımayan hiç bir yerde din yaşamaya gerek yoktur" sonucu çıkar ki bu kuranın yapısına ve rabbimizin isteğine ters bir durum olur. 2- Coğrafyayı bir kenara bırakıp, coğrafyayla kastettiğiniz yerdeki insan hareketliliğini, coğrafyadan bağımsız başka yerlere uygulamaya kalktığımız da o yerdeki hareketlilik zaman bakımından bahsettiğiniz coğrafyadaki zamanda olduğu şekilde hareketlilik olmayabilir. Diğer bir anlatımla; o coğrafyadaki zamanın aynısında, başka coğrafyada insanlar en az hareketli oluyorsa, bu durumda dinin bu hükmü yaşanmayacakmıdır? 3- Şimdi ise, konuya ilişkin sonucu değiştirmeye etkisi olmayacaksa da, kişisel bilgilenmek amacıyla sormak istiyorum; "O coğrafyada, o vakitlerin en hareketli olduğunu neye dayanarak söyeleyebildiğinizi, istatiksel de olsa bir kaynağınız varmıdır?" [/B][/FONT] [QUOTE=dost1;14370] [QUOTE=aorskaya] 2- Zihinsel destek bir bakıma kabul edilebilir görülse de mali destek için neden vakitler belirlensin, üstelik neden gündüzün iki ucu ve geceye yakın zamanlar olsun? [/QUOTE] Dinin indiği coğrafyada insanların hareketli oldukları saatler bu vakitlerdedir. Öğle, ikindi vakti diye bildiğimiz vakitlerde o coğrafyada insanlar genellikle evlerinde dinlenme halindedir. Bugün camilerde imamların sesli olarak okumalarının hangi vakit ve rekatlarda olduğunu düşündünüz mü? [/QUOTE] [B][FONT="Comic Sans MS"][COLOR="Red"]Burada da zihinsel ve mali desteğin sadece hareket halindeki kimselere yapılabileceği ile sadece gündüzün uçlarında ve geceye yakın zamanlarda yapılabileceği şeklinde bir sonuç çıkıyor karşımıza... [/COLOR] 1- Mali destek, sosyal yardım için neden en hareketli zamanlar seçilsinki? Aksine, yardımların gizlice verilmesine ilişkin kuranın genel hükümlerine göre, kalabalıktan gizlice vermek daha doğrudur. (size göre değilmidir?) 2- Sonra yardım, destek görecek kimselere zamandan bağımsız, ivedilikle yardım yapılması, desteklenmesi ve toparlanmasının sağlanması gereklidir. Bunun içinde, tarafların ne zaman uygun olursa o zaman desteğin gerçekleşmesi için zamana hapsedilmemesi gerektiği sonucu çıkmaktadır. [/FONT][/B] [QUOTE=dost1;14370] [QUOTE=aorskaya] 3- Mali destek (infak hükümlerinden de delillendirilmeye çalışılırsa) zaman kısıtlamasından bağımsız olarak; gerek ve imkan bulunan her durumda yapılması gerekli değilmidir? [/QUOTE] Salatların toplu olarak yapılması salat kurumlarının oluşturulmasında ve oluşturulanların ayakta tutulmasında önemlidir. Unutmayalım ki, Medinede yeni bir devlet kuruldu. Bu devletin başındaki kişi Allah’ın Resulu Muhammed idi (selam olsun.) Bu devletin günümüzde olduğu gibi her bölüme bakan bakanları vardı. Salatlar önemine göre ya Mescidi Nebevi ya da Musallada yapılırdı. Kur’an’da salatı ikame emri ile zekatın verilmesi emrinin peşpeşe geldiğini gözardı etmemek gerekir. [/QUOTE] [FONT="Comic Sans MS"][B][I][COLOR="Green"]Namaz yerine destek-eğitim anlamında salatın iki ayağı vardır. İlki; destek yapılacak kimselerin belirlenmesi ve detek kararlarının alınması, ikincisi ise alınan kararların uygulanmasıdır[/COLOR].[/I] 1- Uygulama ile ilgili olarak imkan bulunan her zaman yerine daha kısıtlı zamanların düşünülmesindeki yanlışlığı yukarıda anlattım. 2- Karar alınması ve uygulanması bakımından ise, yine ayrışma olacaktır. Örneğin, destek anlamındaki salatlar için organize olacak yapı kamu yönetiminden bir teşekkül ise zaman belirlenebilir. Ancak, halkın organize olacağı bir yapıda ise, halkın destek görüşmeleri için uygun olduğu zamanlar değişebilir. Bu nedenle bu gurup için yine zaman belirlemek yanlış olmaktadır. 3- Kuranda salatın yanında zekatında geçmesi sizin görüşünüzü desteklemesi anlamına gelmez. Aksini düşünüyorsanız açıklama yapmalısınız. [/B][/FONT] [QUOTE=dost1;14370] [QUOTE=aorskaya] 4- Mali destek için, zihinsel eğitim için herkesin ayakta ve rahat toplanabilecek olduğu zamanlar daha uygun değimlidir? [/QUOTE] Daha uygundur. Bunun için de o coğrafyadaki en uygun olan vakitler salat için belirtilmiştir . Önemine göre de ya mescid ya da musallalarda/salat merkezlerinde yapılmıştır. Lütfen! camilerde imamların sesli olarak okumalarının hangi vakit ve rekatlarda olduğunu düşünür müsünüz? [/QUOTE] [B][FONT="Comic Sans MS"][I]Bu kısımla ilgili yukarıda yeterince yazdığımdan, sadece camilerde imamların sesli okumalarıyla kurduğunuz ilgiyi anlayamadığımı belirtmek isterim. [/I] 1- İmamların sesli okumalarının (zaten neden sessiz okudukları yerlerde olur, kim icat etmiştir ve amacı nedir, bana göre sessiz okuması doğru değilse de) zamanları neden eğitim-destek anlamındaki salata delil olsunki? Bunun gerekçesini de açıklayabilirmisiniz? 2- [COLOR="Green"]Bana göre imamlar zaten bütün okumaları sesli yapmalıdır. Çünkü, namazda onlara uyan vekalet verenlerin olası hatada okumayı düzeltmeleri için bu gereklidir. [/COLOR] Bu nedenle, bu kısımdaki iddilarında namaz yerine eğitim-destek anlamındaki salatı kanıtlayamadığını düşünüyorum. Saygı ve selamlarımla... aorskaya[/FONT][/B] |
[B][COLOR="Red"]Mali ve zihni destek ?[/COLOR][/B]
Aslında salat bir nevi parti üyesi olmak gibi birşey. Bazı kimseler ile partin hakkında tartışırsın. Bu şekilde partine [COLOR="Red"]destek[/COLOR] olursun. Kongrelerine katılırsın, [COLOR="red"]destek[/COLOR] olursun. Parasal yardım yaparsın [COLOR="red"]destek[/COLOR] olursun, Varınla yoğunla çalışırsın, Seni çağırdıkları vakit (ezan), işini gücünü bırakırsın gidersin ve[COLOR="red"] destek[/COLOR] olursun. Gittiğin yere de temiz gidersin. Çünkü sen o partiyi temsil etmektesin ve o partinin [COLOR="red"]destekçisisin[/COLOR] yani musallinsin. Eğitim programına katılır, yeri geldiğinde eğitimci olursun. Partililer birbirine güvenir ki yardımlaşma içerisindedirler. Yani birbirlerini [COLOR="red"]desteklerler[/COLOR]. Şahitlikte de onları şahit tutabilirsin. Günlük değişmelere uygun bir şekilde belli vakitlerde haber ve bilgi alışverişinde bulunursun. Parti programına yeni katkılarda bulunabilirsin..... Eğer bizler özverili bir biçimde rasulün yoluna [COLOR="red"]destek[/COLOR] olursak ([COLOR="RoyalBlue"]salat[/COLOR]), Rasulünü[COLOR="Magenta"] deteklediği gibi Allah ve melekleri de bizi [COLOR="red"]destekler[/COLOR] yani salat[/COLOR] ederler. O zaman bizlerde bir [COLOR="green"]program[/COLOR] dahilinde [COLOR="Purple"]hareket[/COLOR] edelim. O zaman bizlerde bir [COLOR="Green"]hamd[/COLOR] ile [COLOR="Purple"]tesbih[/COLOR] edelim. Çünkü [COLOR="Purple"]program[/COLOR]lama alemlerin rabbine mahsustur. Öyleki yer ve göktekiler program dahilinde hareket etmektedir. O zaman bizde programa uyalım. [B] Hamd ?[/B] [QUOTE]KURANA GÖRE HAMD Nasıl Mülk Allahın ise, Hamd da Allahındır. (64/Teğabün 1) Onun lütfuna, ilmine yapılır. Kurandaki kullanımlarına baktığımızda Hüküm-Emir-Buyruk,Programlama anlamlarındadır. Bu programlama, yarttığı mülkü bir düzen içinde yürütmesidir. Kısacası Yarattıklarını, başlangıcından itibaren pragramlayıp yaptıklarından dolayı Hamd, Allahındır. Allahın yarattıkları da, Onun hamdi ile yani programlaması ile hareket(s-b-h) ederler. (17/İsrâ, 44) Kur'an'da hamd, çoğul kullanım yapılmayıp hepsi Allah'a nisbet edilmiş olarak 43 yerde geçmektedir. Ayrıca, 17 âyette de esmaü'l-hüsnadan “hamîd” ismi yer almaktadır. Bir yerde de hamd edenler anlamında “hâmidûn” kelimesi kullanılır. Son nebinin ismi olan ve hamd kökünden türeyen “Muhammed” kelimesi, 4; “Ahmed” ise 1 yerde, “makam-ı mahmûd”, yine 1 yerde kullanılır. Dolayısıyla “hamd” kelimesi ve türevleri Kur’ân-ı Kerim’de toplam olarak 67 yerde geçmektedir. Kur'an’ın ilk âyeti olan "El-hamdü lillâhi rabbi'l-âlemin" (Hamd, Kâinatın rabbi, yani yaratıcısı, programlayıcısı ve geliştiricisi olan Allah'ındır.) cümlesi Kur'an'da 7 yerde geçmektedir. "El-hamdü lillâh" cümlesi ise 23 yerde tekrarlanır. El-hamdü lillâh cümlesiyle başlayan 5 sûre vardır. (1/Fâtiha, 6/En'am, 18/Kehf, 34/Sebe' ve 35/Fâtır sûreleri.) Mü’minlerin dâvâ, dâvet ve duâlarının sonu da şudur: Hamd âlemlerin Rabbi Allah'ındır (10/Yûnus, 10). Zaten ilkte de, sonda da hamd, Allah'ındır.(28/Kasas, 70). Her şey Rabbına devamlı hamd üzeredir. (17/İsrâ, 44). Bütün ins-cin yani her şey, kâfirler dışındaki tüm yaratıkların hamdı Allah’ındır (13/Ra'd, 13). "Yedi gök, yer ve bunlarda bulunan herkes O'nu tesbih eder. O'nu hamd ile, övgü ile tesbih etmeyen hiçbir şey yoktur." (17/İsrâ, 44). "Göklerde ve yerde hamd O'nundur." (30/Rûm, 18) "El-hamdü lillâh (hamd Allah'ındır.) de. Fakat onların çoğu düşünmezler." (29/Ankebut, 63) “Çocuk edinmeyen, hâkimiyette ortağı bulunmayan, âcizlikten ötürü bir velîye/dosta da ihtiyacı olmaya Allahındır hamd (el-hamdü lilâh) de ve tekbir getirerek O’nun şânını yücelt (‘Allahu Ekber’ de).” (17/İsrâ, 111) El-hamdü lillâh. Hamd, "Övgü" ve "Şükür" Kelimelerinden Daha Zengin Anlamlıdır. Fatiha suresi de, özellikle Ehli Kitab’ın, aşırı Nebi yüceltmeleri, Allah’ı “öfkeli, azaba meraklı, nefret eden” bir Tanrı (haşa subhanAllah), Nebileri ise – özellikle isa nebiyi – “merhametli kral”, insanları yargılayacak “din gününün yargıcı” – kendini tasdik edenler ve “onu övüp yüceltenler için” kefaret ödedi ve onları cennete sokacak , “onu övüp ondan yardım istemeliyiz” tanımlamalı inançlarına ( Bkz. İlgili Kuran ayetleri ) ve tüm benzer inançlara, AYNI KAVRAMLARI KULLANARAK dev bir reddiye olarak Kuran’ın girişine yazılmıştır: “Çok Merhametli ve Merhamet ile muamele eden Allah’ın adıyla SON HÜKÜM ( el-Hamd) Allah’a aittir, O, Çok Merhametli ve Merhamet ile muamele edendir, Hesap Gününün YARGICI ( MELİKİ-HÜKÜMDARI) O’dur, Yalnız Sana kulluk eder ve YALNIZ SENDEN YARDIM DİLERİZ, Bizi dosdoğru yoluna ilet, Kendilerine Vahiy verdiklerinin yoluna, Gazaba uğramışların ve sapmışlarınkine uğratma. ” Hamd kelimesi bilinenin aksine, sadece ÖVGÜ değil, HÜKÜM-EMİR-BUYRUK manalarında da ve tabi ki bunların mecmuası olan VAHİY manasıda da kullanılmıştır Kuran’da. “Rabbinin Hamdini Tesbih Et” demek, Rabbinin hükmünü emrini buyruğunu yani istediğ programı, VAHYİ, kesintisiz olarak anlat ve yaşa demektir. “Melekler Rabbinin HAMDİNİ TESBİH EDERLER” demek, “Melekler Allah’ın emrini-buyruğunu-hükmünü KESİNTİSİZ OLARAK başlangıçlarından itibaren bir programa göre, yerine getirirler” demektir. Fatiha Suresinde dikkat edilirse EL marife takısı ile gelmiş olup konudaki bilinen HÜKMÜ belirler. Yani kıyamette insanın SON HÜKMÜ SADECE ALLAH’INDIR der. Hamd yerine Oraya ÖVGÜLER yazmak gramer olarak da imkansızdır, çünkü kelime marife takısı olan EL ile birlikte gelmiştir. İlk dönemden beri müfessirler bu EL takısı yüzünden yaptıkları “tüm övgüler yüceltmeler” şeklindeki çevri anlamın GRAMER OLARAK YANLIŞ OLDUĞUNU GÖRDÜKLERİ HALDE çeşitli yorumlarla bu yanlışı aşmaya çalışmışlar, bazıları bu sıkıntıyı ifade de etmişlerdir. Hatta “HAMD” kelimesinin kökeni hakkında da tartışmalara girmişler ve arapçada tam bir köken de bulamamışlardır. Bunları kendi tefsir kitaplarında okumak mümkündür. Tabiki “SON DERECE ADİL HATTA MERHAMETLİ BİR HÜKÜM” içerisinde ÖVGÜYÜ barındırır ki buna da tek layık olan alemlerin Rabbi Allah’tır. “Fesebbih bi hamdi rabbike” tam çeviride rabbini hamd ile tesbih et demek değil RABBİNİN HAMDİNİ (Buyruğunu/Vahyini) TESBİH ET ( sürekli anlat ve yaşa ) demektir. Müteşabih yani benzeşmeli anlatımı, DUHA suresinin son ayetinde ” ….. bi nimeti rabbike fe haddis” şeklinde gelmiştir. Buradaki Bİ NİMETİ RABBİKE ile Bİ HAMDİ RABBİKE dikkat edilirse aynı gramer formundadır. Nedense ilkini RABBİNİN NİMETİNİ şeklinde doğru olarak çevirdikleri halde tıpkı gramer olan Bİ HAMDİ RABBİKE’yi ” rabbini hamd İLE” diye yanlış çevirmektedirler. Oysa ikisi de aynı formdadırlar ve iki ayet de Muhammed Nebi (selam ona) şahsında aynı şeyi emretmektedir. bi nimeti rabbike fe haddis = RABBİNİN NİMETİNİ (Vahyini) DURMAKSIZIN ANLAT , fesebbih bi hamdi rabbike = RABBİNİN HAMDİNİ (Vahyini) SÜREKLİ ANLAT/YAŞA demektir. Şimdi günlük kullandığımız ve yanlış anlaşılmış kelimeye gelelim. Elhamdullilah sanilanin aksine, Allah'a hamd olsun değil, "Hamd Allah'ındır" manasina gelir. Hamd kelimesi Kuran'da çoğul halde gecmemektedir. "Hamd" övgü ise asagidaki ayetlerde, övgü Allah'adır, Allah'a hamdolsun, degil. Övgü Allah'ındır olarak çevrilmeli. “Hamd olsun”, ibaresi Kuran da geçmiyor..! Zaten, Rasule selam olsun derken, bu selam kimden istiyoruz; Allah'tan.. Peki, Allah'a hamd ( övgü ) olsun ne manaya geliyor. Hiç düşündünüz mü ? Kimden isteniyor ? Türkçeye çevirirken neden bu kadar dikkatsiz davranılmış meallerde anlamış değiliz. Galiba ataları körü körüne taklit. Rasul'e selam olsun, sofranız bereketli olsun, yüzünüz aydın olsun vs.. 1. Sofraniz bereketli olsun diyen kişi, 2. Sofra sahibi 3. İstenilen, dua edilen, dualara icabet eden Allah ..! Allah'a hamdı kimden istiyoruz.. Allah'tan kendisine hamd etmesini mi istiyoruz ? "Rasul'e salat edin" i hatırlayalım, “salat edin” olmuş, Rasul'e salat olsun.. Nekadar trajikomik.. Allah'in ve meleklerin zaten yaptigi "salatı", müminler niye, Rasul'e salat olsunla tekrar Allah'a havale ediyorlar ! Üzerlerine düşen görevleri.. Allah zaten yaptığını ayetlerde söylüyor ve bizlere “müminler siz de salat edin” diyor, Güya Müminler ne yapıyor, “Allah'ım sen salat et” demek ile Allahın Rasulüne olan sorumluluklarından sıyrıldıklarını zannediyorlar.. Hamd, övgü manasında ise eğer, çoğulu kullanılmadığı için, "Övgü Allah'ındır" olur. Eğer övgü demek ise HAMD, Bu övgüyü kim yapıyor, bu övgü neden övgüler değil, herkesin bildiği bir tane standart övgü mü var yoksa ? Hamd Allah'adır, Allah'a hamd olsun vs. değil. Hamd Allahındır... Aynı, Zikrullah' ta olduğu gibi.. “Allah'in zikri” gibi Allah'ın hamdi veya hamd Allah'ındır.. Şimdi, zikrullah'ı, Allah'a zikr olsun, olarak çevirebilirmiyiz ! Öyleyse.. Allah'ın duaya ihtiyaci yok.. Duaya ihtiyaci olanlar bizleriz, beşeriz.. O dualara icabet eden, karsılık veren, kabul eden.. Hamd, alemlerin Rabbi Allah'ındır. ( Fatiha 2 ) Hamd, gökleri ve yeri yaratan, karanlıkları ve aydınlığı var eden Allah'ındır. Sonra kafir olanlar (hala putları) Rab'leri ile denk tutuyorlar. ( E’nam 1 ) Böylece zulmeden toplumun kökü kesildi. Hamd, alemlerin Rabbi Allah'ındır. ( E’nam 45 ) İşte O, Allah'tır. O'ndan başka tanrı yoktur. Önünde de, sonunda da hamd O'nundur, hüküm O'nundur. Ve ancak O'na döndürüleceksiniz. ( Kasas 70 ) Biz onların göğüslerinde kinden ne varsa çekip almışız. Altlarından ırmaklar akar. Derler ki: 'Hamd bizi buna ulaştıran Allah'indir. Eğer Allah bize hidayet vermeseydi doğruya ermeyecektik. Andolsun, Rabbimizin elçileri hak ile geldiler.' Onlara: ' Işte bu, yaptıklarınıza karşılık olarak mirasçı kılındığınız cennettir' diye seslenilecek. ( Araf 43 ) Melekleri görürsün ki, Rablerine hamd ile tesbih ederek Arş'ın etrafını kuşatmışlardır. Artık aralarında adaletle hükmolunmuş ve "hamd alemlerin Rabbi olan Allah'indir" denilmiştir. ( Zumer 75 ) Araf 43 ile anlam yerine oturuyor.. Cennete girenler, Övgü Allah'ındır, Eğer O bize hidayet vermeseydi doğruya eremeyecektik mi diyorlar yoksa, Buyruk/emir/karar Allah'ındır, Eğer O bize hidayet vermeseydi doğruya eremeyecektik.. mi diyorlar.. ? [/QUOTE] |
[QUOTE=pramid;14385][B][COLOR="Red"]Mali ve zihni destek ?[/COLOR][/B]
Aslında salat bir nevi parti üyesi olmak gibi birşey. Bazı kimseler ile partin hakkında tartışırsın. Bu şekilde partine [COLOR="Red"]destek[/COLOR] olursun. Kongrelerine katılırsın, [COLOR="red"]destek[/COLOR] olursun. Parasal yardım yaparsın [COLOR="red"]destek[/COLOR] olursun, Varınla yoğunla çalışırsın, Seni çağırdıkları vakit (ezan), işini gücünü bırakırsın gidersin ve[COLOR="red"] destek[/COLOR] olursun. Gittiğin yere de temiz gidersin. Çünkü sen o partiyi temsil etmektesin ve o partinin [COLOR="red"]destekçisisin[/COLOR] yani musallinsin. Eğitim programına katılır, yeri geldiğinde eğitimci olursun. Partililer birbirine güvenir ki yardımlaşma içerisindedirler. Yani birbirlerini [COLOR="red"]desteklerler[/COLOR]. Şahitlikte de onları şahit tutabilirsin. Günlük değişmelere uygun bir şekilde belli vakitlerde haber ve bilgi alışverişinde bulunursun. Parti programına yeni katkılarda bulunabilirsin..... Eğer bizler özverili bir biçimde rasulün yoluna [COLOR="red"]destek[/COLOR] olursak ([COLOR="RoyalBlue"]salat[/COLOR]), Rasulünü[COLOR="Magenta"] deteklediği gibi Allah ve melekleri de bizi [COLOR="red"]destekler[/COLOR] yani salat[/COLOR] ederler. O zaman bizlerde bir [COLOR="green"]program[/COLOR] dahilinde [COLOR="Purple"]hareket[/COLOR] edelim. O zaman bizlerde bir [COLOR="Green"]hamd[/COLOR] ile [COLOR="Purple"]tesbih[/COLOR] edelim. Çünkü [COLOR="Purple"]program[/COLOR]lama alemlerin rabbine mahsustur. Öyleki yer ve göktekiler program dahilinde hareket etmektedir. O zaman bizde programa uyalım. [B] Hamd ?[/B][/QUOTE] Bu yazdıklarından , salatın hiç bir şekilde namazı anlattığı durumlar olmadığını, kuranda geçtiği tüm yerlerde "eğitim-destek" faaliyetleri olduğunumu kabul ediyorsun? Bu soruma, salatla ilgili ayetleri toplu halde düşünerek cevap ver lütfen. Çünkü vereceğin cevaba göre değişen sorular gelecek ve yukarıda yazdıklarını ona göre ele alıp yorumlayacağım. selamlar, aorskaya |
Selamun aleyküm,
[B][I]Sayın dost1, Yazılarınızı iki kısımda cevaplandırmaya çalışacağımı bunlardan "1.kısmın; salatın bazı vakitler için namazı ifade ettiğinin anlatılması, 2. kısım ise kuranın belli bir coğrafya ve zamana hapsedilemeyeceğine ilişkin açıklamalardan, 3.kısım ise salattan, her durumda mali, zihni destek ve sosyal destek ile eğitim anladığımızda, bunun vakitleri belirten ayetlere göre ters düşeceğine ilişkin açıklamalardan oluşacağını" söylemiştim. Şimdi 3. kısımla ilgili anlatımlarımı yapmaya çalışıyorum:[/I] 3. KISIM: Salattan, her durumda mali, zihni destek ve sosyal destek ile eğitim anladığımızda, bu anlamda salat, vakitleri belirten ayetlere göre ters düşmektedir. [QUOTE=dost1;14370] [QUOTE=aorskaya] Bütün bunlardan, bu ayetlerin; sizin “tazarrulu dua” diye tanımladığınız (ve benimde tanım olarak katıldığım) namazı anlattığı görülmezmi? [/QUOTE] Ayetlerden kastınız “salatın ikamesi” ile ilgili ayetler ise , bu bildiğimiz namaz değildir. Salat ile namaz birbirinden farklıdır. “salât” sözcüklerinin bilinen “namaz” ile alakası yoktur. [COLOR="Red"]Namaz, salat için musallaya toplananların salatı başlatmadan önce gerçekleştirdikleri dualarıdır/ tazarruan olan yakarışlarıdır.[/COLOR] [/QUOTE] [FONT="Comic Sans MS"]1- Buradaki yazdıklarınızdan, gündüzün iki ucunda ve geceye yakın kısımlarda namazla başlayan (yani namazı kapsayan) salat yapılacaktır. [COLOR="Red"]"Namaz, salat için musallaya toplananların salatı başlatmadan önce gerçekleştirdikleri dualarıdır/ tazarruan olan yakarışlarıdır."[/COLOR] diyen bu sözünüzle, [COLOR="green"][SIZE="3"][U]daha önce salat namaz farklı şeylerdir dediğinize ters düşerek benim salat, namazı da kapsar dediğimi doğrulamış oluyorsunuz.[/U][/SIZE][/COLOR] Ancak, buna rağmen ben namaz anlamında salatı, sadece namaz ve namaz bittikten sonra şekil şartı aranmadan yapılan dua ve hamd ile zikir olarak kabul ediyorum. Ancak, siz namaz ve bittikten sonra ise (dua ve hamd ile zikir diyen benden farklı olarak) mali, zihni, sosyal yardım/destek ve eğitime devam edilmesini salat kabul ediyorsunuz. [COLOR="Red"][I]Sizin bu şekildeki kabulünüzü ele aldığımızda, bireysel olarak salat imkansız hale geliyor. [/I][/COLOR] Kişi, kendi kendine, zihinsel destek, mali destek, sosyal yardım yada eğitimde bulunamayacağına göre, bunları yapması ve tekil olarak salat imkansız oluyor. Bu bana göre kabul edilemez bir durumdur, ama sizin düşünceniz değişik olabilir. 2- eğitim-destek anlamındaki salat için "abdest" dediğimiz olguya neden ihtiyaç duyulsunki? [/FONT] [QUOTE=dost1;14370] [QUOTE=aorskaya] 1- [eğitim-öğretim ve sosyal yardım kurumunu işletin]. anlamındaki salatın, tehlike olması durumunda bitirilmesi gerekmezmi? [/QUOTE] Salatın ikamesi bütün müslümanlara kıble yapılmıştır. Salatı ikame kurumları mutlaka oluşturulmalıdır ve bunların ayakta tutulması işletilmesi için de sürekli çaba harcanmalıdır. [COLOR="Red"]Tehlike anında yapılan salatlar da tehlikeye nasıl karşı konulabileceği ile ilgili olacak çalışmalardır. Tehlikenin durumuna göre karar verilir.[/COLOR] [/QUOTE] [FONT="Comic Sans MS"]1- Salatın ikamesi ile ilgili söylediklerinize itirazım olamaz. 2- Tehlike anındaki salat, kuran ayetlerinden namazı kastettiği görülür. a- Tehlike anında sizin kabul ettiğiniz anlamda, yani destek-eğitim şeklinde salat yapılamaz. Çünkü bulunulan yerde tehlike varsa, oradan yaya, binekle giderken salat istenmektedir. Yaya, yada binek hareket halindeyken hangi eğitim-destek görüşmeleri yapılabilirki? Bu fiilen imkansızdır, yada imkansıza çok yakındır. O halde ayette istenen bu anlamda salat değildir, namaz anlamında salattır. Çünkü, bu anlamda salatın ifasına yaya veya binekle hareket hali engel değildir. b- savaş halinde de durum farklı değildir. [COLOR="Red"][B]Savaşta, savaşa katılanları toplayıp, mali-zihni-sosyal yardım görüşmeleri yapmaya çalışırsanız, "bunun sırasımı şimdi, zaten savaşta canlarımızla destek oluyoruz" şeklinde itirazlar olması kaçınılmaz olur. [/B][/COLOR] Çünkü, bu anlamda salatta, insanların kendi aralarındaki durumlara çözüm üretilir. [COLOR="Blue"][B]Ancak, namaz rabbimize yapılan bir eylem olarak kabul görecektir.[/B][/COLOR] Daha öncede değindiğim için burada fazla söze gerek yoktur. [/FONT] [QUOTE=dost1;14370] [QUOTE=aorskaya] 2- Bulunulan yerde olabilecek tehlikeden korkuluyorsa, yaya veya binekle hareket halindeyken, “eğitim-öğretim kurumu” nasıl çalıştırılabilir? Bir an için yaya veya binek üzerinde hareketle, bu kurum çalıştırılmaya kalkılsa, diğer kişi yada kişilerinde yaya veya binekli olarak hareket etmeleri gerektiğinden, bu başarılabilirmi, yada verimli olabilirmi? [/QUOTE] Her ev bir mescid/okul haline getirilerek bulunulan yerde tehlikeden korunma ve tehlikeye karşı koyma yolları öğretilir. Her durumda ve koşulda yapılabilir. Kurtuluş Savaşında milletimizin takındığı tavır bu türdendir. [/QUOTE] [COLOR="Red"][B]Yukarıdaki yazımın tam anlaşılmadan cevaplandığı görülüyor.[/B][/COLOR] Ben, zaten tehlike anı olan bir mekanı ele alıp, burada eğitim-destek yada namaz anlamında salat yapma imkanı kalmadığı duruma göre yaya yada hareket haline geçilmesini ve bu durumlarda ise eğitim-destek yapılamaz oluşu nedeniyle namaz anlamında salat olması gerektiğini söylüyorum. Tehlike anında, mekanın ve orada bulunanların nasıl korunması, karşı konulmasına ilişkin tedbirlerin konuşulması, tehlike vuku bulduğunda konuşulacak şeyler olmaktan çıkıp, mücadeleye dönüşür. Buda, salatın kendisi değildir. [I][U][B]Tehlikenin gerçekleştiği durumlarda zaten mekan terkediliyorki, yaya ve binek ile hareket hali oluyor. Ayette bu zamanlardaki salatı anlatarak, yukarıda açıkladığım üzere namazı anlatıyor. [/B][/U][/I] [QUOTE=dost1;14370] [QUOTE=aorskaya] 3- Bu açıkladığım durumlar gösteriyorki, bunlar zihinsel, mali destek yada eğitim-öğretim değildir. Çünkü; bunların imkansızlığına yada verimsizliğine karşılık, bildiğimiz namaz pekala mümkün olmakta ve başarıyla yerine getirilebilinmektedir. [/QUOTE] Günümüzde ne yazık ki, mescidler ve camilerde salat çoğunlukla sözkonusu değildir. Yapılanlar; bilinçten, huşudan yoksun bırakılan zamlandırılmış namazlardır. [/QUOTE] Mescit ve camilerdeki bilnçsizce yapılanlar hakkındaki görüşünüze tamamıyla katılıyorum. [B]Ancak, özellikle tehlike anı ve savaşlarda istenen salat bize açıkça gösteriyorki, bu durumlardaki anlamı eğitim-destek yerine namazdır. Eğitim-destek anlamındaki salatı, tehlike ve savaşla ilgili (üstelik savaşta kısaltmada dikkate alınırsa) ayetlerde görmek mümkün değildir.[/B] selam ve saygılarımla... aorskaya |
[QUOTE]Alıntı:
pramid Nickli Üyeden Alıntı Mali ve zihni destek ? Aslında salat bir nevi parti üyesi olmak gibi birşey. Bazı kimseler ile partin hakkında tartışırsın. Bu şekilde partine destek olursun. Kongrelerine katılırsın, destek olursun. Parasal yardım yaparsın destek olursun, Varınla yoğunla çalışırsın, Seni çağırdıkları vakit (ezan), işini gücünü bırakırsın gidersin ve destek olursun. Gittiğin yere de temiz gidersin. Çünkü sen o partiyi temsil etmektesin ve o partinin destekçisisin yani musallinsin. Eğitim programına katılır, yeri geldiğinde eğitimci olursun. Partililer birbirine güvenir ki yardımlaşma içerisindedirler. Yani birbirlerini desteklerler. Şahitlikte de onları şahit tutabilirsin. Günlük değişmelere uygun bir şekilde belli vakitlerde haber ve bilgi alışverişinde bulunursun. Parti programına yeni katkılarda bulunabilirsin..... Eğer bizler özverili bir biçimde rasulün yoluna destek olursak (salat), Rasulünü deteklediği gibi Allah ve melekleri de bizi destekler yani salat ederler. O zaman bizlerde bir program dahilinde hareket edelim. O zaman bizlerde bir hamd ile tesbih edelim. Çünkü programlama alemlerin rabbine mahsustur. Öyleki yer ve göktekiler program dahilinde hareket etmektedir. O zaman bizde programa uyalım. Hamd ?[/QUOTE] [QUOTE]Bu yazdıklarından , salatın hiç bir şekilde namazı anlattığı durumlar olmadığını, kuranda geçtiği tüm yerlerde "eğitim-destek" faaliyetleri olduğunumu kabul ediyorsun?[/QUOTE] Namaz dediğimiz şey Salatın içinden bir cüzdür. Salat ise salt namaz değildir. Kuranda ki tespitim benim, salat destek için kuran okumak(insandan Allaha), destek olmak (Allahdan ve meleklerinden insana) ve destek istemektir (dua: Sadece Allaha). Diyoruz ki eğitim eğitim. İnsanlığın temel ihityacı olan eğitimi kuran pas geçer mi hiç ? |
Selamun Aleykum! Değerli Aorskaya Kardeşim!
[QUOTE=aorskaya;14381]Selamun aleyküm, Sayın dost1, Yazılarınızı üç kısımda cevaplandırmaya çalışacağım. Bunlardan 1.kısım; salatın bazı vakitler için namazı ifade ettiğinin anlatılması, 2. kısım; kuranın belli bir coğrafya ve zamana hapsedilemeyeceğinin anlatılması, 3.kısım ise salattan, her durumda "mali, zihni destek ve sosyal destek ile eğitim anladığımızda, bunun vakitleri belirten ayetlere göre ters düşeceğine ilişkin açıklamalardan oluşacaktır. 1. KISIM: [FONT="Comic Sans MS"][B][I]Daha önce de bu konuda bir sorunuz üzerine,kısaca; "her zaman için salat=namaz değildir. Salat namazı da kapsayan bir ifadedir." demiştim. Şimdi biraz daha açarsam; "bazı vakitlerde istenen namaz için salat=namaz" olmaktadır diyorum.[/I][/QUOTE] Siz böyle deseniz de Allah ne derse o. Allah da salattan ve salatın ikamesinden sözeder. Salat asla namaz değildir. Ne yazık ki, dil bozulunca din de bozuluyor. Salat Arapçadır. Namaz ise Farsçadır. Bizim dilimiz ise Türkçedir. Ben neden dinimi Arapçadan değil de Farsçadan öğrenmeye çalışayım. "Salat" sözcüğü ile türevlerini türetildikleri kök harflere bakarak kontrol ederseniz salatın namaz olmadığını görürsünüz. [QUOTE=aorskaya;14381] Aksi halde, 1- Abdesti; namaz dışında kalan "zihni, mali destek, eğitim, sosyal yardım" şeklindeki salat için gerekli kılmış oluruzki, bu eylemler için abdest istenmesi mantıksızdır. Çünkü, abdestin tarifine baktığımızda, abdestin bir özel şekli (teyemmüm) bizatihi bu şekildeki salata ters düşer. Suyla alınan abdest ise, bu şekildeki salat için gereksiz olur.[/QUOTE] Müslüman, toplum içerisine çıktığında kılığı kıyafeti ve temizliği ile çevresine örnek olmalıdır. Kirli ve pasaklı bir şekilde insanların arasında bulunmamalıdır. Kirli, terli giderek kimseyi rahatsız etmemelidir. (Lütfen o günkü koşulları da dikkate alalım). Teyemmüm dediğiniz: Hasta yahut yolculukta [bulunduğu yerin yabancısı] olan yahut tuvaletten gelen yahut cinsel ilişkiye giren ve su bulamayan mü'minlerin, toplum içine çıkacaklarında (eğitim- öğretim, kamu görevi, herhangi bir toplantı vs. katılmak) "fe teyemmemu saıyden tayyiben femsehu/ temiz bir temizleyiciye yönelerek onunla [saıyden tayyiben/temiz temizleyici] yüzlerini ve ellerini ovalayıp silmeleridir. Bir nevi pudra ile ovarak kirlerini, terlerini giderirler. Kirli, terli giderek kimseyi rahatsız etmezler. (o günkü koşulları da dikkate alalım). [QUOTE=aorskaya;14381] 2- Savaş anında kısaltılan salatın, namaz olmaması halinde; savaş esnasında zaten yeri olmadığından hiç yapılmaması gerektiği, aksi halde savaş anında zihni, mali destek, eğitim ve sosyal yardım konularının işlenmesinin bizdeki kaba tabirle "dam üstünde saksağan..." durumuna düşüleceğini ve savaşta bulunan kimseler için gereksiz bulunacağını, mantıksız bulunacağını kabul etmek gerekir. [/QUOTE] Ayetlere birlikte bakalım inşaAllah ki "dam üstünde saksağan mı" değil mi daha net görebilelim. [B]Nisa101-104[/B]: "Ve yeryüzünde sefere çıktığınız zaman, kâfirlerin; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddeden kimselerin size bir kötülük yapacağından korkarsanız [B]salâttan [mâlî yönden ve zihinsel açıdan destek olma; toplumu aydınlatma çalışmanızdan] kısaltmanızda [eğitimi öğretimi kısa kesmenizde] sizin için bir sakınca yoktur.[/B] Şüphesiz kâfirler; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddeden kimseler, sizin için apaçık düşmandırlar. Ve sen seferde olanların içinde bulunup da [B]onlar için eğitim-öğretim verdiğin zaman içlerinden bir kısmı seninle beraber dikilsinler/eğitime katılsınlar. Silâhlarını da yanlarına alsınlar. Bunlar, yeterli bilgi alıp ikna olduklarında arka tarafınıza geçsinler. Sonra eğitim-öğretim almamış diğer bir kısmı gelsin seninle beraber eğitim-öğretim yapsınlar ve tedbirlerini ve silâhlarını alsınlar. [/B]Kâfirler; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddeden kimseler, silâhlarınızdan ve eşyanızdan habersiz durumda olsanız da size ani bir baskın yapsınlar isterler. Eğer size yağmurdan bir eziyet erişir veya hasta olursanız, silâhlarınızı bırakmanızda sizin için bir sakınca yoktur. Tedbirinizi de alın. Şüphesiz Allah, kâfirler; Kendisinin ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddeden kimselere alçaltıcı bir azap hazırlamıştır. Sonra eğitim-öğretimi tamamlayınca, artık Allah'ı ayakta, oturarak, yan yatmışken anın. Sükûnet bulduğunuzda/ güvene erdiğinizde, salâtı ikame edin [mâlî yönden ve zihinsel açıdan destek olma; toplumu aydınlatma kurumları oluşturun, ayakta tutun]. Hiç şüphesiz salât [mâlî yönden ve zihinsel açıdan destek olma; toplumu aydınlatma görevi], eskiden beri mü’minler üzerine vakti belirlenmiş bir yazgıdır. Ve o düşman toplumu takip etmede gevşeklik göstermeyin. Eğer siz acı çekiyor idiyseniz, artık şüphesiz onlar da sizin acı çektiğiniz gibi acı çekiyorlar. Ve siz, Allah'tan onların ümit edemeyecekleri şeyleri umuyorsunuz. Ve Allah, en iyi bilendir, en iyi yasa koyandır." Kur'an'da geçen "salat" namaz değildir. ancak Kur'an'da Farsçası namaz olan tazarruan yakarış vardır ve farzdır. Şu an ülkemizde terör eylemleri var. Bunu önlemek için de teröristlerle çarpışmak için seferde olan güvenlik güçlerimiz var. (Ordu ve Özel Harekat) Buradaki askerlerimize verilecek olanlar nelerdir? Bunlar mâlî yönden ve zihinsel açıdan destek olma ve oradakileri aydınlatma çalışmaları değil midir?Ayette kısaltmanızda [eğitimi öğretimi kısa kesmenizde] sorun yoktur diye sözedilen bu durumdur. İnsanlar özellikle sıkıntılı anlarda yaratıcılarına daha fazla yakarırlar. Bunu belirten çok sayıda ayet vardır. Müslümanlar savaş içerisinde olacaklar. Her an saldırıya uğrama durumu sözkonusu olacak ve Allah'a tazarruan yakarılmayacak. Böyle birşeyi düşünemiyorum. [QUOTE=aorskaya;14381] Çünkü, a_ namaz dışındaki salat, insanların durumunu ıslah etmek amacıyla insanlar için yapılan eylem olduğundan ve savaşa katılanlar, zaten savaşa katılmakla, insanlar için hayatlarını ortaya koyarak destek vermiş olduklarından, aynı anda bir de mali destek, zihinsel destek, sosyal yardım da bulunmaları imkanı da olamaz, isteğide olamaz ve istekli olmamakta haklıda olurlar. Çünkü; toplum için, insanlar için yapılabilecek en büyük destek zaten yapılmaktadır. b_ Halbuki, savaş esnasındaki kısaltılan salattan anlıyoruzki bu salat tamda namaz denen olgudur. Çünkü, bu anlamda salat, insanlar için yapılan zihni, mali, sosyal yardımlar ve destekler olmaktan çıkıp, rabbimize yapılan bir teslimiyet şeklini almaktadır. Buna, savaşa katılanlar (insanlarda olduğunun aksine) isteksiz olmayacak, rabbe yaptıkları eylem olarak savaş esnasında dahi gerekli bulacaklardır, anlayışla kabul edeceklerdir. [/B][/FONT] [/QUOTE] Değerli Kardeşim! Allah ne derse o. Salat, namaz değildir. Lütfen! Kur'an'da geçen salat sözcüklerini Arap diline göre inceleyiniz. Tazarruan yakarış dediğimiz namaz,salatlardan önce, yapılacak olan salatın Allah için yapılacağının belirtilmesi için yapılandır. Salat ise insanlar arasında birleşme ve dayanışmayı sağlamaya yönelik her tür zihinsel ve toplumsal destek ve dayanışma olayıdır. Topluca yakarışın arkasından gelen salatın -özellikle de saldırı ihtimali olan sefer halinde olan salatın- ne olduğunu öğrenmek istiyorsanız Peygamberin Bedir,Hendek, Uhud savaşı ile yakın tarihimizdeki Birinci Dünya ve Kurtuluş savaşlarına bakınız. Yapacakları ile ilgili eğitim öğretim ve mali destekten yoksun olan hangi grub başarı sağlayabilir? Her insanın sıkıntılı olduğu an değil midir güvendiklerine yakarışlarının arttığı an. Tazarruan yakarışla başlatılacak olan salatın kişisel beklentilerden çok sadece Allah için yapıldığına vurgu yapılarak başlatılmasını ve ulaşılabilecek sonucu düşünebiliyor musunuz? [QUOTE=aorskaya;14381] [FONT="Comic Sans MS"][B]Bu kısımda yaptığınız açıklamalarla ilgili olarak, hatalı yorumladığınızı bu başlıktaki 36 nolu yazımda sadece bu kısmı ele alarak ayetlerle açıklamıştım. Oradan inceleyerek, görüşlerime katılmamanız durumunda bunu belirtmenizi rica ederim. Saygı ve selamlarımla... aorskaya[/B][/FONT][/QUOTE] 36 nolu yazınızdaki A'raf 55 den namazı nasıl çıkardığınız sorusunun cevabını öğrenmek için alçalma anlamında olan "dad-ra-ayın" kök harflerinin tefaül babına çekilerek türetilen tazarru sözcüğüne bakmak gerekir. Lütfen! Çevrenizde Arapça iştikak/sözcük türetme bilgisine sahip birisi varsa bunu sorunuz. Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır. Sevgi,saygı ve muhabbetle. Allah'a emanet olunuz. |
[QUOTE]Aslında salat bir nevi parti üyesi olmak gibi birşey.
Bazı kimseler ile partin hakkında tartışırsın. Bu şekilde partine destek olursun. Kongrelerine katılırsın, destek olursun. Parasal yardım yaparsın destek olursun, Varınla yoğunla çalışırsın, Seni çağırdıkları vakit (ezan), işini gücünü bırakırsın gidersin ve destek olursun. Gittiğin yere de temiz gidersin. Çünkü sen o partiyi temsil etmektesin ve o partinin destekçisisin yani musallinsin. Eğitim programına katılır, yeri geldiğinde eğitimci olursun. Partililer birbirine güvenir ki yardımlaşma içerisindedirler. Yani birbirlerini desteklerler. Şahitlikte de onları şahit tutabilirsin. Günlük değişmelere uygun bir şekilde belli vakitlerde haber ve bilgi alışverişinde bulunursun. Parti programına yeni katkılarda bulunabilirsin..... Eğer bizler özverili bir biçimde rasulün yoluna destek olursak (salat), Rasulünü deteklediği gibi Allah ve melekleri de bizi destekler yani salat ederler. O zaman bizlerde bir program dahilinde hareket edelim. O zaman bizlerde bir hamd ile tesbih edelim. Çünkü programlama alemlerin rabbine mahsustur. Öyleki yer ve göktekiler program dahilinde hareket etmektedir. O zaman bizde programa uyalım. [/QUOTE] İrtibat/bağlantı yani bir nevi Bir nebi risaleti teblig icin ne yapacak? Ayetleri okuyacak. Ne zaman? Bulduguna mı yoksa duzenli bir sekilde mi? Duzen sabah gun agarırken ve aksam gun batarken saatleri. Ikra iste bu tebliğin ilk sözüdür. Salat "ıkraya baglılık". Andı tutma/ashab ı meymene/bağlılık/irtibatı koparmama benze seyler... |
[QUOTE=ates demir;14406]İrtibat/bağlantı yani bir nevi
Bir nebi risaleti teblig icin ne yapacak? Ayetleri okuyacak. Ne zaman? Bulduguna mı yoksa duzenli bir sekilde mi? Duzen sabah gun agarırken ve aksam gun batarken saatleri. Ikra iste bu tebliğin ilk sözüdür. Salat "ıkraya baglılık". Andı tutma/ashab ı meymene/bağlılık/irtibatı koparmama benze seyler...[/QUOTE] Sevgili ateş kardeşim, Peygamber veya yönetim kadrosunda olan otoriteler için söylediğiniz, salat sadece onları kapsasaydı doğru olabilirdi. Ancak, birde şahısların organize olması durumu vardırki, bunlar için bu imkanlı değildir. Ayrıca, salat her durumda, sadece destek ve eğitimden ibaret olması halinde, destekleme-eğitim politikalarının belirlenmesi, destekleneceklerin, eğitileceklerin belirlenmesi, bunlara yönelik kararlar alınması salatın bir boyutu olurken, kararların uygulanması da başka bir boyutu olmaktadır. İşte salatı her durumda, eğitim-destek faailyetleri, organizasyonu olarak anlayınca; abdest, tehlike durumları, savaş hali gibi özel durumları anlatan ayetlere ters durumlar oluşmaktadır. Bu nedenle, örneğin ben; abdest, tehlike hali nedeniyle yaya veya binek, savaş durumları ile ilgili ayetlerden salatın, namazı ifade ettiğini çıkarıyorum. Bunlar üzerinde biraz daha yoğunlaşılması, düşünülmesi gerekir. selamlar, aorskaya |
[QUOTE=pramid;14392]Namaz dediğimiz şey Salatın içinden bir cüzdür.
Salat ise salt namaz değildir. [/QUOTE] Bu ifadenizden, salatın, salt eğitim-destek organizayonu olmadığı da anlaşılıyor. Doğrumudur? selamlar, aorskaya |
[QUOTE=pramid;14392]
Kuranda ki tespitim benim, salat destek için kuran okumak[COLOR="Red"](insandan Allaha)[/COLOR], destek olmak ([COLOR="Red"]Allahdan ve meleklerinden insana)[/COLOR] ve destek istemektir ([COLOR="Red"]dua: Sadece Allaha[/COLOR]). Diyoruz ki eğitim eğitim. İnsanlığın temel ihityacı olan eğitimi kuran pas geçer mi hiç ?[/QUOTE] Burada, mali,zihinsel ve ekonomik desteğin, eğitimin insana yapıldığına ilişkin bir ifade yok. Yanlış yazım mı vardır, yoksa salatta; " insanlara destek olmak" yoktur diyemi kabul ediyorsun? selamlar, aorskaya |
Bakara 151-152
1. kemâ : gibi, olduğu gibi, öyle ki, nitekim 2. ersel-nâ : biz gönderdik 3. fî-kum : sizin içinizde 4. resûlen : bir resûl, elçi 5. min-kum : sizden 6. yetlû : okur 7. aleykum : size 8. âyâti-nâ : bizim âyetlerimiz 9. ve yuzekkî-kum : ve sizi tezkiye eder 10. ve yuallimu-kum : ve size öğretir 11. el kitâbe : kitabı 12. ve el hikmete : ve hikmeti 13. ve yuallimu-kum : ve size öğretir 14. mâ : şeyler 15. lem tekûnû ta'lemûne : sizin bilmediğiniz .………… 1. fe : o halde, öyle ise 2. uzkurû-nî : beni zikredin 3. ezkur-kum : ben sizi zikrederim (zikredeyim) 4. ve uşkurû : ve şükredin 5. lî : bana 6. ve lâ [B]tekfurû-ni[/B] : ve [B]beni inkâr etmeyin[/B] (ni'metlerimi inkâr edip küfürde olmayın) Örtenlerin neyi örttüğünü hala anlamadınız mı? |
[QUOTE=ates demir;14415]Bakara 151-152
1. kemâ : gibi, olduğu gibi, öyle ki, nitekim 2. ersel-nâ : biz gönderdik 3. fî-kum : sizin içinizde 4. resûlen : bir resûl, elçi 5. min-kum : sizden 6. yetlû : okur 7. aleykum : size 8. âyâti-nâ : bizim âyetlerimiz 9. ve yuzekkî-kum : ve sizi tezkiye eder 10. ve yuallimu-kum : ve size öğretir 11. el kitâbe : kitabı 12. ve el hikmete : ve hikmeti 13. ve yuallimu-kum : ve size öğretir 14. mâ : şeyler 15. lem tekûnû ta'lemûne : sizin bilmediğiniz .………… 1. fe : o halde, öyle ise 2. uzkurû-nî : beni zikredin 3. ezkur-kum : ben sizi zikrederim (zikredeyim) 4. ve uşkurû : ve şükredin 5. lî : bana 6. ve lâ [B]tekfurû-ni[/B] : ve [B]beni inkâr etmeyin[/B] (ni'metlerimi inkâr edip küfürde olmayın) Örtenlerin neyi örttüğünü hala anlamadınız mı?[/QUOTE] Ateş kardeşim, salatın ne olduğunun anlatımında bu ayetlerden, örtenlerden bahsetmenizle salat arasında ilgi kuramadım. Rica etsem, siz daha anlaşılır şekilde ve biraz daha detaylı olarak anlatırmısın? selamlar, aorskaya |
Sesli düsünüyordum sayın Kaya lakin [B]aralarında kuvvetli bir bağ[/B] var.
|
[QUOTE=ates demir;14423]Sesli düsünüyordum sayın Kaya lakin [B]aralarında kuvvetli bir bağ[/B] var.[/QUOTE]
Bu kuvvetli bağı uygun olduğunda yazman ricasıyla... selam, aorskaya |
namaz salat, salat namaz... içiçe mi? dış dışamı? ayrı ayrı mı? bağımsız mı?
Kuransal bir dayanağı var mı bilmem? ama, [B][U]günümüzde cuma namazının farzı, hutbe ve 2 rekat namazdan oluşuyor (sonrasında cemaat isterse kalkıp gidiyor) [/U][/B] alın size [U][B]salat[/B][/U] [B][COLOR="Red"]"hutbe"[/COLOR][/B] ve asgari yapılacak [B][U]tazarrulu dua[/U][/B] [COLOR="Red"][B]"namaz"[/B][/COLOR] bunu kuranda belirtilen tüm vakitlere yada belirtilmeyen vakitlere "artık kim neyi kabul ediyorsa" uygulayabilirsiniz. Yine diyorum ki... Kuransal bir dayanağı var mı bilmem? ama, [B][U]cuma namazının yerine getirilme şartlarında, yerel bir yetkili yada yöneticinin imamlığı altında "salatın" hutbenin ve "namazın" tazarrulu duanın yapılması gerekliliği geçer...[/U][/B] Muhammed peygamber döneminde [B][COLOR="Red"]"hutbelerin"[/COLOR][/B] yani [B][COLOR="Black"]"salatın"[/COLOR][/B] kuran dişındaki bir konuda yapılması zaten düşünülemez. Piramid'in parti benzetmesinden de anlaşılacağı üzere her partinin bir başkanı olmalıdır, o dönemde otorite peygamber olduğuna göre, günümüzde de "hutbe" yani "salat" müesesesinin ehil kişi yada kişlerce yapılması gereklidir. (Bu söylediğime islamda ruhban kesim yoktur dini papazlara endekslemeyelim şeklinde çıkarımlarla yaklaşmamalıyız. Grupta bile ilim ve bilgi konusunda bizden daha ileri dostların dediklerini dinliyor ve yorumlarımızı bunlara göre şekillendiriyoruz.) geleneksel uygulamalar da sanki içlerinde bazı ipuçları barındırıyor... mu ne? |
[QUOTE=dost1;14372]
Nisa 101-103 de "KIYAM edip "secde"ye vararak yerine getirirler" ifadesini bulduysanız bu tür şeylerin akla gelmesi kacinilmazdir." Savas için sefere cikan bir orduyu düsündügümde aklima: Savasa giren ordu ne yapar? Ordunun basindaki komutanlar ne yapar? Ordunun izleyecegi bir savunma veya saldiri planlari yok mudur? Askerler aman bize kafirler saldiracak diye komutanlarinin verdigi [COLOR="Red"]direktifler[/COLOR]i dinlemezler mi? vb sorular geliyor. Sahsen ben savas için sefere cikan bir orduda er olsam, kafirleri yenebilmek için komutanlarin verecekleri dersleri cankulagi ile dinlerim ki, kafirlere karsi basarisiz olmayalim. [/QUOTE] Merhaba sayin dost1. Nisâ 101-102'deki "salât"i bir "ders"e yoruyorsunuz, bir "direktif"e. Sanki DERS ve DIREKTIF ayni seylermis gibi. Sonra da benim itirazimi bana yapiyorsunuz: [I]Askerler aman bize kafirler saldiracak diye komutanlarinin verdigi [COLOR="Red"]direktifler[/COLOR]i dinlemezler mi?[/I] Degerli kardesim, önce bir karar verin: o salât direktif midir ders mi. Bakin simdi direktiftir diyorsunuz. O halde 102'yi 101 ile birlikte okuyunuz. 101: Kafirlerin size saldiracagindan endise ediyorsaniz "direktif"ten (?) eksiltmenizde sakinca yoktur. Der mi Allah bunu? Sevgi ile, Hasan Akcay |
Aşağıya bir yazı astım ama öncesinde bir konuyu paylaşalım. Salatı anlamak için salat için kullanılan yüklemlerin kuranda ki kullanımlarına bakalım.
İkame sözcüğü dinin ikamesi için, adaletin ikamesi içinde kullanılır. Salat aslında Kuranın hayata geçirme boyutudur. Günahkarlara sizi cehenneme sokan nedir diye sorduklarında cevapları : Biz müsallin değildik olacaktır. SALATIN AMACI VE ÇEVİRMENLERİN YANLIŞI “ Namazla” ile ilgili olarak sıklıkla verilen 62/10 ve 4/103 ayetleri çevirmenlerin Kuran’ın sözcüklerini nasıl bozduklarına, nasıl kendi amaçlarına göre değiştirdiklerine iyi bir örnektir. Kuran, günümüzde uygulandığı şekliyle bir sadece namazdan bahsetmediği gibi, bu uygulamaya referans olarak verilen ayetin vurguladığı önemli bir gerçek gözlerden saklanmaktadır. Burada gözden kaçan ince ve önemli bir nokta var. 62/9′da geçen “SALAT” ifadesini bilinen namaza bağlamaya engel 62/10 ayetinde bir ifade var. 62/10 fe iza kudiyetis-salat… Sevgili çevirmenlerimizin üç kağıdı burada da işlemeye devam ediyor. “Kudiye” (QDY) ifadesini “bitirmek” olarak çeviriyorlar. Siz çevirmenlerin bu ifadesine güvenerek 62/9′u namaza bağlayabilirsiniz. Ancak “QDY” ifadesine biraz göz atarsak durumda değişme söz konusu olacaktır. QDY ifadesi bir şeyi “karara bağlamak” yani “yargıda bulunmak”,”yargıya bağlamak” anlamında kullanılıyor. 2/117 Gökleri ve yeri yoktan var edendir. Bir işe karar verirse (QDY), ona sadece “Ol,” der ve olur. 33/36 Allah ve elçisi bir işi karara bağladığı (QDY) zaman, hiçbir inanan erkek ve kadın o işte seçim hakkına sahip değildir. Kim ALLAH’a ve elçisine isyan ederse açık bir biçimde sapmış olur. 34/14 Böylece onun (Süleymanın) ölümüne karar verdiğimiz (QDY) zaman, ölümünü, onlara, asasını yemekte olan bir ağaç kurdundan başkası haber vermedi. Artık o, yere yıkılıp-düşünce, açıkca ortaya çıktı ki, şayet cinler gaybı bilmiş olsalardı böylesine aşağılanıcı bir azab içinde kalıp-yaşamazlardı. 4/65 Hayır öyle değil; Rabbine andolsun, aralarında çekiştikleri şeylerde seni hakem kılıp sonra senin karara bağladığına (QDY), içlerinde hiç bir sıkıntı duymaksızın, tam bir teslimiyetle teslim olmadıkça, iman etmiş olmazlar. 6/2 O ki sizi balçıktan yarattı ve sonra bir yaşam süresini karara bağladı (QDY). Belirlenmiş bir sürede O’nun katındadır. Siz ise hala kuşku duyuyorsunuz. 12/68 Babalarının kendilerine emrettiği yerlerden girdiler. Bu, onları ALLAH’ın hiç bir takdirinden kurtaramazdı; ancak Yakup bu kararında (QDY) özel bir nedene sahipti. O, kendisine öğrettiğimiz belli bir bilgiye sahipti; fakat halkın çoğu bilmez. Diğer ayetleri aşağıdaki ekte bulabilirsiniz. QDY ifadesine baktıktan sonra 62/10 başındaki “kudiyetis-salat” ifadesini yerine yazabiliriz. SALAT Ayetler ışığında bir hüküm verdiğinizde, bir karara vardığınızda, Karara bağlandığında, yargıya bağlandığında… Ayette “ikame” yüklemi kullanılmamaktadır. Oysa “salat” sözcüğü bildiğiniz üzere sıklıkla “ikame” yüklemi ile birlikte kullanılmıştır. 62/10′da ikame değil QDY yargıya bağlanma anlatıldığına göre bilinen namaz olarak düşünülemez. Peki, bu ayetler ne anlatıyor? Bunun için Kuran’ın yedekleme sistemine baş vurabiliriz. Kuran’da hemen her ayetin bir veya bir kaç yedeği olduğunu düşünürsek bu ayetin benzer yedeklerine bakınabiliriz. KADAYTUMUS-SALAT ifadesi 4/103 ayetinde de geçmektedir. “Salatı ikame”yi namaz kılma şeklinde bozan çevirmenlerimizin kendi sözlüklerine göre 62/10′da ikame’ye dönüştürdükleri “kudiye” ifadesi ne ilginçtir ki 4/103′te birlikte bulunmakta… Yani “ikame” ile “kudiye” ifadesinin aynı şeyi kastettiğini sıklıkla söyleyenlerin tökezlediği ayet… 4/103 Salatı karara bağladığınızda (kudiyetis-salat), Allah’ı ayaktayken, otururken ve yan yatarken zikredin. Artık ‘gönülden kabullenirseniz, (itminan, tatmin olursanız) salatı yerine getirin (akimus-salat). Çünkü salat, mü’minler üzerinde vakitleri belirlenmiş bir farzdır. Yine ayetin devamından hareketle bağlantılı yedek ayetlerden biri de 2/200 ayetidir. 2/200 Fe iza kadaytüm menasikeküm fezkürullahe ke zikriküm abeküm…. 2/200 Gerekli ibadetlerinizi((ibrahim tarafından öğretilen salat, hac,) bir karara vardığınızda yine Allah’ı anın.Tıpkı atalarınızı andığınız gibi, hatta daha kuvvetli bir anışla.İnsanlardan bazısı şöyle der: “Ey Rabbimiz, bize dünyada ver.” Böylesi için ahirette bir nasip yoktur. Metni bozmayı alışkanlık haline getiren çevirmenlerimiz bu ayette de bekleneni yapmışlar. Ayet “bitirilen ibadetlerden” bahsetmemektedir. Yargıya bağlanmış kanunlar, kurallar, törelerden bahsetmektedir. Çevirmenlerimiz burada hem QDY sözcüğünü hem de NSK sözcüğünü “ibadetler” olarak bozmuşlardır. (NSK ifadesinin geçtiği ayetleri de aşağıdaki ekte bulabilirsiniz.) 62/10 ayeti 2/200 ve 4/103 ile birlikte düşünüldüğünde açıkça görülecektirki toplantı gününün amacı bir “desteği karara bağlamaktır. Bu destek , iş gücü, kelime gücü, para gücü anlamda da olur” **** İkinci Bölüm Öncelikle şunu belirtmeliyiz ki: Kur'ana göre namazı anlatırken, Kur'anı yeni tanıyan ve bu yolda gitmeye çalışanların anlayabilmeleri için sade/anlaşılır/basit anlatmaya çalıştık ve uygulamaya yönelik çok soru geldiği için ayrıca örnek namaz tarifi yapıldı. Hem de bu konuda orta düzeyde araştırma yapan kardeşlerimiz için orijinal ayetlerle örnek vermeye çalıştık. Kısaca her düzeyden inananlara hitap etmeye çalıştık. Elbette kusurlarımız olabilir. Varsa kusurlarımız Allah'tan şimdiden af dileriz. Amacımız; hikayelerden müteşekkil, Allah'ın kitabında anlatmadığı din ve uygulamalardan sıyrılmak ve onun eksiksiz, tam ve anlaşılması kolay dediği Kitap'tan GERÇEK Dini ve uygulamalarını izhar edip yaymaktır.. Halkımızın "alim" olarak bildiği ilahiyat profesörlerini, Allah'ın kolay-anlaşılır ve EKSIKSİZ/TAM dediği Kitabındaki ISLAM’ı ve uygulamalarını anlatmaya davet ediyoruz. Onlar istemese dahi taşıdıkları etiket nedeniyle Allah katında bu halka karşı sorumlu olduklarını hatırlatmak zorundayız. Kur'andaki İSLAM bilinmesine rağmen, gelenekten gelen bir kısmı tutarlı da olsa büyük kısmı Kur'ana ve Son nebiye hakaret ve onları 2. plana atan uydurmalardan kopamayan, Söze Kur'anla başlarken dahi, islamın 2. kaynağı sanılan bu uydurmaları dönüp dolaşıp zorlama yorum ve tevil ile Kur'anla örtüştürme gayretlerini hayretle izliyoruz. Bu "alim"lerimizin vebal altında olduklarını bir kez daha hatırlattıktan sonra konumuza dönüyoruz. Kur'an-ı Hakim'de vakte binaen üç değişik namaz/salat ismi geçmektedir. Bunları sıralayacak olur isek: Salat-el Fecr-SABAH NAMAZI, Salat-el Vusta- ORTA NAMAZ. ve Salat-el İşa-AKŞAM NAMAZI’dır. Genel anlamıyla baktığımızda, Salat(sala) kelimesi; hem dua hem namaz hem de destek anlamlarını içerir. Fakat Yüce Allah, vakte bağlı farz namazlarından bahsederken dua ile ayrımı bilinsin diye, "sala" kelimesini "ikame" fiiliyle birlikte kullanır. Yani Türkçe anlamıyla "salayı ikame etmek" anlamına gelir. Sadece "sala", yani dua için, ikame/yerine getirme fiiline gerek yoktur. Yani hiç bir fiil/hareket gerçekleştirmeden kalben de Allah'a dua edebiliriz. Ama salayı ikame etmek deyince bunun fiili bir hareket olduğu anlaşılır. Bu yüzden salayı ikameyi, Allah'a beden dili ile dua etmek olarak nitelendirilebilir. Bu şekilsel hareket ve eylemler ise nusuk/measik olarak Rüku ile O'na boyun eğmek, secde ile O'nu Yücelterek tenzih ettiğimizi beden dili ile tasdik etmektir. SALAT “gaza” edilen yani hüküm çıkarılmak için yapılan bir Kuran okuma eylemidir. Okunan Kuranın hayata geçirilmesi ise “Salatın İkamesi” olup, kötülükleri engelleyen bir husutur. Şimdi demek ki: Kur'an-ı Mübin de “sala” kelimesi ikame ile birlikte kullanıldığında biz bunun bizlere belirli vakitlerde yapmamız gereken SALAT olduğunu anlıyoruz. Şimdi salayı ikame geçen ayetlerden bir kaç örnek verelim: الَّذِينَ يُؤْمِنُونَ بِالْغَيْبِ وَيُقِيمُونَ الصَّلَاةَ وَمِمَّا رَزَقْنَاهُمْ يُنْفِقُونَ 2/3 Onlar ki gayba inanırlar. salayı ikame ederler ve kendilerine rızk olarak verdiğimiz şeylerden de infak ederler. وَأَقِيمُوا الصَّلَاةَ وَءَاتُوا الزَّكَاةَ وَارْكَعُوا مَعَ الرَّاكِعِينَ 2/43 Ve salayı ikame edin, zekâtı da veriniz ve rüku' edenler ile beraber rüku' ediniz. وَأَقِيمُوا الصَّلَاةَ وَءَاتُوا الزَّكَاةَ وَمَا تُقَدِّمُوا لِأَنْفُسِكُمْ مِنْ خَيْرٍ تَجِدُوهُ عِنْدَ اللَّهِ إِنَّ اللَّهَ بِمَا تَعْمَلُونَ بَصِيرٌ 2/110 Salayı ikame edin, zekâtı verin, kendi hesabınıza önceden gönderdiğiniz her iyiliği Allah katında bulursunuz. Hiç şüphesiz Allah yaptıklarınızı görür. إِنَّمَا وَلِيُّكُمُ اللَّهُ وَرَسُولُهُ وَالَّذِينَ ءَامَنُوا الَّذِينَ يُقِيمُونَ الصَّلَاةَ وَيُؤْتُونَ الزَّكَاةَ وَهُمْ رَاكِعُونَ 5/55 Sizin velîniz ancak Allah'tır. Ve O'nun Resulüdür ve imân edenlerdir. O imân edenler ki, salayı ikame ederler ve zekâtı verirler ve onlar rükua varanlardır. وَأَنْ أَقِيمُوا الصَّلَاةَ وَاتَّقُوهُ وَهُوَ الَّذِي إِلَيْهِ تُحْشَرُونَ 6/72 Ve Salayı ikama edin, ve O'ndan ittika ediniz/korkunuz, ve O, ki, huzurunda haşrolunacağınız O'dur. وَجَعَلْنَاهُمْ أَئِمَّةً يَهْدُونَ بِأَمْرِنَا وَأَوْحَيْنَا إِلَيْهِمْ فِعْلَ الْخَيْرَاتِ وَإِقَامَ الصَّلَاةِ وَإِيتَاءَ الزَّكَاةِ وَكَانُوا لَنَا عَابِدِينَ 21/73 Onları, emrimiz uyarınca doğru yolu gösteren önderler yaptık ve kendilerine hayırlı işler yapmayı, Salayı ikameyi, zekât vermeyi vahyettik. Onlar, daima bize ibadet eden kimselerdi. Kur'anda İbrahim nebiden önceki elçiler için salat-ı ikame tabiri bulunmaz. Sadece SECDE kelimesi geçer. Salat-ı ikame İbrahim (AS) ile anılmaya başlar. Rabb'imiz herekete dayalı nusuk/menasik Hz. İbrahim'e öğretmiş ve bu kıyam, tavaf, ruku ve secde uygulaması nesiller boyu tevatüren gelmiştir. Yani bu uygulama zaten devam ede geldiğinden Kur'an sil baştan/sıfırdan namaz tarifi yapmamıştır. Bu bağlamda şu ayetlere bakacak olur isek: يَامَرْيَمُ اقْنُتِي لِرَبِّكِ وَاسْجُدِي وَارْكَعِي مَعَ الرَّاكِعِينَ 3/43 Ey Meryem! Rabbine ibadet et; secde et ve rüku edenlerle birlikte rüku et. التَّائِبُونَ الْعَابِدُونَ الْحَامِدُونَ السَّائِحُونَ الرَّاكِعُونَ السَّاجِدُونَ الْآمِرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَالنَّاهُونَ عَنِ الْمُنْكَرِ وَالْحَافِظُونَ لِحُدُودِ اللَّهِ وَبَشِّرِ الْمُؤْمِنِينَ 9/112 Tevbe edenler, ibadet edenler, hamd edenler, (İslam uğrunda) seyahat edenler, rükû edenler, secde edenler, iyiliği emredenler, kötülükten sakındıranlar ve Allah'ın koyduğu sınırları gözetenlerdir. Mü'minleri müjdele! يَاأَيُّهَا الَّذِينَ ءَامَنُوا ارْكَعُوا وَاسْجُدُوا وَاعْبُدُوا رَبَّكُمْ وَافْعَلُوا الْخَيْرَ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ 22/77 Ey iman edenler; rüku edin, secde edin, Rabb'inize kulluk edin ve hayırlı fiiller işleyin ki kurtuluşa eresiniz. وَالَّذِينَ يَبِيتُونَ لِرَبِّهِمْ سُجَّدًا وَقِيَامًا 25/64 Ve onlar ki Rableri için secde edenler ve kıyamda bulunanlar olarak gecelerler. 48/29 Muhammed Allah'ın elçisidir. Onun beraberinde bulunanlar, inkarcılara karşı sert, birbirlerine merhametlidirler. Onları rükua varırken, secde ederken, Allah'tan lütuf ve hoşnutluk dilerken görürsün. Onlar, yüzlerindeki secde izi ile tanınırlar. İşte bu, onların Tevrat'ta anlatılan vasıflarıdır. İncil'de de şöyle vasıflandırılmışlardı: Filizini çıkarmış, onu kuvvetlendirmiş, kalınlaşmış, gövdesi üzerine dikilmiş, ekincilerin hoşuna giden ekin gibidirler. Allah böylece bunları çoğaltıp kuvvetlendirmekle inkarcıları öfkelendirir. Allah, inanıp yararlı işler işleyenlere, bağışlama ve büyük ecir vaat etmiştir. "Rüku edenler birlikte rüku, secde edenler birlikte secde ediniz!" Demek ki süregelen bir uyguluma var ki böyle deniyor. Ve böyle yapmaya devam edin diyor Allah. Şayet bilinmemiş/tamamen unutulmuş uygulama olsa idi, bunun öce ayrıntılı tanımı yapılırdı. Lakin gerek görülmemiş. Ama Allah bu konuda olmazsa olmaz kuralları vermiş. Nedir bu kurallar: 1- Kıyam - Rüku - Secde 2- Kur'andan ayet/ler okumak. Demek namazdaki diğer ince ayrıntılarda gelenek olan değişen/yanlış olan bir şey yoktu. Yalnız 2. maddeye dikkat ederseniz: Namaz içinde mutlaka Kur'andan ayetler okunacak. Risalet öncesi ortada henüz Kur'an yok!!! mevcut olanlar ise Muharref!!! Bilenenler ise Allah'ın ismi, Sıfatlarından bir kısmı, ve Tekbir.....vs gibi. Bu sebepten İbrahim (AS)dan geleneksel babadan oğula görsel/uygulama olarak devam eden salat-ı iqame uygulamasında "Rüku&secde edenlerle birlikte.....ediniz" diyerek devamını emretmiş ek olarak artık Kur'an indiğinden dolayı, salat-ı iqame içinde SADECE KUR'AN AYETLERI OKUNMASIna dikkat çekilmiştir. Ehli Sünnetçiler veya sünneti/hadisi din sayan çoğunluğa şu ayetleri okuduğumuzda: 17/41 Biz, and olsun ki öğüt almaları için bu Kuran'da bunları türlü türlü açıkladık. Fakat bu açıklamalar ancak onların nefretini artırmıştır. 17/89 And olsun ki, biz Kuran'da insanlara türlü türlü misal gösterip açıkladık. Öyleyken insanların çoğu nankör olmakta direndiler. 18/54 And olsun ki, Biz bu Kuran'da insanlara türlü türlü misali gösterip açıkladık. İnsanın en çok yaptığı iş tartışmadır. 54/22 And olsun ki, Kuran'ı öğüt olsun diye kolaylaştırdık; öğüt alan yok mudur? 39/27Yemin ederim ki bu Kur'anda insanlar için her türlüsünden temsil getirdik, gerek ki iyi düşünsünler 54/17 And olsun ki Kuran'ı, öğüt olsun diye kolaylaştırdık; öğüt alan yok mudur? 21/10 Andolsun ki, size öyle bir kitap indirdik ki. bütün şanınız ondadır; hala akıllanmayacak mısınız? 17/41 Biz, and olsun ki öğüt almaları için bu Kuran'da bunları türlü türlü açıkladık. Fakat bu açıklamalar ancak onların nefretini artırmıştır. 39/23 Allah, ayetleri birbirine benzeyen ve yer yer tekrar eden Kitab'ı, sözlerin en güzeli olarak indirmiştir. Rabb'lerinden korkanların bu Kitap'dan derileri ürperir; sonra hem derileri hem de kalpleri Allah'ın zikriyle yumuşar. İşte bu Kitap, Allah'ın doğruluk rehberidir; O'nunla dilediğini doğru yola iletir. Allah kimi de saptırırsa, onu doğru yola eriştirecek kimse bulunmaz. ....Evet bu ayetleri onlara okuduğumuzda "Amenna" dedikleri halde, Tüm iman iddiasında olanlar, anlaşmışçasına hep aynı soruyu sorarlar: "İyi diyonda kardeşim, hani Kur'anda Namazı nasıl kılacağımız yazıyor mu?" "Kur'anda Hac uygulaması anlatılıyor mu?" "..........................vs." Tabi bu soruların altındaki mantık şudur: Kur'anda her şey yok, hadisler olmazsa Kur'an tek başına asla yeterli değil" Hani yukarıdaki ayetlerde Allah : "Biz bu kitapta hiç bir şeyi eksik bırakmadık" derken "Amenna" diyordunuz. Ardından bu kıvırma niçin? Tabi hadislerdeki Namaz tasvirini bekledikleri için bunu Kur'anda asla bulamayacaklar. Çünkü Kur'an gerçekten Aktif olan/Çalışan Akla hitap eder. Bir de Gönülleri/Vicdanları Temiz olanlara. Neyse bu iddia sahiplerine "bana öyle bir hadis getir ki; namazın nasıl kılındığını başından sonuna kadar anlatmış olsun" Fakat, böyle bir hadis getiremediler, getiremezler de. Çünkü bu ehli sünnetçilerin kendileri de biliyor ki; hiç biri namaz kılmayı hadislere bakarak öğrenmediler. Namazı Kılanlardan (anne-baba-hoca-imam/atalar) öğrendiler. Ya da ilmihalden öğrenildi ki; ilmihalde anlatılan da yine gelenekten gelen uygulamalardan müteşkkil tasvirdir. Bizler de diyoruz ki; kardeşler! işte aynen böyle bu uygulama İbrahim (AS)'dan bu yana uygulamalı olarak bizlere kadar gelmiştir. Fark sadece şudur: Son Elçi Hz. Muhammed (SAV)'e elçilik verilmeden önce az sayıdaki hanifler bu namaz uygulamasını devam ettiriyordu. Bu yüzden Kur'anda: "Rüku edenlerle rüku, secde edenlerle birlikte secde edin" diyor yani bu uygulamayı devam ettirin ama artık Kur'an indiğinden dolayı, namazda "KUR'ANDAN (AYET/LER) OKUYUN" diyor Yüce Allah. Ve hem de "Kolayınıza Geleni" Yani işi en baştan özetleyecek olur isek: İbrahim (AS) dan bize kadar gelen ve BİLİNEN bu uygulamayı, zaten bilinip uygulandığından, sil baştan bir tarifi ön görmemiş Yüce Allah......Devam edin diyor ve bizlere bu uygulamanın olmazsa olmazlarını veriyor. =>Kıyam-Rüku-Secde, =>Salatda SADECE KUR'ANDAN OKUMAK... Bir de Namaz vakitleri ve sayısı konusu var. Allah'ın zikrettiği namazlar ki yukarıda bahsettik. Namaz vakitlerini anlatan ayetlerin tamamını toplayıp baktığınızda göreceksiniz ki; salatul vusta ile 3 vakit anlatılmaktadır. Allah sadece Kur'andan dediğine göre; demek ki, subhaneke, ettehiyatu, Allahumme salli-barik.....vs gibi DUALAR okunmayacak. Bunların içeriği kötü olduğundan mı? Elbette hayır. Amma Rabb'imiz; Kur'andan diyorsa, uzatmaya, fetva aramaya gerek yok. Bu duaları namaz dışında dilediğiniz kadar okuyunuz, sorun YOK! KUR'ANDAKİ NAMAZ 3 VAKİTTİR! 11/114 Ve ekımıs salate tarafeyin nehari ve zülefem minel leyli innel hasenati yüzhibnes seyyiat zalike zikra liz zakirın 11/114. Gündüzün her iki tarafında ve (yani) gecenin saçaklarında (gündüze yakın olan saatlerinde) salatı ikame et! Muhakkak ki, iyilik kötülükleri giderir. Bu ise, düşünebilenlere bir öğüttür. [B][COLOR="Red"]tarafeyin nehari:[/COLOR][/B] burada gündüz(nehar)ün iki kısımı için vurgu yapılmaktadır. Bizce doğu yönünden itibaren güneşin izlediği seyir anlatılmaktadır. Doğan güneşimiz devamlı irtifa almak suretiyle zirve(tepe) yapacağı zamana değin irtifa almaya devam eder. Zirve yaptığı nokta da, tam gün ortası olup, gündüzün 1.kısmı tamama ermiştir. Devamında yine güneşimiz seyrine devam ile batı istikametine doğru irtifa kaybederek(duluk) hareketine devam etmekte, sonra da geceye değin bu sürecini tamamlamaktadır(gündüzün 2. kısmı). Ne oldu? bizce gece tarafından geldi ve yine gece tarafına döndü. Gündüz bir ayetti ve bitti! devamında gece ayeti başladı. Gece ve Gündüz iki farklı ayettirler(17/12). 17.12 Biz, geceyi ve gündüzü iki ayet kıldık. Rabbinizden lutuf dileyesiniz ve yılların hesabını, sayısını bilesiniz diye gece ayetini silip gündüz ayetini aydınlık kıldık. Ve her şeyi uzun uzadıya açıkladık. "tarafeyin nehari" hitabından da, aynen yukarıdaki ayetimizde belirtildiği gibi! gündüzün "iki kısımda(eyn)" bize verildiği açıkça anlaşılmaktadır. Bu iki kısımı çizen de güneşimizdir ki; bunu da yukarıdaki yazımızda tasvir etmeye çalışmıştık. Gündüz ayeti gece ayetini sildi, gece ayeti de gündüz ayetini sildi. Gündüzde tepe yapan güneşimiz de, gündüzü ikiye böldü! geldiği kısım 1.tarafa, tepeden itibaren gittiği kısımda taa gece ayetine değin 2.tarafa işaret etmektedir(17/78). "[COLOR="Purple"]trf[/COLOR]" kökü aynı zamanda "göz" manasına da işaret etmektedir. ve zülefem minel leyli: "zlf" kökü bizlere "zûlfa~yakınlık" manasını vermektedir. Bu ayetimizde "gecenin ilk bölümü" diyebileceğimiz! zûlfeh(t) kelimesinin cemisi(zûlefûn) şeklinde veyahut "zûlefen" hitabı ile bizlere "gece(leyl)nin ilk saatleri"ne işaret buyurulmaktadır. Zira, yakınlığın azamisi %50 olup, bunu geçen zaman dilimleri için artık bir yakınlıktan söz edememekteyiz. Dikkat edilecek olursa "gece"ye vurgu bulunmakta olup, konunun gündüz ayeti ile bir alakası bulunmamaktadır. Salat Allah-u Ekber ==>74/3, 87/15 Euzu-Besmele Özellikle Euzu... okunmalı! ve Kuran ayeti okuma ==> 16/98 Sonra Rükuya varıp Subhane Rabb'iyel Azim ==> 7/206 Rükudan Kıyama doğru durduktan hemen sonra secdeye varıyor ve Subhane Rabb'iyel Âla we BiHamdihi ==> 7/206, 15/98, 25/58, 32/15 QDY sözcüğü geçen ayetler: 2/117, 2/200, 3/47, 4/65, 4/103, 6/2, 12/68, 15/66, 17/4, 17/23, 19/35, 28/15, 28/28, 28/29, 28/44, 33/23, 33/36, 33/37, 33/37, 34/14, 39/42, 40/68, 41/12, 8/42, 8/44, 10/93, 20/72, 22/29, 27/78, 40/20, 40/20, 43/77, 45/17, 80/23, 10/71, 20/72, 2/210, 6/8, 6/58, 10/11, 10/19, 10/47, 10/54, 11/44, 11/110, 12/41, 14/22, 19/39, 39/69, 39/75, 40/78, 41/45, 42/14, 42/21, 46/29, 62/10, 6/60, 20/114, 35/36, 20/72, 19/21, 19/71, 69/27 NSK sözcüğü geçen ayetler: 2/196, 6/162, 22/67, 2/128, 2/200, 22/34 |
Sevgili pramid kardeşimizden, şahsen kendisini tanıdığım kadarıyla beklediğim konu bütünlüğünde olan değerli yazılarından birini daha nihayet yakaladım.
Namaz hakkındaki iki bölümden oluşan bu yazının ilk bölümü; İslamdan namazın olup olmadığının tespitine yönelik olup, kurandaki salat deyimlerinin genel olarak eğitim-destek anlamlarıyla kullanılmasına karşılık bazı özel durumlar içinde "namaz" anlamında kullanıldığı ayetlerle delillendirilmiştir. Bu kısım daha çok teknik anlatımlarla namazın bulunmasına yönelik olduğu için, bu kısım atlanarak, namazın var olduğu kabul edildikten sonraki durumlara göre, namazın tarifi şeklindeki anlatımını yani 2. kısmı; [url]http://www.hanifler.com/showthread.php?p=14464#post14464[/url] linkinde bulunan İSLAMDA ve NAMAZ: 2 - KURANDAN DELİLLERLE DOĞRU NAMAZ başlığı altına alıntılamayı uygun gördüm. Pramid kardeşimizin bu çabalarının rabbimiz katında mutlaka önemli karşılık bulacağını, bizden ise "tebrik ve teşekkürler" karşılığını hakettiğini söyleyerek, ben kendi adıma tebrik ve teşekkür ediyorum. selamlarımla, aorskaya |
Bakara 235-245 arasını okursanız boşanma hukukundan bahsettiğini görürsünüz. Hal böyle iken birdenbire bakara 238 ve 239 da konu birden salavat, salat el vustaya gelir. Birde yururken veya binek ustunde sozu gecerki hadi çık işin içinden çıkabilirsen :)
Acaba algımızda bir değişiklik mi var? Algımız mı yanlış? Bu durum ayet bütünlüğünde araya sokulmuş 2 ayet mi yoksa konu bütünlüğü yine sağlanıyor mu? Ne dersiniz sayın pramid, sayın Kaya ve sevgili dostum Bart? |
sadece size ve deger yargılarınıza göre bana boşanma hukuku nasıl olmalıdır sizce kısaca yazar mısınız?
|
[QUOTE=ates demir;14471]sadece size ve deger yargılarınıza göre bana boşanma hukuku nasıl olmalıdır sizce kısaca yazar mısınız?[/QUOTE]
Boşanma kısaca yazılamazki ateş kardeşim.... Bakara suresinde değindiğiniz ayetlerde boşanmışlar anlatılırken, asıl boşanmayı düzenleyen talak suresi dikkate alındığında boşanma ve bunun hukuku kısaca anlatılamaz. Üstelik talak suresindeki "...henüz adet görmemişler..." diyen 4.ayet, imansızlar ve bizdeki cahiller ile yobazlar tarafından küçük kızlarla evlilik yapılabileceğine delil olarak gösterilirken bu kısaca anlatmak konunun anlaşılması için yeterli olmaz. Aslında, bu konuya kısmen, hatırladığım kadarıyla; islamda sübyanlarla evlilik yoktur, evlilik için tarafların olgun olması gerekir" başlıklı yazımda değinmiştim. Ama, boşanma ve hukukunu anlatmak için kesinlikle yeterli değildir ve bu ayrı ve çok önemli bir başlık olarak açılması gerekir... Aslında hatırlatmanız iyi oldu. İmkan bulursam bu konuyu ayrı başlıkta yazabilirim. selamlar, aorskaya |
[QUOTE=ates demir;14469]Bakara 235-245 arasını okursanız boşanma hukukundan bahsettiğini görürsünüz. Hal böyle iken birdenbire bakara 238 ve 239 da konu birden salavat, salat el vustaya gelir. Birde yururken veya binek ustunde sozu gecerki hadi çık işin içinden çıkabilirsen :)
Acaba algımızda bir değişiklik mi var? Algımız mı yanlış? Bu durum ayet bütünlüğünde araya sokulmuş 2 ayet mi yoksa konu bütünlüğü yine sağlanıyor mu? Ne dersiniz sayın pramid, sayın Kaya ve sevgili dostum Bart?[/QUOTE] sevgili ateş kardeşim, [I]Din o kadar kolay, kuran o kadar cana yakınki, içinden çıkılamayacak hiç bir durum barındırmaz. [/I] [COLOR="Blue"][B][U][I]Özetle, müslüman; kendini kandırmadan, samimi olarak kurandan ne anlıyorsa din o kadardır. [/I][/U][/B][/COLOR] Şimdi, işin içinden çıkılmayan hiç bir durumun olmadığını daha kolay görürüz değilmi kardeşim. Ayetlerle ilgili sorun içinde; kuranın kitap olarak inmeyip, parça parça indiğini ve belli konularda hükümler inerken de çok önemli ve acil çözümü gereken olaylar olmuşsa onlarıda arada cevaplayacak hükümlerle indiğini hatırlarsak, bakara yada başka surelerde konu aralarına girişleri anlaşılır bulabiliriz diye düşünüyorum. selamlar, aorskaya |
[QUOTE]Bakara 235-245 arasını okursanız boşanma hukukundan bahsettiğini görürsünüz. Hal böyle iken birdenbire bakara 238 ve 239 da konu birden salavat, salat el vustaya gelir. Birde yururken veya binek ustunde sozu gecerki hadi çık işin içinden çıkabilirsen[/QUOTE]
Kuranda bakara suresine bakarsak, 226-230 arası Boşanma Hukukundan, 231-232 arası Boşanmış Kadınları sokağa bırakmamadan, 233-233 arası Boşanma durumunda çocuğun emzirilmesinden, 234-235 arası Dul kadınlardan 236-237 arası Nişan bozmadan [B]238-239 arası salat ve salatul vusta'dan[/B] 240-242 arası Dul ve boşanmış kadınlara yardımdan bahsetmektedir. (İsrâ: 106) Ve Kur’ân'ı; Biz onu insanlara ağır ağır okuyasın diye ayırdık ve Biz onu peyderpey indirdik. |
Selamünaleyküm can dostlar,güzel insanlar.
Allah hepinizden razı olsun bizlere yazılarınızla çok güzel katkılarda bulunuyorsunuz. Şahsım olarak salat'ı 3 şekilde kavrıyorum. Birincisi "Salat" köstek olmanın zıddı; yani destek olmak. Ama bunu salat kelimesinden değil; "salli,yusalli,..." kelimelerinin geçtiği yerlerden anlıyorum. İkincisi, "salat" kelimesi geçen yerlerde ise, "Kur'anı ve dini okuma,idrak etme" olarak anlıyorum. Sebebine gelince: "zülefenminelleyli ve tarafeyni nehar" yani sabah ve akşam vakitleri... Bu saatler zihnin en rahat olduğu vakitler. Sabahleyin zihin boş, akşam da günün yorgunluğunun ardından rahatlamaya,gevşemeye,relax olmaya geçiş dönemi. Kur'anı okumaya başlamadan önce, el ve yüzler yıkanarak;baş ve ayaklar meshedilerek vücuttaki negatif iyonlar atılır; sonrasında ise, dikkat dağınıklığından arınmak,yanlış anlamalara mahal vermemek için kovulmuş şeytandan Allah'a sığınarak Kur'an okunur. Üçüncü olarak; "eqımıssalat ve etüzzakat" olarak baktığımızda ise; "desteklemeyi daima ayakta tut ve arın" olarak anlıyorum. Eğer,"namaz kıl" diye emredilseydi, "eqımıssalat" değil,"cealessalat" olarak Kur'anda geçerdi. Destek derken yine "yusalli" kelimesi üzerinde durmak istiyorum. Sanırım durumu daha iyi anlatmış olacağım. Salat,"arkasından giderek,ahdine vefa göstererek destekleme" olarak anlaşılabilir diye umuyorum. Malumunuz, müşrikler Allah'ın elçisiyle her türlü alay etmişler, eziyette,hakaretlerde bulunmuşlar; destek yerine köstek olmuşlardır. Sahabe ise O'na biat ederek ahdetmişler ve bu ahitlerine vefa göstermişlerdir. Güzel dinimizin ayakta kalması "eqımıssalat" için her türlü canlarıyla,mallarıyla destek olmuşlardır. Ha bu arada namaz yok mudur. Yani dini bir ritüel olarak... Öncelikle cenab-ı Allah'ın bu tür hareketlere ne ihtiyacı vardır; ne de bizden bunları istemez. Ama tazarru ve gözyaşları içerisinde O'ndan yardım dilemek (dua) te emredilmiştir. İnşallah yanılmıyorumdur. En doğrusunu Allah bilir. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. |
[QUOTE=ates demir;14469]Bakara 235-245 arasını okursanız boşanma hukukundan bahsettiğini görürsünüz. Hal böyle iken birdenbire bakara 238 ve 239 da konu birden salavat, salat el vustaya gelir. Birde yururken veya binek ustunde sozu gecerki hadi çık işin içinden çıkabilirsen :)
Acaba algımızda bir değişiklik mi var? Algımız mı yanlış? Bu durum ayet bütünlüğünde araya sokulmuş 2 ayet mi yoksa konu bütünlüğü yine sağlanıyor mu? Ne dersiniz sayın pramid, sayın Kaya ve sevgili dostum Bart?[/QUOTE] Saygideger Demir Kardesim, zaten o yüzden tavsiyede bulunuluyor, Sure'leri inis sirasina göre okunmasi lazim deniliyor iyice ve kolaylikla anlasilmasi icin. Bir de Ayet'lerin inis sebeblerini bilmek lazim, ki Ayet'ler anlasilabilsin. En azindan benim duydugum böyledir, en iyisini tabiiki bilen Allah'tir. Selamlarimla |
[QUOTE=Miralay;14484]Selamünaleyküm can dostlar,güzel insanlar.
Allah hepinizden razı olsun bizlere yazılarınızla çok güzel katkılarda bulunuyorsunuz. Şahsım olarak salat'ı 3 şekilde kavrıyorum. Birincisi "Salat" köstek olmanın zıddı; yani destek olmak. Ama bunu salat kelimesinden değil; "salli,yusalli,..." kelimelerinin geçtiği yerlerden anlıyorum. İkincisi, "salat" kelimesi geçen yerlerde ise, "Kur'anı ve dini okuma,idrak etme" olarak anlıyorum. Sebebine gelince: "zülefenminelleyli ve tarafeyni nehar" yani sabah ve akşam vakitleri... Bu saatler zihnin en rahat olduğu vakitler. Sabahleyin zihin boş, akşam da günün yorgunluğunun ardından rahatlamaya,gevşemeye,relax olmaya geçiş dönemi. [COLOR="Red"]Kur'anı okumaya başlamadan önce, el ve yüzler yıkanarak;baş ve ayaklar meshedilerek vücuttaki negatif iyonlar atılır; sonrasında ise, dikkat dağınıklığından arınmak,yanlış anlamalara mahal vermemek için kovulmuş şeytandan Allah'a sığınarak Kur'an okunur.[/COLOR] Üçüncü olarak; "eqımıssalat ve etüzzakat" olarak baktığımızda ise; "desteklemeyi daima ayakta tut ve arın" olarak anlıyorum. Eğer,"namaz kıl" diye emredilseydi, "eqımıssalat" değil,"cealessalat" olarak Kur'anda geçerdi. Destek derken yine "yusalli" kelimesi üzerinde durmak istiyorum. Sanırım durumu daha iyi anlatmış olacağım. Salat,"arkasından giderek,ahdine vefa göstererek destekleme" olarak anlaşılabilir diye umuyorum. Malumunuz, müşrikler Allah'ın elçisiyle her türlü alay etmişler, eziyette,hakaretlerde bulunmuşlar; destek yerine köstek olmuşlardır. Sahabe ise O'na biat ederek ahdetmişler ve bu ahitlerine vefa göstermişlerdir. Güzel dinimizin ayakta kalması "eqımıssalat" için her türlü canlarıyla,mallarıyla destek olmuşlardır. Ha bu arada namaz yok mudur. Yani dini bir ritüel olarak... Öncelikle cenab-ı Allah'ın bu tür hareketlere ne ihtiyacı vardır; ne de bizden bunları istemez. Ama tazarru ve gözyaşları içerisinde O'ndan yardım dilemek (dua) te emredilmiştir. İnşallah yanılmıyorumdur. En doğrusunu Allah bilir. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.[/QUOTE] Ve aleykum selam.. Saygılar bizden miralay kardeş .. Bu yorumunuza bir cevap yazma geregi hissettim acizane bilgi paylaşımı yapmak istedim.. [COLOR="Red"]Kur'anı okumaya başlamadan önce, el ve yüzler yıkanarak;baş ve ayaklar meshedilerek vücuttaki negatif iyonlar atılır; sonrasında ise, dikkat dağınıklığından arınmak,yanlış anlamalara mahal vermemek için kovulmuş şeytandan Allah'a sığınarak Kur'an okunur.[/COLOR] Boy abdesti bulunmayan kişilerin, yani hayızlı, loğusa ve cünübün Kur’an okumasının haram olduğuna dair de Kur’ani bir yasak görülmemektedir. Kur’anla abdest arasında bir irtibat kurmalarını vakia süresinde “Şüphesiz O şerefli bir Kur’an’dır. Korunmuş bir kitaptadır. O’na temizlenmiş olanlardan başkası dokunamaz.ayetini delil getiriyorlar..abdestsizlikten, cünüplükten ve hayızdan temizlenmeyenler mushafa el süremezler.oysa Vakıa suresinin 79. Ayetinin Müşriklerin yalalamalarına iddalarına bir cevaptan başka bir şey değil Müşrikler şeytanların peygambere Kur’an’ı indirdiğini iddia ediyorlardı. iddia ediyorlardı. Kur’an-ı Kerim onları yalanlayarak. O’na sadece Allah tarafından temizlenip arındırılmış olanlar dokunabilir diye haberi açıklamıştır. Kur’an-ı Kerim’de Abdestsiz ve cünüp olmak; Kur’an’a dokunmanın ya da okumanın değil, namaz kılmanın ön şartı olarak açıklanmıştır. adet sırasında da Kur’an’a dokunmak değil cinsel ilişki yasağı getirilmiştir. Kur’an-ı Kerim’de aslında Kur’an okumanın ön şartı da açıklanmıştır. Bunların içinde ayrıca “okurken dokunurken abdest alın” diye hiçbir şart yok. kuran okuma ile ilgili ayetlerde.. · Allah’ın adıyla okumaya başlanılmalıdır. yaratan Rabbinin adıyla oku” alak süresi · Şeytanın şerrinden Allah’a sığınılmalıdır. “Kur’an okuduğun zaman kovulmuş şeytanın şerrinden Allah’a sığın” Maide suresinin 6. Ayetinde ve diğer ayetlerdeki birçok hükmü açıklarken neden kuran abdest konusunda bir tek ayet yok.. işte buda geleneksel islamın bir ürünü insanları bir ayet okumasını engellecek ben istediğim bir ayete bakmak için kalkıp abdest almam ,vakit olacak bakacağım ayeti ya unutacağım yada abdest yenileyeceğim kuran da böyle bir hüküm olmadığına göre istediğim zaman kuran okuyabilirim.. Allah ilmimizi artırsın.. |
Bakara 235-238, 238-239, 239-245 aralarında bir BAĞlantı olmasın sakın?
Acaba sorun dizilim mi, yoksa algımı? Algıları şekillendiren şey HAYattan topladıklarımız değil mi? Salat; kopmaz bir ip, salat iki şeyi birbirine bağlayan bir bağ... |
[QUOTE=merdem;14487] [COLOR="Red"]Bir de Ayet'lerin inis sebeblerini bilmek lazim, ki Ayet'ler anlasilabilsin.[/COLOR]
[COLOR="Red"]En azindan benim duydugum böyledir[/COLOR], en iyisini tabiiki bilen Allah'tir. Selamlarimla[/QUOTE] [COLOR="Red"]Bir de Ayet'lerin inis sebeblerini bilmek lazim, ki Ayet'ler anlasilabilsin.[/COLOR] demişsin... Bu durumda atalar/rivayetler dini yaşayanların iddialarını kabul ederek, nüzul hadisleri (rivayetleri) olmazsa kuranın anlaşılmaz sonucunu kabul etmiş oluyorsunuz... Halbuki, böyle bir şeye gerek olsaydı, rabbim hadisleri koruma altına alırdı. Halbuki onlar korunmuyor ve nüzul sebeplerinin bilinmesine gerekte yoktur. Aksi halde, rabbimiz kuranda ayetlerin yanında, onların neden indiğinide kendisi açıklardı. Açıklamadığına göre kurandaki şekliyle neyi, ne kadar anlıyorsak o kadarıyla sorumlu olduğumuzu bilelim. Rabbim, kuran için; herkesin anlayacağı kolaylıkta olduğunu söylüyor. Kolaylıkta, herkesin sadece kurandan ne kadar anladığıdır. [COLOR="Red"][B][U][I]Siz, her denilene inanmayın, üstelik rabbimizin bu sözü varken, bu konuda söylenenlere kulak bile asmayın... [/I][/U][/B][/COLOR] selamlar, aorskaya |
[QUOTE=sevginur;14491]Ve aleykum selam..
Saygılar bizden miralay kardeş .. Bu yorumunuza bir cevap yazma geregi hissettim acizane bilgi paylaşımı yapmak istedim.. [COLOR="Red"]Kur'anı okumaya başlamadan önce, el ve yüzler yıkanarak;baş ve ayaklar meshedilerek vücuttaki negatif iyonlar atılır; sonrasında ise, dikkat dağınıklığından arınmak,yanlış anlamalara mahal vermemek için kovulmuş şeytandan Allah'a sığınarak Kur'an okunur.[/COLOR] Boy abdesti bulunmayan kişilerin, yani hayızlı, loğusa ve cünübün Kur’an okumasının haram olduğuna dair de Kur’ani bir yasak görülmemektedir. Kur’anla abdest arasında bir irtibat kurmalarını vakia süresinde “Şüphesiz O şerefli bir Kur’an’dır. Korunmuş bir kitaptadır. O’na temizlenmiş olanlardan başkası dokunamaz.ayetini delil getiriyorlar..abdestsizlikten, cünüplükten ve hayızdan temizlenmeyenler mushafa el süremezler.oysa Vakıa suresinin 79. Ayetinin Müşriklerin yalalamalarına iddalarına bir cevaptan başka bir şey değil Müşrikler şeytanların peygambere Kur’an’ı indirdiğini iddia ediyorlardı. iddia ediyorlardı. Kur’an-ı Kerim onları yalanlayarak. O’na sadece Allah tarafından temizlenip arındırılmış olanlar dokunabilir diye haberi açıklamıştır. Kur’an-ı Kerim’de Abdestsiz ve cünüp olmak; Kur’an’a dokunmanın ya da okumanın değil, namaz kılmanın ön şartı olarak açıklanmıştır. adet sırasında da Kur’an’a dokunmak değil cinsel ilişki yasağı getirilmiştir. Kur’an-ı Kerim’de aslında Kur’an okumanın ön şartı da açıklanmıştır. Bunların içinde ayrıca “okurken dokunurken abdest alın” diye hiçbir şart yok. kuran okuma ile ilgili ayetlerde.. · Allah’ın adıyla okumaya başlanılmalıdır. yaratan Rabbinin adıyla oku” alak süresi · Şeytanın şerrinden Allah’a sığınılmalıdır. “Kur’an okuduğun zaman kovulmuş şeytanın şerrinden Allah’a sığın” Maide suresinin 6. Ayetinde ve diğer ayetlerdeki birçok hükmü açıklarken neden kuran abdest konusunda bir tek ayet yok.. işte buda geleneksel islamın bir ürünü insanları bir ayet okumasını engellecek ben istediğim bir ayete bakmak için kalkıp abdest almam ,vakit olacak bakacağım ayeti ya unutacağım yada abdest yenileyeceğim kuran da böyle bir hüküm olmadığına göre istediğim zaman kuran okuyabilirim.. Allah ilmimizi artırsın..[/QUOTE] Sevgili sevginur kardeşim, Kuran okumak için hiç bir şart yoktur. Ancak, okuduğunu doğru anlamak, anladıklarını da kavramak için, önce şeytanın yanıltmalarının etkisinden kurtulmak gerekir. Aksi halde, iyi niyetle kuranı okuyup, anlamaya çalışanı şeytan çeşitli tesirlerle etkiler ve ya kuranı bırakmasına, yada yanlış anlamasına sebep olur. İşte bu nedenle rabbimiz, kuranı anlamak ve ona göre yaşamak için okuyacak olanlara; "kovulmuş şeytandan bana sığının" demektedir. Kuran için başka ön şart yoktur. Sayın Miralay'ın da abdesti, kuran için dinin emri olarak söylememiş olduğunu, sadece tavsiye niteliğinde söylemiş olduğunu görüyorum, ki bu müslümanı psikolojik yönden rahatlatan bir unsur olabilir. Zorunluluk, gereklilik yok, ama isteyen abdestle daha rahatlamış olarak (bu da her kişi için geçerli değildir) kuran okumak isteyebilir. selamlar, aorskaya |
[QUOTE=Miralay;14484]
[COLOR="Red"]Ha bu arada namaz yok mudur. Yani dini bir ritüel olarak...[/COLOR] [B][U][COLOR="Red"]Öncelikle cenab-ı Allah'ın bu tür hareketlere ne ihtiyacı vardır; ne de bizden bunları istemez[/COLOR][/U][/B]. Ama tazarru ve gözyaşları içerisinde O'ndan yardım dilemek (dua) te emredilmiştir. İnşallah yanılmıyorumdur. En doğrusunu Allah bilir. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.[/QUOTE] Sayın Miralay, Namaz'ın rabbimizin ihtiyacı ile ilgilendirilmesi ve rabbimizin ihtiyacı olmadığından istemeyeceği sonucuna varılması, kurandaki tüm emirlerin ihtiyaç olup olmadığı şekilde anlaşılmaya çalışılması halinde, rabbimizin bizlerin kulluğuna da ihtiyacı olmadığı yargısı oluşarak, kulluğuda istemediği sonucuna gidilebilir. Bu gerekçe ve sonuç kuranın bütününe ve daha insanın yaratılış amacına ters düşmekte olduğundan rabbin isteğine ve mantığa aykırı düştüğünden kabul edilemez. Tazarrulu dua istediği kısma ise, sadece dua değil, kendisinin hamd edilmesini de istediğini hatırlatarak bunun en güzel şekilde yine namazla olabileceğini, Fatiha suresininde hem hamd bakımından ve hem de dua bakımından aslında tüm durumları kısaca özetleyen bir sure olarak namazın vazgeçilmezi olması gerektiğini söyleyebilirim. Saygı ve selamlarımla, aorskaya |
Kiymetli Kaya Kardesim,
iyi güzel de, Ayetlerin inis sirasi nereden geliyor, nereden biliyoruz hangi Ayet ne zaman indirilmistir diye, yoksa onlarin inis siralarinidami yüce Rabbimiz Kur'an'da "DIP NOT" "AYAK NOTU" olarak belirtti? Sayet beni cevaplandirirsaniz, bende birseyler ögrenmis olurum. Saygi ve Selamlar |
[QUOTE=aorskaya;14497]
[COLOR="Red"][COLOR="Red"]Sayın Miralay'ın da abdesti, kuran için dinin emri olarak söylememiş olduğunu, sadece tavsiye niteliğinde söylemiş olduğunu görüyorum, ki bu müslümanı psikolojik yönden rahatlatan bir unsur olabilir. [/COLOR][/COLOR] selamlar, aorskaya[/QUOTE] sevgili aorskaya kardeşim Fırsat buldukça paylaşımlarınızı zevkle okuyorum.Belki tespitimi gereksiz bulacaksınız.mezhepler abdest konusunda dinin emri gibi lanse etsede genelde bir şekilde okuduğunda altında yatan sebep bu insanları iyiliğe, güzelliğe,yönleririlecek sebeplerden başlatılmış hatırlarsanız itirazları şu yöndedir ne var bunda yaw.! abdest almak temizlik kötü bir şeymi dediklerini ..sahsen okuyan şunu düşünecek vücuttaki negatif iyonlar atılacak şimdi abdest almazsam negatif iyonlar yüzünden okudugumu anlamayacağım..Bir başkasıda şunu diyebilir..gürültülü ortamdan uzak tv kapalı bir şekilde okunur diyebilir bunları saymakla bitmez.. Miralay'ın bir kaç paylaşımını okuduğum istifade ettiğim kardeşimdir.negatif iyonlar hava kirliliğinin olumsuz yan etkilerini içeriyor. Bir çoban kuran okuyacaksa ahırda yada bir fabrikada çalışan kardeşim isli paslı kıyafetiylede okuyabilir..Sizin dediğiniz gibi Kuran okumada tek şart kafamızdaki iyonların temizlenmesi açık şuur istenmektedir Kur’an okuduğun zaman kovulmuş şeytanın şerrinden Allah’a sığın” Bu kurani emrin daha fazla zikredilmesi ise okuyan kardeşlerim içlerindeki kirliliğe ,kötülüğe bugz edip kuranla bütünleşmesini sağlayacak..başka yönde insanları hastalara,fakire ,yetimlere gözününüzün önünde cereyan eden olaylara iyilikle müdehale etmenizde hiç bir behis yok cünki iyilik yapmak Allahın emridir ..iyiliğe yönlendirmek harika bir şey ama iş kuran okumaya gelince orada dur derim.Kuran okumada tek emir kafa karışıklığında duygu kirlenmesine aldıracağımız manevi abdesttir. Allah ilmimizi artırsın..... |
Selamünaleyküm
Allah hem Sevginur kardeşimden,hem aorskaya kardeşimden hem de hepinizden razı olsun. Yazdıklarıma en güzel şekilde hoşgörülü olarak baktığınızdan dolayı teşekkürü borç bilirim. Yanlış anlaşılmasın diye cevp verme ihtiyacı hissettim. Doğrudur; Kur'anı okumak için abdest almak,gusletmek farz değildir. Sadece ayık kafayla okuduğumuzu daha iyi anlamak babında yazmıştım. Abdestsiz de Kur'an okunabilir. Benim kastettiğim ise, hani sabah işe veya okula giderken elimizi yüzümüzü yıkarız ya... İşimize,derslerimize konsantre olabilmek için... Mesele konsantrasyon meselesi. Yoksa illa ki,abdest almadan Kur'an okunmaz diye bir kaide yok. Çok değerli üstadım aorskaya'nın [B][COLOR="Red"]"Öncelikle cenab-ı Allah'ın bu tür hareketlere ne ihtiyacı vardır; ne de bizden bunları istemez."[/COLOR][/B] yazıma tenkidini de haklı buluyorum. Çok değerli Hasan Akçay üstadımın Nisa 101-103 ayetlerini savaş ortamına bağladığı yazılarına cevap yazamamıştım bir türlü. Ben oradaki ortamı savaşa bağlamıyorum. Hatırlarsanız Allah'ın elçisi (O'na selam olsun) dinimizi anlatırken çok şiddetli tepkilerle karşılaşmıştı. Gizlice bir evde toplanırlar ve inzal olan ayetleri ashabına öğretirlerdi. Bu genellikle gece karanlığında olurdu. Bir kısım sahabi yeni gelen ayetleri öğrenirken, bir kısmı da dışarıda gözcülük ederdi. Sırayla nöbetleşe gözcülük yaparlardı. Hem söz konusu ayetlerde elçinin secde ettiği belirtilmez. Orada hazır bulunanların secde ettiği anlatılır. Bir de bu açıdan bakarsak daha aydınlatıcı olur kanaatindeyim. Selam,saygı ve dualarımla. |
Rica ederim sevgili miralay kardeşim..
amin ecmain cümlemizden, sizden razı olsun Bende eksik bilgilerimi sizden gelen güzel enerji ile ögreniyorum,severek fikirlerimi paylaşıyorum.. Bazen detayçı olabiliyorum bu mesajınıza bir uyarma, yada düzeltme olarak algılamayın...Sadece gayet safihane düşüncemin ölçüsünü tartıyorum yanlış, dogru,gereksiz biliyorsunuz kainat bizi eğitiyor hatalarımda olabilir..Teşekür ederim güzel paylaşımlar için baki selam ve muhabbetle kalın |
Aleykümselam güzel kardeşim.
Bilmukabele en güzel teşekkürler ve dualar da benden size :) |
[QUOTE=Miralay;14504]Selamünaleyküm
Allah hem Sevginur kardeşimden,hem aorskaya kardeşimden hem de hepinizden razı olsun. Yazdıklarıma en güzel şekilde hoşgörülü olarak baktığınızdan dolayı teşekkürü borç bilirim. Yanlış anlaşılmasın diye cevp verme ihtiyacı hissettim. Doğrudur; Kur'anı okumak için abdest almak,gusletmek farz değildir. Sadece ayık kafayla okuduğumuzu daha iyi anlamak babında yazmıştım. Abdestsiz de Kur'an okunabilir. Benim kastettiğim ise, hani sabah işe veya okula giderken elimizi yüzümüzü yıkarız ya... İşimize,derslerimize konsantre olabilmek için... Mesele konsantrasyon meselesi. Yoksa illa ki,abdest almadan Kur'an okunmaz diye bir kaide yok. Çok değerli üstadım aorskaya'nın [B][COLOR="Red"]"Öncelikle cenab-ı Allah'ın bu tür hareketlere ne ihtiyacı vardır; ne de bizden bunları istemez."[/COLOR][/B] yazıma tenkidini de haklı buluyorum. Çok değerli Hasan Akçay üstadımın Nisa 101-103 ayetlerini savaş ortamına bağladığı yazılarına cevap yazamamıştım bir türlü. Ben oradaki ortamı savaşa bağlamıyorum. Hatırlarsanız Allah'ın elçisi (O'na selam olsun) dinimizi anlatırken çok şiddetli tepkilerle karşılaşmıştı. Gizlice bir evde toplanırlar ve inzal olan ayetleri ashabına öğretirlerdi. Bu genellikle gece karanlığında olurdu. Bir kısım sahabi yeni gelen ayetleri öğrenirken, bir kısmı da dışarıda gözcülük ederdi. Sırayla nöbetleşe gözcülük yaparlardı. Hem söz konusu ayetlerde elçinin secde ettiği belirtilmez. Orada hazır bulunanların secde ettiği anlatılır. Bir de bu açıdan bakarsak daha aydınlatıcı olur kanaatindeyim. Selam,saygı ve dualarımla.[/QUOTE] Selamun aleyküm, Sonuçta hatalıda olsa, sözler bazı kimselerden çok farklı yansımakta, duyguları okşamaktadır. İşte sizin yazılarınızı ben müslünanın gerçek mütevaziliğine en iyi örnekler olarak görüyorum. Benzetmek gerekirse; yanlış çıkan yazılarınızı, yemekte tükettiğimiz acı bibere benzetebilirim. Ağzımız yansa da gıda olarak gerek duyarız. Acıda olsa, ağzımız yansa da bunun tadını alırız. Bunu istemeyi gerekli kılan, müslüman terbiyesiyle, alçakgönüllüğüyle sonlandırabilmenizdir. Tabi, biberden hoşlanmayıp, hiç bir şekilde tüketmeyen kimselerde olabilir... Özetle, sizin gibi kimselerin yanlışları konusunda izlediği yöntemler, üsluplar bile anlayana kazandırmaktadır. Not: nisa 101-103 de sayın H. Akçay'ın görüşleri tarafındayım, sizinde tekrar sakin bir ortamda yeniden değerlendirmenizi rica ederim. selam ve saygılarımla... aorskaya |
Selam aorkaya üstadım.
Teşekkür ederim. Hasan üstadımız da sizin gibi değerli bir abimizdir. Amacım olaya bir de farklı açıdan baktığımızda ne gibi bir sonuç çıkar idi. Allah razı olsun. Allah ilminizi, ilmimizi artırsın. |
[COLOR="Blue"]Gizlice bir [U]ev[/U]de toplanirlar ve inzal olan ayetleri ashabina ögretirlerdi.[/COLOR]
Merhaba miralay üstadim. Bir düzeltme yapmama izin verir misiniz: Nisâ 101'de "Araziye ciktiginizda- Ve izâ darabtum fîl ard" deniyor. Acik ve net. 101-103'te uygulamali bir anlatimi yapilan salât "arazi"de yerine getiriliyor; "ev"de degil. Ve o arazide bir kafir ordusu var ki Allah inananlari uyariyor: [I]Kafirler sizin silah ve esyanizdan uzak bir âninizi kolluyor; bir saldirisla (meyleten vâhideh) üzerinize cullanacaklar[/I]. Bir birine düsman iki ordu arazideyse ve bunlar arenada iki gladyatör gibi bir birinin bos bir ânini kolluyorsa orasi cephedir, üstadim. can pazari. Sevgi ile, Hasan Akcay |
Tüm Zamanlar GMT +3 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 03:50 PM. |
Powered by vBulletin® Version 3.8.1
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
Hanifler - Kuran odaklı gerçek din islam