![]() |
Merdem.
''Meryem'' ile "meryem konusu" seni de enterese etse iyi olur da lüzumsuz lüzumsuz laflar etmeyesin. Bunun için sana iki link vereyim de sen önce "Meryem"in ne olduğunu öğren de ondan sonra çevreni buna şevklendirir, ilgilenmeye davet edersin. [url]http://www.hanifler.com/showthread.php?p=10669#post10669[/url] [url]http://www.hanifler.com/showthread.php?p=10908#post10908[/url] Galip Yetkin. |
[QUOTE=galipyetkin;17257]Merdem.
''Meryem'' ile "meryem konusu" seni de enterese etse iyi olur da lüzumsuz lüzumsuz laflar etmeyesin. Bunun için sana iki link vereyim de sen önce "Meryem"in ne olduğunu öğren de ondan sonra çevreni buna şevklendirir, ilgilenmeye davet edersin. [url]http://www.hanifler.com/showthread.php?p=10669#post10669[/url] [url]http://www.hanifler.com/showthread.php?p=10908#post10908[/url] Galip Yetkin.[/QUOTE] Demek öyle, Meryem demek buymus. Oldu olacak Zekeriya, Yahya ve Isa'nin da kelime manalarini izah etseler fena olmazdi, manastirla mi havrayla mi yoksa mescidle mi ilgili bir manalari vardir. Isa'nin annesi olan belli bir Meryem yok da olabilir, hepsine toptan Meryem denilirse sonu o olur, sari cizmeli Memed Aga. Bu yoldan aciklamalara gidenlerin ne düsündükleri ne anladiklari beni pek ilgilendirmiyor. Belki de Allah ve Kur'an dan anladiklari da farklidir, o yüzden sitedeki yazilari incelemiyorum. Ille de birilerinin fikrini kabul etmeye mecbur degilim. Bana ölüleri nasil diriltiyorsun göster, inanmadigimdan degil emin olmak icin istiyorum diyen bir Ibrahim peygamber ve bana kendini göster diyen bir Musa peygamberden olunmasi imkansiz olan sorular sormuyorum. Sorsam da belki cevap gelmeyecek, cevap gelecek dahi olsa anlayacak olgunlugum olmadigindan o da isime yaramayacak. Ortaya atilan konularin aciklamasinda bir prof'un yada bir cobanin benim icin önemi yok. Madem benim de bir aklim var, o halde aklima uyani kabul ederim. Selam ve dua ile. |
[QUOTE=galipyetkin;17243]
-Yerden enaz beş-altı metre yükseklikte olan hurma dalına doğum esnasında Meryem nasıl tutunacak, nasıl sallayacak da hurmalar dökülecek ve o hurmaları yiyecek? Altından su akması da ne oluyor? Her doğumda bir su akar; bunu mu anlatıyor? Yoksa altından akan su ile hurmalar cennet tasvirlerine mi gönderme.......vs. mi?[/QUOTE] Tüm çevirilerde YANLIŞ OLARAK "su arkı" diye çevirilen SARİYYAN kelimesinin anlamı ÖNDER'dir. [U]SARİYYAN = ÖNDER[/U] Tıpkı Meryem suresinin ilk başlarındaki Yahya peygamber için söylenen SEYYİDAN (EFENDİ) kelimesi gibi bir "ünvan" niteliğinde kelimedir o sariyyan kelimesi de.... (Efendi derken "çok efendi çocuk" manasında değil, öğretmen ve önder manasında Efendi) |
Kurana göre:
Kelime = VERİLEN SÖZ Allahın kelimesi = ALLAHIN VERDİĞİ SÖZ İsa = Allahın kelimesi = Allahın verdiği söz. Yahya = Allahın kelimesinin doğrulayıcısı (Allahın verdiği sözü doğrulayıcı) Meryem = Allahın kelimesinin doğrulayıcısı (Allahın verdiği sözü doğrulayıcı) Allah mesihin geleceğini önceden haber vermişti tüm İSrailoğulları zaten onu bekliyordu. |
Meryem ve İsa konusunun iki boyutu vardır.
1) Öğüt boyutu 2) Bilgi boyutu Siz ve diğer Müslümanlar ancak öğüt boyutunu anlayabilirsiniz. Bilgi boyutunu anlayabilmeniz için TEVRAT VE İNCİL biliyor olmanız ve onlara da Kuran gibi hakim olmanız gerekmektedir. Çünkü ayetlerin doğrudan muhatabı EHLİ KİTAP'tır. Onlara özel bir dille yazılmıştır. Tevrattaki sözler, İncildeki benzetmeler kullanılmıştır. Bunları bilmeden bakarsanız benzetmeleri anlayamayıp Meryem Cebraille buluştu falan sanarsınız. |
G.Y tarafından silimdi,
|
Bu yazıyı "Mesih-Meryem'in oğlu" yazısına mı yazsam derken burada karar kıldım ki Sayın Fersin tercümelerini bulandırmayalım. Biliyorum ki Fers daha bazı şeyler anlatacak. Yazacağım yazı bir alıntı. Neden kendinden yazmıyorsun derseniz ileride onu da anlatacağım. Yazı İsa'nın getirdiği ''ekonomik ve sosyal politika''yı anlatıyor.
Yazı şu:"Bilindiği gibi Hıristiyan çevrelerinde Hıristiyan ismi “CHRİSTOS” kavramından türetilmiş ve bu inançla kullanılmaktadır. Kuran ise, Ensariyet ve yardımlaşma kavramlarının DA mastarı olan “NUSRET”ten türetilen “Nasranî” ismini kullanmaktadır. "Hami-mahmi" türü yardımlaşana Nasranî denilmez. Firavun bunda ısrar ettiği için helâk oldu. Bunun için sınıflı toplumu garantiye alan "liberalist-kapitalist" kavramsal anlamda Nasranî değildir. Acaba böylelerine “CHİSTOS” denebilir mi? İlk bilmemiz gereken budur. Bunu bilmezsek, Kur'an’ın övgü ve yergilerinde kullandığı "Hıristiyan" kavramının terimsel mi, kavramsal mı kullanıldığını her bir ayetten istinbat edemeyiz(bir anlam çıkartamayız). Karşılıklı yardımı keserek liberalistleşen sözde hıristiyanla, sanki Nasranîliği koruyormuş gibi bozuk düzenin devamı yolunda "şerde diyalog" kuramaya devam ederiz. Yardımlaşmanın "hami-mahmi" sisteminde değil, eşitler arasında herkesten herkese emek sergileyerek yardımlaşmanın isim yapıldığı bir idealizmden isimlendirmiştir Kuran. Öncelikle özet bilgiler için Larousse ve Britannica gibi ciddiyeti az tartışılan Ansiklopedik bilgilerden alıntı yapıp, anlamları açıklayarak işe girişeceğiz. Şimdi tercihimize göre Hıristiyanlık konusundaki anlatımı Britannica’dan izleyelim. Ansiklopedinin“H” maddesinin ilgili sayfasından ”Hıristiyanlığın ilk dönemi” başlıklı paragraftan biraz alıntı yapalım. "Hıristiyanlık, Filistindeki Yahudi toplumu içinde bir akım olarak doğdu.” Buraya kadar kısmen doğru olan anlatımın içinde paradoks var; onu düzeltelim.Bunun için de konuyu ta baştan ele alalım da paradoks açıkça ortaya çıksın: “Hıristiyanlık, Hz. İsa’nın yaşamını, kişiliğini, öğretilerini ve tanrısal görevini temel alan dini, ve de Eski Ahit ile yeni Ahitten oluşan "Kitabı Mukaddesi" "VAHYİ", ya da "tanrı esinine dayalı Kutsal metin sayar..." Hıristiyanlık, Hz. İsa’nın adı dolayısı ile İsevilik, peygamberin görevine başlayıncaya değin yaşadığı Nasıra kenti dolayısı ile NASRANÎLİK olarak ta anar.” Bu paragraf, önceki paragrafın paradoksudur; Bu son kayıtta “VAHYİ” denmesine karşın, sonraki alıntımızda(ki ansiklopedi de birinci paragraftır) gördük ki, “Bu din", Yahudi toplumu içinde bir akım olarak doğdu ibaresi arasındadır. Çünkü bir şey ya vahyi, yani Allah esinidir; ya da bir din içinde mezhep akımı halindedir. Doğrusu ise, Yahudi toplumu içerisinde, dinin geldiği bütün toplumlarda olduğu gibi çeşitli mezhepler vardır. Ama aslında iki yol vardır. Yani iki şeriat: Birisi Komşuluk dini hukukunun ihlali ile Liberalistleşme ve serbest yer ilkelerine göre yaşama. Diğeri ise yardımlaşma toplumu ve kollektivist hayat tarzı. Hak dine sadık kalanlar Ensariyet içinde tam dayanışmalı düzende karar kılarlar. Bunlar sadıklardır. Dalalete düşenler ise şeriat ve minhacı(doğru yolu/doğru metodu-sistemi) terk ederek liberalistleşirler. Bu son hale "DİNİ LİTERATÜRDE" (sosyal yaşamda değil) Liberalist(Laik) yaşam denilir. Ensariyet de sadık dostlar toplumunu oluşturup, eşitler(tüm insanlık) arasında karşılıklı yardımlaşmaya Vera ve takva üzere yaşamaktır ki, Allah rızasını ve İnsan haklarını kıst üzere tamamen teslim ederek yaşamaktır. Bunun eski ahitte ki ismi "Melak-ı Sadak"tır. Doğruluktan samimi dostlar toplumuna kadar güzel anlamları olan bir yaşama biçimidir. Mescid el haram, Havra, Manastır ne ise O da odur. Yani bir Muhsinler yurdudur. Selam ona İsa ve annesinin yaşam biçimi böyle bir mezhebe göre idi. Nasranî yer ismi değil, muttakilerin mülkde kişisel menfaatlerde) iştirak halinde yaşadıkları manastır-havra hayat tarzıdır. Bu havranın bulunduğu arz parçasına Nasara denildiği için selam Ona İsa bu isimle anılmıştır. Mescid El Haram'lı Muhammed isimlendirmesi, Al'i Umran'lı Meryem gibidir. Yani o yaşam biçimini kıble yapan doğruluk üzere yaşayan toplum ve otoplumun üyesini ifade eder. Yine tarihin her toplumunda olduğu gibi, Yahudi toplumunda da, Vera ve Takva kollektivizminin gerekli olduğunu savunup öyle yaşayanlarla, buna itiraz edip, dua ve hediye vererek işi geçiştirip kıst üzere hakların ödenmesine yanaşmayan kesimler vardır. Bu sonuncular ise, çoğunluktadır. Tıpkı zamanımız gelenekçileri gibi. Vera toplumu içinde hayat sürenler ve şerAİti böyle anlayanlar yardımlaşma toplumu ismini almış ve Ensar olmuşlardır. Tıpkı İslam toplumunun medeniyeti tercih edip Ensar ismi alması gibi. Haşır suresi 9. ayette nitelikleri sayılan toplumlardır. Nefsin cimriliğinden korunmuş ve diğerkâmlı/kâmil insan haline gelmişlerdir. Selam ona Zekeriya, Selam ona Meryem’in vasisi olup aynı Havra'da yaşamakta ve bu şerİAt üzerinde bulunmakta iken, Liberalistler (Serbest yerciler) tarafından şehit edildiler. Şeriat yorum ve yaşamları arasında bu kadar derin uyuşmazlık vardır. İşte Selam ona İsa, zaten küçük bir toplum tarafından hak dinin Sosyo ekonomi politiğini benimsemiş ”Sadık dostlar” kesimini tasdik emek, serbest yercileri (Liberalistleri) yalancı ilan edecek vahiyler ile geldi. Bunu Maide suresinin 48. ayetinden öğreniyoruz. Hak peygamberlerin yolunu tasdik, yalancı sofistlerin izlerini silmek için geldi. Selam ona İsa Yahudi toplumuna elçi olarak gönderildiğinde bu toplumda iman konusunda bir sorun yoktu. Sorun, Kuran tarafından ''Icl'', "aculiyet" v.b kavramlarla anlatılan Liberalist-kapitalist yola sapıp ihtiyaç fazlasının infakına sırt çevirdikleri için şeriat ve minhaç konusunda toplumculuğu terk etmelerinden dolayı idi. Selam ona İsa bir havra-Manastır kurarak dindar insanın yaşaması gereken "Ekonomi politik sistemini" yaşayarak, yaşatarak gösterecekti. Günümüzde selam ona İsa gelse kaç gelenekçi buna razı olur, kaç milyonu onu öldürmek için fırsat kollar bir düşünün…(Sitede bir arkadaş diyordu ki: Oooo., Öyle bir kâr ediyorum ki...''. Hep iyiniyet yüklü nolmaktan dolayı ''NAFİLE'' kelimesinin mânâsı geliyor insanın aklına Öyle ise Ansiklopedideki ifadeyi düzeltirsek, şöyle dememiz gerekir. Selam ona "İsa Nasraniyet"in kurucusu" değildir, Kur'an'la özdeşleştiremeyiz-kendine hastır.. Bu hayat biçimi de zaten Tevrat kapsamı içerside anlatılan (zekat-ı ita) yaşam biçimi idi. Buna havra, yani salavat veya salat sistemi deniyordu. Ama dalalet ehli buna aldırmıyor başka ve batıl bir şeriat içersinde(ferdiyetçi) yaşıyorlardı. İsa din şeraitinin antiliberalist olduğunu tasdik eden vahyi alarak, zaten annesi ve selam ona Zekeriya’nın ubudiyet biçimi olan Nasranîlerin tarafını tutup onları tasdik etti. Yani ensar ve isâr yapmanın, zekâtı tam ve peşin ödemenin kolay yolu olan mülkte iştirak halinde yaşayarak mülk tutkusundan kaçınarak insan haklarından tam temizlenmiş biçiminde yaşanması olduğunu yaşamıyla tasdik etti. Diğer bir paradoks ise “ İsa, peygamberlik görevine başlayıncaya değin yaşadığı Nasara kenti dolayısı ile Nasranî adı ile anılır" yargısıdır. Bu kısmen doğrudur. Selam ona Meryem hamile kaldıktan sonra burayı terk etmiş olabilir. "Nasara''ya niçin Nasara denildiğini açıklanmaması da bir eksiktir. Asıl mesele de buradadır. Böyle güzel bir yaşam biçimini anlatan bir isimden niçin vazgeçildi de Christo ismi alındı? İsa Vera’sının özü zaten Ensariyettir. Bunun doğru ve detaylı tanımı ise, Kuran Haşır suresinin 9. ayetinde yapılmıştır: iştirak halindeki mülkiyette karşılıklı yardımlaşmalı hayat biçimidir. Tabi ki İsa doğmadan da bu yaşam biçimi bazı muttaki Yahudi kesimlerinde (havra-manastır yaşam biçimleri) vardı. Selam ona Zekeriya ve Meryem böyle bir havra-manastır yaşam biçime sadık kaldılar. Bunun için Liberalistler, Zekeriya ve Yahya’yı öldürdüler. Selam ona İsa’yı öldürmeye çalıştılar da, Allah yardımı ile bu badireden kurtarılıp, daha sonra eceli ile vefat ettirildi. Bütün bunları, tutucu Yahudiler, MÜLK ŞEHVETLERİ nedeniyle yaptılar. Bunu Yahudi milletinden seçilen büyük küçük nebi, Resul ve peygamberlerin geriye bıraktıkları kitaplardan anlıyoruz. İşledikleri konuların tamamına yakını ''Din Sosyo Ekonomi Politik"inin çığırından çıkartılıp liberalleşmeleri olduğu tarihi hakikatlardir. Yani Yunan Laiklik anlayışına göre, lirik ve epik bir liberalist hayat sürmekte idiler. Yine, Yunanlılar gibi sadece dua ve kurbanlarla, küçük bağışlarla günahtan kurtulmayı umuyor ve kâmil insan olma projesini terk ediyorlardı.(Bu konuya ileride değineceğim) Mesele/arzu ettikleri yaşama engel olan İsa’nın Nasara kentinden olmasından değil, "Nasara"’nın sözlük anlamında yatmaktadır. "Nasara" (İmran=Umru=Manastır) ailesinin yüz yıllar boyunca “manastır” yaşam biçimini sürdürdükleri bir dini yaşam merkezidir orası. İmran ailesi de bir aile lakabı değil, "manastır-Havra ehli" demektir. İsmi de bu dini sosyo ekonomi politikten almıştır(Arapça umre ve El Umru kavramına bak). Zaten İmran da bir aile ismi değil “Al'i imran” kavramının derinliklerinde yatmaktadır. İmran kızı demek, havra- manastır rahibesi gibi bir anlama gelir. Önceden biliyoruz ki “Umru” manastır anlamına gelir. Açıklanacak kavramlar o kadar çok ki, bir metot takip etmemizi zorlaştırmaktadır. Zaten kavramların anlamlarını çarpıtmadan veya içlerini boşaltmadan hak dinleri bozmak zordur. Burada münafıklar barınamaz. Çünkü onlar ferdiyetçilik dışında bir sistemde yaşamaktan nefret ederler. Daha doğrusu Allah’ı birlemenin ve onu veli edinmenin yaşayarak kanıtlandığı, riyakârlık ithamından "beri/biz yana olmayan" mânâların geliştirildiği yerlerdir. Maişet üzere yaşamak esas tutulmuştur; bir komün/karye ve Kollektif yaşam tarzı idi. Aynen Ahdi Yakin’in(Kur'an'ın) Haşr süresi dokuzuncu Ayette övülen “Ensar” toplumsal yaşamı idi. Nefsin cimriliği olan ferdiyetçilikten arınmışlardı. Yani yardımlaşmak için zengin olmayı beklemeden ve buna lüzum görmeden, daha kendi ve iyalinin ihtiyaçlarını tamamen karşılamamış insanların bu hal içinde karşılıklı yardımlaşmalarıdır. Çünkü maun suresinde riyakâr olarak tanımlananlar, yardım etmek için zengin olmayı şart koşarlar(Hami-Mahmi sistemi). Bu ise istismar ve ipe un sermektir. Oysa Ensar-isâr toplumu böyle bir şarta bağlanamaz. Onlar da karşılıklı yardımlaşarak sadakat ve samimiyetlerini isbat etmiş olurlar. Herkesin veren, herkesin alan olduğu, kimsenin kimseyi minnet ve mihnet altında bulundurmasına müsait olmayan vekarlı bir hayat sistemdir. Nimet aracısız, sadece Allah’tan alınmış, teşekkür de O’na edilmiştir…(El Fatiha Suresi) Hem de öyle bir yardımlaşma ve dayanışma ki isar, din kardeşine teklif ve sunduğu şey, kendisine lazım ve ihtiyacı olan şey olduğu halde, içinde hiçbir kıskançlık duymadan, hatta sevinerek yapılan bir fedakârlıktır. Yani Eşitliğe gönül rızasıyla girmiş, bununla da içi ve vicdanı rahat etmemiş, eşitler arasında sonunculuğu isteyerek, severek benimsemiş bir erdem timsali toplumsal ortaklaşa yaşam biçimidir. İşin doğrusu bu olduğu için ve kısaca “ERDEMLİLİLİK” diye anılan bir güzel isim alınmışken, O niçin “Christos” gibi sosyo ekonomik bir mesaj içermeyen lakapla anılır oldu? Şimdi paradoksları giderirsek, ortaya şu çıkar. İsa zaten çocukluğunu, yüzyıllardır ontolojide vahdet, yaşamda birlik ve aynilik sosyal siyasetini titizlikle koruyan bir çevrede geçirdi. Onun için, bir türlü kavramsal manası ortaya çıkartılmayan “İsa” kavramını biz, “Amaca uygun insan” anlamına geldiğini sözlük diyalektiğinden çıkarmaya çalıştık. Tabi ki bu bir yönü. Diğer anlamları da var. Mesela Kamil insan. İsabet ettiğimizi de tahmin ediyorum..Amaç ise, erdemli yaşam Vera ve takva yaşam biçimine uygun ahlaki yapısı olan Kamil insan. Yani İsa bu vasıfları taşıdığı için onun ismi bir fiilden türetilmiştir: Kamil adam veya amaca uygun insan. Bu amaç ise mülk tutkusundan arınmaya tahammül etmeye uygunluktur. İsa bu anlama gelir ki, o daha dünyaya gelmeden Allah bu ismi vermiştir o’na. Demek ki, Nasranîlik hak dinlerin, olmazsa olmazı olan Sosyal ve ekonomik siyasetinin anlamıdır. Bunun için de Yuhanna incili, mufassal(çok geniş bilgi içeren) bir İncil'i tasdiki için gelecek olan ”Nura”, yani Ahdi Yakin’e(Kuran'a) atıf yaparken, Ahdi Yakin de İncil ”fakirlere, ezilenlere zayıf bırakılmışlara(mustazaaflara) müjde” den övgü ile bahseder. Bu atıf "Ahdi Cedidin"(Tevrat'ın) O namuslu ve bilhassa iffetli (İtidal ve kavam üzerinde servet ve sermaye edinmeyen) insanlar içindir. Hayâlı kişilerin arsız ve yüzsüzlüğü beceremeyenlerin, nazik, kibar ve “ihtiyaç içinde iken dahi ikram ettiklerinden” arsız ve yüzsüzlerden aynı karşılığı bulamadıklarından müşkül duruma düşmüş olanlara bu mağduriyetlerine son verileceği ve Erdemden vazgeçmemeleri hususun da moral takviyesidir. Teselli budur. Çünkü erdem sistem haline getirilmezse, erdemin tercihi kısa zamanda sona erer. Ortalık, arsız, yüzsüz, iffetsiz ve hayâsızlara kalır." Yazı bu. Üzerinde düşünülmeye değer olduğunu zannediyorum. Ve (zannederim ki "abi"sinden gelen bir işaret olarak) merdem alınganlık göstermeden(kendisinin aklı var ya, bu nedenle düşünme yeteneği dolayısı ile kimsenin işaretine ihtiyacı yok ya!) "HAMİ-MAHMİ" sistemini araştırır, ne olduğunu kavrar da düşünce sistemini ayetler ve ayetlerde geçen kelimeler üzerinde oluşturur da evvelki düşüncelerini Kur'an'danmış gibi (hadisler gibi) insancıkların akıllarına farkında olmadan sokmaz, sokmaya kalkışmaz, ve de üstün parasal varlığı ile "Al lan 10, yürrü" demez, ihtiyaç sahibine. Ama unutulmamalıdır ki ''devlet deniz, yemeyen domuz '' diyebilen ve halkın kendi RIZKINDAN (dikkat edin rızkından diyorum) artırıp verdiği vergileriyle oluşmuş toplumsal maddi oluşturduklarımıza ve namuslu işleri ile kazananların kazanç merkezlerine tasallutta bulunanlara namuslu kişilerin herhalde namusları, şerefleri ve İslam'ı anladıkları kadar iş düşüyor. İş Başına. (Kuman; Benim için iyi insansın. Bakara-104 çizgisinden; hem kendinin; hem de içinde yaşadığın toplumun değerlerinden sapma kardeşim. Herkes Türk olamaz, Türk'ün ne olduğunu bilir, ama bu bilgi ve meleke yönünde eylem menfaatine gelmez.) |
Meryem'in hamileligi, Isa'nin dogumu?!?!?! Konudan saptirmayalim lütfen.
Isa'nin hayati, havra-manastir yasamlari... Kur'an da yok ya o konular.... Ansiklopediler lügatlar basladi ayetler adina konusmaya, acaba o ansiklopediler lügatlar dipnot olarak mi tavsiye edilmis insanlara ( kendisini ap acik izah eden ayetlere nispet (!). Yoksa dünyaca kabul edilmis kaynaklar midir bunlar? Ne bicim arapcaymis anlamadim gitti. Ya bu araplar dis ülkeler ile nasil anlasiyorlar, arapca olmamasi gerektir diye düsünüyorum. Kimsenin anlayamacagi bir dilde alis veris dahi olamaz. Elma istersin, elma haramdir diye adama hurma satarlar. Amma da soru sormusum ha, araplar acaba kendi aralarinda nasil anlasiyorlar diye sormam gerekirdi. Kimdir bu ansiklopedileri lügatlari yazanlar, hadisler rivayetler ortaligi kasip kavururken nerdeydi bu yazarlar ve alimler? Rivayetleri birakalim bir kenara derken..... |
[QUOTE=Zinedov;17261]Meryem ve İsa konusunun iki boyutu vardır.
1) Öğüt boyutu 2) Bilgi boyutu Siz ve diğer Müslümanlar ancak öğüt boyutunu anlayabilirsiniz. Bilgi boyutunu anlayabilmeniz için TEVRAT VE İNCİL biliyor olmanız ve onlara da Kuran gibi hakim olmanız gerekmektedir. Çünkü ayetlerin doğrudan muhatabı EHLİ KİTAP'tır. Onlara özel bir dille yazılmıştır. Tevrattaki sözler, İncildeki benzetmeler kullanılmıştır. Bunları bilmeden bakarsanız benzetmeleri anlayamayıp Meryem Cebraille buluştu falan sanarsınız.[/QUOTE] Ben bu fikrin üzerinde daha çok konuşulabileceği ve ilaveler yapılabileceği kanaatindeyim. "[COLOR="Red"]muhatap ehli kitaptı...[/COLOR]" bence isabetli ve doğru bir tespit. Size "Mustafa Kemal'in karlar içinde yattığı bir resmi vardı?" desem...... |
[B]Size "Mustafa Kemal'in karlar içinde yattığı bir resmi vardı?" desem......[/B]
Herhalde ehl-i kitaba sormak lazimdir derim:D |
[QUOTE=merdem;17277][B]Size "Mustafa Kemal'in karlar içinde yattığı bir resmi vardı?" desem......[/B]
Herhalde ehl-i kitaba sormak lazimdir derim:D[/QUOTE] Merdem... Hayırdır ??? Ben forumdaki arkadaşların çoğunun Türk olduğunu düşünerek, Zined'in fikrine kendimce bir benzetme yapmaya çalıştım. Katılırsınız, katılmazsınız, saygı duyarım... Ama pardon siz Almanyada uzun yıllar kaldığınızdan bu konularda ehli Fransızsınız herhalde... Unutmuş olmanız normal... Eh sizde bir "Ehline" soruverin "ne olduğunu" canım, bişi olmaz :) :) :) |
[B]Üzerinde düşünülmeye değer olduğunu zannediyorum. Ve (zannederim ki "abi"sinden gelen bir işaret olarak) merdem alınganlık göstermeden(kendisinin aklı var ya, bu nedenle düşünme yeteneği dolayısı ile kimsenin işaretine ihtiyacı yok ya!) "HAMİ-MAHMİ" sistemini araştırır, ne olduğunu kavrar da düşünce sistemini ayetler ve ayetlerde geçen kelimeler üzerinde oluşturur da evvelki düşüncelerini Kur'an'danmış gibi (hadisler gibi) insancıkların akıllarına farkında olmadan sokmaz, sokmaya kalkışmaz, ve de üstün parasal varlığı ile "Al lan 10, yürrü" demez, ihtiyaç sahibine. Ama unutulmamalıdır ki ''devlet deniz, yemeyen domuz '' diyebilen ve halkın kendi RIZKINDAN (dikkat edin rızkından diyorum) artırıp verdiği vergileriyle oluşmuş toplumsal maddi oluşturduklarımıza ve namuslu işleri ile kazananların kazanç merkezlerine tasallutta bulunanlara namuslu kişilerin herhalde namusları, şerefleri ve İslam'ı anladıkları kadar iş düşüyor.[/B]
Galip Agabeyim, Hami-mahmi hintli bir yemek cesidi mi oluyor? Ille de anlamam gerektigini nereden cikariyorsun? Ister alim ister yazar olsun herkesin düsüncesi kendini baglar, kimse su konu hakkinda son söz budur diyemez. Kendimiz su üstüne cikarmaya hic niyetim yok. Beni nasil tanidiysan/tanimis olmak istiyorsan öyle bil. Secimlere adayligimi koyarsam alt tarafi oy vermezsin olur biter :p. Ben buyum, senin düsüncelerindeki merdem kiz ile Allah'in bildigi kisiligimi tartisacak degilim burada. Selam ve dua ile. |
[QUOTE=bartsimpson;17280]Merdem...
Hayırdır ??? Ben forumdaki arkadaşların çoğunun Türk olduğunu düşünerek, Zined'in fikrine kendimce bir benzetme yapmaya çalıştım. Katılırsınız, katılmazsınız, saygı duyarım... Ama pardon siz Almanyada uzun yıllar kaldığınızdan bu konularda ehli Fransızsınız herhalde... Unutmuş olmanız normal... Eh sizde bir "Ehline" soruverin "ne olduğunu" canım, bişi olmaz :) :) :)[/QUOTE] Atatürk Hakkında Yabancıların/Zikir Ehlinin Sözleri Türkiye’nin yetiştirdiği en önemli liderlerden biri olan M.Kemal Atatürk hakkında hangi lider ne dedi? Gerçek bir liderin ardından söylenecek sözleri mutlaka okuyun! Çöküntü halinde bulunan bir imparatorluktan özgürlük ve bağımsızlığını şerefli bir ilan ve o zamandan berikorunması, Atatürk'ün ve Türk halkının işidir. Şüphesiz ki, Türkiye Cumhuriyetinin doğuşu ve o zamandan beri Atatürk'ün, Türkiye'de giriştiği derin ve geniş inkilaplar kadar bir kitlenin kendisine olan güvenini daha başarı ile gösteren bir örnek yoktur John F.Kennedy (ABD Başkanı, 10 Kasım 1963) Mustafa Kemal hakkındaki bilgiyi O'nu çok seven birisinden edindim.Sovyet sosyalist Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı Litvinof'la görüşürken,ondan Avrupa'nın en değerli ve ilgi çekici devlet adamının Avrupa'da yaşamadığını,Boğazların gerisinde yaşadığını, bunun Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk olduğunu söyledi. (Üç Adam,Kemal Atatürk-Roosevelt-Mussolini,1937) Franklin D.Roosevelt (ABD Başkanı) Yüzyıllar nadir olarak dahi yetiştirir.O büyük dahi çağımızda Türk milletine nasip oldu. D.Lloyd George (İngiltere Başkanı) Mustafa Kemal, Birinci Dünya Savaşı'nın gidişatını sezen muazzam yeteneği sayesinde, savaşın başarılı tek Türk Generali oldu. Savaş sonrasında da yeteneğini sürdürdü ve hayatının en büyük girişimini başlattı. Yeni Türkiye'yi kurdu. DIE ZEIT (Alman Gazetesi) Bu gibi dehalar ancak görünüşte ölürler. Çünkü gerçekte ulusların anlayışlarında derin ve silinmez izler bırakan eserleriyle daima yaşarlar. Böyle insanlar, bir kuşak için doğmadıkları gibi belirli bir devre için de doğmazlar. Bu gibi insanlar, uluslarının bu nimetler kaynağından durmaksızın yararlanmalarına imkan vermek suretiyle yüzyıllarca uluslarının tarihlerine egemen olacak insanlardır. ; Tahran Gazetesi (Tahran, 21 Kasım 1938) Atatürk'ün hayatı ve eseri sadece Türkiye için değil, fakat dünyanın bütün özgür ulusları için bir ilham kaynağı olmakta devam edecektir. Çang Kay ŞEK (Çin Cumhurbaşkanı,10 Kasım1923) Arkadaşlar, yüzyıllar nadir olarak dahi yetiştirir. Şu talihsizliğimize bakın ki, O büyük dahi çağımızda Türk Ulusuna nasiboldu. Mustafa Kemal'in dehasına karşı elden ne gelirdi. ; Lloyd GEORGE (İngiltere, 1922) Atatürk'ün Türkiy'de yaptığını hiçbir tarafta hiçbir kimse yapmadı: Ne Cavour, ne Cromwel, ne de Washington... Atatürk'ün bulduğunu hiç kimse bulmadı ve Atatürk'ün yaptığını da hiç kimse yapmadı. İlham ettiği kimselere ve kendi prensiplerine göre yarattığı yeni kuşak, O'nun eserine devam edecektir. ; Tipos Gazetesi (Atina, 12 Kasım 1938) O, kişisel kazanç ve ün peşinde koşan basit bir diktatör değil, gelecek kuşaklar için sağlam temeller atmaya uğraşan bir kahramandı. Prof.Walter L.WRIHT Jr. Hiçbir ülke, yeni Türkiye'nin Ata'sı tarafından başarılan yenileşme kadar hızlı ve o kadar kökten değişme görmemiştir. Böylesine insanlar yüzyıllar içinde yalnız bir defa görülür. Şimdi Türkiye'nin tarihi bu eşsiz devlet adamının tarihidir. ; Dness Gazetesi (Bulgaristan) Atatürk, tarihe örgütçü bir dahi, bir ulusun harikalar yaratan sevk ve idarecisi ve memleketinin kurtarıcısı olarak kalacaktır. Independance Romaine Gazetesi (Bükreş, 12 Kasım 1938) O'nun ölümü Türkiye'nin sarsılması olmayacaktır; çünki bütün genç kuşak, Şefi tarafından çizilen yolu inançla ve coşkunlukla izlemektedir. Uj. Magyar Gazetesi (Macaristan, 1938) Atatürk'ün dünyanın gidişi hakkındaki görüşleri insanı ürkütecek kadar doğru çıkmıştır. ; Times Gazetesi (İngiltere, 1964) :D |
Bak Annem...
Millete laf yetiştiricem diye vahim hatalar yapıyorsun... Lütfen kendinle çelişme... Dilinden "ALLAH" "ALLAH" lafını düşürmüyorsun ama.... [QUOTE=merdem;17281][COLOR="Red"][B]Ben buyum[/B][/COLOR], [COLOR="RoyalBlue"][B]senin düsüncelerindeki merdem kiz ile[/B][/COLOR] [COLOR="DarkOrange"][B]Allah'in bildigi kisiligimi[/B][/COLOR] tartisacak degilim burada.[/QUOTE] [COLOR="Red"][B]Rabbinden gayrı[/B][/COLOR] kendini, 3 farklı şekilde tanımlayabilen bir "NEFS" olabiliyorsun... “İçinizde... Görmüyor musunuz? (Zâriyat: 21) “Biz insana şah damarından daha yakınız.” (Kaf: 16) “Resulüm! Kullarım sana beni sorunca haber ver ki, ben onlara yakınım.” (Bakara: 186) “Onlardan kimi nefsine zulmedendir.” (Fâtır: 32) “Evvel O, âhir O, zâhir O, bâtın O...” (Hadid: 3) “Biz insana şah damarından daha yakınız.” (Kaf: 16) “Biz ona sizden daha yakınız, fakat siz görmezsiniz.” (Vâkıa: 85) “O’nun varlığından başka her şey helâk olacaktır.” (Kasas: 88) “De ki: O Allah bir tektir. Allah Samed’dir, herşey O’na muhtaç, O hiç bir şeye muhtaç değildir.” (İhlas: 1-2) “O herşeyi çepeçevre kuşatandır.” (Nisa: 126) “Allah göklerin ve yerin nurudur.” (Nur: 35) Yapma bunu... Herkes herşeyi bilemez... Herşeyi oku... Aklına yatan neyse onu al... İnsan gözü bile ilk bakışta en fazla 45 derecelik bir alanı algılayabilir. Senin görmediğin ve algılayamadığın 315 derecelik bir dünya daha var. "Görmeyenle gören bir olur mu?" (Enam: 50) |
"Ben buyum" dedikten sonra virgül koymusum, bu demek oluyorki Galip agabeyimin tanidigi merdem kiz ile Allah'in bildigi ayni merdemdir, ama Galip agabeyim baska türlü taniyor beni. Onu anlatip tartismak istemedigimi söyledim. Anlayan ne anlarsa anlasin.
Varmi baska itirazi olan? Öküz altinda buzagi aramayin! Vaaz dinleyecek olsam...... NOT: Insanin kac kisiligi olursa olsun, Bart Kardesimiz kendi aciklamis dogrusunu: Her kisilige Allah can damarindan daha yakindir diye. Kac nefsin oldugunu önce doktorlar bir tespit etsin, öyle ya iman ve bilimi birlestirelim. Adamin kisilik(lerine) de rahat yok. |
Bart Kardesim,
sana bir zahmet asagidaki hikayeyi okuyuver, ondan sonra yanitla. Bir insan karsisindakini iyice tanimadan o insani kendi bildigince teshir etmesi sayet taninmayan insana bir kac kisilik kazandiriyor diyorsan... yine de bildigine devam et. Ben o ikinci arkadas gibi kalkip ta kendimi tanitmak istemiyorum. Herkesin kendi bir dünyasi var. Isteyen istedigini istedigi gibi zan altinda tanimaya devam etsin ve hakkinda konussun. Veyahutta hic konusmasin. Zan ile tanim olmaz. *** 2 ARKADAŞ Zamanın birinde çok iyi iki arkadaş varmış. Bu gençlerden biri çok zeki, diğeri de biraz saf kalpli (ama aptal değil). Bu iki gencin gerçekten de çok sağlam arkadaşlıkları varmış. Günün birinde zeki olarak nitelendirdiğimiz arkadaş çok büyük dara düşüyor hemen arkadaşına koşup durumu anlatıyor ve bir miktar borç para istiyor saf kalpli arkadaşı ona gereğinin 2 misli para veriyor ve bunu borç olarak vermediğini geri almayacağını söylüyor. Daha sonra tabi düşme-kalkma dünyası saf kalpli çocuk dara düşüyor arkadaşına koşup durumu anlatıyor ve “ben senden para istemiyorum çalışmalarımı yapmak için senin yanında ufak bir büro versen bana yeter” diyor ama arkadaşı kabul etmiyor. Saf kalpli arkadaş her şeyini kaybediyor sadece kendine ait bir evi kalıyor orda kuru ekmeğe talim bir şekilde hayatını devam ettiriyor. Yine bir gün kuru ekmek yerken yaşlı bir amca evine geliyor ve karnının aç olduğunu söylüyor saf kalpli genç ekmeğini onunla paylaşıyor. Daha sonra yaşlı amca oradan ayrılıyor. Bir müddet sonra öğreniyor ki o gelen yaşlı amca aslında çok zengin bir adammış vefat etmiş ve vasiyetinde mirasının tamamını bu gence verilmesini istemiş. Saf arkadaş bu mirasla işlerini yoluna koyuyor eskisinden daha iyi bir konuma geliyor ve zeki arkadaşının evinin tam karşısına muhteşem bir villa yaptırıyor orada yaşamaya başlıyor. Saf kalpli arkadaşı bir kıza tutuluyor, nişanlanıyor ve yavaş yavaş evlilik hazırlıklarına başlarken eski arkadaşı çıkıyor karşısına nişanlandığı kızı onun sevdiğini söylüyor, yani resmen nişanlısını ondan istiyor. Saf kalpli arkadaşı da hala daha arkadaşını çok seviyor ve arkadaşı istedi diye kabul ediyor. Nişanlısından ayrılıyor. Belli bir süre sonra yaşlı bir kadın saf kalpli çocuğun evine geliyor işe ihtiyacı olduğunu ve evinde çalışmak istediğini söylüyor. Saf kalpli genç de “olur teyze hiç olmazsa sıcak çorba görmüş olurum” diyor ve kadın gencin evinde yaşamaya başlıyor. Daha sonra kadın gence; “artık senin evlilik yaşın geldi benim tanıdığım helal süt emmiş kızlar var evlendirelim seni” diyor. Genç de kabul ediyor ve bir kızla nişanlanıyor. Evlilik hazırlıklarına başlıyor. Her şeye rağmen eski arkadaşını da düğüne davet ediyor. Düğün günü tüm konuklar geliyor saf kalpli arkadaş da kürsüye çıkıyor ve başlıyor anlatmaya; “zamanında çok iyi bir arkadaşım vardı bir gün dara düştü benden borç istedi ben de istediği paranın iki mislini verdim. Daha sonra ben dara düştüğümde bana bir büro dahi vermedi. Bir kızı sevdim. Nişanlandım ama o bana nişanlandığım kızı çok sevdiğini ve ayrılmamı istedi. Ben de ayrıldım nişanlımı ona verdim. Bunları neden söylediğimi bilmiyorum sadece içimden anlatmak geldi ve anlattım.” Apar topar zeki olarak nitelendirdiğimiz arkadaşı kürsüye çıkıyor ve başlıyor konuşmaya; “Arkadaşımın bahsettiği kişi benim. Söylediklerinde zerre kadar yanlış yoktur. İflasın eşiğine geldiğimde istediğim yardımın iki katını verdi, bir gün benim yanıma geldi benden büro istedi. Ben de onu bu durumda görmeye dayanamayacağım için ona büro vermedim. Evinde bir kuru ekmeğe mahkûm olduğunu duydum. Ona babamı gönderdim. Bütün mal varlığını ona bıraktı. Daha sonra öğrendim ki arkadaşım bir hayat kadınına tutulmuş. Nişanlanmış. Ben de hayat kadınını ondan ayırmak için istedim o da verdi. Sonra yalnız yaşadığını öğrendim annemi ona yemek yapması için gönderdim. Şimdi de kardeşimi veriyorum.” |
Sevgili merdem!
Sen kimsin? Beş-altı ay evveline kadar seni burada kim tanıyordu ki? Senin geçmiş 60 yılını kim araştırma ihtiyacını duymuştu ki? Senin ne olduğunu kim biliyordu ki? Seni bize tanıtanın/referansının yazdıkların,yazdıklarının içeriği ve yazdıklarındaki tutarlılığın olduğunun farkında mısın? Dikkat ettin mi? Bu sitede ufak tefek çekişmelerin (ki o çekişmeye sebep olanlar da konuya katılıp illâki benim dediğim dedik diyenler) dışında ''acaba'' sorusunu kendi kendine soran ,yani araştırma yükümlülüğünü üzerinde duyan kişiler çoğunlukta. Merdem. Ben seni kafamda yaratmıyorum. Sen kendini bana yazdıklarınla tanıtıyorsun. Bu sitenin bir ferdi olarak bazı arkadaşların sana eğer bir şey söylüyorlarsa ,söyleyiş biçimlerinden senin için iyiyi söylediklerini anlarsın. Etrafına, senin anlayışına ters düştükleri, yani illaki benim dediğim dedik söylemine uymadıkları için sitem etme. Kendini tart ve acaba yanlışta mıyım diye bir düşün. İstesen de istemesen de saygın kişiliğin dolayısı ile, SAYGILARIMLA. Galip Yetkin. |
[QUOTE=galipyetkin;17289]Sevgili merdem!
Sen kimsin? Beş-altı ay evveline kadar seni burada kim tanıyordu ki? Senin geçmiş 60 yılını kim araştırma ihtiyacını duymuştu ki? Senin ne olduğunu kim biliyordu ki? Seni bize tanıtanın/referansının yazdıkların,yazdıklarının içeriği ve yazdıklarındaki tutarlılığın olduğunun farkında mısın? Dikkat ettin mi? Bu sitede ufak tefek çekişmelerin (ki o çekişmeye sebep olanlar da konuya katılıp illâki benim dediğim dedik diyenler) dışında ''acaba'' sorusunu kendi kendine soran ,yani araştırma yükümlülüğünü üzerinde duyan kişiler çoğunlukta. Merdem. Ben seni kafamda yaratmıyorum. Sen kendini bana yazdıklarınla tanıtıyorsun. Bu sitenin bir ferdi olarak bazı arkadaşların sana eğer bir şey söylüyorlarsa ,söyleyiş biçimlerinden senin için iyiyi söylediklerini anlarsın. Etrafına, senin anlayışına ters düştükleri, yani illaki benim dediğim dedik söylemine uymadıkları için sitem etme. Kendini tart ve acaba yanlışta mıyım diye bir düşün. İstesen de istemesen de saygın kişiliğin dolayısı ile, Saygılarımla. Galip Yetkin.[/QUOTE] Degerli Galip Agabeyim, misal olarak verdigim hikayeyi okudun mu? Oradaki arkadas yaptigi hareketler üzerine öbür arkadasi tarafindan yanlis taniniyor. Demek istedigim sudur, benim yazdiklarimdan anlattiklarimdan taniyorsun beni, ne dereceye kadar dogru taniyabiliyorsun? Benim yazilarim ortada ve ona göre kendimi tanitmisim diyorsan, hikayede deki arkadasin hareketleri ve sözleri de ap acik ortada, buna ragmen öbür arkadas tarafindan olumsuz olarak algilaniliyor. *** Baska bir konu üzerine; Ille de bir insanin bir seyler anlayabilmesi, Ayetler üzerinde düsünebilmesi icin cok cok seneler ögrenim görmesi mi lazim? Bir sürü yabanci kaynaklardan faydalanarak mi aciklamak gerekir ayetleri? Hocanin aramasi gibi: Hoca samanlıkta kaybettiği iğneyi dışarıda arıyormuş.. Hoca neden orada aramıyorsun? Burası daha aydınlık evladım:) "kaybettiğin yerde aramıyorsun o yüzden bulmazsın" denilmez mi hocaya? Selam ve dua ile. |
He ya merdem.
Haklısın. Galip Yetkin. |
Dünya mali dünyada kalir....
Hepimiz maddeci olmus cikmisiz sonunda. Kimin ne kar mali var parasi var cocugu var. Kim kime ne yardiminda bulunmus, aa o kadarcik mi vermis. Kimi elinde olanin bir miktarini verir, kimisi hepsini verir. Kimisi bir hic bir sey vermez. Galip agabeyim, benim verdigim 10 eurolar belki alay konusu olabilir, senin bu yolla beni degerlendirmen bilmedigin konular hakkindadir. Benim kimsenin övgüsüne ihtiyacim yok, ama yerlere sermesine hic ihtiyacim yok. Övgüler sadece yüce Allah'adir. Islam da diyet denilen bir sey var, buna günlük kanunumuzda aci parasi/zarar parasi deniliyor. Bir trafik kazasi sonucu kaza sigortasi bir miktar para ödedi bana, ki bu paraya ne vergi dairesi el atabiliyor, ne sosyal yardim dairesi el atabiliyor, her bir devlet kurumu biliyor ki bu para bana kazadan dolayi tattirilan acilarin/eziyetlerin karsiligidir. Rabbime sükürler olsun ne diyeyim ki baska, neylerse güzel eyler. Benim bir servetim yok hayirlarda bulunayim. Bu aci parasi benim sevinc param oldu. Madem devlet bunu bana hak görmüs istedigim gibi harcarim. Elimde olani degisik alanlarda harcadim, cocuklarimin ihtiyacindan Filistin okullarindaki icme suyu ihtiyaclarina kadar, sadaka olarak bir takim ülkelere et yardimi, kimsesiz cocuklarin okul araclari vb. Ne degisti simdi? 10 euro dagitan merdem kiz ile yukaridaki satirlarda anlatilan merdem kiz kiyaslamasi mi yapilacak simdi? Ne degisecek? Ben yine de benim. Bu kadar mi maddeci olduk. Kimin nesi var kim ne veriyor kim ne vermiyor? Gözle görülen ile mi biciyoruz degerlerimizi? Kimin nesi yok, kim Allah rizasi icin ne veriyor diye bakin bir de konuya. Mesela, evimi gayet kullanisli dösedim ve Rabbim, ben öldükten sonra hakedenlerin eline gecsin (kim olursa olsun, yeterki haketsin) afiyetle kullansinlar diyorum, biliyorum ki benle gelmeyecek malim, benden sonrakiler faydalansin. Bu gün ben kulanirim yarin baskasi. Bu illede benimdir, ayrilamam gibi bir kör görüsüm yok, ben maddeye tapmiyorum, sadece ihtiyacim usülünce kullaniyorum. Maddecimiyim ben, sayet maddeci bir insan hayalini kurdurmussam bazi kafalarda, bu yüzden ahmakmiyim ben, sirf böyleyim diyerek ayetler bana yabanci mi kalacak? Ben kalbimi Rabbime acarim ancak, iste böyle zorlanip buralarda bir seyler karalarsam üzer bu beni. Anlayin lütfen. Sahsi meseleler yapmayin burada. Selam ve dua ile. |
Gözlemsel bir Oyun teorisi ve Nash dengesi;
Birden çok eylem; ve usta bir oyuncu; şaşırtan... Şapka çıkartılacak cinsten bir khaos ve sonrasında denge. Belki insan belki evren... Örtünen kim? Örten ne? Neden örtmüşki? Sağından seslenen kim ya solundan seslenen? Azıcık insanın sorduğu çok büyük bu soru ne? Kimim ben? Çerçeve farklı ama resim hep aynı. Çoğu çerçeveyle meşgul, sanat bilen azınlık ise resimle. Hiç bilenle bilmeyen, görenle görmeyen, duyanla duymayan bir olur mu? İçimden gelen birkaç satırdı döktüklerim. Amacı gayesi olmayan. Öylesine Selam |
Meryem Ana merdem kiz derken konu karisti gitti.
Konumuz, sorumuz; Isa peygamberin nasil/hangi sartlar altinda dogdugu, konuya aciklik getiren yok mu? |
Toplam 4 Eklenti bulunuyor.
Selamun aleyküm! Değerli Kardeşlerim!
Hurma ağaçları ne kadar güzel. |
[QUOTE=dost1;17551]Selamun aleyküm! Değerli Kardeşlerim!
Hurma ağaçları ne kadar güzel.[/QUOTE] [U]galipyetkin Nickli Üyeden Alıntı -Yerden enaz beş-altı metre yükseklikte olan hurma dalına doğum esnasında Meryem nasıl tutunacak, nasıl sallayacak da hurmalar dökülecek ve o hurmaları yiyecek? Altından su akması da ne oluyor? Her doğumda bir su akar; bunu mu anlatıyor? Yoksa altından akan su ile hurmalar cennet tasvirlerine mi gönderme.......vs. mi? [/U] Ve Aleykum Selam Degerli Dost1 Kardesim, en azindan Galip Agabeyime bir cevap olmus, 5-6 m. yükseklikteki hurma dalina Meryem'in nasil tutunacagina dair:p Altindan akan sulari da herhalde izah edebiliriz yakinda :) Selam ve dua ile. |
Bravo.
Bir resimle her şeyi hallettin bitti. Neymiş? Doğum esnasında dalları yere yakın ve meyveli bir hurma ağacı gözüne kestireceksin; rahat doğum yapmak için dalına tutunacaksın, elinin altındaki hurmayı dalından koparıp yemeyecek, fakat sirkeleyeceksin ve yere düşeni yiyeceksin. Doğum için yatak ve steril bir yer değil de böyle bir ağaç altı tavsiye edilmiş ki herhalde doğan çocuk hurma kokulu olsun ve Meryem doğumdan sonra mikrop kapmasın Bu kısmı Merdem kızımız halletti. Yakında gene bir resim görür veya bir ajanstan haber işitir de kıafasında bir ampul yanar da ayetin geri kalan kısmını bize bir güzel izah eder. |
[QUOTE=galipyetkin;17556]Bravo.
Bir resimle her şeyi hallettin bitti. Neymiş? Doğum esnasında dalları yere yakın ve meyveli bir hurma ağacı gözüne kestireceksin; rahat doğum yapmak için dalına tutunacaksın, elinin altındaki hurmayı dalından koparıp yemeyecek, fakat sirkeleyeceksin ve yere düşeni yiyeceksin. Doğum için yatak ve steril bir yer değil de böyle bir ağaç altı tavsiye edilmiş ki herhalde doğan çocuk hurma kokulu olsun ve Meryem doğumdan sonra mikrop kapmasın Bu kısmı Merdem kızımız halletti. Yakında gene bir resim görür veya bir ajanstan haber işitir de kıafasında bir ampul yanar da ayetin geri kalan kısmını bize bir güzel izah eder.[/QUOTE] Darildim iste yine, darildim, darildim...:p Yine de sevindim senden bir seyler duyduguma:) Galip Agabeyim, yarim saat evveli bir uyanis uyandim saat 7 yi gösteriyor, Allah Allah dedim hangi gün hangi zamanin saat 7 si? Sanki saskinligim yetmemis gibi bir de senin cevabini okuyunca düsün bir defa ben de nasil tepki yaratti diye. Basladim mirildanmaya: Hayat sevince güzel, sen sevilirsen eger.... Türklük elden gitmemis henüz:p Ne steril yeri Galip Agabeyim, birak Afrikayi Anadolumuz yeter, kadinlarin hangi sartlar altinda dogumlar yaptiklarini unutmayalim. Varsin Isa hurma koksun :) Hele de orta cag gibi acayip bir devir hic unutulmamalidir. Zavalli insanciklar. Allah'ima hep sükretmisimdir o cagda dünyaya gelmedim diye. Orta cag böyle olursa gerisini sen tahmin et. Hastahaneler yok, hemsireler yok, ebeler var, Meryem anamiza bir ebe de rastlamamis. Isi yokusa vurduk yine.:confused: Hurmanin saglik yönünden degerlerini bir okuyayim belki de steril faydasini bulurum. Laf arasinda söyliyeyim, bir ziyaretimden elde ettigim hurma cekirdeklerinden iki tane bitki yetistirdim, sayet meyve verecek olurlarsa sergilerim burada, henüz agaclar 4 yasinda :) Selam ve dua ile. |
Daha ne resimler var normal sayilmayan ama varlilari inkar edilmeyecek olan :)
Sünnetullahin siniri nedir? Aklimiza yatan, normal olan hersey sünnetullahin sinirlari icindedir diye mi düsünecegiz? Bir yerlerde lietesi mi var "Allah'in Sünnetullahinin"? Rabbimizin ilmi sonsuzdur, bize cok bir az verilmistir, bu yüzden aklimiz her seye erebilirmi, her bir seyin cevabini bulabilirmiyiz? Bu gün NO deri yarin acikliga kavusunca YES deriz. Sanki neyin sünnetullaha ait neyin ait olmadigini biz insanlar ölcüyoruz. Su muhtesem dalgalari duymussunuzdur, denizin orta yerinde hic bir belirti olmadan, o kadar ani bir sekilde dev dalgalar olusuyor ki, aciklanmasi imkansiz. Ne rüzgar ne bir sey var ortada, ama dalgalar lap diye cikiyor iste. Normal bildigimiz insan vücudu diyelim ki 1. 50 den 1.90 a kadardir. [IMG]http://g.mynet.com/i/118/234885-jyotiamge8.jpg[/IMG] [url]http://aktuel.mynet.com/galeri/sinirsiz-yaraticilik/en-cilgin-rekorlar/3994/234885[/url] Dünyanın En Kısa Boylu Kadını Hindistan’da yaşayan 18 yaşındaki Jyoti Amge, “dünyanın en kısa boylu kadını” ünvanını 62.8 santimetrelik boyuyla alarak Guinness Rekorlar Kitabı’na girdi. Hindistan’ın Nagpur şehrinde düzenlenen törende, Amge’nin boyu Guinness Rekorlar Kitabı Hakem’i Rob Molloy ve Wockhardt Hastanesi’nden Dr. Manoj Pahukar tarafından ölçüldü. Genç kadın 69.5 santimetreyle ABD’li Bridgitte Jordan'a ait rekorun kendisine geçmesinin ardından gözyaşlarını tutamadı. **** “Dünyanın En Uzun Adamı” Sultan Kösen [IMG]http://gdb.voanews.com/CB230EC0-ABBF-4E78-B9EC-9DBECA3CFDA1_w268.jpg[/IMG] [url]http://www.amerikaninsesi.com/content/dunyann-en-uzun-adam-sultan-kosen-artk-uzamayacak-142657526/1207303.html[/url] 3 yıl üst üste Guinness Rekorlar Kitabı’na girmeye hak kazanan “Dünyanın En Uzun Boylu Adamı” Sultan Kösen, artık uzamayacak. 29 yaşındaki Mardinli Sultan Kösen’in 2 metre 52 santimetreye ulaşan boyunun, Amerika’da gördüğü tedavi sayesinde bundan sonra uzamayacağı açıklandı. **** İrlandalı yapışık ikizler Hasan ve Hüseyin, Londra'da yapılan başarılı bir ameliyatla ayrıldı. [IMG]http://image.samanyoluhaber.com/Images/News/201048/131811.jpg[/IMG] İrlanda 'nın Cork bölgesinden Azzedine-Angie Benhaffaf çiftinin 4 ay önce göğüs bölgelerinden yapışık olarak dünyaya gelen bebekleri, Londra'daki Great Ormond Street Çocuk Hastanesi'nde ameliyat edildi. *** Ortalama insan ömrü ne kadardir? Kimi anne karninda ölüyor kimi 100 lerin üstüne kadar yasiyor? Bir siniri var mi? [url]http://tr.wikipedia.org/wiki/Zaro_Ağa[/url] **** Her normalin disindakini sünnetullaha aykiridir diye dislayacakmiyiz, ki tespitlerle/delillerle ortada olan bir sey zaten inkar edilemez. Bunun yani sira aciklayamadigimiz olaylarida sünnetullaha aykiridir diyemeyiz hemen, üzerinde inceden düsünmek gerekir. [IMG]http://www.acikbilim.com/wp-content/uploads/2013/01/vacanti_mouse.jpeg[/IMG] Bu hayvancik(!) ne yapsin? 1970’li yıllarda Dr. W.T. Green kondrosit** hücrelerini kemik parçaları üzerine ekerek yeni bir kıkırdak üretilmeye çalışması ile doku mühendisliğinin temellerini attığı söylenebilir. Her ne kadar bu çalışmaları başarısızlıkla sonuçlansa da Dr. Green inovatif biyouyumlu malzemelerin geliştirilmesi ile hücrelerin uygun iskele yapılar üzerine yerleştirilerek dokuların üretilebileceğini tahmin etmiştir [2]. Dr. Green’in bu ilk çalışmalarının ardından geçen yıllarda bilim insanları biyouyumlu malzemeleri geliştirerek, hücreleri vücut dışında büyütmenin değişik yollarını araştırmaya devam ediyorlar. Charles Vacanti ve ekibinin ünlü faresinin (Resim 3) BBC’de yayınlanması ile ana akım medyada kendine bir parça yer bulan doku mühendisliği uygulamaları şu anda vücuttaki neredeyse bütün dokuları kapsayacak şekilde ilerlemiş durumda. *** Evet nedir Allah'in degismeyen sünnetullahi? |
[QUOTE=merdem;17599]
Sünnetullahin siniri nedir? Aklimiza yatan, normal olan hersey sünnetullahin sinirlari icindedir diye mi düsünecegiz? Bir yerlerde lietesi mi var "Allah'in Sünnetullahinin"? Rabbimizin ilmi sonsuzdur, bize cok bir az verilmistir, bu yüzden aklimiz her seye erebilirmi, her bir seyin cevabini bulabilirmiyiz? Bu gün NO deri yarin acikliga kavusunca YES deriz. Sanki neyin sünnetullaha ait neyin ait olmadigini biz insanlar ölcüyoruz. [/QUOTE] Bakara (31) Allah Adem'e bütün varlıkların isimlerini öğretti. Sonra onları meleklere göstererek, "Eğer doğru söyleyenler iseniz, haydi bana bunların isimlerini bildirin" dedi. Bakara (33) Allah şöyle dedi: "Ey Adem! Onlara bunların isimlerini söyle." Adem, meleklere onların isimlerini bildirince Allah, "Size, göklerin ve yerin gaybını şüphesiz ki ben bilirim, yine açığa vurduklarınızı da, gizli tuttuklarınızı da ben bilirim demedim mi?" dedi. Bakara (242) düşünesiniz diye Allah size âyetlerini böyle açıklamaktadır. [QUOTE=merdem;17599] Evet nedir Allah'in degismeyen sünnetullahi?[/QUOTE] Suyun kaynama derecesi nedir sevgili merdem??? [url]http://www.biltek.tubitak.gov.tr/cocuk/IOO_Proje/kaynama_index.html[/url] [url]http://www.biltek.tubitak.gov.tr/cocuk/IOO_Proje/index.html[/url] Birde ben ekleme yapayım; Matematik, Fizik, Kimya, Biyoloji ve alt dalları. [IMG]http://2.bp.blogspot.com/-bI5wQdg8jG8/T_sFG5kAQmI/AAAAAAAAANg/RhTRuIgnBV8/s1600/iqra-bookshelf.jpg[/IMG] |
Sadece insanlarla ilgili konular degildi ele aldiklarim Bart Evladim, herhalde dalgalari okumadan dalga geciyorsun benimle :p
|
F. Gülen ne diyor acaba
Meryem, 19/17
Fethullah Gülen 25.05.2006 فَاتَّخَذَتْ مِنْ دُونِهِمْ حِجَاباً فَأَرْسَلْنَا إِلَيْهَا رُوحَنَا فَتَمَثَّلَ لَهَا بَشَراً سَوِيّاً "Meryem, onlarla kendi arasına bir perde çekmişti. Derken, Biz ona ruhumuzu gönderdik de o, kendisine tastamam bir insan şeklinde göründü." (Meryem sûresi, 19/17) Hz. Meryem, ailesinden ayrılarak kaldığı yere nispeten daha bir doğuya çekildi; çekilmekle de kalmadı, ailesi ile kendi arasına bir sütre ve perde koydu. Bu asude ve kimsesiz yerde, insanlarla kendi arasına bir engel ve perdenin yerleştirilmesi, onun kadınlık hâllerini hissettirmeme hassasiyetinden, temizlenme ihtiyacından olabileceği gibi, sessiz bir ortamda ibadeti, teveccühü ve en mükemmel şekilde bir konsantrasyon yakalama adına da olabilir ki, siyakı bezeyen kelimeler bu mülâhazalara açık gibidir... Evet işte onun, bu ölçüde bir cismanî ve ruhanî nezaheti benliğinin derinliklerinde tastamam duyması sonucundadır ki, 5الطَّيِّبَاتُ لِلطَّيِّب۪ينَ mantukunca, lebrîz edilmiş bu ruh ve tertemiz bir hâl almış o atmosferde, yeni bir ruh mesajıyla gelen Hz. Ruh temessül edivermiştir. Bununla insanlık yeniden dirilecek ve kıyamete kadar da bu dirilişler birbirini takip edecekti. Acaba ne idi bu ruh? Hemen büyük çoğunluğu itibarıyla bütün tefsirler, âyet-i kerimedeki "...ruhumuzu gönderdik..." diye belirtilen ruh'un Cebrail (aleyhisselâm) olduğunu ifade etmektedirler. Ne var ki burada Kur'ân "ruh" tabiri kullanıyor; ruhun tayininde ise ihtilaf vardır. İhtimalin sınırları ise ihtilafın çerçevesini aşkındır; hatta Efendimiz'in ruhunu içine alacak kadar da geniştir. Evet bu da muhtemeldir; zira Hz. Meryem çok afife ve nezihe bir kadındı. Bu itibarla da gözlerinin içine başka hayal girmemişti ve girmemeliydi de. Ona sadece kendisine helâl olan biri bakmalıydı. O da olsa olsa Efendimiz olabilirdi, zira O bir münasebetle Hz. Meryem'in kendisiyle nikâhlandığına işaret buyuruyordu.[6] Bu açıdan da "ruh"un Efendimiz'in ruhu olabileceği de ihtimal dahilindedir. Ancak bu kat'î değildir, sadece bir ihtimaldir. İhtimaller ise delillerle takviye edilecekleri ana kadar kat'iyet ifade etmezler. [5] "Temiz kadınlar temiz erkeklere yakışır." (Nur sûresi, 24/26.) [U]LUT peygamber biryerlerde yanlislik mi yapmistir?[/U] [6] Taberânî, el-Mu'cemü'l-kebir, 8/258. [U]Nasilda GAYB'a el etiyorlar.[/U] ****** Isin en komigi, Allah kimin kiminle evlenecegini bilmez derler, zar atar tuttururlar gelenekciler ve Allah'in bilemedigini (!) bilip Meryem Anamizla Son Elci Muhammed Peygamberi Cennette Kari-Koca ilan ederler. Isteyen hadislerden arastirsin. |
Tüm Zamanlar GMT +3 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 04:22 PM. |
Powered by vBulletin® Version 3.8.1
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
Hanifler - Kuran odaklı gerçek din islam