![]() |
[QUOTE=aorskaya;14756]
KURANDAKİ HÜKÜMLER EVRENSELDİR, BU BAKIMDAN TEVRAT, İNCİL VB. KURANA TERS OLAMAZ: Biz seni bütün insanlara ancak müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik fakat insanların çoğu bunu bilmezler.. (Sebe - 28) Bu Kur'an, ancak âlemler için bir öğüttür.( Sad - 87) Görüldüğü üzere; bir müslüman bu konuyla ilgili öncelikle şunları unutmayacaktır; Kuran ayetlerinde kesinlikle nesh yoktur!!!! Yani hiçbir ayete hükmü geçersiz denilemez! Ancak, kurandan önceki indirilenlerden bazı ayetler ya unutturularak yada kuranla değişikliğe uğratılarak gerek önceki ile aynı şeyler ve gerekse önceki durumdan daha iyileri getirilmiştir. [/QUOTE] Aorskaya kardeşim, evrensel denir? Allahın yarattığı ayetler evrenseldir. Yaratılan ayetlerin içindeki kanunlar evrenseldir. İndirilen ayetlerde nasıl bir evrensellik vardır: indirilen ayetlerde temel insani değerler vardır, İNSAN zaten dini bir kavram olduğu için insan evrenseldir. Dinde var olan evrensel değerler, hak, hukuk, adalet, mülk Allahındır, akıl,düşünce, doğruluk,dürüstlük, erdem, sevgi, saygı…. Şimdi bu evrensel değerlerden sadece Kuran mı bahsediyor, Tevrat ve İncilde yok mu, onları da Allah indirdi, şimdi bu hristiyanlar ve yahudiler kitaplarındaki evrensel değerlerin hepsini kaybetmişle mi yoksa yaşamda ortaya çıkartıyorlarmı? [B]Maide 48[/B] de ne diyordu “[B]Her birinize bir şerîat ve bir yol verdik. Allah dileseydi sizleri bir tek ümmet yapardı; fakat size verdiğinde (yol ve şerîatlerde) sizi denemek için (böyle yaptı). Öyleyse iyi işlerde birbirinizle yarışın. Hepinizin dönüşü Allah'adır”[/B] Şimdi bu diğer ümmetlerin elinde Kuran yok, ama nasıl oluyorda evrensel değerleri toplumsal yaşamlarında sergiliyorlar. Bu durumu görmezden mi geleceğiz, müslüman doğruya doğru der ki, eğrilik bitsin. Demekki ellerindeki kitaplarda maide 44 ve 46 belirtildiği gibi nur var ve ortaya çıkarabiliyorlar. Yarışta kim önde gidiyor? [QUOTE=aorskaya;14756] Bu kısmı özetleyecek olursak; "Şüphesiz ki Allah insanlara hiç zulmetmez. Ama insanlar kendilerine zulmederler." (YUNUS - 44) Yani; zina gibi toplumun ahlaki değerlerini yok eden ve aile kurumunu sarsan bir günaha , rabbimizin “zinaya yaklaşmayın” demesine rağmen yaklaşmak yerine zina yapılması halinde elbette ceza olmalıdır. Ama bu ceza Kuran ayetlerindeki cezalarla olmalıdır. BUNUN DIŞINDAKİ RECM GİBİ KATI ARAYIŞLAR VEYA ZİNAYI HOŞ GÖREN YAKLAŞIMLAR İSLAMDAN ONAY ALMAZ. İNSANLIĞIN YARATILIŞINDAN BERİ TEK OLAN DİNDE YUKARIDAKİ DURUMLAR ÇELİŞKİ OLUR. BU NEDENLE, YUKARIDAKİ CEZALARI İÇEREN TEVRAT VE CEZASIZ BIRAKAN İNCİL ORİJİNAL OLMAZ. BUNLAR İNSANLARCA DEĞİŞİKLİĞE UĞRATILMIŞ NÜSHALAR OLABİLİR VE BUNLARA KURAN GİBİ İMAN EDİLEMEZ. [/QUOTE] Aorsakaya Kardeşim toplumda suçları engellemek için konulan hükümlerin KATI kurallar olduğunu daha önce belirtmiştim. Bu kurallar dinin içindede vardır ve insanlara neyin doğru neyin yanlış olduğunun anlaşılması, toplumda bir düzen olması, kargaşa kaos, eşkiyalık yaşanmaması için farklı uygulamalar vardır. Toplumda düzeni sağlamak için şimdi devletin koyduğu yasalar var, gelişen bir hukuk sistemi var, hangi durumda nasıl ceza verileceğini uzmanlar belirliyor, yasalara göre karar veriyorlar, işte bu adalati adil bir şekilde kendi toplumumuzda egemen kılarsak evrensel değeri hayata geçirmiş oluruz. Bu uygulamalar tevrat veya incilde kurandaki gibi geçmiyor diye içindeki nur kaybolmaz. O nuru ancak dini anlayanlar görür. Kuran bizim elbette temel kaynağımızdır, bizim toplumsal olarak kültürümüz, yapılaşmamız Kuran ekseninde olacaktır. Kuranın, tevratın, incilin içinde nur kesin varda burdaki temel anlaşılması gereken bunu kim ortaya çıkaracak, yaşamda sergileyecek, işin esası bu ortaya ne çıkarıyoruz? [B]Bakara suresi 62 Kuşkusuz, iman edenler ile Yahudi inancının takipçilerinden, Hıristiyanlardan ve Sabiilerden Allah’a ve Ahiret Günü’ne inanmış, doğru ve yararlı işler yapmış olanların tümü Rablerinden hak ettikleri mükafatları alacaklardır; ve onlar ne korkacak, ne de üzüleceklerdir.[/B] [B]Maide 68 De ki; "Ey Ehli Kitap! Tevrat'ı, İncil'i ve size Rabb'iniz tarafından indirileni, yerine getirip uygulamadıkça siz birşey (bir din) üzerinde değilsiniz. Ve sana Rabb'inden indirilen, mutlaka onların bir çoğunun azgınlık ve küfrünü artırır. Artık sen kâfirler topluluğuna üzülme.[/B] Evrensel değerler ile ilgili internette bulduğum bir çalışma, bu değerleri anlamada katkısı olabilir. [B]Evrensel değerler;[/B] Değer" kelimesinin sözlük anlamı "Bir şeyin önemini belirlemeye yarayan soyut ölçü, bir şeyin değdiği karşılık, kıymet, bir şeyin ya da şahsın taşıdığı yüksek ve yararlı nitelik ya da kıymet" olarak verilmiştir. Değer kelimesini, psikolojik açıdan ele aldığımızda, düşünce, eylem işlem yada nesnenin insan için taşıdığı önemi belirleyen, niteliğe ve niceliğe ilişkin inançlardır şeklinde tanımlayabiliriz. Bir insan, diğer insanların, onlara ait özellikleri, niyetleri ve istekleri, davranışları hakkında hüküm verirken, kendisine ait olan değerler penceresinden bakar. Bu pencereden gördükleri, çerçeve içerisinde kalıyorsa onaylar aksi taktirde yadırgar ve reddeder. Değer kelimesine toplumsal açıdan baktığımızda, çeşitli olaylar, olgular ve fikirler karşısında bireylerin tepki ve fikir birliği olarak tanımlayabiliriz. Anlaşılacağı üzere, kişi, çevresini sahip olduğu değerlere göre yargılar. Aynı zamanda, kişi çevre tarafından, toplum değerlerine göre yargılanır. Bu karşılıklı yargılamaların, toplum bireyleri arasında bir istikrara kavuşması noktasında, toplumsal bir kültür değerleri bütününün oluştuğu görülür. Fakat oluşan her kültür, sahip olunması gereken değerleri ihtiva etmeyebilir. Doğaya baktığımızda, onun her bir parçasının kusursuzluğunu ve sayılamayacak kadar çok parçanın, inanılmayacak kadar mükemmel uyumunu görürüz. Bunu, keşfedilmiş en büyük astronomik sistemlerden, gözümüzle görebildiğimiz en küçük parçasına kadar gözlemlemek mümkündür. Bunun sonucunda ise, söyleyebiliriz ki; doğa belli doğrular, gerçekler, kurallara göre işler ve bu kurallar, gerçekler ve doğrular tüm evren için geçerli olacaktır. Günümüzde, evrensel değerler denilince genel olarak, insanın doğuştan sahip olduğu hak ve özgürlükler, belli kriterlere bağlı olarak yaşamasını garanti altına almayı hedefleyen fikri, ahlaki ve sosyal değer yargıları anlaşılmaktadır. Kültürleşme sürecinde tüm dünya milletlerinin paylaşmaları gereken ortak kültür öğeleridir. Uluslar arası düzeyde insan hakları, hayvan hakları, çocuk hakları, kadın hakları, işçi hakları, hasta hakları ve azınlık hakları olarak algılanmakta ve uygulama alanı bulmaktadır. Evrensel değerleri, doğanın içinde kendiğilinden var olan değerlerdir. Öte yandan, doğa kanunları ile uyumlu olan canlıların güçlendiği, uyumu yakalayamayanların zayıfladığı ve zayıf olanların yine tabiat tarafından elendiği, kanıtlanmış bir gerçektir. Bu gerçek “Doğal Seleksiyon” olarak adlandırılmaktadır. [B]Evrensel Değerler[/B] Robert Edgerton’ın üç yüz uygarlığı inceleyerek tespit ettiği ve genel olarak altı maddede ifade ettiği evrensel değerler şunlardır: [B]Gerçeğe Saygı; [/B] Gerçeğe saygı“gerçeğin bizim isteğimize göre değiştirilemeyeceği inancı” ve “davranışlarımızı gerçeği düşünerek yapmak” demektir.Gerçeğe saygı dendiğinde akla gelen bilimdir. Bilimin özünde gerçeğe saygı vardır. Bilimin gücü ve gerçeğe saygının önemi, insanoğlunun karşılaştığı büyük zorlukları bu yaklaşımla çözmüş olmasında yatar. Gerçeğin örtbas edildiği veya çarpıtıldığı yerde aklın ve sağ duyunun yerini korku almaktadır. [B]Kişisel Bütünlük: [/B] Kişisel bütünlük insanın özünün, sözünün ve davranışının bir bütün içinde olmasıdır. Kişisel bütünlüğün özünde gerçeğe saygı vardır. İnsanın her şeyden çok, kendisi ile ilgili bilgiye ihtiyacı vardır. Ahlaklı ve erdemli insan, kendisini tanıyan, tanımaya gayret eden, özellikle, farkına vardığında kendisine acı veren eksiklikleri ile yüzleşme cesaretini gösterebilen insandır. Hakkaniyet: Hak ve hakkaniyet, bütün kültürlerde yer alan değerlerdir. Adalet kavramının ve hukuk sistemlerinin özünde bu değerler vardır. Hakkaniyet, haklı olana hakkını vermek demektir “Yiğidi öldür, hakkını yeme” atasözümüz, hakkaniyet kavramının önemine işaret etmektedir. [B] İnsan Onuruna Saygı:[/B] İnsan onuru “can”ın bir parçasıdır ve doğuştan gelir. Her insan ister yeni doğmuş bir bebek, ister fakir, ister zengin olsun onurları yönünden eşit bulunmaktadır. Kültürü, insan onuruna değer veren bir toplumda çocuğa da değer verilir. Çocuğa gösterilen dikkat ve saygı aslında o toplumun geleceğine yapılan yatırımdır. Bireyin en değerli varlığı onurudur. Birey onuruyla yükselir. Bir’in değeri olmadan, çoğun değeri olamayacağına göre, toplumdaki insana değer verilmeden bir ailenin, bir kurumun, bir ulusun değeri oluşturulamaz. İnsan onuruna değer verilmeyen toplumda baskı ve korku kültürü gelişmekte ve insanların özgürce yeni şeyler üretmeleri de mümkün olamamaktadır. [B]Hizmet:[/B] Kısaca “biz yaşadığımızdan dolayı birbirimize hizmet etmekle yükümlüyüz.” İfadesi hizmet değerini özetlemektedir. Dünyadaki canlı cansız bütün varlıklar, aslında farkında olmadan birbirlerinin yaşamlarını devam ettirebilmelerine yardımcı olmaktadır. Hizmet değerini yitiren toplumlar ulusal birlik kavramını da kaybettiğinden yok olmaya mahkum olmaktadırlar. Nitekim tarih böyle örneklerle doludur. [B]Sevgi;[/B] Sevgi, insanın en temel ihtiyaçlarından birisidir. Sevgi, duygu ve düşüncelerin paylaşılması, incelmesi ve böylece tutarlı ve zengin hale gelmesidir. Kaynak: [url]http://www.msxlabs.org/forum/kultur/16998-evrensel-degerler.html#ixzz2EBilqzcC[/url] |
[FONT="Comic Sans MS"]Mustafabey kardeşim,
[B]Yazımda, incilin farklı nüshaları ile tevrattaki recm cezalarının insan sokuşturması olduğuna ilişkin açıklamalarıma cevap vermeyerek; Yazılarımdan, kuranı eksikleyerek ve onun evrenselliğine ilişkin bütünselliği anlamından kaydırarak, incilin bozulmamış, tevratın orijinal kalmış olduğunu kabul etmen, sadece kendini kandırman demek olur?[/B] 1- [quote]Aorskaya kardeşim enam 59 suresinin yarısına değil tamamına bakarsak, senin iddia ettiğin Kuranın herşeyi (Tevrat, incil vb. bütün indirilenler) kapsadığı anlaşılmaz. Herşeyi kapsayan Allahın ilmidir, kuran bir lutuftur. [/quote] [COLOR="Green"]Levhi mahfuzda olan her şeyin, insanlarla ilgisi olmayan kısmı ne diye kuranda insanlara anlatılsın? Elbette levhi mahfuzda her şey yer almaktadır ve bu herşeyden biz insanları ilgilendiren kısmı olan herşey de kuranda yer almaktadır. [/COLOR] [COLOR="Red"]Sana göre, kuran eksik olmaktadır öyleyse değilmi? Levhi-mahfuzu her şeyi içeren ama kuranı eksik olarak anlayınca, tevrat ve incile gerek oluyor değilmi?[/COLOR] Ama, kuranda biz insanları ilgilendiren her konu ne eksik, ne fazla olarak yer almaz. yeterince yer alır... "Yeterince" kavramı üzerinde iyi düşünürsen, kuranın eksik olmadığını anlarsın! (yada hala anlamazsın!) ENAM - 38.ayet: وَمَا مِن دَآبَّةٍ فِي الأَرْضِ وَلاَ طَائِرٍ يَطِيرُ بِجَنَاحَيْهِ إِلاَّ أُمَمٌ أَمْثَالُكُم مَّا فَرَّطْنَا فِي الكِتَابِ مِن شَيْءٍ ثُمَّ إِلَى رَبِّهِمْ يُحْشَرُونَ Ve mâ min dâbbetin fîl ardı ve lâ tâirin yatîru bi cenâhayhi illâ umemun emsâlukum, mâ farratnâ [SIZE="3"][COLOR="Red"]fîl kitâbi[/COLOR][/SIZE] min şey’in summe ilâ rabbihim yuhşerûn(yuhşerûne). [COLOR="Blue"] [I]Yeryüzünde gezen her türlü canlı ve (gökte) iki kanadıyla uçan her tür kuş, sizin gibi birer topluluktan başka bir şey değildir. Biz Kitap’ta hiçbir şeyi eksik bırakmadık. Sonunda hepsi Rablerinin huzuruna toplanıp getirilecekler[/I].[/COLOR] Bak, bu ayette sadece [SIZE="3"]fîl kitâbi[/SIZE] demiş rabbimiz. Yani, kurandan bahsetmiş ve hiç bir şeyi eksik bırakmadık demiş değilmi? Yani, [COLOR="Red"]"fî kitâbin mubîn[/COLOR](mubînin)." dememiş. Yani, senin gibi sadece levhi mahfuzu eksiksiz kabul edenler olabileceği için ayrıca, "mubin" dememiş ve sadece "kitabi" diyerek, kuranın ne olduğunu bir kere daha anlatmış... [B][I]O halde, başka ayetler yazılmasına gerek bırakmadan; kuranı artık eksiksiz kabul edip, tevrata, incile muhtaç bırakmazsınız değilmi?[/I][/B] Çünkü, insanları kulluk etsinler diye yaratan rabbimizin, son kitabında ne unutacağını, ne de başka şaibeli kaynaklara muhtaç bırakmayacağını artık anlayabiliriz. (değilmi?) 2- [COLOR="Red"][B][I]Kuranın evrenselliği konusunda da yazdıklarınız yeterli değildir. [/I][/B][/COLOR]Elbette, kuranın içeriği bütünüyle zaman ve mekan üstü olduğu gibi insanüstüdür de. Bu nedenle kurana tanık olan herkes, kurana göre yaşamayı akıl edebilmelidir. Kurandaki hükümlerin tersine, senin dediğin gibi farklı yerlerde, farklı uygulamaları şeriat adı altında normal karşılamamalıdır. [COLOR="Blue"][I]Evrensel demek, bir konu her yer ve zamanda aynı olmak demektir. Daha önce zina örneği verdiğimizden yine zina suçu üzerinden gidersek, kurandan sonra kurana tanık olanlarca, zina cezası; bir bölgede öldürme, başka bölgede af olmaz. Her bölge de kurana göre 100 sopa olmalıdır. [/I][/COLOR] Kimin ilkel yada çağdaş bulmamasına ve bu nedenle, insan yapımı hukukun buluşunu aklamasına aldırış etmeden, onun hak olmadığını görerek kuran daki ceza her yerde ve her zamanda geçerli olarak uygulanmalıdır. Yoksa, bölgesel farklılıklar yada aynı bölgede zamana göre değişen uygulamalar, adil olmayan sonuçlar doğurur. Bu konuda da yeterince düşünmeden fikre varmayın. Şimdi örneğin A ülkesinde B zamanında zina cezası olarak ölüm uygulanırken, C zamanında ise zina suç olmaktan çıkarsa, önceki dönem insanlarına haksızlık olmazmı? O halde, bu nasıl evrensel ilke olabilirki? Daha fazla yazmama gerek yok diyerek bitiriyorum. selamlarımla, aorskaya [/FONT] |
[QUOTE=aorskaya;14882]
Levhi mahfuzda olan her şeyin, insanlarla ilgisi olmayan kısmı ne diye kuranda insanlara anlatılsın? Elbette levhi mahfuzda her şey yer almaktadır ve bu herşeyden biz insanları ilgilendiren kısmı olan herşey de kuranda yer almaktadır. Sana göre, kuran eksik olmaktadır öyleyse değilmi? Levhi-mahfuzu her şeyi içeren ama kuranı eksik olarak anlayınca, tevrat ve incile gerek oluyor değilmi? Ama, kuranda biz insanları ilgilendiren her konu ne eksik, ne fazla olarak yer almaz. yeterince yer alır... "Yeterince" kavramı üzerinde iyi düşünürsen, kuranın eksik olmadığını anlarsın! (yada hala anlamazsın!) ENAM - 38.ayet: Yeryüzünde gezen her türlü canlı ve (gökte) iki kanadıyla uçan her tür kuş, sizin gibi birer topluluktan başka bir şey değildir. Biz Kitap’ta hiçbir şeyi eksik bırakmadık. Sonunda hepsi Rablerinin huzuruna toplanıp getirilecekler. Bak, bu ayette sadece fîl kitâbi demiş rabbimiz. Yani, kurandan bahsetmiş ve hiç bir şeyi eksik bırakmadık demiş değilmi? Yani, "fî kitâbin mubîn(mubînin)." dememiş. Yani, senin gibi sadece levhi mahfuzu eksiksiz kabul edenler olabileceği için ayrıca, "mubin" dememiş ve sadece "kitabi" diyerek, kuranın ne olduğunu bir kere daha anlatmış... O halde, başka ayetler yazılmasına gerek bırakmadan; kuranı artık eksiksiz kabul edip, tevrata, incile muhtaç bırakmazsınız değilmi? Çünkü, insanları kulluk etsinler diye yaratan rabbimizin, son kitabında ne unutacağını, ne de başka şaibeli kaynaklara muhtaç bırakmayacağını artık anlayabiliriz. (değilmi?) [/QUOTE] Aorskaya Kardeşim yukarıda yazdığın konuyu önceki yazımda izah ettim. Kuranda her şey bahsediliyor, Kuran bizi yönlendiriyor, çoğu yerde bir konuya atıf var, bu atıfların olması o konunun açıklandığı anlaşıldığı manasına gelmez. Bu konu başlıklarının içeriğini araştıracak, öğrenecek olan bizleriz. Bize düşünmüyor musunuz, akletmiyor musunuz diye bir görevi Kuran yüklemişken, sen ne diyorsun: sadece kuranda bulunan kelimeleri tekrar edelim, dışına çıkmayalım, böyle ilim mi olur? Yazıklarınla ilmetmeyi öğrenmeyi sınırlamaya çalışıyorsun! Sen kendi beynini sınırlayabilirsin, başkalarına Müslüman böyle yapar diye sınırlamalar koymaya çalışıp durma! Kendine göre bir iman tarifi, yaşantı tarifi oluşturarak sınırlamalar getirip, alan daraltarak, kuranın emrettiği öğrenmenin ve araştırmanın önünü kesmeye yönelik yazılar yazıyorsun. Hem kaynağımız Kurandır diyorsun, hemde Kuranın yönlendirdiğini yok öyle değil, Tevrat ve İncil şaibelidir gibi Kurana dayanmayan iddialar öne sürüyorsun . Daha önceki yazıda nasıl açıklama yapmışım; her şey indirilen ve yaratılan ayetler içindedir. Dini anlamak için olaya geniş açıdan bakmak gerekir, zaten Kuranda ona yönlendiriyor. [QUOTE] “Ben, kuran kaynaklı olarak aklımın kabul ettiği şeyleri kabul ederim.” Demişsin. Güzel bir noktaya temas etmişsin. İman edecek olan bizim aklımızdır, aklımız neye iman edecek, neleri kabul edecek, anlayacak, öğrenecek, nede ilerleyecek ve bilecektir? İki türlü ayet vardır [B]1. Allahın yarattığı ayetler[/B] [B]2. Allahın indirdiği ayetler[/B]; bunlar resullere indirilen kelamlardır. Bu kelamlar insanlara bir yol olsun, şeriat olsun, rehber olsun, ışık olsun, iyiyi kötüden ayırsınlar diye insanlara sunulmuştur. Bu kelamları maide 44 de belirtildiği gibi kendilerini Rabbe adayanlar ve alimler tarafından, hükümleri uygulamakla ve korumakla görevlendirilmişlerdir. İşte bu kişiler indirilen kelamlar kaybolmasın nesilden nesile aktarılsın diye bizim bildiğimiz kağıttan kitaplara yazmışlardır. Resullere indirilen kelamlar bize hangi kitaplarla ulaşmıştır; Tevrat, Zebur, İncil ve Kuran. İndirilen kitaplarda aynı şey birebir mi anlatılmış?, hayır herbiri farklıdır ve birbirini tasdik etmişlerdir. (önceki açıklamalarda var maide 41-48) Allahın insanoğlu için seçtiği DİN tekdir, oda İslamdır, İNSAN olmaktır. Dinin temel amacı insanı ortaya çıkarmaktır. Yani İNSAN dini bir kavramdır. İnsanlığı ortaya çıkarmak için, doğru yola girmek için hem indirilen ayetleri (Tevrat, Zebur, İncil, Kuran) hemde yaratılan ayetleri okumamız, anlamamız, idrak etmemiz gereklidir. Yaratılan ayetleri okumak için faaliyete bulunmamız, doğayı, evreni, bedeni, kimyayı, fiziği, atomu incelemeyiz. Bunlar bir kişinin yapacağı şeyler değil topluca iştirak edilecek olanlardır. Aorskaya kardeşim görüşeceği üzere, insanlığı ortaya çıkarmak yani dini yaşamak için çok mücadele etmemiz gerekiyor, biz yolun başındayız, daha yeni Kurandan habermiz oldu, diğerlerine sıra gelmedi, onlardaki bilgiyi almadan ilerleme olur mu? Hiç bilenle bilmeyen bir olur mu. Elimizdeki az bilgiyi savunmak için doğruları görmezden gelmemiz lazım toplum olarak, yoksa evrensel değerlere ulaşamayız, kendimizdeki eğrilikleri düzeltmeden doğruya yönelemeyiz. [/QUOTE] Açıklamışım yeterince, ne diyoruz: Kuran bir rehber, ögüt, ibret, iyiyi kötüden ayıran kitapdır, müjdedir, nurdur. O zaman içindeki nurdan, öğütten, ibretten alacağımızı alalım bizi rehber nerelere yönlendiriyorsa araştıralım, bakalım! Tevratta, İncilde nur mu var diyor, ortaya çıkaralım! Sen açıklamalarınla ne demek istiyorsun, Kuranda her şey var, bitti!, eee yaşamda neden bir ilerleme yok, Kuranın gönderdiği adresleri senin metodunla reddedersek, toplumdaki genel anlayış da senin gibi düşünüyor, gördüğün gibi hiçbir alanda bir gelişme yok. Dinin istediği İNSAN meziyetleri ortaya çıkmıyor. [QUOTE=aorskaya;14882] BUNUN DIŞINDAKİ RECM GİBİ KATI ARAYIŞLAR VEYA ZİNAYI HOŞ GÖREN YAKLAŞIMLAR İSLAMDAN ONAY ALMAZ. İNSANLIĞIN YARATILIŞINDAN BERİ TEK OLAN DİNDE YUKARIDAKİ DURUMLAR ÇELİŞKİ OLUR. BU NEDENLE, YUKARIDAKİ CEZALARI İÇEREN TEVRAT VE CEZASIZ BIRAKAN İNCİL ORİJİNAL OLMAZ. BUNLAR İNSANLARCA DEĞİŞİKLİĞE UĞRATILMIŞ NÜSHALAR OLABİLİR VE BUNLARA KURAN GİBİ İMAN EDİLEMEZ. 4- Kuran tamamlandıktan sonra yaşayan herkesin ise artık evrensel ve her şeyi kapsayan kurana tabi olmaları, diğer kitapların bozulup, bozulmadığı ile dahi ilgilenmeden kuranı anlayıp, kurana göre yaşamaları gerekir. 5- Kuran inmeden önce, kendilerine inen kitabın orijinaline göre yaşayanlar Müslüman olurlarken, Kuran indikten sonra, diğer kitaba inananlar bu nedenle ehli kitap diye adlandırılırlar ve Müslüman sayılmazlar. KURANLA BİRLİKTE, ARTIK HERKESİN İMAN ETMESİ GEREKEN TEK KAYNAK KALMAKTADIR. EVRENSEL VE İNSANLAR İÇİN GEREKLİ OLAN HER ŞEYİN YETERİNCE YER ALDIĞI KURAN… BUNA BU ŞEKİLDE İMAN EDEREK YAŞAYANLAR MÜSLÜMAN OLURLARKEN, AKSİNE YAŞAMAYA ÇALIŞANLAR İSE ŞİRKE DÜŞMÜŞ OLURLAR. BU NEDENLE, KONU BU BAKIMDAN ÇOK ÖNEMLİDİR, HATAYA TAHAMMÜLÜ YOKTUR. [/QUOTE] Bir yerde Kurana iman edelim diyorsun, başka yerde Kuranda var olan, kuranın bizi yönlendirdiklerini reddediyorsun, önemsizleştirmeye çabalıyorsun. Sen Kuranın dediğinin tersini iddia ediyorsun. Kendi kafana göre zina nasıl cezalandırılmış, farklılık var o zaman Tevrat ve İncil bozulmuş olabilir, kendi ürettiğin bir orijinalliğe göre orijinal değildir diyerek bir belirsizlik yaratmaya çalışıyorsun. Maide 44 e bakarsan nasıl önceki resullere indirilen kelamların nasıl korunduğu açıklanıyor. [B]Nisa 136 Ey iman edenler! Allah'a, Peygamberine, Peygamberine indirdiği Kitab'a, ve daha önce indirdiği kitaba iman edin. Kim Allah'ı, meleklerini, kitaplarını, peygamberlerini ve ahiret gününü inkâr ederse sapıklığın en koyusuna düşmüş olur. [/B] Aorskaya Kardeşim burada anlatılan İman edenlere daha önce indirilen kitaplara iman edin denmesi sözde bir iman mıdır? Sen bir söz mü aldın Allahtan. Diğer peygamberlere indirilen kitaplara iman edilmez, onlar orijinal değildir, bozulmuş olabilirler diye kendine göre hüküm vererek Kuranda istenilenlerin dışına çıkıyorsun. Kuranda orjinalliklerini yitirdikleri, önemsiz olduklarından bahsediliyor da biz mi anlamadık, sen nerede gördün araştırdın da buna iman ettin. Kuranı okuyup bir daha iman etmek gerekir. |
[QUOTE=aorskaya;14882]
Yazımda, incilin farklı nüshaları ile tevrattaki recm cezalarının insan sokuşturması olduğuna ilişkin açıklamalarıma cevap vermeyerek; Yazılarımdan, kuranı eksikleyerek ve onun evrenselliğine ilişkin bütünselliği anlamından kaydırarak, incilin bozulmamış, tevratın orijinal kalmış olduğunu kabul etmen, sadece kendini kandırman demek olur? [/QUOTE] Senin yazdığın yazıda Tevrat ve incille ilgili Kurana uymayan tanımlamalar var. Bu ortaya koyduğun anlayış Tevrat ve incille ilgili iddiaların Kuranın anlattıklarına uymuyor. Bu söylediklerin atalar öğretisinden esinlenerek oluşturduğun ve bizim toplumun zihninde de yer edinmiş Kurana dayanmayan, sözüm ona cahil, ön yargılı din adamlarının fikirleridir. Bu senin çelişki olarak gördüklerini Süleyman ATEŞ açıklamış, hiç bilenle bilmeyen bir olur mu Aorskaya KArdeşim? Benim anlattıklarımı beğenmiyorsan bir ilahiyat hocası, profösör Süleyman ATEŞ nasıl değerlendiriyor bakalım... [SIZE="5"]İncil üzerine...[/SIZE] SORU: Yazılarınızda kitap ehli olan kişilerle evlenmenin mubah olduğunu belirtiyor, örnek olarak Tevrat ve İncil’i gösteriyorsunuz. Ancak ansiklopediler (örneğin Britannica), İncil’in Tevrat’tan kaynaklandığını yazıyor ve Tevrat’a “Eski Ahit”, İncil’e “Yeni Ahit” diyorlar. [B]Belirtildiğine göre çok miktarda olan İncil sonradan dörde indirilmiş. (Aziz Matta, Markos, Luka ve Yuhanna) İslâm inancına göre Hz. İsa’ya vahyedilen kutsal kitap, sonradan Hristiyanlar tarafından çarpıtılmış ve bugüne ulaşamadan ortadan kalkmıştır.[/B] Bu durumda ortada olmayan fakat insanlar tarafından yazılmış İncil’e göre ibadet yapan Hristiyanlar nasıl kitap ehli olabiliyor? Onlar üçlü mukaddesiyata da (üçlemeye) inanıyorlar. Yani Allah’a şirk koşmuyorlar mı? (A. F.) CEVAP: 20 yıldan beri bunlar soruluyor. [B]İncil bugün yazılmış bir kitap değil. Bugünkü İncil ne ise Hz. Peygamber zamanındaki İncil de ana hatlarıyla odur. Sizin uydurma dediğiniz İncil hakkında Kur’ân, “İncil sahipleri, Allah’ın İncil’de indirdiği hükümleri uygulasınlar” diyor (Maide: 47)[/B]. Kur’ân uydurma olan İncil’in uygulanmasını mı emrediyor? Bütün İslâm tarihi boyunca onlara kitap ehli denmiş ve onların kendi din yasalarına göre yargılanmaları uygun görülmüştür. Eğer onlar müşrik ise 1400 yıldan beri gelmiş olan yöneticiler hep yanlış mı yapmışlar? Kur’ân da onlara kitap ehli demekle yanlış mı yapmış? Kur’ân’ı bütünüyle okuyun ve söz konusu yazımda verdiğim ayetlerin meallerine bakın. Bir de büyük mutasavvıf İmam-ı Kuşeyri’nin Letaifu’l-İşarat adlı eserinde Bakara 62’nci ayet üzerindeki tefsirine bakın. Bunları yapamazsanız İslâm Ansiklopedisi adlı 30 ciltlik eserimin “Tahrif”, “Kitap ehli” ve “Hristiyanlar” maddelerini okuyun. Ben tekelci değilim, Allah’ın kullarını yakmaktan zevk alan bir varlık olduğuna kesin olarak inanmıyorum. [SIZE="5"]Yüce Allah İncil’in temel ilkelerini vahyetti[/SIZE] SORU: Hz İsa’nın sağlığında İncil var mıydı? İncil de peygamberimize geldiği gibi mi vahyoldu? Yoksa Hz. İsa’nın ölümünden sonra mı yazıldı? (Hüsamettin Yıldırım) CEVAP: Hz. İsa’nın sağlığında İncil yoktu. Elbette yüce Allah ona vahiyler verdi, İncil’in temel ilkelerini vahyetti. Ama bunlar yazılmadı, onun zamanında kitaplaştırılmadı. Hz. İsa, kendisine vahyedilen öğretileri, vaazlarıyla halka anlatıyordu. Kendisinden sonraya yazılı bir kitap bırakmadı. İncil, müjde demektir. O, dini tamamlayamadığını, kendisinden sonra gelecek Fariklit’in (Perikletüs) Hakk’ın dinini tamamlayacağını müjdeledi. Esasen bir din bilgini olarak yetişmiş olan Hz. İsa, maddileştirilen Yahudiliği aslına döndürmeye çalıştı. Dinin ruhunu anlattı. Ama kendisi ortadan kayboldu. Hıristiyanlara göre çarmıha gerildi, cesedi diriltilip göğe kaldırıldı. Yine Hıristiyanlara göre İsa çarmıh olayından sonra talebelerine görünüp onlara İncil’i vermiş, yani yazdırmıştır. İşin aslı, İsa ortadan kaybolduktan sonra öğrencileri, İsa’dan duydukları bazı sözleri, onunla birlikte yaşadıkları olayları, İsa’nın kısaca hayatını ve öğütlerini çeşitli yerlere gönderdikleri mektuplara yazdılar. Bu mektuplar zamanla derlenerek İnciller meydana getirildi. Matta, Luka, Markos Yuhanna diye dört İncil, İ.S. 325 tarihinde İznik’te toplanan Hıristiyanlar meclisince yüzlerce İncil’in arasından seçildi. Diğer İnciller uydurma kabul edildi. Hz. İsa’nın konuştuğu Arami dilinde bir İncil yoktur. İlk İncil Latince kaleme alındı. [SIZE="5"]Sezar’ın hakkı![/SIZE] SORU: Hikâyeyi bilirsiniz: Hz. İsa’yı denemek için O’na, “Romalılara vergi vermek caiz midir?” diye sorarlar (Matt: 22.17). Hz. İsa kendisine sorulan sorunun amacını bildiği için onlara “Vergi ödediğiniz parayı bana gösterin” der. Kendisine gösterilen dinarın üzerindeki resme bakarak, “Bu resim kimin?” diye sorar. “Resim Sezar’ındır” cevabını alınca, İsa “Sezar’ın hakkını Sezar’a, Tanrı’nın hakkını da Tanrı’ya verin” diye cevap verir. Hz. İsa, bu sözleriyle daha sonraki yıllarda Hıristiyan dünyasının temel prensiplerinden olmuş bir kuralı da ortaya koymuştur: Tanrı’yı ve devleti birbirinden ayırmıştır. Bu iki otorite yani Tanrı ve Sezar (devlet), farklı konularla ve farklı kanunlarla çalışırlar. Dinin ve devletin birbirinden ayrı olduğu ve 2 bin yıl önce konulmuş olan bu kural maalesef Müslüman dünyasında mevcut değildir. Kutsal ve sürekli olanla (Tanrı) geçici olanın (insan) kurallarının, bizzat insanın gelişmesi için birbirinden ayrı olması gerekir. Çünkü insanoğlu geçicidir. Bu sebeple insanoğlunun tabi olduğu kuralların da zamana göre değişip gelişmesi, bizzat insanın gelişmesi için gereklidir. Dolayısıyla toplum düzenini korumak için 1400 yıl önce, o zamanın şartlarına göre yapılmış olan kuralların dünya durdukça geçerli olacağını düşünmek insan yapısına ve Tanrı anlayışına da aykırıdır. Çünkü Tanrı’ya bilgiyle ulaşılır. Bu konudaki görüşlerinizi açıklamanız bizler için çok faydalı olacaktır. (İbrahim T. Tüzün/New York) Bedeni ruhtan ayıramazssınız CEVAP: Evet, Hıristiyanlık için dediğiniz doğrudur.[B] Hıristiyanlığın dünyaya ilişkin düzenleyici hukuk kuralları pek yoktur. Ama İsa zamanında Hıristiyanlar hukuk düzeni olarak Tevrat yasalarını kabul etmişlerdir. Çünkü bizzat İsa kendisinin, kitabı kaldırmak üzere değil uygulamak üzere geldiğini vurgulamıştır. Yani Hz. İsa, yeni bir din koyucu değil, önceki dinin kurallarını, dinin ruhuna uygun olarak uygulayıcı bir din bilgini rolünde görünmektedir.[/B] Hz. İsa’nın o sözünden de din ve dünya ayrılığı anlamı çıkmaz. Zira aleyhtarları İsa’yı devlet aleyhinde bir terörist gibi göstermeye ve onu yakalatıp mahkûm etmeye çalışıyorlardı. Soru da öyle masum bir soru değildi. Hz. İsa, o soruyu soranın amacını bildiği için devlet aleyhinde olmadığını kaydetmek üzere kendisinin insanları Hakk’a çağırmaya çalıştığını belirtmek istemiştir. Ama İslâm; ruh-madde, fizik-metafizik, dünya-ahiret bütünlüğü içinde dini sunmaktadır. Bedeni ruhtan veya ruhu bedenden ayıramazsınız. Kur’ân’da Allah’a yönelmeye, ibadete, namaza, oruca ilişkin hükümler yanında pekâlâ zina edene, hırsızlık edene, düzeni bozana, katile, caniye cezalar da belirlenmiştir. Hz. Peygamber, Tanrı elçiliği yanında kurduğu devletin de başkanı, yöneticisidir. Bu gerçeği nasıl göz ardı edeceksiniz? 1400 yıllık bir zaman aralığında kocaman bir İslâm hukuku oluşturulmuştur. [SIZE="5"] Kur’ân-ı Kerim’in kuralları evrenseldir[/SIZE] Fıkıh denilen hukuk kuralları içinde gerçekten kazuistik olan, zamanı geçmiş hükümler olduğu gibi evrensel olan kurallar da vardır. Kur’ân’ın hükümleri evrenseldir. Biz öyle biliriz. [B]Kur’ân insanların elini kolunu bağlamış, düşüncelerine kilit vurmuş değildir[/B]. [B]Getirdiği genel prensipler her dönemde uygulanacak esnekliktedir.[/B] “Akrabanızın, hatta kendi canlarınızın aleyhinde de olsa tanıklık yaparken gerçekten ayrılmayın” (Nisa: 135, Maide: 8), “İyilik ve takvada birbirinize yardım edin fakat günahta, düşmanlıkta yardım etmeyin” (Maide: 2) gibi hükümlerin modası geçer mi? Ama ayrıntı konularda Kur’an, içtihat yöntemini devreye sokmuş, [B]“Ey akıl sahipleri ibret alın” demiş ve getirdiği kuralların motamot naslarının değil fakat zamanın şartlarına en uygun olanının uygulanmasını emretmiştir:[/B] “[B]Onlar ki, sözü dinlerler ve onun en güzeline uyarlar. İşte onlar Allah’ın kendilerini doğru yola ilettiği kimselerdir ve onlar sağduyu sahipleridir” (Zümer: 18), “Rabbinizden size indirilenin en güzeline uyun” (Zümer: 55) buyurmuştur.[/B] İşte bu gerçeği gayet iyi kavrayan büyük yönetici Hz. Ömer, müellefe-i kulûb hakkında olduğu gibi görünürde Kur’ân’ın hükmüne aykırı kararlar da vermiş ve asıl önemli olanın, Kur’ân emirlerinin amaç ve gayesi olduğunu belirtmiştir. Büyük İslâm hukukçusu İmam Tufi de dinin asıl amacının maslahat-i nas (kamu yararı) olduğunu söylemiş ve “İslâm’da ne zarar vermek ne de zarar görmek vardır” hadisini dini hükümlerin ana temeli saymıştır. [SIZE="5"]Recm Kur'an'ın hükmü değildir[/SIZE] Dün, Nijerya'daki Şeriat Mahkemesi'nin verdiği recm kararının Kur'an'a aykırı olduğunu nedenleriyle açıklamıştım. Bugün aynı konuya devam ediyorum. Hz. Peygamber'in recmettirdiği yolundaki rivayetlerin hepsi bir iki kişinin aktarımı olup çelişkilerle akıl ve mantığa aykırı şeylerle dolu, Yahudilerden Araplara geçmiş olan geleneğin, Peygamber sözü (Hadîs) biçimine sokulmasından ibaret sözlerdir. [B]Kişi haberleri, fıkıh usulüne göre kesinlik değil, zan ifade eder. Kur'ân, zannın kesin bilgi olmadığını vurgular. Recm gibi ağır bir ceza, böyle zan ifade eden rivayetlere dayanılarak uygulanamaz. Kaldı ki Kur'an'ın belirlediği dövme cezasının uygulanması için de olayın, dört tanıkla, açıkça saptanması gerekir (Nisa: 15).[/B] Nijerya'deki olayın, evli olmayan kadının çocuk doğurmasından başka kanıtı yoktur. İyi ama ya kadın, birleştiği erkekle resmen olmasa da Allah huzurunda evlenerek ilişkiye girmişse? Gerçi şahitsiz nikâh, resmen kabul edilmez ama en azından cezayı kaldırır. Nitekim tanıksız yapılan geçici evlenmeyi geçerli görmeyen hukukçular, bu işi yapanlara ceza uygulamamışlardır. Çünkü bunda kuşkulu da olsa bir evlilik bağı görülmektedir. Kuşku ise cezayı kaldırır. Hasılı nereden bakılsa Nijerya mahkemesinin kararı, İslâm hukukuna uygun değildir. [B]Hiç kimse taş atmamış[/B] Kur'an'a aykırı olan bu ceza, İslâm için utanç sebebi olmakta, İslâm'ın imajını bozmaktadır. Merhametlilerin en merhametlisi Allah, suçu ne olursa olsun, bir kulunun işkenceyle öldürülmesine razı olmaz ve böyle bir emir vermez. İnsanlar, kendi acımasızlığını Tanrı hükmü haline getirmişlerdir. Hem günah, sadece dışta görünür eylemden mi ibarettir? Günah, insanın içini, düşüncesini kirleten şeydir. Hz. İsa'nın huzuruna zinayla suçlanan bir kadın getirmişler, Tevrat'ın hükmüne göre bunu recmettirmesini söylemişler. Hz. İsa, "Haydi, hiç günah işlememiş kimseler, bu kadına taş atsın" demiş. Kimse taş atamamış. Çünkü aslında ötekiler, o zavallı kadından daha günahkârdılar ama günahlarını gizleyebilmişlerdi. O zavallı, günahını gizleyememişti. [B]Hz. İsa, asıl günahın düşünce kirliliği olduğunu belirtmiştir: "Zina etmeyeceksin denildiğini işittiniz. Ben size derim:[/B] [B]Bir kadına şehvetle bakan her adam, zaten yüreğinde onunla zina etmiştir" (Matta: 5/27-29). İnanan erkek ve kadınların kötü düşünceyle bakmamalarını, kötü bakışlarını yummalarını emreden (Nur: 30-31) Kur'ân da aynı şeyi vurgulamaktadır.[/B] Özetle, Recm Kur'an'ın hükmü değildir, Yahudilikten İslâm hukuk kitaplarına geçirilmiştir. [B]Şimdi Yahudiler dahi kitaplarındaki açık hükmü uygulamazken Kur'an'ın kaldırdığı bu hükmü Müslümanların uygulamaları, İslâm'a leke sürmektedir. [/B]Siyasilere ve tüm etkili kişi ve kuruluşlara, Nijerya'daki bu kararın durdurulmasına yardımcı olmalarını rica ediyorum [SIZE="5"]Hristiyanlığın üçleme inancı[/SIZE] Hristiyanlığın üçleme inancı hakkında görüşlerimizi öğrenmek isteyen uzak yol kaptanı Burak Yalçın, eğer bir e-mail adresi verirse kendisine bu konuda yeterli bilgiyi göndereceğim. Şu kadarını belirteyim ki bu inanç, büyük bir karışıklık içindedir. Bu konuda en uzman Hristiyan teologların da kafası karışıktır. Hristiyanlar tarafından yazılıp 1994’te İstanbul’da basılan “Hristiyan İnancı” adlı kitapta üçleme inancı şöyle açıklanmaktadır: “Üçlü Birlik’te, tek bir Tanrı’ya ibadet ederiz. Peder ayrı bir kişidir, Oğul ve Kutsal Ruh ayrı birer kişidir. Ama Peder, Oğul ve Kutsal Ruh’un tek bir tanrılık niteliği, eşit onuru ve bir arada ebedi görkemi vardır. Üçlü Birliğe inanmak, tek bir tanrının varlığına inanmaktır. Ancak üç farklı kişinin başlangıçtan beri, aynı tanrısal yaratılışı paylaştıklarına da inanmak gerekir.” Bu kitaba göre İncil’de Oğul’la Kutsal Ruh’un tanrı olduğu ancak Peder’den farklı kişiler oldukları açıklanır. İncil’de Üçlü Birlik (Teslis) sözcüğü yoktur. “İsa, Üçlü Birliğin gizini soyut bir dille bildirmedi ...” gibi karışık sözler vardır. Ünlü müfessir Mahmud Alusi, Hristiyanlığın Teslis İnancı’nı, bu uzman Hristiyanlardan çok daha açık biçimde ve tamamen yansız olarak açıklamıştır. AKILLA İZAH EDİLEMİYOR “[B]Hristiyan İnancı” adlı eserde de İncil’de açık biçimde Üçlü Birlik (Teslis)’ten söz edilmediği belirtilir. Gerçi eser, Hz. İsa’nın açık ifade etmemesine karşın ima yoluyla üçlemeye işaret ettiği belirtiliyor ise de gerçekte Hz. İsa, üçlemeye işaret etmiş değildir. Hz. İsa, Allah için Baba, kendisi için Oğul tabirini kullanıyor ise de birincisini Rab, ikincisini de kul anlamında kullanmaktadır. Çünkü Oğul kelimesini, sadece kendisi için değil, bütün insanlar için de kullanmaktadır. Hz. İsa’nın kullanımında Oğul, asla üçleme denilen Triniti’deki Oğul anlamında değildir. [/B] Mısırlı filozof Plotin’in (İ.S. 203-270), Hz. İsa’dan üç asır sonra Yunan felsefesinden Hristiyanlığa adapte ettiği üçleme inancını akılla izah etmek mümkün olmadığından Hristiyan yazarlar, bunun akılla anlaşılamayacağını, buna sadece inanılacağını vurgulayıp durmuşlardır: “Üç olan Tanrı’nın gizi, yaratılmış evreni o denli aşmaktadır ki, yaratılmış nesnelerle benzeşimler O’nu yeterli biçimde anlatamaz....” |
[FONT="Comic Sans MS"][QUOTE=aorskaya;14882][FONT="Comic Sans MS"][I]Mustafabey kardeşim,
Levhi mahfuzda olan her şeyin, insanlarla ilgisi olmayan kısmı ne diye kuranda insanlara anlatılsın? Elbette levhi mahfuzda her şey yer almaktadır ve bu herşeyden biz insanları ilgilendiren kısmı olan herşey de kuranda yer almaktadır. Sana göre, kuran eksik olmaktadır öyleyse değilmi? Levhi-mahfuzu her şeyi içeren ama kuranı eksik olarak anlayınca, tevrat ve incile gerek oluyor değilmi? Ama, kuranda biz insanları ilgilendiren her konu ne eksik, ne fazla olarak yer almaz. yeterince yer alır... "Yeterince" kavramı üzerinde iyi düşünürsen, kuranın eksik olmadığını anlarsın! (yada hala anlamazsın!) ENAM - 38.ayet: Yeryüzünde gezen her türlü canlı ve (gökte) iki kanadıyla uçan her tür kuş, sizin gibi birer topluluktan başka bir şey değildir. Biz Kitap’ta hiçbir şeyi eksik bırakmadık. Sonunda hepsi Rablerinin huzuruna toplanıp getirilecekler. Bak, bu ayette sadece fîl kitâbi demiş rabbimiz. Yani, kurandan bahsetmiş ve hiç bir şeyi eksik bırakmadık demiş değilmi? Yani, "fî kitâbin mubîn(mubînin)." dememiş. Yani, senin gibi sadece levhi mahfuzu eksiksiz kabul edenler olabileceği için ayrıca, "mubin" dememiş ve sadece "kitabi" diyerek, kuranın ne olduğunu bir kere daha anlatmış... O halde, başka ayetler yazılmasına gerek bırakmadan; kuranı artık eksiksiz kabul edip, tevrata, incile muhtaç bırakmazsınız değilmi? Çünkü, insanları kulluk etsinler diye yaratan rabbimizin, son kitabında ne unutacağını, ne de başka şaibeli kaynaklara muhtaç bırakmayacağını artık anlayabiliriz. (değilmi?) [/I] [/FONT][/QUOTE] [QUOTE=mustafabey;14883] Aorskaya Kardeşim yukarıda yazdığın konuyu önceki yazımda izah ettim. Kuranda her şey bahsediliyor, Kuran bizi yönlendiriyor, çoğu yerde bir konuya atıf var, bu atıfların olması o konunun açıklandığı anlaşıldığı manasına gelmez. [/QUOTE] [COLOR="Teal"]Yukarıdaki alıntıladığım yazıda gördüğün ayetlerde; Rabbim kuranda her şeyi örneklerle açıklandı diyecek, [/COLOR][SIZE="3"][COLOR="Red"][B]ama sen bu konunun açıklandığı anlamına gelmez diyerek[/B][/COLOR][/SIZE], [COLOR="Red"]tevrat ve incil açıklamalarına ihtiyaç duyacaksın ve bizleri de rabbimizin sözü yerine senin sözüne davet edeceksin öylemi?[/COLOR] [QUOTE=mustafabey;14883] Bu konu başlıklarının içeriğini araştıracak, öğrenecek olan bizleriz. Bize düşünmüyor musunuz, akletmiyor musunuz diye bir görevi Kuran yüklemişken, sen ne diyorsun: sadece kuranda bulunan kelimeleri tekrar edelim, dışına çıkmayalım, böyle ilim mi olur? Yazıklarınla ilmetmeyi öğrenmeyi sınırlamaya çalışıyorsun! Sen kendi beynini sınırlayabilirsin, başkalarına Müslüman böyle yapar diye sınırlamalar koymaya çalışıp durma! Kendine göre bir iman tarifi, yaşantı tarifi oluşturarak sınırlamalar getirip, alan daraltarak, kuranın emrettiği öğrenmenin ve araştırmanın önünü kesmeye yönelik yazılar yazıyorsun. Hem kaynağımız Kurandır diyorsun, hemde Kuranın yönlendirdiğini yok öyle değil, [COLOR="Red"][SIZE="3"][B]Tevrat ve İncil şaibelidir gibi Kurana dayanmayan iddialar öne sürüyorsun[/B] [/SIZE][/COLOR]. Daha önceki yazıda nasıl açıklama yapmışım; her şey indirilen ve yaratılan ayetler içindedir. Dini anlamak için olaya geniş açıdan bakmak gerekir, zaten Kuranda ona yönlendiriyor. [/QUOTE] [COLOR="Teal"][B]Sana tevrat, incil yada başka kaynaklara bakma diyen olmadığı halde, bunları yazman, üzerinde düşünülecek bir vakıadır. [/B][/COLOR] Daha önce yazıdklarımı bir kere daha tekrarlayayım: İstediğin her kaynağa bak, incele... Doğru olduğunu düşündüğün ve kurana ters olmayan bütün görüşlerden, kim yada nerden olduğuna bakmaksızın, hatta imansızlarda dahi olsa al, akıl et, faydalan... Bunu neden görmezden geliyorsun? Ayrıca, evet şu anda insanların elinde olan tevrat ve inciller ekleme, eksiltme ve değiştirmelerle doludur. yani bunlara şirk bulaşmıştır. Sana sormuştum tekrar sorayım; [COLOR="Red"]Bunların orijinalinin kurana ters olması mümkün olmamalıdır değilmi? Ama, incillerdeki birden fazla farklı nüshalar, teslis hükümleri, tevrattaki recm cezalarındaki saçmalıklar, insanın yaratılışı ve şeytana uymasının anlatıldığı pasajlarda aynı bahçede dolaşan Allah imajına rağmen, sen hala tevrat, incil değişmemiştir diye kabul etmek istiyorsan, öyle devam et ama, kalkıp bunlar olmadan kurana göre yaşanırsa din eksik olur deme![/COLOR] Çünkü, kuran bunlardakini de kapsayacak şekilde inmiştir ve sana yukarıda ayetle bu ispatlanmıştır. [COLOR="Red"]Daha önce, tam olanın kuran değil, levhi mahfuz olduğunu, bu nedenle kuranın incil ve tevratla tamamlandığını söylemen üzerine,[/COLOR] [B][I]sadece kuranın tek başına tamam olduğunu gösteren ayeti yazınca bu defa da, yukarıdaki gibi, rabbimizin sözüne rağmen, öyle denmekle kuranda konular açıklanmış olmuyor diyerek, ille de kuranla yetinmeme, kuran dışında arayışlara girmeye çalışıp, bir de bunun doğruı olduğuna bizleri inandırmaya çalışıyorsun.[/I][/B] Şimdi, yazışmanın gidişinden, [I]1- kuranın tek başına her konuyu tüm detayları ile kapsadığından başka kaynağa ihtiyaç bırakmadan dinin tek kaynağı olduğunun anlatılmasına, 2- farklı incil nüshalarına ve bozuk tevrat içeriğine anlatılmasına, 3- Evrensel olma özelliği gereği, bir hükmün her zaman, her yerde ve tüm insanlar için aynı olması gerektiği, bir ülkedeki örnek uygulama ile anlatılmasına (daha fazla saymama gerek yok yetmelidir)[/I] rağmen, hala polemiklerle, tevrat ve incilin kuranla birlikte dikkate alınması, aksi halde kurana ters düşülmüş olacağı iddiasına devamla, ne söylense ve delil getirilse dahi, bu düşüncenden vazgeçmeyeceğin, illede israiliyatı ve mesihhiyatı islama eklemeye çalışacağın görülüyor. [COLOR="Teal"][B]Ama, iman edenler için, son olarak rabbimizin kafalara çakarcasına söylediği sözlerinden birine ilişkin aşağıdaki ayetin daha fazla uzamayacak şekilde konuyu bitireceğine inanıyorum. [/B][/COLOR] [COLOR="Blue"][SIZE="4"]Kendilerine okunan Kitabı sana indirmemiz, onlara yetmedi mi? Şüphesiz inanan bir toplum için bunda bir rahmet ve öğüt vardır.[/SIZE][/COLOR] (ANKEBUT -51) a- [COLOR="Blue"][SIZE="4"]Kendilerine okunan Kitabı sana indirmemiz, onlara yetmedi mi? [/SIZE] [/COLOR] Kuran şimdi size yetmiyormu? Kuran yetmediği içinmi içeriği şirke bulaşmış tevrat ve incili müslümanlara kabul ettirmeye çalışıyorsunuz? b- [COLOR="Blue"][SIZE="4"]Şüphesiz inanan bir toplum için bunda bir rahmet ve öğüt vardır.[/COLOR][/SIZE] halbuki yetmeliymiş! Çünkü, gerçekten iman edenler için ondaki öğüt yeterliymiş, başka şeye ihtiyaç bırakmadan ondaki var olan rahmetten nasibimizi almaya çalışmak gerekirmiş değilmi? Bu ayete rağmen hala, tevrat ve incil diye devam edecekseniz, size başka şey söylememe gerek kalmayacaktır. Çünkü, rabbim başka açıklamaya anlatmaya gerek bırakmadan iman edenlere bunu deklare etmiştir. selamlar, aorskaya [/FONT] |
[QUOTE=aorskaya;14885]
ENAM - 38.ayet: Yeryüzünde gezen her türlü canlı ve (gökte) iki kanadıyla uçan her tür kuş, sizin gibi birer topluluktan başka bir şey değildir. Biz Kitap’ta hiçbir şeyi eksik bırakmadık. Sonunda hepsi Rablerinin huzuruna toplanıp getirilecekler. Yukarıdaki alıntıladığım yazıda gördüğün ayetlerde; Rabbim kuranda her şeyi örneklerle açıklandı diyecek, ama sen bu konunun açıklandığı anlamına gelmez diyerek, tevrat ve incil açıklamalarına ihtiyaç duyacaksın ve bizleri de rabbimizin sözü yerine senin sözüne davet edeceksin öylemi? [/QUOTE] Aorskaya kardeşim bir tek enam 38. Ayeti yazmışsın onuda yanlış yorumluyorsun yine! Kuranda her gördüğün KİTAP ibaresini Kuran zannetme. Ben konuyla ilgili kuranın bize yüklediği sorumluğu açıkladım, bu sorumluluğu kabul etmemek senin seçimindir. [QUOTE=mustafabey;14883] Aorskaya Kardeşim yukarıda yazdığın konuyu önceki yazımda izah ettim. Kuranda her şey bahsediliyor, Kuran bizi yönlendiriyor, çoğu yerde bir konuya atıf var, bu atıfların olması o konunun açıklandığı anlaşıldığı manasına gelmez. Bu konu başlıklarının içeriğini araştıracak, öğrenecek olan bizleriz. Bize düşünmüyor musunuz, akletmiyor musunuz diye bir görevi Kuran yüklemişken, sen ne diyorsun: sadece kuranda bulunan kelimeleri tekrar edelim, dışına çıkmayalım, böyle ilim mi olur? Yazıklarınla ilmetmeyi öğrenmeyi sınırlamaya çalışıyorsun! Sen kendi beynini sınırlayabilirsin, başkalarına Müslüman böyle yapar diye sınırlamalar koymaya çalışıp durma! Kendine göre bir iman tarifi, yaşantı tarifi oluşturarak sınırlamalar getirip, alan daraltarak, kuranın emrettiği öğrenmenin ve araştırmanın önünü kesmeye yönelik yazılar yazıyorsun. Hem kaynağımız Kurandır diyorsun, hemde Kuranın yönlendirdiğini yok öyle değil, Tevrat ve İncil şaibelidir gibi Kurana dayanmayan iddialar öne sürüyorsun . Daha önceki yazıda nasıl açıklama yapmışım; her şey indirilen ve yaratılan ayetler içindedir. Dini anlamak için olaya geniş açıdan bakmak gerekir, zaten Kuranda ona yönlendiriyor. [/QUOTE] Enam suresindeki ayetlere bakarsak anlatılan başka, [B]34. Andolsun ki senden önceki peygamberler de yalanlanmıştı. Onlar, yalanlanmalarına ve eziyet edilmelerine rağmen sabrettiler, sonunda yardımımız onlara yetişti. [COLOR="Red"]Allah'ın kelimelerini (kanunlarını) değiştirebilecek hiçbir kimse yoktur. Muhakkak ki peygamberlerin haberlerinden bazısı sana da geldi. [/COLOR] 35. Eğer onların yüz çevirmesi sana ağır geldi ise, yapabilirsen yerin içine inebileceğin bir tünel ya da göğe çıkabileceğin bir merdiven ara ki onlara bir mucize getiresin! Allah dileseydi, elbette onları hidayet üzerinde toplayıp birleştirirdi, o halde sakın cahillerden olma! 36. Ancak (samimiyetle) dinleyenler daveti kabul eder. Ölülere gelince, Allah onları diriltecek, sonra da O'na döndürülecekler. 37. O'na Rabbinden bir ayet indirilseydi ya! dediler. De ki: Şüphesiz Allah mucize indirmeye kadirdir. Fakat onların çoğu bilmezler. [/B] [B]38. [COLOR="Red"]Yeryüzünde yürüyen hayvanlar ve (gökyüzünde) iki kanadıyla uçan kuşlardan ne varsa hepsi ancak sizin gibi topluluklardır. Biz o kitapta hiçbir şeyi eksik bırakmadık. Nihayet (hepsi) toplanıp Rablerinin huzuruna getirilecekler.[/COLOR] [/B] [B]39. [COLOR="Red"]Ayetlerimizi yalanlayanlar karanlıklar içinde kalmış sağır ve dilsizlerdir. Allah kimi dilerse onu şaşırtır, dilediği kimseyi de doğru yola iletir.[/COLOR] [/B] Madem enam 38 deki kitapdan kastın Allahın katındaki kitabı yani ilmini değilde kuran olduğunu düşünüyorsun, o zaman kuranda bize göster hangi canlı türleri ve ne tür havada uçan kuşlar yaratılmıştır ve özellikleri nelerdir? Aorskaya kardeşim bu ayette geçen kitap Allahın yarattığı ayetlerdir, onuda ancak insanlık araştırır keşfederse bizim bilgi hanemize girer. Kuranda bir şeyin isminin geçmesi bizim onu bildiğimiz anladığımız anlamına gelmez. Enam 39 da bahsedilen işte Allahın yarattığı ayetleri görmezden gelenlerin, yarattığı ayetleri(canlılık, evren, atom….) okumayanların karanlıklar içinde kalacağı akıllarının sağır ve dilsizliğine atıf vardır. “Kâinattaki varlıkların her bir türünün kendine ait nitelikleri vardır. Onlar fıtratlarından asla sapmazlar ve fıtratlarına uygun olarak Allah’ın kendileri için çizdiği yolda yürürler. Yani onlar, ‘Ümmü’l-Kitab’taki asıllarının ‘mahv ve isbat’ âlemine çıkmasıyla ete kemiğe bürünmüşlerdir ve asıllarındaki niteliklerden dışarı çıkmazsızın fıtrat üzere yaşayan birer ‘ümmet’ halindedirler. (6 En’am/38) (A. Ünal, Kur’an’da Temel Kavramlar, s. 583) ‘Ümmü’l-Kitab’a kitabın anası denilmesinin bir hikmeti de vahyin kaynağının aynı olduğuna işaret etmek içindir. Farklı kavimlere gönderilen peygamberlerin dilleri ayrı olsa da, insanlara anlattıkları hak ve batılın, hayır ile şerrin ölçüsü aynı idi ve geldikleri kaynak ‘Ümmü’l-Kitab-Levh-i Mahfuz’du. “Hikmeti uyarınca dilediğini siler. Yararlı olanı da yerinde bırakır. Asıl kitap (ümmü’l-kitab) O'nun katındadır.” (Ra'd, 11/39” “3- Evrensel olma özelliği gereği, bir hükmün her zaman, her yerde ve tüm insanlar için aynı olması gerektiği, bir ülkedeki örnek uygulama ile anlatılmasına” Ayrıca evrensel anlayışınıda yanlış yorumluyorsun ve yanlış şekilde açıklıyorsun, biraz daha geliştirerek, düşünerek sunarsan daha faydalı olur. Evrensel olan değerlerdir. Senin dediğin gibi cezanın şekli evrensel değildir. Sen herşeyi şekilsel düşünüyorsun, bu değerler soyut kavramlardır. Seninle onun için mutabık olamıyoruz, biraz soyut düşünce yeteneğini geliştirmelisin. Senin ortaya koyduğun konulara yaklaşım tarzın ve metodunla hiçbir problem çözülmez, sadece problem artar. Aorskaya kardeşim hiçbirşey körü körüne kabul edilmez, buna Kuranda dahildir, sadece kabul ettiğimizi zannederiz. Bir şeyi ne kadar anlıyor, değerini görüyorsan, yaşamında yer veriyorsan ozaman kabul etmişsindir, kuru kuruya kabul ettim demenin hiç bir önemi yoktur, dilin kemiği yoktur, yaşama girmemiş bir değer hükümsüzdür. Kuran bize yeterde, içindeki ögütleri anlamadıktan sonra, tekrardan başka sonuç çıkmaz, dilde kalır. Dilde söyleneninde Dinde bir değeri yoktur, dinde asılolan yaşamdır. Ezber bizi bir yere götürmez, ezberle doğruya ulaşamayız, mücadele etmeliyiz, buda senin metodunla, ortaya koyduğun geçmiş atalar öğretisinin tekrarıyla olmaz. Olmadığını yaşama bakabilirsen, görürsün. Aklı kullanabilenler, aklı ortaya çıkarabilenler öğüdü alır, diğerleri tekrarlar. Bir akıl seviyesine çıkamayınca, yanlış değerlendirme ve yanlış sonuçlara ulaşma durumu ortaya çıkar. Onun için işin doğrusuna alim olanlar yaklaşır. Öncelikle kuran kavramları anlaşılmalı, yeterince bilgiye sahip olunca ve düşünce ve akletme yollarında bir problem yoksa, ön yargı yoksa incil ve tevrat okunarak içindeki ilahi değerler anlaşılır. Allahın hiç bir kelamı kaybolmaz, kağıt üzerinde olmasada bu değerler yaşamda yerini alır, oradan da okunarak bu bilgilere ulaşılır. Ama körlük ve sağırlık varsa kelimenin yaşamdaki karşılığı mücadeler ederek ortaya çıkarılamıyorsa yapılan dilde tekrardan öteye geçmez. isbat edildiği zannedilenlerde sözde kalandır, bu sözde isbatların yaşamda yeri yoktur, yakılırlar. Allah herşeyin isbatını bize yaşamda gösterir, kelimede değil, kelimede olanlar sadece haber verir, habercidir, onuda anlarsak bir değeri olur. Yoksa tekrardır. bu kavramları anlamadan bir yol katedemeyiz. |
[FONT="Comic Sans MS"]
[COLOR="Red"]Daha önce, tam olanın kuran değil, levhi mahfuz olduğunu, bu nedenle kuranın incil ve tevratla tamamlandığını söylemen üzerine,[/COLOR] [B][I]sadece kuranın tek başına tamam olduğunu gösteren ayeti yazınca bu defa da, yukarıdaki gibi, rabbimizin sözüne rağmen, öyle denmekle kuranda konular açıklanmış olmuyor diyerek, ille de kuranla yetinmeme, kuran dışında arayışlara girmeye çalışıp, bir de bunun doğruı olduğuna bizleri inandırmaya çalışıyorsun.[/I][/B] Şimdi, yazışmanın gidişinden, [I]1- kuranın tek başına her konuyu tüm detayları ile kapsadığından başka kaynağa ihtiyaç bırakmadan dinin tek kaynağı olduğunun anlatılmasına, 2- farklı incil nüshalarına ve bozuk tevrat içeriğine anlatılmasına, 3- Evrensel olma özelliği gereği, bir hükmün her zaman, her yerde ve tüm insanlar için aynı olması gerektiği, bir ülkedeki örnek uygulama ile anlatılmasına (daha fazla saymama gerek yok yetmelidir)[/I] rağmen, hala polemiklerle, tevrat ve incilin kuranla birlikte dikkate alınması, aksi halde kurana ters düşülmüş olacağı iddiasına devamla, ne söylense ve delil getirilse dahi, bu düşüncenden vazgeçmeyeceğin, illede israiliyatı ve mesihhiyatı islama eklemeye çalışacağın görülüyor. [COLOR="Teal"][B]Ama, iman edenler için, son olarak rabbimizin kafalara çakarcasına söylediği sözlerinden birine ilişkin aşağıdaki ayetin daha fazla uzamayacak şekilde konuyu bitireceğine inanıyorum. [/B][/COLOR] [COLOR="Blue"][SIZE="4"]Kendilerine okunan Kitabı sana indirmemiz, onlara yetmedi mi? Şüphesiz inanan bir toplum için bunda bir rahmet ve öğüt vardır.[/SIZE][/COLOR] (ANKEBUT -51) a- [COLOR="Blue"][SIZE="4"]Kendilerine okunan Kitabı sana indirmemiz, onlara yetmedi mi? [/SIZE] [/COLOR] Kuran şimdi size yetmiyormu? Kuran yetmediği içinmi içeriği şirke bulaşmış tevrat ve incili müslümanlara kabul ettirmeye çalışıyorsunuz? b- [COLOR="Blue"][SIZE="4"]Şüphesiz inanan bir toplum için bunda bir rahmet ve öğüt vardır.[/COLOR][/SIZE] halbuki yetmeliymiş! Çünkü, gerçekten iman edenler için ondaki öğüt yeterliymiş, başka şeye ihtiyaç bırakmadan ondaki var olan rahmetten nasibimizi almaya çalışmak gerekirmiş değilmi? Bu ayete rağmen hala, tevrat ve incil diye devam edecekseniz, size başka şey söylememe gerek kalmayacaktır. Çünkü, rabbim başka açıklamaya anlatmaya gerek bırakmadan iman edenlere bunu deklare etmiştir. [/FONT] |
[QUOTE]Ezber bizi bir yere götürmez, ezberle doğruya ulaşamayız, mücadele etmeliyiz, buda senin metodunla, ortaya koyduğun geçmiş atalar öğretisinin tekrarıyla olmaz. Olmadığını yaşama bakabilirsen, görürsün. [/QUOTE]
[QUOTE]Şimdi bari görmeye çalış dinin tek kaynağının kuran olduğunu![/QUOTE] ikinizde aynı şeyi mi söylüyorsunuz ne? [QUOTE]Evrensel olan değerlerdir. Senin dediğin gibi cezanın şekli evrensel değildir. Sen herşeyi şekilsel düşünüyorsun, bu değerler soyut kavramlardır. Seninle onun için mutabık olamıyoruz, biraz soyut düşünce yeteneğini geliştirmelisin. Senin ortaya koyduğun konulara yaklaşım tarzın ve metodunla hiçbir problem çözülmez, sadece problem artar. [/QUOTE] Mustafa bey haklı. Kuran, bozulmuş hanif dinin üzerine bina edilmemişmiydi. Anlatıla gelen kıssalar hayatın içinden anlatılar ile dolu değil mi ? Kuranı azimüşşan şunu yap şunu yapma fazla demez. Kıssa üzerinden bak bunu şu şöyle yaptı ve sonu şu oldu diye bir anlatı ortaya koyar. Yanlış mı düşünüyorum. Tek kaynak diyen arkadaşlar; metod ve eylem eksikliği içindeler. |
[QUOTE=musfafabey]
Evrensel olan değerlerdir. Senin dediğin gibi cezanın şekli evrensel değildir. Sen herşeyi şekilsel düşünüyorsun, bu değerler soyut kavramlardır. Seninle onun için mutabık olamıyoruz, biraz soyut düşünce yeteneğini geliştirmelisin. Senin ortaya koyduğun konulara yaklaşım tarzın ve metodunla hiçbir problem çözülmez, sadece problem artar. [/QUOTE] [QUOTE=seckin;14889] Mustafa bey haklı. Kuran, bozulmuş hanif dinin üzerine bina edilmemişmiydi. Anlatıla gelen kıssalar hayatın içinden anlatılar ile dolu değil mi ? [/QUOTE] Mustafa bey neden haklıdır? Zina cezasındaki uygulama şekil ise, bu cezanın şekil olmayan değerlerini ikiniz de yazabilirmisiniz? Laf olsun diye konuşmayın? Yoksa değerler yerine, kurandaki ceza hükümleri yerine, insanların yada diğer dinin kaynaklarının değerlerindenmi bahsedeceksiniz? Kuranın evrensel olduğunu, zina cezası hükümlerinden bize anlatın lütfen! (not: konunun hep zina cezası üzerinden sürdürülmesinin sebebi, bu ceza ile başlanılarak buralara gelinmesidir. Başka konular üzerinden devam edilmesi, tartışma alanını büyüteceğinden sadece bu ceza üzerinden cevap verilmesi ile evrensellik ispatlanabilir.) Senin evrensellik tanımında mustafabeyin ki ile aynımıdır? yada senin evrensellik tanımına göre mustafabey'e sorduğumuz soruyu sen cevaplarmısın? SORU: Zamanımızda bir zina suçu işlendiğinde; dine göre ceza vermeniz gerekirse; 1- Tevrata göre recm cezasımı verilmelidir, 2- İncile göre, git, bir daha aynı suçu işlememi denmelidir, 3- Kurana göre 100 sopamı vurulmalıdır? 4- Yada A ülkesinde tevrat, B Ülkesinde İncil C ülkesinde kurana göre ceza uygulanırsa hepsi dine uygunmudur? Hadi kardeşim, sen evrensellik tanımına göre şu ceza hükmünü ve sebeplerini bir yazıver de biz de görelim. Ayrıca; kuranın evrenselliğinden ne anlıyorsun a- Zina cezaları şekilmidir? b- 4 tane incilin olması şekilmidir? 4 incilin olması islamimidir? kuran yanında bunlara da bakılarakmı din yaşanmalıdır? c- Tevratta bulunan recm hükümleri ile örneğin yine bahçede yarattığı insanlar arasında dolaşan Allah kavramı şekilselmidir? Ben bunlara itiraz edince şekilsel şeyleremi itiraz etmekteyim? Bunlar şekil ise içeriklerini hadi ortaklaşa anlatın be kardeşim! Mustafabey haklı deyip kenara çekilmeyin, buyurun cevaplarınızı görelim. Mustafabey haklı diyebilmeniz için onun bütün yazdıklarını ve benim bütün yazdıklarımı okumanız gerekir. Eğer hepsini okuyup, ona göre mustafabey haklı dediğini iddia edersen, onun cevaplamadığı soruları sana sorayım, belki sen cevaplamak istersin? Ne dersin sorayımmı? [QUOTE=seckin;14889] Kuranı azimüşşan şunu yap şunu yapma fazla demez. Kıssa üzerinden bak bunu şu şöyle yaptı ve sonu şu oldu diye bir anlatı ortaya koyar. Yanlış mı düşünüyorum. [/QUOTE] 1- Kuran nasıl şunu yap, bunu yapma diye fazla demez! Kuranda en çok denen şey akıl edin, düşünün, öğüt alın anlamında, bunları yapmazmısınız diye sorularla yönlendirilmemiz yokmudur? 2- Haram ve yasaklar için şunları yapmayın denmezmi? 3- Helal ve ibadetler için şunları yapın denmezmi? 4- kurandaki kıssalar niçin anlatılır. Geçmiştekilerin yaptıkları ve bunlar nedeniyle karşılaştıkları bize anlatılırken, siz bunların hikaye diye anlatıldığınımı düşünüyorsunuz? Bu kıssalarda olumsuz şeyleri yapanlar bize örnek gösterilerek onların durumuna düşmeyin, dikkat edin, öğüt alın denmiyormu? Kuranın hepsi şunları yapın, şunları da yapmayın olmuyormu bu durumda? Bu nasıl kuran anlayışıdır, çözebilen buyursun! [QUOTE=seckin;14889] Tek kaynak diyen arkadaşlar; metod ve eylem eksikliği içindeler.[/QUOTE] Tek kaynak kuran değildir diyen senin, eylem ve metodlarını buraya yaz desek, mazeretlermi sunarsın, yoksa yazabilirmisin? Buyur hep birlikte senin eylem ve metodlarını bizimde görmemiz için buraya yaz kardeşim... selamlar, aorskaya |
Selamlar;
İncilde yeralan tohum benzetmesi kıssası hem anlatılmış hemde güzel anlaşılır bir şekilde açıklanmış, kıssalardaki ibreti ve bilgiyi almak gerekir. [B]Tohum Benzetmesi[/B] 1 İsa göl kıyısında halka yine öğretmeye başladı. Çevresinde çok büyük bir kalabalık toplandı. Bu yüzden İsa göldeki bir tekneye binip oturdu. Bütün kalabalık göl kıyısında duruyordu. 2-3 İsa onlara benzetmelerle birçok şey öğretiyordu. Öğretirken, "Şunu dinleyin" dedi. "Ekincinin biri tohum ekmeye çıktı. 4 Ektiği tohumlardan kimi yol kenarına düştü. Kuşlar gelip bunları yedi. 5 Kimi, toprağı az kayalık yerlere düştü. Toprak derin olmadığından hemen filizlendi. 6 Ne var ki, güneş doğunca kavruldular, kök salamadıkları için kuruyup gittiler. 7 Kimi, dikenler arasına düştü. Dikenler büyüdü, filizleri boğdu ve filizler ürün vermedi. 8 Kimi ise iyi toprağa düştü, büyüyüp çoğaldı, ürün verdi. Bazısı otuz, bazısı altmış, bazısı da yüz kat ürün verdi." 9 Sonra İsa şunu ekledi: "İşitecek kulağı olan işitsin!" [B]Benzetmelerin Amacı[/B] 10 Onikiler'le öbür izleyicileri İsa'yla yalnız kalınca, kendisinden benzetmelerin anlamını sordular. 11 O da onlara şöyle dedi: "Tanrı'nın Egemenliği'nin sırrı sizlere açıklandı, ama dışarıda olanlara her şey benzetmelerle anlatılır. 12 Öyle ki, 'Bakıp bakıp görmesinler, Duyup duyup anlamasınlar da, Dönüp bağışlanmasınlar.'" [B]Tohum Benzetmesi Açıklanıyor[/B] 13 İsa sonra onlara, "Siz bu benzetmeyi anlamıyor musunuz?" dedi. "Öyleyse bütün benzetmeleri nasıl anlayacaksınız? 14 Ekincinin ektiği, Tanrı sözüdür. 15 Bazı insanlar sözün ekildiği yerde yol kenarına düşen tohumlara benzer. Bunlar sözü işitir işitmez, Şeytan gelir, yüreklerine ekilen sözü alır götürür. 16-17 Kayalık yerlere ekilenler ise, işittikleri sözü hemen sevinçle kabul eden, ama kök salamadıkları için ancak bir süre dayanan kişilerdir. Böyleleri Tanrı sözünden ötürü sıkıntı ya da zulme uğrayınca hemen sendeleyip düşerler. 18-19 Yine bazıları dikenler arasında ekilen tohumlara benzerler. Bunlar sözü işitirler, ama dünyasal kaygılar, zenginliğin aldatıcılığı ve daha başka hevesler araya girip sözü boğar ve ürün vermesini engeller. 20 İyi toprağa ekilenler ise, sözü işiten, onu benimseyen, kimi otuz, kimi altmış, kimi de yüz kat ürün veren kişilerdir." Gerçeğe kelimede ulaşılmaz, gerçeğe yaşamın içinden mücadele edilerek ulaşılır. Kelimede ulaşmayı ummak itiraz etmektir, çalışmadan çabalamadan kelimelerden arayıp bulmaya uğraşma sonucu itiraz çıkar. Yaşamda karşılığı olmayan, yaşama çıkmayan her şey itirazdır. İman etmek itirazın kaldırılmasıdır, sözde iman olmaz, çünkü söz yaşamda karşılığını görmek ister. Aorskaya kardeşim sen soru sormakla tehdit ediyorsun, soru sormak itirazdır. Sözde olan her şey itirazdır. Kelimede anlamak bir zandır, zannetmektir, aslı nerdedir? Yaşamda. Biz toplum olarak gerçeği, mücadele etmeden sözde, ezbere kalıplar ve şekilde anladığımız için gelişigüzel bir yapılaşma ortaya çıkmıştır, bizim ortaya çıkardığımızın adı İslam(huzur, barış) değildir, tembelliktir. Kendi toprağımızı yani beynimizi iyi işlemeliyiz ki sözler (tohum) filizlensin kök salsın, ürün alabilelim. Kendi bahçemize bakmazsak bizden ne köy olur nede kasaba. İsa Resulun anlattığı kıssadaki gibi indirilen ayetler birer tohumdur. İyi düşünmek gerekir, benzetme ne güzel açıklanmış. Maddesel, şeklen düşünmeye çalışanların niye anlamadığı da açıklanmış: “11 O da onlara şöyle dedi: "Tanrı'nın Egemenliği'nin sırrı sizlere açıklandı, ama dışarıda olanlara her şey benzetmelerle anlatılır. 12 Öyle ki, 'Bakıp bakıp görmesinler, Duyup duyup anlamasınlar da, Dönüp bağışlanmasınlar.'" Dini kavramları anlamak için soyut düşünebilme yetisinin geliştirilmesi gerekir. İnsanların önünde bir çok engel vardır, bunları temizlemeden doğruya ulaşamayız,kendimizdeki engelleri kaldıramazsak tohumlar kök salıp filizlenmezler. Kuran İkra(oku) ile başlıyor, Rabbin adıyla okunacak olan nedir? Herşeyin hakikati yaşamın içindedir, bu bilgilere yaşamı okuyarak da ulaşılabilir. Bunun için Allah ağzı, gözü, kulağı ve aklı insanlara vermiştir, her şeye dikkatli bakmak, yoğunlaşmak gerekir. Evrenselliği anlamak içinde yaşama bakmak gerekir, ezbere fikirlerle evrensel değerlere ulaşılmaz. Evrensel değerleri anlamak için yaratılan ayetleri incelemek ve Sünnetullahı anlamak gerekir. Allahın koyduğu kanunlar her şeye egemendir. Sünnetullaha aykırı olan hiç bir şey yaşamda yer almaz, sözde kalır, yakılırlar. Aorskaya Kardeşim senin sorduğun bu sorunun cevabını daha önce yazdım. Dinin olduğu yerde bir düzen olması gerekir, insanlar iyiyi kötüden ayırsınlar, eşkiyalık olmasın, insanlar kendilerini güvende hissetmeleri için toplumlarda KATI kurallar konulmuştur, bu katı kurallarda kavimden kavime değişir, çünkü hepsinin yaşam şartları, anlayışı, hayata bakışı farklıdır. Senin dediğin tarda bir cezanın hepsinde aynı uygulanması, şeklinin aynı olması diye bir şey olmaz, bu evrenselliğe tersdir. Evrenselliği sen biraz daha araştır. Saygılar…. |
[QUOTE]Zina cezasındaki uygulama şekil ise[/QUOTE]
Cahil arap recm etmesi yanlış. Kuran bu konuda hüküm vermiştir. Eski din kalıntılarını kuran tarafından düzeltilmiş. Örfe göre diye tabir kullanır rabbimiz. ÖRF nedir? Örf evrensellik değilmidir. Evrensellik değişmez mi? Değişir. Kölelik varken evrensel olan odur ve ona göre hüküm verilir. Şimdi yok. Köleliği savunan da yok. İçi boş hurma kütüklerini bilir misiniz? Gövdesi vardır ve heybetli görünürler. Lut kavmi kıssasında oğlancılık yapılmaması, Ahbar ve ruhbanların anlatılarında, kenz yapılmaması, Bakara kısasında mala tapılmaması Salih kavminde dendiği gibi lüks eve rağbet edilmemesi .... Öğütlenir ve sonları anlatılır. Kuran + Lehvi mahfuz olan Kitap + Geçmiş kavimlerin kalıntıları. Yaşam bir asa gibidir. önce asadır, sonra hayye olur sonra can olur sonra da süban olur. Kuranda böyledir. Peygamberin çağırdığı hayat veren şeydir. |
[QUOTE=mustafabey;14895]Selamlar;
İncilde yeralan tohum benzetmesi kıssası hem anlatılmış hemde güzel anlaşılır bir şekilde açıklanmış, kıssalardaki ibreti ve bilgiyi almak gerekir. [B]Tohum Benzetmesi[/B] Aorskaya Kardeşim senin sorduğun bu sorunun cevabını daha önce yazdım. Dinin olduğu yerde bir düzen olması gerekir, insanlar iyiyi kötüden ayırsınlar, eşkiyalık olmasın, insanlar kendilerini güvende hissetmeleri için toplumlarda KATI kurallar konulmuştur, bu katı kurallarda kavimden kavime değişir, çünkü hepsinin yaşam şartları, anlayışı, hayata bakışı farklıdır. Senin dediğin tarda bir cezanın hepsinde aynı uygulanması, şeklinin aynı olması diye bir şey olmaz, bu evrenselliğe tersdir. Evrenselliği sen biraz daha araştır. Saygılar….[/QUOTE] Konu açılıyor, tevrat olmazsa kuran eksiktir anlamında; tevrat ve kuran birbirini tamamlar deniliyor! Sonra biri çıkıyor, hayır buna incilde dahildir diyor? Nasıl yani diye sorulmasını beklemeden devam ediyor! "tevrat, incil ve kuran; hepsi bir arada islam" diyor! Birisi bunları okuyunca şaşırıyor ve nasıl yani diye soruveriyor! Sonra vay senmisin soran, tevratın ve incilin değişmezliğinden dem vurularak, süleyman ateş kesin otorite imiş gibi onunla vurucu darbe indirilmeye çalışılıyor. Ama, karşı taraf; [I]1- yahu 4 tane birbirinden farklı incil nasıl kuranla birlikte ele alınabilir? 2- üstelik inciller teslis denilen 3 tane rabden bahsediyor, İsa'yı Allah'ın oğlu kabul ediyor! 3- "...O doğmamıştır, doğurmamıştır, hiç bir şey onun dengi değildir" şeklinde söylemde bulunan rabbimizin sözlerinden olan kurana bunlar nasıl uygun olabilir? 4- İnsanların birbiriyle zina etmesi halinde onların ölümünü isteyen, bununlada kalmayıp, hayvana tecavüz eden biri için hayvanında ölümünü isteyen bir hükmü barındıran tevrat denen şirke bulaşmış insan yazmasını, bahçelerde yarattığı insanların içinde dolaşan tanrı tasviri yapmış şirk kaynağını kurana uygun diye nasıl kabul edebilirsiniz? 5- Zina bir suç kabul edilen kuranın yanında, gidin bir daha yapmayın diyen fakat bir daha, bir daha zina yapana yine aynı şeyi söyleyen bir incil nasıl insan bozması olmaz, nasıl kurana uygundur, bunu anlatın? 6- Bir şeyin evrensel olabilmesi için her yer, her zaman ve herkese aynı olması gerekir denmesine karşın, hayır sen evrenselliği iyi anla diyen birine; buyurun o halde siz zinayı evrensel olarak açıklayabilirseniz sizi dinleyelim, yazabilirmisiniz? [/I] diye sorular soruyor ve konuya katılan değerli katılımcılardan biri şu vurucu cümleyle noktayı koyuyor. [quote=mustafabey] "Dinin olduğu yerde bir düzen olması gerekir, insanlar iyiyi kötüden ayırsınlar, eşkiyalık olmasın, insanlar kendilerini güvende hissetmeleri için toplumlarda KATI kurallar konulmuştur, bu katı kurallarda kavimden kavime değişir, çünkü hepsinin yaşam şartları, anlayışı, hayata bakışı farklıdır. Senin dediğin tarda bir cezanın hepsinde aynı uygulanması, şeklinin aynı olması diye bir şey olmaz, bu evrenselliğe tersdir. Evrenselliği sen biraz daha araştır. " [/quote] Yahu kardeşim, yazındaki çelişkinin bile farkında değilsin. Dinin olduğu yerde düzen olması için katı kurallar konmasını kabul ediyorsun hemen ardından da bu kuralların toplumlara göre değişeceğini kabul ediyorsun! Aynı suç, toplumlar arasında değişen cezalarla karşılık görürse, düzen nasıl sağlanabilir? Bir toplumda daha fazla ceza alan, diğer toplumdaki hafif cezayı ileri sürerek adil olmadığını ileri sürerse haksızmı olur? Bu şekilde nasıl düzen sağlanabilir? Bana önerdiğiniz evrensellik kavramını sizler iyi anlayın... Yada kısaca, ne yazrsan yaz, ne sorarsan sor, onlara direkt cevap vermeyeceğiz, çünkü bizler islama tevrat ve incilin hikayelerini sokarak, daha öncekilerin kaldığı yerden israiliyat ve mesihhiyat hikayelerine boğacağız deyin açıkça... Sorular, itiraz içinmiş! Sen, yanlış bir şey eklemeye çalışırsan, bunu da doğru diye savunmaya çalışırsan, sana soru sorulmamasımı gerekiyor? [quote=mustafabey] Aorskaya kardeşim sen soru sormakla tehdit ediyorsun, soru sormak itirazdır. Sözde olan her şey itirazdır. Kelimede anlamak bir zandır, zannetmektir, aslı nerdedir? Yaşamda. [/quote] Sorulmadan, itirazla karşılaşmadan dediğinizin kabul görmesimi gerekiyor? Alıştığınız bir durum olan soru sormadan yaşamayımı öneriyorsun? Ben engel olmayım kardeşim sizlere... Buyrun siz sorgusuz sualsiz yaşamınıza devam edin. Ama, soru sorma huyunu, bizzat kurandan edindiğimi söylersem, sizleri ne kadar ilgilendirir bilemiyorum ama, bunada yine cevap vermeyeceğinizi tahmin ediyorum. "Kendilerine inen kitabın okunması onlara yetmiyormu?" diye soran rabbimizin sorusunu hatırlarmısınız? Bunu yazarak kuranın tek başına yazılı kaynak olarak size yetmesi gerektiğini söylemiştim. Ama yine her zaman yaptığınız gibi işinize gelmeyen yerleri görmezden gelip cevaplama zahmetine girmemeyi hüner sandınız değilmi? ne dersiniz? "KURAN SİZE YETMİYORMU? Artık bunları soranlar var ve siz de doğruysanız buyurun her sorunun cevabını verin... En son yukarıda yazdığım soruların cevaplarıyla başlayın... selamlar, aorskaya |
[QUOTE=Aorskaya]
İstediğin her kaynağa bak, incele... Doğru olduğunu düşündüğün ve kurana ters olmayan bütün görüşlerden, kim yada nerden olduğuna bakmaksızın, hatta imansızlarda dahi olsa al, akıl et, faydalan... Bunu neden görmezden geliyorsun? Bu yeterince anlaşılır değilmidir? [/QUOTE] Aorskaya kardeşim, bana her türlü kaynaktan faydalanma imkanı tanıyorsun, teşekkür ederim. Sende bu dediklerine uysan da kendindeki itirazları kaldırsan olmaz mı? Bir kimsedeki itirazı bir başkası kaldıramaz. Bu mücadeleyi kendin vereceksin. Soru sorarak ulaşamazsın. [QUOTE=Aorskaya] Bana önerdiğiniz evrensellik kavramını sizler iyi anlayın... Yada kısaca, ne yazrsan yaz, ne sorarsan sor, onlara direkt cevap vermeyeceğiz, çünkü bizler islama tevrat ve incilin hikayelerini sokarak, daha öncekilerin kaldığı yerden israiliyat ve mesihhiyat hikayelerine boğacağız deyin açıkça... [/QUOTE] Yukarıdaki yazdıklarında senin zannındır, güya tedbir mi alıyorsun. Senin kafandaki soruların cevabı bizde değil sendedir, çünkü senin için tek cevap var, onu da biz bilemeyiz, kendin kendine cevabı ver. Bizim burada paylaştıklarımız nihayetinde kelime kalabalığıdır. Her şeyin aslı yaşamdadır, kelimede değil. Sen kelimeleri gerçek mi zannediyorsun, kelamlar habercidir, haber verir, onu da anlayabilirsen, kaynaklığı sadece haberdir. Sen tutturmuş da her şey Kuranın içinde diyorsun, anladın mı ki? Sen kelamları birebir yaşıyor musun? Kurandan bir haber aldın, geç bir sonraki aşamaya, niye aynı yere takılıp duruyorsun? Kuran seni mücadeleye davet ediyor, ver mücadeleni yaşamda, gerçek bilgi hayatın içinden alacağındır, gerçek kaynak yaşamdır. Gerisi itirazdır, çünkü yaşamda karşılığını görmemişsindir. Aorskaya kardeşim şekilsel düşünüyorsun, onun için itirazlarını kaldıramıyorsun. Biraz soyut düşünce yeteneğini geliştirmen gerekli, sana tekrar söylüyorum bu bakış açınla sorular çözülmez, birikir. Aorskaya kardeşim, her şey Kuranın içinde, sen Kuranın içinden mi çıktında, her şeye vakıf oldun. Kendini bir sorgula, yanlış metodla konuları açıklamaya çalışıyorsun. Anlayışını geliştirmelisin. Nedenleri, niçinleri, nasılları kendi aklına soracaksın, cevabı bizden değil kendinde bulacaksın. Kendi içinde olgunlaştırdığın fikirleri, bizimle paylaşırsan konuda ilerleriz. Sana uygun dille açıklıyorum, ama sen aynı şeyleri tekrar soruyorsun. [QUOTE=mustafabey;14883] Aorskaya Kardeşim yukarıda yazdığın konuyu önceki yazımda izah ettim. Kuranda her şey bahsediliyor, Kuran bizi yönlendiriyor, çoğu yerde bir konuya atıf var, bu atıfların olması o konunun açıklandığı anlaşıldığı manasına gelmez. Bu konu başlıklarının içeriğini araştıracak, öğrenecek olan bizleriz. Bize düşünmüyor musunuz, akletmiyor musunuz diye bir görevi Kuran yüklemişken, sen ne diyorsun: sadece kuranda bulunan kelimeleri tekrar edelim, dışına çıkmayalım, böyle ilim mi olur? Yazıklarınla ilmetmeyi öğrenmeyi sınırlamaya çalışıyorsun! Sen kendi beynini sınırlayabilirsin, başkalarına Müslüman böyle yapar diye sınırlamalar koymaya çalışıp durma! Kendine göre bir iman tarifi, yaşantı tarifi oluşturarak sınırlamalar getirip, alan daraltarak, kuranın emrettiği öğrenmenin ve araştırmanın önünü kesmeye yönelik yazılar yazıyorsun. Hem kaynağımız Kurandır diyorsun, hemde Kuranın yönlendirdiğini yok öyle değil, Tevrat ve İncil şaibelidir gibi Kurana dayanmayan iddialar öne sürüyorsun . Daha önceki yazıda nasıl açıklama yapmışım; her şey indirilen ve yaratılan ayetler içindedir. Dini anlamak için olaya geniş açıdan bakmak gerekir, zaten Kuranda ona yönlendiriyor. [/QUOTE] Açıklamışım yeterince, ne diyoruz: Kuran bir rehber, ögüt, ibret, iyiyi kötüden ayıran kitapdır, müjdedir, nurdur. O zaman içindeki nurdan, öğütten, ibretten alacağımızı alalım bizi rehber nerelere yönlendiriyorsa araştıralım, bakalım! Tevratta, İncilde nur mu var diyor, ortaya çıkaralım! [QUOTE=mustafabey] Sen açıklamalarınla ne demek istiyorsun, Kuranda her şey var, bitti!, eee yaşamda neden bir ilerleme yok, Kuranın gönderdiği adresleri senin metodunla reddedersek, toplumdaki genel anlayış da senin gibi düşünüyor, gördüğün gibi hiçbir alanda bir gelişme yok. Dinin istediği İNSAN meziyetleri ortaya çıkmıyor. [/QUOTE] [QUOTE=mustafabey] Ayrıca evrensel anlayışını da yanlış yorumluyorsun ve yanlış şekilde açıklıyorsun, biraz daha geliştirerek, düşünerek sunarsan daha faydalı olur. Evrensel olan değerlerdir. Senin dediğin gibi cezanın şekli evrensel değildir. Sen herşeyi şekilsel düşünüyorsun, bu değerler soyut kavramlardır. Seninle onun için mutabık olamıyoruz, biraz soyut düşünce yeteneğini geliştirmelisin. Senin ortaya koyduğun konulara yaklaşım tarzın ve metodunla hiçbir problem çözülmez, sadece problem artar. Aorskaya kardeşim hiçbirşey körü körüne kabul edilmez, buna Kuranda dahildir, sadece kabul ettiğimizi zannederiz. Bir şeyi ne kadar anlıyor, değerini görüyorsan, yaşamında yer veriyorsan ozaman kabul etmişsindir, kuru kuruya kabul ettim demenin hiç bir önemi yoktur, dilin kemiği yoktur, yaşama girmemiş bir değer hükümsüzdür. Kuran bize yeterde, içindeki ögütleri anlamadıktan sonra, tekrardan başka sonuç çıkmaz, dilde kalır. Dilde söyleneninde Dinde bir değeri yoktur, dinde asılolan yaşamdır. Ezber bizi bir yere götürmez, ezberle doğruya ulaşamayız, mücadele etmeliyiz, buda senin metodunla, ortaya koyduğun geçmiş atalar öğretisinin tekrarıyla olmaz. Olmadığını yaşama bakabilirsen, görürsün. Aklı kullanabilenler, aklı ortaya çıkarabilenler öğüdü alır, diğerleri tekrarlar. Bir akıl seviyesine çıkamayınca, yanlış değerlendirme ve yanlış sonuçlara ulaşma durumu ortaya çıkar. Onun için işin doğrusuna alim olanlar yaklaşır. Öncelikle kuran kavramları anlaşılmalı, yeterince bilgiye sahip olunca ve düşünce ve akletme yollarında bir problem yoksa, ön yargı yoksa incil ve tevrat okunarak içindeki ilahi değerler anlaşılır. Allahın hiç bir kelamı kaybolmaz, kağıt üzerinde olmasada bu değerler yaşamda yerini alır, oradan da okunarak bu bilgilere ulaşılır. Ama körlük ve sağırlık varsa kelimenin yaşamdaki karşılığı mücadeler ederek ortaya çıkarılamıyorsa yapılan dilde tekrardan öteye geçmez. isbat edildiği zannedilenlerde sözde kalandır, bu sözde isbatların yaşamda yeri yoktur, yakılırlar. Allah herşeyin isbatını bize yaşamda gösterir, kelimede değil, kelimede olanlar sadece haber verir, habercidir, onuda anlarsak bir değeri olur. Yoksa tekrardır. bu kavramları anlamadan bir yol katedemeyiz. [/QUOTE] [QUOTE=Aorskaya] Sorular, itiraz içinmiş! Sen, yanlış bir şey eklemeye çalışırsan, bunu da doğru diye savunmaya çalışırsan, sana soru sorulmamasımı gerekiyor? Sorulmadan, itirazla karşılaşmadan dediğinizin kabul görmesimi gerekiyor? Alıştığınız bir durum olan soru sormadan yaşamayımı öneriyorsun? Ben engel olmayım kardeşim sizlere... Buyrun siz sorgusuz sualsiz yaşamınıza devam edin. Ama, soru sorma huyunu, bizzat kurandan edindiğimi söylersem, sizleri ne kadar ilgilendirir bilemiyorum ama, bunada yine cevap vermeyeceğinizi tahmin ediyorum. [/QUOTE] Aorskaya kardeşim itiraz kavramının anlamını yukarıda değinmiştin, önceki yazımıda tekrar oku tamamını değerlendir, yanlış yorumluyorsun. Sorduğun soruları tekrarlıyorsun ve aktardıklarından faydalanacağımız bir bilgiyi bize sunmuyorsun, farkında değilsin. [QUOTE=mustafabey] Gerçeğe kelimede ulaşılmaz, gerçeğe yaşamın içinden mücadele edilerek ulaşılır. Kelimede ulaşmayı ummak itiraz etmektir, çalışmadan çabalamadan kelimelerden arayıp bulmaya uğraşma sonucu itiraz çıkar. Yaşamda karşılığı olmayan, yaşama çıkmayan her şey itirazdır. İman etmek itirazın kaldırılmasıdır, sözde iman olmaz, çünkü söz yaşamda karşılığını görmek ister. Aorskaya kardeşim sen soru sormakla tehdit ediyorsun, soru sormak itirazdır. Sözde olan her şey itirazdır. Kelimede anlamak bir zandır, zannetmektir, aslı nerdedir? Yaşamda. Biz toplum olarak gerçeği, mücadele etmeden sözde, ezbere kalıplar ve şekilde anladığımız için gelişigüzel bir yapılaşma ortaya çıkmıştır, bizim ortaya çıkardığımızın adı İslam(huzur, barış) değildir, tembelliktir. Kendi toprağımızı yani beynimizi iyi işlemeliyiz ki sözler (tohum) filizlensin kök salsın, ürün alabilelim. Kendi bahçemize bakmazsak bizden ne köy olur nede kasaba. İsa Resulun anlattığı kıssadaki gibi indirilen ayetler birer tohumdur. İyi düşünmek gerekir, benzetme ne güzel açıklanmış. Maddesel, şeklen düşünmeye çalışanların niye anlamadığı da açıklanmış: [/QUOTE] Ayrıca incilde alıntıladığım tohum benzetmesi kıssasını ve açıklamasını tekrar oku, nede olsa kendi anlattığı kıssayı açıklayan İsa Resul. Senin benzetmelerle problemin var, tohum neye benzetilmiş tekrar düşünde, Kuranı somut, şekilsel anlamanın yetersiz olduğunu gör. Sen esas görülecek kısımların hiç birini dikkate almıyorsun da, nerde kaos çıkartılır hep onun peşindesin, nedir bu iş? |
Kelam ve kelimeler hakkında düşünüp idrak ve muhakeme ile hayrı satın almamız gereklidir Kelamlar hiç bir zaman akıl olamaz. Kelam ve kelimeler akla ulaştıran bir yoldur. Allah yaşamda kelime sahiplerine ve onlarla hareket edenlere, onlarla görenlere değil, akıl sahiplerine seslenir. Din insanın sınırlarını çizer, bu sınırlarda, çizgide yaptığımız her türlü hal, hareket ve düşünceler ibadettir.
İnsan dini bir kavramdır, Allah insanı bir fıtrat üzere yaratmıştır, İnsanın bu fıtratını, meziyetlerini ortaya çıkarabilirsek, kelimede açıklayarak değil hayatımızda yaşayarak, eskimez dini bulacağımızı Kuran söylüyor. Ne yapmamız lazım? Hacc 78 de dinin İbrahimin dini olduğu ve Allaha teslim olunması gerektiği yani İNSAN fıtratına uygun davranmamız gerektiği bahsediliyor. [B]Rum 30: O halde sen yüzünü, dosdoğru olarak dine, Allah’ın insanları üzerinde yarattığı fıtrata çevir. Allah’ın yaratışında değiştirme olamaz. Doğru ve eskimez din işte budur. Fakat insanların çoğu bilmiyor.[/B] [B]Hacc 78 Ve Allah'da hakkıyla cihad edin. O, sizi seçti. Dînde sizin için bir zorluk kılmadı ki; o, babanız İbrâhîm (A.S)'ın dînidir. O, resûl size şahit olsun ve siz de insanlara şahitler olasınız diye, sizi daha önce de bundada (Kur'ân-ı Kerim'de de) “müslümanlar” (Allah'a teslim olanlar) olarak isimlendirdi. Artık namazı kılın, zekatı verin ve Allah'a dayanın. O sizin mevlanızdır (dostunuzdur). O ne güzel mevla ve ne güzel yardımcıdır.[/B] Din akıl sahiplerine, düşünenlere indirilmiştir. Dini duygularda, istek ve arzularda, hayalde arayanlar doğru yolu bulamazlar. [B]İbrâhîm 52. Bu Kur’ân, onunla uyarılsınlar ve tek bir Tanrı bulunduğunu bilsinler ve akıl sahipleri öğüt alsınlar diye insanlara tebliğ edilmiştir.[/B] [B]Mümin Suresi 53. Andolsun ki biz Musa'ya hidayeti verdik ve İsrailoğullarına, o Kitab'ı miras bıraktık. [/B] [B]54.O, akıl sahipleri için bir öğüt ve doğruluk rehberidir. [/B] [B]58. Körle gören, inanıp iyi amellerde bulunanla kötülük yapan bir olmaz. Ne kadar az düşünüyorsunuz! [/B] Yazılı kitaplar(Tevrat, Zebur, İncil, Kuran) bize geçmişten kalan mirasdır, bu mirası anlayabilmek için akıl sahibi olmak ve düşünebilmek gereklidir. İman edebilmek için uyarıyı alan, mesajı okuyan, ibreti gören akıl gereklidir, akıl sahibi olmak için aklımızı bütün etmeliyiz. Kelam ve kelimeler bir araçtır, amaç değildir. Din insanın sınırlarını çizer, bize insanı tarif eder, bizi insana götürür. Düşünen akleden insan olabilir, düşünemeyen, akıl edemeyen, sadece taklit eden insan sıfatına ulaşamaz. Akıl sahipleri, takvaya ulaşanlar akıl ve iradeyi satın alırlar. Diğerleri akla ulaşamayanlar, bir şekli veya vaziyeti taklit ederler, düşünemezler, düşünüyoruz zannettikleri de başkalarının kelimelerinin tekrarıdır, her şeye itiraz vardır. Bunların gözleri ayrı, ağzı ayrı, kulakları da ayrı itiraz eder. Bunun nedeni ihtirasdır, duygulardır, hayaldir, istek arzulardır, bunları satın alırlar. |
Konunun daha fazla uzamasına gerek yoktur. Konu hakkında karşılıklı fikir alışverişi yapılacağı düşüncesiyle, sorular yazılmıştır, bunların çoğuna cevaplar vermek yerine, genel geçer ifadelerle, sen şöyle yapıyorsun, şunu yanlış anlıyorsun, buna dikkat emiyorsun şeklinde yazılarla konu ilerletilmeye çalışılıyor.
Bu şekilde konu paylaşımı olmaz, tek taraflı olarak karşı tarafın yazılarına, sorularına cevaplar verilmeden fikir sunulsuğu iddia edilemez. Sorular cevaplanmadıkça, yeniden ortaya çıkabilecek soruları yazma mantıklı da olmayacağından; Yazımı aşağıda en son yazdığım kısımla ilgili yeniden alıntı yaparak bitirmeye ve yazıların okuyucular tarafından kendi değerlendirmelerine bırakılması gerektiğini düşünüyorum. Selamlarımla, aorskaya [QUOTE=aorskaya;14885][FONT="Comic Sans MS"] [COLOR="Red"]Daha önce, tam olanın kuran değil, levhi mahfuz olduğunu, bu nedenle kuranın incil ve tevratla tamamlandığını söylemen üzerine,[/COLOR] [B][I]sadece kuranın tek başına tamam olduğunu gösteren ayeti yazınca bu defa da, yukarıdaki gibi, rabbimizin sözüne rağmen, öyle denmekle kuranda konular açıklanmış olmuyor diyerek, ille de kuranla yetinmeme, kuran dışında arayışlara girmeye çalışıp, bir de bunun doğruı olduğuna bizleri inandırmaya çalışıyorsun.[/I][/B] Şimdi, yazışmanın gidişinden, [I]1- kuranın tek başına her konuyu tüm detayları ile kapsadığından başka kaynağa ihtiyaç bırakmadan dinin tek kaynağı olduğunun anlatılmasına, 2- farklı incil nüshalarına ve bozuk tevrat içeriğine anlatılmasına, 3- Evrensel olma özelliği gereği, bir hükmün her zaman, her yerde ve tüm insanlar için aynı olması gerektiği, bir ülkedeki örnek uygulama ile anlatılmasına (daha fazla saymama gerek yok yetmelidir)[/I] rağmen, hala polemiklerle, tevrat ve incilin kuranla birlikte dikkate alınması, aksi halde kurana ters düşülmüş olacağı iddiasına devamla, ne söylense ve delil getirilse dahi, bu düşüncenden vazgeçmeyeceğin, illede israiliyatı ve mesihhiyatı islama eklemeye çalışacağın görülüyor. [COLOR="Teal"][B]Ama, iman edenler için, son olarak rabbimizin kafalara çakarcasına söylediği sözlerinden birine ilişkin aşağıdaki ayetin daha fazla uzamayacak şekilde konuyu bitireceğine inanıyorum. [/B][/COLOR] [COLOR="Blue"][SIZE="4"]Kendilerine okunan Kitabı sana indirmemiz, onlara yetmedi mi? Şüphesiz inanan bir toplum için bunda bir rahmet ve öğüt vardır.[/SIZE][/COLOR] (ANKEBUT -51) a- [COLOR="Blue"][SIZE="4"]Kendilerine okunan Kitabı sana indirmemiz, onlara yetmedi mi? [/SIZE] [/COLOR] Kuran şimdi size yetmiyormu? Kuran yetmediği içinmi içeriği şirke bulaşmış tevrat ve incili müslümanlara kabul ettirmeye çalışıyorsunuz? b- [COLOR="Blue"][SIZE="4"]Şüphesiz inanan bir toplum için bunda bir rahmet ve öğüt vardır.[/COLOR][/SIZE] halbuki yetmeliymiş! Çünkü, gerçekten iman edenler için ondaki öğüt yeterliymiş, başka şeye ihtiyaç bırakmadan ondaki var olan rahmetten nasibimizi almaya çalışmak gerekirmiş değilmi? Bu ayete rağmen hala, tevrat ve incil diye devam edecekseniz, size başka şey söylememe gerek kalmayacaktır. Çünkü, rabbim başka açıklamaya anlatmaya gerek bırakmadan iman edenlere bunu deklare etmiştir. [/FONT][/QUOTE] Tek soru; "Bizlere okunmakta olan kuran size yetmiyormu?" |
ALİ İMRAN SURESİ – 110
1. kuntum: siz oldunuz 2. hayra ummetin: hayırlı ümmet, topluluk 3. uhricet: çıkarıldınız 4. li en nâsi : insanlar için 5. te'murûne: emredersiniz 6. bi el ma'rûfi: irfan ile 7. ve tenhevne: ve nehyedersiniz, men edersiniz 8. an-il munkeri: münkerden, kötülükten 9. ve tu'minûne bi allâhi: ve Allah'a îmân edersiniz 10. ve lev âmene: ve eğer îmân etselerdi 11. ehlu el kitâbi: kitap ehli, kitap sahipleri 12. le kâne: elbette olurdu 13. hayran: hayırlı 14. lehum: onlar için 15. min-hum:onlardan 16. el mu'minûne: îmân edenler, mü'minler 17. ve ekseru-hum: ve onların çoğu 18. el fâsikûne: fâsıklar, fıska düşenler [B]Diyanet İşleri[/B]:Siz, insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz. İyiliği emreder, kötülükten men eder ve Allah’a iman edersiniz. Kitap ehli de inansalardı elbette kendileri için hayırlı olurdu. Onlardan iman edenler de var. Ama pek çoğu fasık kimselerdir. [B]Adem Uğur[/B]:Siz, insanların iyiliği için ortaya çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz; iyiliği emreder; kötülükten meneder ve Allah'a inanırsınız: Ehl-i kitap da inansaydı, elbet bu, kendileri için çok iyi olurdu. (Gerçi) içlerinde iman edenler var; (fakat) çoğu yoldan çıkmışlardır. [B]Ahmet Varol[/B]:Siz, insanlar için çıkarılmış hayırlı bir ümmetsiniz; iyiliği emreder kötülükten alıkoyarsınız ve Allah'a iman edersiniz. Eğer kitap ehli de iman etmiş olsaydı şüphesiz kendileri için hayırlı olurdu. İçlerinden iman edenler vardır ancak çoğunluğu fasıktırlar. [B]Ali Bulaç [/B]:Siz, insanlar için çıkarılmış hayırlı bir ümmetsiniz; maruf (iyi ve İslam'a uygun) olanı emreder, münker olandan sakındırır ve Allah'a iman edersiniz. Kitap Ehli de inanmış olsaydı, elbette kendileri için hayırlı olurdu. İçlerinden iman edenler vardır, fakat çoğunluğu fıska sapanlardır. [B]Bekir Sadak[/B]:Siz, insanlar icin ortaya cikarilan, dogrulugu emreden, fenaliktan alikoyan, Allah'a inanan hayirli bir ummetsiniz. Kitap ehli inanmis olsalardi, kendileri icin daha hayirli olurdu; iclerinde inananlar olmakla beraber, cogu yoldan cikmistir. [B]Diyanet İşleri [/B](eski):Siz, insanlar için ortaya çıkarılan, doğruluğu emreden, fenalıktan alıkoyan, Allah'a inanan hayırlı bir ümmetsiniz. Kitap ehli inanmış olsalardı, kendileri için daha hayırlı olurdu; içlerinde inananlar olmakla beraber, çoğu yoldan çıkmıştır. [B]Elmalılı (sadeleştirilmiş - 2)[/B] :Siz insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz. İyiliği emreder, kötülükten vazgeçirmeğe çalışır ve Allah'a inanırsınız. Kitap ehli de inansaydı kendileri için elbette daha hayırlı olurdu. İçlerinden iman edenler de var, ama pek çoğu yoldan çıkmışlardır. [B]İbni Kesir [/B]:Siz; insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz. İyiliği emreder, kötülükten alıkorsunuz. Ve Allah'a inanırsınız. Ehl-i Kitab'da inanmış olsaydı; kendileri için hayırlı olurdu. İçlerinde iman edenler olmakla beraber, çoğu fasıklardır. [B]Ömer Nasuhi Bilmen[/B]:Siz insanlar için çıkarılmış hayırlı bir ümmetsiniz, maruf ile emredersiniz, münkerden nehy eylersiniz ve Allah Teâlâ'ya imân ediyorsunuz. Eğer ehl-i kitap da imân etselerdi elbette kendileri için hayırlı olurdu. Onlardan mü'min olanlar vardır, en çoğu ise fâsık kimselerdir. [B]Şaban Piriş[/B]:Siz, insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz. İyiliği emreder, kötülüğü yasaklarsınız. Allah’a iman edersiniz. Kitap ehli de iman etseydi kendileri için iyi olurdu. Onlardan mümin olanlar vardır. Fakat çoğunluğu fasıktır. [B]Süleyman Ateş[/B]:Siz, insanlar için çıkarılmış en hayırlı bir ümmet oldunuz. İyiliği emreder, kötülükten men edersiniz ve Allah'a inanırsınız. Eğer Kitap ehli, inanmış olsaydı, elbette kendileri için iyi olurdu. Onlardan inananlar da var, ama çokları yoldan çıkmışlardır. [B]Tefhim-ul Kuran[/B]:Siz, insanlar için çıkarılmış hayırlı bir ümmetsiniz; maruf (iyi ve İslâm'a uygun) olanı emreder, münker olandan sakındırır ve Allah'a iman edersiniz. Kitap Ehli de inanmış olsaydı, elbette kendileri için hayırlı olurdu. İçlerinden iman edenler vardır, fakat çoğunluğu fıska sapanlardır. [B]Ümit Şimşek[/B]:Siz insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmet oldunuz. İyiliği teşvik eder, kötülükten sakındırır, Allah'a hakkıyla iman edersiniz. Eğer Kitap Ehli de iman etseydi, onlar için hayırlı olurdu. Gerçi onlardan mü'minler de vardır; fakat çoğu yoldan çıkmış kimselerdir. [B]Yaşar Nuri Öztürk[/B]:Siz, insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz: İyilik ve güzelliği belirlenmiş olana özendirirsiniz, kötülük ve çirkinliği belirlenmiş olandan sakındırırsınız, Allah'a iman edersiniz. Ehlikitap da iman etseydi, kendileri için, elbette hayırlı olurdu. İçlerinde müminler vardır ama onların çoğu sapıkların ta kendileridir. Hz. Muhammet’in kendi toplumu içerisindeki müminler; insanlar için çıkarılmış hayırlı bir ümmet… Hz. Muhammet’in kendi toplumu içerisinde müminler ve sapıklar var; insan yok.. Ehlikitap içerisinde müminler ve sapıklar var; insan yok… “[B]İnsan[/B]” ifadesi kimin için kullanılıyor? Reenkarnasyon sisteminide insan ömrü ortalama 1000 yıldır… İlk 400 yıllık süresi içerisinde yaşayan topluluk insan diye anılır… 400 yılın sonunda Allah'ın ayetleri ile karşılaştıktan sonra kişi ya iman eder yahut inkar eder... Bu durumda kalan yaşamına ait 600 yıllık dönemde kişi müslüman ya da sapık diye anılacaktır... Allah’ın yaratmış olduğu insanlar topluluğu bir önceki toplumun soyundan vücuda getirilir… Bu insanlar 400 yıllık yaşamlarının sonunda kendilerinin vücuda geldiği toplum içerisinden seçilen bir peygamberle karşılaşırlar… Kuran’da var olan reenkarnasyon sistemi gereği insan; 1- İlk 400 yıllık süresi içerisinde yaşayanlar… 2- Allah’ın ayetleri ile ilk kez karşılaşanlar… 3- Allah’ın peygamberi ile ilk kez karşılaşanlar… 4- Henüz ne Müslümandırlar ne de sapık… Hz. Muhammet’in kendi toplumu içerisindeki müminler Nereden çıkarılıyor? -Yerden- Tıpkı reenkarnasyon sistemi gereği dabbenin yerden çıkarılması gibi… Hz. Muhammet ise; kendi toplumuna ait müminlerden daha önce canı alınıp bir kez ölümü tattıktan sonra Allah katına çıkarılıyor ve peygamber olarak Allah katından yeryüzüne kendi toplumuna tekrar geri gönderiliyor… Reenkarnasyon sisteminde peygamberlik o kişiye ait son yaşam dilimidir… ve O yaşam diliminin sonunda diri olarak tekrar Allah katına çıkarılırlar… İBRAHİM SURESİ 4-Biz görevlendirdiğimiz her resulü ancak [B]kendi toplumunun diliyle [/B]gönderdik ki, onlara açık seçik beyanda bulunsun. YUNUS SURESİ 16-De ki: “Allah dileseydi, onu size okumazdım, onu size bildirmezdi de. [B]Ondan önce içinizde bir ömür kalmıştım.[/B] Hala aklınızı kullanmayacak mısınız? SEBE SURESİ 2-[B]Yerin içine gireni, oradan çıkanı, gökten ineni, oraya yükseleni O bilir.[/B] Rahim’dir O, Gafur’dur. HADİD SURESİ 4-…[B]Yere gireni ve ondan çıkanı, gökten ineni ve onda yükseleni bilir[/B]. O, nerede olursanız olun sizinle beraberdir… NEML SURESİ 82-O söz tepelerine indiğinde, [B]yerden onlar için bir dabbe çıkarırız [/B]da o onlara, insanların bizim ayetlerimize gereğince inanmadıklarını söyler. Dabbe; yerde bekletilen ve kafirler için çıkarılacak olan son mümin… Dabbe; yeryüzündeki kafirlere şöyle der: Siz, reenkarnasyon sistemi gereği insan olarak yaşadığınız dönemde Allah’ın ayetlerine gereğince inanmadınız ve şimdi bu durumdasınız… Çünkü Kıyamete ait söz tepelerine indiğinde ve dabbe yerden çıktığında yeryüzünde sadece kafirler olacaktır… Ve kıyamet kafirlerin üzerine kopacaktır… ZUHRUF SURESİ-63 33- [B]İnsanlar bir tek ümmet haline gelmeyecek olsalardı[/B], o Rahman’a nankörlük edenlerin evlerine gümüşten tavanlar çatar, sırtlarına binip yükselecekleri merdivenler yapardık. 34- Evlerinde kapılar, üzerlerinde yan yatacakları koltuklar yapardık; 35- Her yanda süsler oluştururduk… [B]Demek ki insanlar birtek ümmet haline gelece[/B]k… MERYEM SURESİ-44 75- Deki: Her kim sapıklıkta ise Rahman ona iyice süre versin. Nihayet, [B]kendilerine vaat edileni; azabı yâda kıyametin kopuşunu gördüklerinde [/B]mekânca daha kötü, taraftarca daha zayıf olanın kim olduğunu bilecekler. ENAM SURESİ-55 47--Şunu da söyle: Düşünün bakalım! Allah’ın azabı size ansızın, açıktan geliverse, [B]zalimler topluluğundan başkası mı helak edilecek[/B]? MEARİC SURESİ-79 1- Soran birisi, geleceği kuşkusuz azabı sordu. 2- [B]Kâfirler içindir o. Yoktur onu savacak.[/B] |
ALİ İMRAN SURESİ
14-[B]Kadınlara[/B], oğullara, altın ve gümüşten oluşturulmuş yığınlara, salma atlara, davarlara ve ekinlere [B]tutkunlukların sevgisi, insanlar için süslenip püslenmiştir[/B]. Tüm bunlar geçici hayatın nimetidir. Allah’a gelince, varılacak yerin en güzeli O’nun yanındadır. "İnsan" ifadesi erkekler için kullanılmıştır... Çünkü İlk 400 yıllık süre içerisinde yaşayan tüm insanlar erkektir... |
Tüm Zamanlar GMT +3 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 03:24 PM. |
Powered by vBulletin® Version 3.8.1
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
Hanifler - Kuran odaklı gerçek din islam